Kutsal kitapların kaynağı Sümerler olduğu iddiası
Muazzez İlmiye Çığ tarafından yazılan eserlerle özellikle yaygınlaşan ve genel anlamda tüm ateistlerce ortaya atılan iddia, ‘dinlerin temelinin ilahi olmadığı, zamanla çok tanrılı dinlerden tek tanrılı dinlere evrildiği’ şeklinde özetlenebilir. Bu genel iddiaya cevabımızı, ‘İslam tüm dinlerin özüdür, ortak adıdır.’ adlı yazımızda verdiğimizi hatırlatıp, “Dinlerin kökeninin Sümer’e dayandığı” iddiasına geçelim:
“Dini yalanlayanlar, ayetlerimiz kendisine okunduğu zaman, bunlar ‘Öncekilerin masalları! derler.” (Kalem, 15) ayetinin de ifade ettiği gibi, bu yeni bir iddia değildir. Evrimci yazar Yuval Noah Harari, “Elimizde neredeyse hiçbir kanıt yok ve olanlarda binlerce değişik şekilde yorumlanabilir. (Dinlerin kökeni hakkında) yapılan her tasvir spekülatif-kurgusal olacaktır. Akademisyenlerin teorileri aslında kendi ön yargılarına ışık tutar.” (Harari, Sapiens, s. 67) derken aslında, önyargı ve sübjektif bir bakış açısı ile “dinlerin insanlar tarafından yaratıldığı” şeklindeki iddianın mesnetsiz/temelsiz bir görüş olduğunu dolaylı bir yoldan itiraf etmiş olmaktadır. Göbeklitepe kazılarında ortaya çıkan gerçek tüm bu iddiaları temelinden sarsmış ve yıkmıştır. “Göbeklitepe, milattan önce 10.000 yılında kurulmuştur ve Sümerler, bu ilk medeniyet oluşumlarından ancak binlerce yıl sonra ortaya çıkmıştır. (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, s. 20); “Göbeklitepe tarihinin Sümerlerden yaklaşık olarak 9.000 sene öncesine uzanıyor olması, tarihin ve dinlerin daha eskilere dayandığı düşüncesine doğrulamaktadır.” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 272)
İslam, Hz Adem’den itibaren gelen dinin adıdır. Yani Yüce Yaradan ilk insandan itibaren hep aynı emir ve yasakları insanlara bildirmiştir. Bu konu ‘İslam tüm dinlerin özüdür, ortak adıdır’ adlı yazımızda ele alınmıştır. Dolayısı ile “Tüm alemleri yaratan tek ve bir Allah olduğuna göre, Allah’ın Naacal tabletlerinde, Sümer yazıtlarında, Avesta’da, Tevrat-İncil’de ve Kur’an’da aynı mesajları göndermesinden daha doğal ne olabilir?” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 231) Kur’an’ı Kerim’deki bazı kıssaların, M.Ö. 3500-M.Ö. 2000 yılları arasında Mezopotamya’da yaşamış olan Sümerlerin Gılgamış destanından alındığı iddia edilmişti. Mezopotamya’da bulunan kil tabletler 1850 yılında bulunmuştur. Çözümleri ise ancak 20 yıl sonra 1870 yılında gerçekleşmiştir. Bu, Kur’an’ın indirilişinden 1200 sene sonra bulunup, okunabilen tabletlerin Kur’an’a kaynaklık ettiği iddiası anlamına gelir ki, bu iddianın mantıksızlığı zaten ortadadır. Bu iddia sahipleri bunu asla objektivizim ve pozitivizm ile açıklayamazlar. Şimdi bu iddiayı detaylı şekilde ele alıp cevaplayalım:
Gılgamış Destanı ve Kur’an
Yunan tanrıları gibi çok tanrılı bir mitoloji olmasından yarı tanrı çocuklara ve efsanedeki Urşanabi karakterinin Yunan mitindeki Charon arasındaki benzerliğe dek, Yunan mitolojisi ile yoğun biçimde paralellik gösteren, ölümsüzlük iksirinden mitolojik canavarlara dek klasik efsanelerdeki figürleri içinde barındıran, içerisinde topraktan yaratılma ve tufan gibi doğruların da bulunduran ama bunlarında epeyce değişikliğe uğradığı bir efsanedir Gılgamış destanı. Mesela Tufan kararını tanrılar meclisinin verdiği ve bunun da nedeninin, Tanrılardan Enlil’in insanların mutluluğunu çekememesi olduğu ve bilgelik tanrısı Ea tarafından bu tufanının -Yunan mitolojisindeki Prometheus gibi- ‘gizlice’ Kral Utnapiştim’e haber verildiği gibi efsaneler dışında, gök tanrısı Anu’nun ‘eşi’ Ninhursag, Gılgamış ve kardeşi Enkidu’yu kilden yaratması gibi doğruların bile bozulmuş bir versiyonla aktarıldığı bir efsane olan Gılgamış efsanesinde, Gılgamış’ın babası Kral Lugalbanda iken, annesi ise Büyük İnek Tanrıça Ninsun’dur! Gılgamış üçte bir insan, üçte iki ilahtır. Görüldüğü gibi Gılgamış da, klasik birçok efsane gibi, içinde barındırdığı doğruların zamanla bozulup efsaneleşmesine tipik bir örneklik teşkil etmektedir. Anu/An: Gök tanrısı, Enlil: Hava tanrısı, tanrıların babası, Enki: Bilgelik tanrısı, Nimmah (Ninhursag): Ana-tanrıça, Nanna (Sin): Ay tanrısı, Utu (Şamaş): Güneş tanrısı, ay tanrısı Nanna’nın oğlu, İnanna (İştar): Aşk ve Bereket Tanrıçası gibi birçok tanrıya inanan çok tanrılı Sümerlerin, tek Tanrı inanışına sahip olan İslam’la kaç tane ortak özelliği bulunabilir ki? Ayrıca Sümerlerin destanındaki nadir bazı olayların semavi dinlerdeki olaylarla aynı olması, İslam’ın bu destandan alındığını değil, ortak köklerinin aynı olduğunu gösterir. Çünkü yüce Allah “Peygamber göndermedikçe azap etmeyeceğini” bize Kur’an da bildirmiştir. HZ. Adem’den Hz. Muhammed’e kadar tüm topluluklara binlerce Peygamber hep aynı mesajla gönderilmiştir. Sümerlere gönderilen Peygamberlerden birinin de Hz. İbrahim olması mümkündür. “Sümerler’in yaşadığı yerde kazı yapıp o döneme ait birçok şeyi gün yüzüne çıkaran bir arkeolog Leonard Woolley’in Ur şehrindeki buluntularını önemli kılan husus, onun bu yeri Ur of the Chaldeans (Keldaniler’in Ur’u) olarak isimlendirmesidir. Ur of the Chaldeans İncil’in Tekvin kısmında 15.7’de ise şöyle geçmektedir: “Ve Rab, Abram’a (İbrahim’e) dedi ki: Buraya yerleşmen için seni Ur of the Chaldeans’dan çıkaran benim. Büyük müfessir Mevdudi, En’am suresinin tefsirinde, Woolley’den ve eserlerinden detaylı bir şekilde bahsetmekte ve onun buluntularına binaen Hz. İbrahim’in Sümerler’in Ur-Nammu döneminde yaşamış olabileceğine dair delillerin var olduğunu belirtmektedir. Nammu ismi de Arapça’da Nemrut’a tekabül etmektedir. Mevdudi ilaveten, önceki kutsal kitaplardan Hz. İbrahim’e dair olan kısımları tek tek inceleyip Müslüman geleneği ile uyumlu olan ve olmayanları incelemektedir.” (Zeyneb Hafsa, Sümerler’e de peygamber gelmiş midir? karakalem.net, 05.03.2014)
Katıldığı başlıca kazılar Mari ve Uruk/Varka kazıları olan ünlü Asur bilimci Jean Bottero’nun, “4 yıllık çalışmalarından sonra” Fransızcaya çevirdiği ve dipnotlarla zenginleştirdiği Gılgamış destanını Hz. Peygamber’in daha o devirde öğrenmesi, Yaratılış ve Nuh tufanı olaylarını oradan alıntı yaptığı iddiası ne kadar mantıklı olabilir? Çünkü Sümerlerin yıkıldığı tarih esas alınsa bile, Hz. Peygamber ile aralarında 2500 yıllık bir süre bulunmaktadır. Peygamber Efendimizin Kur’an’daki inkar edilemeyen bilimsel verileri dönemin ileri medeniyetlerinin kaynaklarından derlediğini de öne sürülmektedir. Bu iddiaya göre Peygamberimiz, Kur’an içinde bahsedilen astronomi, embriyoloji, tıp gibi konuları eski medeniyetlerin bilgilerinden almıştır. Örneğin astronomi ile ilgili bilgileri Sümer kayıtlarında bulmuş, tıp bilgisini ise eski Mısır papirüslerinden alarak Kur’an’a geçirmiştir! Okuma yazma bilmeyen (‘Ümmi peygamber’ adlı yazımıza bakılabilir) peygamberimizin bu kadar dil bilip bunu gizleyebilme iddiası ne kadar mantıklıdır? Ayrıca “Hz Muhammed zamanında sümer dilini bilenler var mıydı? Sümer tabletleri 1850 yılında keşfetilmiştir.” (Hamid Cengiz, Ateist ve deistlerin modern sorularına cevaplar, s. 106) Sümerolog olan Samuel Noah Kramer, “Yüzyıldan daha az süre öncesine kadar Sümer kültürü hakkında hiçbir şey bilinmiyordu.” (Hamid Cengiz, Ateist ve deistlerin modern sorularına cevaplar, s. 107) ve “2000 yıldan fazla süredir Sümer ismi bile insanların zihninde ve belleğinde silinmişti.” (Kramer, Sümerler, s. 16) derken, ortaya atılan iddiaların gerçekliği epey şüphelidir! Hz. Muhammed’in tüm hayatı boyunca böyle bir araştırmaya girmediği de herkesçe bilinmektedir. Peygamberimizin tarihteki gelişmiş uygarlıkların lisanlarını bilmediği de bilinmektedir. Yine 7. yüzyıl Arabistan’ın da büyük kütüphaneler, yazılı basın, kitapçılar veya internet ağı gibi bilgiye erişimi kolaylaştıran imkanlar da mevcut değildi. Bugünün şartlarında bile, örneğin eski Mısır’ın embriyoloji bilgisini araştırmak isteyen bir insanın işi bile hiç kolay değildir. Mısır uygarlığının kuruluşu günümüzden yaklaşık 5000 yıl öncelerine dayanır. Eski zamanlardan bugüne ulaşan yazılı kaynaklar kısıtlıdır, üstelik bunların hepsinin tercümeleri de mevcut değildir. Tercüme edilebilenler ise, son derece özel bilgiler içerdiklerinden her yerde bulunmamaktadır. Ayrıca bu tercümeleri kavrayabilmek ve yorumlayabilmek için çok detaylı bir tarih bilgisine de vakıf olmak şarttır. Kısacası böyle bir araştırma günümüz şartlarında bile son derece zordur. Kaldı ki, eski medeniyetlerden miras kalan tüm bilgilerin hepsinin doğru ve sağlıklı oldukları gibi bir durum da söz konusu değildir. Aralarında pek çok yanlış bilgiler, batıl inanışlar, hurafeler de bulunmaktadır. Bu konuya, ‘Kur’an’ın Kaynağı Nedir, Kur’an’ı Muhammed mi yazmıştır?’ adlı yazımızda detaylı şekilde ele aldık. Görüldüğü gibi ateist ve oryantalist iddiaların tümü birbiri ile bağlantılıdır ve bir konu bazen birkaç yazı okunarak ancak tüm yönleri ile anlaşılabilmektedir.
Gılgamış destanının kendisinden önce yazılan eski bir tabletin içerdiği bilgilerin çarpıtılmış bir versiyonu olduğu artık bilinmektedir. 1914 yılında Arno Reobel tarafından bulunan asıl tablette, “Çok tanrıcılığın bulunduğu iddia edilen çok önceki tarihlerde bile yeryüzünde tek tanrı inancının bulunduğu, insanın balçıktan yaratıldığı ve Nuh Tufanı kahramanı Ziusudra isimli kişinin vahiylere her zaman saygılı ve dindar bir kral olduğu.” gibi bilgiler yer almaktadır.
Nuh Tufanı
Pek çok ateist yazar Nuh tufanı’nın Kur’an’a Tevrat’tan alıntılanarak geçirildiğini, Tevrat’a ise Gılgamış destanından geçtiğini iddia etmektedir. Öncelikle Kur’an’ı Kerim; Tevrat, Zebur, İncil’i reddetmez aksine onların da İlahi kaynaklı olduklarını, kaynaklarının tek olduğunu ama zamanla tahrif edildiklerini söyler. Dolayısıyla onlardaki bazı bilgilerin Kur’an’la benzerlik taşıması normaldir. Tefsir ilminde ‘İsrailiyyat’ denen ve İslam’ın genel kuralları ile uyuşmayan konular konunun uzmanı İslam alimlerince tek tek belirlenmiş ve bu konuda birçok müstakil eser yazılmıştır. Bu konuda, ‘Tefsirde israiliyyat’ adlı yazımıza bakılabilir. Peygamberimizin, Hz. Nuh’la ilgili kıssayı Tevrat’tan aldığını söyleyen ateist yazarlar, Nuh suresinin Mekke’de indiğinden de habersizdirler. Mekke’de ise Yahudi yoktur. (TDV İslam Ansiklopedisi, cilt: XLIII/221) Okuma yazma bilmeyen Hz. Peygamber’in Tevrat’ı okuması de mümkün değildir. Nuh tufanını inkar etmek isteyen ateistler, eğer tarihte Nuh tufanını veya benzeri bir olayı anlatan yazılı bir kayıt bulunmasaydı, bunu olayın olmadığına delil olarak kullanacaklardı. Dünyanın her tarafında rastlanan delilleri de bu defa çarpıtarak, ‘birbirinden alıntı yapıldığı’ iddiası ile gözden düşürmeye çalışmaktadırlar. Bilim ve Teknik dergisinin 121. sayısının 16. sayfasında şöyle bilgiler geçmektedir: Sir Leonard Wooley isimli amatör bir İngiliz arkeologun Mezopotamya’da yaptığı kazılar sırasında ele geçen bulgular, o güne kadar bir efsane gözüyle bakılan Nuh Tufanıyla bağlantılıydı. Özellikle sevinenler Hristiyan ve Yahudi din adamları oldular. Derhal heyetler oluşturulup çalışmalara başlanıldı. Bu arada dünyanın her tarafında yapılan araştırmalar, ‘Tufanın hemen bütün toplumların efsanelerinde yer aldığını’ gösterdi. Bunların en şaşırtıcısı da Hopi kızılderililerine ait olanıydı. Denizden çok uzakta, Kuzey Amerika’nın güney batısında yaşayan Hopi’lerin destanlarında, kabaran suların ülkelerini baştanbaşa kapladığı, dağların tepelerine kadar yükseldiği ve yeryüzündeki canlıları yok ettiği anlatılıyordu. Amerika’nın eski sahiplerinden olan Azteklerin destanlarından ise Tufanın süresi bile veriliyordu. Bütün bunlar, tufanın insanlık tarihinin hemen hemen başlarında meydana geldiğini gösterir. İngiliz arkeolog Sir Leonard Wooley, 1922-1929 yılları arasında, Mezopotamya’nın antik şehirlerinden Ur’da uzun süre kazılar yapar. Çalışmalar sırasında arkeolojik değeri çok yüksek kap, miğfer, silah vs. yanında Tufandan önceki kralların listesini ihtiva eden kil tabletler de bulur. Ne var ki 12 metre daha derine inildiğinde izler tamamen kesilir. Tarihi hiç bir bulguya rastlanmaz. Bu arada toprağın yapısı incelendiğinde tuhaf bir şeyle karşılaşılır. Zemin tamamen balçıkla kaplıydı, fakat bu kadar derinlikte saf balçığın ne işi vardı? Üstelik kazı çukurunun dibi, denizden çok uzakta ve nehir seviyesinden de bir kaç metre daha yukarıdaydı. Hiçbir arkeolog tatmin edici cevabı bulamaz. Wooley kazıyı devam ettirir ve daha aşağılara iner. Derken, 3 metreden fazla derinlik tutan balçık tabakası birden bire kesilir. Şimdi normal toprak tabakalarına gelindiği düşünülebilirdi ama hayır, zımpara taşlarına ve kap kaçak gibi eşyalara rastlanılmıştı yeniden. Demek oluyordu ki bu çok eski medeniyetin üzerini 3 metrelik balçık tabakası örtmüş, en üstte de Ur medeniyeti yeşermişti. İlk çukurdan 300 metre uzakta açılan ikinci çukurda da aynı sonuç elde edilir. Wooley, bu sefer de yüksekçe bir tepeyi kazdırırı. Sonuç değişmez! Böylece, balçık yığılmasının, ancak çok kuvvetli bir su baskını, yani tufanın eseri olabileceğine dair rapor hazırlanır ve bu bütün dünyada heyecanlı yankılar uyandırır. Tufanla ilgili olarak Mezopotamya dışında etraflıca bir çalışma yapılmadığından, su baskınının nerelere kadar uzandığını tam olarak bilemiyoruz. Tahmin edilen mıntıka, Basra körfezinin kuzeybatısında, 400 mil uzunluğunda ve 100 mil genişliğinde bir sahadır. Olayın tarihi, MÖ. 4 binden çok önceki yüzyıllardır. Miami Üniversitesinden jeokimyacı Jerry Stip’e göre, dünyanın yaşadığı en müthiş su baskını, günümüzden yaklaşık 11.600 sene önce olmuştur. Ancak bütün bu bulgular Nuh aleyhisselam zamanındaki tufana ait midir, bilinememektedir!
“Çamur iyice temizlenince altında kalmış bir medeniyet ortaya çıktı. Bu durum, bölgede büyük bir su baskınının meydana geldiğini gösteriyordu. Ayrıca mikroskobik analiz, temiz kilden kalın bir katmanın, eski Sümer uygarlığını yok edecek kadar büyük bir tufan tarafından buraya yığılmış olduğunu gösteriyordu. Gılgamış Destanı ile Nuh’un öyküsü, Mezopotamya Çölü’nde kazılan bir kuyuda ortak bir kaynakta birleşmiş oluyordu.” (Bilim teknik, 121/17; Fred Warshofsky, “Ur of the Chaldees”, Readers Digest, Aralık 1977) “Alusi’nin açıklamasına göre, Hz. Nuh’un kavmi Arap yarımadası ve ona yakın yerlerde oturuyordu. Meşhur olan da onu Kufe topraklarında yani Irak’ta yaşadığı ve orada kendisine peygamberlik görevi verilmiş olmasıdır.” (Elmalılı Hamdi Yazır, Hak Dini, Nuh Suresi 1-3) Bu coğrafya Sümerlerle uyuşmaktadır. Hz İbrahim’in de Sümerlerin son zamanlarında yaşaması mümkündür. Günümüzde Tel El-Fara olarak adlandırılan Güney Mezopotamya’daki Şuruppak kenti de Tufan’ın açık izlerini taşımaktadır. Bu kentteki arkeolojik çalışmalar 1920-1930 yılları arasında Pennsylvania Üniversitesi’nden Erich Schmidt tarafından yürütüldü. Schmidt’in çalışmalarını anlatan Mallowan şöyle demektedir: “Schmidt 4-5 metrederinlikte kil ve kum karışımı sarı topraktan bir tabakaya erişti (bu tabaka selle beraber oluşmuştu) Bu tabaka, höyük kesitine göre ova seviyesine yakın bir düzeyde yer alıyordu ve höyüğün her yerinde izlenebiliyordu.” Cemdet Nasr dönemini Eski Krallık döneminden ayıran kil ve kum karışımı tabakayı Schmidt “tamamen nehir kökenli bir kum” olarak tanımlayarak Nuh Tufanı ile ilişkilendirdi.” (Max Mallowan, Early Dynastic Period in Mesapotamia, Cambridge Ancient History 1-2, s. 238) Tufan’dan etkilendiğine dair elde kanıtlar olan son yerleşim birimi, Şuruppak’ın güneyinde yer alan ve günümüzde Tel El-Varka olarak isimlendirilen Uruk kentidir. Bu kentte de, diğerleri gibi bir sel tabakasına rastlanmıştır. Bu sel tabakası da, MÖ. 3000-2900’lü yıllarla tarihlendirilmektedir. (Bilim ve Ütopya, Temmuz 1996, s. 176) Nuh aleyhisselamdan, Kur’an-ı Kerim ve hadis-i şeriflerde çokça bahsedilmiştir. Çeşitli vesilelerle Kur’an-ı Kerim’de 43 yerde ismi geçer. Mezopotamya metinlerinden Gılgamış Destanında bu isim yerine Utnapiştim kullanılmıştır. Sümerlerin Tufan kahramanına verdikleri isim ise Zi-ud-Sudra’dır. Zi; hayat/can/ruh, Ud; zaman, Sudda ise; uzun manasına gelmektedir. Bu üç kelimeden meydana gelen ismin anlamı; Uzun ömürlü demektir. Kur’an’da Nuh Aleyhisselam’ın uzun ömürlü olduğunu belirtilmektedir. Nuh kavminin Tufandan önce yaşadığı yerin İrem şehri olması kuvvetle muhtemeldir. Bu yerleşim yerinin Lut Gölü’nün güneybatısında Edom’un merkezi olduğu bildirilmektedir. (Davis, D.J.The Westminster Dictionary of The Bible. Philadelphia, 1944, s. 267) Hz. Nuh’un gemisinin karaya çıkışıyla alakalı olarak bazı araştırıcılar MÖ. 2347 yılını (Günel, A. Türkiye Süryanileri tarihi), bazıları da 2650 yılını vermektedir. (Ekrem Sarıkçoğlu, Kur’an ve Arkeoloji Işığında Hz. Nuh ve Tufan Olayına Yeni bir Yaklaşım, İslam Araştırmaları Dergisi, Cilt 9, sayı: 1-4, 1996, s. 201) Bunlara dayanarak Nuh Tufanının Yaklaşık olarak Milattan 2500 yıl önce meydana gelmiş olabileceğini söylemek mümkündür. 29 Eylül 2013 tarihli Habertürk’ün haberine göre, Şırnak Üniversitesi öncülüğünde ‘Şehr-i Nuh Oteli’nde düzenlenen Uluslararası Hz. Nuh ve Cudi Dağı Sempozyumunda açıklamalarda bulunan Amerikalı Bill Crouse, yaptığı ciddi araştırmalardan sonra tufanın Cudi Dağı’nda olduğuna inandığını açıklamıştır: “Tarih kaynaklarını ciddi bir şekilde incelediğimiz zaman aslında geminin Cudi Dağı’nda olduğuna kanaat ettim.” 6 Şubat 1972 tarihli bazı Türk gazeteleri ise, “Nuh’un gemisinin Cudi dağında olduğu tespit edildi” başlığıyla bir haber vermişti. Keşfi yapan, Alman Devletler Araştırma Enstitüsü ilim adamlarından Friedrich Bender’dir. Bender, Cudi dağında bulduğu katrana benzer bir madde ile birbirine yapışmış kalın tahta parçalarını Almanya’ya götürerek analiz ettirmiştir. Sonuçta katranımsı maddenin 50 bin, tahta parçalarının ise; 6630 yıllık olduğu açıklanmıştır. İlim adamları bu tarihlemedeki hata payının 300 yılı geçmeyeceğini söylemişlerdir. Bender’in, çalışmaya başlamadan önce Kur’an-ı Kerim’i ve Tufanı anlatan Gılgamış destanını incelediği ve geminin Dicle ile Zap suyu arasında karaya oturduğu kanaatine vardığı da bildirilmiştir. Tahrif edilmiş olan Tevrat’ta bu tufanın evrensel olduğu ve tüm dünyayı kapladığı söylenmektedir. Oysa Kur’an’da Tufan’ın evrensel olduğu şeklinde bir ifade yoktur. Aksine ilgili ayetlerden Tufan’ın yöresel olduğu ve tüm dünyanın değil, sadece Hz. Nuh’u yalanlayan kavmin cezalandırıldığı anlaşılmaktadır. “Onu yalanladılar. Biz de onu ve gemide onunla birlikte olanları kurtardık, ayetlerimizi yalan sayanları da suda boğduk. Çünkü onlar kör bir kavimdi.” (A’raf, 64); “Böylece onu ve onunla birlikte olanları katımızdan bir rahmet ile kurtardık. Ayetlerimizi yalan sayarak inanmamış olanların da kökünü kuruttuk.” (A’raf, 72) Görüldüğü gibi Kur’an’da tüm dünyanın değil, sadece Nuh kavminin helak edildiği bildirilmektedir. Özetle, İslam’a göre “Tufan, bölgeseldi.” (Prof Muhsin Demirci, Kur’an ve Tefsir, s. 97; Hamid Cengiz, Ateist ve deistlerin modern sorularına cevaplar, s. 17, 111) Sonradan Müslüman olan Bucaille de bu görüşü paylaşır. “Kitab-ı Mukaddes, tüm günahkar insanlığı cezalandırmak üzere dünya çapında bir tek Nuh tufanından söz ederken, bunun aksine Kur’an, adı sanı belli kavimlerin çarptırıldığı birçok cezaları zikretmektedir. Kur’an’da Nuh tufanı özel olarak Nuh kavmine mahsus olan bir ceza olarak takdim edilmektedir.” (Dr. Maurice Bucaille, Müsbet ilim yönünden Tevrat İnciller ve Kur’an, s. 344-345) Allah, herhangi bir kavme elçi gönderilmedikçe, o kavmin helak edilmeyeceğini (İsra, 15) Kur’an’da bildirmektedir. Helak için, kavmin kendisine uyarıcının gelmiş olması ve bu uyarıcının yalanlanmış olması şarttır. “Senin Rabbin, ‘ana yerleşim merkezlerine’ onlara ayetlerimizi okuyan bir elçi göndermedikçe şehirleri yıkıma uğratıcı değildir. Ve Biz, halkı zulmeden şehirlerden başkasını da yıkıma uğratıcı değiliz.” (Kasas, 59) Bir uyarıcı olan Hz. Nuh aleyhisselam, Hz Muhammed dışındaki tüm peygamberler gibi, sadece kendi kavmine gönderilmiştir. Bu sebeple Allah, uyarıcı gönderilmemiş olan kavimleri değil, sadece Hz. Nuh’un kavmini helak etmiştir. “Nuh dedi ki: ‘Rabbim! Arz’da o kafirlerden hiçbir kimseyi bırakma!” (Nuh, 26) Arz, “yer” demektir. Hz Muhammed’e Mekke’de inen ayette, “Onlar, yurdundan (Ayette Arz kelimesi geçiyor) çıkarmak için seni tedirgin edip dururlar.” (İsra, 76) buyrulur. Bu ayet, Peygamberimizin Mekke’den çıkarılmaya çalışıldığını haber vermektedir. Bir başka konu ise, ‘Hz Nuh’un tüm Dünya hayvanlarını mı gemiye aldığı’ meselesidir. Kur’an’da, tüm dünya hayvanlarının gemiye alındığına dair bir bilgi yoktur. Bu iddia daha çok, bozulmuş Tevrat kaynaklıdır. Tufan yerel bir bölgede meydana geldiği için, elbetteki, Nuh peygamber kendisine lazım olacak birkaç tür çiftlik hayvanını gemiye almıştır. Çünkü kurtuluştan sonra tarım yaparak hızlı bir besin tedariki yapılamayacağından, sütüyle, yumurtasıyla en hızlı besinleri sağlayacak olan hayvanlara mutlaka ihtiyaç duyacaktı. Çift olarak alınması ise çoğalmaları sağlamak içindir. Kur’an’da, geminin Tufan sonrası “Cudi”ye oturduğu bildirilmektedir. (Hud, 44) “Cudi” kelimesi bir ‘dağ ismi’ olarak anlaşılabileceği gibi Arapça’da “yüksekçe yer, tepe” anlamına geldiğinden bu anlamı ile de Kur’an’da kullanılmış olabilir. Cudi dağı Güneydoğu Anadolu bölgesinde Türkiye-Irak sınırına 15 km. uzaklıkta, Dicle ırmağının kıyısında bulunan Cizre’nin 32 km. kuzeydoğusunda, Şırnak il merkezine 17 km. mesafededir. Dicle ve Fırat nehirleri Mezopotamya’yı boydan boya kesmektedir. Şu anki verilere göre anladığımız, olay anında bu iki nehir ve irili ufaklı bütün su kaynakları taşmış, bunlar yağmur sularıyla birleşerek büyük bir su baskını oluşturmuşlardır. Kur’an’da bu olay şöyle bildirilmektedir: “Biz, bardaktan boşanırcasına akan bir su ile göğün kapılarını açtık. Yeri de coşkun kaynaklar halinde fışkırttık. Derken su, takdir edilmiş bir işe karşı birleşti. Ve onu da tahtalar, çiviler üzerinde taşıdık.” (Kamer, 11-13)
Tufan’ın 7 bin yıl önce olduğu tahmin ediliyor. Titanik’i bulan ünlü su altı araştırmacısı Robert Ballard, kutsal kitaplarda dile getirilen Büyük Tufan’ın gerçekten meydana geldiğine dair kanıtlar bulduklarını açıkladı. Ballard’a göre Büyük Tufan’la kabaran sular en az 300 gün boyunca Karadeniz’in bulunduğunu bölgeye ‘akarak’ bugünkü Karadeniz’i meydana getirerek Akdeniz’le birleşti. (TRT haber, 12.12.2012)
“Sümer tabletlerindeki Tufan anlatısına göre kralın karısı Tufandan kurtulmuş ve tanrılar tarafından kendisine ölümsüzlük bahşedilmiştir.” (Hamid Cengiz, Ateist ve deistlerin modern sorularına cevaplar, s. 113) Halbuki Kur’an’a göre Nuh’un karısı şirke düşmüş ve tufanda boğulmuştur. (Tahrim, 10) Görüldüğü gibi Kur’n ile Sümer efsaneleri arasında, gerek tanrı anlayışı ve gerek tufan anlatıları arasında bir benzerlik yoktur!
Çamurdan yaratılma
Gılgamış Destanından; “Ellerimi yıkadım. Bir parça çamur koparıp yazıya attım. Ve bu yazıda kahraman Engidu’yu yarattım.” Sümerlilerin Enuma-eliş Destanından; “Bunun üzerine ben de Ea’nın yardımını istedim. Toprağı, Kingu’nun kanıyla yoğurdum. İlk insanı meydana getirdim.” Çin Efsanelerinden; “Bunun üzerine Tanrıça Ngüho yengeç elleriyle gökyüzünü yukarıya kaldırdı, denizleri yeniden sınırlarına itti. Ve çamurdan yeni bir insan türü yarattı.” Mısır’da Luxor Tapınağı’nda bulunan kabartma bir resimden: “Kral Amonhotap III olarak betimlenen Tanrı Khnemu, çömlekçi çarkında erkek ve dişi iki insanı yaratıyor.” Hesiodos Destanından; “Namlı, şanlı Hephaisdos’u çağırdım hemen. ‘Bir parça toprak al, suyla karıştır’ dedim. ‘İçine insan sesi koy, insan gücü koy.” Yunan Efsaneleri’nden: “Gözyaşlarımla toprağı çamur haline getirdim ve yoğurdum (Prometheus anlatıyor.) Bir insan heykeli yaptım. Sonra bu heykele ruh verdim. İlk ölümlü yaratıklar oluştu böylece. Tevrat’tan; “Ve Rab yerin toprağından Adam’ı yaptı ve onun burnuna hayat nefesini üfledi ve adam yaşayan can oldu.” Kur’an, Mü’minun, 12: “And olsun ki Biz insanı süzme çamurdan yarattık.” (Ayrıca, Saffat, 11; Sad 71) İslam’ın tarih anlayışına göre İnsanlık bir tek ana ve babadan türemiştir. (Nisa, 1) Buradan da çıkan sonuç, insanlar hakiki bir tevhit inancı ve Rabbani bir anlayışla tarih sahnesinde adımlarını atmaya başlamış olduklarıdır. İnsanlığın başlangıcından itibaren ilahi vahiy ile her toplum bir Allah inancı, Ahiret inanışı, Yaratılış bilinci ile eğitilmiş ve tüm insanlık boyunca bu mesaj tüm insanlığa tebliğ edilmiştir. Elbette bu hakiki inanca bazen zulüm/şirk karıştıranlar olmuştur. Böylece de hak dinden uzaklaşıp zaman dilimi içerisinde adım adım gerçeklerden uzaklaşmış ve yollarını şaşıranlar olmuştur. Ama bu, tümüyle temel bilgilerin hepsini unutmuşlar demek değildir. Bilakis taşıyabildikleri kadar bilgi yükünü gelecek nesillerine aktarmışlardır. Allah farklı zamanlarda farklı kavim ve gruplara elçilerini göndermiştir. Nasıl ki Hz.Muhammed bize Nuh Tufanını, Musa Kıssasını, Yusuf, Yakub, İbrahim, Adem, Hud, Salih ve Şuayb peygemberleri anlatmışsa, bize yaratılıştan bahsetmişse, her dönemde de görevli peygamberler kendi kavimlerine bu kıssalardan bahsetmiştir. İnkar edilemez bir gerçekliktir ki, Yüce Allah gerektiği zaman insanlara hatırlatıcı olarak elçilerini göndermiş ve onların bilinç altlarında yatan inanç küllenmelerini közlendirmiş, alevlendirmiştir. Nihayetinde her insan yaratılış gibi diğer ilahi gerçeklere muhatap olmuş ve zaman dilimi içinde bu hakikatlerden uzaklaşsalar da bazı birikimler ve yaklaşım tarzlarını örf ve adetlerine geçirmişler, haliyle destanlarında ve kendilerince tarihi tutanaklarında bu olayları işlemiş ve anlatmışlardır. Ayrıca bu kadar farklı kültürü temsil eden insanların tek meselede bu kadar ortak beyanda bulunmaları, anlatılanın evrensel bir gerçekliğe dayandığını da ispatlamaktadır. Çünkü bu kadar insanın, bu kadar farklı kültür ve coğrafyada böylesi bir yalan üzerinde ittifak etmeleri mümkün değildir!
Sayın Çığ’ın iddiaları ve cevaplarımız
Dinlerin kökeninin Sümerler olduğu iddiasının savunucularından olan Sayın Çığ, akademik anlamda bir ünvanı olmamasına rağmen yaptığı birçok konferanslarda ‘profesör’ titri ile tanıtılmakta ve böyle olmadığını ‘daha sonra’ açıklasa da, bu şekilde tanıtımı ve konferans ilanları yapılmaya devam edilmekte idi. Bir gazetenin sorusu üzerine, “Ben profesör değilim. Bana ‘zorla’ bu unvanı ‘takıyorlar.’ Ben sadece müzede arşiv-kütüphane memuru olarak çalıştım.” (Akit, 24.05.009) diyen Sayın Çığ’ın bu sıfatı ile ilgili Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Dekanlığı ve Sümeroloji Bölüm Başkanlığı yetkilileri de defalarca basın-yayın organlarını uyardıklarını belirtmekte, ancak ısrarla adı geçen kişiden “profesör” ve “Sümeroloji uzmanı” olarak bahsedilmeye devam edilmektedir. (Haber 7, 24.05.2009; Yeni Akit, 20.06.2016)
Gazete, resmi üniversite makale ve konferanslarda; Prof. Dr. İlmiye Çığ!
İyi de Profesör olmadığını söylediği halde yine de neden insanlar hala bu unvanı ona ‘takmaya’ devam ettmektedirler?! Sayın Çığ, Sümerlerin Türk olduğunu da iddia etmektedir. Halbuki Sümerler, Sami olmayan ama İranlılardan göçenlerle karışmış olarak meydana gelen bir topluluktur. (Samuel Noah Kramer, Tarih Sümer’de Başlar adlı eser ve Britanya ansiklopedisi, Sümer maddesi)
Kentlerden dinin doğuşuna değil, dinden kentlerin doğuşuna ulaşmak
Uygarlığın Sümer’de başlamış olduğu iddiasını ilk kez 1956’da Sümerolog Samuel Noah Kramer, ülkemizde ise dinlerin kökenini Sümerlere bağlayan Muazzez İlmiye Çığ ortaya atmıştır. Halbuki Göbeklitepe kazıları hem bu iddiayı hem de yıllardır tarih derslerinde öğretilen “göçebe toplulukların tarımı öğrenerek yerleşik hayata geçtiği” tezini çürütmektedir. “Sümerlerden binlerce sene önce yaşamış göbeklitepe halkı çok daha eski bir eski inanışlara sahipti.” (Hamid Cengiz, Ateist ve deistlerin modern sorularına cevaplar, s. 98) Göbeklitepe’nin ortaya çıkarılması, yerleşik yaşama geçişin tarım ve hayvancılık ile başlamadığını, avcı-toplayıcı grupların dinsel törenlerini gerçekleştirmek için bir araya gelerek yerleşik yaşama geçişi hızlandırdığını gözler önüne sermektedir. Yerleşik yaşama geçişi hızlandıran tapınma alanları, uygarlık tarihini çok daha eski bir döneme, MÖ. 12.000’lere çekmektedir. Göbeklitepe’nin keşfine kadar bilinen en eski tapınak ise Malta’da bulunmakta ve o da 5000 yaşında idi.
Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni!
Sümerlerin tanrı inancı İslam’ın ilah inancından çok, İslam’ın savaş açtığı çok tanrılı inançla benzerlik göstermektedir. Kur’an bu inanca mücadele etmiştir. Sümerler de tanrılar yetkilerini birbirleri ile paylaşır, aralarında kavga ederler. İslam’da ise tek tanrı inancı esastır ve asla kendisine ortak koşulmasına izin verilmez. Bu şirktir ve en büyük zulüm/kötülüktür. (Lokman, 13) İslam’a göre şirk en af edilmez günahtır. (Nisa, 116) Sayın Çığ, Sümerlerin bu tanrı inancının İslam’daki tek tanrı inancına kaynaklık ettiğini ileri sürebilmiştir. Halbuki İslam bizzat bu şirk/çoklu tanrı inancını ortadan kaldırmak için gönderilmiştir. Günümüzde hala (Hristiyanlıktan Hinduizme) devam eden çok tanrıcılık aslında dinlerin zamanla evrimleştiği iddiasını da çürütmekte, özde tek tanrılı olan dinlerin zamanla bozularak çok tanrılı dinlere dönüştüğünü göstermektedir! Bunun en açık örneğini peygamber İsa’yı tanrılaştıran Hristiyanlıkta görebilmekteyiz. Kur’an’da bunu açıkça ifade eder ve tek ümmet/din üzere olan insanların zamanla ilahi mesajları tahrif ederek ayrılığa düşüp parçalandıklarını, faklılaştıklarını belirtir. (Bakara, 213; Yunus, 19) Sayın Çığ, Sümer dinindeki birçok tanrının diğer dinlerde cin, melek adı ile varlığını devam ettirdiğini ileri sürmektedir. Tek olan Allah tarafından yaratılan, asla O’nun emrinden çıkmayan (Nisa, 172; Enbiya, 27-28) daima Allah’ı anan (A’raf, 206; Nahl, 49-50) bu varlıklara asla Müslümanlar ibadet etmemiştir. Aksine İslam öncesi var olan bu ibadet tarzı İslam ile ortadan kaldırılmıştır. Dikkat edilirse Sayın Çığ’ın hep islam öncesi inançlarla İslam’ı birbirine karıştırdığını görmekteyiz! Ayrıca Sümerlerde reenkarnasyon benzeri bir inanç da vardır. Sümerlere göre ölü için kurban kesilmezse dünyaya dönüp insanları rahatsız eder. İslam’da ise kesinlikle böyle bir şey yoktur. Ayrıca Sayın Çığ, “Ne yazık ki, Sümer kanunlarının yazılı olduğu tabletler çok kırıklı, belki de toprak altından daha çıkarılmayanlar da var. Bu yüzden tam karşılaştırma yapılamıyor.” (Çığ, Kur’an, İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni, s. 19) diyerek, kaynağının da aslında yetersiz olduğunu itiraf etmektedir. Çığ, ‘Yahudi, Hristiyan ve Müslüman dinleriyle Sümer dini ortak noktalarını’ sayarken; törenler, ilahiler, tütsülerle tanrıyı memnun etmek gibi ritüelleri sıralamakta, İslam’a sonradan giren bu tür ritüellerin Kur’an değil insan kaynaklı olduğunu ayırt edememektedir! Aynı hataya İslam’ın sembolünün ‘Hilal’ olduğu iddiası ile başka ateistler de düşmektedir ki bu konuyu ‘Ay kültü iddiası’ başlıklı yazımızda ele alıp açıkladık! Yine kitabında “Hammurabi’nin Güneş tanrısından kanun alışı, Musa’nın tanrıdan kanun alışına örnek olmuştur” derken, acaba Adem’den beri ilahi kanunların nasıl alındığını zannettiğini de merak etmiyor değiliz! Mezopotamya tanrıları tufan tasarısını insanlardan gizlemek için büyük bir çaba içerisindedir ve olayın kahramanın kurtarılışı bir tanrının ‘hilesiyle’ başarılmıştır. Halbuki Nuh tufanında gemi halkın gözü önündedir. Her şey ‘açıkça’ gözlemlenmektedir. Sümerlerde geçen tufan hadisesi, ‘tanrılar meclisinin’ kararı ile ve çok gürültü çıkarıp tanrıları uyutmadıkları için gerçekleşmiştir. Sonra da ‘tanrıların’ kontrolünden çıkan olay, tanrıları tehdit eder hale gelmiştir! Kur’an ise önce peygamber gönderip şirk içindeki halkın uyarılmasından, uzun süre devam eden tebliğ çalışmalarının sonuç vermemesi üzerine Allah’ın (cc) Nuh aleyhisselam’a hem tebliğe devam etmesini hem bir gemi yapmasını emretmesinden bahsedilmektedir. Alay edilmeler eşiliğinde gemi yapılır ve son olarak bir kez daha insanlar tek ilaha çağrılır. Buna da direnç gösterilince sel baskını başlar. Bu kültür Çin’den Yunan’a, Avustralya, Yeni Gine, Malaya, Burma hatta Amerika yerlilerinin edebiyatlarına benzer şekilde geçer. Tüm toplumlar bu olayı kendi kültür ve hayal alemlerinin süzgecinden geçirerek aktarmıştır. Dolayısı ile Sümerlerde bu olayı kendi inançları ile süsleyerek aktarmışlardır. Yani tufan olayını tek aktaran Sümerler değildir! Sümerlerde olay, putperest kültürün etkisi ile yerel motifler eklenerek aktarılmıştır o kadar! Olayın şahıs ve amacı değişmiş, olayın oluş şekli ise kısmen aktarılabilmiştir. Kısaca Sayın Çığ’ın iddiası olan, Kur’an bu ‘kültürü’ Sümerlerden aldığı iddiasının aksine, Hz Adem’den itibaren İslam’ın çağrısı, Sümerlerin inancının da içinde olduğu yozlaşmış çok tanrıcılık kültürlere savaş açmış ve onlara doğru yolu gösterip tek tanrı inancına insanları çağırmıştır. İslam’ın son peygamberi Hz. Muhammed Arap yarımadasında bunu başarmış ve zamanla da tevhid inancı dünyaya yayılmıştır.
Ayrıca Sayın Çığ, hilal’in İslam’ın sembolü olması iddiası ile Sümer ay tanrısı arasında bağlantı kurmaya çalışır ki, bu konu ‘Allah kelimesinin kökeni’ adlı yazımızda ele alınmıştır. Hilal, dini kaynaklı bir sembol değildir ve daha sonra İslam toplumuna yerleşmiş bir simgedir. Diğer bir iddia: “Osmanlılar Hilal işaretini Bizanslılardan almışlar ve milli sancaklarına alamet yapmışlardır.” (Hilal ve Haç Çekişmesi, Halil Halid, s. 74) şeklindedir ki, bu da bizi yine bu iddianın temelsiz bir görüş olduğu sonucuna götürür! Sayın Çığ kurban konusunda ise, Sümerlerde kurbanın sağ parçası ve iç organları tanrıya verilirken, İslam’da bunları kurban sahibinin aldığını iddia etmektedir ki, bu aslı astarı olmayan bir iddiadır. Ayrıca Sümer tanrı kralları ile Hristiyanlıktaki papa müessesesini İslam’daki halifelik kurumu ile eş tutmaktadır Sayın Çığ. Papa her ne kadar tanrı ile konuşmaya devam (!) etse de, İslam’da bunu iddia eden değil halife, Müslüman bile kalamazken, böyle bir iddianın nasıl ortaya atıldığı ve nasıl kabul görebildiği ayrı bir araştırma konusu olmaktadır! Konu ayrıca, ‘teokrasi ile şeriatın aynı olduğunu zannetmekle de alakalıdır. İslam’da teokrasi yoktur diyelimve konumuza devam edelim. İslam’dan bu kadar habersiz olmak ama onun hakkında bu kadar iddialı ithamlarda bulunurken nereden cesaret alındığı da ayrı ve önemli bir araştırma konusudur! Ayrıca unutmayalım ki, Kur’an’a göre ‘tüm insanlar’ yeryüzünde halifedir! (Bakara, 30) Yine Sayın Çığ, başörtüsünün okumaya engel olduğu gibi iddialarda bulunmaktadır ki buna en güzel cevabı, “İslam kadınların okumasına karşı mıdır?” adlı yazımızda bulabilirsiniz! Ülkemizde özellikle son 30 yıldır tesettürlü olarak okuma hakkı hakkını savunurken hapse giren, okullarından atılan, ülke dışında okumak zorunda kalan, aileleri işten atılanları düşününce, bu iddianın mesnetsizliği ve aksinin vuku bulduğu rahatlıkla görülebilmektedir! Yine Sümerlerde günah işleyen, yalan söyleyen bir insandan hareketle bu kişinin Kur’an’da Eyüp adı ile geçtiği iddiası ileri sürülür. Halbuki Kur’an’da Eyüp aleyhisselam “iyilik ve bağışlayıcı biri” olarak övülmektedir. (En’am, 84) Saygısız ve seviyesiz bir iftirayı belgeleyip cevap bile vermeden konumuza devam ediyoruz.
Görüldüğü gibi İslam’ın değil, İslam’ın savaş açtığı kurum ve kuralları İslam’a mal ederek, temel dini bilgilerden yoksun olarak ve önyargıların yönlendirmesi ile yazılan bir eser ile karşı karşıya kalmış bulunmaktayız. Zaten ateist yazarların kitaplarından ve Meydan Larousse gibi kaynaklardan hareketle ulaşılılacak sonuç ortadadır! İşin ilginci, TV programlarında kendisine ‘Allah’tan uzun ömür dilenen’ Sayın Çığ’ın yazılı basında da, “Sağlığım iyi Allah’a şükür. Maşallah misafirimiz hiç eksik olmuyor;Allah’tan iki kızım o zaman büyümüştü; Allah’tan evlatlarım var.” (Ayşe Arman ile röportaj, Hürriyet, 08.05.2016) gibi açıklamaları yer almaktadır. Cumhuriyet çınarı Çığ’dan ‘Nutuk’ ve ‘Kur’an’ tavsiyesi. “Gençlerin, çok okuması lazım. Tüm konferanslarımda söylüyorum. Atatürk’ün Nutkunu da okuyun. Kur’an’ın Türkçe’sini okuyun.” (Sözcü, 29 Ekim 2017); “Dini de okusun, öğrensin. Ben gençlere hep iki şeyi okumalarını tavsiye ettim; Kur’an’ın Türkçe’sini ve Atatürk’ün Nutku’nu. Dinimiz nedir, öğrenin, Atatürk’ün neler yaptığını da öğrenin. Eğer ‘bunları’ bilirsek ‘korumamız’ kolaylaşır.” (Hürriyet, 4 Temmuz 2018) Yine 10 Mayıs 2020 tarihinde de, kendisini ziyaret edenlere “Herkesin, çocuktan itibaren Kur’an’ın Türkçesini okumamız lazım, çünkü bizim ‘yegane kitabımız’ o.” (www.youtube.com/watch?v=YGmZcf4m5TU) demekte idi. Tanrı var mı? Varsa İsmi Allah mı? O isim, uydurma kitap (!) Kur’an’ın verdiği bir isim değil midir?! Keşke sayın Çığ bu konulara da açıklık getirse! Sayın Çığ 17 Kasım 2024’de vefat eder ve “cenaze namazı” kılındıktan sonra 19.11.2024 tarihinde defnedilir.
Sümerler İslam’ın ortaya çıkışından yaklaşık 6.000 yıl önce ortaya çıkmış ve 4.000 yıl önce de yok olmuş bir medeniyettir. Hz Muhammed’in bu kültürden etkilendiğini iddia edenlerin, aynı ortamda yaşayan Mekke müşriklerinin bunu neden dillendirmediğini açıklamaları gerekmektedir. (Bu konu detayları ile, ‘Kur’an’ın kaynağı nedir?’ adlı yazımızda ele alınmıştır) Varsa böyle -yazılı değil, yazılı metin çok sonra ortaya çıktı zaten!- sözlü kaynakları Arap müşriklerde duymalı ve ‘Sen şuradan etkilendin, alıntı yaptın’ denmesi gerekmez mi idi! Kaldı ki İslam’ın savaş açtığı, ortadan kaldırmak için mücadele ettiği tüm şirk unsurları, putperestlik kalıntıları, ‘Kur’an’a kaynaklık ediyor’ şeklindeki bir iddia bile bu isnadın temelinin ne kadar sağlam olduğunu (!) ispat etmektedir! Unutmayalım ki Hz Muhammed müşriklerin, önce mal, makam, para tekliflerini reddetmiş (İbni Hişâm, Sire, I/293; Taberi, Tarih: II/225) bunun üzerine, ‘Bir sene biz senin Rabbine kulluk edelim, bir sene de sen bizim ilahlarımıza kulluk et.” teklifi kendine sunulunca da, (İbni Hişâm, Sîre: 1/388; Taberî, Tarih: 2/225-226) onu da reddetmiştir ki, bu teklifler yapılırken efendimiz ve Müslümanlar çok yönlü olarak baskı işkence, zulüm altında idiler ve ufukta da bunlardan kurtulacaklarına dair bir işarette bulunmamakta idi! Madem bu dini Muhammed uydurdu, amacı dünyalık ise neden pes edip para, kadın ve makam tekliflerini reddetti? ( Hz Muhammed’in samimiyeti konusu, ‘Oryantalistlerin Hz Muhammed hakkındaki ithamları ve gerçekler’ adlı yazımzıda ele alınmıştır.) Ancak amacı dünya menfaati olmayan, aksine putperestlikle mücadele hedefi olan birisi ‘onun bu tekliflere verdiği şu cevabı’ verebilirdi: “Ey kafirler. Ben sizin taptıklarınıza tapmam. Siz de benim taptığıma tapmazsınız. Ben sizin taptıklarınıza tapacak değilim. Sizler de benim taptığıma tapacak değilsiniz. Sizin dininiz size, benim dinim bana.” (Kafirun, 1-6) Şunu da unutmayın ki bu cevap verildiğinde Müslümanlar mazlum, zayıf ve az sayıda idiler! O (sav) savaş meydanlarında zafer kazanınca bile zaferin Allah’tan olduğunu ilan etmiştir. (Ali İmran, 126; Saff, 13) Bu kotlu yolda günümüzde yürüyen Gazze’li Filistinliler de yaşantıları ile dünyaya haykırmakta değiller midir?: “Sefer bizim zafer Allah’ındır.” Özetle Allah (cc) her topluma mutlaka bir peygamber göndermiştir. ‘İslam tüm dinlerin özüdür!’ Peygamber gönderilmeyen hiçbir toplum yoktur! Dolayısı ile her toplumda, bozulsa bile, ilahi mesajın kırıntıları mevcuttur.
Terörist başı ateist Abdullah Öcalan’ın bir kitabının adı ile, bu konunun kimlerce kullanıldığını bir kez daha görelim: Sümer Rahip devletinden demokratik uygarlığa.
Not: ‘Ebla tabletleri’ konusu için ‘İslam tüm dinlerin özüdür’ adlı yazımıza; “Hz İsa ve Horus” ve “Hz Musa ve Sargon” iddiaları için ise ‘Ateistlere cevap’ adlı yazımıza bakılabilir!
Gelen sorular ve cevaplarımız
Soru: Eski Mısırda “Tanrı Aton Tektir, Akhenaton onun kulu ve elçisidir o işiğini bize yansıtır” cümlesinin geçmesi İslam’ın eski inançlar ve dinlerden kopya olduğunun göstergesi değil midir? Sümerlerin gılgamış destanında geçen yer ile göğün bitişikken ayrılması Kur’anı kerimdeki yer ve gök tasviriyle aynı olması bunun kopya olduğunu göstermez mi?
Cevaben: İslami görüşü belli ve tutarlıdır: İslam, Hazreti Adem’den itibaren gelen dinin adıdır. Yani İslam Hz Muhammed ile başlamamıştır! Hz Muhammed peygamberler zincirinin son halkasıdır ve insanlık tarihi boyunca tebliğ edilen dinin özü İslam’dır! Bu konu, ‘İslam tüm dinlerin özüdür’ adlı yazımıza bakabilirsiniz! Dolayısıyla bir peygamber, tek olan ilahı insanlara tebliğ edince, buna karşı çıkan insanlar da benzer iddialarda bulunmuşlar, yani, tevhid dinini bozarak, kendi dinlerini (Bazen ilah olarak kendilerini, bazen putları ileri sürerek) oluşturmak istemişlerdir. Tıpkı Ebrehe’nin (Fil, 1-5) Kabe’yi kopyalamaya çalışması veya Nemrut’un, ‘en büyük ilah benim’ (Naziat, 24) demesi gibi. Sümerlerde yer ve gök bitişik idi ve ayrıldı iddiasına gelince, direk destandan konuyu verelim ve Kur’an ile ne kadar (!) benzediğine görelim: “Her şeyden önce ve her şeyin ondan çıktığı öz olan ilk su vardı: O, tanrıça Nammu’ydu. Bu su, ilk iki tanrı olan eril göğü (Anu) ve dişil yeri (Antu) yaratır. Yer ve gök (Anu ve Antu) başlangıçta bitişiktir: Bitişikken ‘çiftleşir’ ve hava tanrısı Enlil ile su tanrısı Enki doğar. Enlil yeri aşağıya ve gökyüzü tanrısı Anu da göğü yukarıya kaldırır.” İslam her topluma gelmiştir ve gelen mesajda da Allah’ın her şeyi sudan yarattığı (Nur, 45) ilan edilmiştir. Halbuki efsanede, sudan yaratan değil su olan bir ‘tanrıcadan’ ve sonra yine o sudan yaratılan diğer tanrı/tanrıcalardan bahsedilmektedir. Görüldüğü gibi bu efsane bize, tevhid inancının politeizme nasıl evrildiğinin bir örneğini göstermektedir. Hak olan zamanla bozulmuş, gerçek zamanla bozularak efsaneleşmiştir! Devam edelim: Tanrı ve tanrıca olan (!) yer ve gök ne yapmıştır sonra? Çiftleşmişlerdir! Ne doğmuştur? Yeni tanrılar! Sonrada, üçüncü versiyon tanrı annesini aşağı ve ikinci versiyon tanrı da kendisini yukarı çekmiştir! Ve tüm bunların Kur’an’a kaynaklık ettiği iddia edilmektedir! Aslında olan, bozulan hakikatin, efsanelerden arındırılıp asli hüviyetine kavuşturulmasından başka bir şey değildir!
Soru: Merhaba, herşeyi ayrıntılı bir şekilde tabletlere yazan Sümerler neden kendilerine gönderilen bir peygamberden bahsetmiyorlar? Ayrıca Adem’den sumerlere bozularak geldiğini iddia ettiğiniz islamdan kastiniz nedir, yalnızca tek tanri inanci mi yoksa Kur’anin tamami mi? Eğer öyleyse bu olamaz çünkü Kur’anda anlatılan bircok efsane ademden sonra yaşamış insanlardan bahseder.
Cevaben: Gözümüzün önündeki Hristiyanlık dinini ele alalım; Tek ilah ve peygamber mesajının ne hale geldiğini yaşayarak müşahede etmekteyiz. Tek tanrı üçe çıkarılırken peygamber ise, tanrının konuşan sıfatına (Kelam;Oğul) dönüştürülmüş değil midir? Halbuki ‘resmen’ tanrı ilan edilişi ile peygamber olan gerçek İsa arasında geçen süre sadece 325 senedir! Sümerlerin tarih sahnesine girişi ortalama MÖ. 3500’tür. Hz Adem’den sadece sümerlere değil, dünyanın her toplumuna peygamberlerle gönderilen ilahi mesajlar aynı içeriğe sahiptir. Sümerlerden önce olduğu gibi sonra da bu mesaj insanlığa tebliğ edilmiştir. Kur’an’da Hz Adem’den de, İbrahim, İsa, Musa peygamberlerden bahsedilir. Mesajın merkezini tevhid inancı, ahlak ve emanet bilinci oluşturur. Bu konuda detaya ‘İslam tüm dinlerin özüdür’ adlı yazımızdan ulaşılabilirsiniz.
Soru: Beni yanlış anladınız. Ben sizi sorgulamadım. Bu tablet çevirileri doğru mu? Yani gerçekten tabletlerde aynen çevirilerdeki gibi mi yazıyor. Çevirilerde kasıtlı yorum olabilir mi? Tablet çevirilerinde aldatma var mı? Yok mu? Eğer tablet çevirilerinde kasıt yok ise o dönemde uzay, gezegenler, Güneş sistemi hakkında bu kadar detaylı bilgiye nasıl ulaştılar. Teknolojik yöntemleri bu günden daha ileri olduğu anlaşılıyor. İfadeler günümüz teknik bilgisiyle son derece tutarlı. Bence eleştiri yapmadan önce bir okuyun. Yoksa eleştiriler havada kalıyor.
Cevaben: Çeviri uzmanlık alanı isteyen bir konu. Ama o çevirilerin yorumlanması da ayrı bir uzmanlık alanıdır! Çevirilere güvenmek zorundayız, bu birinci aşama. Ama ikinci aşamaya gelince, çevirilerin içeriğinin yorumlanması, günümüze dönük mesajlar çıkarılmasında çevirmenlerden farklı sonuçlara ulaşmak gayet doğaldır. Çevirmen o dil konusunda uzman olabilir ama çevirdiği metni anlamada, yorumlamada; sahip olduğu kültür, toplum, ideoloji, önkabuller gibi nedenlerle hatalar yapabilir! Gelelim Sümer tabletlerine. İleri bir medeniyete sahip olmak bir toplumun doğru yolda olduğu anlamına gelmez. Tarihte, Mısır medeniyeti, İnka-Aztek medeniyetleri için de aynı durum söz konusudur. Uzay konusunda bilgili olmaları onların din konusunda da üstün ve haklı oldukları anlamına gelmemektedir. İşte çok tanrılı Mısır dini ve kendilerini tanrı ilan eden fravunlar! İnsan kurban eden çok tanrılı bir dine inanan Amerikan yerlileri! Günümüz için de ABD devletini ele alalım. Teknolojide en üst seviyedeler ama aynı zamanda zalimlikte de, sömürüde de en ileridedir! SSCB’de örneğimizin değişik bir versiyonudur! Uzaya insan gönderen ilk devlet idi ama dini konularda ise tamamen materyalist bir dünya görüşüne sahip idi! Dikkat ederseniz, toplum, isim hatta teknoloji değişse de yapılan hatalar hep tekerrür etmektedir! Meryem Suresi 74. Ayette yüce Yaradan şöyle buyurmaktadır: “Oysa Biz sapıttıkları için medeniyetçe ileri gitmiş nice toplulukları helak ettik; öyle ki, onlar dünyevi güç ve dış görünüş olarak öncekilerden daha üstündüler!” Ayet açıkça ‘teknolojide ileri’ gitse de, ahlaken çöken birçok eski medeniyetlerin var olduğunu bizlere haber vermektedir. Lübnan’daki Balbek şehri, Sümer zamanında bile antik (İlk çağlardan kalan) bir şehir idi. Yine Girit adasında 1900 yılında bulunan ve MÖ. 1. yüzyıla ait olan antikythera mekanizmasının bir astronomik takvim olduğu düşünülmektedir. Ural dağlarının doğusunda bulunan Nadara deresinde boyları en fazla 3 santimetre olan, çoğu bakırdan yapılan spirallerin mikroskopla incelenmesi sonucu, altın oran tekniği ile yapıldıkları tespit edilmiştir. Şaşırtıcı olan bunların yaşlarının 20.000 ile 318.000 arasında değişmesidir. Mikronezya adasında kurulu bulunan antik Nan Madol kenti inşası 1000 yıl sürmüştür. Kent bin yapay adayı kanallarla birbirine bağlamış ve yapımına MÖ. 200’de başlanmıştır. Irak yakındalarında bulunan iki bin yıllık pil ise, 1938 yılında bulunabilmiştir. Örnekler çoğaltılabilir. Göbeklitepe’de yapılan araştırmalar da teknolojide ileri olduklarını göstermektedir ama aynı zamanda bu araştırma, ateistlerin politeizmden monoteizme kayan din teorilerini de yerle bir etmiştir! Kısaca, ortada fazla şaşıracak veya hayal kırıklığı oluşturacak bir durum söz konusu değildir. İleri teknolojiye sahip ama ahlaken bozuk ve tevhid inancından uzaklaşmış birçok medeniyet tarih sahnesinden silinmiştir. Günümüzün ABD’si olan o zamanın toplumlarının belli konularda ileri gitmeleri, din, ahlak, (teknoloji değil) medeni olmak anlamında medeniyet; insanlık, maneviyat alanında da ileri ve haklı olduklarını anlamına gelmez! Kısaca, çevirilerde sorun varsa, çevirenin sorunudur. Yoksa, zaten ortada İslam hakkında şüphe doğuracak bir durum söz konusu değildir. Sadece, çeviriyi doğru yorumlamak sorunu mevcuttur ki, o konuda da yeterli açıklama yaptığımızı umut ediyoruz. Not: “Eğer İslam öncekilerin uydurması ise boş yere ömrümü yalanlar için harcamak istemiyorum.” şeklinde sorunuz başladığı için, ben o cümleye odaklanarak ilk yorumumu yaptım, selametle kalınız.
“Bir gün Peygamberimiz düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurur. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizer ve “Bunlar da, dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır.” (Hanbel, Müsned, I/465,435, III/397; İbni Mace, Mukaddime, 1; Hâkim, II/349/3241; Darimi, Sünen, Mukaddime, 23; Bezzar (Keşfu’l-estar no. 2221), İbn Hibban, no. 6-7; Hâkim, II/318) buyurur ve sonra şu ayet-i kerimeyi okur: “Şüphesiz, bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara sapmayın. Onlar sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırır. İşte günahtan korunmanız için Allah size böyle öğüt verdi.” (En’am, 153)
yazınız ve iddianız daha başlangıçta çökmüş! sümer tabletlerinin kurandan 1200 yıl sonra bulunmuş olması kurana kaynaklık ettiğini çürütmez. çünkü sümer tabletleri 5000 yıllık tabletlerdir. bu kadar saf olduğunuza inanmıyorum iki yüzlü olmayın lütfen
CEVABIMIZ:
1- Üslubunuz hiçte hoş değil!
2- Tabletlerin eski olduğu zaten malum. malumu ilan edip muhatabınıza hakarete gerek yok!
3-Bugünkü teknik ve şartlarda ancak çözülen bazı yazıların çölün ortasında ümmi olan biri tarafından 1400 sene önce bilinip, “yazdığı” (!) kitaba kaynaklık ettiğini ileri sürmek ve buna inanmak ne kadar safsızlık olur, karar ziyaretçilerindir.
Not: Efendimizin ümmi olduğu ile ilgili yazıya:
http://islamicevaplar.com/ummu-peygamber.html ulaşılabilir. Muhammed EHAD
ben diyecektim yazdiginizi ama gerek kalmamis.
Tabletlerin bulunus tarihini yazildigi tarihiyle ayni sanacak kadar saf insanlarin kalkip diger insanlari objektif olmamakla suclamasi bir hayli komik..
Muhammed EHAD:
Bir eser istenirse Hz Adem döneminde yazılsın. İnsanlık için günyüzüne çıktığı tarihtir önemli olan. Hele bu teknoloji ve ekipmanla ancak tercüme mümkün olmuş ise, toprak altında isterse 1 milyon sene kalmış olsun, önemli olan insanların o tabletlerle tanıştığı zamandır! Di mi:)
selamlar
” Bir eser istenirse Hz Adem döneminde yazılsın. İnsanlık için günyüzüne çıktığı tarihtir önemli olan. Hele bu teknoloji ve ekipmanla ancak tercüme mümkün olmuş ise, toprak altında isterse 1 milyon sene kalmış olsun, önemli olan insanların o tabletlerle tanıştığı zamandır! Di mi:)
selamlar ” yazıyorsun , iyi güzel hoşta mısırlıların teknolojisini biz çözemiyoruz ? çokmu ileri olmuş oluyor teknolojimiz ? hiyeroglifleri ozaman çözenler mevcut , mayalılardada aynı kablosuz iletişim hiyeroglifleri mevcut mısırlılar ordan alıp uygulamış olamıyor mu ? yazarken biraz daha akılcı yazın. siz olanakların kullanılamaz olduğunun kanaatindesiniz ben ise olan şeylerin işlendikten sonra tekrar gün yüzüne taki birisi kafasına koyup çıkarana kadar saklanabileceği kanaatindeyim. dünyada örnekleri çoktur, araştırın öğrenin.
Cevabımız:
Ali arkadaş,
bugün bir ateist iddia okudum, Hz Muhammed Güneş tutulmasından habersiz, Ay ve Güneşin aynı yörüngede olduğunu iddia ediyordu, diyor… Şimdi bir karar verin, Yunandan Hindistana oradan Mısırdan amerikaya… efendimiz her bilgiden haberdar ve hepsini birleştirip Kuran’ı mı yazdı yoksa sıradan bir insanın bile güneş altında piştiği çölde hayatında bir kere bile mi tutulmadan habersiz yaşadı…Ben alıştım, önce hüküm verilip sonra delil aranmasına. Ama önce prensipte anlaşın da öyle saldırın Efendimize, birbirinizi yalanlamayın ithamlarınızla.
Medeniyetler sözle aktarımı sadece bozulmaya neden olur ki bunu delillendirmeniz gerekir. İspat gerekir! Yazılı metinler kalıcıdır ki iddiamızda ısrarcıyız, yazılı metinler ( Sümer ve Kuran ) hem farklı içeriğe sahip hem metin çözümü çok sonra oldu!
Mısırlıların mayalardan medeniyet aldığını ispat ederseniz keşifler tarihine büyük katkıda bulunmuş olacaksınız. Turan Dursun’un bir cilt fazla olsun diye eklenen din Bu serisinin II. kitabını kaynak gösterecekseniz artık bu konuyu kimsenin dillendirmediğini, Tahsin Mayatepek’in iddialarının o dönemin siyasi yapısı ile alakalı olduğu herkesin malumu. Hem bilgin olsun zamanında Atatürk’te bu yazıların amacından saptırıldığını anlayıp ilgisini kesmiştir (Atatürk’ün Yanı Başında, Mustafa Kemal Ulusu, s.69; Sinan Meydan, Atatürk ve Kayıp Kıta Mu, s.161-162) Daha sonra güneş dil teorisinden de vazgeçilmiştir ( Erik-Jan Zürcher, La théorie du langage-soleil et sa place dans la réforme de la langue turque, s. 87) bu ayrı bir konu!
Ayrıca madem olanakların kullanılabilme kanaatindesiniz, Allah’ın efendimize kitap indirme kanaatini de bi düşünün, hele o bilimsel mucizeleri içinde barındırırken!
Bunu yazan Cahili gerçekten çok merak ediyorum. Olayı sadece Gılgamış Destanına sabitlemiş.
İslamiyet öncesi Arapların;Abdest aldığını, Namaz kıldığını, Oruç tuttuğunu bilmez.Bunları sadece islamla başladığını düşünürler. Ancak Türkiye’de halkın %98’inin kuranı okuyup 1 kelime bile anlayamadığını düşünürsek normal. Doğrumu, bir kere araştırmaları yeterli. Ancak islamda affedilmeyecek en büyük günak şirk olduğu için şüpheye düşmelerine ve araştırmalarına asla izin de yoktur. Koşulsuz teslimiyete alışmış bir toplumun sömürülmesi , kontrolu o kadar kolaydır.
Cevabımız:
Cahil ithamını önce siz kullandınız, cevabını okuyucu aşağıdaki yazıyı okuyunca kendi karar verecektir. Gılgamıştan değil, biz İslam’ı ilk insan Hz Adem’den başlatırız, aradaki efsaneleşmiş, gerçek ruhundan sapan görüş- fikirler savunanları bağlar, aslını kabul edenleri değil! Gelelim cevaplarımıza:
Ne yazık ki bildiğinizi farzettiğiniz konularda ne kadar yüzeysel bilgiye sahip olduğunuz bizzat tarafınızca kurulan cümlelerden belli olmaktadır.
Bir kere sitemizde İslam’ın ilk insan Hz Adem’den itibaren başladığı hakkında yazı bulunmaktadır: http://islamicevaplar.com/islam-tum-dinlerin-ozudur.html
Araplar ve bir çok Hıristiyan- Yahudi tahrif edilen, bozulan Hak dinin bozulmayan taraflarını hayatlarında uygulamaya devam etmişlerdir. Namaz kılmasalar da oruç-secde-tavaf devam eden uygulamalardandı, bozulmayan-gelenek halinde uygulanan, hak dinin kırıntıları yaşamlarında devam ediyordu (Detay yukarıdaki linkte ayrıca bu linke de bakılabilir: http://islamicevaplar.com/oryantalistlerin-hz-peygamber-ile-ilgili-iddialarina-cevaplar.html )
Türk halkının Kuran’ı meal-tefsiri ile okumadığı malum ama okusalardı sizinle aynı sonuca nasıl ulaşacaklardı merak ediyorum doğrusu?
Hele şirkin araştırma- okuma ile neticelenen bir kavram olduğunu iddia etmeniz hayli mesnetsiz ve tutarsız bir durumdur. Şirk iman eden insanların imanına rağmen Allah’a ortak koşmasıdır. Okuyan bundan kurtulur. Şirk yerine imansız – ateist- dinsiz olurlardı deseniz , mantıksız ama en azından kendi içinde doğru – anlamlı bir cümle kurmuş olurdunuz. Kuran aksine bir çok ayeti ile okuma- araştırma- kainat üzerinde düşünmeye insanları yönlendirir. Bu konuda şu adresteki bilgilere bakılabilir: http://islamicevaplar.com/kuran-ve-bilim.html
İslam kula kul olmayı ortadan kaldıran, kul hakkının altını özellikle çizen bir dindir: ( http://islamicevaplar.com/kul-olan-gercek-bireysel-kimligi-ile-vatandas-olabilir.html) Hele kader kavramını yanlış algılayıp bunun üzerinden İslam ve Müslümanlar hakkında zihinlerde bir şüphe uyandırabileceğinizi zannediyorsanız bu sizin – ne yazık ki- kader kavramını doğru olarak algılayamamanızdan kaynaklanmaktadır, bu konuda da size: http://islamicevaplar.com/kaza-kader.html uzantımızdaki yazımızı tavsiye edebiliriz.
Sizi anlıyorum “İslam ülkeleri geri o halde İslam geri bir din” mantığını yürütüyorsunuz, tam da oryantalist zihniyet. Cevabımız: http://islamicevaplar.com/islam-ulkeleri-neden-geri.html
Son olarak aşağıdaki adresi okumanızı tavsiye ederiz: http://islamicevaplar.com/imtihan-dunyasi.html
Tüm yazdıklarınızda tek merak ettiğim – araya karışmış bir kelime değilse – Arapların namaz kılması iddianızdır. Açıklama yaparsanız sevinirim. Muhammed EHAD
Yazı tamamen kisişel yorumlara dökülmüş ve önermelerden oluşmaktadır. Bu neden bilimsel yanı tartışılır. Turan Dursun’dan ziayde Z.Sitchin’in 12.gezegen isimli kitabını okumanızı tavsiye ederim. Neden ? Yazar kitabın başında herkesin anlaması için çivi yazsını alfabetik olarak verip GERÇEK delilleri ortaya koymuştur. İslamiyet artık can çekişmektedir ve maalesef batının üretici gücü altında ezilmektedir. Bir tane ampul bile üretemeyen müslümanlar sadece abdest alıp namaz kılarlar. Çünkü onların büyük bir bölümü okumaktan ve düşünmekten yoksundurlar…
Kişisel…
Kimin görüşü ‘Kişisel’ değildir ki zaten, insan ya bir kişiden aldığı bilgiyi ‘aktarır’ ya da kendi bilgisi ölçüsünde bilgileri harmanlar ve kendi kişisel yorumunu sonunda insanlarla paylaşır. Buna Z. Sitchin de dahildir! Unutmayalım ki ‘Bilim’ bile zamanla eskimektedir. Detay için “Bilim yanılmaz mı” adlı yazımıza bakılabilir.
T. Dursun’u okuma dediniz. Halbuki tam tersini savunanlar da var. ‘O kesmedi, o zaman şunu okuyun’ derseniz o başka.
Yazarın kitabındaki o ‘gerçekleri’ ifade edip bizi aydınlatmanızı çok isterdik açıkçası. Kitap aslında, 20 yıl önceki Erich Von Daniken’in iddialarını yineliyor o kadar. Peki nedir bu temeli: İnsanların evrim ile maymundan türediği ilmi olarak ispatlanamayınca, maymun genleri ile oynayarak maymunları insan haline ‘Uzaylılar’ getirdi iddiasıdır tüm iddia. Bence en iyisi siz sitemizdeki “cinler” başlıklı yazıyı bir okunuyuz! Uzaylılar konusunda isterseniz tartışırız, merak etmeyin, epey okuduk o konuları 🙂
İslam can çekişmiyor, aksine Kuran’ın ifade ettiği gibi ” Medeniyet günleri insanlar arasında döndürüp dururuz.” ( Ali İmran, 140) ayeti gereği sıra İslam’a geliyor yeniden. İbn-i Haldun’un “Devletler de tıpkı insanlar gibi doğar, büyür, yaşlanır ve ölür.” ( Mukaddime, 389) teorisi gibi, Roma, Osmanlı nasıl yaşadı sonra çöktü ise, batı sömürüye dayalı yaşamını tamamlıyor. Can çekişen, sömürgeci, adaletsiz batı mantalitesidir. O övdüğünüz üretici gücünün tarihi geçmişine hatta günümüz gerçeklerine baksanız; gerçek açıkça ortadadır. Afrika’yı köle yapan, Asya’yı sömüren, iki dünya savaşını çıkartan ve günümüzde de İslam ülkelerini işgal edip, kaynaklarını sömürürken ülkede mezhep-ırk ayrımını körükleyen o çok övdüğünüz batı değil midir? Ama uyanış başladı, insanlık “onur ve dini özgürlüğünü”, hangi dinden olursa olsun İslam ile yeniden yaşayacak, inşallah!
Bilim kimsenin tekelinde değildir. Ortaçağ’da batı karanlıklarda iken İslam dünyası ilmi medeniyetin doruklarında idi. Felsefe, bilimin her türlüsü İslam dünyasında idi. Bu konuda da “Müslüman bilim öncüleri ” isimli yazımızı tavsiye derim.
Bilimle namaz abdesti karşı karşıya getirmenizde çok komik. Namazını kılan insan sonra bulduğu bilimsel buluşlarla insanlığa zararlı çalışmalara yönelmez değil mi? GDO’lu gıdalar, atom bombası, …vs gibi .Bence asıl tehlikeli olan “İnançsız bilimdir”. Ayrıca “Bilim yanılmaz mı” adlı yazımızı da tavsiye ederiz.
Müslümanların büyük kısmının okumadığı doğru. Ama bu adı Müslümanların sorunu İslam’ın değil!
Okuyan, düşünen , ibadet eden Müslüman nesil de yeniden geliyor. İnsanlığa hizmet için hem de sömürmek için değil. Son tavsiye ile bitirelim, “Kuran ve bilim” adlı yazımıza bir bakınız.
Baştan ifade etmekte fayda var. Hiçbir inanca saygısızlık etmek gibi bir niyetim yok.
Meseleye gelince;Sadece Nuh Tufanı örneğinde değil, bir çok hususta tek tanrılı dinler üzerinde Sümer etkisini görmek mümkün. Marduk’un elli adı ile Allahın 99 adı arasındaki benzerlikler insanı hayrete düşürecek düzeyde. Sümer inancında insanların tanrıya kulluk etmek için yaratılmış olmaları, Enki’nin yediği yasak meyveden dolayı cennet adasından kovuluşu ister istemez Sümerlerin tek tanrılı dinler üzerindeki etkilerini hatırlatıyor. Üstelik tek tanrılı dinlerin peygamberleri Sümer kültürüne, dinine dair bilgiyi illa arkeolojik bir kazı ile elde etmelerini beklemek tarihsel olarak büyük bir hata olur. Nuh Tufanı hikayeside az çok ana temasını koruyarak Sümerler, Akadlar, Babiller, vs birçok uygarlık ile aktarıla aktarıla gelmiş olamaz mı? Yani Sümer Tanrılarının birçoğunun Asur imparatorluğu döneminde halen yerini korumuş olması size hiç ilginç gelmiyor mu? Demem o ki okuma yazma bilmeyen bir insanın bu tür bilgiden haberi olması gayet mümkün.
Ayrıca Muazzez ilmiye Çığ inançsız bir insan olabilir ama Sümer tabletlerini okuyan sayılı insanlardan biridir. Memlekette Prof ünvanı olup doğru dürüst tek yabancı dili bilmeyen insanlar var. Prof olub çalıntı eser yayınlayan onca insan var. Ölçütünüz prof olmak mı? Hele bir de Türkiye’de.
Bu tür konuları insanların dini hassasiyetleri nedeniyle yeterince tartışamıyoruz. Bu işin maalesef doğası bu.
Cevabımız:
1- Öncelikle saydığınız tüm görüşler yine bizim iddiamızı desteklemektedir: Yaratıcının isimlerinin birden fazla olması ama 99 isminin zamanla unutulup 50 isme inmesi ve bu isimlerinde asıl özelliklerini kaybedip zamanla efsanelerdeki tanrıların özelliklerine dönüştürülmesi, yasak meyve olayı, tanrıya kulluk gibi “insanlık tarihinin ortak paydaları ” bizi iddiamızın doğruluğuna götürür: İnsanlık tarihi boyunca Allah tek tanrı inancına dayalı ilahi dinler göndermiş, zamanla insanlar bu ilahi dinin özelliklerini bozmuş, yaratıcı tekrar kendi tek ilah temelli kurallarını göndermiştir. Sitemizdeki ‘ Dinlerin temelinin İslam olduğunu ele alan yazı ‘ , ayrıca ‘ ateist yazarlara cevaplar ‘ sayfalarımızda bu konu ele alınmaktadır.
2- Sümer kaynaklarından direk efendimizin bu olayları alıp kendi oluşturduğu dine aktardığı iddialarının temelsizliği ortaya çıkınca dilden dile bu efsaneler aktarılıp efendimize ulaşamaz mı iddiasının ortaya atılması doğaldır. Ama bu iddia İncil- Tevrat için bile geçerli değilken, okuma yazma bilmeyen birinin arkeolog veya dil bilimci gibi lanse edilmesi hayli iddialı bir teori olmamakta mıdır? Ayrıca tanrı inancı fıtratta, insan doğasında var olan bir özelliktir, her toplumda bir tanrı inancının olması da bunun delilidir. Sümer, Babil veya Asur vb insan olan her yerde tanrı inancı da mutlaka olur ama bu tanrıların aynı zamanda tek tanrı inancına dayalı, Kuran’da anlatılan özelliklerden uzak olmaları da aslında iddianızı çürüten ve bizim iddiamız olan tevhide dayalı tek tanrı inancının zamanla bozulup bu tür ana temasında uzak ama fıtratta olan boşluğu dolduracak tevhit dışı inanç sistemlerinin zamanla ortaya çıkmasına bir delil olmamakta mıdır sizce? Unutmamalıdır ki Sümerler gibi ( Gök tanrı Anu, hava tanrısı Enlil, Bilgelik tanrısı Enki, ana tanrıca Nimmah, Ay tanrısı Nanna ( Sin) : Bu konuda sitemizdeki bu adrese bakılabilir, Utu, Ecem, İnanna gibi tanrıları vardı ) Babilliler de birden çok tanrıya tapıyorlardı. Aynı şekilde Asurlular da çok tanrıcı bir dindi ve en büyük tanrıları Asur idi. Efendimizin onlardan bu efsaneleri almış olması ihtimalini ileri sürenlere bir soru da biz sormak istiyoruz, madem o veya bu şekilde efendimiz Gılgamış destanı kaynaklı rivayetlere ulaşıp yaratılış iddiasını Kuran’a yazdı (!) neden o faydalandığı kaynaklardaki çok tanrıcılığı da yazdığı (!) kitaba aktarmadı. Öyle ya, insanın yaratılışı konusunda güvendiği kaynaktan çok tanrılı inanç sistemini kitabına aktarmadı da tam bu inanca ters tek tanrı inanclı bir kitap ortaya çıkardı ve akrabaları dahil herkes ile mücadeleye girişti? Halbuki çok tanrılı bir din, o dönemdeki çok tanrıcı Mekke’li müşrikleri daha çok cezbetmez mi idi? Eğer amaç şöhret, para, rahatlık ise efendimiz neden böyle davransın? Okuma yazma bilmediğini kabul etmeniz güzel ama siz de çok tanrıcı bir dini neden tek tanrılı bir dine indirdiği, neden aynı bir konuda güvendiği bu kaynaklara diğer konularda muhalefet ettiğini, kulaktan dolma bilgilerle 1400 senedir insanları nasıl peşinden koşturduğunu açıklamanız gerekmektedir.
Sayın Çığ hanımefendiyi savunma kadına akademik unvanları küçümsemeniz bence sakıncalı. Ayrıca yıllarca olmayan akademik unvanı taşımış ( ve ancak 24 Mayıs 2009 tarihinde “Ben profesör değilim. Ben sadece müzede arşiv-kütüphane memuru olarak çalıştım. Bana zorla bu unvanı takıyorlar. ” diyebilen ) biri adına bunu yapmanızda biraz garabet olmaktadır. Ve en önemlisi de Çığ hanımefendinin bilgisine değil, o bilgiyi yorumlama şekline itirazımız var bunun da altını çizelim. Son bir not, 30.06.2013 tarihli ‘Son Sümer Kraliçesi Muazzez İlmiye Çığ’ adlı Ceviz Kabuğu programında sayın Çığ kendine yapılan ‘ Allah’tan uzun ömür dualarına ‘ itiraz etmemiş, mesela sayın Mina Urgan gibi, ‘Ben ruha inanmam, öldükten sonra dirilmeye inanmam’ dolayısı ile ‘dua etmeyin’ dememiştir.
Tartışmak, eğer bilgi alışverişi, hakikata ulaşma içinse alelra’si velayn; başımız gözümüz üstüne. Bilgiçilik taslama, kibir, muhatabı zor durumda bırakma gayreti amaçlı ise işte bunun doğasında iletişimsizlik temelli sorunlar yumağı vardır, asıl sorunda buradadır. Sizin mesajınızın girişi ve içeriği böyle olmadığını gösteriyor. Her zaman bekleriz. 🙂 selamlar
Cevaba binâen;
Cevabınız için teşekkürler. Önemli olan bu mevzuları kırıcı olmadan konuşabilmek.
İlkin Marduk’un inançsal temelleri M.Ö 4000’lere kadar uzanır. Yani İsamiyetten çok daha öncelere kadar uzanan bir geçmişe sahip. Bu durumda isimlerin 99’dan 50’ye düşmüş olması değil, 50’den 99’a yükselmiş olması söz konusu. Aksi takdirde kronolojik olarak ciddi bir hataya düşeriz. Enki’nin cennetten kovulması hikayesini de biz yine monotheistik dinlerden önce Sümer tabletleriyle öğreniyoruz. Yani M.Ö 3000’lerde insanlar Enki adı verilen bir Tanrının cennetden kovulduğuna inanıyorlarmış.
Öyle tahmin ediyorum ki bunlara cevabınız Hz. İbrahim olacaktır. Yani kendisinin zaten M.Ö 2000’lerde yaşadığı vb. Fakat bu durumda ne Sümer, ne Akad, ne Babil ve ne de Mısır kaynaklarında Hz. İbrahim isminin telafuz edilmeyişini nasıl yorumlamak gerekecek. Giovanni Pettinato’nun Ebla tabletlerinde Sodom ve Gomore’ye rastladığı iddiasıda çok geçmeden yalanlandı. En nihayetinde tabletlerin büyük bir kısmı transkribe edilip yayımlandı.
Hz. Muhammed’in Sümer tabletlerine ulaştığını iddia etmek zaten saçma olur. Ulaşsa bile bunları okuması mümkün değil. Fakat beşeri hafızayı bu kadar hafife almayalım lütfen. Halen Sümer kültürünün Ortadoğu kültürüne olan etkilerini gözlemlemek mümkün. (Bkz. Gönül Tekin, kendisi Sümerlerin daha sonraki kültürlere olan etkileri ile ilgili gayet tatmin edici bilgiler vermektedir.)Zaten insanların bu tür efsaneleri ana tema az çok aynı kalarak ama isim mekan vs. değiştirerek aktarmaları tam da bu hafıza meselesinden ve kültürel adaptasyondan kaynaklanıyor. Örneğin; Ares’in Mars, Venüs’ün Afrodit olması gibi.
Bir de 600’lü yıllarda, tek tanrılı dinlerin bu kadar güçlendiği bir vakitte, halen çok tanrılı dinler ile ortaya çıkmak yersiz olurdu değil mi? Zaten ARab yarımadası çok tanrılı bir dine sahipti ki bu durum Arap yarımadasının politik birliği önünde de engeldi. İşte böyle bir ortamda tek tanrılı bir dine ihtiyaç gerekti.
Selamlar…
Cevabımız:
Öncelikle biz de teşekkür ederiz. Ayrıca yapıcı- öğrenmeye açık her soru- konuya eyvallahımız vardır diyelim ve başlayalım:
Öncelikle sizin İslam’ın efendimiz ile başlayan bir din olduğu konusundaki yanlışınızı düzelterek konuya giriş yapalım. İlk düğmeyi yanlış iliklesek sonrakiler hep yanlış olarak devam eder. İslam Kuran’la başlamaz, ilk insan ile gelen dinin adıdır İslam. Yani kronolojik olarak İbrahim (as)’dan önceye ilk insana dayanır İslam. Bu konuda İslam ilk insandan itibaren gelen dinin adıdır adlı yazıyı tavsiye ederim. Dolayısı ile geri kalan İbrahim veya belli kavimlerin adının geçip geçmemesi bir önem arz etmiyor. Zaten sizin de belirttiğiniz gibi isim- mekan değişse bile her efsane aslında gerçek hayatta bir olaydan alıntı ile aktarılır. Bu da başka bir konu. Sümerlerin sonraki kültürlere etkisini inkar etmek imkansız. realiteye aykırıdır ama islam ile aralarında bağlantı kurmak hele İslam’ın kaynağı olduğunu iddia etmek, işte itirazımız bunadır. Sümerlerin etkilediği toplumların genel inanç yapısı, Sümerler ile şu veya bu şekilde paralellik arz eder ama İslam tevhite- tek tanrı inancına dayalı bir din olarak Sümer inanç sistemi ile asla benzerlik arz etmez. Farklılıklar temelden başlar ve genişleyerek yayılır. Var olan, olmuş olan tufan olayının sonraki toplulukları etkilemesi, dilden dile aktarılırken farklılıklar arz etmesi ise gerçeklerin efsaneleşmesindeki klasik tarihsel sürecin işlemesidir. 600’lü yıllarda tek tanrılı dinlerin güçlenmesi değil aksine tamamen gerilemesi söz konudur. Irkçı bir tanrı inancına sahip Yahudiler dışında Hanif dine sahip azınlık bir topluluk hariç, Hıristiyanlık dahil tüm dinler bozulmuş ve politeizme kaymıştır. Üçlü tanrı inancına sahip Hıristiyanlıkla ilgili çalışmamıza ise bu adresten ulaşabilirsiniz. Politik olarak insanları bir araya getirmek için insanları yeni bir ayrı gruba bölerek birliğe çağırmak pek mantıklı gözükmemektedir. Hele ki başarma ihtimali sıfıra yakın iken ve çevrede başka dinlere karşı da tevhit akidesine dayalı mücadeleye girişmişken.
Düşünsenize, akrabalarınız dahil herkes putperest, onlarla mücadeleye giriyorsunuz yetmiyor, başka dinden olan Yahudi- Hıristiyanlara da tebliğde bulunup onlara da yanlış yolda olduklarını haykırıyorsunuz ve siz fert olarak bunlara karşı tek başınasınız! Ne asker ne zengin bir grup ne de politik bir destekçiniz var. Ayrıca “islam’ın anlatılmasından vazgeçilmesine karşılık verilen tüm dünyalık teklifler de reddedilirken acaba efendimiz bu gücü nereden almakta idi? Bu konuda bu adrese bakılabilir. Ayrıca şu adresleri de tavsiye ederiz: islamicevaplar.com/hz-muhammed-sav-neden-cok-hanimla-evlenmistir.html, islamicevaplar.com/ilhan-arsele-cevaplar.html, islamicevaplar.com/kuranin-kaynagi-nedir.html , islamicevaplar.com/turan-dursuna-cevaplar-2.html
Aslında sitemizin e-kitabını indirip inceleseniz, bir çok cevaba direk ulaşabileceğinizi zannediyorum.
Selamlar
Muazzez ilmiyenin kitabını okudum. Öncelikle şu çok önemlidir: bu eser, kutsal kitaplara karşı yazılan bir manifesto niteliğinde bir şey değil. Sümer efsanelerinin(tarihin ilk destanını veya tabiri caizse dc comics’in kadim ağa babası) kutsal kitaplarda örtüşen tesadüfe imkan vermeyen benzerliğini vurguluyor. 7 sayısının önemi, cennetten kovulma hadisesi, vs…
Yaşar Nuri’nin surelerin iniş sırasına göre kuran mealinde nuh suresini okudum. İşin destan kısmını bir yana bırakırsak surenin 14. ayeti çok farklı bir boyuttan bahsediyor: Evrim. Benim aciz mantığım Nuh olayının gerçekmi değil mi olmasından ziyade bu önemli noktaya önem veriyor. Evrelerden geçirilerek yaratma olayından ister m.ö. 4000 de bahsedilsin ister m.s. 6.yy da pek fark etmez çünkü m.s. 6 yy ın bilimi için anlaşılmaz nitelikte. bu bilgiyi vermek isteyen güç de bu bilgiyi da yazıyı çözebilen medeniyete vermeyi uygun görmüş olabilir
bilim bilimdir, iman imandır. ben hayatı yaşarken ikisinden de uzaklaşmamaya gayret ediyorum ve bunu tavsiye ediyorum. Bunları yaparken de namaz, oruç, vs… gibi mistik yollara veya ritüellere de hiç zorunluluk duymadım. günümüz arap dünyasının ve türkiyenin muhafazakar avamının da kafasının alamadığı nokta bu.
CEVABIMIZ:
1- İlmiye hanımın eserini sadece ateist site, eserler görmemiz ve bunu yadsımayan- reddetmeyenler adına yorumunuz bana biraz tarafgir geldi açıkçası.
2-Evrim ile ilgili Kuran’dan delil bulma çabalarının cevapları çoktan verilmiştir. Sayın Öztürk’ün ilmi birikimine saygımızı muhafaza ederek artık bu iddianın çürütüldüğünün altını çizmek isteriz! Bu ayet dışında başka 9 ayet daha da evrim e delil olarak sunulmuşsa da cevapları – konu uzamaması için alıntılamıyoruz- verilmiştir.
Ayette geçen “Etvar” kelimesi “tavır, halet, durum” anlamına gelen “Tavru” kelimesinin çoğuludur. Bu da insanın anne karnındaki merhalelerini anlatmak için kullanılmıştır! ” Ebu’s-Suud’un açıklamasına göre; önce unsurlar halinde, sonra gıdalar halinde, sonra karışımlar halinde, sonra sperma halinde, sonra embriyon halinde, sonra et parçası halinde, sonra kemik ve et halinde, sonra da bambaşka bir yaratılışla şekil vermiştir. ” ( Elmalılı hamdi yazır, ayetin tefsiri ) Ayrıca evrim adlı yazımızda bu konuda aydınlatıcı olur zannındayız!
3- İlim ve iman içiçedir bunu ayıran 19 YY aydınlanma çağı teorileri arık eskidi! Bu konuda sitemizde esas aldığımız cümle, ” İlim gün geçtikçe İslam’ı tasdik etmektedir.” şeklinde özetlenebilir. Kuran’ın emirleri ve hümanizm başlıklı yazımıza bakılabilir.
4- Nasılki Anayasanın şu hükmünü tanır ama şunu uygulamam diyemez isek, işe girince onu yaparım bunu takmam diyemezsek, Kuran’daki emir ve yasakları da kendimize göre eğip bükemeyiz. Farz yapılmalı, haram yasak/ zararlı demektir. Yoksa ortaya kelle sayısınca farklı ( Batıl ) din çıkar!
Saygı ile, Muhammed EHAD
Sümerler insanlık tarihinin en gelişmiş uygarlığıdır. İlk kütüphane,ilk uzay gözlem evi ilk kubbeli yapı,ilk dini kurallar(bir nevi modern dinin doğuşu),ilk hastane ve daha tonlarca ilk var. M.Ö insan tarihi genellikle batılı kaynaklardan alınır. Batılı kaynaklarında Sümerler hakkında fazla bilgisi yoktur bunun için genellikle ilkleri Yunan tarihine bağlarlar. Oysa bu çok yanlıştır Sümerler çoğu şeyin başlangıcıdır. Dini olarak bakmak gerekirse Müslümanlıkta binlerce Peygamber geldiği inanılmaktadır. Sümerlere’de peygamber gelmiş olabilir onun içindir ki şu anda dini kuralların Sümerlere çok yakın olması gayet doğaldır ki umudum bu yönde. Eğer gerçekler bu değilse din insanın çıkardığı birşey ise çok üzücü olur. İnsanın yok olacağını bile bile yaşaması çok acı verici. Herşeyin bir başlangıcı olması gerekir bence de bu Allah’ın mucizesidir. Ha ama şunu da belirteyim konu dışı oldu ama haşa Allah mazoşist değildir kimseyi büyük günahı olmadığı sürece cehennemde yakmaz. Dine korkma duygusuyla değil sevme duygusuyla yaklaşmak gerekir. Korkarak kılınan namaz edilen hayır benim fikrime göre kabulluğu tartışılırdır. Basit örnek vermek gerekirse bir iyiliği insan olduğumuz için yapmalıyız sırf sevap olduğu için değil çünkü biz insanız her birimiz yardım ettiğimiz insanın durumuna düşebiliriz. Sevap kazanıyım cennete gireyim diye yapılan iyilik bence insanın bunları düşünmeden içinden gelerek insan olma bilinciyle yaptığı iyilikten daha kutsal sayılmaz belki daha çok sevap olur.
CEVABİMİZ:
Osman bey, yorumlariniza çoğunlukla katiliyorum fakat;
1- Siz Sümer medeniyetini merkeze alip yorum yaptiniz, emin olun o medeniyeti de gecen nice toplumlar geldi, geçti. (Meryem,74) Her şeyin basi Hz Adem – ilk insan – ile baslar. İlk insan ile ilk peygamberlik te baslamis ve medeniyette ilk insanla başlamıştir! (Bakara, 31)
2- İyilik; insanlık için de, sevap icin de yapılabilir ama temel faktor , etken ‘Allah rizasi ‘ olmalidir!
Dünyada önce ‘iman’ sonra ahlak sonra ibadetler,… önemlidir! Son olarak, İslamin hak din oldugu ve tum ate/oryantalist iddialara cevaplarin sitemizde oldugunu hatirlatir, yorum,paylasiminiz için teşekkü ederiz. M. Ehad
Gönül Tekin gibi Mütevazi bir insandan duyduklarım kadarıyla Sümerlerin Medeniyetlere etkisi azımsanmayacak kadar büyük, ancak Hz . Muhammed gibi bir zat-ı muhteremin de hiç bir karşılık beklemeden verdiği savaş unutulmayacak kadar Kutsal ve Esrarlı, O yüzden beşeri aklımızın alamayacağı kadar mükemmel, sistemli, kusursuz doğaya ve evrene bakıp Yaratıcının ayetlerini apaçık görmek mümkünken, bunun tadını çıkarıp ”rabbi zidni ilma ” Diyerek açlıkların en hayırlısını dilemek daha iyi iman edenler için .Son dönemde sıkça dile getirilen Sümer/Şamanizm ritüelleri için Şahsi kanaatim ise Kuran ahlakı ile farklı kültürlerin iç içe geçmesi sonucu bu gereksiz tartışmalar çıkmaktadır, ölünün 3/7/40’ı ve ağıt gibi şamanizm ritüeli ve sümerlerin çalgılı düğün törenleri, kız hamamı örnek verilebilir, öncelikle İslamın emir ve yasakları ve Kültürel ritüeller birbirinden ayrılmalı. Adem Hava İbrahim isimlerinin ise zaman içinde kültürden kültüre değişmesini ise Kulaktan kulağa oyununa benzetebiliriz, Hz.ibrahim bir tane ancak farklı kültürlerde ismi farklı şekilde önümüze çıkar ‘örn: Brahma ‘ bu şekilde Havva – inanna – iştar vs. gibi örnekler verilebilir İnsanların Bu zatları putlaştırması ise insanoğlunun gücü somutlaştırma isteminden gelir ve kendi gafletleridir, Furkan da bu konuda yeterince ayeti kerime muvcut. Tabletleri peygamberin okuyup nakletmesine gelince Okumayı bilmeyen Hz . Muhammede İndirilen ilk sure aklıma gelir.
”1- Yaratan Rabbinin adıyla oku!
2- İnsanı bir kan pıhtısından yarattı!
3- Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir.
4- O Rab ki kalemle yazmayı öğretti… ”
Şüphesiz allah doğruyu söyledi.
Hatam varsa Allah affetsin hakkınızı helal edin.
Allah’a Emanet.
UFAK BİR EK: icerik güzel Allah razi olsun. Tek notum efendimizin ummiligi uzerine ki o da. islamicevaplar.com/ummu-peygamber.html adli sayfamizda ele alınmıştır. Ayrıca Arapça dışında kaç dil biliyor-okuyor (!) ve tabletlere ulaşma meseleleri de var… Selam ile. Muhammed Ehad
O kadar komik bir anlatım ki 🙂 Bir kere Muhammed bu tabletlerden almış demek, tabletleri çözmüş demek değil 🙂 Muhammed tevrattan aldı bunları. Tevratta ortadoğu eski mitolojinlerinden aldı. Muhammedin Sümer tabletlerini çözmesi gibi bir tartışmaya sürüklemek taktik bir iki yüzlülüktür.. Yine tekrar ediyorum, muhammedin tevrattan alması yeterlidir, incilden alması yeterlidir, bu dinleri bilmesi yeterlidir; TEVRATIN KAYNAĞI SÜMER efsaneleridir. Zaten medeniyetler yıkılmış gitmiş, geride ise ne bırakmış? İzlerini bırakmış. Olaya bu açıdan bakıldığında herşey pamuk ipliği gibi çözülür. Ama zaten amaç o değil, kültür antropolojisi ve kültürlerin birbirni etkilemesi üzerine iki kemal edemeyen adamlar burada din tarihi yazıyor :))
Ayrıca, senin vahiy dediklerin, ÇOK TANRILI pagan bir dinde aynen geçiyorsa, o zaman kim kimden aldı? Birde yine başka bir zırvalık, neymiş hepsinin kökeni aynışmış, din aynıymıi ademden beridir vahiy aynıymış. :)) SÜmerper PAGAN, ÇOK TANRILI üstelik peygamberlik ve vahiy yuk 🙂 eğer bunlar olsa haklı olabilirdiniz. Oysa vahiy aldığını söyleyen tevrat ve diğerleri, bu efsaneden beslendiği için, PAGAN DAN ALINAN VAHİY de denebilir :)) PAganist bir dinden vahiy kaynakl (sözde tabi) kitaba geçiyor.
Yani pagan dinden almış tevrat bu efsaneleri. Çoktanrılı dinden, mitolojiden tevrata.. BU kadar basit, yok bahiy aynışmışmış gibi spekülasyınlarla ancak “inanmak isteyen korkakları” kandırırsınız kendiniz gibi. 🙂 olay bir tartışma değil, psikolojik bir şey yani 🙂
CEVABIMIZ:
Okan arkadaş,
Klasik ateist yorumu tekrarladınız, güzel ama delil nerede?!
Keşke karşıt görüşü okuyup öyle yorum yapsa idiniz, siz sadece kafanızdaki önceki bilgileri tekrarlamışsınız.
1- Bizim görüşümüz: insanların paganizme kayışı, tevhid- tek tanrı – inancının bozulması ile çıkması söz konusudur. İşte en basiti Hıristiyanlık, gelen ilahi dinin bozulması ile çok tanrıcı – 3 – ve put merkezli bir din ortaya çıkmıştır. Ayrıca günümüzde futbol ilahlarından müzik tanrı-ca-larına dek hala çok tanrıcılığı çağrıştıran bir çok söylem: Çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa zamanla dinler evrildi iddiasını da çürütmektedir! İlahi din bozuldukça, dinler paganizme kayar, doğrusu budur!
2- Efendimiz İslam’ı Yahudilikten almış olsa, Kuran ile diğer dinlerin kutsal kitaplarındaki bir çok farklılığı nasıl açıklayacaksınız? Başta tüm insanların ilahı olan tek yaratıcı inancı ki bu hem Yahudiliğe hem Hıristiyanlığa ters bir itikat. Diğer farklılıkları: Tüm dinlerin özü İslam’dır ve Oryantalist Caetani’ye cevap adlı yazılarımızda bulabilirsiniz! İşin ilginci ateistlerin iddialarının oryantalistlerle aynı olmasıdır ki bu da sitemizin temel iddiasını doğrulamaktadır: Yerli ateistler misyoner oryantalistlerin ülkemizdeki sözcüleridirler!
3- Kültürlerin birbirini etkilermesi sizin iddianızın temel kaynağını teşkil ediyor. Ama tüm kültürlere zıt ve ‘yeni’ ve ‘yeniden’ ortaya çıkan fikirlerin, hele eski efsanelere zıt anlatımlarla ve her türlü güçlüğü göğüsleme ve menfaat elde etme kaygısından uzak bir davanın savunuculuğu nasıl açıklayabileceksiniz? Hz Muhammed bu dini uydurmuş ise neden Arap ırkçılığı yapmadı, neden putları reddetti, neden ‘tek ve ırkçı olmayan’ bir din yaydı, neden ‘ Beni İsa gibi yapmayın, çok övmeyin, …” dedi ve oryantalistlerin dahi itiraf ettiği züht hayatı yaşadı….?! İddianıza ispat gerekli , politik ve önyargı kaynaklı iddialarız eğer komik olduğunuzu iddia ettiğiniz görüşler karşısında çatırdamaya başlamışsa artık gülümsemeniz de yüzünüzde donuklaşmaya başlamıştır eminim. Keşke ‘acaba’ sorusu ile hayata bakabilse insanlar! ‘Gerçek şüpheciliğin olamaz değil, olabilir’ şıkkını tercih olduğunu kavrayabilseler!
4-“SÜmerper PAGAN, ÇOK TANRILI üstelik peygamberlik ve vahiy yuk :)” cümlenizi tam anlayamadım. O nedenle hakkında yazamıyacağım!
5- ‘Ateizm psikolojiktir’ (Jonh Lennonx, Fred Hoyle) sözlerinden alıntı yaptınız galiba 🙂
Korkak kişi dünyayı rahat yaşayacağı ateizm veya Yahudi-İsevi dinleri reddedip, dünyayı kana bulayan komünizm veya kapitalizme karşı çıkmaz, aksine nefsine uygun bir din bulur ( Ateizmden Budizme…) rahatına bakar! ‘Müslüman olmak kolay mı’ adlı yazımıza bakılabilir. İslami emirler ve hümanizmden de başlayabilirsin, istersen! Aslında tüm iddialarınızın temelini ateist dünya görüşü oluşturuyor. Ateizmin günümüzde geldiği ‘son’, komünizmin çöküşü, insanlık zamanla dinsiz toplum olacaktır, fikrinin günümüzdeki içler acısı hali – SSCB’den Ortodoks Hıristiyan Rusya’ya, Ateist Küba’dan galiba katolik olacağım diyen, Kral II. Kastro’ya… sonuç ortada! Ateist görüş nerede haklı çıktı ki, bu iddianızda doğru olsun. Aslında siz bence önce ‘Allah’ın varlığının ispatı’ ve ‘ Evrimse cevap’ verdiğimiz yazılarımıza bir bakınız, tabii gerçeklerle yüzleşmez zordur, gülmek kolaydır, buyur gerçeklere ilk adım: islamicevaplar.com/allah-var-mi-allahin-cc-varliginin-delilleri-nelerdir.html
Kal sağlıcakla!
yahu daha başını okuduktan sonra okumayı bıraktım. Kuran’ın indirilişinden 1200 sene sonra bulunmuş olması, Kur’an’a kaynaklık edemeyeceğini mi gösterir? Bunun 1200 sene sonra bulunmuş olması bütün herşeyin 1200 sene sonra öğrenildiği anlamına gelmiyor. Zaten sümer inancı ve mitolojisi sözlü gelenekle aktarılmış ve bilinen hikayelerdi. İskenderiye kütüphanesinin yakılmasından sonra büyük ihtimalle birçok tarih gibi bu bilgiler de unutturuldu.
CEVABIMIZ:
Berk bey, zaten ‘OKU’mamak ateizmin en büyük yanılgısı!
Okusanız devamında ve gelen maillere verilen cevaplarda iddianıza yanıt olduğu görülecekti!
Yine de bir daha değinelim: Şimdi siz ( Sanki bilinçli olarak ! ) ‘Unutturuldu’ dediğiniz bilgileri , okuma yazma bilmeyen ve bu konularda araştırma yaptığını Mekke’li müşriklerin bile iddia edemediği bir insanın kulaktan dolma bu bilgilerin (!) Kuran’a kaynaklık yaptığını iddia edeyorsunuz!
Ama ‘OKU’sa idiniz taban tabana zıt içeriğe sahip olduğunu, aslında her efsane gibi ‘doğru’ olan ilk olayın zamanla farklılaşmış bir anlatıya dönüştüğünü ama tekrar aslının Kuran ile bize yeniden aktarıldığını görebilecektiniz! Tıpkı yaratılış veya Tufan efsanelerine dünyanın her yerinde rastlanması gibi!
‘Önyargıyı parçalamak’ zor iş, bu da gerçeği öğrenmeye istek ve iradesi ile direk bağlantılı. Hak ortadadır, ‘görmek istemeyene ise hiç bir şeyi gösteremezsiniz’ ne kadar uğraşırsanız uğraşın! Gerisi sizle gerçek arasında perde olmuş önyargınızla ilgili. selametle kalın.
Yazıyı okuyup yorum yapan arkadaşlar elbette bilim ve mantığa dayanmışlar fakat sorun şu ki bilim sürekli değişip ilerlerken, güncel bilimle kesin yargıya varmak yerine,bilimin de en az din kadar “fantastik” olduğunu kabul etmeleri gerekir, ikinci çıkmaz tam da burada ortaya çıkıyor o da insan mantıklı tek canlı olmasına rağmen mantıksız davranan da tek canlı…yani mantık göreceli olarak bizim işimize gelenden başka bir şey değil,dolayısıyla tabletlerin bulunmasıyla geliştirilen ‘kutsal kitaplar Sümerden esinlenme’ fikri ‘tabletler de gösteriyor ki yaratılış,tufan vb kavramlar haktır,tektir’ fikrinden daha mantıklı ve bilimsel değil…
Yazı kendi içinde oldukça tutarlı ve elbette İman etmekle alakalı fakat yorumlar acemice..bilimsel ve mantıklı olma kaygısıyla yazının içinde açık bulmaya çalışılmış,yorumlarda daha bağnaz ve reddeden bir tutum görmek tam da yorum yapanların yazıyı itham ettikleri şeye denk düşüyor maalesef….saygılar
KISA AMA HARİKA BİR ÖZET OLMUŞ, OBJEKTİF MESAJINIZ İÇİN TEŞEKKÜRLER. Muhammed EHAD
Ek: islamicevaplar.com/bilim-yanilmaz-degismez-tek-gercek-kaynak-midir.
Yazinin basinda bahsedilen ”1800 kusurlu yillarda bulunmasi Kuran’a dayanak olamayacaginin kanitidir” cumlesinden sonrasini okumadim. Hic gerek de yok. Cunku destanlar yuzyillarca dilden dile anlatilan halk urunleridir. Sanki hic piyasada yokmus da birden 1850’de bulunmus gibi davranmak tek kelimeyle iki yuzluluktur.
CEVABIMIZ:
Faruk bey,
okumuyorsunuz, ikna olmaya da niyetiniz yok; kısaca önyargılı ve taassup sahibisiniz!
İlmiye Çığ, Gılgamış destanlarını kaynak gösteriyor, bizde ona cevap veriyoruz ve ilk tercüme tarihini yazıda ifade ediyoruz, siz bundan bile huylanıp, tamam bu adam cevap verecek diye devamını okumayıp bir mazeret sunuyorsanız bu sizin kendi ilmi derinliğinizle alakalı bir durumdur. Eğer iki cümlecik daha lütfedip okusa idiniz, benzer sorulara cevap verdiğimizi de görecek, belki merak edip okuyacaktınız…
Allah’tan biz her ateist kitabı sonuna dek okuyup, iddiaları öğrenipte cevap veriyoruz, yoksa sizin bakış açısı ile insanlar hep birbirini “iki yüzlülükle” itham ederlerdi.!
İlk inen ayet boşuna OKU demiyor!
“Bir düşünce sisteminin hangi görüşler üzerine kurulduğunu anlamaksızın , bütünlüğünü kavramadan , o görüşü reddetmek karanlığa taş atmak gibidir.Bir ilme son haddine kadar vakıf olmayan kimse , o ilimdeki bozukluğa vakıf olamaz. O derece vakıf olmalı ki o ilimde en büyük olan alimleri geçip , onların kavrayamadığı noktaları kavramalıdır ki o ilmin fasit olduğunu anlasın. ” İmam-ı GAZALÎ
Oncelikle bir ton laf ama lazim olan bilgiler yok. Konusmus olmak icin konusuyorsunuz. Tipki yazinizda oldugu gibi. Bir cumleyle cevaplanmasi gereken seyi süsleyip süsleyip sunuyorsunuz. Ona ragmen cevap yok. Sadece laf ebeligi. İkincisi ”Matematik seytan isidir” diyip islam dunyasina cehaletin kapisini ardina kadar acan bir sahsin dusuncelerini marifetmis gibi paylasiyorunuz. Tam size gore bir davranis. Her kitabi okudum falan sakin olun. Mumin yalan soylemez der peygamber. Hafi iyi gunler.
CEVABIMIZ:
“Oncelikle bir ton laf ama lazim olan bilgiler yok.” : cevabi yazınız içinde aynısını ben düşünüyorum bu bir. İki gelelim bir tonsuz bir cümlelik cevaba: Bilim heyetinin ancak yazısını tercüme ettirdiği şeyi efendimiz çölün ortasında çözdü iddiası VEYA sözlü gelen nakillerdeki her aktarmada aslın kaybolduğu klasik bilgisini gözardı etmeniz aslında sizi ön yargınızı göstermiyor mu? Sizin iddianızın delili ne, kaynak nerede? Sadece itham; Bir ton itham! Kuran’ın kaynağı ne? adlı yazımızda da konu ile alakalı bir ton yazı bulunmaktadır, ilgilenenlere…!
Hem mümin yalan söylemez dediğiniz o peygamberi yalancılıkla suçlayan siz değil misiniz? Gazaliden rivayetimden dolayı eleştiren siz bu hatayı nasıl yaparsınız?!
Bir de Gazali’nin hataları olması ondan alıntı yapmamıza neden engel olsun ki? Hatasız-eksiksiz hangi kul var? Şöyle düşünün matematiğe düşman olan biri bile sizin kadar ön yargılı değildi! İlk cümlede bırakmak değil; o görüşü savunandan daha iyi bilirdi reddettiği konuyu. Kal sağlıcakla.
Yine bir ton hikaye anlattiniZ. Yine laflari carpitipdurdunuz. Kim peygamberin tabletleri cozdugunu soyledi? Yazimin basida destanlar dilden dile anlatilan halk hikayeleridir dedim ama bunu bilerek es gecip yine kendi kafaniza gore cevap verdiniz. Yine bilim adamlari zor 1800 kusurlerde cozdu peygamber nasil col ortasind cozsune getirdiniz. Net soyluylrum saga sola kacmayin. Destanlar dilden dile anlatilir yakinda bulunan veya uzakta olan tum milletler bir sekilde duyar ve etkilenir. Hala ayni hikayeyi anlatmayin gina geldi.
cevabımız:
Arkadaşım, anlamamakta veya okumamakta siz ısrarcısınız! Dilden dile aktarılırken efendimizin hadisleri bile değişime uğruyor. Bunlar aradan bir iki yüzyıl geçmeden yazılı hale getirildi ama yinede bir sürü sorunlar çıktı ortaya, Siz farklı dillerdeki mitlerin yüzyıllar boyu aktarılmasında ve değişmemesinden bahsediyorsunuz ve bunu ciddiye alıp cevap vermemizi bekliyorsunuz! Size soru, efendimizin ‘duyduğuna’ delil var mı, kaynak ne?!” Tüm milletler bir şekilde duyar ve etkilenir.” diyorsunuz. Bu bir temenni , ümit, talep olmasın acaba? Efendimizin Kuran’ı ondan duydu bundan aldı diye iddialar var hiç olmazsa, oradan buradan isim buluyor oryantalistler de, ya sizin deliliniz ne? Diyorsunuz DUYDU! Çok bilimsel… Ya farklılıklar ne olacak? Sümer efsanesi ile aradaki farkları yazdık ona ne diyeceksiniz peki? Ben ipucu vereyim, yanlış duymuştur!
Efsaneler temelde gerçek olaylara dayanır! Hz. Adem’in topraktan yaratılışı, Nuh tufanı gibi. Söz konusu Sümer efsanesi de gerçek olayların yerel motiflerle zamanla değiştirilerek aktarılmasından başka bir şey değildir. Ama Kuran ile bize olayın ASLI bildirilir. Olayın özeti budur.
Demagoji yapmakla itham ederken umarım olaylara ön yargısız daha geniş perspektiften bakmayı denersiniz. selam ile.
Arap’larda cahiliye dönemi yaşandığını hep söylenir veya söylersiniz. Cahiliye dönemi yaşandığını ele alırsak müşriklerin bu sözlü kaynaklardan haberdar olmaması doğaldır ki Muhammed’e zaten müşrikler arasında bunlar senin uydurmaların diyenlerin var olduğunu sizde biliyorsunuz. Kuran’da zülkarneynden bahseder yaptığı setle yecüc mecüce geçit vermediği yazar. diğer Melek’lerden farklı birtakım Melekler var Azrail gibi ölüm meleği olarak adlandırılır yani demem o ki Tanrı tarafından tanrısal özellik kazanan varlıklardır yazıda bahsedilen bilgelik tanrısını ele alalım en kutsal güç tarafından ona bahşedilmiş güçtür bahsedilen mitoloji tanrılarının üstünde de tanrılar vardır.çok Tanrılı dinlerden fark tek tanrılı dinlerde her şey tek Tanrı’nın kontrolünde olmasıdır. Ve bu açıdan dinler birbirine benzetilebilir
Cevabımız:
Eray bey,
Cahiliye dönemi hak din olan islam’ın gerçek emir ve yasaklarını bilmemek anlamında değerlendirirsek, zaten efendimizin İslam adına anlattıkları o dönemdeki cahiliye arap kültürüne zıt şeyler olduğu için aynı sonuca rahatlıkla varırız. Bu ilk tespitiniz çok güzel. Diğer konuya gelince;
Dinlerin birbirine ‘benzetilmesi değil, hak olan dinin bozulması’ söz konusudur! Allah (cc) ASLA sıfat-özelliklerini – hele zati sıfatlarını asla ve asla – başkaları ile paylaşmaz, O tek güç sahibi, eşi benzeri olmayan, öncesi ve sonu olmayandır… O’nun emri ile melekler yine O’nun dahilinde bazı işleri görebilirler ama ASLA bu onların kısmen bile olsa ilahi bir sıfat almaları anlamına gelmez! kelime-i tevhidin ilk kısmının anlamında bunu da açıkça görürüz:
la ilahe: Hiç bir tanrı, ilah (İbadet edilen) yoktur,
İlla Allah: sadece Allah vardır!
İşte dinler bozuldukça Allah’a ait sıfatlar ‘bağımsız’ olarak başka tanrılara verildi. Yunan mitolojisinden Mısır’a bunu rahatlıkla görebiliriz. günümüzde hala Hıristiyanlıkta da bunların izleri – aziz adı ile- mevcuttur!
Selam ile
bir yorumunda şunu yazmışsın; İşte en basiti Hıristiyanlık, gelen ilahi dinin bozulması ile çok tanrıcı – 3 – ve put merkezli bir din ortaya çıkmıştır. Ayrıca günümüzde futbol ilahlarından müzik tanrı-ca-larına dek hala çok tanrıcılığı çağrıştıran bir çok söylem: Çok tanrıcılıktan tek tanrıcılığa zamanla dinler evrildi iddiasını da çürütmektedir! İlahi din bozuldukça, dinler paganizme kayar, doğrusu budur! dediğin gibi ( CEVABIMIZ )
Sana istersen cevabı şu şekilde vereyim;
”Kul fe’tû bi kitâbin min indillâhi huve ehdâ min humâ ettebi’ hu in kuntum sâdikîn(sâdikîne).” KASAS:49
”İnnâ enzelnât tevrâte fîhâ huden ve nûr(nûrun), yahkumu bihân nebiyyûnellezîne eslemû lillezîne hâdû ver rabbâniyyûne vel ahbâru bimâstuhfizû min kitâbillâhi ve kânû aleyhi şuhedâe, fe lâ tahşevûn nâse vahşevni ve lâ teşterû bi âyâtî semenen kalîlâ(kalîlen) ve men lem yahkum bimâ enzelallâhu fe ulâike humul kâfirûn(kâfirûne).” MAİDE:44
”Ve kaffeynâ alâ âsârihim bi îsâbni meryeme musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve âteynâhul incîle fîhi huden ve nûrun ve musaddıkan limâ beyne yedeyhi minet tevrâti ve huden ve mev’ızeten muttekîn(muttekîne)”: MAİDE:46
”Kûlû âmennâ billâhi ve mâ unzile ileynâ ve mâ unzile ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe vel esbâtı ve mâ ûtiye mûsâ ve îsâ ve mâ ûtiyen nebiyyûne min rabbihim, lâ nuferriku beyne ehadin minhum ve nahnu lehu muslimûn(muslimûne).” BAKARA:136
”Yâ eyyuhâllezîne âmenû, âminû billâhi ve resûlihî vel kitâbillezî nezzele alâ resûlihî vel kitâbillezî enzele min kabl(kablu). Ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden).” NİSA:136
Şimdi güzel kardeşim , bunları körü körüne duyduk böyleymiş diyenlerle bir tutma bazılarını öyle yok değiştirildi falan filan başka bir ayette kitapların ilki gibi korunduğuna and içer kuranda ayet numarasını hatırlamıyorum açar okursun 6 bin küsur ayeti meal falan değil al arapçasını çevir birebir çıkar beceremem diyorsan;http://www.kuranmeali.org/ , şirk koşuyorsun bu söyleminle , yapma. okumayı yarıda kestim boş zırvalamışsın bu ne olmuş biliyormusun ; insan aklını farklı şeylere çekerek anlayamayacak insanların kafasını karıştırarak korkutmak. ‘İKRA’ tamam mı ?
Cevabımız:
Ali arkadaşım,
İnanmadığın Kuran’dan Arapça bilen birine ‘copy paste’ ile cevapları yapıştırıyorsun (!) birde ömrü okumakla geçen bu kişiye İslam’ın ilk emrini hatırlatıyorsun… 🙂
Üzgünüm ama cevap çok kısa, sen konuları karıştırmış, dediğimi anlamamışsın, yukarıdaki ayetlerin anlamı ve kavrayamadığın konu;
Tüm dinlerin özü İslam’dır: islamicevaplar.com/islam-tum-dinlerin-ozudur.htm
not: yazdığın ayetler iddiamızı destekliyor!
‘İKRA’ arkadaşım, kopyala yapıştırma!
Tabletteki yazıyı görünce kuran doğru söylemiş evet bir tufan varmış demeleri gerekirken, bi bak hele ne diyorlar. Allah akıl versin bunlara.
AMİN KARDEŞİM (y)
hocam internette baktım bu tabletlerin yazılışı mö 600 bu tarihten önce keteh hinom hinom mö 800 yıllarında tevrat ayetleri var ve 4500 yıl önce ebla tabletlerinde peygamber isimleri geçiyor ve başka yazıtlardada yahudi alfebeleri mevcut ayrıca 1 babil sürgününden önce bunlar hakkında bilgi verirmisiniz
s. aleykum.
Akif kardeşim,
Tüm dinlerin özü İslam’dır adlı yazımıza göz atmanızı rica edeceğim. Bunun dışında, mail adresinize de bir bakarsanız sevinirim Özellikle Sümer ve tevrat alfabesi konusunda….
selam ile
sümer tabletleri yaklaşık 450.000 yıllık bir tarihi anlatıyor karıştırmayınız lütfen ayrıca sümer tableri allah”ı reddetmiyor bunu biliniz azteklerde kur”an dan öncedir sümerler de mayalar da
SELAM HÜSEYİN BEY,
Hak din olan İslam Hz Adem ile yani ilk insan ile başlar! Her halde artık tarih üzerinde konuşmaya gerek kalmıyor…
Bu konuda ‘Tüm dinlerin özü İslam’dır’ adlı yazımızı tavsiye ederiz,
selamlar.
Öncelikle merhaba benimde kafama takılan şeyler var yanıtlarsanız sevinirim
Şimdi siz islam ilk insandan beri var diyorsunuzki eğer öyleyse allah neden farklı dinler göndersin? ilk insan size göre ademdir onu tanrı yaratmıştır ama tanrıya inanmayanlar için bu cevap değildir. Ve benim şahsi düşüncem Siz islama göre cevap veriyorsunuz. Bu şekilde inanmayan biri için asla cevap bulamazsınız. Ve kuranın Sümerlerden süregelen asırlık metinlerin başka kitaplar aracılığıyla Muhammede ulaşması ve onunda kuranı yazmış olma ihtimali vardır.
Çok tanrılı inançların tek tanrıdan türediğine gelince bunun hiç bir delili yokturki bir çok uygarlık çok tanrılı inanca sahipti. Eğer tek tanrılı inancı bozarak gelseydi uygarlıklar elbet birileri öncekilerden esinlenerek tek tanrılı inancı getirirlerdi bunu musaya kadar göremiyoruz. Örnek olarak vermiş olduğunuz hristiyanlıkta 3 tanrı yoktur onuda sölemiş olayım hristiyanlar hz isayı tanrının sözü olarak görürler tanrı insanlarla doğrudan iletişime geçmek için isayı kullanmıştır. Sanıldığı üzere tanrıdan gelen üstün varlıkdır tanrı değildir. Kutsal ruhda isanın ölümünden sonra insanlara yardım etmek için gönderilmiştir oda tanrı değildir buda çok tantılı inançların tek tanrıdan türediğine örnek olamaz
CEVAPLARIMIZ:
Selam Caner Bey,
Allah farklı din göndermedi, hep aynı kuralları gönderdi ama insanlar zamanla bunları kendi işlerine gelen şekle soktu. İşte günümüz; Herkes Müslüman, herkes inançlı ama namaz kılan kaç kişi, hatta tersine içki içenler… yani uzağa gitmeye gerek yok, Allah her zaman vahiy ve peygamber göndermiştir ama inanan ve uygulayan ancak kazanan olmuştur! zaten İslam tüm dinlerin özüdür, konusunu okumuşsunuz, ortada farklı din gönderme yok, dini farklılaştırma, bozma var. bu konuda ‘İncil, Hıristiyanlık, papa’: http://islamicevaplar.com/incil-hiristiyanlik-papa.html ve ‘ Mevcut kaynaklara göre Hıristiyanlık’: http://islamicevaplar.com/mevcut-kaynaklara-gore-hiristiyanlik.html adlı yazılarımızı da tavsiye ederiz! Orada, İncil’de var olan Allah ve peygamber İsa izlerini göreceksiniz.
Hz Adem konusuna gelince, İnanmayan bana ilk insanı ispat edemedi ki, benim teorime de karşı çıkabilsin! Benim bir açıklamam var, inanmayanın ki ne? Evrim… Cevabımız sitemizde: islamicevaplar.com/evrim-teorisi.html
Sümerler konusundaki
iddianıza ise bu yazımızda yeteri cevap var, galiba okumadınız! Çünkü ateistler artık ‘metinden’ değil, söylemden bahsedebiliyor artık! tamam okumamıştır ama duymamış mıdır da… diyorlar… Bence cevapta sorun yok, siz bir kere daha TAM okuyun lütfen!
Sizin devamlı kurduğunuz şu cümle ilgimi çekti, ‘Cevap bulamazsınız, delili yok’ Bunlar önyargı ifadeleri. Bence daha objektif yaklaşmaya çalışın yazdıklarımıza. Ben 27 sene bu eser, site, yazıları okudum, inceledim (2017 tarihi itibari ile) Bence daha tarafsız okumayı denemelisiniz!
Çok tanrılı dinlerin kökeni konusunda iddianız doğru olsa idi, dinlerin insanlık tarihinin ilk çağlarında çok daha etkin olması ve günümüze gelinceye dek artık ortadan kalkması gerekirdi. Ama tam aksi bir durum söz konusu oldu. Hatta ateizmin özel eğitimi verilen nice sosyalist ülkeler çökünce din ilk sırada halkın gündemine oturmuştur!
Gözümüzün önünde Budizm-Hıristiyanlık dini. Siz kabul etmeseniz de İsa’yı put kabul eden protestan mezhebi ortada! ” İsa’nın tanrı ilan edilmesi, Meryem dahil birçok azize tapılması gibi, neredeyse çok tanrılı bir din ortaya çıkmış olur.” (Charles Guignebert, Le Christianisme antique, s. 187) Bu konuda özellikle “misyonerlerle konuşup, kiliselerine giden” biri olarak müsaade edin bu konuyu bilen biri olduğumu ifade edeyim! Bence yukarıdaki İncil adlı uzantıya bir daha bakınız!
Musa’ya kadar göremediğinizi iddia ediyorsunuz ama ” Hz. Adem, Hz. Şit, Hz. İdris, Hz. Nuh, Hz. Hûd , Hz. Salih , Hz. İbrahim, Hz. İsmâil, Hz. İshak, Hz. Lût , Hz. Yakup, Hz. Yusuf , Hz. Eyyub, Hz. Zülkifl ” peygamberleri ne yapacaksınız?! Hele İbrahim peygamberin tekrar altını çizeyim!
Selamlar
Sümerler yazmış, babil’de devam etmiş, tevratta geçmiş ordan incile aktarılmış oradan da kuranı kerime. Aynı bölgede yaşan insanların kültürüdür bu dilden dile anlatılmış bir kültür. Tabletlerin kaç senesinde okunabilidiğinin bir önemi olduğunu düşünmüyorum. Türkiye’yi geçtim dünya çapında sümer ve hititoloji alanında çok saygı duyulan bir insan ile ilgili yaptığınız karalamalar da gerçekten çok çirkin. Muazzez İlmiye Çığ bu güne kadar yazılan sümerlerle ilgili bir çok esere türkiyedeki tablet arşivi konusunda verdiği desteklerle yardımcı olmuş bir insandır. Dünyada sayılıdır. Hakkında yazdıklarınızın hiç bir dayanağı yok çok yazık.
Cevabımız:
Ahmet Bey,
hem yazılı aktarılmış hem dilden dile yani sözlü geçmiş diyorsunuz, sonunda okumanın önemi olmadığını ifade ediyorsunuz! Ayrıca aralarındaki farkları nasıl açıklayacaksınız?! Yürüttüğünüz mantıktaki çelişkiyi fark edebildiniz mi acaba?! Sözlü rivayet iddiasına da bu sayfada cevap verdik zaten. Sümer gılgamış; bir efsanedir, onu kültür seviyesine çıkarmanızla, çok yönlendirmeci bir yaklaşım tarzına sahip olduğunuzu da göstermiş oldunuz!
sayın Çığ’a biz herhangi bir hakarette bulunmadık, aksine ‘ilmi ve delilleri ile’ yazdıklarına cevap verdik ve dinimize yapılan bir saygısızlığı yanıtladık! Çığ hanımı karalamak amacında değiliz ama İslam’ın karalanmasına da asla izin vermeyiz! islam’ın tesettür emrini fahişeler ile bir tutan zihniyete de umarım aynı şekilde hümanist yaklaşırsınız…!
Ve en önemlisi de ” dayanaksız, çirkin ve karalama” şeklinde nitelendirdiğiniz içeriği bizimle paylaşmanızı rica edeceğim! Prof değil, dine inanmadığı halde Allah’tan uzun dua alırken itiraz etmedi, gözümüzle gördük… Delilsiz, ispatsız ne yazdık!
Sayın Çığ dünyada sayılıdır, diyorsunuz… Pardon ama İslam dini yerel bir din midir?…!!!
Ön yargısız okumalar diliyorum!
Hz. Ademden baslayan islamin, Hz. MUhammede kadar gonderilen 124.000 peygamberle tekrar tekrar hatirlatilmis olmasini anlamak bu kadar zormu? Hak dininin surekli yoresel motiflerle degistirilmis ve degistirilerek efsanelestirilmis vede bu sekilde farkli efsane ve inanislarin ortaya cikmasi gorusu kadar mantik li bir gorus varmi? Cok tanrili inanc zamanla tek tanrili inanca donusme egilimi gosterdiyse, tarihte tek tanrili inanclara daha yogun bir sekilde karsilasmamiz gerekmezmiydi? zamanla inanilan tanrinin yanina buda ogludur buda obur tanridir diyerek yahut bildirilmis olan meleklerinde degiserek tanri olarak kabul gormesiyle tarih boyunca farkli belgelerde tablet ve kaynaklarda cok tanrili inanci gormuyormuyuz? Bilim gelistikce ve dogru bilgiye ulasma yetisi arttikca ateistlerin labirentte sıkışmış farelerin surekli saga sola carparak yonlerini aramaya calismalari gibi surekli okumustur okumadiysa duymustur duymadiysa cok tanrili inanc normal ve olagan seyriyle tek tanrili inanca donusmustur vs vs seklinde farkli kivirmalarina tanik oluyoruz.. ayni dans etme ve kivirma gosterileri bilimin gelismesi ve eldeki olanaklarin artmasi sonucuyla maymun insan dna benzerliginin aslinda dna benzerligi degil kromozomdaki bir kac protein benzerliginin olmasi, big bang ile mevcut madde enerji ve zamnin olusmasi oncesinin yokluk olmasi gibi kesiflerle farkli yonlere segirtmektedir.. buraya yaziyorum ateistlerin bir sonraki iddia ve dayanaklari pararlel evrenler olacaktir. cunku bir yaraticiyi red ederek olusan o buyuk boslugu farkli teorilerle doldurmaya calismaktadirlar ancak denklemdeki boslugu yaratici olmadan bugune kadar doldurduklari tum teorileri cokuntuye ugramiatir. paylasim sahibi arkadasa Allah tan sabir ve güc diliyorum.
MUHAMMED EHAD KARDEŞİNDEN SELMAN KARDEŞİNE
Maşallah!
Kısa ve harika çalışan bir makineli tüfek gibi, muhatabınını süzgece çevirecek, izli ve tahrip gücü yüksek mermileri sıraladınız. Ne bişi eklicem ne kısaltıcam!
Sadece müsadenizle bu mesajınızı e-kitabıma da eklemek istiyorum.
Hakkı ve sabrı tavsiye edenlere ne mutlu!
selam ve muhabbetle
Öncelikle yazı bir insanı aşağılamakla, iftira ile başlıyor ve yazı boyunca devam ediyor.
Prof. olmadığı halde kendisine prof denmesine ses çıkarmadığı iddiası yazsının başında mevcut, ilerleyen
satırlarda ise söz konusu kişinin kendi sözleriyle tam aksi beyanatı. Yazar, kendi iddialarını herhangi bir bilimsel temelden çok kendisinin nesnel doğru kabul ettiği bir kitaba ve yorumlara dayandırırken, karşı taraf olarak kabul ettiği kişilerin iddialarını salt nesnel kanıtlar olarak talep etmekte. Bu anlayış bütün müslümanlarda ortak olan aşılması çok zor olan bir tavır. Yazarın iddiası o dur ki, eğer Kuran sümerler, mısırlar ya da eski medeniyetlerin birikimlerinin sentezi olsaydı onlar gibi ilkel olması gerekirdi, onların tanrılarının islamın tanrısına benzemesi gerekirdi yani bir denklik olurdu demek istiyor fakat mitler genleşerek, gelişerek, içine girdiği yerel kültürde bazen orjinalini tamamen özümsenerek gelişirler, yayılırlar. Ortadoğu mitlerin doğum yeridir ve hem doğu hem batı yönünde çağlar boyunca yayılmıştır. Budizm, yunan panteonu tanrıları, maya, inka inanışlarında sümer ve mısır izlerini bulmak zor değildir(bknz. Joseph Campell, ilkel Mitoloji, Frazer, Altın Dal vb.). Mitler yerleştikleri kültürlerin giysilerini giyerler, o kültürün suyuyla tekrar yoğrulup pişirilirler. Öyle bir hale gelirler ki en sonu mitin gerçek kökeni zayıf bir ışık parıltısı olarak ancak görülebilir.
Metnin yazarı fazlasıyla öfkeli, kinci, hınç dolu. Yazıyla cihad yapıyor sanırsınız, kelimelerle karşısındakini kılıçtan geçirmek istiyor fakat kelimeler sadık kullar olmadığı için ve de kelimeleri silah olmayı beceremediğinden başarısız oluyor. Yorumlara cevapları da aynı hıncı, kini ve küçümsemeyi yansıtmakta. Sizden olmayan herkesin aşağılık olması için muhakkak bir kusuru vardır değil mi?
MUSTAFA ARKADAŞ’A CEVABIMIZ:
Mustafa Bey, siz bayan müellifin ne anlattığını değil, sizin anladığınızı onun anlattığını iddia ediyorsunuz, önce bu hatanızın farkına varın! Ayrıca bizi bilimsellikten uzak diye yaftalıyorsunuz ama biz ismimizin başına Prof. etiketini hiç koymadık!
27 Yıldır – 2017 Tarihi ile – ateist ve oryantalist fikirleri okur,onlarla uğraşır ve onlara cevap veririm, bi-iznillah!
Siz ya sizin kesimin İslam ve efendimiz hakkında yazdıklarını okumuyorsunuz ya da kullandıkları çirkin iftira ve içerik umurunuzda değil!
Kısaca; sizin İslam’a ve peygamberine saldıranlara gösterdiğiniz hoşgörüyü biz, efendimize ve dinimize gösteriyor, ve ‘İLK’ saldıran karşı tarafa ya hatasını itiraf edip özür dilemesini ya da aldığı cevapların gerçekliğini araştırmalarını beklemekteyiz!
Bir insana nazikçe (!) küfredince, hakaret edince, iftira atınca, muhatabın cevabının şiddeti de iftiradan hissettiği şaşkınlık-öfke-üzüntü ile paralellik arz etmektedir.
Saygı karşılıklıdır ve bizi biz yapan değerleri – iftira ve küçümseyici-karalayıcı kavramlarla – toptan ortadan kaldırmaya çalışanlara kullandığımız üslup aslında, atılan iftiraların bize verdiği acı ve sıkıntıyı da gösterecek şekilde olmaktadır!
Kapitalist bir sistem içinde, egoist insanların bolca bulunduğu ortamda, ‘işini helal ve temiz yapıp, kul hakkı yemekten kaçınan aksine zekat, kurbandan başka insani yardım kuruluşlarında gönüllü çalışanların’ eğer üsluplarında sorun (!) görüyorsanız, bence bir de hırsızda suç aramalısınız, tabii bunun için İslam’a ve efendimize bağlılık seviyeniz önemli bir etken olacaktır.
Konu uzun ama objektifliğimizi siz de itiraf ediyorsunuz aslında, yazarın kendi görüşlerini de buraya alarak, nesnel kalmaya çalışarak yorumları sıraladığımı düşünüyorum!
“Sizden olmayan herkesin aşağılık” diye bir cümle kurdunuz, biz kimseye ‘fahişe’ benzetmesi yapmadık ki, o benzetilenler bizim abla, hanım, annelerimiz!
“Bütün Müslümanlarda olan ortak özelliği” nasıl keşfettiğinizi ve yazınızdaki suçlayıcı ifadelerle aslında kimi örnek aldığınızı bize çok kolay hissettiriyorsunuz! Daha durun yahu, iftira atmadık, çamur atmadık, ve daha ‘TÜM’ inancınıza baştan sona hakaret edip, size düşman olanların da çarkına su taşımadık, AMA BİZE YILLARDIR BUNLARA MUHATABIZ!
Maide, 8. ayet ( Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin.) gereği, hatamız varsa itiraftan çekinmeyiz! Hele hele İLK saldıran asla biz olmayız! Delilsiz, kaynaksız hele iftira ne var, gösterin, bir kere daha bakalım!
Adaletli olabileceğimi iddia edebilirim ama tarafsız olacağımı asla!
“Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırmada geç git! , diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!” M.A. Ersoy
CEVABİ YAZINIZI GEÇ FARK ETTİK – 3 AY SONRA – VE CEVABEN DİYEREK
– YAZINIZ UZUN OLDUĞU İÇİN CEVABIMIZI MESAJINIZDAKİ SORULARIN PEŞİNE BÜYÜK HARFLERLE YAZDIK –
Öncelikle Muazzez İlmiye Çığ ile ilgili prof. tartışmasının ne kadar saçma boyutlarda yaptığınızı göstermek istiyorum.
Yazının başında diyorsunuz ki -veya demek istiyorsunuz-, bu kadın prof. olmadığı halde kendine her yerde prof. dedirtiyor, diyenlere
itiraz etmeyerek kabul ettiğini ima ediyor vs vs. fakat yazının ilerleyen bölümünde aynen şunu yazmışsınız:
“Bir gazetenin ısrarlı soruları üzerine sonunda şu açıklamayı yapar: “Ben profesör değilim. Bana zorla bu unvanı takıyorlar.
Ben sadece müzede arşiv-kütüphane memuru olarak çalıştım” (24 Mayıs 2009 )”
Yani Muazzez İlmiye Çığ isimli kadının prof.’luk iddiasında bulunmadığı ayan beyan ortada. Madem bu kadar net bir şekilde bu ortada,
ne diye yazının başında bambaşka algılar oluşturma gereği duyuyorsunuz? Söz konusu şahsın herhangi bir kitabını okumadım, fikirlerinin neler olduğunu
bilmiyorum ve şu an için çok da merak etmiyorum, fakat yazı içerisinde çelişik bir şekilde kendisine saldırı olduğu farkediliyor. Bir önceki yazımdaki yorumlamalar tamamen bu yazının içerisinden alınmadır.Dikkat çekmek istediğim husus, bu yazıyı yazan şahsın kasıtlı çarpıtmalar ve aldatmalar yaptığı.
BU SORU SORULANA DEK KENDİSİ BİR İTİRAZDA BULUNMAMIŞTIR VE BU YAZIDAN SONRA DA BU SIFATI BAŞKALARI ONA KULLANMIŞTIR, İTİRAZ, BASIN AÇIKLAMASI DUYMADIK…!
” Ayrıca bizi bilimsellikten uzak diye yaftalıyorsunuz ama biz ismimizin başına Prof. etiketini hiç koymadık!” Bu cümleyi anlamadım, açıklamaya ihtiyacım var,”bilimsellikten uzak olmak” ile “isminin başına prof. koymak” arasında nasıl bir ilgi kurmam gerekiyor?
BİLİMSELLİK ADINA KONUŞMA İÇİN GAYET GÜZEL BİR ALT YAPI MALZEMESİ DEĞİL Mİ BU SIFAT?… ! HAKKIMIZ OLMAYAN BİLİMSEL ÜNVANI KULLANMAMAK; BİR BİLİMSELLİK ALAMETİDİR!
Önceki yorumumda atıfta bulunduğum karşı taraf, Muazzez İlmiye Çığ değil, genel olarak ateist, panteist vs topluluktur. Yani kendi anladığım
bir şeyi kimsenin anlattığı iddiasında değilim. Dikkat ederseniz kimseyi savunma girişiminde de bulunmuyorum.
KUSURA BAKMAYIN, SİZİ TANIMIYORUM VE KİŞİ HAKKINDAKİ BİLGİ, YAZDIKLARI İLE ÖZDEŞLEŞTİRİLİR!
“Siz ya sizin kesimin İslam ve efendimiz hakkında yazdıklarını okumuyorsunuz ya da kullandıkları çirkin iftira ve içerik umurunuzda değil!”
Biz veya bizim kesimden ne anladığınızı merak ediyorum, muhakkak ki bir kategorilendirmeniz vardır ve beni ve birçok kişiyi kolayca o kategorilerden herhangi birinin içerisine
kapatmak 27 yılın verdiği bir alışkanlık. Size insan doğasının, zihninin kendi kategorilerinizden çok daha geniş ve muhteşem olduğunu hatırlatmak istiyorum. Bir insanı, ki o insan ne kadar basit ve sıradan olursa olsun belli bir kategoriye sokup onu başka bütün niteliklerden bağışık tutmak sadece sığlıktır.
ÖNCE YAZDIĞINIZ FİKİRLER BANA AİT DEĞİL DİYOR, SONRA BUNU ÖNCEDEN TAHMİN ETMEMİ İSTİYORSUNUZ! YAZDIKLARINIZA BAKARAK VE SONUÇTA DOĞAL OLARAK SİZİ BİR YERE KONUMLANDIRABİLİRİM Kİ SİZ DE ‘Önceki yorumumda atıfta bulunduğum karşı taraf, Muazzez İlmiye Çığ değil, genel olarak ateist, panteist vs topluluktur.’ DİYEREK BİR KONUMLANDIRMA YAPTINIZ! bİZE İZAFE ETTİĞİNİZİ SİZ YAPTINIZ YANİ!
“Kısaca; sizin İslam’a ve peygamberine saldıranlara gösterdiğiniz hoşgörüyü biz, efendimize ve dinimize gösteriyor, ve ‘İLK’ saldıran karşı tarafa ya hatasını itiraf edip özür dilemesini ya da aldığı cevapların gerçekliğini araştırmalarını beklemekteyiz!
Yine aynı kategorilendirme. Şimdi size bir soru sormak istiyorum. Şiva’nın lingam temasını biliyorsunuzdur sanırım, geçenlerde gencin biri onun üzerine ağığıyla bastığı bir pozu
sosyal medya’da paylaşıyor ve bütün Hindistan ayağa kalkıyor. Genci arama çalışmaları tüm ülkeye yayılıyor. En sonu yakalanıyor ve halk öldürülmesini istiyor. Burada tavrınız ne olur?
lingam, hind inananları için kutsal bir simge, ona saldırı asla hoşgörülemez. Acaba kendi inancın için talep ettiğin saygıyı başka dinlere gösteriyormusunuz? Cevabınız evetse, ateistlik, panteistlik, taoculuk, budistlik,
yahudilik, zerdüştlük bir inanç, bir inançsal seçim(ateizm yokluğun seçimi) olduğuna göre aynı saygının sizden beklenmesi neden hiç aklınıza gelmiyor? Diyeceksiniz ki ben saygı gösteriyorum, nasıl ateistlere saldırarak, hakaret ederek, kurandan inanmayanlara hakaret ayetleri, inanmayanları aşağılayan hadis örnekleri vererek mi? Verdiğiniz ayet ve hadis örnekleri sadece ateistleri değil onlarla eşdeğer gördüğünüz bütün inanç sistemlerini kapsamıyor mu?
“ALLAH’TAN BAŞKASINA TAPANLARA HAKARET ETMEYİN” ( ENAM, 108) AYETİ DE BİZDE, ” SİZİN DİNİNİZ SİZE, BİZİMKİ BİZE.” (KAFİRUN, 6) AYETİ DE. BİZ MÜSLÜMANLAR HİNDİSTANDA KURBAN BAYRAMINDA İNEK KESMEYİZ, 1000 YIL İSLAM İLE YÖNETİLEN ANADOLU’DA ZERDÜŞT, HIRİSTİYAN OLMASI DA İNANÇLARA SAYGIMIZIN DELİLİDİR! – DETAY: İSLAM BARIŞ DİNİDİR, ADLI YAZIMIZDA- BİZ SLOGAN DEĞİL EYLEM-FİİLİYAT İLE DİN-VİCDAN-FİKİR ÖZGÜRLÜĞÜNÜ DÜNYAYA GÖSGTERDİK, KİŞİSEL VE İSTİSNAİ ÖRNEKLER BİZİ BAĞLAMAZ VE SAVUNMAYIZDA!
Saygıdan, hoşgörüden konuşuyorduk sanırım değil mi? İlk saldıran demişsiniz, ilk saldıran (hadi en uzak örneği vereyim) islam paygamberi değilmiydi inançsızlara? Daha doğrusu islam dini çerçevesinde inançsızlara.
İLK SALDIRAN PUTPERESTLERDİR ONA BAKARSANIZ. İLK İNSAN İLE TEVHİD DİNİ BAŞLAMIŞTIR – DETAY, İSLAM TÜM DİNLERİN ÖZÜDÜR, ADLI YAZIDA- VE EFENDİMİZ BU TEK TANRI İNANCINA KARŞI ORTAYA ATILAN PUTPERESTLİĞE KARŞI ÇIKMIŞTIR!
İslam peygamberine saldıran diyorsunuz da, bunun kriterleri neler acaba? mesela islam peygamberi kuran ayetlerini kendi yazmıştır gibi bir eleştiri bir saldırımıdır? Oysa bu bana göre fikir özgürlüğüdür. Bu fikrin ardından kişi onun altını dolduracak
argümanlarını elbette sıralamalıdır, sıralamazsa fikir kendiliğinden çürütülmüş olur ve ortada zaten mesele kalmaz. Sanırım saldırıdan ağır hakaret olanları anlıyorsunuz yani islam peygamberinin şahsına yapılan gerçek hakaretler? Fikirleri bırakıp, şahsa hakaretin başladığı yer acizliğin ve yenilginin
bayrağının sallanmaya başladığı yerdir, haliyle bu saldırı da öyle çok önemli sayılmaz.
BURADA SİZE KATILIYORUM, UZATMAYACAĞIM. SADECE, – BİZİM İDDİAMIZ- 1300 YILDIR YALAN VE İFTİRANIN EN SINIRSIZ OLAN BOYUTLARI İLE, DEVAMLI VE ARTARAK EFENDİMİZE SALDIRANLARI ( ORYANTALİSTLER!) HERHALDE PEK FARK EDEMEDİNİZ Kİ ASLINDA BU SİTENİN KURULUŞ SEBEBİ DE BU İFTİRALARA CEVAP VERMEKTİR. BİZİM HEDEF TAHTAMIZDA ORYANTALİSTLER VAR, ATEİST VE MİSYONERLERE SADECE PAPAĞAN!
Fikirlere saldırılır, fikirler karşıtlarınca çürütülmeye çalışılır, doğru gerçek hakikat ise ona nasıl saldırırsan saldır,
nasıl boğarsan boğ yok etmen mümkün değildir. Hatta lekeleyemezsin bile. Fakat kendi hakikatinden şüphesi varsa kişinin, işte o zaman canla başla fikrini savunur. Ölümsüz fikirlerin ölümlü insanlarca savunulması gibi bir saçmalık olamaz.
BÜYÜK YANILGI! SİZ ŞU AN BİR FİKRİ SAVUNMUYOR MUSUNUZ?!! UZATMADAN İFADE EDELİM: HERKES BİR FİKRİ SAVUNUR VE SAVUNDUĞU FİKRİN BÜYÜKLÜĞÜNE GÖRE DE DEĞER KAZANIR! BÜYÜK FİKRİ SAVUNAN KÜÇÜK İNSNALAR TABİİ Kİ O FİKRE EN BÜYÜK ZARARI VERİR, KONU BÖYLE UZAR!
Son söz olarak kendim ve ataistlik hakkında şunu demek istiyorum. Ben inançsızım, ateist değilim. Ateistlik terim olarak herhangi bir inanç sistemiyle eşdeğer olmuş durumda, bütün ateistler özdeş, belli kitapları, belli inançları, belli okuyup ettikleri vs vs var gözüyle görülmekte.
YANİ DEİSTSİNİZ! YANİ TANRIYA İNANIYORSUNUZ? YOKSA TANRI İNANCINIZ DA MI YOK, O ZAMAN ATEİSTSİNİZ! KEŞKE DÜNYAYA BAKIŞ AÇINIZIN ADINI TAM VEREBİLSENİZ!
Fakat inançsızlık tamamen kişiseldir. Asla kolektif olmamıştır olamaz da.
ATEİZMİN KATEGORİLERİ VARDIR, BİRİ DE, ‘İLGİSİZLERİN ATEİZMİDİR’ – ATEİZM BAŞLIKLI YAZILARA BAKILABİLİR –
Her inançlarını yitiren insanın gerekçeleri bambaşkadır. İlla aralarında ortak noktalar çıkabilir fakat bu sizi yanıltmasın, onların etrafında toplandığı bir fikirler kümesinden bahsedilemez. Evrim teorisi için
her inançlı size farklı şeyler söyleyebilir, burada siz ateistler diye söze başlayamazsınız çünkü siz ateistler diye bir grub kesinlikle yoktur.
MUSTAFA KARDEŞİM. BENCE KAFANIZ KARIŞIK! ATEİZMİN YANILGI VE HATALARINI BENCE FARKEDİYOR AMA İNANCIN SORUMLULUĞUNU DA İSTEMİYORSUNUZ. YOKSA ATEİZM VE ÇEŞİTLERİ ORTADADIR, TEKRAR ATEİZM VE İSLAM, ELEŞTİRİLERİ VE ÇIKMAZLARI ADLI 3 YAZIYI SİZE HATIRLATAYIM –
Bir inançsız olarak kendimi varolan inançların düşmanı olarak var etmiyorum! onların anti-tezi değilim! eğer öyle olursam onlar çöktüğünde
bende çökerim. Bir inançlı olarak sizde kendinizi inançsızlığın anti-tezi olarak konumlandırmayı, tanımlamayı bırakın. Kendiniz olun, inancınız neyse onunla meşgül olun, saldırmak-savunmak inancınızı yükseltmez alçaltır.
ATEİSTLERİN PİRLERİ ORYANTALİSTLER SUSSA EN BÜYÜK EMELİM BU YÖNE OLDUĞUNCA KANALİZE OLMAK. AMA ANLADIĞIM HALA VE DEVAMLI OLARAK İSLAM, EFENDİMİZİ VE KURAN’A YAPILAN AKTÜEL SALDIRILARDAN FAZLA HABERDAR DEĞİLSİNİZ, GALİBA… – İSLAMOFOBİA ADLI YAZIMIZA BİR BAKILABİLİR-
SAĞLICAKLA KALIN!
Verdiğiniz bilgiler fevkalade açıklayıcı,okudum ve yararlandım İlminize ve emeğinize sağlık,Allah razı olsun.Saygılarımla! (Not:soru/cevap kısmında çeşitli ziyaretçi okuyucuların sorduğu sorular ve cevaben paylaştığınız bilgiler ; makale de paylaşılan bilgilerin yerine oturmasını sağladığından en az makale kadar önemli olduğunu düşünüyorum)
CEVABEN:
SİNAN KARDEŞİM, ALLAH RAZI OLSUN.
ÖZELLİKLE YORUMLARDAKİ SORU-İTHAM VE CEVAPLAR KONUSU GERÇEKTEN ÖNEMLİ, TEŞEKKÜRLER.
Sayın. M.EHAD bey, öncelikle emek verip yazdığınız makaleniz için teşekkürler….bendeniz bir Atatürk’çüyüm, modern bir Türk kadınıyım, elhamdülillah galü beladan beri müslüman,olup elest meclisindenim, rabbim canımı müslüman olarak teslim alsın..Yani bir Türk olup, laik bir Atatürkçü olmak, müslüman olmaya engel değil.Bunu bilmenizi isterim… yazınızın baş taraflarında << diye bir cümle var, devamını biliyorsunuz, bu hatanızı düzeltmelisiniz, imanın kimde olduğunu sadece ALLAH bilir. Ataistleri bile yargılamAyınız, belki bir gün Allah'ile buluşurlar.. Yazınızdaki ön yargılı satırların dışındaki anlatılanlardan memnuniyet duydum, Allah sizden razı olsun çok emek var…
BİR RESSAMIM: RESİM KONULARIM MİTOLOJİ, SÜMER VE DİĞER MEDENİYETLERİN HEPSİNİ ÇALIŞMAKTAYIM BU MEYANDA SÜREKLİ BİLGİ EDİNMEK ÜZERE NETTE GEZMEKTEYİM..Ancak, çok bilgi kirliliği mevcut, öyle ki adam bu konuda kitap yazdığını ve kırık taş yazıtların kırılmış, ayrışmış okunamayan kısımlarını hayal gücüyle doldurup tamamlıyormuş, diye övünerekde anlatmış.. hadi gelinde doğru bilgilere ulaşalım hep birlikte… tabi ki de efsaneler dilden dile dolaşarak farklı biçimlere dönüşerek günümüze kadar gelmiştir….. Gelelim enki nin gen nakli ile insan yaratmsına, maymun ve anunaki spermlerini birleştirerek maymun rahmine yerleştirdiği halde doğum gerçekleşmeyince bu kez aynı işlemi Anunaki kadınlarından bu görevi Üstlenen 7 kadında deniyor ve normal doğumlar gerçekleşiyor, 7 oğlan doğuyor, bir de kız için aynı yöntemi deniyor, 7 kız dünyaya geliyor, bunları büyütüp kendi aralarında çoğalmasını salıveriyor.. fakat hiç biri çocuk doğuramıyor…sonra yine deniyor ve bunu gerçekleştiriyor, amacı kendilerine hizmet eden köleler oluşturmak… bunlara da dünya insanı diyor, yani Adem ve Havvayı yaratan Enki midir? Soruyorum tüm yorumculara… hadi cevaplayın, Ademi ve Havvayı yaratan, ağızlarına beslenmeleri için 32 dişi sıralayan, tat almaları için ağızlarına bir dil koyan, görmeleri için o incekılcal damarlrla beyne ulaşıp teması sağlayan, bedenin içine kilometreler uzunluğunda sinirleri kılcal damarları yerleştiren, hadi bunları geçelim.
yarattıklarına duyguyu düşünmeyi, idraki , hassasiyeti sevgiyi öfke duygularını veren Enki efendi midir yani? Tövbe tövbe, bu millet, bu gidişle toPluca şirke gider vallahi, açık ve gizli şirkten Allah'a sığınırım…. Enki efendinin,yaptığı, gen nakli ile tür üretimlerini bu günde batıda yer altı sığınaklarında zaten yapmaktalar…51. Bölge de sadece uzaylı yaratıklar mı var sanılıyor, orası yeni türleri üretmek için dev bir laboratuvardır. BU KONUDAKİ GÖRÜŞLERİNİZİ MUTLAKA BEKLİYORUM EL CEVAP… VE ÇOK TEŞEKKÜRLER…
CEVABEN:
Nurşan hanımefendi,
İslam’a saldırmayan, kendi başına Hıristiyanca hatta ateistçe yaşayan hiç kimseye lafımız yok, söz söyleme hakkımız da yok ( Kafirun, 6)
Ama biz kimsenin din, kimlik, yaşantılarına ilişmez iken, ki dinimizce yasak bu; “haksız, ön yargı ile, çamur at izi kalsın mantığıyla, kaynaksız ve düşmanca” dinime, peygamberime, kitabıma küfredene, saldırana, hakaret edene ben nasıl hoşgörü ile yaklaşayım!
Dinsiz olduğunu söyleyen, hatta kendi çevresinden değil, ekonomik olarak dahil, yardımı benden isteyen insanlarla da beraber yıllarca yaşadım, hala yaşıyorum ama önce saygı olmalı ve bu da karşılıklı olunca bir değer ifade ediyor.
Ezik, pısırık olmamalı Müslüman, elindeki değerin ( Maide, 3) kıymetini bilmeli ve O’nunla değer kazanıldığını asla unutmamalı!- Bu yazdıklarım kendi nefsime hitap eden sözlerdir, muhatabı asla siz değilsiniz; kendimi size tanıtmak, hangi haleti ruhiye içinde siteyi oluşturduğumu ifade etmek için aktarıyorum, lütfen yanlış anlamayın. Devam: –
Şirk ve kul hakkında korkarım! İnsanım, eksik, hata yapabilirim ama yaklaşık 30 yıl oldu; ateist, misyoner ve oryantalistlerin dinime, peygamberime, kitabıma hakaret-küfür-iftira vb. atmadığı konu kalmadı! Açıkça yazıyorum, “Canım yanıyor, öfkeleniyor, Ahireti düşünüp hesabın zorluğunu hissederek, ‘Nass ışığında bilimsel cevaplar’ ile Allah’ın huzuruna en azından bir mazeretle olur temennisi ile, ateşe su taşıyan karınca misali görevimi yapmaya çalışarak bir şeyler üretmeye çalışıyorum!”
Oryantalistler, sadece biz Müslümanları değil, Hıristiyanı dahil tüm doğu halkını küçümsüyor, değersiz, yönetilmesi gereken köleler olarak görüyorlar. Kendileri ise üstün ve efendiler! Daha da sinir bozucu olanı bu fikirleri, aydın, çağdaş yaftası ile birebir, ezbere bir şekilde ateistlerin bizlere kendi öz fikirleri gibi satmaya çalışması… Bilmiyorlar, bilmediklerini bilmedikleri gibi,güya karşı olduklarını iddia ettiklerinin ekmeğine yağ sürüyorlar. Yani aslında İslam’a saldıranlar üzerinden hıncım kibirli oryantalistlere…
Gelelim yazının başındaki cümlenize: Geleceği Allah’tan başka kimse bilemez! ( Neml, 65; Haşr, 22) Ben gördüğüm ile hüküm verebilirim! Tabii duam ateist dahil herkesin imana gelmesi, bir gün ateist imana gelir, Allah korusun, ben nefsime yenik düşer; imansız gidebilirim! Ama ihtimaller üzere değil realite üzerine yazı yazmaya çalışıyorum!
Şimdi sizden ricam, hatalı yazdığımı düşündüğünüz yeri bana açıkça belirtmeniz; en üstte ayet ve altta yazan özet bilgilerde bir hata olmadığını düşünüyorum. Eğer İlmiye Çığ, Dine inanmaya başlamış ise bunu açıklasın ‘anında’ yazımızı sileriz! Biz istemez miyiz, Kuran hakkındaki sözleri son kanaati olsun ve eski İslam ile ilgili fikirlerinden vazgeçsin! Cennet tekelimizde değil ki?! Ama emin olunuz kitaplarını okuyup dine soğuyan o kadar insan var ki,… ‘ne yapayım’, bir gün imana gelebilir diye söylediklerine cevap yazmayayım mı?! Veya bu daha büyük vebal olmaz mı?… Ben İlmiye Çığ’ın yazdıkları dışında bir şey ifade etmedim, ama yazdıklarında ‘yanlış anladığım’ varsa, işte burada ilan ediyorum, ‘hemen’ düzelirim! Ama yazılan bir fikir varsa, eleştiriye de açık olmalı, tıpkı benim bu yazdıklarımın açık olduğu gibi!
Gönül ister ki ateist iken sonradan yanıldığını ifade eden Prof. Antony Flew gibi, İlmiye Hanım’da bunu açıkça ilan eder keşke, cennet ne tekelim de ne de benim için dahi garanti değil! Prof. Roger Garaudy kaç yaşında Müslüman oldu ve ben dahil bir çok Müslümanca aydın, pir, önder kabul edildi…?! Allah, hidayeti talep edene (islamicevaplar.com/allah-kalpleri-muhurler-mi.html) hidayeti nasip eder, bize de son nefese dek, yolunda ( fatiha, 7) yürüyenlerden olmayı ( Ali İmran, 8) nasip eylesin inşallah.
Benim, sizin gibi inananlarla ilgili söyleyecek bir sözüm yok, haddim değil, Allah razı olsun. Ama tekrar altını çiziyorum, yazılarımın muhatapları, ateist, misyoner ve oryantalistlerdir! Laik, Atatürkçüler ile bir sorunum yok, hele ki, Kalu bela’dan iman ettiğini ifade eden hanımefendilerle asla! Sonuçta hepimiz Türkiye’de yaşıyoruz, her kesimden akraba dahil insanlarla iç içeyiz, yan yanayız. Zaten asıl sorunda bu ya; o, bu diye bölünmeden; bir olabilmek ve kardeşçe yaşayabilmek! Bunu bir becerebilsek…!
Daha sonra yazdıklarınıza ne ekleyebilir veya ekstra yorum yapabilirim ki, hepsi harika, sadece altına imza atabilirim, Allah tekrar razı olsun!
Şahsen 51. bölge ve hadi isim vermeyelim, bazı ülkelerin özellikle türler arası genetik çalışmalar yapıp yeni türler ( Bedi’ değil halk anlamında ) yaratmaya çalıştıklarını, hadi ütopik, en uç, şahsi fikrimi belirteyim: yecüc/mecüc veya deccal ürettiklerinin farkında bile olmadıklarını düşünüyorum!…
Son söz niyetine, önemine binaen tekrar altını çizelim: Sitemizin amacı İslam’a saldıranlara cevap vermektir, bunlarda bellidir; ateist, misyoner ve oryantalistler! Sitemizin siyasi bir amacı yoktur, o nedenle her anlamı ile şu veya bu siyasi görüş, site çalışma alanının dışındadır! Laikliği doğru tarif eden, dinine bağlı her insan bizim kardeşimizdir. Atatürkçü, laik, şu-bu parti… fark etmez, sorunumuz yok, yeter ki İslam’a, Kuran’a inanalım! Son teklifimiz; ateist ol ama oryantalizmin sömürgeci, bölücü çarkının farkında olup, bir yaşama bilincine sahip çık, sen ateist ben mümin beraber yaşayalım, bu ezik ve değersiz gösterilmeye çalışılan halimizden kurtulalım; insanlığa hak, sevgi, hoş görüyü tekrar hatırlatalım, yaşatalım! Allah (cc) ahirette zaten herkese amelinin karşılığını hakkı ile verecek ( Rahim) olandır,… bizim görüşümüz budur!
Selam muhabbetlerimi sunar ve dualarınızın devamını talep ederim muhtereme hanımefendi.
Kardeşiniz Muhammed
Ben gerçeği arıyorum. Eğer İslâm öncekilerin uydurması ise boş yere ömrümü yalanlar için harcamak istemiyorum.
Eğer İslâm hakikat ise ondan ayrılmak istemiyorum. Aradığım doğru yoldur.
Bundan dolayı size şu soruyu sormak istiyorum.
İnternette yayınlanan 14 sümer tabletini okudunuz mu? Bu tablet çevirileri doğru yapılmış mı?
https://evrenvenur.wordpress.com/2014/04/30/sumer-tabletleri-tanri-enkinin-sozleri-1-tablet/
CEVABEN
Gerçek peşinde koşan arkadaşım,
Ben sorunuzu genelleştirerek cevaplayayım:
Ateist tüm yazarlar, siteler sonra misyonerler en son oryantalizm üzerine araştırma yapıyor, çalışıyorum. Gerek gerçek hayatta gerekse internette yaklaşık 15 yıl sadece ateistlerle, sonra ateizm devam ama misyoner, Hristiyanlarla da 5 yıl, en son ‘sadece kitaplar’ üzerinden olmak şartı ile yaklaşık 6-7 yıldır oryantalizmle ilgileniyorum. Tarikatlar ve İslami cemaatlerin hemen hepsini gezdim, yedim, içtim konuştum. Ateistten daha iyi ateizm, bir çok Hristiyan’dan daha iyi Hz. İsa’yı tanıdığımı iddia ediyorum…
Açık konuşacağım, tamamı ile satır satır tabletleri okumadım ama ilkokuldan itibaren iyi bir okuyucu olduğumu iddia ederim, gerek yerli gerek yabancı ateistlerin iddialarının temelleri genellikle birçok yönden ortak paydalarda buluşuyor. Tanrı neden yarattı, evren sonsuz mu, maddenin öncesi var mı, zaman-mekan ve üçüncü, dördüncü boyut ve insan ile tanrı ile olan irtibatı, dinlerin korku ile başladığı savı, çoklu dinlerin teizme kaydığı iddiası…vb. Ama gerek ferdi bazda bireysel insan hayatı ve tecrübeleri, gerek insanlık tarihi bu iddiaları değil yaratıcı görüşü haklı çıkaracak bilimsel gerçekleri gözler önüne sermeye devam etmekte. Bu konuda istersen, ‘islami emirler ve hümanizm’ adlı yazımız ile ‘ İslam barış dinidir’ adlı yazılarımızı gözden geçirerek konulara giriş yapabilirsiniz!
Özetleyecek olursam; Rabbim, ilahiyat hazırlık sınıfında ateizm ile beni tanıştırttı, ateist olmama ramak kala rabbim acıdı, ” tek tek” cevaplara ulaşmama vesile oldu, sonra ‘yaşadıklarımı başkaları yaşamasın’ diye ‘ateizm, materyalist felsefe, ardından misyonerlik ve en son oryantalist fikirlere ulaşarak’ insanların aklını İslam’dan uzaklaştıracak görüşlere vakıf oldum, içlerine daldım, ayaklarına gittim tartıştım, kavga ettim, kendi kaynaklarını inceleyerek, okuyarak elde etiğim birikimlerimi burada paylaşıyorum.
Çok gelgitler oldu ama samimi itirafım; Hak yol İslam! gerisi sadece hayal, ütopya daha da gerçeği; İnsanların kendi ego-nefislerine göre yaşama isteklerinin farklı adlarla piyasaya sürülmeleri. Dinsiz, kuralsız toplum, hümanist dünya, deist bakış açısı, karma felsefesi …vs. Hepsi ya ferdi bazda ya toplumsal bazda önceliklere sahip ama İslam ikisini de bir arada dengeli bir hayat yaşanmasını amaçlıyor. İslam; Hristiyanlık gibi ahirete odaklı, Yahudilik gibi dünyayı önceleyen bir din de değil, ikisini bir arada ve dengede yaşam tarzını savunan kuralları bünyesinde barındırıyor.
Dünya ve ahiret saadet, uyum, dengesi sadece İslam’da var, geri kalan teorileri hayat ve tarih çöplüğe atmıştır.
hayatımın özeti, umarım sizde bir kanaat oluşturmuştur.
Bir gün Peygamberimiz (s.a.s), düz bir çizgi çizerek “İşte bu, Allah’ın dosdoğru yoludur.” buyurdu. Ardından bu çizginin sağından ve solundan başka çizgiler çizdi ve “Bunlar da, dosdoğru yolun haricindeki yollardır. Bu yolların her birinin başında ona çağıran bir şeytan vardır.” ( Hanbel, Müsned, I/465,435, III/397; İbni Mace, Mukaddime, 1; Hâkim, II, 349/3241; Dârimî, Sünen, Mukaddime, 23; Bezzâr (Keşfu’l-estâr no. 2221), İbn Hibbân, no. 6-7; Hâkim, II, 318) şeklinde açıklamada bulundu. Sonra şu ayet-i kerimeyi okudu: “Şüphesiz, bu benim dosdoğru yolumdur. Buna uyun. Başka yollara sapmayın. Onlar sizi Allah’ın yolundan uzaklaştırır. İşte günahtan korunmanız için Allah size böyle öğüt verdi.” (Enam, 153)
muhabbet ve selam ile
Beni yanlış anladınız. Ben sizi sorgulamadım. Bu tablet çevirileri doğru mu? Yani gerçekten tabletlerde aynen çevirilerde ki gibi mi yazıyor. Çevirilerde kasıtlı yorum olabilir mi?
Tablet çevirilerinde aldatma var mı? Yok mu?
Eğer tablet çevirilerinde kasıt yok ise o dönemde uzay, gezegenler, Güneş sistemi hakkında bu kadar detaylı bilgiye nasıl ulaştılar. Teknolojik yöntemleri bu günden daha ileri olduğu anlaşılıyor. İfadeler günümüz teknik bilgisiyle son derece tutarlı. Bence eleştiri yapmadan önce bir okuyun. Yoksa eleştiriler havada kalıyor.
CEVABEN
Çeviri uzmanlık alanı isteyen bir konu. Ama o çevirilerin yorumlanması ayrı bir uzmanlık alanıdır!
Çevirilere güvenmek zorundayız, bu birinci aşama. Ama ikinci aşamaya gelince çevirilerin içeriğini yorumlanması, günümüze dönük anlamla çıkarma da çevirmenlerden farklı sonuçlara ulaşmak gayet doğaldır. Çevirmen o dil konusunda uzman olabilir ama çevirdiği metni anlamada, yorumlamada, uyarlamada hatalar yapabilir!
Gelelim Sümer tabletlerine. İleri bir medeniyete sahip olmak doğru yolda olduğu anlamına gelmez, günümüz ABD devletini ele alalım, teknolojide en üst seviye de ama zalimlikte de! Tıpkı Sümerler gibi inanç sistemleri de bozuk; peygamber olan insanı (İsa) tanrı seviyesine çıkardılar. Dikkat ederseniz, toplum, isim hatta teknoloji değişse de yapılan hatalar hep tekerrür ediyor!
Meryem Suresi 74. Ayette yüce yaratan şöyle buyurur: ” Oysa, Biz – Sapıttıkları için- medeniyetçe ileri gitmiş nice toplulukları helak ettik; öyle ki, onlar dünyevî güç ve dış görünüş olarak öncekilerden daha üstündüler! ”
Ayet açıkça ‘teknolojide ileri’ gitse de, ahlaken çöken bir çok eski medeniyetlerin olduğunu bize bildirmektedir.
Lübnan’daki Balbek şehri mesela, bu şehir Sümerler zamanında bile antik ( İlk çağlardan kalan ) bir şehir idi. Girit adasında 1900 yılında bulunan ve M.Ö. 1. yüzyıla ait olan antikythera mekanizmasının bir astronomik takvim olduğu düşünülmektedir. Ural dağlarının doğusunda bulunan Nadara deresinde boyları en fazla 3 santimetre olan, çoğu bakırdan yapılan spirallerin mikroskopla incelenmesi sonucu altın oran tekniği ile yapıldıkları görüşmüştür. şaşırtıcı olan bunların yaşlarının 20.000 ile 318.000 arasında değişmesidir. Mikronezya adasında kurulu bulunan antik Nan Madol kenti inşası 1000 yıl sürmüştür. Kent bin yapay adayı kanallarla birbirine bağlar ve yapımına M.Ö. 200’de başlanmıştı. Irak yakındalarında bulunan 2 yıllık pil ise 1938 yılında bulunabilmişti. Örnekler çoğaltılabilir.
Göbeklitepe’de yapılan araştırmalar da teknolojide ileri olduklarını göstermektedir ama aynı zamanda bu araştırma ateistlerin politeizmden monoteizme kayan din teorilerini de yerle bir etmişti, hatırlatalım
Kısaca, ortada fazla şaşıracak veya hayal kırıklığı yaratacak bir durum yok, ileri teknolojiye sahip ama ahlaken bozuk ve tevhid dininden uzaklaşmış bir çok medeniyet tarih sahnesinden silinmiştir. Günümüzün ABD’si olan o toplulukların belli konularda ileri gitmeleri, din,ahlak, davranış, maneviyat alanında da ileri ve haklı olduklarını göstermez.
Kısaca, çevirilerde sorun varsa, çevirenin sorunudur. Yoksa, zaten ortada İslam hakkında şüphe doğuracak bir durum yoktur. Sadece olanı doğru yorumlamak sorunu mevcuttur, o konuda da faydalı olduğumuzu umuyoruz.
Not: “Eğer İslâm öncekilerin uydurması ise boş yere ömrümü yalanlar için harcamak istemiyorum.” şeklinde sorunuz başladığı için, ben o cümleye odaklanarak ilk yorumumu yaptım, selametle kalınız.
Merhaba, herşeyi ayrıntılı bir şekilde tabletlere yazan Sümerler neden kendilerine gönderilen bir peygamberden bahsetmiyorlar? Ayrıca adem den sumerlere bozularak geldiğini iddia ettiğiniz islamdan kastiniz nedir, yalnızca tek tanri inanci mi yoksa kuranin tamami mi? Eğer öyleyse bu olamaz çünkü kuranda anlatilan bircok efsane ademden sonra yaşamış insanlardan bahseder.
CEVABEN:
Selam Yusuf arkadaş,
Gözümüzün önündeki Hıristiyanlık dinini ele alalım; Tek ilah ve peygamber mesajının sonu ortada! Tek tanrı üç oldu, peygamber ise, tanrının konuşan sıfatına dönüşmemiş midir? Halbuki resmen tanrı ilan edilişi ile peygamber olan gerçek İsa arasında geçen süre sadece 325 senedir. Sümerlerin tarih sahnesine girişi M.Ö. 3500’tür. Hz Adem’den sümerlere bozularak gelen İslam değil bahsettiğimiz, dünyanın her tarafına peygamberlerle gönderilen ilahi mesajlar vardır ve unutuldukça bu mesaj tekrar hatırlatılır.Sümerlerden sonra da bu hatırlatma devam etmiştir. Kuran’da Hz Adem’den de, İbrahim, İsa, Musa (as) peygamberlerden bahsedilir. Mesajın merkezini tevhid oluşturur, detaylar ise şart ve zamana göre, içerik ve hedef aynı da olsa, az veya çok değişir. Bu konuda detaya ‘Tüm dinlerin özü İslam’dır’ adlı yazımızdan ulaşılabilir.
Kur’an-ı Kerim tarih kitabı değildir. Bilim kitabı da değildir. İman kitabıdır. Bu sebeple hem tarihten hem bilimden hem bilinmeyenden kimi zaman ibret verici kimi zaman düşündürücü, teşvik edici, sınırların aşıldığında da ise cezalandırılacağına dair uyarıların olduğu geniş kapsamlı bir kitaptır. Bu hali ile seçilen kelimeler, ayetlerin sırası, ayet içinde ki sıralamalara göre çok derin manalar vardır. Tartışmanın sığ bir alana kanalize edilmiş olmasını reddederek,burada göz ardı edilen, Hz. Adem’den Hz. Peygambere kadar gelen tüm peygamberlerin tek bir amaç için çaba sarfettikleri Tevhid inancını yaşamaya çalıştıkları görülür. İslam ve Kur’an-ı Kerim bu silsilenin en son ve en şerefli halkasıdır. Evvel ki peygamberler, ümmetlerini son peygamber, ahir zaman, kıyamet günü konularında uyarmıştır, kendilerinden evvelki peygamberlerden ibret verici haberler vermeleri de gayet mümkündür. Bu haliyle Aborjinlerden, Türklere, Sümerlerden Zuzulara birbiriyle fiziksel teması dahi olmayan memleketlerde ana hatlarıyla Tufan gibi konuların kendi medeniyetleri eksenin de kendi milletlerine uygun karakterlerle anlatılmış olması gayet doğaldır. Keza gelecekte bir kurtarıcının gelmesi beklentisinin kökeni de budur. Tufan, ne hind, ne sümer ne zuzu, ne inka, nede aborjin kökenlidir. O olay doğrudan insanlığın ortak mirasıdır. Bu miras kutsal kitaplar aracılığı ile aktarıldığı gibi destanlar, hikayeler, kıssalar yoluyla farklılıklar olsa da aktarılmış olması gerekir. Buradan, anlatılan Tufan olayının sadece coğrafyaya bakarak, kökenin Sümerden geldiği iddiası yanılgıdır. İslamda bahsedilen tufan olayı ve Hz. Nuh ile Kenger halkının gılgamış destanında motif olarak kalan Utnapiştim arasında aynı kök olmasına rağmen dağlar kadar fark vardır. En temel ayrım Tufan’da ana karakter, esas konu Hz. Nuh ve tevhid inancı iken, Bilgemiş destanında esas karakter Bilgemiş isimli bir kral ve konu kahramanlıklarla dolu bir hayatın sonlarında ölümün soğukluğuna karşı çaresizce mücadele eden bir adamın hikayesidir. Bu mücadele o kadar çetindir ki, kendinden bile çok önce Tanrılardan birinin lütfuna mazhar olmuş büyük felaketten kurtulmuş bir adamın ayağına kadar gitmiş, hikaye bu ya ölümsüzlüğün sırrını da bulmuştur çünkü ana kahraman başarısız olamaz. Lakin, çalınmıştır ölümsüzlük hayali boşa gitmiştir. Evet Kenger halkı tufanı biliyordu, Hz. Nuhû da biliyordu. Ama Bilgemiş destanın esas konusu değildi bu konu. Bu konu üzerinden her peygamber, geçmiş ümmetlerden bilgi vermeleri muhtemel olduğu gibi gelecekten, ahir zamandan ve ahir zaman Peygamberinden de haber vermeleri esastır. Bu sebeple ahir zaman ve ahir zamana kadar gelecek bazı peygamberler ve olaylar hakkında bilgi vermiş olmaları peygamberleri ilk kaynak yapar. Günümüzde ki gibi inandığı yaşamayan insanların yaşadıkları gibi inanmaya başlamarı neticesinde bu haberler, bilgiler dönemin şartlarına göre kimi zaman geçmişe kimi zaman geleceğe evrilmiştir, insanın doğasıda budur. İşin özü İslam Hz. Adem ile başlar, anlatılan ve yaşanılan bu olaylar zaten bu kültürün temelindedir. Haliyle bu kültürün son temsilcisinin ve son halkası Kur’an-ı Kerimin bu olaylardan bahsetmiş olması kaçınılmazdır. Keza bu olaylara şahit olan, bizzat yaşayan diğer insanların kendilerince hikayeleri dsetanları olması da normaldir. Burada tartışılması gereken konu bence, Kur’an da bahsi edilen hususların tarihte bir yeri olduğu gerçeğidir.
İSMAİL BEY, GÜZEL BİR ÖZET OLMUŞ, ALLAH RAZI OLSUN. ÖZELLİKLE AŞAĞIYA ALINTILADIĞIM CÜMLENİZ, BENCE, EN ÖNEMLİSİ. TEŞEKKÜRLER
“En temel ayrım Tufan’da ana karakter, esas konu Hz. Nuh ve tevhid inancı iken, Bilgemiş destanında esas karakter Bilgemiş isimli bir kral ve konu kahramanlıklarla dolu bir hayatın sonlarında ölümün soğukluğuna karşı çaresizce mücadele eden bir adamın hikayesidir. “
kaynaklar neden h. yahyadan
CEVABEN
Mesela, hangisi, neresi?
Benim haberim yokta … 😀
Not, Bu site de ateist, dinsiz, gayri müslim o kadar kaynak var ki, bu adam da kaynak olarak kullanılabilirdi de. Bizim kültürümüzde, hak nereden gelirse gelsin* alınır!
Mesajdan amaç ‘küçümseme’ olduğu için nerede ondan alıntı (!) yapmışız, ben de merak ettim.
* “Bir düşünce sisteminin hangi görüşler üzerine kurulduğunu anlamaksızın, bütünlüğünü kavramadan, o görüşü reddetmek karanlığa taş atmak gibidir. Bir ilme son haddine kadar vakıf olmayan kimse, o ilimdeki bozukluğa vakıf olamaz. O derece vakıf olmalı ki o ilimde en büyük olan alimleri geçip, onların kavrayamadığı noktaları kavramalıdır ki o ilmin fasit olduğunu anlasın.” ( İmam-ı Gazalî, el-Münkız Mine’d-Delal, s. 11)
“Bize hangi kaynaktan gelirse gelsin, bize ister önceki kuşaklarca, ister yabancı halklarca sunulmuş olsun gerçeği itiraf etmek ve özümsemekten utanmamalıyız. Hakikati arayanlar için hakikatten değerli bir şey yoktur. ” (Kindî, Felsefi Risaleler, s. 4)
“Bizi hakikate götürecek ilim gayri müslim’de bile olsa onu alır ve ona teşekkür ederiz.” (İbn-i Rüşt, Faslu’l-makâl, s. 81)
Hocam bu kadar sabır anlamayan topluma çok. Herkes anlamak istediği şekilde anlıyor. Önceden hiç bir kaynakta geçmeyen Kur an da geçen yada hadislerle aktarılan konulardan bahsetmemişsiniz. Çoğu insan işine gelen kısmı cımbız ile çekip olayı bütününden koparmış. Allah sabır versin.
CEVABEN
Allah razı olsun Ali kardeşim. Ahir zaman, bize düşen tebliğ ve -sizinde ifade ettiğiniz gibi – sabır…
Muhabbet ve selam ile
Not: Kur’an ve Sünnet eskilerin doğrularına aynen kabul etmiş, yanlışlarını düzeltmiş, insanlık için önemli olanları ön plana çıkarmıştır, teşekkürler