Kul olmak gerçek anlamı ile birey ve vatandaş olmak demektir

11 yıl önce
Resim bulunamadı

                          Allah’a kul olan kula kulluktan kurtulur *

                    Kul olan her türlü teb’a olmaktan da kurtulur

      Gerçek kul olanın Allah’tan başka kimse önünde  başı eğilmez

“Allah’a inanmanın en büyük etkisi, diğer insanlardan önünde eğilmememiz gerektiğini öğretmesidir. Başarıyı kendime atfetmek yerine, bunun Allah’ın iradesinden kaynaklandığını, dolayısıyla kibir yerine alçakgönüllülüğü öğrendim. Allah’ın isteğine teslim olursan, iç huzura sahip olursun. Kur’an, Müslümanları aşırılıkçı değil “orta yol” olarak adlandırıyor. Diğer dinlere, ibadet yerlerine ve peygamberlerine saygı duymamız söylenir.” (Pakistan Başbakanı Imran Khan ile röportajdan, Arabnews, 25 Mayıs 2019)

“İnsan hakları insan merkezlidir; kul hakları ise Allah merkezlidir. İnsan hakları dardır; kul hakları ise geniştir. Gıybet etmek insan hakkı ihlali değil ama bir kul hakkı ihlalidir. İnsan hakları teoriktir; kul hakları ise pratiktir. Bugün çıplak olmak, zina etmek, eşcinselliği tercih etmek artık insan haklarından sayılıyor.” (Prof. Dr. Yavuz Köktaş, Yeni Şafak, 1/08/2023)

“İslam insanı kula kulluktan kurtarıp ebedi özgürlüğe kavuşturur. İslam kendine has bir toplum için özgün bir takım esaslar ortaya koyar ve her türlü hayati esasları kendi düzenler.” (Meryem Cemile, İslam ve Oryantalizm, s. 13)

“Hz Muhammed’in güzel adlarının birincisi elçi ya da peygamber değil, ‘Kul’dur.” (Gai Eaton, İslam ve İnsanlığın Kaderi, s. 115)

Ben bir kul’um, teb’a değil, herkes eşit rabbimin huzurunda. Zengin-fakir, Avrupalı-Asyalı , zenci- Kızılderili, şehirli-köylü, patron-işçi… Üstün olan sadece  Allah’tır, kul olan vatandaşlar arasında ise üstünlük sadece takva sahibi olanlardadır, yaratılan kullar içinde insani vasıfları en iyi temsil eden, örnek şahsiyetlerdedir.

    Herkes tarağın dişleri gibi eşittir benim dünyamda. Bu sloganik, şekilci, ütopik bir özgürlük değildir, imanımın bir gereği, yaşam tarzımın sonucudur.Vatandaş , birey…gibi kavramlarla uyutulup, içi boş terimlerin ardından sürüklenmem ben.Sadece seçim zamanı hatırlanıp, en az 100 yıldır üzerinden siyaset yapılan, vasıta olarak kullanılıp, değer veriyor gibi gösterilip sömürülen biri olmam ben.Adına hüküm sürülüp, kendisi fakir olan, hor görülen, ezilen, sürü yeri konan, düşünme ve karar verme yeteneği kendisine layık görülmeyen, maddi manevi yetkilerini belli zümrelere kaptıranlardan asla olmam ben.Muhatabım bakan, paşa, patron,…olsa da benim gibi kul olduğunu bilirim.Kim olursa olsun Allah’ın yarattığıdır, kendisine saygı gösterir ama asla kulun kulu olmam ben.Önünde eğilmem, kıvırmam, yalakalık yapmam, korkmam….Çünkü herkes kuldur benim gözümde,biriz , aynıyız, eşitiz, hürüz, kardeşiz, emanetçiyiz…Önünde tek eğileceğim, Yaratıcıdır benim.Geri kalanlar sadece kul’dur, benim gibi.Vatandaş bırakın bakanı, cumhurbaşkanını… “vekiline ” ulaşmak için araya vasıtalar koyarken, kul olan benim vasıtaya ihtiyacım ise asla yoktur!
     Ben kul’um; yaratılan ve eşrefi mahlûkat olanım ben. Tüm insanlar ya atam Adem’den fıtraten kardeşim ya da dinim İslam’dan dolayı din kardeşimdir benim. Aramızda üstünlük yarışı yoktur. Mal sahibi de sadece emanetçidir, sağlıklı olanda genç olanda. Hepsi aynı gemide aynı yere yolculuk ederler.Tek üstün vardır, kulların Hâlik’i, Azze ve celle;  Allah! Bizde üstünlük kıstası para, güç, siyaset, torpil değildir çünkü ben  kul’um.Pragmatist, egoist, benci birey değilim ben, türlü yöntemlerle fikri, aklı, düşüncesi sömürülen vatandaş değil, her biri  bir alem olan kullar  içinde eşit ama her biri iyilikte yarış içinde olanlar içinde olanlardanım ben, çünkü kul’um ben, Hamdolsun !

    Ben kul’um, Abdal’ım Pir Sultan gibi. Benden Veliler çıkar, Hacı Bektaş’lar gibi.Benim dünyamdan Yunus’lar çıkar, Mevlana’lar çıkar, örnek diye…Yurttaş, vatandaş, birey…sadece slogan, elma şekeri gibi…Aslında yurdumda da , dünyada da ezilen onlardır,sömürülenlerde onlar.Vergisi alınan, askere çağrılan, beş yılda bir oy kullanan, adına kanunlar çıkarılan, idamlar ,ihtilaller yapılan, cinayetler işlenen, enformasyon ile yönlendirilen, basmakalıp kavramlarla  uyutulan, asla kendine verilen sözler tutulmayandır onlar.Tüm bunlarda edilgen konumda olanda onların… Ama tümcelerde efendi de onlardır, yönetende. Kul’un  ise Allah’ı vardır. Cumhurbaşkanın da, vekilinde üstünde yaratan, rızk veren, tek Mâlik, yönetici. Sözünden asla caymaz.

    Seçtiğimin, patronumun, paranın, gücün… kulu olmak yerine Yaratıcıya kul olurum ben. Benim dünyamda riya, kibir, yasaktır.Sekiz yıllık zorunlu eğitim değil, beşikten mezara dek ilim söz konusudur benim dünyamda.Senede bir gün değil , her gün cennet annelerin ayakları altındadır…Benim Rabbim,Malik’im bana asla yalan söylemez,verdiği sözü bilirim ki kesin tutandır O… 3-5 anahtar sözü verip sonra aile resmi ile kazık atmaz bana, dünyaya demokrasi adı altında sömürü düzeni getirmez.Ben aldatılmam, yalanlarla kandırılmam.Ben kul’um , tabi olduğum ise vatandaşında , bireyinde, yurttaşında, yurdunda asıl  sahibidir Allah’tır.

    Özetle; kullukta herkes eşittir.Herkes Allah’ın huzurunda sınıf-makam-zümre-soy-sop farkı gözetilmeden sadece kuldur.Ama vatandaşlıkta kanun önünde, pratikte,  uygulamada, …mutlaka farklılık olmaktadır.Kanunlar örümcek ağı gibidir, sinek- vatandaş-  takılır, arı – zengin, güçlü- deler geçer.İnsanı içten güdüleyecek  bir motivasyon kaynağı yoktur vatandaşlıkta.kanun bir yere kadar, polis yoksa çal, yolsuzluk yap, rüşvet ver, saldır! Kul ise “ahiret, melek, basir Allah, kul hakkı, …gibi kavramlar ve güdü kaynakları buna engel olur! Kullukta özgür irade vardır. Allah kendi irademizle kendisine iteat etmemizi ister. Bizim kul olduğumuz yüce yaratıcı ‘Vedud’ olandır! Ama kapitalist sistemde patron, müdür, amir ne kadar vedud olabilir burası muaamdır!
   Bende tabii ki yurttaşım, bireyim. Vatanım, kişiliğim, iradem var. Ama kula kulluktan kurtaracak tek çözümün adının Allah’a kulluk olduğunun da bilincindeyim. Evrenselim, eşitim, özgürüm, hürüm. Çünkü kulum ben. Allah’a kul olan kula kulluktan kurtulur. Ben de o kurtulanlardanım, bi izn’illah, El-hamdü-l’illah.

  * Allah insanın kendisine ‘kul’ olmasını ister, köle değil! Efendi, kölelerinin cahil kalmasını ister. Allah ise kulunun alim olmasını, hür iradesi ile hareket etmesini ister.Hiç bir efendi, kölesine irade vermez! Fakat Allah (cc), kullarına akıl ve irade vermiştir. Ve Allah, verdiği bu nimetlerin sonuna kadar hak, adalet, tevhit yolunda kullanılmasını istemiştir.
 

                                 Kul oldum!.. Hür oldum!

Tamamen bedenî bir varlık haline gelen ve her zaman iştihalarını tatmin peşinde koşanlar, hürriyeti, herhangi bir sınırlama ve engelle karşılaşmadan her türlü isteği gerçekleştirmek şeklinde anlamış ve tarif etmişlerdir.
Bu çarpık hürriyet mülâhazasıyla, ahlâk ve faziletin yerine cismaniyeti yerleştirmişlerdir. Ölçüsüz serbestliği hayat felsefesi haline getiren bu talihsizler, özgür olduklarını ve serbestçe yaşadıklarını iddia ettikleri aynı anda hiç farkına varmadan bedenin, cismânî arzuların, dünyevîliklerin ve bohemliğin ağına takılmış; makam ve mansıbın, servet ve şehvetin kulları-köleleri olmuşlardır. Böyle bir esaretin neticesinde, Allah’la irtibatsızlıktan kaynaklanan tatminsizlikler yaşamış, çeşit çeşit illetlere yakalanmış ve anarşiye açık yığınlar haline gelerek toplumu bunalımdan bunalıma sürüklemişlerdir. Dinimizde, insanın her aklına geleni ve arzu ettiği her şeyi yapması demek olan “mutlak hürriyet” yoktur. Günümüzün Batılı anlayışına göre hürriyet, “Başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmek” şeklinde tarif edilse de; bizim hürriyet telakkimiz, “insanın, ne kendisine ne de başkasına zarar vermemek şartıyla meşru dairede istediğini yapması” şeklindedir. Ayrıca, biz, İslam’ın kalbî ve ruhî yanı açısından, hürriyeti “insanın Allah’tan gayri hiçbir şey ve hiçbir kimsenin boyunduruğu altına girmemesi, hiçbir şey karşısında baş eğmemesi” olarak anlarız. Hayatını, cismanî hazlarının arkasında sürüm sürüm sürünerek geçiren, nimetler karşısında şükredeceğine iyice küstahlaşan ve kazandıkça biraz daha hırsa kapılıp şımarıklaşan ama diğer taraftan da elindeki imkanları yitireceği korkusuyla tir tir titreyen bir zavallıyı -dünyaya hükümdâr bile olsa- hür kabul edemeyiz. Çünkü, bize göre gerçek hürriyet ancak, insanın dünyevî endişelerden, mal-menâl gibi gâilelerden kalben sıyrılıp, Hakk’a yönelmesi sayesinde gerçekleşebilir. Bundan dolayıdır ki, Allah Rasûlü (aleyhi ekmelü’t-tehâyâ) gönlünü dünya metâına kaptıran ve sürekli onu düşünen kimseleri, “dinarın, dirhemin, kadife ve kumaşın kulları” olarak tavsif etmiş ve kınamıştır. Bir Hak dostu da, talebesine nasihat ederken, “Oğul, kölelik bağını çöz ve azat ol; daha ne kadar altın ve gümüşün esiri olarak kalacaksın?” demiştir. Evet, değişik arzu, istek ve beklentilere bağlanmış olan bir kalbin sahibi kat’iyen hür sayılamaz. Ömrünü bir kısım dünyevî çıkarlar ve cismanî hazlar karşılığında başkalarına ipotek eden ve sürekli onlara bedel ödemek zorunda olan birisi hür kabul edilemez. Aksine, dünyanın nefis ve hevesâta bakan yanlarına karşı kapanan, kalbini dünyadan, dünyayı da kalbinden uzaklaştıran bir insan, zindanda dahi olsa gerçek hürriyeti bulmuş demektir. Yaratıcı’ya yönelen, gerçek kıblesine dönen, sadece Hakk’a kul olmak suretiyle arzulara kulluk, kuvvete kulluk, şehvete kulluk, şöhrete kulluk gibi çeşit çeşit kulluklardan kurtulan böyle bir insan gerçek hürdür. O boynuna hiçbir kementin geçirilmesine razı olmaz; ihtiraslar onun ufkunu kirletemez; heva, heves ve şehvet ona boyun eğdiremez. O, Hazreti Mevlânâ edasıyla, “Kul oldum, kul oldum, kul oldum… Her köle, hürriyete erince mesut ve bahtiyar olur. Ben Sana kulluğumla saadet ve sevinci buldum.” der; kulluğuyla beraber bir çeşit sultanlığa erer.

                                                    Tiryakilerin Esareti

      Aslında, bağımsızlığı daha umumi manada ele almak gerekir. Mesela, adetleri, alışkanlıkları ve tiryakilikleri terk etmek ve bir manada tam bağımsız yaşamak da hürriyetin ayrı bir yanını meydana getirir. “Terku’l-âdât mine’l-mühlikât – Âdet ve tiryakilikleri terk etmek de öldüren faktörlerden biridir.” sözünde ifade edildiği gibi insanın alıştığı ve adeta bağımlısı haline geldiği şeylerden uzaklaşması çok zordur. Yeme-içme bağımlısı, uyku düşkünü, rahat tutkunu ve yuva meftunu olan insanların bunları muvakkaten de olsa terk etmeleri neredeyse imkânsızdır. Oysaki bir Müslüman, en zor şartlarda yaşamaya dahi kendisini alıştırmalı ve hasbelkader öyle bir şeye maruz kalırsa çarçabuk pes etmemelidir. Bir insanın yuvasını sevmesi ve onu bir cennet otağı olarak görmesi tabiîdir; ama yuvasına bağımlı hale gelmesi ve onu olmazsa olmaz kabul etmesi doğru değildir. Çanakkale’de şehit olanlar kendi yuvalarına, hayata ve dünyevî güzelliklere bağımlı olsalardı, bugün biz hürriyeti hiç tadamazdık. Dolayısıyla, insan, gerekirse din, iman, vatan ve millet uğruna sımsıcak hanesini de terk edecek ve kafasından bile silip atacak kadar bütün kayıtlardan azâde olmalıdır ki bazı mahrumiyetler sebebiyle büyük sarsıntılar yaşamasın.

                             Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız…

    Hürriyetin diğer bir buudunu ise kuvvetin hakta olduğu prensibine göre hareket etmek, zalim kuvvetlerin dayatmaları karşısında asla “pes” dememek ve başka güçlerin boyunduruğuna razı olmamak teşkil eder.

    “Baş eğmeyiz edânîye dünyâ-yı dûn içün;Allah’adır tevekkülümüz, itimadımız” diyen Bâkî böyle bir hürriyet düşüncesini seslendirir. Evet, şayet Allah’a tevekkül etmişsen ve O’na tam güveniyorsan üç-beş günlük dünya için sen de aşağılık kimselere baş eğmez, boyun bükmezsin. Aksi halde, her güçlüye kul olur, her kaba kuvvet sahibine kölelik yapmak zorunda kalır; bugün buna, yarın şuna ve ertesi gün de bir başkasına temenna durursun; daha güçlü ve kuvvetli birileri dayattıkları zaman da bu defa onlara serfürûda bulunursun. İşte bu açıdan, nice kimseler vardır ki, baş döndüren bir ihtişam içinde yaşamalarına rağmen, gerçek hürriyeti bir türlü duyup tadamaz ve esir hayatı sürerler; niceleri de vardır ki, mahrumiyetler içinde olsalar bile, Allah’tan başka hiç kimseye diyet ödeme durumunda bulunmadıklarından dolayı bir lâhza olsun esaret ve mahkûmiyet hissetmezler. Hazreti Bediüzzaman bu hakikati ne güzel ifade eder: “O’nu tanıyan ve itaat eden, zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan, saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”

1 – Hayatını bedenî ihtiyaçları etrafında geçirenler, hürriyeti, herhangi bir sınırlama ve engelle karşılaşmadan her türlü isteği gerçekleştirmek şeklinde anlamışlardır.
2 – Bizim hürriyet telakkimiz, “insanın, ne kendisine ne de başkasına zarar vermemek şartıyla meşru dairede istediğini yapması” şeklindedir.
3 – Allah’ı tanıyan ve O’na itaat eden, zindanda dahi olsa hür sayılır. Onu unutan ise saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır, esirdir.   ( 18.03.2011 )

.

” Eğer azat ve hür olmak istiyorsan; kul ol ! ”    Mevlana                                   

“Allah’ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir. Allah’a itaat insana itaati meneder.”  (Aliya İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslâm, s. 310) 

“Allah’a olan imanları, sanki Müslümanların başlarını çok yücelere kaldırmış, boyunlarını Allah’tan başka hiçbir kralın, reisin önüne edilmeyecek şekilde ufuklara perçinlemişti.” ( Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 126)

 Ribiy ibni Âmir, İran başkomutanı Rüstem’e elçi olarak gönderilmişti, ona şöyle der: ” Allah bizi kula kulluktan, Allah’a ibadet etmeye; zulümden Allah’ın adaletine çıkarmak için gönderdi.” ( İbni Kesir, el-Bidaye ve’n nihaye)

 Mısır valisinin oğlu, Mısırlı bir Hıristiyan’ı döver. Hz Ömer, valiye kısas emri verir ve şöyle der: “Analarından hür olarak doğan insanları ne zaman köle yapıverdiniz?” (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 158)

 

Mototeizm, politeizm
İslam’a göre üstünlük sadece takvada iken şu an yaşadığımız pratik liberal hayatta ise üstünlük; makam, para, güzellikte… 

                                        “Kul” ol !
 “İnsan her hâlükârda “kul”dur. Ya Allah’a, ya da nefsine, şeytana, başkasına kul olacaktır. Kulluğunu unutup kibirlenenler yok mu, vay onların haline. Allah’a kul olan kula kulluk etmeyecektir. Nefsine kul olmayacaktır. Kul’un hem aklı ile hem de vicdanı barışıktır. Kul olmak için, karşılığını yalnız Allah’tan bekliyor olarak, insanların mal, can, namus, akıl – inanç ve nesil emniyetini sağlamak, yeryüzünü imar etmek, ekinleri ve hayvanları himaye etmek zorundayız. Kul olan “kul hakkı”na tecavüz etmez. Kul olduğumuzun farkına varalım. Kul olalım kul. Hepimiz haddimizi bilelim. Kuluz biz kul, Elhamdülillah.” (Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit, 22 Haziran 2018)

“İnsan hakları insan merkezlidir; kul hakları ise Allah merkezlidir. İnsan hakları dardır; kul hakları ise geniştir. Gıybet etmek insan hakkı ihlali değil ama bir kul hakkı ihlalidir. İnsan hakları teoriktir; kul hakları ise pratiktir. Bugün çıplak olmak, zina etmek, eşcinselliği tercih etmek artık insan haklarından sayılıyor.” (Prof. Dr. Yavuz Köktaş, Yeni Şafak, 1/08/2023)

.

.

Kul olmak gerçek anlamı ile birey ve vatandaş olmak demektir Konusuna Ait Etiketler

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

  1. Kadir dedi ki:

    Allah sizden razı olsun.Şu soruma da cevap verirseniz memnun kalırım.Hazır Allaha itaatan bahsetmişken ihlas konusunda kafama takılan bir mevzu var.Tazir cezaları yani muhtevasında namaz kılmayana ve oruç tutmayana verilen cezalarda var.Bunlar amelde ihlas ilkesiyle çelişmiyor mu?
    Gerçi aklıma şöyle bir şey geliyor namaz ve orucun insanı kötülüklerden alıkoyduğu bir gerçek.Belki alimlerimiz namazı ve orucu gevşetenin her türlü kötülüğü yapabileceğini düşünüp ipi biraz sağlamlaştırmak istemişlerdir.

    CEVABEN
    Kadir kardeşim, öncelikle aklınıza gelen şey en etken cevap. Ama fetvalar yani insan görüşleri zaman mekana göre de değişir. Eskiden değil namaz kılmama, edepsizlik, tesettürsüzlük… bunları yapmama değil eleştirmek veya yeni bir değerlendirmeye tabi tutmak bile akla gelmezdi. Ama zamanımızda içinde bulunduğumuz ortam çok fazla karışık ve bulanık. Dolayısı ile ortam, şartlar çok değişti o nedenle bu hükmün günümüzde bu cezalar yeniden düzenlenmeli gibime geliyor. ‘ Zaman değiştikçe hüküm de değişir!’ meselle kuralı gereği, özendir, eğitim gibi başta bir eğitim süreci geçip insanlarımız bir şuurlanma seferberliğine tutulmalı, zannımca. Daha sonraki döneme göre hükümler de güncellenir!
    İslam’da amaç; ahlaklı olmak, bunun için emir-yasak/ibadetler gündeme gelmiştir. Onları korumak ve yürürlükte tutmak bu nedenle önemlidir.
    Muhabbet ve selam ile

Yorum Yaz


Yukarı Çık