Allah’a kul olan kula kulluktan kurtulur. Kul olan her türlü teb’a olmaktan da kurtulur. Gerçek kul olanın Allah’tan başka kimse önünde başı da eğilmez!
Allah insanın kendisine ‘kul’ olmasını ister, köle olmasını değil! Efendi, kölelerinin cahil kalmasını ister. Allah ise kulunun alim olmasını, hür iradesi ile hareket etmesini ister. Hiç bir efendi, kölesine irade vermez! Fakat Allah (cc), kullarına akıl ve irade vermiş ve onu dünyada özgür bırakmıştır! O kadar özgür ki, yaptığı kötülüklerden dolayı bile Yaradan eleştirilmeye çalışılmıştır! (‘Kötülük problemi’ adlı yazımıza bakılabilir.) Ve Allah, verdiği bu nimetlerin hak, adalet, tevhit yolunda kullanılmasını da istemiştir.
Ülkemizin seküler kesimi, din ile bilimi ayırmak istedikleri gibi, ‘kul olmakla vatandaş olmayı’ da birbirine alternatif olarak sunmak konusunda ısrarcıdır! Bu seküler kesimin anlamamakta ısrar ettiği bir gerçeği, Almanya’dan göç eden zengin bir yahudi ailenin çocuğu iken Müslüman olan ABD’li Margaret (Peggy) Marcus (Meryem Cemile) bakın nasıl ifade etmektedir: “İslam insanı ‘kula kulluktan kurtarıp ebedi özgürlüğe’ kavuşturur. İslam kendine has bir toplum için özgün bir takım esaslar ortaya koyar ve her türlü hayati esasları kendi düzenler.” (Meryem Cemile, İslam ve Oryantalizm, s. 13) “Allah’a inanmanın en büyük etkisi, diğer insanların önünde eğilmememiz gerektiğini öğretmesidir. Başarıyı kendime atfetmek yerine, bunun Allah’ın iradesinden kaynaklandığını, dolayısıyla kibir yerine alçakgönüllülüğü öğrendim. Allah’ın isteğine teslim olursan, iç huzura sahip olursun. Kur’an, Müslümanları aşırılıkçı değil “orta yol” olarak adlandırıyor.” (Pakistan Başbakanı Imran Khan ile röportajdan, Arabnews, 25 Mayıs 2019) “İslam bağımsızlıktır. İslam, kendi şahsi menfaatleri için insanları köleleştiren azgınların tahakkümünden kurtulmaktır.” (Prof. Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler, s. 25) “Kulluk gerçek anlamda özgürlüğe kavuşmaktır.” (Soner Duman, Allah’ım sorularım bitmedi, s. 55) İngiliz yazar ve diplomat olan Eaton ‘kul’ olmanın önemini çok güzel ifade etmektdir. “Hz Muhammed’in güzel adlarının birincisi elçi ya da peygamber değil, ‘Kul’dur.” (Gai Eaton, İslam ve İnsanlığın Kaderi, s. 115)
“İnsan hakları insan merkezlidir; kul hakları ise Allah merkezlidir. İnsan hakları dardır; kul hakları ise geniştir. Gıybet etmek insan hakkı ihlali değil ama bir kul hakkı ihlalidir. İnsan hakları teoriktir; kul hakları ise pratik. Bugün çıplak olmak, zina etmek, eşcinselliği tercih etmek artık insan haklarından sayılıyor…” (Prof. Dr. Yavuz Köktaş, Yeni Şafak, 1.08.2023)
Zaten “İnsanın kulluk etmeye de ihtiyacı vardır. İnsan için bu bir zarurettir.” (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 138) “İbadet, bizi biz yapan şeydir. Allah’a kulluk etmeyen, başka şeye kulluk eder.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 409) “İlah hayatı yönetmelidir. Yoksa insan nefsini ilah edinir ve nefsinin isteklerini doğru yanlış demeden yerine getirmeye başlar.” (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 153) “Eğer Tanrıya ibadet etmezsek, başka tanrılara ibadet etmemiz kaçınılmaz olur. Arzularımızın kölesi oluruz. Bizim birçok efendimiz olur ve her biri bizden bir şey ister.” (Tzortzis, s. 68)
“Ben bir ‘kul’um, teba değil, herkes eşit rabbimin huzurunda. Zengin-fakir, Avrupalı-Asyalı, Zenci- Kızılderili, şehirli-köylü, patron-işçi… Üstün olan sadece Allah’tır. Kul olan vatandaşlar arasında ise üstünlük sadece ‘takva’ sahibi olanlardadır; yaratılan kullar içinde insani vasıfları en iyi temsil eden örnek şahsiyetlerdedir. Herkes ‘tarağın dişleri gibi eşittir’ benim dünyamda. (Firdevs, IV/301) Bu sloganik, şekilci, ütopik bir özgürlük değildir, imanın bir gereği, İslami yaşam tarzının bir sonucudur. Vatandaş, birey gibi kavramlarla uyutulup, içi boş terimlerin ardından sürüklenmem ben. Sadece seçim zamanı hatırlanıp, üzerinden siyaset yapılan, araç olarak kullanılıp, değer veriliyor gibi gösterilip sömürülen biri olmam ben. Adına hüküm sürülüp, kendisi sömürülen, hor görülen, ezilen, sürü yeri konan, düşünme ve karar verme yeteneği elinden alınan, maddi manevi yetkilerini belli zümrelere kaptıranlardan asla olmam ben. Muhatabım bakan, paşa, patron, müdür de olsa da benim gibi kul olduğunu bilirim. Kim olursa olsun Allah’ın bir yarattığıdır! Kendisine saygı gösterir ama asla bir kulun kulu olmam, önünde eğilmem, kıvırmam, yalakalık yapmam, korkmam! Çünkü herkes kuldur benim gözümde; biriz, aynıyız, eşitiz, hürüz, kardeşiz, emanetçiyiz. Önünde tek eğileceğim, Yaradan’ımdır benim. Geri kalanlar sadece kul’dur, yaratılandır tıpkı benim gibi. Vatandaş bırakın bakanı, cumhurbaşkanını “vekiline” ulaşmak için araya vasıtalar koyarken, kul olan benim vasıtaya ihtiyacım asla yoktur! Ben bir kul’um; yaratılan ve eşrefi mahlukat (İsra, 70) olanım ben. Tüm insanlar ya atam Adem’den fıtraten kardeşim ya da dinim İslam’dan dolayı din kardeşimdir. Aramızda üstünlük yarışı yoktur. Mal sahibi de sadece emanetçidir, sağlıklı olan da, genç olan da. Hepimiz aynı gemide aynı yere yolculuk ediyoruz. Tek üstün vardır, kulların Hâlik’i, Azze ve celle olan Allah! Bizde üstünlük kıstası para, güç, siyaset, makam değildir. Çünkü ben kul’um. Pragmatist, egoist, bencil birey değilim ben, türlü yöntemlerle fikri, aklı, düşüncesi sömürülen vatandaş değilim. Her biri bir alem olan kullar içinde eşit ama her biri iyilikte yarışanlardanım ben! Çünkü bir kul’um ben, Hamdolsun!”
“Yurttaş, vatandaş, birey olmak sadece slogan, sadece bir sıfat! Ezilen de, sömürülende onlardır. Vergisi alınan, askere çağrılan, beş yılda bir oy kullanan, adına kanunlar çıkarılan, idamlar, ihtilaller yapılan, cinayetler işlenen, enformasyon ile yönlendirilen, basmakalıp kavramlarla uyutulan, asla kendine verilen sözler tutulmayandır onlar. Tüm bunlarda edilgen konumda olanda onlardır. Ama tümcelerde efendi de onlardır, yönetende! Kul’un ise Allah’ı vardır. Cumhurbaşkanın da, vekilinde üstünde olan Yaratan, rızk veren, tek Mâlik, tek Rab! O sözünde cayma olmayandır! (Ali İmran, 9)
“Kur’an, Allah’ı Rab kabul etmezsek, birçok efendilere köle olacağımızı bizlere bildirir.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 416) Seçtiğimin, patronumun, paranın, gücün kulu olmak yerine Yaradan’a kul olurum ben. Benim dünyamda riya, kibir, gıybet yasaktır. 12 yıllık zorunlu eğitim değil, beşikten mezara dek ilim söz konusudur benim dünyamda. Senede bir gün değil, her gün cennet annelerin ayakları altındadır. Ben kul’um , tabi olduğum ise, vatandaşın da, bireyin de, yurttaşın da, yurdun da asıl sahibidir olan Allah’tır.
Bazıları, ‘Padişah halkını kendine kul görürdü’ gibi yorumlar yapabilir. Günümüze dek, parti liderlerine, ülke başkanlarına nasıl kul olunduğunu herkes çok iyi gördü. Yani bu iddia her yöntem ve ortam için yapılabilir! Zaten “Doğuya seyahat yapmış olan Abraham Hyacinthe Anquetil-Duperron ‘Legislation orientale’ adlı eserinde, ‘doğuda despotizm kavramının tanıtıldığı gibi olmadığını, bireylerin serbestçe mülk sahibi olduğunu, hükümdarlarında uyması gereken kurallar olduğunu, Doğu konusundaki yanlış anlayışın istisnalar, suistimaller ve ihlallerin abartılması, çarpıtılmasından kaynaklandığını’ söylemekte, ‘Doğu despotizmi kavramı ile Avrupa’nın doğuyu sömürme faaliyetlerini meşrulaştırdığını vurgulamaktadır.’ (Yücel Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, s. 83)
Özetle; kullukta herkes eşittir. Herkes Allah’ın huzurunda sınıf-makam-zümre-soy sop farkı gözetilmeden sadece kuldur. Ama vatandaşlıkta kanun önünde, pratikte, uygulamada mutlaka farklılık olmaktadır. Kanunlar örümcek ağı gibidir, sinek- vatandaş- takılır, arı – zengin, güçlü- deler geçer. İnsanı içten güdüleyecek bir motivasyon kaynağı yoktur vatandaşlıkta. Kanun bir yere kadar, polis yoksa çal, yolsuzluk yap, rüşvet ver, saldır! Kullukta ise “ahiret, melek, Basir olan Allah inancı, kul hakkı gibi kavramlar ve güdü kaynakları buna engel olur! Kullukta özgür irade vardır. Allah kendi irademizle kendisine iteat etmemizi ister. Bizim kul olduğumuz yüce yaratıcı ‘Vedud’ olandır! Ama kapitalist sistemde patron, müdür, amir ne kadar vedud olabilir orası muaamdır!
Bende tabii ki bir yurttaşım, bireyim. Vatanım, kişiliğim, iradem var. Ama kula kulluktan kurtaracak tek çözümün adının Allah’a kulluk olduğunun da bilincindeyim. Evrenselim, eşitim, özgürüm, hürüm. Çünkü ben kulum. Allah’a kul olan kula kulluktan kurtulur. (Seyyid Kutup, Yoldaki işaretler, s. 78, 79, 82, 199, 213) Ben de o kurtulanlardanım, bi izn’illah, El-hamdü-l’illah.
Kul oldum, Hür oldum!
Günümüzün Batılı anlayışına göre hürriyet, “Başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmek” şeklinde tarif edilse de; bizim hürriyet anlayışımız, “insanın ne kendine ne de başkasına zarar vermemek şartıyla meşru dairede istediğini yapabilmesi” şeklindedir. Ayrıca, İslam’ın kalbi ve ruhi yanı açısından hürriyet, “insanın Allah’tan gayri hiçbir şey ve hiçbir kimsenin boyunduruğu altına girmemesi, hiçbir şey karşısında baş eğmemesi” olarak tarif edilir. Hayatını, dünyevi hazların arkasında sürünerek geçiren, nimetler karşısında şükredeceğine iyice küstahlaşan ve kazandıkça daha hırsa kapılıp şımarıklaşan ama diğer taraftan da elindeki imkanları yitireceği korkusuyla tir tir titreyen bir zavallıyı -dünyada hükümdar bile olsa- hür kabul etmeyiz. Çünkü, bize göre gerçek hürriyet ancak, insanın dünyevi endişelerden, mal-menal gibi gailelerden kalben sıyrılıp, Hakk’a yönelmesi sayesinde gerçekleşebilir. Bundan dolayıdır ki, Allah Rasulü gönlünü dünya nimetlerine kaptıran ve sürekli onu düşünen kimseleri, ‘dinarın, dirhemin, kadife ve kumaşın kulları’ (Buhari, Cihad, 70) olarak tavsif etmiş ve kınamıştır.
“Allah’ın iradesine teslimiyet, insanların iradelerine karşı bağımsızlık demektir. Allah’a itaat insana itaati meneder.” (Aliya İzzetbegoviç, Doğu ve Batı Arasında İslam, s. 310) İlk Müslümanların “Allah’a olan imanları, sanki Müslümanların başlarını çok yücelere kaldırmış, boyunlarını Allah’tan başka hiçbir kralın, reisin önüne edilmeyecek şekilde ufuklara perçinlemişti.” (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 126) Ribiy ibni Amir, İran başkomutanı Rüstem’e elçi olarak gönderilmişti. Ona şöyle söyle: “Allah bizi kula kulluktan, Allah’a ibadet etmeye; zulümden Allah’ın adaletine çıkarmak için gönderdi.” (hsan Süreyya Sırma, Örnek Halifeler Dönemi, s.73; Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatü’s-Sahabe, I/157; İbni Kesir, el-Bidaye ve’n nihaye) Mısır valisinin oğlu, Mısırlı bir Hristiyan’ı dövmüştü. Hz Ömer, valiye kısas emri vermiş ve şöyle demiştir: “Analarından hür olarak doğan insanları ne zaman köle yapıverdiniz?” (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 158)
“İnsan her halükarda “kul”dur. Ya Allah’a, ya da nefsine, şeytana, başkasına kul olacaktır. Kulluğunu unutup kibirlenenler yok mu, vay onların haline! Allah’a kul olan kula kulluk etmeyecektir. Nefsine kul olmayacaktır. ‘Kul’un hem aklı ile hem de vicdanı barışıktır. Kul olmak için, karşılığını yalnız Allah’tan bekliyor olarak, insanların mal, can, namus, akıl – inanç ve nesil emniyetini sağlamak, yeryüzünü imar etmek, ekinleri ve hayvanları himaye etmek zorundayız. Kul olan “kul hakkı”na tecavüz etmez. Kul olduğumuzun farkına varalım. Kul olalım kul. Hepimiz haddimizi bilelim. Kuluz biz kul, Elhamdülillah.” (Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit, 22 Haziran 2018)
Allah sizden razı olsun.Şu soruma da cevap verirseniz memnun kalırım.Hazır Allaha itaatan bahsetmişken ihlas konusunda kafama takılan bir mevzu var.Tazir cezaları yani muhtevasında namaz kılmayana ve oruç tutmayana verilen cezalarda var.Bunlar amelde ihlas ilkesiyle çelişmiyor mu?
Gerçi aklıma şöyle bir şey geliyor namaz ve orucun insanı kötülüklerden alıkoyduğu bir gerçek.Belki alimlerimiz namazı ve orucu gevşetenin her türlü kötülüğü yapabileceğini düşünüp ipi biraz sağlamlaştırmak istemişlerdir.
CEVABEN
Kadir kardeşim, öncelikle aklınıza gelen şey en etken cevap. Ama fetvalar yani insan görüşleri zaman mekana göre de değişir. Eskiden değil namaz kılmama, edepsizlik, tesettürsüzlük… bunları yapmama değil eleştirmek veya yeni bir değerlendirmeye tabi tutmak bile akla gelmezdi. Ama zamanımızda içinde bulunduğumuz ortam çok fazla karışık ve bulanık. Dolayısı ile ortam, şartlar çok değişti o nedenle bu hükmün günümüzde bu cezalar yeniden düzenlenmeli gibime geliyor. ‘ Zaman değiştikçe hüküm de değişir!’ meselle kuralı gereği, özendir, eğitim gibi başta bir eğitim süreci geçip insanlarımız bir şuurlanma seferberliğine tutulmalı, zannımca. Daha sonraki döneme göre hükümler de güncellenir!
İslam’da amaç; ahlaklı olmak, bunun için emir-yasak/ibadetler gündeme gelmiştir. Onları korumak ve yürürlükte tutmak bu nedenle önemlidir.
Muhabbet ve selam ile