Sitemizin Amacı

   Hayır dualarınızı eksik etmeyiniz

.

.

   Sömürgecilerin öncü kolu Oryantalist, Oryantalistlerin yerli borazanları Ateist, Müslümanları Hristiyan yapmak isteyen Misyonerlere Cevaplar

-Site, 32 yıllık reel okuma, 22 yıllık sanal tartışmaların ürünüdür!-

.

                                                                                       Özet

Hristiyanlar önce Haçlı seferleri ile bize saldırdılar, bunda başarılı olamayınca gezginler ve casuslar ile içimize girdiler, sömürgecilik ve oryantalizm faaliyetleri ile birliğimizi dağıttılar, misyonerlik ile parçalar koparmaya çalıştılar ve şimdi de ırkçılık ile düşmanlıklarına devam ediyorlar!

İlk başlarda hayali, uydurma ve temelsiz iftiralar ile başlayan, bu arada silahlı mücadeleyi de ihmal etmeyen oryantalist zihniyet, silahla mücadelenin ve temelsiz iddiaların işe yaramadığını fark edince, İslam’ın temel kaynaklarına araştırıp, buralardaki bilgileri tahrif ederek, değiştirerek, seçmece aralarından işine gelenleri alıp, önyargı, taassupkâr, subjektif bir yaklaşımla İslam’a saldırma yolunu seçerler. Bu metot,ed-Dımeşki’den başlamış ve günümüze kadar devam etmiştir ve hala da devam etmektedir. Amaç İslam’ı kötü gösterip, Müslümanlara yapılan her türlü zulmün, sömürünün onlara müstehak olduğu izlenimini oluşturmaktır. Osmanlı’nın son dönemlerinde, Avrupa’ya eğitim almaya giden ve oryantalist görüşlerden etkilenen bazı aydın kesim, bu fikirleri, ateizm, agnostisizm, deizm adı altında ülkemizde de yaymışlardır. Bu durum, günümüze daha planlı, programlı bir şekilde aynen devam etmektedir. Merkezinde oryantalist fikirlerin yer aldığı bu görüşler önce dalga halinde misyonerlere, daha sonra ateistlere kadar uzanmıştır. 1990 yılında, en dış halka ile yani ateist fikirlerle tanıştım. Derin sorgulamalardan sonucunda, bu görüşlerin etkisi geçip tek tek cevaplara ulaştıktan sonra, önce, o fikirleri yayan materyalist dünya görüşü, daha sonra Hıristiyanlık (Misyonerlik) ve en sonunda tüm iftiraların merkezi olan oryantalizme ulaştım. Amatör bir ruhla ve basit bir dilLe tüm bu tecrübeleri okuyucularla paylaşmaya karar verdim ve elinizdeki bu çalışma ortaya çıktı.  

Yıl 1990… 19-20’li yaşlarda bir genç ateizmin kıyısından, Allah’ın lütfu ile, dönüş yapar; tek tek tüm iddia ve cevaplara ulaştıktan sonra, bu iddiaların kaynağı olan devrimci materyalist sol ve misyoner Protestan ve katoliklerle irtibata girer. Onların da dünya görüşlerini fikirlerini iddialarını ithamlarını öğrenir.

Yıl 2000…Sonuç itibari ile, bu iki kesimin İslam’a bakışı ve İslam’a karşı ürettikleri alternatifleri ve yaşantılarını gerek reel gerek sanal alemde okuyup, görüp, yaşadıktan sonra, ‘benzer fikri problemleri başkaları da yaşamasın’ diye, ateistlere cevap veren 32 yıllık tüm birikimine bir siteye toplar.Karşı tarafın ithamları suçlamaları ve buna karşılık İslam’a karşı ileri sürdükleri kendi çözümlerini artık çok iyi bilen ve artık gençte olmayan bu delikanlı, hiçbir komplekse, ezikliğe, kendini kabul çabasına, yumuşatmaya gerek kalmadan siteyi açar…Sitenin artısı, klasik ateist ve deist ithamlar yanında Türkiye’de pek bilinmeyen ve en önemlisi; ateist ve deist iddiaların da kaynaklığını yapan ‘oryantalist ithamlara da’ cevap vermesidir. Eksik yönü ise, akademik bir kurum desteğinden mahrum, ‘ferdi bir çalışma’ olmasıdır. Niyetin halis olması ve Yaradan’ın tevfîk lütfetmesi ümidiyle.

                                                                                    Detay

Müsteşrikler, Kuran’ın Hz Muhammed’in uydurup Allah’a nispet ettiğini iddia ederler. Mekke’deki müşriklerin yönelttikleri, tarih içerisinde oryantalistlerce eklemeler yapılarak tekrarlamışlardır. (Abdülaziz Hatip, Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 40) “Oryantalistler tıpkı cahiliye dönemindeki müşrikler gibi şaşkınlığa düşmüş kendi kafalarındaki karışıklığı ve tutarsızlığı Hz. Muhammed’in davranışlarına yüklemeyi çalışmışlardır. Müsteşriklerin iddiaları aslında müşriklerin iddialarının bayatlamış tekrarından başka bir şey olmamaktadır. Aslında hayal gören, vehmeden, kafası karışık olan eski müşrikler ve yeni müsteşriklerdir.” (Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş II, s. 22, 27) “Yahudi ve Hıristiyanların, daha ilk günlerden İslam’a düşmanlıklarını Kuran ayetlerinden öğreniyoruz. Bugüne kadar süren düşmanlıklar işte o günden beri başlamıştır.” (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 235) “Mekke müşriklerinin ileri gelenleri İslam’a karşı takındıkları olumsuz tavrın benzerini bugün hayli fazlasıyla görmekteyiz. Zira o günde İslam menfaatleri için ciddi anlamda bir tehdit idi bugün de. Batı, Hıristiyanlığı benimsediğimden dolayı İslam’a sonsuz bir kin beslemektedir.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun kalmasın, s. 86, 88) Amerikalı tarihçi Washington Irwing, ‘Muhammed’in hayatı’ adlı eserinde şunları yazar: O, sağlam görüşlü ve namuslu biri miydi? Evet, O güvenilir biriydi. Ama İslam’a çağırmaya başlayınca düşmanlığı üzerine çekti; Çünkü putlara karşı çıkması Kureyş’in Kabe üzerinden  sağladığı kazanca son veriyordu. (Afif  A. Tabbare, Ruhu’d-dini İslam, s. 456) “Mekke’li müşriklerin ileri sürdüğü iddiaların tamamı çağımız oryantalistleri tarafından da aynen tekrar edilmiştir, değişen tek şey, gerekçelerdir! Müşrikler, taassup ve maddi menfaat nedenleri ile peygamberimize karşı geldiler. Aynı nedenlerden ötürü günümüz ateist ve oryantalistleri de efendimize karşı çıkmaktadırlar. Dinsiz ateist veya oryantalist iddia, modern elbisesinin içerisinde en eski iddiaların tekrarından başka bir şey değildir. Modern çağda Medenî fikirlerin gıdası, Mekke’li müşriklerin taşlaşmış kalplerinin geriye bıraktıkları artıklardan başka bir şey değildir. “Tıpkı Mekke’li müşrikler gibi onları da, ta baştan itibaren, Peygamberi yalanlamakta kesin kararlı idiler.” (Abdülaziz Hatip, Kur’an ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 135, 339, 142, 246-247; Elmalılı, Hak Dini, III/Enam 33. Ayet tefsiri; İbni İshak, Sire, s. 169) ‘Onlardan öncekilerde onlar gibi demişlerdi. Kalpleri nasılda birbirine benzedi.’ (Bakara, 118)  “İslam dinini, onun kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’i ve yüce peygamberini yalan yanlış bilgilerle, uydurma isnat ve iftiralarla kötüleme gayreti yeni değildir. İslam’ın doğuşundan itibaren her dönemde bu tür davranışlar eksik olmamıştır.” (Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş’in, İlhan Arsel’in ‘Şeriat ve kadın’ adlı kitap hakkında hazırladığı eleştirel rapor, s. 5)

Avrupalıların İslam’a karşı duydukları nefret, şiddetli bir taassubun kurduğu temeller üzerinde durmaktadır. Avrupalı oryantalistlerin en ileri gelenleri bile, İslam konusunda tarafgirliğe kapılmaktan kurtulamamışlardır. İslam daima hakimlerin önünde duran bir sanıktır, batılı oryantalistler suçu ispat için uğraşan savcı rolünü oynamaktadırlar, avukat rolünü oynayanlar da müvekkilinin suçlu olduğuna bizzat inanmaktadırlar ve bu yüzden hafifletici sebeplerin göz önüne alınmasını istemektedirler. Meseleye, daha önceden varılmış bir netice ve hüküm açısından bakmaktadırlar. Oryantalistler şahitlerini, daha baştan ulaşmayı tasarladıkları sonuca göre seçmektedirler. İlk müsteşrikler Hıristiyan misyonerlerdi. Oryantalistlerin İslam’a hücumları onlara miras kalmış bir alışkanlıktır. Haçlı seferlerinin getirdiği etkilere dayanır. Haçlı savaşlarının ruhu Avrupa’ya hakim ola gelmiştir. Misyonerler ve papazlar Müslümanlara çok kere putperest adını takarlar. Sanki bütün dünya Avrupa için, onun medeniyeti için var edilmiş, sanki diğer milletçiler birer hizmetçidirler. (Muhammed Esed, Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 61, 68, 80)

“Avrupalıların İslam ile ilk tanışmaları hicretin 7. Yılında Hz peygamberin Bizans kralı Heraklius’a davet mektubu yazması ile başlar. Heraklius’un kendisine danıştığı Ebu Süfyan yalanları daha sonra ortaya çıkar korkusu ile her soruya doğru cevap vermiş, bu da Rum ileri gelenlerini kızdırmıştır. (Buhari, Cihad, 101; Ahmed, Müsned, I/263) Görüldüğü gibi ortada hiçbir sebep bulunmaksızın (Siyasi veya ekonomik) sadece dini nedenlerle Avrupalı, İslam’a karşı tavır takınmıştır. Daha sonraki İslami fetihler bu düşmanlığı bilemiş, haçlı seferleri ile kin doruğa çıkmıştır.” (Prof Dr. Abdülaziz Hatip, Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 19, 20) 

“John of Damascus, De Haeresibus adlı kitabında İslam’dan söz eder. (Asaf Hüseyin, Batının İslam’la Kavgası, s. 13) Hıristiyanlar arasında İslam konusundaki ilk otorite olarak kabul edilmiş ve kaleme aldığı risale’de “gelecekteki bütün İslam karşıtı münakaşa eserlerin cephanesi” haline gelmiştir. (J. W. Voorhis, John of Damascus on The Muslim Heresy, The Moslem World, XXIV/391) Mesela, Duncan B. MacDonald (1863-1943), tıpkı John of Damascus gibi, İslam’ın Yunan kilisesinin etkisi ile oluştuğunu ileri sürüyordu. (s. 80) Müslümanlara karşı olan tarihsel ön yargılar asla unutulmadı. (s. 36) Çoğu oryantalist, İslam’ı aslında az gelişmiş bir din olarak görüyordu, oryantalistlerin ideolojisi değişmedi ve hala aynı şekilde sürüp gitmekte, aynı tavır değişik etiketler altında faal olmaya devam etmektedir. (s. 64)  Sömürgeciliğin düşünüş ve görüşü batının kurumlarında çok güçlü bir şekilde yerleşmiştir. Sömürgeci düşünüş ve görüşlerini devam ettirmek amacıyla ders kitapları ve çocukların hikaye kitapları gençlerin zihinlerini İslam aleyhine düşüncelerle doldurmak için kullanılmaktadır.” (s. 95) 

“Müslümanlarla ilk karşılaşan Doğulu Hıristiyanlar, 7. yüzyılda İslam ile ilgili bir imaj oluşturmaya başlamışlar, daha sonra Latin batı dünyası bu imajı tamamlamıştır. Günümüzde de bu imaj varlığını, ‘tekrar edilmek’ suretiyle korumakta ve devam ettirmektedir.” (Annemarie Schimmel, XII. Asırda İslam dini ile Hıristiyanlık arasındaki münasebetler, AÜİF, 1953/2, s. 71; Fuat Aydın, Batı İslam algısının arkeolojisi, s. 12;  Pr. Adnan Muhammed Vezzan, Oryantalizm ve oryantalistler, s. 16, 105) “Oryantalist zihniyet; ırkçılığa ve göçmen krizine sebebiyet vermeyi sürdürüyor.”( Yeni Şafak, 21 Temmuz 2019) “Dımeşki, Kindi, Alfonsi gibi Hıristiyan müelliflerinin eserleri, Bizans üzerinden, Avrupa Hıristiyanlarına geçer ve bu İslam tasavvuru günümüze kadar aynen devam eder.” ( Prof Adnan Demircan, Oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 205, 211, 215, 217; Prof. Dr. Fuat Aydın, Batı İslam Arkeolojisinin Algısı, s. 131-133)  “İslam karşıtı ilk polemikleri kaleme alan Şam’lı Yuhanna ed-Dımeşkî’nin, Hz Peygamberi “sahte bir peygamber” olarak suçlamasıyla, 2000’li yıllarda Amerika’lı Evangelist Jerry Falwell’in, Hz Peygamberin terörist olduğunu söylemesi arasında göz ardı edilemeyecek bir süreklilik vardır.” ( Doç.  İbrahim Kalın, İslam ve Batı,  s. 14, 48, 55, 83)  ” Papa 16 Benedict, 12 Eylül 2006’da Bizans İmparatoru 2. Manuel Paleologos’un ( 1391-1425), bir İranlı müderrisle, Ankara civarında yaptığı bir tartışmadan zikrettiği, “Muhammed, vaat ettiği inancı kılıçla yayma emrinden başka hangi yeniliği getirmiştir, gösterin bana.” şeklindeki sözlerini nakletmiş, başlangıcı VII. yüzyıla kadar geri giden bu eleştirinin, günümüzde hala, İslam’ın kılıç ile yayıldığı anlayışının, canlı bir konu olduğunu göstermiştir.”  (  Fuat Aydın, s. 50 ) “İslam düşmanlarının ortaya koyduğu düşmanlığın, oryantalizmin başlangıcı olduğunu söylemek mümkündür. Hz Muhammed’in peygamberliği hakkında insanları şüpheye düşürtme gayreti Mekke’li müşriklerden beri devam etmektedir. Oryantalistler, geçmiş asırlarda müşriklerin söyledikleri şeylerden başka bir şey söylememektedir. Eskilerin ( Müşriklerin) mantığı yenilerin de mantığıdır. Zira küfür tek millettir.” ( Vezzan, Oryantalizm ve oryantalistler, s. 18, 29, 30, 37) Müşrikler Hz Muhammed için, “Bir topluluk kendisine yardım ediyor.” ( Furkan, 4); “Bir insan ona öğretiyor.” ( Nahl, 102); “Bu büyücüdür.” ( Zuhruf, 30); “Deli” ( Tur, 29; Duhan, 14) dediler. İşin ilginci 1400 senedir, günümüz oryantalistleri de dahil aynı ithamlar aynen devam etmektedir. “Ateistler ve misyonerler, Kuran’daki kıssaların, Hıristiyanlardan alındığını iddia ederler.” ( İzzet Derveze, Kuran cevap veriyor, s. 224) “Müşriklerin ahlak ve toplumsal hayatlarında herhangi bir dinin tesiri yoktu. Allah’a, işini bitirip ayrılan, saltanat makamını insanlara bırakan bir sanatçı gözüyle bakıyorlardı.” ( Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 122)  Mekke’li müşrikler, ‘kendi atalarının dinine’ ( Maide, 104) aykırı bir din ile gelen; Politeizmi, putları, kumarı, içkiyi, ahlaksızlığı vb. reddeden bu dinin peygamberine ve getirdiği mesaja önyargı ile yaklaşmışlardır. Aynı mantık oryantalistlerde de vardır; Politeizmi (Baba oğul kutsal ruh) reddeden, ( İsa ve azizlerin heykelleri başta) putları kıran ve ruhbanlık sınıfını onaylamayan bu din mutlaka (!) sahte bir din olmalı idi!! Öyle ya, ‘atalarının dinine’ karşı idi bu din…! (Namık Kemal, Renan Müdâfaanâmesi, s. 16 ); Luther, Refutation of the Quran adlı eserinde Hz Muhammed’i şeytanın oğlu ve sapkın bir hareketin kurucusu olarak görür. Bu sapkınlığın en önemli göstergesi, İsa’nın ilahlığını inkar etmesidir. (S. A. Francisco, Luther, s. 7-12) “John Demescen ( Yuhanna ed-Dımeşki), Kındî ile başlayıp sonra Bizanslı ve Batı Katoliklerince devam eden süreç günümüze kadar devam etmiştir. Bu sürecin modern vesiyonları karikatür krizi, Papa 16. Benedict’in konuşması, “Fitna ve Müslümanların masumiyeti” vb  adlı filmler, karikatür sergi ve yarışmalarla devam etmektedir. (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 25) Yazarların çoğunlukla birbirinin aynı olan iddiaları söz konusudur. (s. 27) Mekke müşrikleri, Hz Muhammed’in Kuran’daki bilgileri Yahudi ve Hıristiyanlardan elde ettiğini iddia etmişlerdir. ( s. 272) Mekkeli müşriklerle benzer şekilde, ortaçağ Hıristiyanlığı da Hz Muhammed’e karşı benzer imajlar ileri sürmüşlerdir.” (s. 76) Bir çok batılı oryantalist, Hz Muhammed’in ehli kitaptan Kuran’ı okuduğu öğrendiğini iddia eder. Onların asıl gayesi Kuran’ın kaynaklarını bulmaktır.’ (Fazlur Rahman, Kuran, s. 32, 250, 277) (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 25) Yazarların çoğunlukla birbirinin aynı olan iddiaları söz konusudur. (s. 27) Mekke müşrikleri, Hz Muhammed’in Kuran’daki bilgileri Yahudi ve Hıristiyanlardan elde ettiğini iddia etmişlerdir. ( s. 272) Mekkeli müşriklerle benzer şekilde, ortaçağ Hıristiyanlığı da Hz Muhammed’e karşı benzer imajlar ileri sürmüşlerdir.” (s. 76) ‘Bir çok batılı oryantalist, Hz Muhammed’in ehli kitaptan Kuran’ı okuduğu öğrendiğini iddia eder. Onların asıl gayesi Kuran’ın kaynaklarını bulmaktır.’ (Fazlur Rahman, Kuran, s. 32, 250, 277) Resulullah devrinde yapılan itirazlar gözden geçilince ta asrımıza kadar yapılan itirazların da hemen o devirde yapılanlardan farksız olduğu anlaşılmaktadır. (Profesör Süleyman Ateş, İslam’a itirazlar ve Kur’an-ı Kerim’den cevaplar, s. 8) Goldziher, Caetani vb. şu fikirdedirler; Muhammed kavminin düştüğü bataklıkları gördükçe bunları kurtarmayı hayal etmiş, peygamber olduğuna inanmış, tasarladığı düşünceleri ebedi bir üslupla ifade ederek vahiy diye etrafına duyurmuştur. Bu iddialarıyla 1400 sene önceki Ebu Cehil gibi cahil müşriklerin fikrini tekrar etmiş oluyorlar. (Ateş, s. 126)  Goldziher, “Peygamberliğinin başlangıcında düşünceleri, ‘başkalarına ait’ örnekler şeklinde harice aksediyordu.(al-Akaide va’ş-Şeria fi’l- İslam, s.8) “Esatirul-awwalin”, Eskilerin masalları diyor Goldziher, tıpkı Mekke’li müşrikler gibi! (Ateş, s. 127 )  

Oryantalistler, “Irkçılığı körükleyip bütünlük içinde yaşayan halkları bölmek suretiyle küçük gruplar haline getirip, böl, parçala, yönet formülünü uygulamayı hedeflerler. İlk Türkoloji Fransa’da kurulmuş, ilk ırkçı fikirler Yahudilerden çıkmıştır.” ( Pr. Adnan Muhammed Vezzan, Oryantalizm ve oryantalistler, s. IX) ” Mısır milliyetçiliği ve İran’ın bağımsızlığı için yürütülen kampanyalara  Edward G. Browne destek olmuş, Arap milliyetçiliğini W. S. Blunt desteklemiştir. Hatta Napolyon’un Mısır işgalini oryantalist Curtis, ‘ bir çeşit Kahire iyi modernleştirmek’ olarak açıklamıştır.” ( Michael Curtis, Şarkiyatçılık ve İslam, s. 22)  “Batı oryantalizminin gerçek amacı, Müslüman doğu ülkelerinin dilini, dinini,tarihini, kültürünü mükemmel bir şekilde öğrenip bu ülkelerin ele geçirilerek yeniden kurulmasında, yönetilmesinde ve sömürgeleştirilmesinde kullanmaktır. Oryantalist general von Niedermayer , bilgisini ve tecrübesini Nazi Alman devletinin hizmetine sunmuştu. ” ( Enver Altaylı, Ruzi Nazar, s. 115, 146)

“İslam’ın Avrupa’daki rolünün çoğunlukla ihmal edilmesinin nedeni, oryantalizmin düşünüş biçimidir.” (  Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, s. 28; E. Said, Oryantalizm, s.2)

 “Öncelikli olarak, Batı’nın zihnen ve fiilen işgalini görmek ve bu çifte işgali yok etmenin yollarını bulmak zorundayız.” ( Yusuf Kaplan, Yeni Şafak, 20.01.2018) İslam’a saldıran, hakaret- iftira eden, çamur atan her türlü film, kitap vb. çalışmalara bağırarak, yıkarak, öfkeli görüntüler sergileyerek değil, yine aynı araçları ( Kitap, film, internet sitesi) kullanarak* Vahyin aydınlığında bilimsel, tarihi belgelerle ve akılcı  cevaplar vermek biz Müslümanların esas metodu ve görevi olmalıdır.  “Onların hücumlarına, sağlam metotlar geliştirmek suretiyle yapılacak ilmi araştırmalardan elde edilecek fikirlerle karşı çıkmak gerekmektedir. Müslümanların görevi, emperyalist ve oryantalistlerin düşmanlarımız olduğu gerçeğini hatırlamaktır. Oryantalistlerin iftiralarını çürütmek, biz Müslümanların görevi olmuştur.” ( Vezzan, Oryantalizm ve oryantalistler, s. XII, s. 5) “Batı, medyanın ve sanatın gücünü kullanarak terörün en büyük mağduru olduğu izlenimini yaratmaktadır. Kuşkusuz medya ve sanatın gücüyle başa çıkmanın en iyi yolu bu konuda yakınmak değil, sanat ve medyanın gücünü kullanarak haklı olduğunu göstermektir.” ( Emre Dorman, Hürriyet, 18 Haziran 2017) “İslam dünyası birkaç asırdır gaflet uykusundadır. Uyanışın gerçekleşmesi, karşı tarafın hücumlarını bertaraf etmenin yanı sıra, fikren karşı hücuma geçmekle mümkün olacaktır.” ( Prof A. Hatip, İddialara cevaplar, s. 36)

  Oryantalistlerin çoğu, İngiliz şirketinin resmi görevlileri ile bazı misyonerlerden oluşuyordu.İngiliz oryantalizmi, yöneten ile yönetilen arasındaki psiko-kültürel boşluğu köprü olmayı amaçlar. Oryantalistler, Hindulara İslam öncesi geçmişleri için sistematik bir bakış açısı sağladılar. Oryantalistler, Hindistan’daki İngiliz düzeninin muhkem kullanması için araç olurlar. Oryantalistler, kamu görevlileridirler. İngiliz oryantalist siyaseti, Avrupa düşüncelerinin yayılımını sağlamıştır. (Philip G. Altbach, Gail P. Kelly, Sömürgecilik ve eğitim, 35-37, 44) 

  Unutmayalım ki yüzyıllardır batı aleminde İslam ve Müslümanlar hep ” şeytanın dini, uydurma, gerici, vahşi” olarak tanıtılmıştır. Bu yaftayı bizlere yapıştırmaya çalışan papazlar ve oryantalistler kadar, bu imajın yanlışlığını ortaya çıkarmayan biz Müslümanlar da ortaya çıkan bu tablodan sorumluyuz! **

  “Oryantalizm kuşkusuz sütten çıkmış ak kaşık değildir ama hatalarımızı yalnızca başkaları objektif olmayan amaçlarla konuşuyorlar diye reddetmek başımıza daha fazla çorap örebilir. Bu aşamada bizim kültürel görevimiz, gerilik boğasını boynuzlarından yakalamak ve başkalarının bizim hakkımızda çizdikleri resmi ( bu resim kasten çarpıtılmış olsa bile ) eleştirmeden önce kendimizi eleştirmektir.” (Prof. Fuad Zakaria, Naqd al-Istishraq wa’azmat al-thaqafa al-Arabiyya al-mu’aşira, Fikr, 10, 1980, s. 75 ) 

  Danimarkalı yönetmen Lars von Trier, Anti Christ filmini yayınlayınca, Ali Murat Güven, İslam aleminin suskunluğunu eleştirir: ” Böylesine hassas bir konuda en doğru ve anlamlı sözleri söyleyebilecek kesim olan Müslüman ilahiyatçılardan ne bir ses, ne bir nefes yükseldi.” ( Yeni Şafak, 4.7.2010) Ayrıca, “Sayısal açıdan hemen her zaman marjinal kalmakla beraber, kullandığı dilin bilimsel olma iddiasını taşıması sebebiyle pozitif ateizmin argümanlarına cevap vermek bir zorunluluk halini almıştır.” ( Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 11); “Batıda İslam imajı yerleşik bir hal almıştır. Bugün Batı’da bu imajın restorasyonu Müslümanlar açısından kaçınılmazdır.” (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 45) “Bilimsel cihad hala dar bir çerçevededir.” ( İzzet Derveze, Kuran cevap veriyor, s. 22) “İslam alemi iki ayağı üzerinde doğrulmak istiyorsa, ne yapıp ne edip boynundaki kölelik zincirini kırmalıdır. Oryantalistlerin yazdıkları eserleri ve onların görüşleri, fikir süzgecinden geçirilip, hatalarını düzeltebilecek kapasiteli alimler ve yazarlar yetiştirmelidir.” ( Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 348) “Çağın sorunlarına cevap verme adına ortaya dökülen deizme ait gerekçelerin cevaplanması son derece önemli bir husustur.” (Namık Kemal Okumuş, Sağlam kulpa Tutunamayanlar, Ahlak, eşcinsellik ve deizm üzerine, s. 207) “İslam gerçeğini bütün insanlığa anlatmak bizim kaçınılmaz görevlerimizdendir.” (Kerim Aytekin, Misyonerlere kanmayın, s. 15 )Ümmet olarak daha ne kadar bizzat kendi kitabımız, peygamberimiz inancımız ve kültürümüzle ilgili alanlarda yapılanlara seyirci kalacağız? Bizi üzen davranışlar karşısında eli kolu bağlı ve daima seyirci koltuğunda oturmakla mı yetineceğiz? Unutmamalıdır ki onların kuvvetli görünmelerinin nedeni bizim zayıf oluşumuzdandır. (Prof Dr. Abdülaziz Hatip, Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 12) “Oryantalistlere karşı “Ferdi plandaki çalışmaların yanında kurumsal temelde planlı, stratejik bazı çalışmalara ihtiyaç olduğu aşikârdır.” (Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 405) “Günümüz Müslümanları oryantalist fikirlerden zarar görmektedir.” (Gai Eaton, İslam Ve İnsanlığın Kaderi, s. 23) “Geleneksel Müslüman dini bağlamda batılı düşüncede hakim olan soruları nasıl cevaplayacağı bilmemektedir.” (Eaton, s. 26) “Müslümanlar dinlerinin temelini derinleştirmek ve geliştirmek zorunda oldukları gibi onu günümüzün araştırıcı sorularından korumak konusunda da görevlidirler.” ( s. 33); “Batıdaki Hz peygambere yönelik imaj, Türkiye’deki peygamber algısını da negatif etkilemektedir.” ( Hıdır, s. 18) “Deizmin tehlikelerine karşı halkımızı uyaracak çalışmanın aciliyetine inanan ve bu konuda teşviklerini esirgemeyen diyanet işleri başkanı profesör Dr Ali erbaş’a şükranlarımı arz ediyorum. Aynı kalemden çıktığı çok belli olan sorular, genç dimağları şüphe ve inkârcılığa sevk etmek amacıyla her yerlere serpiştirilir. Yerli kültürlerin, modern kültürün genişlemiş bilincine cevap verememesi göz ardı  edilmemelidir. Bugün internet ve sosyal medyada din merkezli tartışmalarının sayısında büyük bir artış var. (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 13, 53, 67, 295)

“Kilise, Müslümanlığı karalama ve onu Avrupalı mensuplarına çirkin bir imaj ile sunmak için oryantalistleri görevlendirmiştir. Bunların çoğu aynı zamanda Hıristiyan din adamıydılar. Oryantalist Carra de Vaux şu itirafta bulunur: “Muhammed batıda uzun zaman çok kötü olarak tanındı. Kendisine nispet edilmedik hiçbir hurafe ve hakaret bırakılmadı.” Oryantalistler misyonerlerle de yardımlaşarak, Müslümanları inançlarından şüpheye düşürtmek ve sömürgecilere daha kolay teslim olmalarını sağlamaya çalışmışlardır. Çünkü sömürgeciliğin bir aleti durumundaki oryantalizm, İslam dünyasında kendilerine karşı olan gücün temel unsurunun İslam dini olduğunu çok iyi kavramışlardır.” (Prof Dr. Abdülaziz Hatip, Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 22) “Oryantalistler Hz Muhammed’in hayatına bakarken, İslam dininin temel kaynağı olan Kuran’ın yazarı olarak onu görürler dolayısı ile onunla ilgili şüphe uyandırmak için çalışırlar.” (Prof Dr. A. Hatip, İddialara cevaplar, s. 25) Sonradan Müslüman olan Maurice Bucaille, ‘Çağdaşlarımızın birçoğu, Hz Muhammed’in önceki peygamberlerin kitaplarından faydalandığı iddiasını, kesin bir gerçekmişçesine kabul ettirmek istiyorlar.’ ( Bucaille, la Bible, le Coran et la science, s. 6) tespitinde bulunur.

“Oryantalistik çalışmalar ciddi bir şekilde ele alınmalı ve her yönüyle incelenip gerekli cevaplar verilmelidir.” (Naif Yaşar, Oryantalistlere göre Kuran’ın kaynağı ve metinleşmesi, s. 8) Müslümanların yapacağı en önemli çalışma, her iddianın hakkını vermeye çalışarak gerekli cevap ve açıklamada bulunmaktadır. ( s. 174)  Oryantalistler, yüzyıllar boyunca bıkmadan usanmadan benzer konuları işlemiş ve bu şekilde hedeflerine ulaştıracak büyük bir literatür oluşturmuşlardır. (s. 30) Aloys Springer, Muhammed’in sapık Hıristiyanlardan etkilenmiş olabileceğini iddia eder: “Zira bunların teslis ve İnciller ile ilgili görüşleri, Ortodoks Hıristiyanlardan farklıdır.” diye devam eder. (The life of Muhammad, s. 175) Yani, oryantalistlere göre teslisi reddeden her görüş sapıklıktır. C. S. Hurgronje, Muhammed’in Yahudilerden etkilenerek, ‘tek tanrı anlayışını ortaya attığını’, testisi reddettiğini iddia eder. (Mohammedanism, s. 45) 

“Müslüman kuruluşlar misyonerlik ve oryantalizme karşı koyma gereğini bile doğru dürüst anlamamaktadır. Oryantalistlerin İslam aleyhine yaptıkları konuşmaları cevaplandıracak birimlerinin oluşturulması gerekir. Oryantalizmin söylediklerine birçoklarımız, “boş sözler” der, geçeriz. Ama bunlar, bizimle savaşırken düşmanlarımızın kullandığı silah ve ateştir. Demir ve ateşe ancak demir ve ateşle karşılık konur. Bilim alanında demir ve ateş ise çalışmak, sürekli çok çalışmaktır.” (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 219, 222, 268) 

  “Meselenin çözümü için bir medeniyet yüzleşmesine gidilmesi ve mevcut ‘öteki’leştirmenin ‘ötesi’ne geçilmesi gerekir. (s. 1) Ben ile öteki arasındaki ayırımı mutlak manada ortadan kaldırmak mümkün değildir. Buna gerek de yoktur ama öteki ile yapıcı, insani, üretken, Adil, saygılı bir ilişki kurulabilir. (s. 40) Önyargılardan arındırılmış bir İslam-Batı tartışması, modernlik, akıl, birey, özgürlük ve gelenek konularında daha derinlikli ve ufuk açıcı bakış açılarının gelişmesine katkı sunabilir. Yeter ki biz, sözümüzü güzelce söylemeye (Nahl, 125; Taha, 44; Ali İmran, 159), dostluk elimizde Uzatmaya devam edelim. Bir arada yaşamanın asgari şartı, herkesin kendi kalarak ortak iyi de uzlaşmasıdır. İslam ve batı Medeniyetleri ‘iyilikte yarışan topluluklar.’ (Maide, 48) oldukları zaman bölgesel ve küresel Barış’a katkıda bulunacaklardır.”  (s. 53, Doç. Dr. İbrahim Kalın, Derin Tarih, sayı:70, Ocak 2018) “Kuran’ın, iyi ve övgüye layık olanı (Maruf) emretme ve ahlaken kötü ve nefret edileni (Münker) yasaklama çağrısı, belli bir kültüre has bir emir değildir. Dini geleneklerine bakmaksızın bütün halklara hitap eder.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s 220) “Yapılması gereken, İslam geleneğindeki zengin tecrübeyi eleştirel bir gözle değerlendirmek ve barış, savaş, bir arada yaşama ve çoğulculuk gibi temel kavramları bu tecrübe ışığında yeniden ele almaktır.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 229) “İslam medeniyeti kozmopolittir. Bir değerler hiyerarşisine tabi olarak farklılıkların bir arada yaşandığı kültür vizyonu, Bağdat’tan Endülüs’e İslam topraklarına hakim olan bir bakış açısıydı.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 252) İslam’ın, Batı medeniyetinden farklı olarak, bir arada yaşama kültürünü Cemil Meriç söyle tanımlar: “Batı, kültürün vatanıdır. Doğu, İrfan’ın. İrfan, düşüncenin bütün kutuplarını kucaklayan bir kelimedir, ayırmaz; birleştirir.” (Cemil Meriç, Kültürden İrfana, s. 33)  

  “İspanya Kralı Ferdinand ve Kraliçe İsabella’nın orduları reconquista olarak bilinen, İspanya’daki Endülüs Emevi devletini işgal harekâtını tamamladığında, sadece İslam’ın Avrupa’daki tarihi sona ermedi, aynı zamanda Avrupa tarihinin gördüğü en kapsamlı bir arada yaşama tecrübesi olan convivencia da yine trajik bir şekilde tarihe gömüldü… Böylece Yahudi, Müslüman ve Hıristiyanların beş asırdan fazla süren ortak bir medeniyet inşa etme çabası, reconquista ile sona erdi”. Belki şöyle de diyebiliriz, Müslümanların İspanya’da örneğini gösterdikleri bu çok dinli medeniyet aslında Batılı ile ortaklaşa kurulmadı. Onu Müslümanlar tek başlarına kurdular, diğerlerini de buna dâhil edip himaye ettiler. Böyle düşünüyorum ve bu nokta bence önemli. Ötekini tolere edip idare edemeyen bir anlayış medeniyet kuramaz.” ( Faruk Beşer, Yeni Şafak, 26.8.18)

   Günümüzde ilahi mesajı, doğru metotlarla toplumla buluşturmak sorumluluğu, her Müslüman’ın üzerine düşen en önemli görevlerdendir. “Her şeyden önce Müslümanlar açısından, yeni metot ve stratejiler belirlenerek sistemli bir “imaj restorasyonu” çalışması yapılmak zorundadır. (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı,s. 40) Öncelikle sergilememiz gereken tutum, reaksiyoner olmaktan ziyade aksiyoner ve nitelikli adımlar olmalı, tebliğden ziyade temsil öncelenmelidir. ( s. 405) Hz Peygambere yönelik her saldırıya, medeni tarzda, akademik/ilmi yanıt vermeli, bunu yapamıyorsak şiddete yol açan gösteriler yapmaktan uzak durmalıyız.” ( s. 405)

 “Hiçliğin kucağında çırpınan yerli seyyar ateistlere el uzatmalıyız; Bunu kalpleri taşlamadan mühürlemeden yapmalıyız.” (Modern Çağın İnanç Sorunları, Komisyon, DİB, Profesör Dr Adnan Bülent Baloğlu, s. 88) “Günümüzde, bilhassa internette yeni ateizmin en çok destekçi bulan ateist ekol olduğu söylenebilir. Bu noktada Müslümanlara düşen internette ilgi gören bu iddiaların geçersiz olduğunu tarih, felsefe ve sosyolojinin tanıklığından da faydalanarak göstermek olmalıdır.” (Modern Çağın İnanç Sorunları, Komisyon, DİB, Dr Alper Bilgili, s. 101) “Müslüman entelektüellerin dinin temel meselelerini rasyonel,  makul bir şekilde izah etmesi gerekmektedir.” (Modern Çağın İnanç Sorunları, Komisyon, DİB, s. 108, 117) 

    Din hizmetleri açısından internet merkezli alana daha fazla önem verilmesinin zamanı çoktan gelmiştir. Bu konuda diyanet işlerine, akademisyenlere önemli görevler düşmektedir. İnsanımızın sorunlara ve sorulara doğru, gerçekçi ve makul cevaplar aranması zorunludur. Gençleri bu sanal alemde yalnız bırakmamak ve onların dünyalarına iştirak etmek ve bir şekilde doğru bilgiye erişimleri sağlamak son derece önemlidir. (Prof  Dr Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 81, 263) 

   “Andolsun onların söylediklerinin senin göğsünü daralttığını ( canının sıkıldığını) biliyoruz.” ( Hicr, 97) Geçmişten günümüze, Mekkeli müşriklerden günümüz oryantalistlerine, değişen sadece iftiracıların adı ve dinleri. Ama sonuç değişemeyecek, cahiliye dönemi nasıl son buldu ise, günümüz, ‘ bilinçli cehalette’ bir gün son bulacaktır, bi-iznillah. 

 

                                                                                       Oryantalizm

      “Kitap ehlinden bir çoğu sizi tekrar kafirliğe çevirmek isterler.” (Bakara, 109); “Kitap ehlinden bir cemaat, sizi doğru yoldan saptırmak ister. Halbuki onlar ancak kendilerini saptırırlar da farkına varmazlar.” (Ali İmran, 69); “Ey kitap ehli, için hak olan yolu eğri göstermeye çalışıyorsunuz?” (Ali İmran, 99)

   Ruhu, Mekke’li müşriklerin iddialarına*** dayanan; akademik anlamda 1312 tarihinde başladı dense de, Dımeşkî’nin( ö. 750) ithamları ile vücut bulan; İslam’ı olduğu gibi değil, görmek istedikleri gibi aktaran; hareket noktasında, Hz Muhammed’in peygamber olmadığı görüşünün yer aldığı; amacı sömürgecilik, misyonerlik, ticaret ve az da olsa bilgi elde etme amacı olan, doğu, özellikle de İslam ile ilgilenen bilim dalıdır.

   Bizde şarkiyatçılık adı ile bilinen ve kısaca Doğu bilimi şeklinde çevirebileceğimiz, odak noktasını İslam kültür ve medeniyetinin irdelenmesinin oluşturduğu bir kavramdır oryantalizm. Batılı araştırmacılar kendi kültürlerinin merkeze alarak, doğu halkı ve özellikle İslam medeniyetini ötekileştirip küçümseyerek bakarken hemen hemen hiç bir zaman aynayı kendi yüzlerine tutmayı hiç akıl edememişlerdir her nedense. Tarihi, dini hatta siyasi nedenlerle yapılan araştırmalarda hep önyargılı ve suçlayıcı bir üslup kullanılmış, var olan değil gösterilmek istenen hep anlatılmıştır. İşin diğer bir yönü ise doğu hakkında yapılan bu araştırmalar, sömürge ülkeleri için bir ön bilgi ve sömürüye altyapı hazırlığı niteliği taşımış, gerek aydın gerek devlet düzeyindeki küçümser- sübjektif bakış açısı da sömürgecilere hem psikolojik hem de fikirsel altyapı oluşturmuştur. “Oryantalizm, ilmi olmaktan çok sömürgecilik, misyonerlik, Siyonizm, ticari çıkar gibi etkenlerin ilim kisvesi altında ortaya konmasından ibarettir.” (Prof A. Hatip, İddialara cevaplar, s. 35) İşin bir diğer ilginç yönü ise İslam ülkelerindeki kendini aydın kabul eden bazı zevatında kendi din ve kültürlerini batılı oryantalist eserlerden öğrenip, kendi kültürlerine bir batılı gibi zamanla yabancı kalmış olmalarıdır.

 Oryantalist ve misyonerler hareket noktası olarak kendi dinlerinin hak-tek doğru bakış açısına sahip olmaları, ateistler ise materyalist ve metafiziği reddederek olaylara baktıkları için daha araştırmaya başlamadan Hz. Muhammed’i peygamber, İslamiyeti bir din, Kuran’ı ilahi kitap olarak görmezler. Artık geriye sadece, ‘o halde Kuran’ın yazarı olan bu Muhammed, İslam dinini nasıl uydurdu?’ sorusuna cevap aramak kalmakta ve tüm İslami kaynakları bu ön yargılı bakış açısı ile, subjektif olarak araştırmaktadırlar. Ama her yazar farklı neden, kaynak ve amaç ileri sürmüş ve birbirlerini yalanlayarak aslında kendi iddiaları ve çelişkileri içinde bocalamış durmuşlardır. Kimi İncil, kimi Tevrat, kimi Arap kültürü kimi hastalık ve kimi vicdanı az da olsa katılaşmamış olanlar iyi niyetli içten gelen duygular şeklinde Kuran’ın kaynağını açıklama gayretine girmişlerdir. Ama daha başta ilk düğme yanlış iliklendiği için sonraki her adım olayı daha karmaşık hale getirmiş, iddialar çelişkiler yumağı haline dönüşmüştür. Oryantalist yayınlar içinde iyi niyetli gibi gözüken, objektif yayınlar olsa da unutulmamalıdır ki bunlarda son aşamada daima; Sömürge, misyonerlik veya ticari amaçlar için kullanılmıştır! Hadis fihristi  Concordance veya yazma eserlerin basılması gibi çalışmalar istisna tutulursa,  Oryantalistlerin müsbet, olumlu gözüken tüm çalışmalarında bu açıkça gözükür. Mesela ilk Kuran Ansiklopedisini oryantalistler yazmıştır ama içi tamamen uydurma ve sapıtma ithamlarla doludur. Hadis, islam tarihi veya Kuran üzerine yapılan çalışmalar tamamen taraflı, objektiflikten uzak ve peşin hükümlü olarak kaleme alınmışlardır. İslami kaynaklara ön yargı oryantalistlerin, zihinlerinin altyapısı, hareket noktaları, güdülenmelerine örnekler: “İslam dünyasında gelişmeye devam eden yüksek seviyede bir matematik ve teknik hareketlilikle ilgili elde edilen sonuçların önemi, onlar üzerinde çalışma yapmaya ‘cesaret etmiş’ oryantalistler tarafından bile tam olarak anlaşılamamıştır.” ( Prof. Dr. George Saliba, İslam Bilimi ve Avrupa Rönesans’ının Oluşumu, s. 40) “Salamanka Üniversitesi’nden Profesör Hernan Nunez, Louvainli Nicolas Clenardus’ a şöyle der: Bu barbar dil Arapça neyinize? Latince ve Yunancayı bilmek yeterli… İslam aleyhine ‘seferleri kolaylaştırmak için’ Arapçanın dini kullanımının, bu oryantal dili çalışmış çoğu insanın görüşüne hakim olduğu görülüyor.” (Saliba, s. 196) “İki ünlü 19. Yüzyıl oryantalistlerin, Gazali sonrası iki eseri dikkatle okumalarına rağmen, ‘Sırf böyle bir şey aramadıkları için’ eserlerin içerdiği ‘özgünlüğü fark edememiş’ olmaları, kendilerini doğrulayan beklentileri gerçekleştirecek şeyleri aradıklarının göstergesidir.” (Saliba, s. 233)

 Oryantalizm, kendisinden farklı, öteki gördüğü Doğuyu, dini açıdan; şiddet,uydurulmuş ve şeytan işi, devlet yönetimi açısından; despot ve totaliter, halk açısından; cahil ve kaderci, yaşantı olarak; Hayalperest ve cinsellik dolu, sanat olarak ta; egzotik ve dişil görürken, Yüzyıllardır dünyaya uyguladıkları sömürge, baskı, işkence, eziyet, zorla din değiştirmeden kaynaklanan günümüzdeki teknolojik ilerlemelerinden hareketle, kendilerini üstün, haklı, uygar, efendi rolünde görmektedirler. Batı asla aynaya bakma ihtiyacı hissetmezken, en objektif ve hümanisti bile, son sınıra geldiğinde ‘kendi kültür, din veya milletini’ önceler, seçer, haklı haksız olduğuna bakmadan savunur. Kendileri hakkında gerçekleri dile getirenlere ise asla tahammül edemezler. Edward Said’in, oryantalizm adlı eseri ( 1978’de ABD, 79’da İngiltere, 80’de Fransız’da ) basıldığında sayısız eleştiri yağmuruna tutulur: ‘Uydurmacı’ ( Justus Weiner, Commentary, Eylül 1999), ‘Filistin’in düzmece peygamberi’ ( The Wall Street Journal, 26 Ağustos 1999), ‘İki yüzlü’ (Daniel Pipes, Jerussalem Post, 6 Eylül 1999), ‘Arap propagandasının aşağılık uydurması’ ( Leon Wieseltier, The New Republic, 7 Nisan 1979, s. 29), ‘ Oryantalizm sözcüğünü kirleten, tarafsız ve iyi niyetli oryantalistlerin çalışmaları lekeleyen, masum bir çalışma alanı olan oryantalizmi siyasallaştıran’ (Bernard Lewis, Oryantalizm sorunu, The New York Review of Books, 24 Haziran 1982, s.49-55)…vb. biri olarak lanse edilir.

   Özetle,  “Oryantalistin hedefi, Batı için potansiyel tehlike gördüğü İslâm’ı, türlü oyunlarla, ‘objektif görünerek’ eleştirmek, vatandaşlarını uyarmak, Müslümanları, dinlerinden soğutmaktır.” ( Prof. Dr. Mehmet Maksutoğlu, Oryantalist Anlayış, Mirat Haber, 08 Eylül 2019); “İslam bu memleketlerde sömürgecilerin uzun müddet oturabilmeleri için Müslümanların dinlerinden uzaklaştırılmaları gerekiyordu.” (Prof. Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler, s. 14 ) “Louis Massignun: Onların her şeylerini yıktık, derin bir boşluğa düştüler. Nöldeki: Eserlerimin gayesi doğuyu ne kadar küçük gördüğümü kanıtlamaktadır. Oryantalizm,. yaptığı çalışmalarda bir yandan da misyonerlere doküman hazırlanmıştır.” (Doç. Dr. Osman Cilacı, Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik faaliyetleri, s. 41-43, 45 ) 

  Batıda İsa tanrı kabul edildiği için Hz Muhammed’de put ilan edilmiş, İsa ile ilgili kaynak eserler hep polemik dolu olduğu için, Siyer kitaplarına da bu gözle bakılmıştır. Batı, kendi dininde gördüklerini İslam’da aramıştır. Bulamayınca çarpıtmış, değiştirmiş ve polemikleştirmiştir. Her olaya ve esere batılı, sahip olduğu bakış açısına, dünya/dini görüşüne göre değerlendirmiştir. 

    Oryantalistlerin içine düştükleri ikilem: Oryantalistlerin İslam, hazreti Muhammed, Kur’an hakkındaki tüm yazdıklarının kaynakları yine İslami eserlerdir. İslami eserleri dışında hiçbir kaynak kitabı bilgi olarak kullanamamaktadırlar. Çünkü Müslüman alimler dışında hiç kimse bu bilgileri toplayıp derleyip eserler haline getirmemiştir…İslami kaynaklar arasından seçmece yaklaşımla işlerine gelen yerlerde “eleyerek, eksilterek veya ekleyerek” yaptıkları yorumlar kendilerini nasıl oluyor da bir ikilem içine düşürmüyor?!! Hem İslami kaynakları kullanıyorlar hem de bunları da tahrif ediyorlar ve her ikisinin de bilerek yapıyorlar ve bu onları rahatsız da etmiyor!

   Ülkemizde ateizm adına yazılan eserlerin büyük çoğunluğu aslında batıdan ithal fikirlerdir. Tıpkı adı gibi; ateizm adı nasıl batı kaynaklı ise, içeriği de yine aynen batı kaynaklıdır. Dinleri ve  peygamberleri inkar eden ateistler her nedense ilmi hiç bir altyapısı olmayan evrim teorisini bir din yine mesela  Richard Dawkins’i de pek ala bir peygamber gibi algılayıp eserlerini eleştirisiz kabul etmektedirler. Çünkü tutunacakları dal sayısı gün geçtikçe azalmaktadır. Ateist fikirler gibi İslam hakkındaki din düşmanı yaklaşımlar da batı ( oryantalist ) kaynaklıdır. Herhangi bir İslami konuda önce oryantalist eserleri inceleyip sonra o konudaki ateist eserlere göz gezdirenler hemen şunu fark edecektir ki Aynen ve birebir kopya, motamot tekrar vardır. Bu konunun örneklerine de sitemizde göreceksiniz zaten. Ateistler ( Mesela T. Dursun, İ. Arsel ) kitap ve yazılarında  açıkça oryantalistlere atıflarda bulunurlar zaten. Ayrıca Yörünge dergisinin 15-22 Kasım 1992, 102. sayısından alıntı yaparak paragrafı sonlandıralım: “Turan Dursun, Vatikan Dünya Kiliseler Birliği tarafından korunuyordu. Yazdıkları Vatikan ve Dünya Kiliseler Birliği tarafından veriliyordu. Gerekli bilgi ve dokümanlar ona ulaştırılıyordu.”

   Sitemiz oryantalist bakış açısı ile İslam’a yapılan eleştiri ve onların içimizdeki sözcülerinin ithamlarına cevap verme gayreti ile açılmıştır. Sitemizin din- kültürler arası ihtilafı artırmak veya kin-nefret duygusu yaygınlaştırmak gibi bir amacı asla yoktur. Toplumlar hem kendi hem tarihlerini daha iyi tanıdıkça gerçek diyalog ve barışın tesis edileceği kanaatinde bulunmaktayız. Haklıya hakkını vermek, gerçeği olanca açıklığı ile ve bilimsel temelde ifade etmek gayesindeyiz. Yalan ve iftira sadece gerçeklerin ortaya çıkmasını erteler. Halbuki “gerçeğin mutlaka ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.” ve güneş asla balçıkla sıvanamamıştır.

   Ayrıca batı kültürünü olabildiğince objektif ele alıp incelediğimiz, bir bakıma oryantalizmin zıttı olan Oksidentalist bir kaç çalışmayı da sitemizde  bulacaksınız. Rahmetli Cemil Meriç’in batıyı ele alıp değerlendirdiği cümlelerle ” Çağdaş Avrupa şatafatlı adlar takmıştı bencilliğine. Aile, sınıf, millet. İpek eldivenler geçirmişti pençelerine. Kutsal mefhumların gölgesinde her cinayeti işlemişti. İkiye bölmüştü ahlakı: bir yamyamlar medeniyetiydi Batı medeni- yeti. Kıtaları yiyerek semiren bir medeniyet. Ama altın buzağıya tapan sömürücü Avrupa’nın yanında bir başka Avrupa daha vardı; barışçı Avrupa, düşünen Avrupa. Canavarlar yaratan Avrupa, canavarları tepeleyen Savaşçıların da vatanıydı. Maddenin karanlık zindanında mahpustu insan ruhu, onu Batının tekniği kurtaracaktı.” Batı ilimde, Müslümanlardan aldığını geliştirip ilerlemiş ama  maalesef insanlıkta sınıfta kalmıştır. Meriç  batıyı kurtaracak çareyi şöyle açıklar ” Vasıtaları aynı: şiddet, kanunları aynı: madde. Bu lanet zincirini ancak hakikat, adalet ve aşk kırabilir.”

   Ruhsuz, adaletsiz medeniyet M. Akif Ersoy’un deyimi ile ” Tek dişi de kalsa canavardır.”  Bu canavarı ehlileştirecek tek ilaç ise doğudadır!

                                                          ORYANTALİSTLERDE OBJEKTİFLİK ARAMAK

Müsteşrikler şüpheli olan ne ise, naklediyorlar. Çünkü bu metot onların menfaatine daha uygun görülmektedir. Kur’an’da ihtilaf ve çelişki bulunduğu yönündeki iddialar, Batıda ilk olarak Abdülmesih b. İshak el Kindiye nispet edilen Risale adlı eserde görülmektedir.(Flamur Kasami, Kur’an’da çelişkili gibi görünen ayetler, s. 56, 68) Rudi Paret, Hıristiyan bilim adamlarının İslam ile tanışırken, Hıristiyanlığa düşman bir dinde iyiliğin bulunmasının mümkün olmadığı şeklinde peşin bir hüküm taşıdıklarını itiraf eder. (Paret,  ed-Dırasetül-İslamiyye, s.9)


   Tebbet suresi, Ebu Leheb’in kafir öleceğini ilan eden bir suredir, aslında azıcık aklını kullanıp, “Ben Müslüman oldum” dese, Hz Muhammed zor durumda kalacaktır, Kuran – Haşa – yalancı çıkacaktır! Önceden (3. ayet ile) verilen bu haber, zamanla gerçekleşir,ve Kuran’ın ilahi bir mucizesi olarak tarihe not edilir. Peki bu mucizevi ayete oryantalistler nasıl yaklaşır? 40 yıl Tel Aviv Üniversitesinde İslam Araştırmaları bölümü profesörü olan oryantalist Uri Rubin tarafından yazılan, ” Abu Lahab And Sura CXI” adlı makalede, Tebbet suresinin 3. ayeti yani, ” O ( Ebu Leheb) alev alev yanan ateşe atılacak” mealindeki ayet meali YOKTUR! Sadece 18 ile 21. sayfalarda, ayeti vermeden kendi yorumlarını yazarken 3. ayet diye vererek ayeti, YOK HÜKMÜNDE, geçiştiriyor! Neden, çünkü önceden hedeflediği amacına ulaşması için 3. ayet ona engel, o zaman bu ayet, değersiz; yok hükmündedir!

Jeffrey, bir taraftan sahabe’nin elinde yazılı Kur’an ayetlerinin olmadığını iddia derken başka bir yerde ise, İbni Mesud, Ali, Ubeyy ve Ebu Musa’nın Kur’an cemlerine sahip olduğundan bahsetmektedir. (Prof İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 67) 

Katolik savunucusu, karşılaştırmalı dinler konusunda uzman ve doktora öğrencisi olan Luis, 10 yıl boyunca İslam’ı araştırmış ve entelektüel ve ruhsal yönden iflas etmiş bir din olduğu sonucuna varmış! 10 yıllık bilgi birikimi: “Fatiha” suresinde “kaç rekat var?” şeklinde kendisine sorulan soruya verdiği cevap: “2”  Bi de bilgiçlik taslamış üstüne: Happy? 

Merhum Mustafa Asım Köksal’ın İslam Tarihi adlı eserinde İslam düşmanı oryantalist Caetani’nin İslam Tarihi adlı eserine cevaplar verir. Caetani, Hişam b. Urve’nin Hz Aişe’den hadis rivayet edemeyeceğini (II/211. fıkranın I. dipnotu) dolayısı ile rivayet edilen söz konusu hadisin uydurma olduğunu ileri sürer. Caetani’ye göre Hişam’ın vefatı 146, Hz Aişe’nin vefatı ise 58 olduğuna göre birbirlerini görmeleri imkânsızdır. Bu şekliyle iddia doğru gözükmektedir ama Caetani bir şeyi gizlemiştir. Hadisi rivayet eden Hişam hadisi “babasından” almış, babası Hz Aişe’den dinlemiştir ama Caetani ‘babasını’ isnad zincirinden silince ortada birbirini görmesi imkansız iki kişi kalmaktadır! Caetani bir taraftan hadisler daha çok genç sahabece aktarılmış, Ebu Bekr, Ömer, Osman gibi daha yaşlı sahabe ise neden daha az aktarmış diye sorarken, diğer taraftan da, “Hadisler, bizi II. Hicri asırda yaşayan Müslümanların, ‘Muhammed’in ne söylemiş olmasını istediklerini’ gösterirler. Muhammed’in ne söylediğini bildirmezler.” diyerek aslında, birçok oryantalist gibi, hadislerin II. asır muhaddislerinin uydurduğunu ileri sürmüştür. Eğer genç sahabeler hadisleri uydurmuşsa, II. asır muhaddislerini bu oryantalist eserinde devamlı suçlaması nedendir? Hadisler II. asırda uydurulmuş olsa idi, hadis rivayetini genç  sahabeye söyletip te 1300 sene sonra gelecek olan oryantalistlerin bile eline itiraz edebileceği bir koz vermek yerine, neden Hulefâ-yi Râşidîn, Aşere-i mübeşşereden hadisleri rivayet ettirmemişlerdir. Hem de sonra uydurdukları (!) hadislerin sıhhat derecelendirmesi yapmak ve uydurulan isnad zincirindeki insanların hayatlarını tek tek araştırıp ciltler dolusu eserler yapma zorunda kalmışlarıdır? Onlar mı çok saftı, Caetani mi çok kurnaz? Ayrıca yine sormak gerekiyor, genç sahabeye hadis rivayet etme hakkı tanımayanlar, 1300 sene sonra hem de Hıristiyan oldukları halde nasıl İslam tarihi yazma hakkını kendilerinde bulabiliyorlar? Ayrıca ‘neden daha yaşlı sahabeler hadis rivayet etmedi?’  diyen Caetani’ye, yaşlı sahabe diye adlarını saydıkları arasında yer alan Ebu Bekir’in evinin mescide bir mil uzakta olduğunu ve ticaretle uğraştığını, Ömer’in de ticaretle uğraşıp günaşırı Medine’ye gelebildiğini, Hz Osman’ın da hurma ticaretiyle uğraştığını hatırlatıp, mescidin yanında bulunan ve kendilerini ilme adamış bu kişilerin daima efendimizle içli dışlı olup O’ndan daha fazla hadis rivayet edebilmelerini gayet normal olduğunun nasıl olur da farkında olmaz? Bu arada II. asırda, Ebu Hureyre’nin haberi olmadan kendilerini ravi gösterip hakkında hadis senedi oluşturan (!) Muhaddisler yüzünden Caetani, neden Ebu Hureyre’yi suçlayıp, hadislerini eleştirmektedir, o da ayrı bir muammadır! Caetani’nin çarpıtmalarına örnek vermek gerekirse: İbn-i Abbas, peygamberimizin eşi, Meymune annemizin yeğenidir; Meymune annemiz, İbn-i Abbas’ın teyzesidir. Ayrıca yine İbn-i Abbas, peygamberimizin de amcasının oğludur. Abbas akıl baliğ olmadan önce, küçük bir çocuk iken, bir gece efendimizde misafir kalır ve onlarda geceler. Gece yatakta efendimiz ve eşi yastığın uzunluğuna başını koyar, küçük Abbas ise enine. Yani ‘L’ şeklinde yatarlar. Sonra gece efendimiz -Kendisine farz, ümmetinin ise kılmakta serbest bırakıldığı namazı kılmak için- kalkar, Abbas’ta uyanır ve onunla kalkar, efendimiz başını, kulağını okşar (Bunlarda çocuk olduğunun delilleridir) ve beraber namaz kılarlar. Abbas daha sonra bu çocukluk devri hatırasını anlatır. (Buhari, I/53-53) ama Caetani (İslam tarihi, V/199)bu olayı bakın nerelere kadar çeker: “Kendi kendine paye vermek için, Muhammed’le samimiyetini göstermek için, Muhammed ve zevcesi ile aynı yatakta yattıklarını anlatır.” Caetani, yastığı, yatak; Abbas’ı çocuk değil, delikanlı; Meryem ve efendimizi ise akrabası olmayan biri gibi aktarmıştır! Caetani’nin bilimsel (!) bakış açısına başka bir örnek verelim. Nisa 15. ayette geçen, “Kadınlarınızdan fuhuş yapanlara sizden dört şahit isteyin. Eğer şahitlik yaparlarsa, ölünceye kadar veya Allah onlara bir çıkış yolu verinceye kadar evlerde tutun.” ayetini bakın nasıl anlamıştır? Ayeti okuyan herkes, bunun bir ev hapsi cezası olduğunu hemen anlar ama bakın Caetani bu ayeti nasıl yorumluyot: “Kur’an iki yerde zina cezasında bahseder. Birincisi kadını canlı canlı bir yere kapayarak açlıktan öldürmek.” (VI/348)  Başka bşir örnek: Caetani Hayber savaşı sırasında efendimizin dua ettiğini ve “Allah’tan hücum edeceği memleketteki bütün malları, kendine bahşetmesi için yalvarmıştır.” der. Hatta devam eder ve “Müslümanların büyük kısmının kâfirlerin mallarını elde etmek için bu yeni dine girdiğini” iddia eder. (V/82-83) Peki gerçek aslında nedir ve efendimizin duası ne idi?  Allah’ın büyüklüğü anıldıktan sonra “Ey her şeyin sahibi Allah’ım! Senden bu yerin, hayrını ve iyiliğini, bu yerin halkının, hayrını ve iyiliğini, bu yörede bulunan her şeyin hayrını ve iyiliğini dileriz.” (İbn-i Hişam, III/343) efendimizin savaşacakları yerin halkını iyiliği dâhil, Allah’tan istediği kabul eder. Sadece “Hayr’dır!” Hayr, yani güzellik, iyilik! Son bir örnek ile bitirelim ki Merhum Köksal’ın eserinde bu konuda birçok örnek mevcuttur: Hz Aişe, ‘Hayber fethi olunduktan sonra’ sade yaşamında belki çok az da olsa bir değişiklik olur düşüncesi ile “Hayber fethedildiğinde (Bu söz bile fetihten sonra sözün söylendiğinin delilidir) artık, hurmaya doyarız.” diye insani bir temennisinde bulunur. Dikkat lütfen, ‘altın, mal, atlas, ipeğe doyarız’ değil, zaten Arap çöllerinde bolca bulunan ‘Hurma’ya, azıcıkta olsa doymak ümidini dile getiriyor Hz. Aişe annemiz. Caetani ise bakın bu sözü nasıl yorumlar: “Anlaşılıyor ki, Hayber’i zapt etmeyi, açlıktan kurtulmak için arzu ediyorlardı.” (V/65)

Caetani, efendimizin “Ben çok şiddetli-öfkeli bir adamım, bazen gözlerim hiddetten kararıyor.” diye dua ettiğini (İslam Tarihi, IV/351) yazmaktadır. Halbuki bu duanın aslı: “Ey Allah’ım! Bende sonuçta bir insanım. İnsanların kızdığı gibi benimde bazen kızdığım, darıldığım olabilir.” (Vâkidî, II/554-555; Ahmed b. Hanbel, X/233; Köksal, XIII/65) şeklindedir. Caetani, efendimizin “Ben çok şiddetli-öfkeli bir adamım, bazen gözlerim hiddetten kararıyor.” diye dua ettiğini (IV/351) yazmaktadır. Halbuki bu duanın aslı: “Ey Allah’ım! Bende sonuçta bir insanım. İnsanların kızdığı gibi benimde bazen kızdığım, darıldığım olabilir.” (Vâkidî, II, 554-555; Ahmed b. Hanbel, X, 233; Köksal, XIII, 65) şeklindedir. Caetani yine ve birçok kez yaptığını yapar ve efendimizin Osman b. Ebi’l-As’a söylediği: “Ey Osman! Namazı itidal üzere kıldır. En zayıf olanları göz önünde bulundur, onların içinde yaşlı, küçük, zayıflar bulunabilir.” şeklindeki sözünü, (Müsned, I/165) “En zayıfların (yani pek isteye isteye namaz kılmayanların) halini de göz önünde bulundur.” şeklinde tercüme eder. (VI/291) İslam muhaddislerini durmadan uydurmacılık ve yalancılıkla suçlayan Caetani, iddialarını bir kez bile ispatlayamazken kendisinin içine düştüğü bu durum acaba nasıl yorumlanabilir, karar yine okuyucunundur. Caetani, İbni- Hacer’e  dayanarak İbrahim’in cenaze namazının kılınmadığını aktarır. (I/93) Halbuki İbn-i Hacer İbrahim’in cenazesinin kılınıp kılınmadığı hakkındaki iki rivayeti de sıraladıktan sonra Nevevi’nin dört tekbirle namazının kılındığı görüşüne vardığını nakletmektedir. (İbn-i Hacer, İsabe, I/93) Yine Caetani, İbn-i Hacer’e dayanarak bir hadisin kesin doğru olduğunu (VII/8) ileri sürer ki, aslında İbn-i Hacer  hadis hakkında İbni- Abdulberr’in “sahih değildir.” dediğini aktarmaktadır.  (İsabe, I/94) Ayrıca Caetani’nin hayli önemsediği İbn-i İshak’ta bu hadisin ravilerinden Abdullah b. Ebi bekr’in hadisini kabul etmediği görülmektedir. Yine Caetani, İbn-i Hacer’e dayanarak, İbrahim’in ancak  sekiz ay yaşadığını.” aktarır ki (VII/9) aslında İbn-i Hacer, İbrahim’in sekizinci yılda vefat ettiğini bildirir. (İsabe, I/95) Merhum Asım Köksal Caetani’nin özentisizliği (XII/89, XVI/ 412); yanlış okuma (XIII-XIV/8 XV/37, XVII/332); Kaynakları yanlış-keyfî değerlendirme-yorumlama (XIII-XIV/57, 83,90, XIII-XIV/101, XV/142, XVI/70, XVII/110,132,140); Olayları ve okuduğunu kavrayamama (XIII-XIV/71, XV/552, 562, XVI/80,101,112,272,329, 353, 399, 403, XVII/32, 85, XVII/120,165); İsimleri karıştırma (XIII-XIV/96,286); yanlış tercüme (XIII-XIV/236, XV/519, 523,544, XVI/291, 375, XVII/30, 41, 49,87,88, 90,91, XVII/120,124,144,149,160, 162,173,174,176, 178, 217); tezatlarına örnekler (XIII-XIV/56,83); arzu ve amacına uygun, tek kaynaklardan aldığı haberleri değiştirerek aktarması (XV/27-29, XVI/86,91,440); kaynakları tahrif (XV/48, 133,XVII/135,185, 317) şeklindeki eksikliklerine bir çok örnek vermektedir. Tüm bunlardan sonra İslam hadis alimlerini hadis uydurmak, tahrif etmek ve “Müslüman hadisçiler bazen çok saf bir şekilde  boş boğazlık yaparlar.” (V/285) şeklinde suçlamalarda bulunmakta olan Caetani’nin önce kendisinin aynaya bir bakması lazım değil midir? Kısaca Caetani defalarca tarihi rivayetler arasında dilediğince dolaşmakta, istediğini alıp istemediğini görmemezlikten gelmekte, anlamamakta, anlamak ta istememektedir. Caetani’nin diğer birçok çarpıtmalarının cevaplarına Asım Köksal’ın İslam Tarihinden ulaşılabilir.

Mustafa el-Azamî’nin Kuran Tarihi’nden, oryantalistlerin ilmi seviyeleri konusunda bir örnek daha aktaralım: Prof. A. J. Wensinck, İslam’daki kelime-i şehadetin peygamberimizden sonra  Suriye’deki Hıristiyanlardan Sahabelerce alındığını iddia eder. Wensinck, kelime-i şehadetin namazda devamlı okunduğunu öğrenince iddiasını değiştirip, namazın da peygamberimiz zamanında olmadığını, sonradan sahabelerce uydurulduğunu ileri sürer. Halbuki kelime-i şehadet ezan ve kamette de okunmaktadır ve ne yazık ki Wensinck, ezan ve kametin İslam’a ne zaman girdiği (!) konusunda bizi bilgilendirmemiştir! 

 *** Mekkeli müşriklerde; deist, komünist ve oryantalist izler!
Deist mantık ( Ahiret inancını red ): “Biz ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra, biz tekrar mı diriltilecekmişiz?!” (Mü’minûn, 82; Vakıa, 47); “Hayat sadece bu dünya hayatıdır, ölürüz, yaşarız. Bizi ancak zamanın geçmesi helâk eder” (Casiye, 24); “Biz ölüp toprak ve kemik haline geldikten sonra mı diriltileceğiz?” (Sâffât, 15-16); “Bu dünya hayatımızdan başkası yoktur. Ölürüz, yaşarız, biz diriltilecek değiliz.” (Mü’minun, 37); ” Dedi ki: “Çürümüş-bozulmuşken, bu kemikleri kim diriltecekmiş?” (Yasin, 78)
Komünist ideoloji(-nin temel iddiası) : “Alışveriş (ticaret) de riba gibidir.” ( Bakara, 275)
Oryantalist kafa ( Muhammed Kuran’ı İncil-Tevrat’tan aldı, iddiasının diğer bir versiyonu): “Onlara, “Rabbiniz ne indirdi?” diye sorulduğunda “eskilerin masallarını!” diye cevap verirler. (Nahl, 24)

                                                                                   Oryantalistler dörde ayrılır
İflah olmaz İslâm düşmanları: Yuhanna ed-Dımeşki’den Ignaz Goldziher, Bernard Lewis, Daniel Pipes vs. 
Diğer bir önemli grup ise, kendi dünya görüşleri, hayat tarzları, bakış açıları, dinlerine göre İslam’a yaklaşımlarında zaafları olan, önyargılara sahip, tarafsız olamayan, sübjektif insanlardır ama; ‘önyargılı yaklaştıkları konular haricinde’ derinlemesine ve tarafsız olarak yaklaştıkları konularda İslam’a ve Hz Muhammed’e saygı duyan araştırmacılardır ki biz bu çalışmamızda, bu önyargılardan sıyrılmış, tarafsız gözlemlerini özellikle ilk gruptaki oryantalistlere cevap verirken, delil olarak kullandık. sayıları oldukça fazladır.
üçüncü grup ise, Müslüman olmayan en son tahlilde, kendi devlet, ideoloji ve insanlarının yanında konum alan ama Müslümanlara, Peygamberimize İslam’a saygı duyan, arada kalmış araştırmacılar. W. M. Watt, A. Schimmel, Louis Massignon gibi.
Sonucu olarak azınlık da olsa da, düşman olarak yola çıktıkları araştırmalarında İslam’ın nuru ile tanışıp Müslüman olanlar. Murad Hoffman, Leopold Weiss, Timothy Winter, Ingrid Mattson, Jonathan Brown, Khalid Yahya Blinkship, Maurice Bucaille, Nasiruddin Denier gibi.
Bu çalışmamızda kaynaklarımız arasına sadece İslami kaynaklar değil, bu kaynaklara objektif yaklaşan batılı oryantalistlerden de alıntılar ekledik. Bu sayede iddialarımızın iki taraftan da belgelendirilmesini amaçladık: “Veri aktarımını, oryantalist veriler üzerinden yaptım. Bu sayede, tarihi veriye karşı güven problemi yaşayan bir arkadaşımızın, en azından bu verinin Müslüman olmayan yazarlarca da kabul edildiğini bilmesi güven oluşturacaktır. Bu bağlamda çoğu alıntımız düşmanın itirafı mahiyetindedir.” (Altay Can Meriç, Peygamberliğin ispatı, s. 19) “Hz Muhammed yaşamamıştır gibi ilginç bir iddianın sahibi, aynı zamanda evlilikleri üzerinden itirazın da sahibi olabiliyor. Özellikle oryantalist yazarlar Bu açıdan ilginç örneklerdir.” (Altay Can Meriç, Peygamberliğin ispatı, s. 142-143) “Oryantalizm, temel çıkış noktası olan Hz Muhammed asla peygamber olmadığı iddiasını değiştirmiş değildir. Ön yargı değişmemiştir.” (Meriç, s. 243) “İslam Orta Çağa sıkışıp kalmıştır. Batı tarafından çıkarılması gerekmektedir, bu siyasi işgali ya da ekonomik işgal şeklinde olabilir. O halde batılı bireylerin, İslam coğrafyasında yaptıkları için vicdan azabı çekmesine gerek yoktur. Çünkü Batı, medeniyete kavuşturmak için işgal etmektedir. Doğu batı tarafından zorla geliştirilmelidir. Bunun sömürgeciliği meşru kılan yapısı oldukça açıktır.” (Meriç, s. 351, 353) 

.

                                                                  Ateist ve oryantalistlerin en büyük hataları!

Ateistlerin en büyük hatası, araştırmaları sonucu tanrının olmadığı sonucuna varmaları değil; daha araştırmalarına başlamadan en başta, tanrının olmadığı fikri ile bilime yaklaşmaları ve bu ön yargı ile tüm bilimsel gelişmeleri açıklamaya çalışmalarıdır. Dolayısı ile hep yanlış sonuçlara varmaktadırlar. Bu konuda örneklere,”Ateizm yanılgısı 2″ (islamicevaplar.com/ateizm-yanilgisi-2.html) adlı yazıdan ulaşılabilir.

Oryantalistlerin en büyük hatası ise, eğer bir dine inanıyor iseler, karşılarında kendi dinlerine muhalif bir kitabın varlığının kaynağının ilahi olamayacağı iddiası ile İslam, Hz Muhammed ve Kuran’a yaklaşmalarıdır. Oryantalist, hangi dine mensup ise, kendi dinine göre güzel özelliklere sahip olduğunu inkar edemediği Kuran’ın, kendi kutsal kitabında kopya edildiğini ileri sürmüşlerdir. Hıristiyan’a göre Kuran’ın kaynağı İncil, Yahudi’ye göre Tevrat, dinsiz ateistlere göre ise, Hz Muhammed’in aklı, eski müşrik inanışları… Bu konuda örneklere, “Kuran ve Hz. Peygamber Aleyhindeki İddialara Cevaplar” (islamicevaplar.com/kuran-ve-hz-peygamber-aleyhindeki-iddial… ) adlı yazıdan ulaşılabilir.

Kısacası Ateistler de, oryantalistler de ön yargı ile ilme, tarihi ve İslam’a yaklaştıkları için hep hatalı sonuçlara ulaşmaktadırlar.

Önyargılarından uzaklaşabilen istisnai bazı oryantalistler ise, araştırdıkları konularda İslam’ın Barış, bilim, medeniyeti katkılarını itiraf edebilmektedirler. Bizde bu araştırmamızda, azınlıkta kalan bu objektif/bilimsel çalışmaları bulup derlemeye çalıştık.

                                 Oryantalistlerle bizim, İslami kaynaklara bakışımız

Bizler hem o kaynakların tümünü kabul eder, savunur ama yine bizzat o kaynakları yazanların da eserlerinde açıkça belirttikleri gibi, içlerinde var olan ‘hurafeleri’ temizler ve ondan sonra onlardan istifade ederiz.

Oryantalistler ise, hem o kaynakları reddeder, sonradan ‘uydurularak yazılmıştır’ derler, hem de o kaynaklardan hareketle İslam’a çamur atmaya devam ederler. Bir de bunu ‘akademik seviyede olmak ve tarafsızlık’ sloganıyla yaparlar.

Bizim oryantalist kaynaklara yaklaşırken bir metodumuz vardır; onların ön yargılı olduklarını kabul eder ama ön yargılı oldukları alanların dışında doğruyu itiraf ettiklerinde kabul eder ve biz buna göre bu kaynaklardan istifade ederiz.

Ama bizzat oryantalistler yazdıklarıyla hem kendi içlerinde çelişirler birbirlerini yalanlarlar, hem de onlar bizim kaynaklarımızın tümüne hem reddederler hem de hiçbir kurala tabi olmadan istediklerini seçip kullanırlar.

Yani bizim usul kabul ettiğimiz temel kriterlerimiz, hareket noktalarımız, kurallarımız , metodolojimiz vardır ama onların hem İslami kaynaklara hem de birbirlerine karşı yaklaşımlarında bir metot usül kural bulunmaz, tamamen ön yargı, saldırganlık, kibir hakimdir yazdıklarında. Bir de bunu bilimsellik ve objektiflik kılıfı ile okuyucuya sunarlar.

Kısaca, Onlar bizim kaynaklarımıza hem uydurma gözü ile bakıp küçümsüyor, hem de seçici olarak yaklaşıp işlerine yarayacaklarını umdukları yerlerden alıntılar yapıyor, diğer ithamlarına cevap veren, aynı eserlerdeki delilleri görmezden geliyorlar. Biz ise onların kaynaklarını kabul ediyor ama ön yargılı oldukları noktaları, birbirlerinden alıntılarla ispatlayarak veya tahrip ettikleri İslami kaynakların gerçeğini göstererek kullanıyoruz.

Ateistlere cevap vereceğimiz kitap inşallah eziklik, savunmacı , reaksiyoner bir üslup ile yazılmayacaktır.

32 senedir hemen hemen tüm iddialarına muhatap oldum, hepsini biliyorum ve bı iznillah hepsinin cevabı var.

Ama, kendilerinin gerek yazdıkları eserlerde gerekse savundukları dünya görüşlerinde birçok eksikler, hatalar çelişkiler bulunmakta ve hem de Müslümanları suçladıkları birçok ithamla (dogmatik olma, bilime aykırılık, bağnazlık) aslında kendileri içli dışlı bulunmaktadırlar.

Ayrıca, İslam’ın 1400 senelik geçmişi, uygulamaları, insanlık tarihinin şanlı levhaları ile dolu iken, İslam’a karşı olanların alternatif olarak verebilecekleri ne bir sistem, ne de bir örnek gerek tarihte gerekse şu an yaşadığımız anda bulunmaktadır!

Not: yukarıdaki iddialarımızın tümünün delilleri sitemizde bulunmaktadır! 

.

                                                                                Sitemiz neden açıldı?

   “Hz Muhammed’in tarihteki imajı, karikatür krizi başta olmak üzere, tarihteki imajların güncellenmiş versiyonlarıdır.” (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 18) 

  Bu siteyi açmaya karar vermeme neden olan şey, 29 Kasım 2011 tarihinde Avrupa Parlamentosu’nun ev sahipliğinde AB Bakanı ve Baş müzakereci Egemen Bağış ile AB Genişleme Komiseri Stefan Füle’nin de katılımıyla gerçekleştirilen 67′nci Türkiye-AB Karma Parlamento Komisyonu (KPK) toplantısında Hollandalı aşırı sağcı milletvekili Barry Madlener’in  ” Türkiye gibi bir ülke AB’ye ait değildir. Çünkü geri kalmış İslami bir ideolojisi vardır ve bu Avrupa’ya ait bir durum değildir. İslam ve özgürlük bir arada yer alan iki kavram olamaz.” diye başlayıp ” Kadın hakları,… vs  şeklinde devam eden olay olmuştur ( Hürriyet, 29 Kasım 2011)  Dinsiz bir türk ateiste ait karikatürü bakana vermek isteyen aşırı milliyetçi Barry, aslında ülkemizdeki dinsizler ile Avrupa’daki İslam düşmanlarının ilginç birlikteliğini de gün yüzüne çıkarmış olmaktadır.

                                                                                              2011’den 2017’ye!
Faşist ile ateist solun İslam’a bakışı, İslam söylemleri aynı! İki hasta ve güya birbirine zıt zihniyet Hak karşısında yan yana, farkları olmadığının en büyük delili!

    2011’den 2018’e, yine karikatür (!), yine İslam’a saldırı ve yine oryantalist bir kafa (Dün Madlener; bugün Salman Rüşdi) ile karşı karşıyayız! Onlar görevlerini ifa ediyor, biz de işimizi yapmaya devam edeceğiz, bi-iznillah! 

   18.03.2012 tarihinde Dinden Özgürlük Vakfı  isimli bir ateist grubun New York Times gazetesinde yayınlamak istedikleri  “Kadınları ve gayrimüslimleri insan kabul etmeyen bir kurumu ait olmak; neden? İnsanları ‘peygamberin’ nefret ve şiddet dolu öğretilerinden daha çok önemseyen bizlere katılın” ifadelerini içeren  ilanı da aynı önyargıların dillendirilmesinden başka bir şey değildir.   

  2005 yılında Danimarka kaynaklı karikatür krizi ve ondan önce şeytan ayetleri isimli kitap ( 1989) ve en son Müslümanların masumiyeti ( Eylül 2012 ) isimli sinema-belgesel tarzı çalışmaların gösterdiği gibi, batı âlemi İslam’ı bırakın tanımayı, haçlı seferlerinden kalma önyargı ile İslam’a hala düşmanca yaklaşmaya devam etmektedir. Taraflardan birinin sayın Bağış  diğerinin milletvekili Barry olmadığı kesin olan bu olayda İslam dünyasının kendini batı alemine anlatamamasının da etkin bir sebep olduğu bu önyargı ne yazık ki gün geçtikçe derinleşmeye devam etmektedir. İşte bu site gerek batı âleminde misyoner kaynaklı İslam ile ilgili ithamlara cevap vermek ve gerekse  ülkemizde bulunan dinsizlerin iddialarını cevaplamak amacıyla kurulmuştur. Bunları yaparken de asıl sorumlunun onlara İslam’ı gerçek yüzü  ile anlatamayan biz Müslümanlar olduğunu unutmadan gecikmiş görevimizi ifa etmek gayreti içinde olduğumuzu da ifade edelim. Tarihi derinliği ve yoğun içeriği olan alanda sorunları çözmekten çok karanlığa karşı bir mum yakma niyetiyle yola çıktığımızın bilinci ile temel prensibimizin “ Ancak hastaların doktorlara ihtiyaç duyduğu.” gerçeğini hatırdan çıkarmadan, hastalar olmasa doktorların da bir değerinin kalmayacağı bilinciyle, samimiyetle görevimizi ifa etmektir.

   Avrupa’da, özellikle de kuzey ülkelere doğru çıktıkça artan ateizm oranı, İslam hakkındaki iddiaların başında gelen: İslam’ın kılıç zoru ile yayıldığı , İslam’ın şiddet ile özdeşleştirilmeye çalışıdığı, İslam’da  kadın hakları,  efendimiz (sav)’in evlilikleri ve özellikle Hz Aişe annemizin evlilik yaşı, Kuran’da var olduğu iddia edilen çelişkiler gibi konular sitemizin ana başlıkları olacaktır.

                                       asilolansebepleriortadankaldirmak-1

        Asıl olan bu sonuçları doğuran sebeplerin ortadan kaldırılmasıdır! Sitemizin işlevlerinden biri de budur!

 

                                                                               Deizm, ateizm dalgası
      “Türkiye’de genelde İslâmî kesimlerde, üstelik de bütün kuşaklarda, ama özellikle genç kuşakta bir deizm dalgası yayılıyor hızla. Seküler kesimlerin çocuklarının arasındaysa, ateizm yayılıyor dalga dalga…Deizmin de ateizmin de yayılmasını sağlayan şey, fikir ya da felsefe değil, aksine kültür: Ayartıcı, ruhsuz postmodern popüler kültür. Film, müzik, kültür ve medya endüstrileri, bütün dünyaya deist ve nihilist bir kültür yayıyorlar… Şu an küresel ölçekte inşa edilen, hepsi birbirinin neredeyse kopyesinden öteye geçemeyen insan türü, insanaltı bir varlık: Düşünme melekelerini yitiren, hız, haz ve ayartı’nın kölesi olmayı, özgürlük sanıyor!” ( Yusuf Kaplan, Yeni Şafak, 8.4.2018)

   Sanal alemde Ateizm Agnostisizm deizm propagandalarına cevap veren sitelerin önemi gittikçe artıyor: Türkiye’nin yarısı dini internetten öğreniyor. İnternetten öğrenenlerin neredeyse yarısı, “ deist, agnostik, ateist” oluyor!

                                                                                          İddiamız
            Ateistler; misyoner ve onlarında hocası oryantalistlerin içimizdeki kuklaları oldukları yönündedir.
  Yaptığım ziyaretlerde Protestan misyoner merkezinde T. Dursun’un kitabının olması, Katolik kilisesinde İslam’a saldıran gazete yığınlarının bulunması, bunun yanında, ateistler ile insanları Hıristiyanlaştırmakla uğraşan misyonerlerin İslam hakkındaki ithamları aynı olması, bu da yetmezmiş gibi ateist ve misyonerlerin kaynaklarının da aynı ( Ateist olduğunu iddia edenlerin Misyoner Zekeriyya Birader’in videolarını – T. Dursun’a cevaplar, sayfa sonunda – paylaşmaları, ilk ateistlerden Abdullah Cevdet’in tercüme ettiği kitabın, oryantalist R. Dozy’nin Tarihi islamiyyet adlı kitabı olması, Dinlerin uydurma olduğunu iddia eden Muazzez İlmiye Çığ’ın 1957’te Münih oryantalistler kongresine katılması, bu iddiamızın delillerindendir.) olması; Oryantalistler, bize sadece bir şeyi anlatmaktadır; Misyoner ve ateistler, oryantalistlerin – bize göre, Yuhanna ed-Dımeşkî’den beri,1300 senedir- İslami kaynaklardan arayıp kendilerince bulduklarını iddia ettikleri yanlışları, onlar adına papağan gibi içimizde tekrar etmektedirler! 

  Hadis Profesörü Serdar Demirel

“Keşke Fatih Hıristiyanlığı kabul etseydin, iyi olurdu. diyen Türk entelijansiyası (aydınlar topluluğu) tanıdım ben. Dolayısıyla Türk entelijansiyası, genelde din düşmanı değil tam tersine, özelde İslam düşmanı gibi görünüyor bana. ( Hilmi Yavuz, Modernlesme, Oryantalizm ve İslam, s. 113) Bu grubun ateizminin farklı bir felsefi arka planı var. Türk ateistleri pozitivizmden çıkıp gelmediler tanrıtanımazlığa. Türk ateisti aydınlanmanın mirasıdır. Daha doğrusu ateizm, Fransız aydınlanmasının, Türk entelijansiyası tarafından fevkalede yanlış bir biçimde anlaşılmasına sonucudur.” (Hilmi Yavuz,  s. 134)

Ateistler “İslam’a ve Kuran’a saldırmaları ile, bilerek veya bilmeyerek batı emperyalizminin ve yeminli müttefikleri olan siyonizmin bir başka aracı olmaktadırlar.” ( İzzet Derveze, Kuran cevap veriyor, s. 21) “Batıdaki Hz peygambere yönelik imaj, Türkiye’deki peygamber algısını da negatif etkilemektedir.” (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 18) ; Hz. Peygamber ve İslâm’la ilgili “üretilmekte olan” yalanların, iftiraların hepsi bir araya getirilecek olsa, orta büyüklükte bir kitap değil, orta büyüklükte bir kütüphane olur” (Mehmet S. Aydın, Varoluş Yolunda, s. 301)

  Papa, “Hıristiyanlık tehlikede. Müslümanları Hıristiyanlaştıramasanız, hiç olmazsa dinsizleştirin.” demektedir. (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 45)  

  Ateistlerin Müslümanlara sordukları sorularla, Hıristiyan misyonerlerinin soruları arasındaki çarpıcı benzerlik, bu kimselerin nereden beslendikleri konusunda ciddi kuşkulara neden oluyor. ( Prof. Cafer Karadaş, Ateist ve deistlere cevap, s. 15) 

 

 

           1990’larda yaşayan T. Dursun’un İslam hakkındaki fikir babası;1700’lerde yaşamış Montesquieu
                                                        ( Montesquieu, Hıristiyanlığa ‘Tabu’ demiyor! )

Ateistlerimiz, Avrupalı Hristiyanların taklitçi maymunudur!

  İlhan Arsel, ‘şeriat ve kadın’ (s. 110)  ve ‘Toplumsal geriliklerimizin sorumluları’ (s. 210)  adlı kitaplarında şu iddiada bulunur: ” Daha açık söylemek gerekirse Tanrıya bu şekilde konuşur gösteren Muhammed’dir.” Ateist yazar bu söylemi ile, oryantalist ve misyonerlerin ithamlarını tekrar etmekten başka bir şey yapmaz!

Ateistlerin en çok tekrar ettiği iddialardan biri de, tüm oryantalistlerin de en büyük iddiası olan, ‘Hz Muhammed’in İncil ve Tevrat’ı okuduğu ama yanlış veya eksik anladığı için yaptığı alıntılarda hatalar bulunduğu’ iddiasıdır. Öncelikle bu konunun ‘L. Caetani’ye cevap ve İslam tüm dinlerin özüdür’ adlı yazılarımızda olduğunu hatırlatalım. Gelelim konuyla ilgili kısa cevaba; “Tevrat ve İncil, Kuran’a göre bozulmuş kitaplardır. Dolayısı ile eldeki Tevrat veya İncil ile Kuran çelişiyorsa, bu Tevrat veya İncil’in yanlışlığındandır.” ( Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 172)

Ateist ve deistler, din düşmanı değil, İslam düşmanıdırlar! Her iki kesiminde ‘hocası’ ise, önceden Mısır Kıpti Kilisesine bağlı iken, sonradan Evangelist Protestan mezhebine giren ve ‘İsrail ile karanlık ilişkiler içinde olduğu sağduyu sahibi Süryanilerce de belirtilen’ ve İslam’a hakaret eden, ‘Müslümanların masumiyeti’ adlı filminde arkasında olan misyoner bir Mısır’lı Kıpti papazdır. Olaya tersinden bakacak olursak, ateist ve deistlerin hocası misyoner Zakaria’dır; Zakaria’nın da kaynağı Kuran’dır! Kuran kaynaksa neden itiraz edersin, değilse neden kaynak olarak kullanırsın, diye sormayacağız, sitemizde (Oryantalist, misyoner ve ateistlerin) metotsuzluklarına dair bol miktarda örnek bulunmaktadır! 

  2000 Yılında ilk ateist eserlerle tanıştım. İlahiyat hazırlık sınıfında idim. İmanım gitti geldi… Sonra tek tek cevapları aradım, hamdolsun buldum; kenara not ettim. İlahiyat 2. sınıfa geldiğimde önce Hıristiyanları, 3. sınıfta ateistleri bizzat ziyaret edip fikir alışverişlerinde bulundum. Daha sonra Misyonerler ile yüzyüze veya mektup ile iletişime geçtim. 20 yılın sonunda ateist ve misyonerlerin bilgi kaynaklarının farkına vardım: Oryantalistler. Sonra bu site ortaya çıktı. Zamanla daha da olgunlaşacak ümidi ile devam ediyoruz!

 “Aydın kesim, gerek eski metinleri okuyup anlamadaki zorluğu göze alamamaları, gerekse bir an önce neticeye varmak arzularına sahip olmaları ve Bir de dini çevrelerde bilinenlere aykırı, yeni şeyler ortaya atma hevesi yüzünden, oryantalistlerin eserlerini kaynak kabul etmişlerdir. ” ( Mustafa Sıbai, Oryantalizm ve oryantalistler, s. 98 )

“İslam dünyası birkaç asırdır gaflet uykusundadır. Uyanışın gerçekleşmesi, karşı tarafın hücumlarını bertaraf etmenin yanı sıra, fikren karşı hücuma geçmekle mümkün olacaktır.” ( Prof.  Dr.  Abdülaziz  Hatip, Kuran ve Hz. Peygamber Aleyhindeki İddialara Cevaplar, s. 36)

 

                           SİTENİN BELKİ DE EN KAPSAMLI AMACI ŞU İDRAKE KAVUŞMAMIZDIR:
    Müslüman, Hristiyan hatta ateist…Hiç fark etmez, ‘Batılı oryantalistlere’ göre biz, ‘doğu’luyuz!’ Kısaca, biz bizeyiz!

   C.E.M. Joad şöyle der: Bir İngiliz bilmeyerek yahut bilmezden gelerek milletlerin uğradıkları acıları unutarak, İngilizlerin barışçı bir millet olduklarına inanılır. Başkalarını savaş delisi ve kan dökücü olmakla suçlar. Elindeki bitmez tükenmez serveti, kendisi ile paylaşmak isteyenlere, savaş delisi lakabını takar. Batıda savaşların demokrasiyi korumak için yapıldığı ne kadar söylenirse söylensin, hakikat ortadadır. Bu savaşlar sadece, kuvvet yarışına girişen blokların mücadelesidir. ( Guide to Modern Wickedness, s. 180, 191)

“Müsteşriklerin herhangi bir konuda insaf ve orta yol üzere olmaları bizi aldatmamalıdır. Çünkü çok geçmeden başka bir konularda dengesiz ve aşırılıkları hemen kendini gösterir. Bu yüzden aynı müsteşriki bazımız, ‘İslam’ı öven ve takdir eden biri’ olarak görürken başka birimiz aynı şahsı ‘İslam düşmanı ve İslam’ı karalayıcı’ olarak görebilmekteyiz.” (Prof A. Hatip, İddialara cevaplar, s. 26) Arap dostu olarak tanınan ( L. Massignon, Situation de l’Islam, I/11) Louis Massignon, Fransa’nın Filistin ve Suriye yüksek komiser yardımcı olarak çalışır. Fransa’nın, “sonuna dek tutmak istemediği sözlerin bir güvencesi” olarak Fransız hükümeti tarafından kullanılan bir figür olur. Yunan medeniyetini Pers medeniyeti ile karşılaştıran Aristo bile, ‘Uygun olan Yunanlıların barbarlar üzerinde hüküm sürmesidir.’ (Aristotle, Politics, 1252 b4) diyerek, son tahlilde herkesin kendi üyesi olduğu grubun tarafında olduğunu ispatlamaktadır.  Hz Muhammed’i bir peygamber, İslam’ı bir din olarak kabul etse de kendisi Hıristiyan olan Watt, “Kur’an’da Yahudilik ve Hristiyanlık ile ilgili bazı ifadeler açıkça yanlıştır.” yorumunu yapmaktadır. ( Montgomery Watt, Hz Muhammed’in Mekke’si, s. 84) İslam hakkında ‘en objektif yazarlardan olan’ Slomp’tan yapacağımız alıntı da aynı düşüncenin izlerini taşır: “Muhammed bir peygamberdir; ancak İsa ise peygamberin ötesinde özelliklere sahiptir. Dolayısı ile Hz Peygamberden üstündür.” (Slomp, Het debat over de christelijke erkening van Muhammed, s. 64)

Kısaca, “İstisnai olarak ortaya çıkan bir takım objektif çalışmalarda bile hiç bir zaman, Hz Muhammed’in peygamberliği kabul edilmemiştir.” (Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 60) Hüseyin Akgün’ün, “Goldziher ve hadis” adlı eserinden devam edelim: “İslam’ın kendi doktriner resmi şekliyle bile, felsefi kafaları tatmin edebilecek yegane din olduğunu akıllıca tespit ettim.” diyen Goldziher son tahlilde, “Benim idealim, Yahudiliği de benzer bir rasyonel seviyeye yükseltmektir.” diyerek yine kendi dinini ön plana çıkarmaya çalıştığı görülmektedir. David E. Stannard, “Ne zaman yerliler barış istediyse, hep İngilizler tarafından sahte bir anlaşma yapıldı ve ardından da İngilizler, barış zamanında olduğunu sanan yerlilere beklenmedik bir biçimde tekrar saldırdılar.” demektedir. (Sefa M. Yürükel, Batı tarihinde insanlık suçları, s. 44) “İslam’a insaflı bir şekilde bakan az sayıdaki oryantalistte, içinde yaşadıkları ortamın onları Müslümanların anladıkları manada İslam’ı anlamalarına engel olmuştur. Oryantalist araştırmaların asıl amacı Müslümanlarla mücadele ederken yararlanmaları için misyonerlere malzeme hazırlamaktı. Bu nedenle söz konusu araştırmalar hiçbir zaman sağlıklı, iyi niyetli ve tarafsız olmamıştır.” (Muhammed Gallab, Nazaratün istişrakiyye fil-İslam, s. 8) “Hiçbir ülke, Türkiye gibi batılılaşmaya çalışmamıştır. Avrupa hiçbir zaman, Türkiye’nin batılılaşma çabalarını ciddiye almamıştır. Bu çabaları küçük görmüştür. Türkiye’yi küçük görmekte haklıyız. Çünkü bizi taklit edene niçin saygı duyalım. Ben ancak medeniyetime katkıda bulunabilecek olana saygı duyarım.” (Arnold Toynbee, uygarlık sınavı adlı eserinden nakleden Hilmi Yavuz, Modernlesme Oryantalizm ve İslam, s. 68) “İslami reform, çoğunlukla bir özür dilemedir. Batı sömürgeciliği, dolayısıyla ortaya çıkan aşağılık duygusuna cevap vermeye yönelik bir çabadır.”  ( Bryan S. Turner, Oryantalizm Kapitalizm ve İslam, s. 100)  
  “Bir oryantalist için doğulu her zaman doğuludur. ( Edward Said, Oryantalizm, s. 19, 144)
“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın!” (Cemil Meriç, Jurnal 11, s. 383)
  “Doğulunun sağcı solcu , devrimci olması bir şeyi değiştirmez. Hiç bir batı kaynaklı bile olsa ideoloji bir doğuluyu batılı yapmaya yetmez. Doğulu her şeyden önce doğuludur; bir Müslüman yarı Fransız olabilir ama yarı Hristiyan asla olamaz.” ( İsmail Süphandağı, Batı ve İslam Arasında Oryantalizm, s. 19-20)
   “Said bir Hristiyandır ama Filistinlidir, Arap’tır ve neticede Doğuludur.” ( Yücel Bulut, Oryantalizmin kısa tarihi, s. 183)
 Alman bilim adamı Fritz Neumark: “İçtenlikle itiraf etmeliyim ki, Avrupalı Türkleri sevmez, sevmesi de mümkün değildir. Türk ve İslam düşmanlığı Hristiyanların ve kilisenin asırlardır hücrelerine sinmiştir. Avrupalılar Türkleri Müslüman olduğu için sevmez, ama ‘laiklik’ şöyle dursun, ‘Türkler Hristiyan olsa da’ onlara düşman olarak bakmaya devam ederler.” ( Metin Aydoğan, Bitmeyen Oyun, Türkiye’yi Bekleyen Tehlikeler, s. 182 )
  “Viyana piskoposu Johann Fabri: ”Dünyada yaş ve cinsiyet ayrımı yapmadan çocuk yaşlı herkesi kesen, hatta ana rahmindeki bebeği bile katleden Türkler kadar acımasız ve kaba bir ırk yoktur” (Turkey, Sweden and the EU Experiences and Expectations”, Report by the Swedish Institute for European Policy Studies, Nisan 2006, s. 6)
  “Batılıların dediği olursa, sizin Alevi-Sünni, Kürt-Türk, sağ-sol, laik-ateist olduğunuza da bakmayacaklar. Adınıza, geldiğiniz yere bakacaklar. Zaman ve coğrafya kaderimizdir. Kaderine karşı yürümeye kalkışanlar, Allah’ın iradesine karşı durmaya çalışıyorlar demektir.” (Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit, 09.03.2017) 

   “Oryantalistler, kendilerini fikri yönden takip eden, amaçlarına yardımcı olan beyaz insan cinsinden, Yahudi veya Hıristiyan olsalar bile, onların doğulu Arap asıllı olduklarını bilmektedirler. Bu nedenle onlar bu oryantalist efendilerinin gözünde yabancı kimselerdir. ( Pr. Adnan Muhammed Vezzan, Oryantalizm ve oryantalistler, s. 64) 

 “Müslüman dünya istediği kadar batılılaşsın, sekülerleşsin, sanayileşsin, aradaki ontolojik mesafenin kapanması mümkün değildir. B. Lewis, Huntington gibi yazarlar; Müslümanların masumiyeti gibi filmler… bunun göstergesidir.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 241) “İnsan bilmediğinin düşmanıdır. Batının İslam konusundaki tarihi cehaleti, bir imkan ve kapasite meselesi olmaktan ziyade bilinçli bir tercih gibi görünüyor.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 240)

 “Batılı her zaman Oryantalisttir. Bu bakış her şeyi mahvediyor.” ( Osmanlı tarihi uzmanı Japon Prof. Yuzo Nagata, Milliyet, 24 Mart 2000) 

 Fransız Türkolog François Georgeon’un Paris’teki söyleşisinden: “Türkiye hiç sömürge olmadı ama Batı Türkiye’ye sömürgeci dil kullandı. Bunun hesabını da vermedi. 70’lerde Fransa’ya çalışmaya gelen Karadenizli köylülere mağripli muamelesi yapıldı. Bu bir paket onlar için, kendileri dışında herkes aynı!”  (15.01.2021) 

.

                                                                                   Çağrımız!

Hadi buyrun, fikir meydanına! Bugüne dek hep önyargılı ve at gözlüğü ile İslam’a bakan oryantalist fikirleri, ya Müslümanları Hıristiyanlaştırmak isteyen ya da onları ateist yapmak isteyen dinsizler, kendi görüş-araştırmaları gibi sundular. Artık yeter! Buyrun ey misyoner, deist, agnostik, ateist vb. savunucular, ‘varsa’ kendi fikirleriniz ile sizinle fikri cidal, ilmi tartışma, seviyeli ve ilmi görüş alış verişi yapalım. ilminize, fikrinize güveniyorsanız, OKUyan, tefekkür eden, üretken birisi misiniz? İslam’a karşı veya hakkında şüpheleriniz mi var? E, buyrun?!

Net ve objektif tartışma için olmazsa olmaz bazı şeyleri netleştirelim:

Öncelikle dünyaya bakış açınızın adını belirteceksiniz: Hıristiyan/Protestan’ım, ateistim… gibi! Sonra, İslam’a alternatif sunduğunuz dünya görüşünüzü ifade edeceksiniz: sonu -izm ile biten her ne ise ama asla, güzellik yarışmasında konuşan aday gibi ‘ Dünyada barış, hümanizm, çiçek-böcek gibi ayakları yere basmayan ve uygulama safhasına çıkmamış ütopik hayalleri değil! İslam’a karşı kendi fikriyatım şu deyip adını koyacaksınız! En son sitemizdeki iki arama motorunu kullanıp, hala sizi ikna etmeyen konu varsa, buyrun, SİZİ bekliyoruz!

Yoksa, bizde rahatlıkla, İslam düşmanlarının ‘pehlivanı yok’ deriz, ona göre!

.

                                                                                Amacımız

    Aşağıdaki bakış açısının tüm Müslümanlara hakim olması, eziklik ve kompleksten kurtulup öz güven sahibi olmak  ve  ‘batı, medeni dünya, çağdaşlık, modern hayat’ gibi içi boş ve emperyalizmin araç olarak  kullandığı kavramların tuzağına düşmeden, kendi içimizde birliği sağlamak! 

  Fas Krallığı Yükseköğretim ve Bilimsel Araştırmalar Bakanı Sayın Lahcen Davudi: Batı ile görüştüğünüzde mütevazı olmayın. Çünkü  “Siz mütevazı olduğunuz zaman onlar bunu zayıflık olarak anlıyorlar. Onların anlayacağı tarzda, onlarla aynı seviyede durarak konuşun. Medeniyetinizden, dininizden özür dilemeyin. Tarihte özür dilenecek ameller ararsanız onların bizim yüzümüze bakacak yüzleri olamaz” ( Serdar Demirel, Akit, 01.05.2016)

  Görevimizi hakkı ile yerine getirebilsek, İslam’ın gerçek yüzünü anlatabilsek neler olacağına iki  örnek

    

  Sonradan Müslüman olan, yapayından daha dirayetli çıkıyor, maşallah!

masallah-1

Objektif bakan, en azından itiraf eder! 

Kuran‘da bir çok şey beni şaşırttı. Fakat şaşırtmayan şeyler de oldu. Fakat beni en çok etkileyen ise çok kapsayıcı bir Kutsal Kitap olması oldu. İslamiyet’in Yahudilik ve Hristiyanlıktan daha kapsayıcı olduğunu kesinlikle fark ettim. Diğer iki din pek çok peygamberi ve yaşantısını kabul etmez iken, İslamiyet hepsini ediyor. Ayrıca bize söylenenin aksine kadınlara değer veren bir dinKuran-ı Kerim üzerinde politikacılar ve belirli kitleler tarafından çarpıtılan bölümler olduğunu fark ettim. Bu kısımlar özellikle savaş ile ilgili olanlardı. Bunlar batılı politikacıların halka bir düşman sunmak için kullanabileceği ifadelerdi.” ( Carnegie Üniversitesi’nin Uluslarası Ahlak Konseyi Direktörü Gary Wills, Kur’an’ın Anlamı nedir? adlı kitabı ile ilgili mülakattan, 23 Ekim 2017, Risalehaber ) 

.

                                                                                        Adım adım

     Tanrı var mı? Allah’ın varlığının delilleri, evrim, ateist akıl adlı yazılarımız: Ateizm, agnostizm bitti.

   Varsa yaratıp bıraktı mı? Bu muhteşem uyumlu evren sebepsiz olamaz: Canlıları birbirleri ile irtibatlı, kendi aralarında konuşabilecek şekilde yaradan yaratıcı, kelam sıfatı ile neden yarattıkları ile iletişime geçmesin? Yaratan neden yarattığına kendini tanıtmasın? Düzen ve uyum içindeki evreni yaratan tanrının, sonra onu başıboş bırakması yaratılandan yaratıcının haşmetini görebilen insan için mantık dışı bir sonuç olur. Bu muazzam ahenk, başıboş bırakılmak için yaratılmış olamaz.Tüm evreni insana hizmet edecek şekilde, hayattaki ihtiyaçlarını karşılayacak ortam yaratan, fikrî alandaki sorularını ( Akıl ve duygu sahibi insan pek çok alanda yaptığı keşifler, icatlar ve teknolojik gelişmelerle insanlığı maddi anlamda ilerletti. Bu kadar gelişmeleri ve icatları akıl sayesinde yapan insan; ‘Niçin yaratıldım? Bu dünyaya niçin gönderildim? Yaratılış gaye ve amacım ne? Bu dünyaya nereden geldim ve nereye gidiyorum? Beni yaratan yaratıcının benden isteği nedir? Nasıl davranışlar yapmamı istiyor?’ gibi pek çok önemli sorulara tek başına cevap bulamamıştır….) cevapsız bırakmaz. Vahiy insana yol gösteren bir ışık, bir rehberdir. İnsanı vahiy yolu ile iyi, güzeli ve doğruyu bulabilir ve yanlışlıklardan kurtulabilir. ( İslami emir ve yasaklar ve hümanizm adlı yazımıza bakılabilir) Gayesiz yaşam insanı insanlıktan çıkartır. İnsanı sahip olduğu üstün özelliklerden soyutlamadan hayatını devam ettirecek özellikler vahiyle insana bildirilir. En üstün ve benzersiz gücü kabul etmeyen her insan, kendisi ile aynı özelliklere sahip diğer canlılardan kendini üstün görme eğilimindedir. İlim, para, makam… ile bunu etrafına göstermeye çalışır. Bunun sonu tüm insanlığa karşı üstün olma çabasıdır ki bu sonunda kendini tanrı ilan etmeye kadar varır:  Deizme son! “Fizik kanunlarının ve maddenin bilinçli varlıklar olmadıkları göz önüne alınırsa, evrende olup bitenleri idare edecek bir öznenin zorunlu müdahalesi gerektiği hemen anlaşılacaktır. ( Selçuk Kütük, Deizm,  s. 132) Deizme cevap için, ‘Deizm 2’ adlı yazımıza bakılabilir. 

    Bırakmadı ise hangi kitabı gönderdi? Kuran ve Bilim, Çelişkilere cevap adlı yazılarımız: Merhaba İslam!

     Sonuç:
1- Dünya imtihan alanıdır.

 2- Bize verilen (Zekadan bedensele hücreden atoma, dünyadan evrene) donanım bu imtihanı kazanmaya yeterlidir.
 3- İnsanda var olan “daha çok” arzusu, kaynağını cennete olan özlemden almakta ve ilahi mesajda ana vatanımıza dönüş yolu kılavuzunu oluşturmaktadır.
 4- Allah’ın emrettikleri içinde bize zararlı, yasakladıkları içinde bize yararlı bir şey yoktur!

.

                                                                                    Temel Teorilerimiz
1- Biliminde, iman/gayb alanları yani, ön ön kabulleri vardır. Önce bir şeyin gerçek olduğunu düşünür, iddia edilir, sonra deney yoluyla onu ispat edilmeye çalışılır ama işin ilginci, ispat edildiği iddia edilen kanunun bir süre sonra yanlış olduğu ortaya çıkar. Newton, Einstein örneğinde olduğu gibi!
İslam’a, günümüz biliminin geldiği seviye ile açıklamaya çalışıyorsak ta, bizim temel teorimiz, “İslam’ın, bilimin ulaşacağı son noktada onu beklediği” şeklindedir
2- Ateist argümanlar, çoklu Evren, boşluklar tanrısı,kaos teorisi gibi iddialar, çok yüzeysel ve mitolojiktir. Ateist/deistlerin anlayacağı kelime ile, ‘Bilim dışı masallar’dır!
3- Evim ve natüralizm, bilimsel kavramlar değil, iman konusu haline gelmiş ama hala ispatlanamamış ideolojik ve hatta dogmalaşmış birer ‘din’e dönüşmüşlerdir!
4-Gerek bilim, gerek felsefe ve gerekse de evrim veya naturalizm görüşlerini kendisine rehber edilenler ( Ateist, agnostik, deist, kısmen de bazı oryantalistler) İslam’a saldırırken, ortak bir noktada-paydada-görüşte birleşememekte, tek bir tanıma/sonuca ulaşamamaktadırlar. Herkesin bir ön yargısı, ön kabulü, en son varacağı yeri başta kabul edip ona göre yola çıkma gibi bir metotları vardır!
5- Ateizm, agnostizm, deizm ve oryantalizm “çeşitli gruplara” ayrılmıştır. İddiaları yüzeysel ve ön yargılar ile toplu doludur
6- İslam, “hurafeden uzak, şirke bulaşmamış Ehli Sünnet çizgisi ile” en güzel şekilde temsil edildiği iddiasındayız.
7- İslam’ı değerlendirirken unutulmaması gereken bir şeyin de, bilimin, aklın ve düşüncenin hala gelişmekte ve her sırrın akılla çözümlenmiş son noktaya ulaşılmadığının unutulmaması gerektiğidir. Unutmamalıyız ki, aklında, bilimin ve deneylerinde bir sınırı vardır! Dolayısıyla, nihai hedefe ulaşılmış, eksik hiçbir şey kalmamış ve her bilgiye ulaşılmış gibi İslam’ı değerlendirmek, metot olarak yanlıştır!
İslam’a eleştirenlerin, ateizmden oryantalizme, temel kaynak noktaları, yine İslam’ın kendi kaynaklarıdır. Kuran’ı Hz Muhammed yazdı, hadisleri Müslümanlar uydurdu, İslam tarihini tek taraflı olarak İslam alimleri yazdı ise, bu kadar saldırı-iftira konularına İslâm düşmanları nasıl bulabilmişlerdir. Demek ki, Kuran’ı yanlış anlama söz konusu, hadis ve siyer kaynaklarını ise bir yine İslamî metotlardan hareketle süzgeçten geçirmek gerektiği söz konusudur!
Sitemizdeki bu konulara ‘giriş’ babında, “Bilim değişmez mi?, İslam alimlerinin objektifliği, Deizm 2, Ateist akıl, Evrim, İslamî emirler ve Hümanizm, Kuran’da çelişki yoktur, Kader, Dinsiz ahlak olur mu?, Allah’ın varlığının ispatı, Ateistlere cevap, Ateizm Yanılgısı 2” gibi konuların öncelikle okunmasını tavsiye ederiz!

Önemli not: Bu bu görüşler, ‘ferdi-kişisel’ olarak, 30 yıldır sanal-reel okuma-tartışmalar sonucu vardığımız son noktadır! Geneli, hele hele İslam’ı temsil babında ve iddiasında değildir!

                     Ateist, deist, oryantalistlere topluca cevap vermek mümkün mü?
 Ateiste Allah’ın varlığını anlatırken deistin inandığı tanrı ve Hıristiyan-Yahudilerin tanrı inancı da konuya dahil olmakta, her birinin inanç türü devreye girip konuyu daha girift hale sokmaktadır. Ateiste cevap verirken deist bunu gereksiz görmekte, deistin yanlış tanrı inancı düzeltilirken ehli kitabın inancını ayrı ele almak gerekmektedir.
 Ateiste ve deiste vahyi anlatırken ehli kitabın vahiy anlayışındaki farklılık konuyu dağıtmakta, hepsinin ortak düşmanı olan Kur’an ve Hz Muhammed konusunda da cevap verilirken ateiste ve kısmen deiste verilen cevap ile ehli kitaba verilen cevaplarda kaynaklara atıfta bulunma ve delil kullanımında farklılıklar gündeme gelmektedir.
 Sonuçta mutlaka bir kesim içeriği ya gereksiz ya fazla veya yanlış bulabilmektedir. Belki de hitap kitlesinin, tüm bu kesimlerden etkilenmiş olan arada kalmış Müslüman gençler olarak seçilmesi en doğrusu olacaktır. 

 

                                                                                 İlkelerimiz

“Bir düşünce sisteminin hangi görüşler üzerine kurulduğunu anlamaksızın, bütünlüğünü kavramadan, o görüşü reddetmek karanlığa taş atmak gibidir. Bir ilme son haddine kadar vakıf olmayan kimse, o ilimdeki bozukluğa vakıf olamaz. O derece vakıf olmalı ki o ilimde en büyük olan alimleri geçip, onların kavrayamadığı noktaları kavramalıdır ki o ilmin fasit olduğunu anlasın.” ( İmam-ı Gazalî, el-Münkız Mine’d-Delal, s. 11)

“Bize hangi kaynaktan gelirse gelsin, bize ister önceki kuşaklarca, ister yabancı halklarca sunulmuş olsun gerçeği itiraf etmek ve özümsemekten utanmamalıyız. Hakikati arayanlar için hakikatten değerli bir şey yoktur. ” (Kindî, Felsefi Risaleler, s. 4)

“Bizi hakikate götürecek ilim gayri-müslim’de bile olsa onu alır ve ona teşekkür ederiz.” (İbn-i Rüşt, Faslu’l-makâl, s. 81)
                                NE GAZALÎ’DEN VAZ GEÇERİZ NE İBN-İ  RÜŞT’Ü TERK EDERİZ.

 

 

                                                                Sitemizden nasıl yararlanılabilir?

   Öncelikle sitemizin bir ilaç işlevi gördüğünü, ilacın ise lazım olduğunda kullanılması gerektiğini ifade etmek isteriz. İlaç her zaman kullanılmasa da ne zaman ihtiyaç duyulacağı bilinemeyen bir bir şifa aracıdır. İmansızlık, önyargı, cahillik hastalıklarına herkes tutulmasa da, bu tür hastalıkların bulaşma ihtimaline karşı sitemizdeki yazıların her daim ulaşılabilir olması gerektiğini düşünüyoruz. 

   Oryantalist, ateist ve misyonerlere belli bir kategorik sıra ile cevap vermek imkansız. Çünkü konular birbiri ile bağlantılı ve çok iç içe girmiş durumda bulunmaktadır. Sitemizin temel hareket noktasını oluşturan, oryantalist görüşlerin misyonerlerce kullanıldığı ve ateistlerce dile getirildiği iddiası da bunu doğrulamaktadır. Peygamberimizden bahsederken İslam’da kadın haklarına, namazdan bahsederken İslam savaş hukukuna vb.  rahatlıkla geçilebilmektedir. Bu nedenle önce ana başlıklar ( Kuran, İman, Kadın, genel …) altınca cevaplar sıralandı, sonra kendi alt başlıklarında iddiaları ve yazarları, kitapları ele alındı. Bunun dışında kaynaklık edebilecek temel konularda belli bir başlık altında toplanıp okuyucuya sunuldu.

   Sitemizden azami ölçüde istifade edebilmek için öncelikle “Kaynaklar” bölümündeki temel İslami ilimlerle ilgili yazıların okunması, bundan sonra özellikle oryantalizm başlığı altındaki yazıların okunmasını, bu aşamadan sonra ateist yazarların fikirleri ve onlara verilen cevaplara geçilmesini tavsiye etmekteyiz. Oryantalist iddiaları ile birebir örtüşen ateist ithamların okuyucuya yeni ufuklar açacağı, her birine cevap verilen oryantalist ve ateist görüşlerin örtüşmesinin ‘zihinlerde olan ve farkına varılamayan birçok zinciri kıracak ve olaylara daha derinlemesine ve daha geniş açıdan bakabilme kabiliyeti kazandıracağı iddiasındayız! En sonunda ise özel başlıklarla detaylı incelemeye çalıştığımız yazıların okunmasının faydalı olacağını ümit ediyoruz. Bunun dışında sitemizde bulunan iki arama motorundan da aranan belirli konulara rahatlıkla ulaşılabileceğini belirtmek  isteriz. 

    Gayret bizden, tevfik ve hidayet Allah’tandır.

   

                                                                                      Hamiş

    islamicevaplar.com sitesi edilgen, reaksiyoner, savunmacı bir mantıkla hazırlanmamış; aksiyoner, etken ve oksitendal bir bakış açısı ile yapılandırılmaya çalışılmıştır. Özellikle son 300 yıldır, gücü esas alan mantık ile hareket eden batı hem kendi ruhunu  bitirmiş hem doğuyu maddi manevi sömürerek özünden uzaklaştırmıştır. Ama sosyolojik gerçek onlara da işlemektedir, her organ doğar, büyür ve sonra ölür. Hak üzere olmak ise, iki cihanda da üstünlük sebebi ve vesilesidir.

    Site ferdi bir gayretin ürünüdür. Bu çalışma tek başına oryantalist iddialarına ‘tamamı’ ile cevap vermek yerine, akademik anlamda  cevap verme çabasının ilk adımları olarak değerlendirilmelidir, profesyonelleşmesi- akademik hüviyet kazanması zamanla olacaktır inşallah. Özellikle ilk adım ve akademik çalışmanın beklendiği vurgusunun yapılma nedeni; Oryantalizmin 1000 küsur yıllık bir geçmişten ve Avrupa, Rusya, ABD merkezli binlerce akademisyen ve çok yüklü maddi kaynaklardan beslenmesinden dolayı, bu devasa zaman- bilgi kaynağı ile tek başına ve bir kaç yıllık -zaman bulundukça yapılan çalışmanın- yeterli olmayacağının gözler önüne serilmesi çabasıdır. Tek kişiye vurgu yapılmasının nedeni ise, çalışmada görülebilecek yanlış- eksikliklerin nedeninin açıkça ortaya konması güdüsüdür. Sitedeki doğrular, Kuran’ı doğru aktarabildiğim yerler, sitedeki yanlışlar ise tek bir kişinin süzgecinden geçen bilgilerin yanış-eksik ve hatalı algılanabilmesinden kaynaklanan insanî zayıflıklardır. İşi, ehli olan akademisyenler ekibine verene dek, gayrete devam!

      Ateist ve misyonerlere cevaplar, Allah’ın izni ile, tamamladı iddiasındayız! Oryantalistlerin saldırıları, organizeli ve akademik seviyede ekip işi olduğu için, onlara cevaplarında benzer şekilde verilmesi gerekmektedir. Bu cevapları alanlarında uzman olan akademisyenlerden oluşan ekibin (Prof Dr. M. Hamdi Zakzûk, Oryantalizm veya Medeniyetler Hesaplaşması adlı eserinin 111- 136. sayfalar arasında bu konuda neler yapılabileceğini çok güzel bir şekilde incelemiştir) ‘tam anlamı ile’ vereceği bir gerçektir, ama o zamana dek, sitemiz görevini yerine getirmeye devam edecektir, bi-iznillah!

      Sitenin tek amacı İslam’a saldırı için vesile yapılan konulara cevap vermek iddiasıdır. Sitenin siyasi herhangi bir boyutu- amacı, herhangi bir parti ile müspet-menfi bağlantısı bulunmamaktadır. Site siyaset dışı ve ilim merkezli bir çalışma olma iddiasındadır.    

     Muhammed İbni Hallegân, 865 özel insanın kısa hayat hikayesini yazdığı eserinin sonuna, şu satırları ekler:” Allah hatasız kitap yazılmasına izin vermemiştir. Çünkü hatasız kitap bir tanedir: Kuran” ( Will Durant, İslam medeniyeti, s. 236)

     Buradaki doğrular Allah’tan ( Bakara, 32), eksikler bizim bilgi eksikliğimizden kaynaklanır. Burada yazılanların hadisi şerifte belirtilen, “İnsanoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır, üç şey hariç: Kendisinden istifade edilen ilim…” ( Müslim, Vasiyyet 14. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Vasâya 14; Tirmizi, Ahkâm 36; Nesâî, Vasâyâ 8) grubuna dahil olmamıza vesile olması temennisi ile,

        Gayret bizden, başarı Allah’tan. 

.

* “Gelen eleştirileri göğüslemek ve cevaplandırmak” ( H. Millas, 13.01.2015) için yine aynı araçlarla; Karikatür, film, kitap, internet sitesi” ile cevap vermek yerine ” yazanı öldürelim, çizeni vuralım, çekeni boğalım dışında bir tepki üretememesi ” hem üzücüdür hem de bu şekilde “İslam’ın barış dini olduğunu savunmak mümkün” dür. (Dündar, Milliyet, 3 Mayıs 2013 )

** Öncelikle ” Biz  kendimizi anlatmalıyız. İslam dünyası ciddi anlamda organize olmadığı ve birliktelik sergileyemediği için sonuçta  güçlü bir kamuoyu da oluşturamadı.” ( Doç. Dr. Serhat Ulağlı , Yeni Şafak, 18.01.2015) Bunun sonucunda ise gerek tarihi gerek ekonomik/emperyalist nedenlerle İslam batıda hep kötü imaj ile simgelendi.

.

                                                                         Önemine binaen!

 1- Kitap çalışmamız ferdî bir çalışmanın ürünüdür. Ateist veya oryantalist ithamlara veya bize gelen sorulara devamlı yeterli cevaplar verilmekteyse de, araştırmalarımıza devam ettikçe karşılaştığımız yeni kaynak ve referanslarla cevabın değeri, ikna edici gücü bir anda iki-üç kat birden artmaktadır! Cevapların İslami kaynaklarda bulunmakta olduğuna (“Ateistlerin sözde yeni itirazlarına, İslam’ın klasik dönem alimleri tarafından zaten cevaplar verilmiştir. Müslümanların tek meselesi, o zengin ile ilim mirasına ulaşmak olmalıdır.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 43) her an şahit olmaktayız ama cevapların olduğu tüm bu kaynaklara ulaşmak, ‘zaman ve ekip işi’ olduğu için, bu sorumluluğun kişisel-ferdî çalışmalarla gerektiği anlamda, ‘zamanında’ yerine getirilememesinin vebali, ağır bir yük olarak karşımızda durmaktadır! Yeterli cevaplar veriliyor evet ama, daha mükemmeli önümüzde durmaktadır; çünkü mükemmelliğin sonu yoktur!

Halbuki ateist ve oryantalistler gerek kişisel gerekse kurumsal ama mutlaka örgütlü bir şekilde İslam’a saldırmaya devam etmektedirler! Ateistler İslam’a saldıran eserler yazdıklarında ülkeler ve kıtalar arası yardımlaşmakta, tanıtım ve basın, internet aracılığı ile birbirlerini desteklemekte, sanal alemde hızlıca organize olmaktadırlar. Zaten oryantalistler, 1312 tarihinden itibaren akademik anlamda, üniversite seviyesinde İslam’a saldıran uzman kadrolar oluşturmuş ve iftiralarını yüzyıllardır devam ettirmektedirler.

Buna karşılık Müslüman kesim, bireysel olarak mücadele etmekte, her soruya ulaşamamakta, dolayısıyla da ulaşılamayan sorulara muhatap olanların zihinlerinde oluşan karışıklığı giderememektedir! Buradaki temel mesele ‘cevap verememek değil; verilen cevapların sürekli olarak olgunlaşması olduğunun’ altını özellikle çizelim. Çünkü yaşadıkça gördük ki; “cevapların da seviyesi var ve bu cevaplar, yeni kaynaklara ulaştıkça devamlı mükemmelleşmekte; doyuruculuğu artmaktadır!

Bu nedenle sıradaki görevin, tüm kaynak eserlere ulaşabilecek, alanında uzman ekiplere verilmesine geldiğinin altını çizelim….

2- Ateizmi araştırdığım ilk 10 senede kitabı yazsaydım sonradan içinde bir çok eksiklikler ortaya çıkardı… Çünkü, daha sonra, “Kur’an’da çelişki iddiaları, dinler ve Sümerler, Kabe ve Petra” gibi iddialar ortaya çıktı! Ayrıca cevap verdiğimi düşündüğüm bazı sorulara, zamanla ulaştığım eserlerde daha güncel ve detaylı cevaplar buldum. Dolayısıyla, sorular gelmeye devam ettikçe, verilen cevaplarda devamlı güncellendiği için kitap yazma işi hep ertelenmiştir. Elinizde bulundurduğumuz kitap, soruların hepsine verilen cevaplardan oluşan bir son nokta değil, belli bir aşamaya gelmiş muhatap olunan sorulara verilen ve zamanla da, daha da olgunlaştığı defalarca şahit olunan yazılardan oluşmaktadır.

Yeni soru/ithamlarla ve bunlara verdiğimiz cevaplar, zamanla ulaştığımız yeni kaynaklarla sürekli revize edildiği için, kitap çalışmamızı mütemadiyen erteliyoruz. Çünkü kitap, bilginin donuklaşmasıdır. Yazılıp basıldığı an o bilgi sabit kalır, güncellenemez! Güncel hayatta bir hafta geçmiyor ki, herhangi bir konu veya soruya yeni bir belge-bilgi ile ekleme yapıp onu güncellemeyelim, cevap kalitesini artırmayalım!

İstemeyerekte olsa  kader bizi, Horace’ın sözünü uygulatıyor, belkide: Nonum prematur in annum, (Mealen): “Bir eseri yazınca dokuz yıl beklet, metin olgunlaşsın.”    

3- Ateizm, oryantalizm ve bilim: Bilim İslam’a yaklaşmakta ve geliştikçe İslam’ın prensiplerini tasdik etmektedir. Oryantalistlere ise zaten İslami kaynaklardan cevap verilmekte ve dini veya ideolojik kaynaklı önyargı oldukları konular dışındaki yazılarında ise birbirini zaten yalanlamakta ve İslam’a karşı tutarsız, çelişkili iddialarda bulunmaktadırlar.

.

Özel ve önemli dipnot: Kafirlerin İslam hakkında söylediklerinden ötürü, peygamberimizin ‘göğsünün daraldığı’ (Hicr, 97);  “canının sıkıldığı.” (Hud, 12) Kuran’da ifade edilmektedir. Benzer itham ve söylemlere muhatap olan günümüz İslam müdafiileri de, aynı duyguları yaşamaktadır.

 Bu siteyi açmadaki gayem, ilk zamanlarda (1990) ateist eserlerle ve daha sonra da ateis/deist/misyoner/oryantalist sitelerle karşılaştığımızda yaşadığımız kavram karmaşası, bunalım, sıkıntı ve stresi yeni nesillerin yaşamaması amacına yöneliktir. 1990’lı yıllardan itibaren, diyanet kurumundan ve ilahiyattaki hocalardan da dahil olmak üzere İslam’a yapılan iftiralara cevap niteliği taşıyacak çalışmalar talep edildiğini bildiğim için, tüm çalışma, not ve okumalarımı bu siteye aktardım. Siyasi/şahsi ikbal veya maddi menfaat gibi bir amacım asla yolmadığı gibi tek temennim de, dualarda bizi unutmamanız olduğunu hatırlatmak isterim!

Sitedeki yazı, soru cevapların tümü ‘bir kişinin üslup ve bilgi birikimini’ yansıtır. Oryantalist iddialara diğer oryantalistlerden alıntı ile, ateistlere de bilimsel cevaplar vermeye çalışıyorum. Ateist ve oryantalistler İslami kaynaklardan saldırıyorsa, İslami kaynaklardan doğrusunu göstermeye çalışıyorum, kendimce! Üsluptaki yanlışlar veya bilgideki eksiklerden İslam değil yazar sorumludur, varsa hatalar yazardandır, doğrular ise İslam’dan kavrayabildiğinin yansımalarıdır.   

Büyük konuşma! İlahiyatta okurken profesör Mehmet Sait Hatipoğlu hocamıza, “hocam birçok konuda bilgi birikiminiz var, bunları niçin kitap haline getirip de bizlerinde istifadesine sunmuyorsunuz?” diye sorduğumda, mealen “Şu an okumalarım hala devam ediyor, eğer kitap haline getirirsem, daha sonra o fikirleri geliştirdiğimde okuyucuya eksik bilgi vermiş olabilirim.” diye cevap vermişti, ben de kendisine ” olsun hocam, hiç olmazsa o kadar fikir bile bize yeter.” demiştim. Aradan 30 sene geçti, hala okumalarım devam ediyor, bir kitap bile yazamadım. 


Yukarı Çık