Ateizm Yanılgısı

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

 

Bu yazımızda sözü geçen tüm konu ve iddiaların cevapları, ‘Allah’ın varlığının ispatı’, ‘Bilim değişmez mi?’, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’, ‘Ateist akıl’, ‘Evrim’, ‘Dawkins ve Hawking’e  cevaplar’, ‘Deizm Yanılgısı’, ‘Agnostisizm Yanılgısı’, ‘İslami emirler, yasaklar ve hümanizm’, ‘Kader (Kötülük Problemi)’, ‘Kur’an ve bilim’ adlı yazılarımızda bulunmaktadır!

Tanımı

Ateizm, ‘Theisme’nin zıttıdır. Teizm, Grekçe Tanrı demek olan, ‘Theos’ kelimesinden türetilmiştir. (Y. Aytu, Hilâl, Ocak 1975, 13. Cilt, Sayı: 146, s. 18) Yunanca ‘theos’, Latince ‘deus’ sözcüklerinden türetilen ve ‘tanrıcılık’ anlamındaki teizm önüne olumsuzluk ‘a’ eki getirilerek ‘ateizm’ sözcüğü türetilmiştir. (Ahmet Cevizci, Felsefe Sözlüğü, 153; Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Sözlüğü, s. 396; Serkan Uzun, Felsefe Sözlüğü, s. 126 Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 17; İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 24) Ateizm kavramı; yunanca ‘ilahi dinlerin bahsettiği anlamda bir ilahın varlığına inanmak’ anlamına gelen ‘Theizme’ sözcüğünden doğmaktadır. İngilizcede (a) olumsuzluk edatıyla birleştiğinde ise ‘Allah’ın varlığını inkar eden felsefi görüş’ manası taşıyan ateizm düşüncesi meydana gelmiştir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s.  13-15) Ateizm, Allah’ın varlığını inkar eden felsefi görüştür. (Sosyal Bilimler Ansiklopedisi, I/110; Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 52; Cüneyt Avcıkaya, Kolaycılığa kaçmanın adıdır deizm, s. 15) Yunanca “theos” ya da Latince “deus” kavramına bağlı olarak ortaya çıkan ateist (S. Hayri Bolay, Felsefi Doktrinler Sözlüğü, s. 433-434; Ahmet Cevizci, Paradigma Sözlüğü, s. 82-83) biri geniş, diğeri de dar anlamda olmak üzere iki ayrı şekilde kullanılmaktadır. Geniş anlamda ateist; “teist olamayan” başka bir deyişle “Tanrı’yı hayatına sokma gereği duymayan kişi”, dar anlamda ise ateist; “düşünerek ve tartışarak Tanrı’nın var olmadığını öne süren kişidir.” (Mehmet Aydın, Din Felsefesi, s. 164-165) Ateizmi anlayabilmek için ateizmin reddettiği din düzenini ve dindarlığı bilmek şarttır. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s.  13-16) Özetle Ateizm, “Theos”tan türemiştir ve “Tanrıtanımazlık” anlamına gelmektedir. Ateizm günümüzde belli bir yaşam tarzını ve davranış biçimini dile getirmektedir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 1-2)  Zaten “Din, yaşam tarzıdır.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 28) ve dolayısı ile ateizm de aslında bir dindir!

Ateizm, deizm, agnostisizm ve şirk: “Nisa 136. ayet,  kendisine, meleklere, kitaplara, elçilere, ahiret gününe inanmayanları Allah, kafir olarak nitelendirmektedir. Yani Kur’an’a göre deist de aslında ateisttir.”  (Hüseyin Selim Kocabıyık, Ateizm ve Deizm, s. 22)  “Kur’an’a göre Ateizm ve deizm birbiri ile aynı anlamdadır.” (Hüseyin Selim Kocabıyık, Ateizm ve Deizm, s. 9, 16) “Ateizm, deizm gibi anlayışların karşılığını cahiliye toplumunda gördüğümüz gibi şimdilerde de görmekteyiz.” (Ahmet Günhan, Özgün İrade Bilgi, Temmuz 2016, 147. Sayı, s.  86) “İslam nazarından bakıldığında ateistler müşrik olarak tarif edilebilir.” (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 40) “Eski müşriklerin yeni versiyonu ateistlerdir.” (Molla Musa Celali, Ateist İtirazlara Cevaplar, s. 72) İnsanoğlu farklı dekorlar da aynı oyunu oynamaktadır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 87) “Yanlış bir tanrı algısına dayanan deizme uyan en iyi karşılık da müşrikliktir.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 271) “Deizm de, yaratıcıyı kabul edip sosyal hayata karışmasını reddeden bir öğreti olduğu için ‘şirk’ olarak adlandırılabilir.” (Mehmet Durmuş, İslam Ateizmi, İktibas, Temmuz 1998, 16. Cilt, 235. Sayı, s. 17) “Mekkeli müşrikleri de günlük hayatlarına müdahale edecek Rab olan bir Allah’ı kabul etmek istemiyorlardı.” (Doç Dr Hüseyin Çelik, Kur’an Ahkamının Değişmesi, s. 71) Zaten agnostikler gibi “Deistlerin dinlere karşı ithamlarında da ateistlerinkinden hiçbir fark yoktur.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 28) Deizm, çoğu zaman ateizmin el altından bir biçimi, maddecilerin dini saf dışı bırakmalarına uygun düşen bir yolu olmuştur.  (Ivan Frolov, Felsefe Sözlüğü, s. 100) Bazı araştırmacılara göre deizm, ateizm veya hiç değilse agnostisizme giden duraklardan biriydi. (AnaBritanica, Ana Yay., XII/300) “Türkiye’deki deist veya agnostiklerin çoğu aslında anti-teisttir. Yani din düşmanlığı, özellikle de İslam düşmanlığı yapmaktadırlar.” (Kemal Gürger, Ateizmin ve deizmin sorularına karşı iddialar ve izahlar, s. 6) “Mekkeli müşrikler, Allah’u Teala’nın varlığı konusunda herhangi bir şüphe içerisinde değillerdi. Fakat onu, ‘dünyaya karıştırmayıp hayatın dışına’ itmekteydiler. Menfaatlerine uygun yaşam biçimlerini ile çelişmeyen, hayata müdahale etmeyen, sosyal hayatı ve hukuki sahayı düzenlemeyen bir tanrı inancına sahip idiler. Evreni yaratan, sonra aşkınlığından dolayı evrenle ve insanla ilişkileri daha alt düzeydeki aracı varlıklara devreden bir güce inanıyorlardı. (Hasan Yaşar, Ömer Faruk Korkmaz, Yücel Karakoç, Modern Bir Akıl Sapması, Deizm, s. 33) Putlar yıkıldığında, idari ve siyasi düzenleri de bozulacaktı. Tebliğe karşı çıkmalarının bir başka sebebi de, ticaret yollarının ellerinden çıkacağı yönündeki endişeleriydi. Günümüzde bazı kesimin İslam ile olan problemleri de hemen hemen aynı noktalara, tesis etmiş oldukları statükonun devamına mani olacağına yönelik düşüncelere dayanmaktadır. (Hasan Yaşar, Ömer Faruk Korkmaz, Yücel Karakoç, Modern Bir Akıl Sapması, Deizm, s. 53) ‘İlhad’ kelimesi kelam ilminde; “Allah’ın varlığını veya birliğini, dinin temel hükümlerini inkar etmek, bunlar hakkında kuşku beslemek veya uyandırmak” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 2) ve Kur’an’ı Kerim’de ise, “Allah’ın isimlerini bozmak veya küçümseyerek O’nu inkara kalkışmak, Kur’an’ın Allah tarafından gönderildiğine inanmamak ve onu başka birine nispet etmek, haktan sapmak, ayetleri yalanlamak, sapıkça yorumlamak veya bozmak” (Hac, 25) anlamlarında kullanılmıştır.

Ateizm bazen diğer ekollerle de karıştırılmıştır. Mesela ateizmin sınırlarının geniş tutulması sonucu panteist düşünürlerin yanında, bazen agnostik (bilinemezci) ve deist (Tanrı’ya inanan ancak vahyi reddeden) düşünürler de ateist olarak değerlendirilmiştir. Mesela ateist olarak bilinen ünlü düşünürlerden Bertrand Russell felsefi açıdan kendini agnostik olarak tanımlamıştır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 19-21) Agnostikler de Tanrı inancını reddetmenin yanında ateizmi de eşit derecede reddetmiştir. Zaten kendileri de ‘ateistlerden farklı olduklarını’ söylemişlerdir. (Lightman Bernard, The Origins of Agnosticism, The Johns, s.17) Bu kavramları kısaca tanımlamak gerekirse: Agnostisizm (Bilinmezcilik): Agnostiklere göre tanrıyı inkar etmek için tüm mevcudatıyla bilmek, tanımak gerekir. Bilinmeyen bir varlığın reddi mantıksızdır. Deizm (İlahçılık): Varlığı akılla bilinen bir tanrı anlayışını savunanların benimsediği yarı dini yarı felsefi anlayıştır. Tanrıyı kabul eder ama peygamberliği reddederler. Tanrıya inanmakla birlikte onun yaşama karışmaması gerektiğini savunurlar. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 28-30) Panteizm (Tümtanrıcılık): Tanrının ‘zati’ varlığını reddederler. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s.  32) Sekülerizm ise genellikle ateizmin siyasi tezahürü anlamındadır. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s.  48)

Tarihi

Ateizmi ana hatlarıyla ilkçağ (Antik dönem), yeniçağ ve modern dönem olmak üzere üç safhada ele almak mümkündür. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 22)

“Düşünce tarihinin başlarından itibaren bir inançsızlık düşüncesi olmasının ardından, ateist düşünce Rönesans’tan sonra ortaya çıkmıştır. Buna göre gelişen ateist düşünce yapısında maddeyi bütün varlığın kaynağı olarak gören maddeci ateizmin ilk temsilcisi Democritos, şüpheci ateizmin ilk temsilcileri sofistler, ampirik ateizmin ise ilk temsilcisi Theodores’tir.” (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 47-50) “İlkçağ’da Epikuroscular, şüpheciler ve Atinalı sofistler ilk göze çarpanlar olmuştur. Yine bu dönemde Epikuros, Lucretius ve Democritus’un fikirleriyle oluşan Yunan atomculuğu ya da klasik materyalizm de inançsızlıkta önemli bir rol oynamıştır. Ortaçağ’da, Vanini ve Bruno gibi kiliseye aykırı konuşan kişiler de bu dönemde yargılanmışlardır. Zaten Aydınlanma dönemiyle birlikte ortaya çıkan ve modern dönemde iyice belirginleşen din düşmanlığının temelinde de Ortaçağ’da kilisenin Tanrı adına yapmış olduğu insanlık dışı uygulamaların büyük rolü olmuştur. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  24) “Din görevlileri dine katı kurallar koymuş ve bilimle din arasında ciddi çizgiler belirlemiştir.” (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s.168-169) “Kilisenin tutarsız bir takım esaslarına ateistler bilim yönünde gelişerek ilmi yönden cevaplar aramışlardır.” (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 51) “Modern dönemde ateizmin taraftar bulmasının nedenlerinden en önemlileri, Hristiyan teolojisindeki dengesizlikler, bilgi felsefesindeki köklü değişimler ve kilisenin, fikirlere karşı koyamadığı ilmi kesime kaba kuvvetle baskı uygulaması sayılabilir. Hristiyan teolojisi gerçekten uzaklaştıkça mucizelerle dine taraftar toplama çabasında bulunmuş ve bu uydurmalarda aşırı giderek dini asıl ritüellerinden uzaklaştırmıştır. Bu inançlar imanın şartı olarak sunulmuş ve inanmayanlar aforoz edilerek ateizme yakınlaşmalarına neden olunmuştur. Papazların cennet topraklarını bile insanlara para karşılığında satıyor olmaları insanları şüpheye düşürmüştür.” (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 113- 167) “Avrupa’da 18. yüzyılla birlikte aydınlanma dönemi başlamış bu çerçevede metafiziğe karşı sistemli bir şüphecilik oluşmuştur. Modern dönemde bazı çevreler geçmişte görülen kilisenin keyfi yorum ve uygulamalarını ateizme ve materyalizme basamak olarak kullanmıştır. Ateizmin modern dönemde politikaya alet edilmiş, başta Lenin, Stalin, Mao, Pol pot olmak üzere materyalist ateistlerin katliamları, evrimci temelde hareket eden Mussolini ve Hitler’in ırkçı yaklaşımları dünya genelinde on milyonlarca insanın öldürülmesine neden olmuştur. Modern dönemde Batı’da insan özgürlüğü ile Tanrı iradesi (Kilise doktrinleri) arasında derin bir uçurum oluşmuş ve insanlar kendilerini bu ikilem içerisinde bulmuşlardır. Auguste Comte, Marx, Nietzsche, Freud, Sartre gibi filozoflar modern dönemde ateizmin öncüleri olmuştur. Materyalizmin iddiaları özellikle Marxist çevrelerde yenilenmiş ve bilimsel ateizm adı altında savunulmuştur. Bu akımların en etkili silahı da pozitif bilimler sayılan varsayımlar olmuştur. Bu iddialar, birer ideoloji dogması haline getirilmiş, tartışılmasına ve eleştirilmesine dahi fırsat verilmemiştir. Dinin pozitif bilime karşı çıktığını söyleyenler, vahyin savunulmasını, bilim çevrelerinde tartışılmasını dahi yasaklamışlardır. Modern dönemde Auguste Comte tarafından evrimci bir yaklaşımla savunulan ‘üç hal yasası’ da bugün artık geçerliliği olmadığı tespit edilmiştir. Tanrı inancının bütün gücüyle ayakta olması ve her şeye rağmen dünyanın pek çok yerinde dinî inançların yaşamlarını devam ettirmeleri Comte’un fikirlerinin yanlış olduğunu açıkça ortaya koymuştur. Baştan beri insanlık, evreni var kılan bir yaratıcıyı arama, ona hayranlık duyma ve şükretme içinde olmuştur. Bu inanç ve hayranlık bütün karşıt düşüncelere rağmen bugün de devam etmektedir. Gelecekte de böyle olacaktır. Aslında önemle üzerinde durulması gereken şey, zamanla değişen (gelişen) şeylerin insanın doğası ve inancı olmayıp, dünya ile ilgili olan tecrübe ve bilgilerin olduğu gerçeğidir. Ancak değişen şeylerin yanında kalıcı olan değerler de vardır. Bunların arasında da ahlak, estetik ve dini değerler bulunmaktadır. Ayrıca bunlar insan doğasının ayrılmaz parçalarıdır. Batılı düşünürler, Hristiyan dünyasının krizleriyle ortaya çıkan ve ‘Batı kültürü için’ çözüm olabilecek iddialarda bulunmuşlardır. Üzücü olan şey ise, Batı için önemli ve anlamlı olan bu düşüncelerin diğer kültürlere de aynen yansıtılması ve kabul ettirilmeye çalışılmasıdır. Halbuki her kültürün kendine has özelliklerinin yanı sıra, kendine özgü hayat anlayışı ve kendini diğer kültürlerden ayıran iç dinamikleri vardır.  Artık günümüzde inkarcı ve yıkıcı ideolojilerin neye mal olduğunu yakinen tecrübe edilmiştir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  29-34) Ülkemizde de “Ateizm, Avrupalılar tarafından içimizdeki batıcılar vasıtası ile yayılmıştır.” (Ahmed Selami, Sebil, 14-01-1977, 2. Cilt, 55. Sayı, s. 5)

Ateizmin çeşitleri

“Ateistlerin homojen bir grup olduğunu söyleyemeyiz.” (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 49) “Ateizmin pek çok çeşidi olduğu gözlenmektedir.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 9) “Ateislerde pek çok gruba ayrılırlar.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 18) “Ateizmde şekil, yöntem, gerekçe ve amaç itibariyle birbirinden farklılık arz etmektedir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 2) Ateistlerin kendi ifadeleriyle: “Ateizmin ortak bir dünya açıklaması, değerler sistemi ya da ahlak felsefesi yoktur.” (Saliha Vidinlioğlu, Hülya Terzioğlu, Ateizm Savunucusu Sitelerde Din Karşıtı Bazı Argümanların Analizi, Kader 19/1, Haziran 2021,  s. 62) “Ateizmin farklı türleri vardır. Ateizm 5 gruba ayrılabilir: Mutlak, teorik, pratik, ilgisizler ve ideolojik ateizm. (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 25)

Mutlak Ateizm: İnsan fıtratında hiçbir şekilde tanrı inancı olmadığını iddia ederler. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 18-21) İnsan doğuştan Tanrı kavramına sahip olmadığı için reddedecek bir şeyi de bulunmadığını ileri süren görüştür. Mutlu ve sağlıklı günlerinde Tanrı’yı inkar eden ateistlerin sıkıntılı zamanlarında ona sığınması mutlak ateizmin imkansızlığına dair bir örnek olarak ileri sürülmüştür. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  7) Çünkü İslam’a göre “Her insan, Allah’ın varlığına iman edebilecek bir potansiyel ve temayül içinde dünyaya gelir.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 17) Teorik Ateizm: Tanrıyı düşünerek, tartışarak, ilmi bir çabayla reddetmek ve ilgili iddiaları çürütmek iddiasındadırlar. Panteizm ve Deizm de reddederler. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 23, 25) Tanrı’nın varlığını yanında “mucize, vahiy, peygamberlik, kutsal kitap, ölümsüzlük ve ahiret hayatı gibi inançlar reddetmektir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  9) Pratik/fiili Ateizm: Tanrı yokmuş gibi yaşamak ve tanrıyı günlük hayata dahil etmemek şeklinde tanımlanır. Pasif ve Aktif olmak üzere ikiye ayrılır. Pasif olanlar ateizmi sessiz, sakin kendi içlerinde yaşarken aktif olanlar ise hem ateizmi yaşarken aynı zamanda çevresindeki tanrı figürlerine karşı savaş da açarlar. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 25) Tanrı’yı hatırlatan her türlü fikir, sembol ve davranışa karşı savaş açan kişilerdir. İnsanları dinsizleştirmeyi kendilerine amaç edinmişlerdir. Pratik olarak inançsız bir toplumun hayalini kurmuşlardır. Bu yüzden bu kişilere bazen militan ya da eylemci ateistler de denmektedir. Temsilcileri arasında L. A. Feuerbach, F. Nietzsche, S. Freud ve K. Marx gelmektedir. İlgisizlerin Ateizmi: Tanrı’nın varlığını veya yokluğunu tartışma konusu yapmadan bu konulara uzak durmayı yeğlemişlerdir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  11) Tanrıya inanmanın veya inanmamanın eşit derecede anlamsız olduğunu savunurlar. Bu konudaki tartışmalardan uzak durmak prensipleridir. (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 26) İdeolojik (Materyalist) Ateizm: Karl Max, F. Engels’in temsilciliğini yaptığı bu düşünce tarzında ateizmin bilimsel bir gerçek, dinin ise toplumun uydurduğu bir problem olduğu benimsemişlerdir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 27) Ateizm, materyalist ve sosyalist politikalarda kullanılmaktadır.  (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 25) Özellikle Karl Marx, F. Engels ve V. I. Lenin’in görüşlerinden hareketle kurulan sosyalist yönetimlerde ateizm, komünist partilerin propaganda aracı olarak kullanılmıştır. Ateizm, Marxist ve Leninist dünya görüşünün ayrılmaz bir parçası olarak görülmüş ve “ilmi ateizm” adıyla sunulmuş ve ibadetler, törenler, alışkanlıklar, adet ve gelenekler şiddetle reddedilmiş ve yasaklanmıştır. Görüldüğü gibi ateizm kendini temellendirme ve herkesin kabul edebileceği ikna edici açıklamalar getirme konusunda farklılıklar göstermektedir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 14)

Ateizmle ilgili bazı kavramlar

Materyalizm (Maddecilik): “Maddeyi ezeli kabul edip onu varlığın ve düşüncenin merkezine yerleştiren eğilimin genel adıdır.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 34) Materyalizm, maddenin yaratılmadığını, düşünceden önce geldiğini ve hiçbir şeyin yoktan var olmadığını iddia etmiştir. Bunun yanında doğaüstü bir gücün (Tanrı) varlığını da reddetmiştir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  24) “Ateizm, materyalist bir ideolojidir.” (Doğan Uysal, Panel, Nisan 1991, 28. Sayı, s.  59) Varolan her şeyin madde ve boşluktan oluştuğu, hayat ve bilinç dahil olmak üzere evrendeki bütün varlıkların maddeden meydana geldiğini iddia eder. Ayrıca materyalizm, madde ve kainatı konu alan diyalektik materyalizm ve sosyal olayları konu alan tarihi materyalizm olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Materyalizmin maddede varolduğunu iddia ettikleri pek çok niteliğin, teizmin bildirdiği tanrının sıfatlarıyla örtüştüğünü söyleyebiliriz. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 57) “Ezeli bir maddenin varlığı tezi, hiçbir bilimsel araştırma tarafından doğrulanabilmiş değildir. Varoluşun, canlılığın meydana gelebileceği tarzda gelişmesi ‘amaç ve iradeyi’ gösterir.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 36) Zaten “Geleceğe doğru ebedi olmayan bir şeyin geçmişe doğru sonsuz ve ezeli olması da mümkün değildir.” (Soner Duman, Allah’ım sorularım var, s. 22)

Pozitivizm: “Bilginin kaynağını yalnızca deney ve tecrübe ile sınırlayan felsefi akımdır. Bilgiyi matematiksel ve ampirik olanla sınırlayan felsefedir.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 43)  Halbuki “Sevgi, saygı ve içtenlik gibi duygu ve durumları gözlemlemesek bile onlardan sayısal bir değer üretmemiz de imkansızdır.” (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar 2, s. 95) Auguste Comte’un başını çektiği, doğru bilginin yalnızca bilimsel bilgi olduğu, doğru bilgiye ise yalnızca ampirizm (deneycilik) ile ulaşılabileceğini savunan düşünce akımıdır. Fakat hangi yönüyle ele alınırsa alınsın kuşatıcı vahiy bilgisinin rehberliği olmadığı müddetçe ister akla ister deneye ister duygulara dayandırılsın, zan olmaktan öteye gidememektedir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s.  79) “Comte Pozitivizmi sistematik hale getirmiştir.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 44) Modern insan ürettiği bilimden din çıkartmaya kalkışmıştır. (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar, s. 14) ve Auguste Comte, bu pozitivist dinin mimarıdır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 254)  

Ateist Varoluşçuluk: Tanrı yoktur prensibinden çok tanrı olmamalıdır prensibini baz alır. İnsanı üstün kılma çabaları olan varoluşçular aslında insanı hiçliğe sürüklemişlerdir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s.  90)

Tabiatçı Ateizm: İnsanın tanrı inancının kaynağını, kişinin zihinsel, ruhsal, toplumsal tabiatlarında ve eğilimlerinde aranması gerektiği düşüncesidir. Bu yaklaşımın hedefi, inancın bir tür gerekliliğe karşılık gelmeyen zihinsel tasarımın, sosyolojik veya psikolojik bir yanılsamanın ürünü olduğu iddiasıdır. Tabiatçı Ateistler tanrı inancının kaynağını tabiatta aramışlar ve bu sayede kendi psikolojik durumlarını, iç ve dış alemde yığılı olan ruhi amillerini tanrının emir ve yasakları olarak algılamışlardır. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 98)

İddiaları

“Ateizmde temel sorun, kötülük problemidir.” (TDVİA, ‘İlhad’ maddesi, Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 36) “Tanrı’nın varlığının aleyhinde öne sürülen klasik tartışmaların başında “kötülük problemi”, maddenin ezeliliği, teistik kanıtların yetersizliği gibi konular gelmektedir.” (Pr. Mehmet Aydın, Ateizm ve çıkmazları,  Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 24, sy. 1-2, Haziran 1981, s.  192) “Kader, kötülük problemi gibi konular ateizmin doğmasına zemin teşkil etmiştir.” (Ahmet Şefik Hatipoğlu, Bisav Bülten, Ocak-Nisan 2011, 75. Sayı, s. 26) “Başta felsefe olmak üzere hem sosyal hem de deneysel bilimlerde, sonucu ateizme varan pek çok ‘teori’ geliştirilmiştir.” (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 56)  “Ateizm, insanı evrim ağacının bir üyesi olarak görür.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 10) Dawkins kendini haklı çıkarmak için Darwinciliğe sarılır. Darwincilik de ısrarla ateizmi dayatır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 111) “Evrimi savunurlar. Tanrıya inanmazlar, kötülük problemini ön plana çıkarırlar.” (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 87) “Ateizmin bugün sığındığı tek kale Darwinizmdir.” (Genç Yaklaşım, Mayıs 2009, 57. Sayı, s. 28) “Charles Darwin’in Türlerin Kökeni adlı kitabı ateist çevrelerce başucu kitabı mesabesindedir ve çok önemlidir.” (Saliha Vidinlioğlu, Hülya Terzioğlu, Ateizm Savunucusu Sitelerde Din Karşıtı Bazı Argümanların Analizi, Kader, Cilt: 19, Sayı: 1, 2021, s. 68) “Dünyaca ünlü ateist Antony Flew ise, son bilimsel gelişmelerin bir yaratıcıya işaret ettiğini belirtip artık Tanrı’ya inandığını ilan etti ve evrim teorisinin kendisini tatmin etmediğini belirtti.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 179; Sur Dergisi, Ağustos 2007, 377. Sayı, s. 45; Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 175, 176) Darwin düşüncesinin inançsızlığa götürmekten ziyade, inanmama durumu evrimcilikle temellendirilmeye çalışılmaktadır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 308) “Dini değerlerin yanı sıra siyaset, iktidar, zenginlik, insan hakları, kadın, demokrasi, bilim gibi pek çok kavramın çeşitli şekillerde ateizm taraftarlarınca istismar edildiği de görülmektedir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 25)

Kimi ateistlere göre “Tanrı fikri toplumun güç ve işlevini gösteren bir simgeden başka bir şey değildir.” Halbuki bir bütün olarak insanlığın “toplum” olduğu söylenemez; çünkü sosyolojik teori, toplum terimini bu anlamda kullanmamaktadır. Bu iddia dini şuurun evrenselliğini de açıklayamamaktadır. Söz konusu bu şuur, bireyin içinde yaşadığı toplumun çok daha ötesine gitmekte, evrensel nitelikte bağlar ve toplumsal birliktelikler oluşturmaktadır. Freud’a göre ise Tanrı fikri çocuktaki baba imajının bir yansımasıdır. Tanrı fikrinin kaynağı, insan soyunun çocukluk döneminde karşı  karşıya kaldığı zorluklar karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma mekanizmasıdır. Bundan dolayı din, Freud’un nazarında “nürotik bir kalıntı”dan ibarettir. Freud’e göre, insanlık büyüyüp olgunlaştıkça hayali varlıkların yardımına ihtiyaç duymayacak, yavaş yavaş Tanrı fikrinden kurtulacaktır. Freud’un görüşü teizmin aleyhine kullanılabildiği kadar ateizmin de aleyhine kullanılabilir. Her şeyden önce ateizm, bir olgunluk işareti değildir. Onda da çocukluk döneminde yer alan bir ruh halinin tekrarı söz konusudur. Babasını kıskanan, ondan korkan, onun buyruklarından memnun olmayan ve hatta onun salt varlığından rahatsız olan çocuk, babasından kurtulmak istemekte, onun var olmamasını arzu etmektedir. Buna dayanarak denebilir ki, ateizm, babanın var olmaması arzusunun bir yansıması, bir projeksiyonudur.” (Pr. Mehmet Aydın, Ateizm ve çıkmazları,  Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 24, sayı 1-2, Haziran 1981, s.  194; Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 56,

Ateist sol söylemin eleştirileri

“Sosyalizm kurulup, toplumsal bütünün rahatsızlıkları tedavi edildiğinde din kendiliğinden ortadan kalkacaktır.” (Marxist Düşünce Sözlüğü, “Din” md., s. 138) “Din insanların anlayamadıkları, karşısında güçsüz kaldıkları doğa ve toplum olaylarını, tasarladıkları doğa üstü gizemsel nitelikli güçlerle açıklamaya yönelmeleri ile ortaya çıkan toplumsal ve tarihsel bir olgudur.” (Erdoğan Aydın, Kur’an ve Din, s.10) “İnsanların çaresizlik ve bilgisizliklerinden yararlanılarak üretilmiş olan dinler, insanın ölüm, cehennem ve tanrı korkusunu sömürerek yaşamaktadır.” (Turan Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları 1, s. 15) “Din sayesinde inanmaya elverişli yoksul insanlar, tanrının kendilerini denediği sanısıyla içinde bulundukları duruma katlanmaları sağlanarak zenginler yararına uyutulmaktadır.” (Dursun, Kutsal Kitapların Kaynakları 1, s. 47) “Dinler çok tanrıcılıktan tektanrıcılığa doğru evrilmiş olup insanlık tarihine göre oldukça yeni sayılırlar. Gelecek zorunlu olarak dinsiz olacaktır.” (Server Tanilli, İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi? s. 14) “İncil, Tevrat ve şerhleri Kur’an’ın ve İslam’ın en önemli kaynaklarıdır. Bazı ateistlere göre de Sümerler dinlerin asıl kaynağıdır.” (Turan Dursun, Din Bu 2; Muazzez İlmiye Çığ, Kur’an İncil ve Tevrat’ın Sümer’deki Kökeni) “İslam Şeriattır, Şeriat ise çağdışı bir devlet modelidir. Şeriat kuralları değişmez; dinamik değildir ve evrensel olamazlar. Aydınlanma, aklın inançtan ve bilimin dinden bağımsızlaşmasıdır. Aklın ve bilimin öncülüğüne, insan haklarına ve demokrasiye yöneliştir.” (Turan Dursun, Din Bu 1, s. 259; Tanilli, İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi? s. 9) “Din, bilim ve felsefe ile uzlaşmaz.” (Tanilli, İslam Çağımıza Yanıt Verebilir mi? s. 19) “İslam İnançları adalete, bilime ve akla aykırıdır. Ruh diye bir varlık yoktur, her şey yüksek düzeyde maddi varlık olan beynimizde başlayıp beynimizde biter. Kader inancı da daha çok insanın özgürlüğü ve rızık konuları bağlamındadır. (Erdoğan Aydın, Kur’an ve Din s. 121, 122, 81; Erdoğan Aydın, İslamiyet ve Bilim, s.1-3; E. Aydın Kur’an ve Din, s. 37, 38) Ateistlere göre evrim de bilimsel anlamda ‘mutlak bir inanç’ haline gelmiştir. (Örneğin; Erdoğan Aydın, Kur’an ve Din, s. 10) Özetle, ateistler İslam’ı pozitivist ‘bilim ve akıl’, ‘çağdaş insanlık değerleri’ ve ‘Marksist teoriler ölçütünde’ değerlendirirler. İslami değerlerin bu ölçülere ters düştüğü, çağın gerisinde kaldığı, modernleşme imkanı olmadığı gibi modernleşmemizi de engellediği, dolayısıyla reddedilmesinin gerektiği sonucuna ulaşırlar. Ayrıca dinin sömürü ilişkilerinin devamını sağladığı, dogmatik bir yapıda olduğu, özgür ve yaratıcı düşünceyi engellediği de sıkça vurgulanır.” (Muhammet Altaytaş, İslamiyat Dergisi, IV, 2001, Sayı: 4, s. 193-206) ‘Tüm bu iddialara cevapların, ilgili başlıklar altında verildiğini’ hatırlatıp konumuza devam edelim!

Teorik ateizmin tutarsızlığı

Ateizmin İddiaları: “Ateistler, dini, içeriden ve dışarıdan olmak üzere genelde iki şekilde eleştirmeye çalışmışlardır. Bunu da ‘din sonradan ortaya çıkmıştır’ diyerek veya birtakım ‘çelişki ya da tutarsızlıklarla karşılaştığını’ iddia ederek kanıtlamaya çalışmışlardır. Aktif olan, elinde tezi, iddiası ve kanıtı bulunan ise teistlerdir (Tanrıya inananlar). Günümüz ateistlerinin büyük bir kısmı günlük ideolojilerin yapay ilkeleriyle dinden kopan kişiler olmuşlardır. Hz. Peygamber’e inanan ve İslam’a ilk giren kişilerin arasında ayrımcılığa uğrayarak ezilen ve haksız muamele gören zayıfların, kölelerin, kadınların ve yoksul insanların çoğunlukta olması ilginçtir. Buna karşın peygambere ilk karşı çıkanların ise zenginlerin, kabile reislerinin, putlardan, hurafelerden ve büyücülükten kazanç elde edenlerin bulunması da dikkat çekicidir. Yaşamın sadece bu dünyada olduğunu zanneden ve ileride yaptıkları kötü işlerin hesabını vermek istemeyen insanlar ahirete de inanmamış ve bedenlerin ölmesiyle birlikte her şeyin biteceğine kanaat getirmişlerdir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 45-52) Görüldüğü gibi, ateist iddainın aksine, halkı sömürenler İslam’a karşı, ezilenler ise İslam dairesi içinde olan kişilerdi!

Bilimsellik ve Tanrı İnancı: “Tanrı, mahiyeti itibariyle aşkın olup dünyevi bir varlık değildir. Tanrı, evrende bizzat kendisi değil, kurmuş olduğu düzenle, belirlemiş olduğu yasalarla, gücüyle, yaratıcılığıyla bulunmaktadır. Din “Tanrı vardır” derken onun dünyamızın bir köşesindeki, herhangi bir varlık gibi var olduğunu iddia etmemiştir. Bu nedenle bizzat Tanrı’nın varlığının pozitif bilimlerle çürütülmesi de imkansızdır. Çünkü pozitif bilimin ‘sınırları’ bellidir. Bilim sonuç itibariyle evrenin yasalarını ve işleyiş biçimini ortaya koyacağına göre, yani kaostan ziyade, bir düzeni keşfedeceğine göre dinin bu sonuçtan rahatsız olacağını düşünmek yanlış olacaktır. Dolayısıyla ‘bütün ilmi çalışmalar insanı Tanrı’ya götürecek’ ve daima O’nu hatırlatacaktır.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 53-59) Unutmamalıdır ki ateistler kadar teistler de evrendeki kuralların işleyişi hakkında bilgi sahibidir. Dolayısıyla ‘aralarında inanç, duygu ve yorum farkı bulunan kişilerin birbirlerini bilim konusunda yargılamaları hiç de doğru olmayacaktır.’ (John Wisdom, Gods, s.139)

Uzay uçuşu sırasında Dünya bazlı istasyonlar ile yaptığı konuşmaların verbatim kayıtlarında (cosmoworld.ru/spaceencyclopedia/gagarin/index.shtml?doc10.html) bir delile rastlanmasa ve Gagarin ‘kızını taftiz ettirip evinde ikonlar bulundursa’ da (Zvyozdny Gorodok’taki (Yıldız Şehri) Başkalaşım Kilisesi’nin ataerkil metochion rektörü Hegumen Iov (Talats) ‘ne Yury Gagarin’in ne de Sergey Korolev’in ateist olmadığına’ dair kanıt verdi. Peder Iov, Foma dergisinin Nisan sayısına verdiği röportajda, “Yury Gagarin, büyük kızı Yelena’yı uzay uçuşundan kısa süre önce vaftiz etti; ailesi Noel’i ve Paskalya’yı kutlar ve evde ikonalar bulundururdu.” dedi: https://archive.md/20130521231326/http://www.interfax-religion.com/?act=news&div=8361#selection-473.31-493.2; interfax, 11 Nisan 2011) bazı kaynaklar Gagarin’in uçuş sırasında “herhangi bir Tanrı’yı burada görmüyorum” şeklinde konuştuğunu iddia eder. (Büyük Türkeli Dergisi, Temmuz, 1962, Yıl:1, Sayı: 6, s. 14) Bu iddiayı gerçek kabul etsek bile, aslında bu bakış açısının kökenlerinin Firavunlara dek uzandığı görülmektedir: “Firavun: Haman! Benim için bir kule inşa et, dedi, Umarım ki böylece yükselebilir, göklere yol bulur da Musa’nın Tanrısına ulaşırım.” (Mümin, 36) Her iki bakış açısı da teknolojik imkanları kullanarak ulaştıkları seviyede bir ‘maddi Tanrı’ aramış ve O’na mekan izafe etmek istemişlerdir! Halbuki O (cc) zaman ve mekandan münezzehtir. (Şura, 11; İhlas, 2; En’am, 102; Fatır, 1; Buhari, Megazi, 67, 74, Bed’u’l-Halk 1, Tevhid 22)

Rasyonellik (Akılcılık) ve Tanrı İnancı: “Ateistler sanki makul (rasyonel) ve mantıklı olmanın temel şartı inançsız olmak veya dini reddetmekmiş gibi bu kavramları kendi lehlerine kullanmışlardır. Bilimin ve aklın, insanı inançsızlıktan ziyade Tanrı’nın varlığına götürdüğü gerçeğini bir gerçektir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 60-63) Felsefi bir ekol olarak akılcılığın önde gelen düşünürleri Descartes, Spinoza ve Leibnitz gibi filozoflar bırakınız reddetmeyi, bir şekilde Tanrı’nın varlığını kanıtlamak için çaba sarfetmişlerdir. (John Cottingham, The Rationalists, s. 175-185)

Mantıksallık ve Tanrı İnancı: “Ateistler, Tanrı kavramının temelinde insanın sebebini bilemediği olaylar karşısındaki ümit ve korkularının yattığını belirtmişlerdir. Hristiyanların çoğunluğu teslis, vaftiz, enkarnasyon (Hz. İsa nın insan biçimi almış tanrı olarak kabul edilmesi), asli suç ve çarmıh gibi konularda mantıklı bir açıklama getirmenin zorluğunun farkındadır. Bu nedenle Hristiyan dünyasında mantık ile inanç arasında bir çatışmanın ortaya çıkması kaçınılmaz olmuştur. Ancak bu çatışmanın İslam’da da olduğunu söylemek, onu tanımamak ve bilmemekle eşdeğerde olacaktır. Unutmamalıdır ki hurafeler, Pagan, totem, kutsallaştırılmış varlıklar bizzat İslam’ın reddettiği kavramlardır. Şayet insan birtakım ümit ve korkulardan dolayı Tanrı fikrini üretmişse, yine aynı insanın benzeri gerekçelerle inançsızlığı ürettiğini söylemek da mümkündür. Sıradan bir insan, içindeki doğal eğilime karşı çıkmaya zorlamaz ve reddetmek için özel bir gayret sarf etmez ise Tanrı’ya olan sevgi ve hayranlığını gizleyemeyecektir. Her şey bir tarafa, insan niçin pozitivistlerin iddia ettiği gibi gerçekte var olmayan bir şeyi kanıtlamaya ve ona inanmaya çalışsın? Kaldı ki gerçek olmayan bir şeyin binlerce yıldan beri milyonlarca insan tarafından benimsenmesi, zihin ve kalplerde yer alması, biraz şaşırtıcı olmayacak mıdır?” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 64-72)

Ahlaki Özgürlük ve Tanrı İnancı: “Ateistler ahlakın dinden bağımsız olduğunu iddia etmiştir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 73-74) “Dinsizliği önemseyen toplumlarda ya da vicdanında inancı bir kenara bırakan kişilerin yaşamında niçin intihar, sapıklık, cinnet gibi bozuklukların, ya da trajik ve dramatik durumların daha çok ortaya çıktığı izah edilememektedir. Gaskin’e göre ‘seküler ahlaka sahip olan ve pek çok ahlaki yükümlülüğü kaldırarak yerine yeni bir şey koymayan modern toplumlar tutarsızlık içinde’ bulunmaktadır. Ona göre ‘ahlak sahasında Tanrı otoritesini reddedenler, Tanrı yerine metafiziksel görünümlü olan yeni otoriteler’ koymuşlardır. Mesela Marxistler proletaryayı emredici ve varlığı kaçınılmaz kutsal bir otorite gibi görmüşlerdir. Yine XX. yüzyıl toplumlarındaki tek partili yönetimlerde parti egemenliği sadece insan davranışlarını etkileyen kaba bir güç olarak kullanılmamış, ayrıca emredilen şeylerin etkili olmasını sağlamak için de bu partinin ilkeleri bir tür metafiziksel güç olarak ileri sürülmüştür.’ (Gaskin, The Quest for Eternity, s. 163) Gaskin’e göre ateizm adı altında “iyi ve kötü” gibi kavramlar kaybolmuş, ahlak adı altında sadece toplumdaki sosyal haklar, proleter istekler, kişisel ilişkiler ve günlük ihtiyaçlar konuşulmaya başlanmıştır. Batı’daki ahlaki sorumsuzluk ve vurdumduymazlıklar yüzünden dünyanın değişik bölgelerindeki binlerce masum insan, hayvan ve doğal kaynakların göz göre göre yok olup gittiği ortadadır. Ferdiyetçilik, özgürlük, ilericilik ve çağdaşlık adına kişilerin beyni yıkanmış, bu uğurda pek çok insanın zihni bulandırılmış, dini ve ahlaki değerler karalanmış ve kasıtlı olarak kötü gösterilmiştir. Bireyler kendilerini sadece yiyip içen, robot gibi çalışan, fizyolojik ve biyolojik ihtiyaçları için yaşayan sorumsuz birer canlı durumunda görmüştür. Çevresinden ve dininden koptuktan sonra üzerinde ahlaki bir otorite görmeyen pek çok genç insan bir anda kendini kötü alışkanlıkların içerisinde bulmuş, içerisinden çıkamadığı ve bir türlü terk edemediği sapkınlıkların ve tutkuların esiri olmuştur.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.75-79)

Eleştiri

“Kendini sonlu bir dünyaya sıkıştıran, fakat dinin -sözüm ona- dar kalıplarına sıkıştırmayan ve ‘neden inanmamalıyız’ın cevabını arayan ateistler inanca karşı çeşitli argümanlar oluşturmuşlar, fakat buldukları cevaplar onlar için farklı soru ve sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur.” (Hamide Coşkun, Yedi İklim, Temmuz 2014, 26. Cilt, 292. Sayı, s. 73)

Salt ateizmin çok zor, hatta imkansız olduğu görüşü yüzyılımızda birçok kişi tarafından savunulmaktadır. Tanınmış İngiliz düşünürü John Baillie, solipsistin (Tek benci) içinde bulunduğu durumundan söz ederken şöyle demektedir: “Demeliyiz ki, solipsistler zihinlerinin ucuyla komşularının ve çevrelerindeki dünyanın gerçek varlıklarını inkar ettikleri halde kalplerinin derinliklerinde onların var olduklarından asla şüphe etmemektedirler. O halde ateistler için niçin aynı şeyi düşünmeyelim ?” (Baille, The Sense of the Presence of God, s. 4) Günümüz düşünürlerinden J.A.T. Robinson, ‘Tam anlamıyla çağdaş olan bir insan ateist olmayabilir mi?’ başlığını taşıyan bir yazısında, düşünülmüş ve tartışılmış bir ateizmin mümkün olmadığını ifade etmektedir. Ona göre, ‘insan ilahi gücün varlığını, içinden gelen bir zorlama ile duymaktadır. Bu duyuş, tabiatın aracılığı ile artistik ve bilimsel bir kanalla, toplumsal ilişkiler yoluyla ortaya çıkabilir. Böyle bir durumda olan insan kendisini çepeçevre saran bir varlığa ne ad verebileceğini ve onu nasıl tasavvur edebileceğini bilemeyebilir, hatta onun duygu ve düşünce dünyası tam bir karışıklık içine gömülebilir. Buna rağmen o, kendi yolunu açmak ve ilahi sese doğru gitmek gereğini er geç idrak eder.’ (John Arthur Thomas Robinson, The New Reformation, s. 117-8)

“Allah yoktur diyen bir ateist bilgiyi değil inancı dile getirmektedir. Zira ateistin elinde Allah’ın yokluğuna dair bir kanıt da yoktur.” (Prof. Ramazan Altıntaş, Gençler inançtan soruyor, s. 147) “Ateist yaklaşım, kendi tavrının doğruluğunu ispatlamak yerine teizmin iddiaları üzerinden hareket ederek, bu teistik delillerin eksik veya yanlış olduğunu ileri sürme yolunu tercih etmekte ve kendini haklılaştırmaya çalışmaktadır.”  (Selçuk Kütük, Deizm, s.  97) “Ateistlerin yaptığı şey, genellikle Tanrı’nın yokluğunu kanıtlamak değil Tanrı’nın varlığı hakkında ileri sürülen delillerin yetersiz olduğunu göstermeye çalışmaktır.” (islamansiklopedisi.org.tr/ilhad) “Ateizm, delillerini Tanrı üzerinden temellendirmeye çalışmaktadır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 164) “Tanrı yoksa neden tartışma konusu olmaktadır?” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 69) “Allah’ın olmadığı, ispatlanmış bilimsel bir bilgi değildir.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 27) “Ateistler, ateizmi akıllarını kullanarak ve akli göstergeleri, delilleri izleyerek kabul ettiklerini söylerler ve ateizmin aklı temsil ettiğini, inancın aklın önünde bir engel olduğunu savunurlar. Evreni bir tanrının yaratmış olması fikri her yönüyle onu tesadüflerin, ya da bilinmezlerin var ettiği fikrinden veya kendiliğinden olması ihtimalinden çok daha akla yatkın olduğu unutulmamalıdır. Evreni Allah’ın yaratmadığına dair hiçbir delil yokken, onu var eden zeka sahibi bir tasarımcının var olabileceğine dair sayısız delil, işaret, gösterge vardır. Tıpkı, sanat eseri ya da mimari bir yapının ya da karmaşık bir makinenin, onu yapana işaret etmesi gibi.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 29) Ateistlerin en büyük hatalarından biri de din anlayışı (mezhep/müçtehidin görüşü/fetva) ile dinin kendisini birbirleri ile karıştırmalarıdır. Halbuki, “Din anlayışları ile dini birbirinden karıştırmamak gerekir.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 12) Din anlayışı, bir alimin İslami naslardan (Ayet ve hadislerden) anladığıdır. Din ise bu anlayış ile sınırlandırılamayacak kadar geniş bir içeriğe sahiptir. “Ateizme kayanlar, anlatılan hurafelerin İslam olduğunu zannederek de dini reddetme yoluna gitmektedirler.” (Hüseyin Selim Kocabıyık, Ateizm ve Deizm, s. 11)

Ayrıca ateizm devamlı zemin kayması yaşamaktadır. “Antidogmatik adlı ateist site kendini kapatırken yaptığı açıklamada, “Siteyi islamcıların tehditlerinden kapatmıyoruz. Siyasi otoritenin baskılarından da kapatmıyoruz. Bu güne kadar kimseden hiçbir tehdit veya baskı görmedik. Siteyi kapatmamızın sadece 1 tane sebebi var. Nonteist/Dinsiz kesimin bu siteyi hak etmediğini düşünüyoruz. Tek sebep budur.” diye açıklama yapmaktadır. Ateizm Derneği de kapanma aşamasından ‘son anda’ dönmüştür. (Ateist Akıl adlı yazımıza bakılabilir.) Eski ateist Antony Flew, “Argümanlar beni, var olan; her yerde hazır olan ve Kadir olan bir varlığın olduğunu kabul etmeye götürdü.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 25; Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 19, 180) ve “Evreni araştıran, evrendeki düzenin ardındaki sırrı merak eden kimse tanrıyı muhakkak bulurdu.” (A. Flew, Yanılmışım Tanrı varmış, Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 97) derken, Antony Flew gibi “Francis Collins ve Alister Megrath gibi ateist düşünürler de tek ilah düşüncesine ulaşmışlardır.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 107) “Ateist olan Patrick Glynn, ruhun varlığını idrak etmeye başlayınca, inanmaya adım attığını söylerken.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 100) Kanal D Londra temsilcisi Ayşegül Ekinci ile yaptığı son röportajında Hawking de, ‘Evrenin oluşumu, bilimin gerçekliğine dayanır ama ‘bu hiçbir şekilde bilim kanunlarını koyan ve onları da yaratan bir tanrı’ olmadığı anlamına gelmez.’ (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 51; Star, 23 Ocak 2013) demektedir. Ateist bir varoluşçu olan Jean-Paul Sartre de, Simone de Beauvoir ile olan bir sohbetinde şunları söylemektedir: “Dünyada, yaratıcıdan ortaya çıkabilecek bir varlık gibi olduğumu hissediyorum.” (Simone de Beauvoir, La Ceremonie des Adieux, s. 551) “Dawkins gibi Ateizm misyonerleri ise, önceden ateist iken teist olan Flew’e kızgınlığını saklamıyor, onu ‘döneklikle’ suçluyor. Flew, kendi ifadesiyle ‘kanıtın götürdüğü yere’ gitmiştir. Patrick Glynn’da ateizmin bir yanılgı olduğunu itiraf etmektedir. Big Bang, alemin bir başlangıcının olduğunu, antropik prensip ise, kainatın insan için hazırlanmış olduğunu kanıtlamıştır.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 32) “Ateistler bilimsel verilerin ve delillerin götürdüğü yere gitmek yerine, kendi gitmek istedikleri tarafa yönelmeyi seçmişlerdir. Tanrı inancının göz ardı edilmesini sağlamak için bilimsel önermeler ‘öznesiz/bir yapanı olmayan’ yapı şeklinde sunulmakta, muhatapların zihninde ‘kendiliğindenlik’ izlenimi uyandırılmaya çalışılmakta, hatta dayatılmaktadır. Tabii ki kişisel bir tercih olarak herhangi bir şahsın ateizmi seçme hakkı vardır. Ancak bu tercihini bilimsellik kılıfı altında sunarak insanları yanıltma hakkı yoktur.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 15) “Delilerin götürdüğü yere gitmek istemeyenin amacı, ‘kendi istediği yere’ gitmektir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 67) Kur’an bu kişiler için, ‘nefsini ilah edinen’ tanımını kullanır. (Furkan, 43) “Arkeologlar yaptıkları kazı çalışmaları neticesinde birkaç kırık testi, tabak ve süs eşyası bulduklarında o belgede bir medeniyetin var olduğu çıkarımını yaparlar. Böyle bir durumda hiç bir ateistin, bulunan eşyaların toprak altında tesadüfen oluştuğunu ileri sürdüğü görülmemiştir. Halbuki aynı ateistler, evrende gördükleri sayısız tasarım deliline rağmen, bunların bilinçli bir varlık (tanrı) tarafından yapılmış olabileceğini kabul etmezler ve bunu bilim dışı olarak değerlendirirler.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 204) “Materyalist algılayış biçimi en büyük darbeyi en çok güvendiği yerden, yani bilimden almıştır. Kuantum teorisi ve evrenin zannedildiğinden çok daha kompleks olduğunun fark edilmesi gibi yeni bilgiler varoluşu açıklamada maddeyi referans almanın yeterli olmayacağını göstermiştir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 19, 53) “Önyargısız ve saf bir bilim anlayışından ve objektif net verilerden hareket ederek insanı her anlamda tatmin edecek şekilde ateizme ulaşmanın imkanı yoktur. Buna rağmen ateizmde karar kılmanın tek sebebi, daha düşünmeye başlamadım evvel ‘tanrının yokluğunu’ bir veri olarak kabul etmeleri ve bunu takiben bilime kendi inançlarını doğrultmaya çalışmalarıdır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 20) “Ateistlerin teistlere yönelttiği diğer bir eleştiri, inanç sahibi olmak bilgiye ve akla dayalı bir mesele olmadığı şeklindedir. ‘Kur’an’daki akletme, tedebbür, düşünme ve tabiatı incelemeye yönelik ayetlerinden’ bu yaklaşımın yanlışlığı kolaylıkla anlaşılmaktadır. Ateist argümanların bilimsellikten son derece uzak olduğu açıktır. Evrenin yaklaşık 15 milyar yaşında olduğu yani ‘ezeli olmadığı’ bilinmektedir. Acaba ateizmin iddiaları ne derece akla, mantığa ve bilimsel verilere uygunluk göstermektedir?” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 31) Teist inanca göre tanrı, yasalar sayesinde insanların varlıklarını devam ettirmelerine imkan sağlamaktadır. (H.P. Owen, Theism, The Encyclopedia of Philosophy, I/97) Bilim evrende zaten var olan, var edilmiş, evrene yerleştirilmiş olan yasaları, kanunları, kuralları bulur. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 205) Bilim netice itibari ile evrenin kanunlarını ve işleyiş biçimini ortaya koyma çabası olduğuna göre, yani kaostan ve tesadüflerden ziyade, verili düzeni keşfedeceğine göre teistin bu sonuçtan rahatsız olacağını düşünmek yanlış olacaktır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 79; Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 58) Bilimin, evrenin işleyişi ile ilgili birtakım kurallar bulması asla  Allah inancını zayıflatmağı ve ortadan kaldırmadığı gibi aksine, daha da güçlendirir.  Zira bilim tarafından keşfedilen mükemmel tasarımın, ince hassas ayarların, hayatın bilinçli bir var ediciye işaret ettiği rahatlıkla görülmektedir. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 67) Hassas ayar en azından “Tanrı’nın varlığına olan inancı rasyonel olarak güçlendiren” (Tufan Kıymaz, Hassas Ayar Argümanı: Bilim Tanrı’yı mı İşaret Ediyor?, Beytulhikme, Yıl-Sayı: 2020-10:4, s. 1379) bir delildir. Ateistler, bir yandan evrende bir düzen olmadığını ve kaotik bir evrende yaşadığımız iddia ederken diğer taraftan, evrende hayatı var edebilecek kadar tutarlı ve bilgi dolu yasaların var olduğunu kabul ederler. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 33) Tanrının varlığını kabul etmek, bilimsel metodolojiyi reddetmeyi zorunlu kılan bir şey değildir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 86) Zaten “Tüm belirsizlikleri belirleyen tanrının bizzat kendisidir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 303) Hawking, “Evren hakkında daha fazla şey keşfettikçe evrenin ‘mantıklı kanunlarca’ yönetilmekte olduğuna dair daha fazla şey keşfederiz.” (Hawking, Zamanın kısa tarihi,  s. 175) derken, Paul Dirac ise “Tanrı üst düzey bir matematikçidir ve evreni yaratırken ileri düzeyde matematik kullanmıştır.” (The Evolutian, Scientific American 208, sayı: 5) görüşü ile bir gerçeğin altını çizmektedir. “Kur’an’da tabiata sıklıkla atıfta bulunulur. Bu ayetler, kainatın bir hikmet ve gaye üzere yaratıldığını anlatmak amacıyla kullanılır.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 40) “Doğayı araştırmayı öğütleyen onlarca ayete rağmen, insanları doğayı araştırmaktan ve bilim yapmaktan alıkoyacak tek bir ayet bile bulunmamaktadır ve tüm bu ayetlerin yarattığı zihinsel devrimin doğal bir sonucu olarak Müslümanlar birkaç yüzyıl içinde trigonometriden analitik-geometriye, optikten astronomiye, biyolojiden ve coğrafyadan antropolojiye kadar bilimin hemen her dalında dünyayı değiştirecek buluşlara imza atmışlardır.” (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s.  97) Teist, hiçbir şekilde bilinen fiziksel kanunlara itiraz etmemektedir. Maddenin, ‘kendi kendini idare edecek kanunları belirlemesi’ iddiası, maddeye ‘hakim’ sıfatının yakıştırılmasını gerektirir ki, bu bir tür batıl ve ilkel inanç olur. Kanunların maddeyi belirli bir şekilde davranmaya zorlaması beklenemez. Matematik formülleri, bir matematik sorusunu çözemez, ancak bir uygulayıcı kişi çözebilir. Tanrı, ressam konumundadır, resme dahil değildir. Bir ressamın, kendi tablosunun içinde görülmemesi o resmin kendiliğinden var olduğu anlamına gelmez. Ateistin anlamakta zorluk çektiği diğer bir mesele, bilime konu edilebilecek olan şeyin tanrının bizzat kendisi değil, yarattığı şeyler olduğudur. Bir motorun şans eseri ortaya çıktığını savunmak bilimsel olurken bir mühendisin eseri olduğunu söylemek neden bilim dışı olsun? (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 81-83) Robot, kendi yapılış nedeni ve programına bağlı olacak şekilde hareket etmektedir. Robotun kendisi bilinç sahibi olmasa bile, onu yapan ve programlayan bir bilincin çevresinde hareket etmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 136) Ateistin varlığı/maddeyi yine maddeye dayanarak açıklamaya çalışması bir manzara resminin, ressamdan bağımsız olarak sadece boya ve kağıtla izah edilme girişimine benzer. Kağıt ve boyanın kaynağı nedir? Manzara resmi nasıl ortaya çıkmıştır? Manzara resminin var olma sebebi nedir? Bir ressamın varlığı anlaşıldığı zaman tüm bu sorulara makul, akla uygun cevaplar verilmesi mümkündür. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 232) Ateiste göre varlık ve madde hep var olduğu için nasıl ortaya çıktığı sorusu anlamsızdır. Her şeyden önce maddenin ezeli olduğunu gösteren herhangi bir bilimsel delil ortada yoktur. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 238) “Maddenin son derece karmaşık bir takım yasalar ürettiğini iddia etmek pek akıllıca görünmüyor. Maddenin bizzat kendisinin de uymak zorunda kalacağı son derece kompleks ve bilmeceler ile dolu bir evren tasarladığını varsaymak aklen ve ilmen makbul görünmüyor. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 240) Maddenin var olma sebebi olarak yine kendisi gösterilirse kısır bir döngüye girilir. Kendisi zaten başka bir şeyin neticesi olan bir şey, başka bir şeyin hakiki sebebi (faili) olamaz. Sebepler dizisi, ancak sebeple sonucun aynı cinsten olmadığı bir noktada sona erdirilebilir. Mesela resmin kendisi resim yapamaz, resmi yapan fırça da değildir, çünkü fırça, boya, kağıt gibi şeyler aynı cinsten (fail olamayan) faktörlerdir. Resmin ortaya çıkabilmesi için şuurlu, sanattan anlayan ve belirli bir maksada yönelik fiilde bulunan bir failin (ressamın) var olması gerekir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 263) Çöle gittiğimizi varsayalım. Çölün ortasında beş yıldızlı bir otel ayarında bir yapı bulduk. Odalar klimalı, su, banyo ihtiyacı, tüm ihtiyaçlarımız önceden düşünülerek hazır edilmiş bir yapı. Ateizm mantığı, bu durumun çöl şartlarının gerektirdiği bir zorunluluk olduğunu, onu buraya birinin yapmadığını öne sürecektir.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 47) Ateist, tanrıya ulaşmamak ve fiziksel dünyanın dışına çıkmamak için nedensellik zincirini sonsuza kadar uzatmak niyetindedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 264) Halbuki “Tanrı, tüm nedenlerin nedenidir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 262) Hep var olan bu yüce varlık madde değil, zorunlu varlıktır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 239) Maddenin bizzat kendisini en son sebep ve en son fail olarak görmek ne pratik ne de teorik anlamda kabul edilemez. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 265) Basit tasarımların bile nedensiz ve failsiz olamayacağını hemen kavrayabiliriz. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 272) Allah’ın varlığı/zatı, bilimsel metodoloji olan deney ve gözlem alanına girmemektedir. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 11) Tıpkı, sosyal bilimler alanına giren sosyoloji, psikoloji, eğitim bilimlerinin girmediği gibi. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 12) Bu gibi ilimlerde gözlemlenen olgu/varlık üzerindeki etkilerden yola çıkarak, akli, mantıki, rasyonel, kabul edilebilir sonuçlara ulaşılır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 13) Astrofizikçi Hugh Ross; “Zaman, olayların meydana geldiği boyut olduğuna göre, eğer madde, Big Bang ile ortaya çıkmışsa, o halde evreni ortaya çıkaran ‘sebebin, evrendeki zaman ve mekandan tümüyle bağımsız olması’ gerekir. Bu da bize, yaratıcının evrendeki tüm boyutların üzerinde olduğunu gösterir.” demektedir. (Ross, The Creator and the Cosmos, s. 76) “Yaratıcının, evrenin içinde farz edilmesi, onun da aynı dönüşüm ve değişim kanununa tabi olmasını gerektirir. Yaratıcının bu şekilde değişim ve dönüşümü uğraması ise, başka bir yaratıcıya gerek duyulması demektir. Öyleyse Tanrı evrenin dışında olmalı, aynı zamanda oluş ve bozuluş kanuna tabi olmamalıdır. Tanrı oluş ve bozuluş kanuna tabi olmadığına göre, bir başlangıcın ve sonunun da olması gerekmez.” (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar, s. 35) Büyük patlamanın ayarlarını kim belirledi? (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 70) Evren’i O (cc) yaratmıştır. Zaman ve mekanı da var eden O’dur. O’nun için, zaman kavramı yoktur. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 32) Tanrı, zaman ve mekandan bağımsız olması nedeniyle fiillerini zaman içinde yapmaz. Herhangi bir eserin nasıl ortaya çıktığı bilinmese dahi, buradan ‘o eserin failinin olmadığı’ gibi bir netice çıkarılamaz. Mesela, Mısır piramitlerinin o günkü şartlar altında nasıl yapıldığı hala bilinmemektedir. Fakat hiç kimse bu piramitlerin failsiz meydana geldiğini ileri süremez. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 273) Krishna, “Bir milyon tane madeni paranın aynı anda atıldığında, hepsinin tura gelmesi çok olası olmamakla beraber imkansızda değildir.” derken aslında ateistik yaklaşımın pratik olarak imkansız bir durumun gerçekleşmesinin olanaksız olmadığı düşüncesinden hareketle, kendi iddiasının doğruluğunu temellendirmeye çalıştığı görülmektedir.  Krishna, ‘şans ve rastlantı’ kabulüne dayalı bir yapıyı belirleyici olarak sunmaktadır. Milyonlarca paranın defalarca atılması ve her defasında hepsinin tura gelmesi durumunun da ateist tarafından ayrıca açıklanması gerekmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 129) Nigel, “Bir milli piyango bileti aldığınızı düşünün. Muhtemelen milyonlarca bilet satılmıştır ve bütün bu biletler içinden sadece biri büyük ikramiyeyi kazanacaktır. Sizin kazanan biletinizin seçilmiş olması olgusu, bunun rastgele bir seçimden daha fazla bir şeyin eseri olması gerektiği sonucunu doğurmaz.” (Nigel Warburton, Felsefeye Giriş,  s. 17)  derken acaba kendisi, piyango çekilişinin bir organizasyonu gerektirdiği ve buna göre söz konusu çekilişin kim düzenlendiğini de açıklaması gerekmez mi idi? “Bu çekiliş sürekli olarak tekrarlamakta mıdır? Her çekilişte büyük ikramiyenin sürekli olarak aynı kişiye çıkması durumu da, herhalde şans faktörü ile açıklanacak bir durum değildir!” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 130) İlginç olanda, bu düşünce tarzının tüm ateistlerde geçerli olmasıdır. Mesela Dawkins de ‘Gen bencildir’ adlı eserinde ‘toto’ ve ‘Şikago gangsterleri’ örneklerini vermektedir ki, Nigel Warburton tarafından verilen örneklerle arasında mantıksal acısından hiçbir fark yoktur! (Dawkins’e cevaplar adlı yazımıza bakılabilir.) Ateist Poidevin ise, rastgele süreçlerin fazla önemsendiğinin farkındadır: “Evrende ortaya çıkan değişimler birtakım rastgele süreçlerin sonucu değildir. Şans faktörü ateizm açısından umut verici değildir.”  (Robin Le Poidevin, Ateizm, s. 97, 101) Niçin sorusu, amaçlılığın olmasına işaret etmesi sebebiyle çok anlamlı ve akla uygundur. Diğer taraftan, teistik açıdan nasıl sorusu evrenin işleyişine ışık tutması itibarıyla tanrının sanatını ifade etme açısından son derece önemlidir. Niçin sorusunun cevaplanmaması, nasılın anlamını ve önemini göz ardı etmeye yönelik bir girişimdir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 46) “Din daha ziyade ‘niçin’ sorusu üzerinde dururken, bilimsel düşünce ‘nasıl’ sorusuna ağırlık verir.” (Selçuk Kütük, Deizm, s.  101) Agnostik Christian Duve ise, “Bugün bilebildiğimiz, bir hücrede neler olduğunun tanımlamasıdır. Nasıl olduğunu bilemiyoruz.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 216) derken bile, yine yaratıcıyı devre dışı bırakmaktadır. Halbuki “Yaratılışından bu yana Samanyolu’nda ne bir kaos ne de karışıklık görülmüş ve yaşanmıştır.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 246) ‘Neden’ ve ‘niçin’ler bilimin değil dinin sahasına girer. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 297) Hawking, “Bilim evrenin nasıl başladığı problemini çözebilirse de, neden var sorusunu cevaplayamaz.” (Hawking, Kara delikler ve bebek evrenler, s. 99) derken, “bilim bunların cevabını veremez diye; hayatın, evrenin ve insanı varoluşunun nedeni ve gayesi yoktur denilebilir mi? Evrimciler gibi, meseleyi tesadüflere bağlamak ne kadar hatalı ise, pozitivistler gibi, deneylerin dışında başka bir hakikati tanımamakta aynı şekilde hatalıdır.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 298) Barrow, “fiziksel kanunların ‘niçin’ bizim gözlemlediğimiz değer ve özelliklere sahip oldukları sorusu devam edecektir.” derken (John D. Barrow, The Anthropic Cosmological Principle, s. 523) Ateist Robin Le Poidevin ise, “Görülen o ki, ateistin evren yasalarının ‘niçin’ hayattan yana olduklarını açıklama sevdasından vazgeçmesi daha iyi olacaktır. Öyle görünüyor ki, teist bu tikel muharebeyi kazanmıştır.” (Poidevin, Ateizm,  s. 115) demektedir. Teist şu soruların cevabını istemektedir: Fizik kanunlarının kaynağı nedir? Neden başka bir kanun kümeleri yoktur da sadece gözlemlediklerimiz vardır? Nasıl oluyor da elimizde hiçbir özelliği olmayan elementlere hayat veren, bilinci ve zekayı yönlendiren bir kanunlar kümesi vardır? Neden hiçbir şeyin var olmaması mümkün iken, böyle bir evren vardır? (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 85) ve ayrıca “Zeka nasıl ortaya çıkmıştır?” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 38) Üzerinde düşünülmesi gereken asıl konu, hiçbir eğilimi bulunmayan maddenin nasıl olup da böyle bir evreni ortaya çıkarabilecek şekilde organize olduğu sorusudur. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 133) Bu kadar akılsız bir evren nasıl olur da düzgün amaçları, üreme kabiliyetleri ve “kodlanmış kimyaları” olan varlıklar yaratabilir? Hayatın ve bilincin maddeden hareket ile açıklanmaya çalışılması, üzeri örtük bir inancı içermektedir: ‘Canlılık ve bilinç maddede içkin olarak mevcuttur’ inancı aslında soyut bir tanrı anlayışını çok gerilerde bırakmaktadır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 41) “Tabiatı algılarken ve incelerken tüm olup bitenin arkasındaki ilahi gücün farkında olmak esastır. Modern akıl ise, eşyayı kaba bir maddeciliğe yani fiziksel sebeplere indirgenmiştir.” (Selçuk Kütük, Deizm, s.  88) “Dinin amacı, varlık aleminin arkasındaki birliği fark ettirmektir. Doğada neden matematiğe ve fiziğe uygunluk var? Neden aklın işleyiş tarzı ile tabiat kuralları anlaşılır? Demek ki, varlık aleminde bir rasyonellik ve akla uygunluk söz konusudur. Fakat rasyonellik doğanın kendinden kaynaklanan bir özellik değildir. Evrenin arkasında söz konusu akla uygunluğu sağlayacak bir etkenin olması gerekir. Başlangıçta tek tanrı esasına göre bina edilmiş olup zaman içindeki bozulma ve sapmalarla çok tanrılı dinler ortaya çıkmıştır. Peygamberler, varlık aleminin bir tasarıma dayandığının altını çizmeye çalışırlar. Tabiat olayları ismi verilen sistematik düzenlilik, tanrının kanunlarından başka bir şey değildir. İnsanlara Tanrı tarafından, evrendeki düzeni kavrayabilecek bir donanım ve üstün özellikler verilmiştir. Tabiat kanunları ‘tanrının kudretinin’, kutsal kitaplar ise ‘Tanrı’nın kelamının’ görünür hale gelmesidir. Her ikisi de aynı kalemin eseridir. Dolayısıyla aralarında herhangi bir çelişki olması mümkün değildir.” (Selçuk Kütük, Deizm,s. 105,109, 114, 116, 123) İmamı Azam da, ‘Kainat, tabiatın değil, Allah’ın eseridir.’ (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 98) demektedir. “Deliller ve bilimsel ispatlar teistin tanrıya olan inancının destekçisidir fakat kaynağı ve sebebi değildir, olamazda.” (Selçuk Kütük, Deizm, s.  95)  

Ateizm, Tanrıya inanmama şeklinde yorumlanabileceği gibi, olan biteni tanrının kudretine referans vermeden, onları matematik kuralları çerçevesinde, bu sınırlar içinde açıklayan bir akımında adıdır. (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 196) Ateist düşüncenin aydınlatamadığı pek çok konu vardır.  Mesela varoluşun nasıl meydana geldiği, tabiatın kendi kendine şekilsiz maddeden nasıl oluştuğu, insan inançları, düşünce gücü ve ahlaki değerlerin nasıl şekillendiği gibi. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 81) Bilimin de birçok sınırı ve cevap veremeyeceği birçok soru vardır. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 277) Bilim, bütün sorulara cevap veremez, çünkü gözlemlerle sınırlıdır, olayların neden meydana geldiğini açıklayamaz, bazı metafizik soruların cevabını veremez, ahlaki olarak belirsizdir, nötrdür, şahsi olan ile alakadar olamaz. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 281) Bilim, bize bir şeyin ne olduğunu söyler, ne olması gerektiğini değil. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 283) Bilimin, ne-nasıl sorularına cevap verebildiğini, fakat neden-niçin sorularına cevap vermekte başarısız olduğunu görmeliyiz. Neden sorusundan kastettiğimiz, olayların gerçekleşme gayesidir. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 287) Bilim sadece hassas ayarların nasıl meydana geldiğini, nasıl devam ettiğini ortaya koyabilir. Kim tarafından konduğunu açıklayamaz. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s.  202) Bilimi mümkün kılan şey bu kanunların varlığı olduğuna göre, sözü edilen düzenin ‘kökeni’ üzerinde düşünmekten kaçınılmamalıdır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 88) Bilimsel gelişmeler hayatı kolaylaştırır. Bilimin verileri, maddenin sırlarını çözmemize yardımcı olmaktadır. Peki, bu sırların asıl ‘sahibi’ kimdir? (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s.  226) Bilim her gün farklı yasalar keşfediyorsa, bu yasaların kim tarafından konduğunu neden hiç sorgulanmaz? (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 202) Bilim ‘nasıl’ olduğunu ortaya koyar. Din ‘niçin ve hayatın gayesi nedir’ sorularına cevap verir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 227) Ateizm, nasıllığının ortaya çıkmasıyla dinin de ortadan kalktığını iddia ederek, insanları dinin hakikatinden uzaklaştırmaya çalışmaktadır.  Halbuki ‘din nasıllığın kim tarafından ortaya konulduğunu da’ ortaya koymaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 228) “Ateistler tartışmalarda kendilerine özgü güçlü tezler ileri sürememişlerdir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  9) Hiçbir ateist yeryüzünde varoluşunun sebebini ve anlamını açıklayabilecek durumda değildir. Ateist anlamlı bir bütün oluşturacak şekilde ne hayatın ne de ölümün (ve sonrasının) manası üzerine tatmin edici şeyler söyleyemez. Ateistin ileri sürdüğünün tam aksine akıl, bilinç ve anlama yeteneği insana tanrının varlığını kavrayabilmesi için özel olarak verilmiş şeylerdir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 100) 

Ateizm ve evrim, ırkçılığın ve faşizmin merdiveni veya payandasıdır. Seküler yöneticilerin hakim olduğu bugünün dünyasında neden ölümcül hastalıklarla baş etmek için harcanan para, silah teknoloji geliştirmek için harcanan paradan çok daha azdır? İnsan kaçakçılığı ve organ mafyası organizasyonlarını dindarlar mı yoksa dinden uzak olanlar mı kurup yönetmektedir? Organ mafyasının işgücünü üstlenen doktorları, neden yaptıkları profan yemin ve bilim engelleyemiyor? Ateist yönetimler neden hep baskıcı, dayatmacı ve mağdur edici oldu? Ateist komünist Çin’de işçi ücretleri ne kadardır? Neden batılı büyük teknoloji firmaları bütün ürünlerini orada üretiyor? Neden bilim insanı rahatlatmıyor, aksine strese sokuyor?  Bilim bizim sömürülmemiz için bir araç olarak mı kullanılıyor? İnsan hakları beyannamesinin yayınlandığı günden bugüne dünyada insan hakları alanında ne kadar iyileşme oldu? (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar, s. 129-132)

‘Niçin yokluk değil de varlık durumunun söz konusu olduğu’ sorusuna ancak tanrının varlığı üzerinden bir cevap geliştirilebileceğinin altını çizmek gerekir. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 153) Ateist, kendisinin bilimsel olarak açıklayamadığı (hayatın nasıl başladığı, evrenin niçin var olduğu, fizik kanunlarının niçin başka şekilde değil de böyle işlediği gibi) meseleler önüne konulduğunda, ‘bilimin gelecekte bu soruları cevaplayacağı’ düşüncesini ileri sürer. Ümit ve beklenti kişisel bir olay olup, inanca dayalıdır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 103) Ayrıca böyle bir durumda teistte, ‘öldüğün zaman çok net olarak göreceksin.’ diyebilme hakkına sahip olmaz mı? Ateistin bu temelsiz delillere dayanmasının sebebi, henüz düşünmeye başlamadan önce, tanrının var olabileceği ihtimalini devre dışı bırakmasıdır. Bu seçenek göz ardı edilince de geriye sadece elde kalanlar üzerinde ısrar etmekten başka yapılacak bir şey kalmamaktadır. İnsan zihni her tür düzenin arkasında bir neden ve fail aramaz mı? (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 104) Paul Davies, “Evrende nereye bakarsak bakalım, en uzaktaki galaksilerden atomun derinliklerine kadar, bir düzenle karşılaşırız. Evren, zembereği yavaş yavaş boşalan bir saate benzemektedir. Öyleyse ilk başta nasıl kurulmuştur?” (Davies, Change or Choice, s. 506) diye haklı olarak sormaktadır. “Evrenin ve dünyanın her yerinde aynı şekilde geçerli olan, uzun zaman diliminde gözüken bu düzenliliğin bir açıklaması olması gerekir. Bir düzenin arkasında bir plan ve tasarımın olması kaçınılmazdır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 114) Evren, akıllı bir tasarımın ürünüdür. Fakat evren çok karmaşık ve insan yapımlarından daha büyüktür. Öyleyse evreni tasarlayan sonsuz güç ve akıl sahibi bir tasarımcı vardır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 120)

“Dawkins, ateizmi bir inanç biçimi olarak yaymayı kendine misyon edinmiştir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 26) Dawkins, Darwinci düşüncelerini iman alanına kaydırmıştır. Dawkins, kendi ifadesiyle, Darwincilikten beslenen iyi bir ‘ateizm savaşçısı’dır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 39) Dawkins, kendi tezine iman edilmesini ısrarla savunmaktadır. İnançsızlığın ilmihali, ‘Tanrı Yanılgısı’ kitabıdır. Dawkins, Darwinizm bir havari gibi yaymayı tercih etmektedir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 41, 42, 44) Pozitivizm ve sekülerizm bir tür inanç ve dolayısıyla dogmatizm üretir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 130)  

“Ateizm, anlam ve değerden yoksun bir ‘inanç’tır.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 27) Ateizm bir inançtır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 188; Evrim Ağacı, 13 Eylül 2020) “Ateizm bir inanç sistemidir.” (Süleyman Akdemir, Gençlik, 15 Şubat-15 Mart 1994, 24. Sayı, s. 9) “Ateizm, bugün bir inanca dönüşmüştür. Bu akım, artık içinde inanç unsurlarını barındırmakta ve tıpkı diğer dinler gibi üyelerine kurtuluş vaat etmektedir. (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, Arka kapak) Bir kişinin ateist olabilmesi için darwinizme ‘iman etmesi’ zorunludur. Ateizm teorik sınanmaya bile uygun değildir ki pratik de masaya yatırılabilsin! (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 46) “Ateizmin, tanrının var olmadığına inanmak şeklindeki yaklaşımının da bir inanç olduğu göz önünde alınmalıdır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 31) Bir şeyin nihai nedeninin, o şeyin kendisi olduğunu ileri sürmek sadece bir inançtır.  Kanunların tatbik edicisinin (uygulayıcısının) var olması gerekir. Düzen, hesap ve sistem bir zekayı işaret etmeyecekse neyi ima edecektir? Düzen bir tasarım neticesi değilse neyin sonucu olarak ortaya çıkar? (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 109-110) İnsan, sadece irade gösteren değil, hisseden bir varlıktır. İnsanın ruhunda bir şeyi tabulaştırma özelliği her zaman var olagelmiştir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 199) Ateist Dennett, “Herhangi bir şey kutsal mıdır? Bu dünya kutsaldır.” (Daniel C. Dennett, Darwin’s  Dangerous Idea, s. 520) demektedir. Sormak lazım, “Neden Tanrı değil de evren kutsaldır?” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s.  60) Darwinizm, sekülerlerin ‘yaratılış hikayesi’dir ve onlar evrim teorisine ‘koyu bir inançla’ bağlıdırlar. (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 34) Ateistler, dinin esaslarının tersini yapmayı özgürlük gibi sunuyorlar. Oysaki yaptıkları yeni bir inanç oluşturmaktan öteye gitmiyor. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 14) “Kainatın kendi kendine oluştuğunu savunmak gerçekten büyük bir iman gerektirir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 98) Ateizm, bilimden ziyade bir inanca dönüşmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 215) Ateist bir iddia olan “Maddenin ezeli olduğu iddiası, bilimden uzak tamamen inanca dayalı bir düşüncedir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 238) Evreni idare eden kanunların bir anda var olduklarını kabul edilse, bu sefer söz konusu kanunların neden hiç değişmeden, bozulmadan ve ısrarla bu şekilde işlemeye devam ettiklerinin açıklanması gerekir. Bu, kanunlara ‘metafizik bir amaçlılık’ yüklemekten başka bir şey değildir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 127) Darwinist ve Marksist Richard Lewontin, “bizim materyalizme bir ‘inancımız’ var, ‘baştan kabul edilmiş bir inanç’ bu. Bizi dünyaya materyalist bir açıklama getirmeye zorlayan şey, ‘bilimin yöntemleri ve kuralları değildir.’ Materyalizm ‘mutlak’ doğrudur.” (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 185)

“Materyalizm ve Darwinizmin ‘gözlerini kör ettiği fanatik birtakım evrim bilimciler’ dışında, bitki ve hayvanlardan memeli, kuş ve insan ırkının ortaya çıkışına kadar birçok türün ‘geçmiş dönemdeki canlılarla hiçbir bağlantısının olmadığı, benzersizliği ve aniden ortaya çıkışının’ örnekleri tek tek açıklanmıştır. (Fatih Buğra Sarper, Teistik Evrim Düşüncesinin; Bilim, Felsefe ve İslam’ın Delilleriyle Eleştirisi, s. 81) Profesör Celal Şengör de, “yaşam, Darwin’in sandığından daha karmaşıktır. Ama bu karmaşıklığın tesadüfi evrimle açıklanamayacağı anlamına gelmez.” demektedir. (Radikal, 6 Mart 2006) Peki bu karmaşıklık tesadüfi evrimle açıklanabilmiş midir, hayır!  (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 165) “Cehennemliklerin gözleri vardır ama onlarla göremezler.” (A’raf, 179)

“Pek çok yazar, filozof, sosyolog ve ekonomistin yokluğunu ispatlamaya çalıştığı tek varlık tanrıdır.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 50) “Ateistler aynı zamanda tepki gösterdikleri şeye bağımlıdırlar da. Yani, her ne kadar Allah’ı inkar ettiklerini iddia etseler de, her konuşmalarında Allah’tan bahsetmek zorunda kalırlar. Ateizm psikolojiktir.” (Ömer Baldık, Genç Yorum, Ocak 2014, 113. Sayı, s. 13-14) “Ateistlerin tanrıyı reddetme gerekçeleri çoğunlukla duygusaldır.” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 13) Ateizm, psikoloji ile derinden irtibatlıdır. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 35) “Ateistler Tanrı hakkındaki görüşlerini teistlerin kullandıkları deliller üzerinden yürütmektedirler. Bir bakıma orijinal bir tez üzerinden düşüncelerini üretmek yerine antitezci bir tutum ortaya koymaktadırlar.” (Saliha Vidinlioğlu, Hülya Terzioğlu, Ateizm Savunucusu Sitelerde Din Karşıtı Bazı Argümanların Analizi, Kader, Cilt: 19, Sayı: 1, 2021, s. 75)

Fıtrat, insanların sahip olduğu yaratılış özellikleridir, bu yaratılış din açısından önemli delillerden biridir. “Fıtrat, Allah’ı tanıma eğilimi, ruh temizliği, hakikati kabule meyilli yaratılma demektir.” (TDV, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 27) “Her insan, ilahi yazılım/fıtrat gereği hakkı ve hakikati idrak edebilecek düzeyde yaratılmıştır.” (Prof. Ramazan Altıntaş, Gençler inançtan soruyor, s. 63) “O halde sen hanif olarak bütün varlığınla dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmışsa ona yönel!” (Rum, 30)

Tanrı’ya inanarak mı doğarız? (BBC, 24 Kasım 2008) Suya karşı arzumuz suyun varlığını gösterir, yapılan çalışmalar sağlıklı bütün insanların ahlaki bir sistemi öğrenecek ve uygulayacak zihinsel donanıma doğuştan sahip olduklarını göstermektedir. Paul Bloom, ‘bebeklerin yaşamlarını daha ilk yılında ahlakla ilgili doğuştan özelliklerinin gözlendiğini’ ortaya koyan bir psikologdur. Allah, insanları kendisinin buyruklarına uyacak şekilde yaratmıştır. (Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım? Deizme Cevap, s. 216-221) “Hiçbir tecrübi-deneysel karşılığı bulunmayan bir kavramın, ruhta/insan benliğinde mevcut bulunması esrarengiz bir şeydir.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 59) Descartes, “Tanrı var oluşu, onu böyle düşünmemi tayin eder.” demekte ve “Hayatta, bir varlığı zorun sonsuz olarak kavramaya bizi zorlayan hiçbir şey yoktur. O halde, bizdeki tanrı fikrinin doğuştan olması gerekir ve bu fikrin bir sebebi olması gerektiğine göre de, bizatihi sonsuz olan bir öz ile ben’de ya da benliğimde yerleşmiş olması gerekir.” (Descartes, Meditations, s. 37; Metafizik Üzerine Düşünceler, 3. ve 5. düşünce) diye devam etmektedir. (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 67) Var olmayan bir şey karşısında bu direnç neden? Çünkü Tanrının gidişi, hiçbir şeyin gelişiyle telafi edilememekte, onun tuttuğu yeri sonsuz bir boşluk doldurmaktadır. (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 74) İnsan, kendi varlığını sürdürme içgüdüsünü de beslediği için Allah’ı arar. (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 19) Çölün ortasında hiç eğitim almamış biri neden kainatın yaratılışını merak eder? (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 222) Tanrının varlığına iman bir kültürün ürünü değildir. Bu inanç evrenseldir. “Sosyologlar ve antropologlar, ateist bir çocuğun bir adaya terk edildiği takdirde, adanın bir yaratıcısı tarafından yaratıldığına inanmaya başladığını iddia etmektedirler.” (news.bbc.co.UK/today/hi/today/newsid_7745000/7745514.stm) İnsanda tanrı anlayışı bir ihtiyaçtır. Bu ihtiyacın bir şekilde doyurulması gerekir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 142) “Yaratıcının var olduğu inancı insanın fıtratına yerleştirilmiş bir duygudur.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 16; N. K. Okumuş, Sağlam kulpa Tutunamayanlar, Ahlak, eşcinsellik ve deizm üzerine, s. 193) “Çünkü dünyada insanların anlaşarak bir şeye inanmaya dair aldıkları bir karar yoktur.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 18) Ayetler insanı fıtratı ile baş başa bırakmaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 33) “İnsanın fıtratında, özünde Allah’ın varlığını ve birliğini tanıma eğilimi vardır.” (TDV, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 11) ve “Yaratılış fıtratını bozmayan her insan, Allah’ın eseri olan kainata bakarak O’nun varlığını anlayabilecek özellikte yaratılmıştır.” (TDV, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 14) Tanrı anlayışı insan fıtratında zaten mevcuttur. Bu fıtrat, hayati durumlarda ortaya çıkmaktadır. Bir hastalık durumunda dua etme isteği oluşur. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 34) Bir tehlike anında yaşamı bize veren varlığın kim olduğu, fıtrat gereği devreye girer. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 35) “İnsan, güzel olanı doğal bir şekilde sever. Bütün güzelliklerin kaynağı ve yaratıcısı Tanrı olduğundan, insanın sevgisini tanrıya yöneltmesi kendisinden beklenen doğal bir şeydir. Tanrıya güvenerek yaşayan, emin ve mutlu olur.” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 189- 190) Peygamberimiz, bütün insanların tanrının varlığını tasdik eden, ahlaken beyaz bir sayfa gibi bir fıtratla doğduğunu  (Buhari, Cenaiz 92; Ebu Davud, Sünne 17; Tirmizi, Kader 5) söyler. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 39) Bu fıtratta herhangi bir yanlış, kötü bir haslet bulunmamaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 143) Profesör Paul Bloom 3 Mayıs 2010 tarihinde New York Times gazetesinde ‘bebeklerin ahlaki hayatı’ isimli uzun bir makale yayınlar ve yaptığı araştırmalar sonunda bebeklerin bir ‘adalet duygusuna sahip olduğunu’ açıklar ki, bu da Peygamberimizin hadisi ile uyum içindedir. “İlk insana ruhundan üflendiğinde, Allah bilinci de oluşmuş olmaktadır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 107) 

Turgut: Artık ateist değilim. Serdar Turgut Akşam Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni. Ateist biriydi. Beyin kanaması geçirdi. Ölümle pençeleşti. “Dinin, dua etmenin bana çok yararı oldu. Tekrar düşündüm olayları. İçimde güç alacağım yerler aradım. Ve duanın gücünü keşfettim. Allah’tan yardım istedim. Şimdi her şeyi istiyorum O’ndan. Gazete yaparken de, adımımı atarken de. Kurban kestim hayatımda ilk kez.” (Haber 7, 02.01.2005) Ateist olan İtalya’nın ünlü yönetmeni fellini ağır bir kriz geçirir ve hastanede bitkisel hayata girer. Bir süre sonra iyileşir ve şu açıklamayı yapar: “Bitkisel hayata girdiğim o korkunç anda, hayatımda ilk defa Tanrı’nın varlığını duyumsadım. İtiraf edeyim ki artık şimdiye kadar ki düşüncelerimi sorgulayacağım.” (Akev Bülten, Bahar 1994, 6. Sayı, s. 29) İnsanoğlunun asli amacı, dünyevi kaygılardan ziyade bu dünyaya imtihan için geldiğini bilip ona göre yaşamaktır. Allah, herhangi bir sıkıntı veya hastalık vererek insanlara kendini hatırlatır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 116 ) Hastalıklar bize sahip olduğumuz nimetlerin vazgeçilmez olduğunu öğretir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven s. 119) “İnsanın başına bir sıkıntı gelince yan yatarken de, oturup kalkarken de bize yalvarıp yakarır; ama ne zaman ki sıkıntısını gideririz, nankörce davranmaya devam eder.” (Yunus, 12) 

Ontolojik sorgulamanın birinci basamağı: “Ben  kimim?” sorusudur. İnsan için öncelikli bilgi, kendini bilme bilgisidir. (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 33) Yunus Emre: “Okumanın manası kişi kendin bilmektir. Çün okudun bilmezsin ha bir kuru emektir. Okudum bildim deme. Çok taat kıldım deme. Eğer Hak bilmez isen. Abes yere gelmektir.” (Yunus Emre Divanı’ndan Seçmeler, s. 32) İkinci basamak: “Nereden geldim?” sorusudur. Buna ateistlerin cevabı evrim teorisidir. Halbuki Sokrates, “Evrende tesadüfe tesadüf edilmez.” demektedir. (Hüseyin Akın, s. 27) Ateistler ise, tesadüf denilen tanrının kullarıdır. Tesadüf tanrısında her hesap hesap dışı, her kural kural dışı ve her uyum bir rast geleliğin sonucudur. Tesadüf tanrısı kullarından hiç bir yükümlülük istemez, çünkü kendi varlığı da aynı rastlantıların sonucudur. Bilim adamları, mucitler bu tesadüf tanrısının elçileri ve yalvaçlarıdır. (Hüseyin Akın, s. 31) Üçüncü basamak: “Nereye gidiyorum?” sorusudur. Doğan güne hükmümüz geçmiyor. Kafile kafile, katar katar kervanlar halinde insanlar bir kapıdan çıkıp başka bir kapıya doğru yürüyorlar. Bir yüzyıla kalmadan dünyanın şu anki sakinleri olan bizlerinde yerinde yeller esecek! (Hüseyin Akın, s. 36) Bu hareketliliğin mantıklı açıklaması ne? Nereye gittiğini, gittiği yolun nerede bittiği bilen insan için, her şey açık ve anlaşılır bir niteliktedir. Ateistler  ontolojik bir tanrı tanımazlıktan çok, inanan insanların inandıklarına inanmamakla kendilerini ifade ederler. Karşısındakini kendi anlamak istediği gibi anlamak ister, hatta durum niyet  okumaya dek gidebilir. Problem; karşı çıkmanın kendisi değil, ön yargısal ve mesnetsiz, tek taraflı okumalara dayanan tutumlarıdır. (Hüseyin Akın, s. 13)

Ateizme göre, yaşadığımız acılar, duyduğumuz haz kadar anlamsızdır. (Yunan asıllı İngiliz Müslüman araştırmacı Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 54)  Natüralistlere (Doğacılara) göre var olan her şey aslında, maddenin yeniden düzenlenmesinden ibarettir veya kör fiziksel faaliyetler ve sebeplere bağlıdır. (Tzortzis, s. 57) Natüralizmi kabul eden ateistler için duygular dahil her şeyin temelinde, soğuk fiziksel faaliyetler yer alır. Her şey sadece soğuk, rastgele ve bilinçsiz fiziki faaliyetlerin ve sebepleri sonucudur. (Tzortzis, s. 58, 63-64) Dawkins, ‘Gen bencildir’ isimli kitabında, bedenlerimizin sadece üremek ve çoğalmak için geliştiğini ileri sürerken (Tzortzis, s. 64) filozof Ludwig wittgenstein ise, “Neden buradayız bilmiyorum fakat eminim ki gayemiz bu dünyada sefa sürmek değildir.” demektedir. (Tzortzis, s. 62) Natüralizmde, ‘neden buradayız’ sorusunun cevabı yoktur. ‘Nereye gidiyoruz’ sorusunun da. Natüralizme göre, fiziki şeylerin hiçbir amacı yoktur. Hiçbir şey, atom, molekülleri bir maksat üzere hareket ettirmemektedir. Eğer durum böyleyse, zihnimizin kavrama kabiliyeti, akıl yürütme nasıl açıklanabilir ve zihin neden vardır? (Tzortzis, s. 81, 94) Her şey insan için yaratıldı. Acaba İnsan niçin yaratıldı? (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 33) “İnsanın ahlak ve kültür varlığı oluşunu ölümü ile fark ederiz. Zira hayvanlar aleminden bir canlının ölmesiyle, leş olurken; insan varlığı için cenaze törenleri ve hatıratlar oluşur. İnsanca oluş, özgürlüğü, sorumluluğu ve hesap vermeyi icap ettirir. Bu yetileri sadece akla bağlamak mümkün değildir. Kendi kalbine bakamayanın yaşamı bulanıktır.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 97)

“Moğolistanlı ateist iken Müslüman olan Möngönami Gambat.” (Şebnem Dergisi, Mayıs 2010, 63. Sayı, s. 14), “Ateist iken Müslüman olan Galatasaray Üniversitesi öğretim üyesi Cuny Nicolas.” (Genç, Mart 2016, 114. Sayı, s. 57) ve Ateist iken Müslüman olduktan sonra Munciye adını alan İsveç’li bilgisayar mühendisi Monjia niçin Müslüman olduklarını genellikle hep benzer cümlelerle açıklarlar: “İslam’ın dışında hiçbir dünya görüşü insanın niçin dünyaya geldiğini cevaplandıramıyor.” (Kadın ve Aile, Haziran 1986, 15. Sayı, s. 24)

Ateizme göre bir insan, bütün hayatı boyunca ıstırap çekip sonrasında kendini birdenbire, mezarda bulabilir. Çektiği bütün acılar, sıkıntıların ve yapmış olduğu fedakarlıkların hiçbir anlamı kalmaz. Ateizm mantığı insanı umutsuz bir hale sokar.  (Tzortzis, s. 274) George Gaylord Simpson ‘Evrimin Anlamı’ adlı kitabında, “insan, kendisini hiç de hedeflememiş olan ‘amaçsız’ ve doğal bir ‘sürecin’ ürünüdür.” demektedir. (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 164)  Eğer Bizler hayli düzensiz ve cansız parçacıklardan başka bir şey değilsek, insan hakları iddialarının temeli nedir? Evrimci ateistlere göre, ‘hayatta kalmak ve üremek için’ varız. Böyle bir  insanın mutlu olması mümkün müdür? (Tzortzis, s. 65) Ateistler ayrıca perdelenmiş bir ‘ben merkeziyetçilik’ ile karşı karşıyadırlar. Tanrıyı insan biçimine sokarlar. Ateistlere göre ‘Tanrı da, bizim dünyayı gördüğümüz gibi görmelidir.’ diye düşünürler. (Hamza, s. 37) John R. Searle, “Şaşırtan varsayım şu: “Siz” neşeleriniz, üzüntüleriniz, anılarınız, ihtiraslarınız, benlik ve özgür irade duygularınız ile aslında çok sayıda nöron ve bunlarla ilişkili moleküllerin bir arada davranışından ibaretsiniz. Bir nöron destesinden başka bir şey değilsin.” (F. Crick, Şaşırtan Varsayım, s. 3) demektedir. Aslında olayın kırılma noktası şurasıdır: “Bilim benliği keşfedemez; benlik bilimi keşfeder.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 268) Bu nedenle de “Dawkins’in bilinci açıklayamaması gibi, şahsiyet konusunda da sessiz kalması ilginçtir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 269) ama şaşırtıcı değildir! 

Natüralizm

Naturalizm “Her şeyin doğal varlıklardan, doğal nedenlerle oluştuğunu, doğaüstü varlıklara ve açıklamalara itibar edilmemesi gerektiğini savunan düşüncedir.” (Naturalism, Oxford Dictionary of English) Naturalizmde fiziksel dünyanın dışında bir gerçekliğin yoktur, metafizik reddedilir. Materyalizm ile yakından ilişkilidir. ‘Ateizm, deizm gibi’ Natüralizmin de ‘türleri’ vardır.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 41-57) Natüralistler, evrenin işleyişini bizzat kendisine verirler. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 176)

Naturalizm, var olan her şeyin sonuçta fiziksel bileşkelerden oluştuğu görüşüdür. (Kemal Batak, s.  32) “Doğanın dışında başka hiçbir şey yoktur.” şeklindeki kapsamlı naturalist iddiaya doğanın içinde kalarak ulaşma imkanı yoktur. Bu iddia bir felsefeyi, ‘metafiziği’ içerir. Dawkins ve Dennett gibi natüralistlerin yaptığı ‘bilim değil bilimciliktir.’ Bu bilimci naturalizm onları, kötü bir felsefeci ve teoloji okumamış kötü bir teolog yapmaktadır. (Kemal Batak, s. 175) Bugün bilimcilerin dilindeki bilim ile teknoloji, üretimin yanı sıra bir ahlakı ve metafizik telakiyi içinde barındıran felsefe de kastedilmektedir. (Hasan Yaşar, Ömer Faruk Korkmaz, Yücel Karakoç, Modern Bir Akıl Sapması, Deizm, s. 95) Naturalizm bugün akademide egemen olan ‘bilimsel kılıklı’ yarı-dinsel dogmadır ve felsefi gücü gittikçe daha fazla sorgulanmaktadır. Teizm ve natüralizm iki rakip ve karşıt ‘metafizik’ teoridir. Naturalizm, çözüyor göründüğünden çok daha fazla problemlere neden olmaktadır. Naturalizm, bugün için problem çözen değil tutarsızlıklara düşerek problem üreten bir felsefi anlayıştır. Naturalizm, birbiriyle çelişen, bilimi aşan iddialara sahiptir. (Kemal Batak, s. 178) “Tıpkı teizm gibi ateizmde, bir kanaatler malzemesi üzerine yükselir. Jaspers’in ifadesi ile insanlık ‘tanrının otoritesinden kurtulacağım’ derken, ‘kendi tahakkümüne tutsak’ olmuştur. Otorite baskı değildir. Sadece dağılma ve parçalanma ihtimaline karşı bir önlemdir. ‘İnsan aklı, Tanrı olarak ikame edilmiştir. Akıl eksenindeki yapıp etmeler, birer ritüele dönüşmüştür.’ Modern ve kapitalist değerler ekseninde bir narsisizm kültürü geliştirilmiştir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 51-53)  Parola şu: İnsanlar kendilerinden uzaklaştıkça modern çark daha kolay dönmektedir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 130)   

Natüralizm açısından evrenin anlaşılabilir bir yapıda olmasını beklenir kılacak hiçbir unsur gözükmemektedir. Mantık açısından evrende yasaların var olması zorunlu bir durum değildir. Natüralistlerin kabul ettiği haliyle, maddenin öz ve öz yapısı rasyonalite ile alakasız olduğu için, bu varlıktan rasyonaliteye uygun bir yapının sonradan ortaya çıkmasını beklemek için makul bir sebep yoktur. (Caner Taslaman, Neden Müslümanım? s. 317) Hangi bilimsel deney, Tanrının evreni yaratmadığı gibi bir sonuca bizi götürebilir? Herhangi (materyalim veya natüralizm gibi) bir teori, bir Tanrının, zihnin, bilincin olmadığını bize söylüyorsa, onu bu iddiayı ampirik bilimlere dayanarak dile getirilmesine imkan olmadığına göre ontolojik, metafizik natüralizme dayanarak dile getirdiğine hükmetmeliyiz. Natüralizm ile din arasında tartışmadan söz edebiliriz ama bilim ile din arasında değil. (Kemal Batak, s. 179) “Birçok ateist, felsefi natüralistlerdir.” (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 53) “Dawkins’e göre de ateistler, felsefi natüralisttirler.” (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 38) Katı naturalist Francis Crick, “Bilinç öyle bir konu ki, yola birkaç önyargıyla çıkılmaksızın bir yere varılamıyor.” (F. Crick, Şaşırtan varsayım, s. IV) diyerek bilincin gizemini açıkça çözemediğini itiraf eder ve “Bir dizi sinir hücresinin ayrıntıdaki davranışı olduğumuza inanmak kolay yutulur lokma değildir.” (Crick, Şaşırtan varsayım, s, 8) diye de devam eder. Bilinç ve düşüncenin ‘niyetliliği’ natüralist felsefe için büyük sorun teşkil etmektedir. Searle, makinenin bilinçli olabileceğini bile ileri sürmüştür: Beyin bir makinedir. O, bilinçli bir makinedir. Makineler düşünebilir ve bilinçli olabilir. (Searle, The Mystery of Consciousness, 202) Richard Rorty, “Acı içindeyim” yerine, belli beyin süreçlerine işaret eden, “C liflerim ateşliyor.” (Crick, şaşırtan varsayım, s. 287; Veya Dawkins, Bencil Gen, s. 5, 12) demenin daha doğru olacağını savunur. (Kemal Batak, s. 112) Francis Crick, bir neron destesinden başka bir şey olmadığımızı, benlik, özgür irade, bilinçli anılarımız, üzüntülerimiz, neşelerimiz gibi pek çok zihinsel niteliğin aslında var olmadığını iddia eder. Ateist John Searle, “Fiziksel hadiseler, sadece fiziksel açıklamalara sahiptir. Gelecekteki eşinize aşık olduğunuz için evlendiğinizi düşünüyorsanız, her halükarda yanılıyorsunuz. Her bir durumda sonuç/etki, fiziksel bir hadisedir.” diye yorum yapar. (John Searle, The Mystery of Consciousness, s. 154) Ateizmde hiç bir duygu ve hatta akıl kaynaklı sonuçlara güvenilmez. Ateist filozof Bernard Russell, “İnsan, kör atış yapan nedenlerin ürünüdür. Kökeni, gelişimi, ümitleri, korkuları, sevgileri, inançları bütün her şeyi ‘atomların ‘tesadüfi suç ortaklığı’ neticesinde meydana gelmektedir. İnsanın başarıları, bir hiç olacaktır.” (Bertrand Russell, Mysticism and Logic s. 45) demektedir ki aslında bu söylemler şunu açığa çıkarmaktadır: Varoluş ancak Tanrı’nın varlığı ile bir anlam kazanabilir. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 23) Ateistlerin duygusuz ve ruhsuz bakış açılarını itiraflarına devam edelim: John Messerly, “amaçsızca yaşıyoruz.” (Messerly, The Meaning of Life, s. 335); Francis Crick, “Sen, sevinçlerin, üzüntülerin, aslında büyük bir nöron grubu hareketlerinden başka bir şey değildir.” (Sami Amiri, s. 84); Peter Atkins; “Biz kaosun çocuklarıyız, kabullenmemiz gereken kasvet budur.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 104); Yeni ateizmin Peygamberi Dawkins, “Evren kör, acımasızca bir kayıtsızlıktan başka bir şey değildir.” (Richard Dawkins, River out of Eden, s. 133) Ateistlere göre insan, hayvani bir dünyadadır. Acı nedir ki? Sinir uyarısının, madde aleminde bir değeri olabilir mi? (Sami Amiri, s. 41) Ateist filozof Peter Singer 1983’te bir makale yayınladı. Zihinsel engel veya Down sendromu gibi farklı gelişim sonuçları bulunan bebeklerden kurtulmanın ahlaki bir sorun teşkil etmediğine vurgu yapar. (Sami Amiri, s. 44) Steve Williams: “Anensefali hastalığına sahip bir çocuğun bilimsel deneylerde kobay olarak kullanılması, zeki bir maymunun kullanılmasından insanlık açısından daha iyidir.”; Ateist filozof James Rachels, “Bazı şanssız insanlar akıllı varlıklar değildir. Onlar yalnızca hayvanlardır. Laboratuvarda yahut da besin olarak kullanılabilecekleri sonucuna varmalıyız.” (James Rachels, Created from Animals, s. 183) Ateist felsefeci Peter Singer, “doğan bebek eğer engelli ise ebeveynlerin, doğumdan sonraki ilk hafta veya 1 ay boyunca çocuklarının yaşamına karar verebilme yetkilerinin olması gerektiğini” (Sami Amiri, s. 46) Etik yaklaşımcı Peter Singer ise “bebeklerin öldürülmesini, normal insanların yahut da farklı bir canlı varlığın hayatına son verilmesi gibi değerlendirmek doğru değildir.” (Peter Singer, Practical Ethics s. 182) diyerek bu görüşleri reddeder. Evrimci ekolojist Dr. Eric Pianka, “insanlığın %90’ının yok edilmesi gerektiğini, bunun içinde ebola virüsünün atmosfere yayılmasını önerir. Dawkins attığı bir twitte şöyle demektedir: “Ojenik pratikte elbette işe yarıyor, insanlar için neden işe yaramasın ki?” (Sami Amiri, s. 49, 50) Sosyal darwinizmin en ünlü şahsiyetlerinden filozof Herbert Spencer ise şöyle demektedir: “Bireysel fedakarlık iyiydi ancak organize hayırseverlik tahammül edilemez.” (Spencer, The Study of Sociolog, s. 345) Meşhur ateist John Leslie Mackie: “Estetiğin durumu da tıpkı ‘ahlaki değerler’ gibidir, hepsi ‘bireysel hazlardan’ ibarettir.” (Mackie, Ethics, s. 15) Ateizm dünyasında hakiki estetikten bahsedilemez. Bilakis onlar, sizin hayal gücünüzle oynayan estetik yanılgısıdır. Ateizm dünyasında kelebeklerin manzaraları çöp yığınlarından daha güzel değildir. Zira estetik, bakanın zihniyetindeki bir yanılsamadır. (Sami Amiri, s. 154) Agnostik filozof Anthony O’Hear; “Darwinci bir bakış açısıyla doğruyu, iyi, estetiği ve bunlara olan ilgimizi açıklamak gerçekten çok zordur.” (Sami Amiri, s. 155) demektedir. Dawkins: “Sevgi bir amaç değildir. Beynin çalışmasının bir yan ürünüdür. Belki de genlerin hayatta kalması için çok önemli bir üründür.” İşte ateistimizin dünyasında kalp. (Sami Amiri, s. 162) Ateizm bir trajedidir. Ateizm dünyası dehşetlidir. Onlara göre bu dünya, her şeyin bir yanılgıdan ibaret olduğu bir alemdir. (Sami Amiri, s. 163) George Gaylord Simpson: “İnsanın varoluşu, hedefsiz bir sürecin sonucudur.” (Simpson, The Meaning of Evolution, s. 345) “Kim de beni anmaktan yüz çevirirse, şüphesiz onun sıkıntılı bir hayatı olacak.” (Taha, 124)

Bağnaz ateist Francis Crick, “beyinlerimiz, zeki olmamızı sağlamak için evrimleşmiştir.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 65) derken meşhur ateist filozof Thomas Nagel ise “matematik ve bilimin sonuçlarına güvenmek için hiçbir neden yoktur.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 66) demektedir. Bu konuda Darwin’de şunları söyler: “insan aklının bir kıymeti olduğuna dair ciddi şüphelerim var. Bizden kim maymun aklının kanaatlerine inanabilir ki? Tabii Böylesi bir akılda kanaatten söz edilebilirse.” (Sami Amiri, s. 67) Yine Darwin şöyle demektedir: “İnsan aklına güvenmek mümkün mü ki, bu akıl en aşağı bir akıldan evrimleşmiştir.” (Darwin, The Origin. s. 433) Ama bu akıl nedense Allah’ın varlığı konusunda şüphe duymak için yeterli gelmektedir ateistlere! “Ateistlere şu soruları sormamızı icap eder: kendi görüşlerinin hakikat olduğunu nereden biliyorsunuz? Hasımlarınızın yanlış bir düşünceye inandığını nereden çıkardınız?” (Sami Amiri, s. 69) C. S. Lewis, “Eğer akıl, atomların anlamsız bir şekilde fışkırmasına bağlı ise; bu akılların ürettiği düşüncelerin ağaçlar arasında esen rüzgarın sesinden nasıl daha önemli olduğunu anlayamıyorum.” (Lewis, The Weight of Glory s. 139) ve evrimsel biyoloji uzmanı ateist J.B.S. Haldane, “zihinsel faaliyetler tamamen beyindeki atomların hareketleri ile belirleniyorsa, inançlarımın doğru olduğunu varsaymak için hiçbir sebebim yok. Bu durumda aklımın atomlardan müteşekkil olduğunu varsaymam için de bir neden kalmıyor.” (Haldane, Possible Worlds, s. 209) diyerek bu konudaki çelişkiye dikkat çekmektedirler. “Ateist paradigmada beyin, atomları hikmetsiz bir şekilde bir araya gelmiş makineden ibarettir.” (Sami Amiri, s. 75) O halde “Bir ateistin, herkes gibi kendi beyni de kör fiziğin tutsağı olduğuna göre nasıl oluyorsa onun beyni diğer insanlardan daha rasyonel oluyor? Ateist biri neden teistten daha rasyonel olduğuna inanmak zorundadır?” (Sami Amiri, s. 74)

Natüralist, insanı özgür iradesi olmayan ‘bilinçsiz’ bir makine ve ‘robot’ olarak görür. Onlara göre insan, nöron destesinden başka bir şey değildir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 143) O nedenle de ateist filozof Alexander Rosenberg, “Özgür irade var mıdır? Elbette hayır!” (Rosenberg, The Atheist’s Guide to Reality. s. 3) ve Stephan Hawking, “özgür irade yanılsamadır.” (Hawking, The Grand Design, s. 32) demektedir. Ateizm irade ile seçilebilecek bir tercih değilse, niçin bizi ateizme çağırıyorlar? Sam Harris, “Özgür iradenin esasında basit bir yanılsama olduğunu” söyler. Bağnaz bir ateist olan Jerry Coyne; “davranışlarımız yalnızca genlerimiz tarafından belirlenmektedir.” Derken ona şunu sorabilirsiniz: “Tanrı’ya ve dine olan itirazı akla dayalı bir tavır mıdır?” (Sami Amiri, s. 86, 87) Daniel Wegner, “özgür iradenin yanılgı olduğunu” ifade eder. Ona göre  “Eylemlerimiz mekanik tepkilerdir.” (Sami Amiri, s. 89) Dawkins’i tenkite tabi tutmamız hatta kınamamız gerekir. Çünkü eserleri Darwin’sin en ufak bir iradesinin olmadığı yazılardır. (Sami Amiri, s. 92) Özgür iradeyi inkar, suçluluk duygusundan tamamıyla kurtulmak ve bencilliğin, eş, aile ve toplum tarafından kınanamayacağı bir düzleme taşınmasından başka bir şey değildir. (Sami Amiri, s. 93) Ateist filozof Alexander Rosenberg: “Ben neden buradayım? Şans eseri! Doğru ile yanlış, iyi ile kötü arasındaki fark nedir? Aralarında ahlaki bir fark yoktur. Kürtaj, intihar her şey serbest.” (Sami Amiri, s. 168) Kötümser filozof olarak ünlenen Alman filozof Arthur Schopenhauer için “Hayat aşağılık ve anlamsızdır.” (Sami Amiri, s. 113) Ateizm hiçbir şeyin değeri bulunmadığını söyler. İster yap ister yapma, eylemlerin anlamsızdır. (Sami Amiri, s. 132) İşte ateist budur! (Sami Amiri, s. 94) “Gerçek, Rabbinizden gelendir. Artık dileyen iman etsin dileyen inkar etsin.” (Kehf, 29); “Gerçek şudur ki, gözler kör olmaz ancak kalpler kör olur.” (Hac, 46)

Natüralizm bilimi aşan iddialara sahiptir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 174)  Halbuki “İnsanoğlunu değerli kılan yasaların bilgisine sahip olacak yapıya sahip olmasıdır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 73) İnsan, kendisini diğer tüm canlılardan ayıran akıl ve vicdan gibi üstün özelliklere sahip olmasıdır. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 25) Bizlere verilen bu kadar duygu ve özellikler nedendir? (Ekrem Sevil, Allah’a Meydan Okumanın Yeni Adı Deizm, s. 55) Vicdanımız haksızlıklar karşısında acı çekiyor ve adalet talep ediyor. Halbuki İnsanın hayatta kalabilmesi için merhamet, adalet veya vicdan gibi duygulara hiç ihtiyaç yoktur. O halde insanlarda neden bu özellikler vardır? İnsanın anlam arayışı sadece tanrının varlığı ile temellendirilebilir. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 144)  Allah’ın kudretini anlamak açısından, her şeyin aklımıza hitap edecek şekilde yaratılmış olması bizler için çok önemlidir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 76) “Allah bizi, anlamı isteyecek şekilde yaratmıştır. İslam, anlam arayışına tatmin edici cevap vermektedir. ‘Ne yaparsan hayatım anlamlı olur, neden buradayım?’ Tüm bunların ve benzeri soruların cevapları ancak yaratılış gayemize uygun yaşarsak anlamlı olur. İnsanlığı ‘anlamı arayan canlı’ olarak yaratan Allah’tır.  Allah’la ilişkide olmaktan ve kul olmaktan daha önemli bir şey olamaz. Ölüme doğru, hayat aracında çok hızla yol alıyoruz. İslam, ‘nereye gidiyorum?’ sorusuna detaylı bir şekilde cevap vermektedir. Birçok kişi için yıllarca süren eğitimin amacı, karizma ve para elde etmek olmuştur, kişinin bu planlarını bozan iki tane unsur vardır, birincisi ölüm ve ikincisi anlam arayışıdır. Modern dönemde imamların yerine geçirilmeye çalışılan psikiyatrlar ve psikologlar da ölümün karşısında çaresizlik içindedirler. Modern insan ‘neden buradayım, nereye gidiyorum?’ gibi hayatla ilgili en temel sorularla yüzleşmekten kaçar. Bu kısa hayatımızı nasıl yaşarsak hayatımızı anlamlı kılabiliriz? Tükenip de yok olanların, anlamlı olduğu düşünülemez. ‘İnsanların en önemli isteklerinden birisi beğenilmektir. Bu isteğimizin Allah tarafından beğenilmek için verildiğini idrak edemeyen kişi, içindeki bu hissi insanların gözünde karizmatik olarak beğenilerek gidermeye çalışır.’ Uçsuz bucaksız evrende terk edilmediğimizi bildiren İslam, içimizdeki anlam arayışının karşılığını içinde barındırmaktadır.” (Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım? Deizme Cevap, s. 251-266) “İnsan neden akıllı, irade sahibi bir varlıktır? Neden hayatta ahlak kurallarının hakim olmasının gerektiğine inanıyoruz? Kötülük yapınca vicdanımız ne için bizi rahatsız eder? İyilikler neden mutlu eder?” (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 95) “İnsan dışındaki tüm varlıklar içgüdü ile hayatlarını yaşarlar. Evrendeki yasaların varlığı, bizi yasa koyucu bir tanrıya götürür. Akılla kavranabilen yasaların olması, bunun arkasında akıllı bir bilincin olduğunu gösterir.” (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 103)  “Doğa niçin akılla anlaşılabilir? Evrenin akıl tarafından anlaşılabilirliğinin doğal açıklaması nedir? Natüralizm için evrenin anlaşılabilirliği sadece (tesadüfen) olan bir şeydir. Bu tür bir cevap, natüralistin evreninin, aslında akıl tarafından anlaşılamaz olduğunu göstermez mi? İnsanın evrendeki yeri ile ilgili ‘natüralist öğreti, anti-hümanisttir.’ Natüralizm insanın önemsizliğini, değersizliğini, çabalarının anlamsızlığını ima eder.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 164) “Natüralizm, açıktır ki felsefi bir duruştur, bilimsel bir teori değildir.” (Layman Lettres to Doubting Thomas, s. 19) Sonuç itibari ile “ateizm, bir tür nihilizm olarak da adlandırılabilir.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s.  49) Ateizm insanları amaçsızlığa, yokluğa ve hiçliğe mahkum etmektedir. Sadece yok olmak üzere hayat bulmuş olmak, cevapsız kalan pek çok soru yumağıyla birlikte yok olup gitmek büyük bir yıkım anlamına gelmektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 215) Darwinizmde amaçsız ve gayesiz bir hayat anlayışını kabul edilmiştir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 108) Ateizm, taraftarlarına, bireyler arasında koca bir ‘hiç’i vadetmektedir. (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 42) Halbuki “Yaratılışa anlam katan şey, yaratılışın bir amaç taşımasıdır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 96) Allah’ın olmadığı evren tasavvuru, ürkütücü, insanı derin bir yalnızlığa iten, hiçlikle her şeyi anlamsızlaştıran, cehennemi bir ortamdır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 96) Dawkins, ‘Gökkuşağını çözmek’ isimli kitabının önsözünde şunları yazmaktadır: ‘İlk kitabımın yayıncısı, kitabı okuduktan sonra, verdiği soğuk ve kasvetli mesajdan çok bunaldığını ve üç gece boyunca uyuyamadığını itiraf etti. Bazıları da bana, ‘Sabahları uyanmaya nasıl katlanabildiğimi’ soruyor. Uzak bir ülkeden bir öğretmen ise, kitabı okuyan bir öğrencinin kendisine gözyaşları içinde geldiğini ve hayatın boş ve anlamsız olduğu düşüncesinin onu olumsuz yönde etkilediğini yazıyordu. Meslektaşım Peter Atkins, ‘The Second Law’ isimli kitabına şöyle başlar: “Biz kaosun çocuklarıyız, temelde bozulma ve kaos vardır, amaç yoktur; yön vardır. Evrenin derinliklerine indikçe kabullenmek zorunda olduğumuz kasvet ile karşılaşırız.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 98) Ateist düşünce, evreni hiçliğe ve amaçsızlığa ve insanı da sadece hayatta kalma mücadelesi veren menfaatperest, aciz bir hayvana indirger. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 98) “Ateistler dünyada, zamanını zevk almakla geçirmeyi kurar, ölümü bekleyerek. Ateistler ateizmle politeizm arasında salınır durur.” (Hüseyin Karatay, Bu Meydan, Kültürlerin Kökeni Üzerine Bir Tahlil, Ağustos 1989, 6. Sayı,  s. 26) “Her ne olursanız olun öleceksiniz. Bu dünyada yaptıklarınızın hiç bir anlamı olmayacak. Sadece size yaşattığı kısa zevklerin, hazların dışında hayatın bir anlamı yok. Öldükten sonra yok alacaksınız. En temel yasa, ‘güçlü olanın hayatta kalması’ yasasıdır. Dünya bir savaş meydanıdır. Güçlülerin hayatta kaldığı, zayıfların haklı da olsalar yok olmaya mahkum oldukları bir savaştır bu.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 102) Eğer bu kısa hayatta ölüm son duraksa, hayattaki her şey anlamsız gözükmektedir. (Caner Taslaman, Neden Müslümanım? s. 428) “İkinci dünya savaşı da materyalist, tamamen din dışı, hak ve mana dışı hedef ve yollarla gelişme ve mutluluk vaat eden ateist/emperyalist bir savaştır.” (Ö. Vehbi Hatipoğlu, Panel, 15 Ağustos-15 Eylül 1989, 8. Sayı, s. 38) İşte materyalist felsefenin bizlere tasvir ettiği dünya, hayat ve insan. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 103) 

Yaratıcının varlığını inkar ederken, ellerindeki delil nedir? (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 113) Önümüzde iki seçenek vardır: Tanrı mı daimi olarak var, yoksa kainat mı?  (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 138) Ey ateistler, “Seçiminizi yapın. Tanrı veya Evren. Biri en başından beri daima vardı.” (Anthony Flew, There is a God, sayfa 137) Madde, soğuk, kör ve bilinçten yoksundur. Madde, kendinde olmayan ve potansiyel olarak ortaya koyamayacağı bilince sebep olamaz. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm,  s. 171) Evrenin Tanrı olma ihtimali, öncesiz ve sonsuz olma ihtimali Big Bang ile ortadan kalkmıştır. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 104) Her varlıktaki yasaların farklı olması ama çevreyle uyum içinde oluşu ve her tür canlının kendi içinde aynı yasalara sahip olması, kör bir tesadüfle açıklanamaz. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 106)

Profesör Christof Koch, “Sinir sistemi ile bilinç arasındaki irtibatın nasıl gerçekleştiği hala tanımlanabilmiş değil.” (C. Koch, Consciousness, MIT Press, s. 23) demektedir. Profesör Torin Alter, fiziki bir nesne olan beynin nasıl bilinçli bir tecrübe meydana getirebileceğine cevap bulunamadığını belirtir: “Beynimdeki faaliyetler nasıl oluyor da tecrübeleri üretiyor? Neden her fiziki olay bilinçli bir tecrübe ile beraber meydana geliyor? (Alter, Hard problem of consciousness, s. 5) Bilincin kaynağı nedir?  (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 196) Ateistler Hz Adem ve Havva’nın yaratılışını açıklanamaz buluyorlar. Ama canlı varlıkların cansız varlıklardan nasıl oluştuğunu da kendileri açıklayamıyor. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 22) Bir bilgisayar kendisini tasarlayanların aklının uzantısıdır. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 99) Kendinde akıl olmayan bir şey, nasıl olurda aklı olan başka bir şeyin meydana gelmesine sebep olabilir? Ancak akıldan akıl doğar. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 75-76) Zihni bir kavrayışa ulaşmak, varlığımızı devam ettirmek için bir şart değildir. Ayrıca keşfetme gibi özelliklerimiz genellikle, hayatta kalmamızı zorlaştırır. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 84) Zihnimizin, kainatı anlama kabiliyetine sahip olacak şekilde evrilmesi hiç mantıklı değildir. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 86) Dawkins, bedenlerimizin sadece üremek ve çoğalmak için geliştiğini ileri sürer. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 64) Halbuki sanatla uğraşmak, maneviyatla ilgilenmek, felsefe yapmak varlığımızı devam ettirmemize, ürememize fayda sağlayan şeyler değildir. Doğal, tabii seleksiyon, bütün bunları ortadan kaldırmış olmalıydı. Çünkü bu davranışların bir faydası yoktur. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 87) Crick gibi natüralist bilimcilere, ruhunu olmadığını, ölümden sonra kişisel yaşam olmadığını, Tanrı’nın var olmadığını söyleten empirik bilimsel bulgu nedir? (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 173) Bilim, en çok bilmeyi istediğimiz dört konuda, kendi kaynaklarına dayalı olarak bize bir şey söyleyememektedir: “Tabiata nasıl değer verileceği, insan tabiatı ve kültürüne nasıl rehberlik edileceği, tarihin nasıl yorumlanacağı ve nasıl bir tarih yapılacağı, neye inanacağımız ve nasıl davranacağımız.” (Holmos Rolston, Bilim ve değer, s. 157) Bilim, ideolojiler için araçsallaştırılmıştır. Gelinen durumun dini bağnazlıktan bilimsel bir bağnazlığa geçiş serüveni olduğu açıkça görülmektedir. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 111) Bilim başarılarını oldukça sınırlı bir alana odaklanmasına borçlu iken, bilimcilik, desteksiz genellemeler yapmaktadır. Bu nedenle, “bilim” ve “bilimcilik” birbirleri ile bağdaşmaz. ‘Bilimcilik’ ciddi bir şekilde benimsendiğinde ‘sahte din’ haline gelir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 160) ve yaşamın anlamını ve uğrunda savaşılacak idealleri verir. (Karl Giberson, Artigas, Oracles of Science, s. 40) Gündelik hayatımızda her şeyi önceden bilimsel anlamda çözerek hareket etmeyiz. Bilimle birlikte, felsefeye, sanata ve dini tecrübeye göre de hareket ederiz. (Prof. Ramazan Altıntaş, Gençler inançtan soruyor, s. 145) Evreni tesadüfle açıklayan akım günümüzde anlamını yitirmiştir. Evrenin hassas bir ayara bağlı muhteşem bir sistemi vardır. Evrenin kendi kendine var olması mümkün müdür? Hayır! Çünkü bir şeyin yaratıcı olabilmesi için ‘önce kendisinin var olması’ gerekir. (Prof. Ramazan Altıntaş, Gençler inançtan soruyor, s. 163, 165) “Muhteşem bir yapı iki soruyu akla getirir: Bu yapı neden vardır ve var olmasındaki amaç nedir? Hayatın cansız materyalden, kendiliğinden oluşunu savunmak sadece bir ön kabuldür. Burada bir şeyin canlı olmasının ne anlama geldiği önem kazanmaktadır. Bir kum yığını ile bir dahinin beynindeki kimyasal yapısının aynı olduğunu söylemek, sadece maddeye duyulan kör ve temelsiz inancın göstergesidir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 115-116) “Evreni, Darwinin türler ve canlılar hakkındaki varsayımlarından hareketle açıklamak, bir ön kabul ve tahminde başka bir şey değildir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 153) 

Rus Kozmonot Titov da, göremediğini iddia ettiği varlıklara inanmadığını söylemişti. Halbuki göremediğimiz varlıkların uydurma olduğunu bilim iddia etmez. Bilim sadece doğanın nasıl çalıştığını inceler. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 31) Bilimin çalışma sahası ‘bağımlı nesnelerin dünyası’ ile sınırlıdır. Dolayısıyla bilim sadece, bir bağımlı nesnenin başka bir bağımlı nesne ile olan irtibatını açıklayabilir. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 164) Tanrı tanımı gereği fiziki alemden bağımsız bir varlıktır. Dolayısıyla onun doğrudan gözlenebilmesi mümkün değildir. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 275) İslam düşüncesinde alem, Allah’ın dışındaki varlıklar şeklinde tanımlanır. Alem yaratılmıştır ve Allah’ın varlığına alametler teşkil etmektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 172) Tanrı, tecrübe ettiğimiz fenomenler dünyasının sınırları ile kısıtlanamaz. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 84) Allah’ın beş duyu organıyla algılanması demek, maddesel bir varlık olduğu anlamına gelir. Bu da mümkün değildir. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 72) Tanrı evrenin bir ‘parçası’ değildir. Ateistler Tanrıyı herhangi bir nesneyi inceler gibi ele almak ve masaya yatırmak konusunda ısrar etmektedirler. Tanrı test edilebilecek bir nesne değildir. Aslında zamanla, mekanla sınırlı, görülen, tutulan ve ölçülebilen bir varlık nasıl tanrı olabilir? (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 99) Halbuki tam tersine  “İnsan zaman, mekan, zeka, hata ile sınırlıdır.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 78) Teist, tanrının mahlukattan yani yaratılandan herhangi bir şeye benzemediğini ve yaratılandan ayrı olduğunun altını çizer. Sanat, edebiyat, müzik, resim, tarih gibi alanlarda bilimsel bilginin onayına başvurulmaz. Benzer şekilde, tanrının da deney veya gözlem gibi bilimsel incelemeye konu olması beklenemez. Madde cinsinden olan ve deneye maruz bırakılabilir bir varlığın tanrı olarak kabul edilebilmesi gerçekten çelişik görünür. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 56) “Teistler tanrının mahiyeti itibariyle alemden farklı olduğuna inanır. Bu inanç teizmi panteizmden ayırır. Teizm, alemde sürekli olarak etkin olan tanrı’ya inancı ifade eder. Bu noktada ise teizm deizmden farklılaşır.” (Erol Çetin, Deizm Eleştirisi ve Yapılması Gerekenler,  s. 21)

“Kainattaki varlıkların yaptıklarını bir düzen çerçevesinde yapmaları, yaratılış bilgilerinin kodlanması çerçevesinde hareket ettiklerini göstermektedir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 97) “Evrende sadece bir düzenin varlığı değil, bu düzenin matematik verilere dayalı olarak kesin ispatları söz konusudur. Doğanın bu şekilde sistematik işleyen bir düzene kendi kendine kavuşması mümkün değildir.  Bir resmin kendini ressam olarak görmesi komik olur. Resim yapıcısından izler taşıyabilir, becerisi hakkında tanımaya yardımcı ipuçları verebilir. Ama bu eserin müessir olduğu anlamına gelmez.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 144, 148) Eser sadece eseri yapan hakkında bilgi verir ve bize düşende, eserden eseri yapana ulaşmak olmalıdır. Yoksa “Sanattan sanatkara varamamak aklın cinneti değil de nedir?” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 19) Tanrı, bilimin konusu değildir. Çünkü bilim görünen ile ilgilenir. Ama eserlerinden eseri yapana ulaşmakta, gayet mantıklı bir metottur. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 43) “Bir eserle ilgili yapılacak bilimsel incelemeler, eserin yaşını, hangi maddeler kullanılarak yapıldığını, tasarımsal özelliklerini ortaya koyar. Eserin sahibi olan zat, bizim eser üzerinde yaptığımız bilimsel metotlar ve incelemelerin alanına girmez. Eseri inceleyerek onu yapan kişi hakkında pek çok bilgiye ulaşabiliriz. Eserin mükemmelliği, tasarımın harikalığı bize onu yapan eser sahibi hakkında zengin bilgiler verir. Ama eser sahibinin kendisi bizim bilimsel metotlarımızın inceleme alanına girmemektedir. Biz eserinden yola çıkarak onun yapan hakkında bilgiye ulaşırız. Ateizmde, eser sahibi bilimsel inceleme alanına girmediğinden yok kabul edilmektedir.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 58) “Ateist, tablonun gerisindeki ressamı fark etmelidir.  Görülene hapsolunmayıp ötesine geçmelidir. Kainattaki uyum ve ritmi, düzeni, sistemi görmelidir.” (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 58-60) “Yazılım ile onu üreten kişiler arasında neredeyse hiçbir benzerlik yoktur.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 95) Yazı yazana, kod kodlayana, kitap ise yazarına işaret eder. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 15) “Evrenin bir yaratıcısı yoksa her bir noktada var olan bu yasaların kimin tarafından konulduğu sorusu cevapsız kalmaktadır. Bu yasalardaki en ufak bir sapma evrenin yok olması sonucu doğurabilecek bir süreci başlatır. Dünya üzerinde binlerce yasanın bir arada ve uyum içinde bulunması da, bütün bunların ilim, irade, kudret sahibi bir yaratıcı tarafından konulduğunu ve sürdürdüğünü gösterir.” (Soner Duman, Allah’ım sorularım var, s. 25) S. Clarke, “doğa yasaları tanrının ilahi kudretinin işleme tarzlarını gösterir.” demektedir. (Ekrem Sevil, Allah’a Meydan Okumanın Yeni Adı Deizm, s. 73) İslam, evrenin işleyişinde rol oynayan -bizim tabiat kanunları diye isimlendirdiğimiz bilimsel yasaları- Sünnetullah/Allah’ın sünneti olarak adlandırılır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 25; Hüseyin Selim Kocabıyık, Ateizm ve Deizm, s. 96) Sosyal, psikolojik, fiziki yasaları koyan bizzat Allah’ın kendisidir. (N. K. Okumuş, Sağlam kulpa Tutunamayanlar, Ahlak, eşcinsellik ve deizm üzerine, s. 209) “İslam dinine göre evren tanrının yaratması sonucu meydana gelmiştir ve kainatta geçerli kanunlar (Sünnetullah/adetullah) vardır. Bilim, düzen ve yasalardan hareketle sonuçlara ulaşmaktadır. Bilimsel sonuçların dine muhalif olması söz konusu olamaz.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 79) Tabiat kuralları adı verilen kanunlar, kendi başlarına bir şey var etmeye muktedir olgular değillerdir. Bu yasalar, herhangi bir şeyi var edebilecek bilgiye, bilince, güce sahip olamayan bilinçsiz birtakım atomların hareketlerinden oluşmuşlardır. Allah evrendeki hemen her şeyi kanunlara, yasalara bağlamıştır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 71) Bilim, Allah’ın büyük eseri olan kainat kitabının bir tür açıklayıcısı ve tarif edicisi rolünü üstlenir. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 26) “Bu kainat kitabının hikmet yüklü satırlarını hakkıyla okuyanlara ne mutlu.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 19) Kainat kitabının sayfalarından biri olan uzayı ele alalım. Galaksiler bu uzay sayfasının paragrafları, güneşler ve yıldızlar cümleleri, güneş sistemleri kelimeleri, her bir gezegen bir harfi suretinde okunabilir. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 53) Evrende “Dengeleri devam ettiren yasalar var, yasalar bir düzenin devam etmesinde ancak sebep olabilir, düzeni oluşturamazlar. Bir tasarımcıya ihtiyaç vardır, cümlelerin oluşabilmesi için belli kurallar var. Birisi sorsa cümleleri kim yazdı, dil kuralları diyebilir misiniz?” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun kalmasın, s. 202) “Kainatın bilgi yüklü olması, onun çok bilgili biri tarafından yaratıldığını ortaya koymaktadır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s.  71) “Her nimetin arkasında o nimeti veren vardır, insana verilen ikramlar ve nimetler sayılamayacak kadar çoktur.”  (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 109) Hikmet, bir şeyi ‘yerli yerine koymaktır.’ (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 107) Gerçek felsefe, hikmet arayışı bu gerçeği görmekle başlar. Bilim kitaplarında yer çekimi kanunları bulan Newton, suyun kaldırma kuvvetini bulan Arşimet’in isimleri geçer ama bu kanunları koyan, uygulatan Allah’ın adına hiç rastlanmaz! “Allah yok, tabiat kuralları var” diyen ateistler şunu anlamamakta ısrar etmektedir: Kanun iş yapmazlar. Kanunların şuuru, gücü, iradesi, şefkati yoktur. Kanunları arkada uygulatan biri vardır! Ortada bir resim varsa o resmi kalem değil kalemi kullanan çizmiştir. Ama materyalistler resmi çizenin kalem olduğunda ısrarcıdır ve buna pozitivizm, rasyonalizm, bilim adını verirler! Bir insan parmakları ile klavyede yazı yazınca, natüralistlere göre yazıyı yazan parmaklardır ama teistlere göre irade sahibi bir insandır. Hangi teori daha rasyonalistir? “Bu üründeki meyve suyu, doğal meyve ağaçlarının, o ağaçlara ‘kucak açan’ toprağın, ‘su veren’ yağmurun ve onlara ‘yaşam veren’ güneşin sayesinde üretildi. Doğa, ona ‘hak ettiği saygıyı’ göstermenin, ’emek harcamanın’ ve onu ‘sabırla beklemenin’ karşılığını bize birbirinden güzel, birbirinden olgun, birbirinden tatlı meyvelerini ‘sunarak’ verdi. …’nin lezzetinin kaynağı olan ‘doğaya sonsuz teşekkür’lerimizle” (Bir meyve suyunun üzerinde yer alan tanıtım yazısından) Doğa; ‘kucak açıp su ve yaşam veriyor, saygıyı hak ediyor, emek ve sabır istiyor, bize meyveler sunuyor. Doğa teşekkürü hak ediyor!’ En basit anlatımı ile tarladaki meyve ağaçlarına teşekkür eden ama çiftçiyi reddeden bir yaklaşım tarzıdır bu! Bu paganizmdir, ilkel çağlrdan kalan ‘doğaya tapma’ inancıdır. Ateistler “geçmiş olanın demode olduğunu iddia eder fakat eski putperestlerin adetlerini ve alışkanlıklarını sahiplenirler.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 30) Ruhun varlığına ve ölümden sonraki hayata inanmayan Mina Urgan, ‘Bir Dinozorun Gezileri’ isimli kitabında, tabiatı şu kelimelerle ifade etmektedir: ‘Kusursuz’, ‘ruhuma şifa verdiği kesin’, ‘doğanın bu mucizesi karşısında içim açılıyor.’ (Hasan Ayık, Ahlak sorunumuz, s. 77) ve devm diyor: Gökyüzünden yeryüzüne sular düşmesini her zaman ‘bir çeşit mucize’ sayarım. (Hasan Ayık, Ahlak sorunumuz, s. 160) Yine Mina Urgan, gezilerini kaleme aldığı bu kitabında doğa için de, ‘mucizeler üreten, yaratan, isteyen’ gibi kavramlar kullanmakta ve hatta kitabının 85. sayfasında ‘doğaya tapanlardan’ bile bahsetmektedir. (Mina urgan, Bir Dinozorun Gezileri, s. 12-29-35 78 160 207 254) Hıfzı Veldet Velidedeoğlu da yazdığı anılarında, doğa için ‘yetenekli, cömert, sanatçı’ ve su için de ‘mimar, yaşatan ve sanatçı’ ifadelerini kullanmaktadır. (Velidedeoğlu, Anıların İzinde, 2. Kitap, s. 27-28, 35, 37)

Bu da, tüm insanlar gibi ateistlerin de içlerinde var olan inanma ihtiyacını bilimsel kılıflı pagan kültürle tatmin etmeye çalıştıklarını göstermektedir.

Darwincilik, bilgiyi putlaştırmaktadır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 263) Materyalist politeizm tarikatı olan ‘Neo-paganizm, tabiat, bilim, ideoloji veya putlaştırılan bir lider ile varlığını sürdürür. Comte, Darwin, new-ateist yazarlar peygamber ve azizlerini; Das kapital, Türlerin kökeni, Tanrı yanılgısı gibi kitaplar kutsal metinlerini oluşturur. “Materyalizm evrendeki düzeni reddetmekte ve evreni tesadüflerle açıklamaya çalışmaktadır.” (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 58-60) Materyalizm ve pozitivizm temel noktalarda örtüşen tezlerdir. (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 67) “Birçok materyalist kör determinizmi Tanrı yerine koymaktadırlar.” (Hasan Ayık, Ahlak sorunumuz, s. 85) “Duyularla algılamayan yoktur” mantığı tutarsız bir yaklaşımdır. Bu mantık sahipleri kendi hayatlarında birçok şeyin varlığını kabul ettikleri halde duyularıyla algılamamaktadırlar. Yerçekiminden akla kadar birçok varlığın bizzat kendisi duyularıyla algılanamadıkları halde bunların eserlerine ve sonuçlarına bakarak varlıkların kabul edilmektedir. (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 68-69) “Evrenin anlaşılabilir olduğu gerçeği bir mucizedir.” der Einstein. (Alice Calaprice, The Quotable Einstein, s. 197) Evrende sadece bir düzenin varlığı değil, bu düzenin matematik verilere dayalı olarak kesin ispatları söz konusudur. Doğanın bu şekilde sistematik işleyen bir düzene kendi kendine kavuşması mümkün değildir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 144) Bir olayın arkasında bilginin var olması, bunun şans eseri olmadığını gösterir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 95) Tesadüfen oluşan  bir şeyde aklilik mevcut değildir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 80) Madem her şey tesadüf, neden kainattaki her bir varlığın özelliklerini öğrendiğimizde hayretimiz durmadan artmaktadır? (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 83) Düzen, devamlılığın göstergesidir. Devamlılık varsa yasa, kuralda vardır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 89) Fizik kanunlarının ve birtakım fiziki süreçlerin kainatları oluşturmasına inanmak, Tanrıya inanmaktan çok daha zor ve akıl dışı bir iddiadır. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 216) “Evrenin harikuladeliğini, karmakarışık doğa olarak insanlara sunan.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 174) ve “Tanrı mutlaka kainattan daha karmaşık, anlaşılması zor bir varlık olmalı” diyen Dawkins’e, eski ateist A. Flew şöyle cevap verir: “Tanrı fikri o kadar basit ve anlaşılabilir bir fikirdir ki, bütün semavi dinlerin bağlıları tarafından anlaşılmıştır.” (Flew, There is a God, s. 111) İnsanların, arabalardan daha karmaşık yapıya sahip olması, arabaları tasarlamadıkları anlamına gelmez. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 219) Kainat, bir gayeye yönelik tasarlandığını işaret eden muntazam, hassas, engin bir mimariye sahiptir. Kainat hayatın devam edebilmesi için en doğru kanunlar ile donatılmıştır. Eğer bu kanunlar farklı olsaydı bu kitabı okuyor olamazdınız. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 201) İnce ayar, dünyadaki hayatı mümkün kılar. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 205) Yer çekimi kanunu, elektromanyetik kuvvet, güçlü nükleer kuvvet, zayıf nükleer kuvvet ‘vasıtası ile’ evrende düzen devam etmektedir. “Bu kanunlar nasıl oluyor da, bilinçsiz, akılsız, kör ve gelişigüzel haldeki fiziki süreçleri insan hayatını sürdürebilecek şekilde yönetebilmektedir?” (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 207) “Eğer yer çekimi biraz daha kuvvetli olsaydı veya zayıf olsaydı veya, zayıf ve kuvvetli nükleer güç birazcık daha farklı olsaydı, hayat ortaya çıkmazdı.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 161) Big Bang hem patlama, hem madde oranları, hem de bunların birbirine göre düzenlenmesiyle bilinçli bir tasarım ürünüdür. Yıldızların birbirine olan mesafesi, süpernova patlamalarının uzak, yakın ve sıklığı, dünyanın manyetik alanının gücü, oksijen ve karbondioksitin oranı, atmosferin basıncı vb. hep bir denge, düzen ve ayarı işaret eder. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 137)  Kangurular bazen yavrularını emzirirken ikinci bir yavru daha doğurur. İkinci yavrunun doğumu ile bir memeden yeni yavru için berrak, renksiz bir süt gelirken diğer memelerden ise, büyük yavru için koyu ve yağlı süt gelmeye devam eder. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 191) Damarların uzunluğu uçuca eklenince, 100.000 kilometreyi bulur. Yani, dünyanın çevresini 2 defa dolaşır. Bir tek hücrede 4 terabayt karşılığı görüntü bilgisi bulunur. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 205-206) Her bir hücrede DNA açılıp ip gibi uzatılsa, uzunluğu yaklaşık 2 metreyi bulur. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 216) Paul Dirac, “Tanrı Evren’i yaratırken ileri düzeyde matematik kullanmıştır.” (Paul Dirac, The Evolution of the Physicist’s Picture of Nature, Scientific American 208, No: 5, Mayıs 1963, s. 5; Flew, Yanılmışım Tanrı varmış, s. 103) ve Astronomi uzmanı James Jeans, “Dikkatle baktığımda bütün kainatın büyük mimarı bana, saf matematikçi olarak görünüyor.” (J.C.Monsma, Niçin Allah’a inanıyoruz, I/173) boşuna dememektedirler! Tanrıya inanmak fıtrata/yaratılışı ait bir özellik olduğu için, kasıtlı bir tahribat yapılmadıkça insanın imanlı olması onun doğal halidir. Materyalist bir kişi, tanrının varlığını itiraf etmemekle beraber onun yerine koyduğu ‘tabiat’, ‘madde’, ‘zaman’, ‘evrim’,  ‘tesadüf’ gibi tanrı fonksiyonunu icra edecek başka şeylere yer vermek zorunda kalmaktadır. İnançlıların tanrıya affettikleri özelliklerin birçoğunun ateistler tarafından maddeye havale edildiği görülmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 55) Prof. Muhammed Kutup bir natüralist ile olan diyaloğunu şöyle aktarmaktadır: “Hayatı ve bu kainatı yaratan kimdir?’ diye sordum. ‘Tabiat’ dedi. ‘Tabiat nedir?’ dedim. ‘Sınırı olmayan gizli bir kuvvettir’ diye cevap verdi. Kısaca olay, gizli bir kuvvetin (Allah) yine diğer gizli bir kuvvetle (tabiat) değiştirilmesidir.” (Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler, s. 256)

Einstein, ‘Ben bir ateist değilim. Bizler farklı dillerde kitaplarla dolu büyük bir kütüphaneye giren küçük bir çocuk konumundayız. Çocuk kitapların yazılmış olduğu dilleri anlamıyor. Kitapların yerleştirilmesinde gizemli bir nizam olduğunu düşünüyor.” demektedir. (M. Jammer, Einstein and Religion, s. 150) Halbuki “Dawkins, Einstein’ı ateist olarak lanse etmiştir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 21) Halbuki “Kainat bir iman laboratuvarıdır, inanmamak için kör olmak lazımdır.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 79) “Rabbimiz zahirdir, bu zuhur sıfatları itibariyle aşikardır.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 79) Bu gerçeklerden dolayı Louis Pasteur: “Bilimin azı Tanrı’dan uzaklaştırır, ama çoğu, ona götürür.” (J. Guitton, Bilim ve Tanrı, s. 5) ve Albert Einstein: “Dinsiz bilim topal, bilimsiz din kördür.” (E. Dorman, Allah’ın Parmak İzi, s. 167) demektedirler.

Ateistler “Büyük patlamanın öncesine dair hiçbir açıklama yapamıyorlar. Fizik kurallarının nasıl oluştuğunu ve nasıl işlerlik kazandığını açıklayamıyorlar. Big Bang teorisinin ve entropi yasasının evrenin ezeli olduğu düşüncesini çürüttüğünü göremiyorlar. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 20-21) Big Bang, evrenin bundan yaklaşık 14 milyar yıl önce aniden var olmaya başladığını ortaya koymuştur. Termodinamik yasaları, evrenin bir başlangıcı olduğunun yanında, bir sonunun olduğunu da kesin olarak ortaya koymuştur. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 48, 64) Marksizmin ünlü savunucusu olan G. Politzer, ‘Felsefenin Başlangıç İlkeleri’ adlı kitabında “Evren, yaratılmış bir şey değildir, yaratılmış olsaydı yoktan var edilmiş olması gerekirdi. Bu ise bilimin kabul edebileceği bir şeyi şey değildir.” Şeklinde bir iddia ortaya atmıştı. Politzer yaratılışa karşı sonsuz evren fikrini savunurken, bilimin kendi tarafında olduğunu sanıyordu. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 140) Politzer, ‘durağan evren modeli’ne dayanıyor ve dolayısı ile bilimsel bir iddia ortaya attığını sanıyordu. (Cüneyt Avcıkaya, Kolaycılığa kaçmanın adıdır deizm, s. 46) Yirminci yüzyılın ilk çeyreğine kadar olan süreçte evrenin/maddenin ezelden beri var olduğu düşüncesi, herhangi bir bilimsel desteğe sahip olmamasına rağmen, ‘sanki ispatlanmış bir gerçek gibi’ kabul gördü. Big Bang teorisi ile artık, maddenin yanı sıra uzay ve zamanın da bir başlangıcı olduğu sonucuna varılmaktadır.  (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 146) Evrenin bir başlangıcı olduğunun kabul görmesi, neredeyse temelini evrenin ezeli ve ebedi olma fikrine göre şekillendirmiş olan materyalizmin de geçerliliğini büyük ölçüde yitirmesine neden olmuştur. Evrenin her yanında aynı işleyen bir düzen ve sistem vardır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 30) Büyük patlama ile üç sonuç ortaya çıkmıştır: Bir- Evren/madde ezeli değildir. İki- Patlamanın öncesinin olmaması, evrenin ve maddenin daha evvel var olan bir şeyden türemediğini göstermektedir. Daha öncesinin olmaması, evrene madde ötesinden bir müdahalenin yapıldığını göstermektedir. Üç- Söz konusu patlama, sıradan ve rastgele bir patlama değildir. Çünkü herhangi bir patlama ve kontrolsüz enerji dağılımı, bir düzenden ziyade kaos ve karmaşaya yol açar. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 148) Ateizm bizleri, enerjinin ezeli olması gerektiğine inandırmaya çalışmaktadır. Bize, ‘tanrıyı kim yarattı?’ diye soran ateizme, şu soruyu sorma hakkımız yok mu? ‘Peki, enerji kim yarattı?’ (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 298) Madde için geçerli olan tüm problemler enerji için de söz konusudur. Ayrıca, patlama şeklinde tezahür eden enerjinin herhangi bir bilinç ya da plan söz konusu olmadan nasıl böyle bir evreni ortaya çıkardığı sorunu hala cevaplanmamıştır. Çünkü salt ve kontrolsüz enerji, bilinç olmaksızın kendi başına düzenli fiil yapamaz. Enerjinin nasıl ve niçin maddeye dönüştüğünün açıklaması gerekir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 163)

Antropik prensip (İnsancı İlke): Evrenin belirli bir amaca yönelik olarak tasarlandığını, evrende gözlemlediğimiz hassas, dengeli ve inanılmaz kompleks yapının tesadüfe veya şansa dayalı olarak açıklanamayacağını, bir tasarımcının varlığının kabul edilmesi gerektiğini savunur. Evrenin mevcut halini alabilmesi için son derece özel şartların yerine gelmesi gerekmektedir. Bu şartlar, öylesine özeldir ki, sonsuz ihtimal arasından istenilen durumun elde edilmesi pratik olarak sıfırdır. Tüm evren insanın varlığını mümkün kılacak şekilde kurulmuştur. İnsanın hayatı esasen arzu edilir olmalıdır ki, bu evrenin varlığına neden oluştursun. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 169, 170) Evrenin planlı, maksatlı ve son derece kritik bir denge üzerinde var olması, söz konusu yapının tesadüfi veya rastgele oluşu biçimindeki yorumları açıkça bertaraf etmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 188) İlahi tasarım delilini bir soru ile özetleyebiliriz: Evren, bizim geleceğimizi biliyor muydu? Fizikçi F. Dyson şöyle der: Doğanın kanunları sanki evreni, yaşamın ortaya çıkmasına ve devam etmesine hazırlamak üzere tasarlanmıştır.” Bu, insancıl ilkedir. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 179) Tutucu bir ateist olan fizikçi Steven Weinberg der ki: “İtiraf etmeliyim ki, doğa bazen ‘gereğinden fazla’ güzel görünüyor.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 159)  Profesör Michael J. Behe, ‘Darwinin Kara Kutusu’ isimli kitabında, “Bugün yaşamın tasarlanmış olduğu gerçeği ile yüz yüzeyiz ve bu, bilmediklerimizden değil, son 40 yıl içinde öğrendiklerimizden kaynaklanıyor.” derken (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 47) Bilim yazarları Augros ve Stancui, “Kopernik’in gösterdiği gibi evrenin fiziksel merkezinde değiliz ama galiba evrenin ‘amacının’ merkezindeyiz.” demektedir. (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 99) ‘İmtiyazlı gezegen dünya’ isimli kitabında astronomi profesörü G. Gonzalez, “Dünyanın evrende belki de ‘başka hiçbir örneği bulunamayacak’ kadar ‘özel tasarlanmış’ bir gezegen olduğunu” yazmaktadır. (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 101) Ünlü fizikçi Paul Davies, “Doğanın en temel dengelerindeki hassas sayısal dengeler, kozmik bir tasarımın varlığını kabul etmek için oldukça güçlü bir delildir.” demektedir. (Davies, God,  The New Physics, s. 189) Ateizmden dönen batılı düşünür Patrick Glynn, ‘God:The Evidence’ isimli eserinde, “yaşam, bir kör kaza olmak şöyle dursun, tüm evrenin ilk andan itibaren kendisine yöneldiği, kendisi için ayarlandığı ve düzenlendiği bir hedef gibi duruyor. Bilim ve inanç arasında var olduğu kabul edilen gerilim, çoktan ortadan kalkmış durumda, tüm bunlar bizi Tanrı fikrinden uzaklaştıran değil aksine ona yaklaştıran keşiflerdir.” (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 110) ve Bilim adamı Gene Myers, “Beni şaşırtan yaşamın mimarisi, olağanüstü derecede kompleks tasarlanmış gibi” demektedirler. (San Francisco Chronicle, 19 Şubat 2001) Bu nedenlerle de “Ateizm gerçekte beynin mümini, aklın kafiridir. Ateizm, insanı da hayvanlaştırır. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 170)

Evrendeki düzenin tesadüfe yer bırakmadığını gösteren örneklerle konumuza devam edelim: Protonlar ve elektronlar çok farklı kütlelerine karşın elektrik yükleri ile birbirlerini dengeler. Eğer bu denge sağlanamasaydı canlılık için gerekli atomlar var olmayacaktı. Süpernova patlamalarının uzaklığı, yakınlığı ve sıklık derecesi de canlılık için çok önemlidir. Karbonun var olabilmesi için de evrenin yeteri kadar yaşlı olması gerekmektedir. Hayatın ortaya çıkabilmesi için en temel şartlardan biri de, evrenin şu andaki mevcut yaşında olması gerekliliğidir. Dünyada yüzü aşkın kimyasal madde, dünyadaki kompleks yaşamı oluşturacak şekilde ayarlanmıştır. Evrendeki madde miktarı az olsaydı, maddenin evrende dağılımı da az olur, galaksiler oluşmazdı. Daha fazla olması halinde ise, kara delikleri oluşturur, evren kendi içine çökerdi. Şu andaki kütle yoğunluğu, olması gereken yerdedir. Başlangıçta bir ateist olan Fred Hoyle şöyle demektedir: “Evren ‘süper hesaplama yapan bir entelektüel güç’ tarafından yaratılmıştır. Aksi takdirde, ‘bu kadar çok ilgisiz ve imkansız tesadüfün muhteşem bir şekilde bir arada işleyip yaşamı mümkün kılan bir evreni meydana getirmesi’ beklenemezdi.” Dünyanın çekimi daha fazla olsaydı, amonyak ve metan oranının artması gibi durumlar yeryüzünün canlılığa elverişli bir ortam olmasını engellerdi. Eğer dünyanın çekimi daha az olsaydı, atmosfer çok su kaybeder ve canlılık için elverişli ortam kalmazdı. Kütle çekim kuvveti mevcut değerinden daha küçük olsaydı, her şey sadece gaz ve toz bulutu halinde kalacaktı. Daha büyük olsaydı, güneş daha kısa zamanda söner ve hayat için gerekli maddelerin oluşmasına yetecek zaman kalmazdı. Güneşin dış yüzey sıcaklığının 6000 derece olması, fotosentez olayının gerçekleşmesi açısından zorunludur. Güneş ışığının özellikleri ile bitkisel yaşam arasında tam bir uyum vardır. Yer kabuğu daha kalın olsaydı, oksijen dengesi bozulurdu. Daha ince olsaydı, her yerden sürekli volkanlar fışkırırdı. Dünyanın çevresindeki manyetik alanın büyüklüğü daha küçük olsaydı, güneşten gelen zararlı ışınlar hayatın oluşmasını engellerdi. Daha büyük olsaydı, canlılık için gerekli ışınlarının dünyaya ulaşması  önlenirdi. Yeryüzüne ulaşan ışık ile yansıyan ışığın oranı daha büyük olsaydı, sera etkisi sebebiyle aşırı ısınma olurdu. Daha küçük olsaydı, yeryüzünü buzullar kaplardı. Atmosferdeki oksijen miktarı kritik bir değere sahiptir, daha yüksek olsaydı, sürekli yangın çıkardı. Daha küçük olsaydı, solunum yapmak mümkün olmazdı. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 188-192)

Termodinamiğin birinci kanunundan çıkarılacak en basit sonuç, canlı veya cansız her şeyin zaman içinde aşınıp bozulacağı ve dağılacağıdır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 207) Evrenin sonlu oluşu, semavi dinlerin kaynaklarından gelen bilgiler ile uyum içindedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 208) Evrenin toplam enerjisi muhtevası sabittir ve entropi (düzensizlik) sürekli artmakta ya da başka bir ifade ile kullanılabilir enerji miktarı sürekli azalmaktadır. Evreni, ezeli ve ebedi olarak düşünen maddeci felsefe, her şeyin fiziksel dönüşümler yoluyla sonsuza kadar devam edeceğini ileri sürmektedir. Fakat evrenin ve hayatın belirli bir sona doğru ilerliyor olması,  ateizm açısından varoluşsal bir krize yol açmaktadır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 214) Evren sonsuzdan beri var olsaydı, aradan geçen zamanda evren çoktan termodinamik dengeye gelip, ‘ısı ölümünü’ yaşıyor olması gerekirdi. Evren sonsuzdan beri var olamıyorsa, evrenin bir başlangıcı var demektir. Evren düşük entropili bir halden yüksek entropili duruma doğru gitmektedir. Evrenin genişleme hızında şansa yer bırakmayacak derecede bir hassas ayar bulunduğu görülmektedir. Biraz daha yavaş olsaydı, evren ilk patlamadan sonra tekrar geriye çökmüş olurdu. Daha hızlı olsaydı, hiçbir galaksi genel genişleme sürecinde yoğunlaşamayacaktı. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 195) Stephen Hawking, “Evren, on milyar yıl sonra bile, hala kritik hıza yakın bir hızla genişlemektedir. Büyük patlamadan bir saniye sonraki genişleme hızı, yalnızca yüz bin  milyarda bir oranında az olsaydı bile, evren daha bugünkü büyüklüğüne erişmeden çökmüş olurdu.” demektedir. (Hawking,  Zamanın Kısa Tarihi, s. 122) Atmosferdeki havanın solunabilmesi için havanın belli bir basınçta, akışkanlıkta ve yoğunlukta olması gerekir. Ufak bir değişiklik, nefes almamızın imkansız olmasına neden olur. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 196)

Antropik Yanılgı: Antropik ilkeye göre zeki canlı üretebilecek koşullara sahip olmayan bir evrende zaten gözlemci oluşamayacak ve bu durumu sorgulayamayacaktır. Bu nedenle gözlemci, kendini sadece zeki hayata izin veren evrenlerde bulacaktır. Antropik ilke geçerli olabilmek için çoklu evrenler sistemine veya fizik kuralları bölgeden bölgeye değişebilen sonsuz bir evrene ihtiyaç duyar. Ayrıca antropik ilke evrenimizin ince ayar sorununa karşılık vermek iddiasındadır. Her şeyden evvel, şahit olduğumuz düzen ve ince ayar, zihnimizin uydurduğu subjektif bir yargı değildir. Evrendeki düzeni açıklarken teistler kendi kişisel ve sübjektif gözlemlerine değil, bilimsel verilere dayanarak hareket etmektedirler. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 200) Ama ateistler her fikri sübjektifleştirmektedir! Evrende görülen düzen, insan zihni tarafından uydurulan bir yapı değildir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 201) Ateistin evrene bakarak yaptığı çıkarım da, neticede kendi bilincinin bir ürünüdür. O halde, kendisi de düzenin ve tanrının olmadığı konusunda aynı antropik yanılgıya maruz kalmaktadır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 202)

Ateistler hayatın sadece bu dünyayla sınırlı olmasını arzu ediyorlar. Ahireti inkarın, dünyadaki kötülükleri teşvik edici olduğunu göremiyorlar. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 48-49) İslami savaşçı bir din gibi göstermeye çalışanlar, terör eylemlerini özgürlük savaşı gibi lanse ediyorlar. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 46) Semavi dinlere karşı olanların modern tapınma türleri icat etmeleri, bazılarının meditasyon ve benzeri yollarla ruhlarındaki açlığı giderme çalışmaları, metafiziğin insan hayatından soyutlanamayacağını göstermektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 25) Modern ruhçuların kuvvet bulması, biraz da ateistlerin insanların manevi ve ruhi taraflarını hırpalamaları yüzündendir. İnsandaki ebediyet duygusunu görmezden gelirler. Ateistler hep kötülükten şikayet ederler ama kötülüğün nasıl ortadan kaldırılacağına dair uygulanabilir bir çözüm sunamazlar. Din ile dindar arasındaki farkı kavrayamıyorlar. Halbuki bir dine girmekle bütün hata ve kusurlardan sıyrılmış olunsa, dinlerin haram ve yasaklarının olmaması gerekirdi. Haramlar ve yasaklar işte bu hataları ve günahları önlemeye ve düzeltmeye yöneliktir. Kişiler akıllarıyla ve iradeleriyle dinin emir ve yasaklarına uydukları takdirde, dürüst ve iyi kişiler olabilirler. Din yol gösterir, yolda gitmek kişilerin kendi ellerindedir. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 53-56) Allah’ın yol göstermesi, rahmetinin sonucudur. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 119) Ateistler tabiata hükmedeceklerini zannediyorlar. Basit bir virüslerle baş etmekten aciz kaldıkları gerçeğini görmeye bir türlü yanaşmıyorlar. Hak ile görev ve özgürlük ile sorumluluk dengesini bir türlü tutturamıyorlar. Her aykırılığı özgünlük ve özgürlük sanıyorlar. Bütün hakların kendilerine, sorumluluklarınsa başkalarına ait olduğunu zannediyorlar. Çıplaklığı ilericilik, giyinmeyi gericilik sayıyorlar ve kendi kıyafetlerine saygı beklerken başkalarının kıyafetlerine saygısızlık ediyorlar. Dindeki ibadetleri anlamsız görüyorlar ama çağdaşlık adı altında ruhçuluk bir sürü ritüel uyduruyorlar. Evrendeki kanunların işleyişlerini keşfetmek ile o kanunları ve işleyişleri yaratıp ortaya koymanın farkını bir türlü kavrayamıyorlar. Saplantılı dogmatikliğe doğru evirildiklerini bir türlü fark edemiyorlar.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 61-64)

Din ve Bilim

Ateistler din ile bilimin birbirine alternatif olduklarını ve bir arada olamayacaklarını iddia ederler. “Yeni ateistlere göre de bilim dinin zıttı olduğu için bu ikisi bir arada olamaz.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 49) “Eğer toplumların bilimden uzaklaşma nedenleri din-İslam olsa idi, İslam ile 7. yüzyılda tanışana dek, bilim sahnesinde yer almayan Arap toplumlarının, ondan sonraki 7 asır boyunca bilime ve felsefeye yaptıkları büyük katkı nasıl açıklanabilecektir?” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 103) “Medeniyetin ürünlerinin ortaya çıkışı, hep dinlerin insanı hayrete bırakan tesirleri sonucudur.” (Ferit Kam, Dini ve felsefi sohbetler, s. 33) John Henry’nin tespiti ile ‘Din modern bilimin gelişiminde önemli rol oynamıştır.’ (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 17) G. Mendel, G. Lemaitre, W. Buckland, J. S. Henslow, N. Steno, G. Mercalli vb. bilim adamlarının aynı zamanda bir din adamıdır. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 12) Sosyolog Rodney Stark’ın, üniversitelerin dinlerin ürünü olduğu görüşü de bu iddiayı yalanlamaktadır. Bugün ise bilim insanından beklenen, tanrı yokmuş gibi davranmasıdır. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s.  100-101) Ateistler, “Kur’an’ın evrendeki her şeyi ayet saydığını, insanları evreni araştırmaya çağırdığını görmezden geliyorlar.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 33) Cebirin öncülerinden olan matematik alimi Harezmi, bilimle uğraşma nedenlerini sayarken en başa, ‘Tanrının bilenlere gösterdiği iltifat ve lütufu.’ koymuştur. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 126) Bilim, tanrının yarattığı doğa ve dolayısıyla Tanrı hakkında bilgi sunma potansiyeline sahiptir. (John Hedley Brooke, Science and Religion, s. 767) Tanrı tarafından yaratılan fiziksel evren, tanrı nedeniyle, doğa yasaları yoluyla formüle edildiği biçimde işlemektedir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 72) Bilim var olan bir gerçeği açıklar, din ise var olan şeylerin yaratıcısını haber verir. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 25) “Kainatı yaratan da İslam’ı gönderen de Allah olduğu için bunlara dair bilgilerin çelişmesi düşünülemez.” (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 73) Kısaca, “Din ile bilimi birbirlerini tamamlamaktadır.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 18) Din, bilimin yoldaşıdır, eksik bıraktığı alanları tamamlar ve ona derinlik katar. (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 47) Bilim insanın dünyevi refahına hizmet eder, din ise insanın toplumsal düzeni, ahlakı ve manevi yönüne hizmet eder. (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar, s. 15) Ateistler dini dogma ilan ederler ama bilimsel olarak artık ispat edilmediği halde evrenin başlangıcı olmadığını ve evrimi hala dogmatik olarak savunurlar. “Newton’un da vurguladığı gibi, doğa Tanrı’nın ikinci kitabıdır ve detaylı bir biçimde “okunup” anlaşılmalıdır.” (Enis Doko, Dahi ve Dindar Isaac Newton, s. 103) Bu nedenlerle de, “Dawkins’in kuantum fiziği ile başı hoş değildir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 123) Prof Celal Şengör de, Big Bang gibi genel kabul gören bilimsel bir teoriyi, ateizmle uyumlu olmadığı gerekçesi ile reddetebilmektedir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 13) Tanrı fikri ile uyumlu olduğu için Big Bang teorisine mesafeli yaklaşan Şengör’den hareketle, ateizmin bilimle çatıştığı da pekala iddia edilebilir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 185) Şengör, birçok zaman olduğu gibi natüralizm ile bilimi karıştırmaktadır. Natüralizm, doğa dışında gerçeklik olmadığını iddia eden felsefi bir akımdır. Halbuki bilimle uğraşan Newton, Boyle, Faraday, Kopernik, Kepler, Galileo, Bacon, Descartes vb. bilim adamları inançlı kişilerdir. Şengör, bilimsel devrimin mimarlarının dindar bilim insanları olduğunu ve daha önemlisi de, bu kişilerin dini motivasyonlarla bilimsel araştırmalar yaptıklarını unutmaktadır. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 122; Selçuk Kütük, Deizm, s. 30) Ateistlerin iddiasının aksine “natüralizmde, şans eseri oluşan bir madde yığını olan insan beynine güvenmek için en ufak bir neden bile yoktur.” (Enis Doko, Ateistlerin Din ile Bilim çatışır iddialarının değerlendirilmesi, Uluslararası İslam geleneğinde din-bilim ilişkisi sempozyumu- Kilis 7 Aralık Üniversitesi 20-21 Eylül 2019) Tüm bunların doğal sonucu olarak da artık, ‘Bilim ateizmin değil, inancın en büyük müttefiki ve savunucusu haline gelmiş durumdadır.’ (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 389)

Ateizm ve Bilim

Eski ateist Anthony Flew, “Hayatın kökeni konusunda son dönemde ortaya konulan çalışmalar, DNA incelemeleri, yaratıcı bir aklın fiiline işaret eder.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s.  58) derken, Amerikalı hekim-genetikçi Francis S. Collins de, bilimin ilerlemesinin Tanrı’yı yok etmeyeceğini aksine aklen mümkün kılabileceğini (Francis S. Collins, Tanrı’nın Dili, 192, 204)  belirtmektedir. Kuzey İrlandalı bir matematikçi John Lennox da, ”Bilim Tanrı’yı yok edemez ama ateizmi yok edebilir.” (www.youtube.com/watch?v=qZ2pTXF2RZw, 16.08.2019) tespitinde bulunmaktadır. İnsanın tek bir DNA molekülünde tam bir milyon ansiklopedi sayfası miktarda bilgi bulunur. Her insanın DNA sayılarını ve her birinin DNA’sının birbirinden farklı olduğunu düşünün! Bunun yanında, tüm hayvanların, ağaçların, tohumların içerdiği bilgi miktarını buna ekleyin. Eğer bu muazzam bilgi yığınındaki müthiş işareti göremiyorsanız, zaten size söylenecek bir şey kalmamıştır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 38)  Yeni Ateistler, İslam algısına zarar veren söylemlerini bilimsel renge boyayarak sunarlar. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 7) Hugh Gauch, “Bilimin ateizmi desteklediğini iddia etmek, yüksek miktarda heyecan, hissiyat ve düşük miktarda mantık ile hareket etmek demektir.” (Gauch, Scientific method in brief, s. 98) demektedir. Materyalizm, maddenin yaratılmadığını, hep var olduğunu iddia etmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 53) Big Bang, kainatın sonsuz olduğu anlayışını ortadan kaldırmıştır. Ayrıca ‘hassas ayar’, hücrelerin DNA’sının keşfedilmesi gibi gelişmeler ateizme cevapların bilimsel temellerinden bazılarını oluşturur. (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 47) Teizme karşı sürekli olarak bilimsel düşünme metodunu ortaya koyan ateistler, yirminci yüzyılın bilimsel verilerinin kendi aleyhine yönelik bir gelişim içinde olduğunu görerek ciddi bir problemle karşı karşıya olduklarını fark ettiler. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 275) Yeni-ateist yazarlar sadece bilim tarihinin çarpıtmakla kalmaz, dünya görüşlerini doğrulamak adına, felsefi açıdan tutarsız ve hatalı birçok iddiada bulunurlar. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 43) Yeni-ateist yazarlar gibi Şengör de, bilimi tartışılmaz teorilerden oluşan, tüm bilim insanlarının uzlaşı içinde olduğu bir uğraşı olarak resmetmektedir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 59) Tabii, ‘rastgele oluşan atom ve nöronların nasıl bilim üretebildiği’ sorusunun muhatabı da, yine materyalist evrimci bu kesim olacaktır! “Freud, insanların evrenin merkezinde olmadığını ileri sürer. Halbuki bu görüş, bilimsel son gelişmeler ile çelişmektedir; Evrenin insanın yaşamına izin verecek biçimde şekillendiği artık bilinmektedir.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 86) Darwin, insanların bir tür hayvan olduğunu iddiası ile ilk, Freud ise, insanın zihinsel olarak hasta olduğunu ileri sürerek insanlığa son darbeyi vurmuştur. (See D. Brett King, William Douglas Woody ve Wayne Viney, A History of Psychology, s. 402) Darwin biyolojide, A. Comte sosyolojide, Freud psikolojide ve  Marx ekonomide her şeyin evrimsel sürece bağlı olarak cereyan ettiğini ileri sürmüştür. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 128) Şengör, ‘kainatın ve zamanın ne başı ne de sonu vardır; sınırsızdır.’ (T24com.tr, ‘Ateizm, tanrı fikrinden tutarlıdır’ adlı video, 6.1.2016) demektedir. Bilimsel veriler, evrenin sonsuzdan beri var olmadığını gösterirken Şengör, hem de bir bilim insanı olarak, metafizik ve ideolojik nedenlerle bu bilimsel verileri reddetmektedir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 106) Evrimsel Bilim Profesörü Alex Wilenkin ise, ‘kanıtlar ortadayken, kozmologlar sonsuz bir evren olasılığının arkasına daha fazla sığınamazlar.’ (Vilenkin, Many World in One, s. 176) diyerek bu gerçeğin altını çizmektedir. Almanya’da biyolog olan Ernst Haeckel, “Darwinistlere göre, evrime inanmak ilerici olmanın sadece bir göstergesi değil, aynı zamanda bir gereğidir.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 118) derken aslında ateistlerin şu bağnazlığına da dikkatleri çekmektedir. “Darwin’in evrim teorisi, bilimin amentüsü kabul edilmektedir.” (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 12) Evrim teorisi, canlılıkta basitten komplekse doğru bir değişim geçirdiğini söyler. Oysa termodinamiğin ikinci kanunu, böyle bir sürecin olamayacağını, evrende var olan tüm sistemlerin bozulmaya doğru gittiğini ortaya koymaktadır. Evrimci bilim adamlarından Roger Lewin, “Biyologların karşılaştıkları problem, evrimin Termodinamiğin İkinci Kanunu’yla olan açık çelişkisidir. Sistemler zamanla daha düzensiz yapılara doğru bozulmalıdırlar.” (Lewin, Science, 24.9.1982, 217/1239) ve J. H. Rush: “Evrimin kompleks süreci içinde yaşam, Termodinamiğin İkinci Kanunu’nda belirtilen eğilime belirgin bir çelişki oluşturur.” (J. H. Rush, The Dawn of Life, New York: Signet, 1962, s. 35.) diyerek bu çelişkiyi yine itiraf etmişlerdir. Ateist yazar Thomas Nagel, ‘Ateizmin doğru olmasını umuyorum. Tanıdığım en zeki, en bilgili insanların bazılarının dindar kişiler olması beni huzursuz ediyor. Tanrının var olmamasını ümit ediyorum, tanrının var olmasını istemiyorum.’ (Nagel, The Last Word, s. 130) derken, bu zihniyetteki insanların ne kadar objektif olabileceklerini ve bilhassa argümanları ne denli sağlıklı şekilde değerlendirebileceklerini sorgulamaya açmaktadırlar. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 130) Aslında “Natüralizmin ampirik bilimsel değil, felsefi bir görüş olduğu görülmektedir.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s.  55) Herhangi bir teolojik ‘görüşün’ din ile özdeşleştirilmesi ne kadar yanlışsa, felsefi natüralizmin de bilim ile özdeşleştirilmesi o kadar yanlıştır. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 169) Zaten, Fransız bir filozof ve felsefe tarihçisi olan Etienne Gilson konuyu net bir şekilde şöyle ifade etmektedir: “Bilimsel ateizm yoktur. Şahsi bir tutum söz konusudur.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 9) Bilimsel bilgi, varlığın fotoğrafını çeker fakat yorumu yapan insan veya bilim adamıdır. Aynı bilgilere dayanarak çok farklı anlamlar üretmek mümkündür. O halde bilimsel bilgi ile yorumları birbirine karıştırmamak gerekir. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 142) “Akla sınırsız kredi verenler sanırsınız ki tartışmasız zorunlu ilkelerden bahsediyorlar. Oysaki bahsettikleri kendi gözlemleri, çıkarımlarıdır.” (Hasan Yaşar, Ömer Faruk Korkmaz, Yücel Karakoç, Modern Bir Akıl Sapması, Deizm, s. 67) Sorun, bilimsel açıklama perdesi altında ateistik yorumlara ve sonuçlara ulaşılmaya çalışması ve bunun bir dayatmaya dönüşmesidir. Evrenin işleyişini sağlayan kuralları koyan tanrıdır. İlahi dinleri gönderen de tanrının kendisidir. Her ikisi de aynı elden çıktığına göre, aralarında bir çatışma ve çelişki olması mümkün değildir. Aynı kaynaktan gelen bilgilerin birbiriyle zıt konumda olması beklenemez. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 57) Tanrı tarafından belirlenmiş kuralların (bilimin) tanrının varoluşunu yanlışlayacak bir sonuç vermesi (suistimal edilmedikçe) elbette mümkün değildir. “Batı, materyalist bilimselliği 19. yüzyılda bıraktı. Ateistler ise hala ikinci el bilim anlayışından kurtulamadılar.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 179) “19. yüzyılda, ilmin bütün problemlerinizi çözebileceği iddia ediliyordu. Bu düşünceler materyalist, pozitivist bir dünya görüşünün yansımalarına yol açtı. Comte, pozitif ilme dayanan bir insanlık dini bile kurmuştu. Oysa 20. yüzyılda bütün bu teoriler ve felsefeler iflas etmiştir.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 61) Dinlerin ortadan kalkacağını iddia eden Comte ilginçtir ki, daha sonra bir din kurma gayreti içine girişmiştir: İnsanlık dini! Evet bu yeni dinin tanrısı insanlık, mucizeleri ise ilmi buluşlardı. Comte ise, bir nevi peygamberlik iddiasında bulunmuştu. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 296) “En pozitif denilen fizikte bile, maddenin en ufak parçacıklarının doğrudan doğruya bilinemediği ortaya çıkmıştır. Max Planck gibi büyük bir fizik alimi bile, ‘fiziğin ilimden daha çok bir sanat’ olduğunu söylüyordu.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 62) Einstein, ‘pozitivistler, kainatı her türlü Tanrı anlayışından ve mucizeden kurtardıklarını sanıyorlar. Onların en zayıf yanları esasında budur.’ demektedir. (Mehmet Aydın, Din Felsefesi, s. 38) Ateistler felsefi olan bir iddiayı öne sürmüş, bilim kisvesi altında kendi ideolojik fikirlerini savunmuşlardır. Bilim tarihini de çarpıtmışlardır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 23) Bu yazarlardan hiçbirisi hayatı destekleyen bir dünya görüşü sunamamıştır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 24) Yeni ateizm bir ideoloji olarak değerlendirilmeye daha müsaittir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 223) Ateist, herhangi bir manevi değere sahip olmadığından her şeyini maddeye ve dünyaya bağlamak zorundadır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 34) Ateistler, teistlerin tanrı için geçerli gördükleri bazı şeyleri madde için geçerli görmektedirler. Ateist, bir yandan her şeyi maddenin dışına çıkmadan açıklamak girişiminde bulunurken diğer taraftan da maddeye ‘ezeli/ebedi olmak, varlığı kendinden olmak’ gibi metafizik özellikler yüklemektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 106) Natüralizm kavramına hem yaratıcı hem de yaratılmışlık atfedilmektedir. Fiille fail karıştırılmasının sonucunda böyle bir çelişkili durum ortaya çıkmaktadır. Bütün varlıkların mikro ve makro planda her hallerinden haberdar bir tabiat profili çizilmektedirler. Tabiata ‘ilim, kudret, irade’ sıfatları verilmektedir. (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 58-60) Maddenin bilinçli bir tasarımcı gibi davranmış olduğunu ileri sürmenin bilimle ve akılla bir alakası olamayacağı açıktır. Böyle bir evrenin ortaya çıkması bilgi, irade ve amaçlılık ister. Bu özellikler ise maddede mevcut değildir. Maddenin kanunları ürettiğini söylemek hiç mantıklı değildir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 87) Madde insanı yaratıp, kendisinde bile bulunmayan canlılık, akıl, görme, duyma, çeşitli duygular ve bilinç gibi özellikleri insana vermiştir. Madde, insanı üreterek kendi davranışlarından ibaret olan tabiat kanunlarının sırlarının çözülmesini sağlamıştır! Bu anlayışla, ‘ezeli ve ebedi olan mutlak ilim ve hikmet sahibi bir tanrı yerine maddeyi koymaktan’ başka bir şey yapılmamaktadır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 83)  “Cansız bir varlığın bütün kainatı yarattığını söylemek insan için kabul edilebilir bir şey değildir ki, bu cansız varlığın yasaların bilincinde olması da gerekmektedir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 69) Halbuki “Parçalar, bütünden habersizdirler.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 15) Süreklilik gerektiren bir bütünü bilinçsiz parçalar bir araya gelerek sağlayamaz! “Bu dünyada ise ‘sadece’ insana bir bilinç verilmiştir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 18) İnananın Allah’a yüklediği sıfatları, inkarcılar tabiata yüklemiştir. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 71) Maddenin yaratılmışlık ve sonluluk  özelliği taşıması, belirli yasalara tabi olması, kainatın yaratıcı değil de yaratılmış olduğunu gösterir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 207) “Kendi kendine kurallar olmadığına göre bu kuralları ortaya koyan bir varlığın olması bir gereklilik olarak ortaya çıkmaktadır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 33) Tanrı, yasaların üstünde, yasaları var edendir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 148)  “Maddenin işleyişinde herhangi bir düzensizliğin ortaya çıkmaması, Tanrı tarafından delil gösterilerek, asıl  yönetme yetkisinin kendisine ait olması gerektiği sık sık vurgulanır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 177) Madde, sadece bir varlığın otoritesine itaat etmektedir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 229) Her şeyin bilgi ile hareket ettiği bir yerde, sıradanlık hakim olamaz. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 26) Maddenin belirli yasalar çerçevesinde hareket etmesi, maddenin yaratıcı ‘olmadığının’ göstergesidir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 147) Bizim insan vücudunu öğrenmemiz için ilim öğrenmemiz, zaten bu işin ilimle meydana geldiğini ortaya koymaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s.  231) Evrenin yaratılış sırlarına vakıf olmak da bizleri Allah’a yaklaştırır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 238) “Gücün olmadığı yerde düzenden söz edilemez.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 17) O güç sahibi olan da, yaratılan değil yaratan sıfatına sahip olan Allah’tır! “Allah’u Teala iradesiz varlıklara yol ve yöntem tayin etmiştir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 29)   

İslam felsefesinde çağdaş natüralizmin izlerini ise sadece er-Razi (Ebu Bekir bin Zekeriyya er-Razi) ve İbni Ravendi’de görmekteyiz. Razi, Tanrı, nefs, ruh gibi doğaüstü varlıkları kabul etmektedir. İbn-i Nedim’in beyanına göre er-Razi, peygamberliği inkar edenlere reddiye bile yazmıştır. Onun ‘et-tıbbu’r-Ruhani’ adlı eseri de, Razi’ye yapılan ithamlarla çelişmektedir. Ravendi’nin ise aslında, mümin bir kelamcı olduğu görülmektedir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s.  36) Ravendi’nin ateist olmadığı da ifade edilmiştir. (Abdurrahman Bedevi, Min tarihi ilhad fil İslam, s. 27-28, Necip Taylan, İslam düşüncesinde din felsefeleri, s. 57-63) Ebubekir er-Razi’nin tanrıya yer verdiği için ateist olarak nitelendirilmesi uygun değildir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 48) Ateist olarak meşhur olan ibn Zekeriyya Razi ise felsefi sisteminde Tanrı’ya yer verdiği ve onu beş ezeli ilkeden biri olarak gördüğü bilinmektedir. Razi, Tanrı, nefs, ruh gibi doğaüstü varlıkları kabul etmektedir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 26) Razi, ahiret inancını aklın ve adalet duygusunun bir gereği saymıştır. (Erol Çetin, Deizm Eleştirisi ve Yapılması Gerekenler,  s. 43) “Bazı araştırmacılar, Razi’yi mülhit olarak değerlendirenlerin genelde Şia mezhebine mensup olduklarını, Razi’nin onlara karşı reddiyeler yazdığını, ayrıca konu ile ilgili verdikleri bilgilerden bazı tutarsızlıklarının olduğunu belirterek, verilen bu tür bilgilerin objektif olmadığını söylemişlerdir.” (T. Akyüz, Ebu Bekir Zekeriyya er-Razi’nin felsefi görüşleri, s. 21-22)

Ateizm, din ve bilim

“Akla gereğinden fazla anlam yükleyenler için bilimsel ve teknolojik gelişmeler tartışılmaz kaynak konumuna gelmiştir.” (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 10) Yeni-ateistlere göre de bilim, dinin yerini alması gereken bir rehberdir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 15) Yeni Ateistler, bilimin insanlık için tek rehber olduğunu iddia etmekte ve bilimden ahlaki konular da dahil olmak üzere pek çok konuda yol göstermesini beklemektedir. Onlara göre din, felsefe ve sosyal bilimler gibi diğer bilgi kaynakları gayri meşrudur. Onlar hem dini hem de bilimi, hatalı bir şekilde tasvir ve tarif ederler. Dinle bilim arasındaki ilişkiyi kendi ideolojileri uygun olacak şekilde çarpıtırlar. Yeni ateistler, bilime bilimin alanının dışında rol biçmeye çalışırlar. Onlara göre, dinleri insanlar yaratmıştır. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 93; C. Şengör, Newton niçin Türk değildi, s. 125) ve Tanrı inancı ile dini inançlarla mücadele etmek gerekir. ‘Boşlukların Tanrısı’ fikrinin özeti de, “tanrı fikri bizlerin bilgi eksikliğimizin bir sonucudur ve bilim geliştikçe dini yerinden edecektir” şeklinde özetlenebilir. (Marx, Din üzerine, s. 189) Yeni ateistler, bilimin keşfedemediği alanları dindarların ‘Tanrı yaptı’ diyerek geçiştirdiğini iddia eder ve buna ‘boşluklar tanrısı’ adını verirler. Halbuki, bilim ilerleyip o boşlukları doldurduğu zaman ateizme değil bilinçli bir yaratılmaya işaretler bulmakta, dolayısıyla dindarların görüşünü destekler sonuçlara ulaşılmaktadır. Kısaca, ‘boşluklar tanrısı’nı Müslümanların teizme değil, ateistlerin, iddialarının aksine, ateizme delil olarak kullandıkları görülmektedir. “Boşlukların tanrısı iddiası bilimsel değil bilimden bağımsız dogma bir iddiadır. Çünkü, canlılar hakkındaki bilgimiz arttıkça, onun daha önceden hayal bile edilemeyeceği kadar kompleks olduğunu ve bunun ‘doğal süreçler ve rastlantılar ile üretilmiş olamayacağını’ görmekteyiz.” (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 22) Ayrıca, “Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, atom-elektronu ancak belli bir durumda tespit edebilmekteyiz. Halbuki o zaman da, onun hareketini takip imkansızlaşmaktadır. Hareketi gözlemleyene kalkarsak, o zaman da maddeyi tespit mümkün olmamaktadır.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 167)

Ateist Yuval Noah Harari, “Eski avcı toplayıcılarının inançları üzerine son derece belirsiz bir kavrayışımız olduğunu itiraf etmek gerekir.” (Harari, Sapiens, s. 67)  demektedir. Burada sorulması gereken şudur. “Eğer Dinlerin ortaya çıktığı dönem ile ilgili bilgimiz çok kısıtlı ise,  dinlerin insanlar tarafından yaratıldığından nasıl bu kadar emin olunabilmektedir. Bu iddialar, yazarların önyargıları ile şekillenmektedir.” (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 95) “Comte, insanın olgunlaşmasını dinden uzaklaşmasına bağlamıştı. Son yüzyılda dinden uzaklaşan, onunla savaşan toplulukların ne duruma geldikleri ve neler yapabildikleri, dünyamızı ne hale getirdikleri ortadadır. Pozitif (Nietzsche, Freud, Marx gibi) ateistler tanrı inancını çürütmeye çalışmakla kalmamış, inançsız bir toplumun hayalini de kurmuşlardır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 52-54) Bugünkü dünyanın çektiği sıkıntıların temelinde çok tapınılan bilimin, her şeyi tüketen insanoğlunu bir türlü doyuramaması yatmaktadır. Madem çok matah biliminiz vardı, o zaman hadi şu tüketim çılgınlığına bir çare bulun. (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 179) Bilimsel noktada hayli mesafe kat eden  ülkeler, fakir ülkeleri sömürmek ve fiilen işgal etmek teşebbüsünden neden geri durmamışlardır? (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 42) “Bilimsel çalışmalar son derece ilerlemiş olmasına rağmen türlerin tükenişinin ve dünyadaki ekolojik dengelerin bozulmasının önüne geçilebilmiş de değildir.” (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar, s. 36) “Dünya seyahat edenler için oldukça küçülmüş ama komşularımızla tanışıp konuşmamıza imkan vermemiştir. Uçaklar, bombalar yağdırmaktadır. Altın ve madenler, Güney Afrika topraklarından Avrupa bankalarına akmaktadır. Bilim ve sanatla ahlak arasında tezat olduğundan, insanlık ıstırap içinde yaşamaktadır.” (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 287) Alexis Carrel’in dediği gibi: ‘Uygarlığın gayesi ilmin ve makinelerin ilerlemesi değil, insanın ilerlemesi olmalıdır.’ (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 70) Artık “Dikkatimizi makinelerden ve fizik aleminden, insanın fizyolojik ve manevi cephesine çevirmemiz gerekmektedir.” (Alexis Carrel, İnsan Denen Meçhul, s. 11)  Ama sonuçta gelinen noktada “Sekülerist ve pozitivist dünyada ‘değerin yerini fayda’ almaya başlamıştır.” (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 106)

Materyalist ve seküler eğitim sürecinden geçirilen zihinler, bilimsel bilginin artmasıyla tanrıya olan inancın ve ihtiyacın ortadan kalkacağını düşünmüşler ama görünen o ki, bu beklentileri pek de gerçekleşeceği benzememektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 10) Ateistin temel argümanı, bilimsel gelişmenin dini inanışları zayıflatarak ortadan kaldıracağı yönündedir. Halbuki tarih ve bilimin sunduğu imkanların tanrı inancını kuvvetlendirici bir etki yaptığını ortaya koymuştur. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 79)

Comte başta olmak üzere, maddeci düşüncenin din algılamasını kısaca şöyle ifade edebiliriz: Din insan zihninin ürünüdür. İnsan, tabiat karşısındaki acizliği ve korkaklığı sebebiyle doğaüstü bir varlığa dayanma mecburiyetinde kalmıştır. Teknolojinin ilerlemesiyle insan tabiat üzerinde hakimiyet kurdukça tanrı algısı ortadan kalkacaktır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 24) Pozitivizm kurucusu Comte’a göre deneyle sağlanamayan her türlü bilgi, metafiziktir, hayal ürünüdür. Pozitivizm ise, ampirizm/deneycilik ile sosyalizmin birleşmesi ile ortaya çıkan bir akımdır. Freud da, ‘bilginin artmasıyla dini inançlardan kopuşta artacaktır’ görüşünü ileri sürmüştür. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 31) “21. Yüzyıl’da bile dinin hem kişisel hem de toplumsal bağlamda son derece etkin bir rol oynadığı görülmektedir. Comte’un hayatının son zamanlarında kendi pozitivist anlayışı ile çelişen bir insanlık dini peşinde koşması bu düşüncenin gerçekle örtüşmediği de ortaya koymaktadır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 24) “Ateist zihne sahip kimselerin, toptan dini yok etme çabalarının sonuçsuz kalması, dininde en az bilim kadar insan ruhunun temel fenomenlerinden biri olduğunu göstermektedir.” (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 55) “Marksizm öldü, geriye kaldı ateizm. Ama Türkiye’de aydınlar arasında ve eğitim kurumlarında ittihat ve terakki pozitivizm hala geçerliliğini sürdürmektedir.” (Ömer Balkan, İslam Dergisi, Temmuz 1988, 59. Sayı, s. 23) Türk siyasetçi ve akademisyen Ufuk Uras dinden uzaklaşma sürecini şöyle anlatmaktadır: 1968 yılında “laboratuar ortamında” amino asitlerden proteinler yapıldığını öğrenince bende bazı ampuller yandı. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 30) Halbuki, “Laboratuar şartlarında dahi basit bir hücrenin elde edilmesi halen başarılamamıştır. Ayrıca bir ateistin, çamurlu sudaki hayatın nasıl ortaya çıktığını da açıklaması gerekmektedir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 203)

Klonlanan ilk hayvan olan koyun Dolly. “Dolly üç annenin kullanılması sonucu 5 Temmuz 1996’da, Edinburgh Roslin Enstitüsü’nde dünyaya geldi. Bu annelerin ‘üçünün de farklı görevleri’ vardı. Birinden ‘yumurta hücresi’, ikincisinden ‘hücre çekirdeği’ elde edildi. Diğeri ise klonu doğuma kadar ‘rahminde’ taşıdı. ‘Diğer klonlama girişimleri canlı embriyo vermedi.’ Canlı olan bazılarının gelişiminde ise ‘anormallik’ gözlendi. Dolly’i klonlayan ekibin lideri olan Ian Wilmut, 2007 yılında, nükleer transfer tekniğinin ‘insanlarda kullanılmasının iyi sonuç vermeyeceğini’ söyledi.” (herkesebilimteknoloji.com/haberler/saglik/3-annesi-olan-ilk-hayvan-dolly, 22 Şubat 2018) “Dolly’nin klonlanması: Bir koyunun vücudundaki bir meme ‘hücresinden alınan’ DNA, annenin yumurtalığındaki ‘döllenmeye hazır bir yumurtanın içine’ konmuştur. Yani, annenin yumurtası, yine var olan başka bir hazır hücreden alınan DNA ile döllenmiş ve bu yumurta ‘annenin rahmine’ yerleştirilmiş, böylece gebelik süreci başlamış ve sonunda da, Dolly dünyaya gelmiştir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 117) Özetle, hazır sahnede sadece dekorasyonların yeri değiştirilmiş ve buna klonlama denmiştir! “25 yıl önce bazı bilim insanları bir sonraki adımda insanın klonlanmasından endişe etmişlerdi. Fakat bu yöntem günümüzde sadece belli alanlarda kabul gördü. Nitekim ‘klonlanmış hayvanlar sorun yaşıyorlar.’ Birçok klon hayvan doğumdan itibaren ‘sağlık sorunları yaşıyor ve yoğun bakım tedavisine ihtiyaç’ duyuyorlar.” (herkesebilimteknoloji.com/haberler/yasam/dolly-25-yil-once-buyuk-heyecan-yaratan-ilk-klon-koyun, 2 Ağustos 2021) 

Rodney Stark’a göre, sadece Robin Hood hikayeleri okuyan bir kişi ortaçağ hakkında ne kadar bilgi edinebilirse, yeni ateist literatürden beslenen bir kişi de teoloji hakkında o kadar bilgi edinebilir. (Stark, What Americans Really Believe, s. 120) Şengör, ‘akraba evliliklerinin’ zararlarından bahsettiği (Newton neden Türk değildi, s.158) kitabında mantık hatasına düşmektedir: Yahudilikte olan ve sadece belli bir ırk içinde evliliği ifade eden bu görüş ile İslam ümmetinin, ırklar arası kardeşliği savunduğu dünya görüşü asla birbirine karıştırılmamalıdır. “Şengör, bilimsel bilgiyi inancın tam karşısına yerleştirir. Sadece dini bilgiye değil, sosyal bilimlere de antipati ile yaklaşır. Ona göre doğa bilimleri, bilginin tek meşru kaynağıdır.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 73) Yine Şengör, Osmanlı’da mühendislerin üçgenin iç açılarını hesaplayamadıklarını söyleyip bunu aldıkları dini eğitime bağlamıştı. Bu durumda, Harezmi ve et-Tusi gibi matematikçilerin aynı dini eğitimi almalarına rağmen, üçgenin iç açılarını doğru hesaplamakla kalmayıp, matematikte çığır açmalarını nasıl açıklayacaktır? (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 139) 

Engels ‘Doğanın diyalektiği’ adlı çalışmasında, ‘bilimin ilerlemesi ile doğanın tüm sonsuz alanı fethedilir ve onda yaratıcı için artık bir tek yer kalmaz.’ (Marx ve Engels, Din üzerine, s. 189; Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 64) derken eski ateist felsefeci Antony Flew ise astronomik, fiziksel ve biyolojik verilerin etkisiyle tanrının varlığına inandığını belirtmiştir. (Flew, There is a God, s. 1, 83-158) Lütz’e göre de, “Ateistler, öte dünyada hataları ile ilgili hesap verme hissinin verdiği rahatsızlık ve bu dünyada diledikleri gibi yaşayabilme arzusu nedeniyle tanrının varlığını reddetmektedirler.” (J. C. Lennox, Gunning for God, s. 47) Hüseyin Akın’da haklı tespitinde, “Ateizmin hazırlık aşaması hedonizmdir. Yani hazcılık. Ateizm; terbiye ve öğrenim noksanlığı ile etkileşimli olarak yayılıyor.” (Gerçek Hayat, 30 Eylül 2005, 258. Sayı, s. 24) demektedir. Aslında ateistler, “dinlerin bir gün sonu gelecek türü, asla göremeyecekleri ütopyaya inanıyor” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 60) ve “Dinlerin son bulacağı kehanetinin hiç gerçekleşemeyeceğinden korkuyorlar.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 62)

Din afyon mudur?  İslam, mazlumun hep ezildiği bir ortamda, zalimin elinden gücü teslim almayı hedeflemiş ve bunu başarmıştır. Müslümanların o günün burjuvazisine boyun eğmemişlerdir. (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 67) Adına ‘gönüllü kölelik’ dediğimiz günümüz sisteminde, her biri birer afyon olan futbol, alışveriş, eğlence ve kadının modernlik, özgürlük, meşhurluk, cinsel objeye indirgendiği ortamda gidişata dur diyebilecek tek unsur olan dine ‘afyon yakıştırması’ yapılması ancak, ‘akıl tutulması’ ile ifade edilebilir. Din, komünizm ve Kapitalizm ile mücadeleyi esas edinmiş, kendine özgü ekonomik sistemi olan bir müessesedir. (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 69-70) İslam astronomiye, paleontolojiye, jeomorfolojiye, zoolojiye, arkeolojiye teşvik eden bir dindir. (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 78) Müslümanlar tarihte nice icatlara imza atmışlardır: Kaf Suresi 6. ayet; Ankebut Suresi 20. ayet; Ğaşiye Suresi 20. ayet; Nahl suresi 66. ayet; Rum Suresi 9. ayet. Hiç bir inanç sistemi, mensuplarının zaafları üzerinden sorgulanamaz. Bilim adına yalan söyleyen bilim adamlarının sahtekarlığını bilime mal edebilir miyiz? (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 80)

Yeni ateizmin öncülerinden olan Sam Harris, Yahudi ve Hristiyanlığı İslam’dan ‘daha mantıklı’ bir din olarak görür. O, “Biz İslam ile savaş halindeyiz. İslam’ın temelleri bizim için bir tehdittir. İslam’ın barışçıl bir din olduğu fikri tehlikeli bir fantazidir.” görüşündedir. Irak Savaşı’nı, “Medeni Batı toplum tarafından İslam barbarlığını yenmek için başlayan asil bir haçlı seferi” olarak değerlendirir; ‘işkencenin ahlaki olduğunu da’ öne sürer. Yeni ateistlerden C. Hitchens ise, ‘dinlerin insanları ırkçılığa teşvik ettiğini’ savunur. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 28) İslamofobinin yayılmasında ateistler öncü rol oynamışlardır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 29) Bunun karşılığında da, “Ateist öğretiler sahipleri ödüllerle desteklenmektedir.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 34) Harris, Amerikalıların Afganistan’da yaptıklarının da meşru olduğunu ifade etmiştir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 36) Halbuki Amerika’nın Irak, Afganistan müdahaleleri sonunda 1.24 milyon insan ölmüş ve 10.1 milyon insan evsiz yurtsuz kalmıştır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 113) Ateistler, komünist ülkelerin neredeyse tamamının neden baskıcı birer diktatörlüğe dönüştüğünü izah edemezler. Bir ateist tecrübe olan Sovyetler Birliği geride büyük bir insanlık sefaleti bırakarak çöküp gitmiştir. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 57-58) Dawkins’in ateist olan Stalin ve Hitler’in bu kötülükleri ateist oldukları için gerçekleştirmediklerini de ileri sürmüştür. Ancak ateistler, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde gerçekleşen her türlü eylemden İslam’ı sorumlu tutmaktadırlar. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 96) Görüldüğü gibi “Başka konularda aranan tarafsızlık, her nedense özellikle İslam ve Müslümanlar olduğunda rahatlıkla göz ardı edilebilmektedir.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 295) Yeni ateistlerin öncülerinden Dawkins, dinlerin insanların ölümüne neden olduğunu ileri sürmekte ve ‘hiçbir ateist, onlar kadar acımasız olabilir mi?’ demektedir. O, Mao ve Lenin’in ateist olduğunu unutuyor tabii ki. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 44) 

Russell, Freud, Hume, Demea, din duygusunun kaynağında insanlardaki çaresizlik ve sıkıntı işleri görüşünü savunurlar. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 149) Aslında bu iddianın tam aksine, korkunun imdadına yetişen şey Allah’a inancıdır. “Allah’tan ancak alim olanlar korkar.” (Fatır, 28) ayeti bize korkunun Allah’a inanmanın ‘sebebi değil sonucu’ olduğunu göstermektedir. İnsan neden gerçekte mevcut olmayan bir üstün güce yönelme duygusuyla mevcudiyet kazanmıştır? İnsanın korkularının onu inkara götürmediğinden nasıl emin olunacaktır? (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 151) Allah’ın Esmaü’l-Hüsna’sının içerisinde çok azının gazap yahut azap ifade ettiğini de görmemiz gerekir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 152) Teistler, yeryüzüne kötülük getiren bir tanrıya mı inanırlar? Böyle olsaydı herkesin ondan uzaklaşması beklenirdi. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 154) “Ateistler kendi psikolojilerini yansıtma metodu ile muhataplarına hamlederler. Allah’a inananların, bu inançlarının temelinde korku ve tedirginlik olduğunu söyleyip dururlar. “Takva’nın Allah’tan korkmak ama O’nun ‘sevgisini  ve rızasını kaybetmekten duyulan korku’ olduğunu bilmezler, bilmek, istemezler!” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 18) Bizim ilahımız olan Allah (cc) Rahman’dır, Rahim’dir, Tevvab’tır, Gafur’dur, Rezzak’tır, Halik’tır. Rauf’tur, Vahhab olandır!

“Yeni Ateistler, dinin insanları uyuşturup sürü haline getirdiğini söyler.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 61) Unutulmamalıdır ki, “Din gibi, bilim ve sanat da kötüye kullanılabilmektedir.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 155) Ve bizler ateist rejimlerde ateizmin nasıl bir sömürü ve katliam aracına dönüştüğünü defalarca gördük! Ayrıca bu iddianın aksine “İslam, düşünme yetilerini kaybettiren içki ve uyuşturucuyu kökten yasaklamıştır.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 63) Sürü psikolojisi de dinimiz tarafından eleştirilmiştir. Kur’an, “Ataların fikirlerinin eleştirilmeden kabul edilmesi reddetmiştir. (Bakara, 170) Gustave le Bon, ‘İslam medeniyetinin şanlı ve şerefli bir birikime sahip olduğunu’ ifade etmiştir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 37) Franz Rosenthal,  “Şimdiki Batı uygarlığı da dahil, bilgi kavramının, toplum hayatında klasik dönem İslam’daki kadar büyük bir önem taşıdığı başka bir uygarlık mevcut olmamıştır.” demektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 87) Henry Stubbe, ‘İslam dininin insan aklı ve tabiatına uygun olduğunu’ söylemiştir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 54) “İslam daveti, tevhid inancı, ahiret merkezli yaşam anlayışı, insan tasavvurundaki ıslah, ferdi sorumluluk, adalet, hakperest şahsiyetler yetiştirmesi ile toplumda insanlığın önünü açmıştır.” (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 222 242) Din varoluşsal sorulara ve kimlik inşasına katkı sağlamıştır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 198) “Din yaratılış gayesini idrak etmemizi sağlamış, kundak ile kefen arasını tanzim etmiştir.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 157) “İlim aklın, din ise gönlün ışığıdır.” (A.F. Başgil, Din ve laiklik, s. 37) Kur’an’da “Allah insanları farklı şekillerde ikna eder. Zeki insanlara mantıklarını kullandırır. Bazı insanlar uyarılmak ister, bazıları ceza ister, bazıları da mükafat ister.” (Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 19) Din, bilim, felsefe birbirlerini tamamlayan alanlardır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 223) Bilim hayatı kolaylaştırır; din düzene koyar! Bilim nasıl, din kim olduğu sorusuna cevap verir.  Din, bu dünyanın mükafat yeri değil imtihan yeri olduğunu vurgular. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 109) Hayata müdahale eden tanrının önüne insan devamlı aracı Tanrılar koymuştur. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 116) Bütün toplumlarda dinin mevcut olması, mantık açısından dinin bir olgu olarak var olduğunu göstermektedir. Sadece bir toplumda dini değerler var olsaydı o zaman belki dinin insan eseri olduğunu söyleyebilirdik. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 123) Halbuki “Dinsiz toplum yoktur.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 38) ve “Bütün insan topluluklarında tanrı inancı vardır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 26) Filozof Henri-louis Bergson, “ilimsiz, sanatsız, felsefesiz toplumlar bulmak mümkün olacaktır ancak dinsiz bir toplum asla” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 189) ve Mestrius Plutarchus, “dünyayı dolaşınız. Edebiyatsız, kanunsuz, servetsiz şehirler bulacaksınız fakat mabetsiz ve mabutsuz bir şehir bulamayacaksınız.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 190) demektedir. İşte o nedenle de yeryüzünde “İçinde bir tapınak bulunmayan hiçbir antik şehir de bulunmamaktadır.” (Soner Duman, Allah’ım sorularım var, s. 29) Zaten ateist olan devletlerde de ya kurucu lider ya ideologlar tanrı seviyesine çıkarılmış, ideoloji kitapları da kutsal metinler yerine ikame edilmiş ve ateist ideoloji öncüleri de birer aziz gibi topluma lanse edilmişlerdir!

Çoklu Evren Teorisi

“Çoklu evren tezi, bilimsel verilerden hareket etmekten ziyade, evrenin bir başlangıcı olamayacağı düşüncesine imkan sağlamak amacıyla geliştirilmiştir.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 279) Hawking, “evrendeki her bir parçacığın bütün muhtemel yolları alacağını ileri sürerek ve çok uzun bir zamanın geçmesine müsaade edilirse şu andaki evrene ulaşılabileceğini” söyler. (The Universe in a Nutshell, s. 83-87) Çoklu evrenler tezi ile biyolojik evrim teorisi arasında ilk göze çarpan benzerlik, her ikisinin de temelinde tesadüf ve şans faktörlerin yer almasıdır. Diğer bir benzerlikse, her iki yaklaşımında başlangıç sorununu çözememiş olmasıdır. Ayrıca her iki teoride ortaya koydukları argümanlar açısından deney ve gözleme açık olmaması itibarıyla kabul edilebilir olmaktan uzaktır. ‘Sonsuz evrenler’ projesindeki temel yaklaşım, son derece düşük olasılığa sahip durumları gerçekleşebilir ve makul kılabilmek için evren sayısını sonsuza çıkarma yoluna gitmektir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 280) Ateistler, sonsuz evrenlerin nasıl ortaya çıktığı ve niçin bu evrenlerin var olduğu sorularına makul bir açıklama getirememektedir. Ateist açısından sunulan çözüm, ancak bir evrenden diğerine kaçış şeklindedir. Sonsuz büyüklükteki bu evrenin zaman açısından bir başlangıcının da olması gerekecektir. İçinde bulunduğumuz evrenin ötesinde ve hiçbir zaman ulaşılamayacak bölgelerinde sonsuz sayıda başka evrenlerin var olduğunu iddiası gözlem ya da diğer bilimsel veri toplama yöntemlerine uygun düşmemektedir. Ateistler ‘metafizik yorumlara yönelmek’ zorunda kalmaktadır. Metafizik senaryolara sığınılması ateist açısından ironik bir tablo oluşturmaktadır. Bilimsel metot, bilinen şeylerden hareket ederek bilinmeyene ulaşmak prensibine uygun olacak şekilde işler. Burada bilinen şey, içinde bulunduğumuz evrenin kendisidir. Halbuki ateistler, varlığı ve mahiyeti bilinmeyen evrenlere dayanarak içinde bulunduğumuz evreni açıklamaya kalkışmaktadır. Ateist meseleyi daima sonsuzluğa havale etme girişiminde bulunmaktadır. ‘İçinde bulunduğumuz tek bir evrene bile bir açıklama getiremezken, çözüm olarak sonsuz sayıda evrenin varlığının ileri sürülmesi hiçte mantıklı görünmemekte ve sorunu kendileri açısından daha da içinden çıkılmaz bir hale getirmektedir.’ Hawking’in çalışma arkadaşlarından birisi olan Martin Rees şöyle söylemektedir: “Gözlemlenemeyen ve muhtemelen de asla gözlemlenemeyecek olan bölgelere başvurmak pek de ‘bilimsel’ olmasa gerek.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 282-285) Ayrıca, birden fazla evren olması durumu, ilahi kaynak sorununu ortadan kaldırmaz. Evrenlerin yine tanrı tarafından yaratılmış olduğu görüşü geçerliliğini korumaya devam eder.  Diğer evrenlerin düzensizliği iddiası bilimsel açıdan ne doğrulanabilir ne de yanlışlanabilir bir yapı taşımaz. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 288) Evrimci sitelerde bile bu görüş tutarlı görülmemektedir: “Çoklu Evrenler Teorisi bilimsel bir teori olarak görülmemelidir.” (Evrim Ağacı, 3.1.2021) Teori gerçek olsa idi bile içeriği yeni birçok sorunları gündeme taşıyacak olurdu: “Çoklu Evrenlerin herhangi birinin “bizim” kabarcığımızı işgal etme şansı yok denilecek kadar azdır. Çoklu Evrenlerin bir değil bir çok versiyonu var. Bazı kuramlara göre Çoklu Evrenler çok çok uzaktalar, bazı kuramlara göreyse başka boyuttalar. Ama sonuçta bunların birbirleriyle etkileşme şansı hemen hemen sıfırdır.” (Kerem Cankoçak, Çoklu Evrenler veya Paralel Evrenler) Kısaca, evreni bir Yaradan ile açıklamamak için ateistler birçok varlığı ilah seviyesine çıkarmakta ve bunu sonucu olarak da, tek tanrıyı inkar için birden çok tanrıyı kabul etmek zorunda kalmaktadırlar! Prof. Herbert Dingle: “Hawking matematiğin soyut özelliğini kullanmakta ve hiçbir gerçekliğe karşılık gelmeyen varsayımlar üretmektedir. Peki acaba bu çabasının nedeni ne olabilir? Cevabı kendi sözlerinde bulmak mümkündür. Hawking, Big Bang’e alternatif olarak öne sürülen evren modellerinin çoğunlukla Big Bang’in ‘İlahi yaratılışı çağrıştırması nedeniyle”’ ortaya atıldığını kabul etmektedir.ˮ (Herbert Dingle, Science at the Crossroads, s. 32) Gazeteci yazar Clifford Longley bu konuda şunları söylemektedir: Evrenin yaşam için gerekli tüm koşullarla birlikte yaratıldığı gerçeğine direnmek, “Shakespeare’in eserlerinin, Shakespeare tarafından değil de bir milyar daktilonun başına oturmuş, bir milyar maymunun, bir milyar yıl boyunca süren yazma işleminin sonucunda yazıldığında ısrar etmeye benzer.ˮ (Clifford Longley, “Focusing on Theism”, London Times, Ocak 21, 1989, s.10) Reenkarnasyonu hatırlatan ve yüzümüzde bir tebessüm oluşturacak bir yorumşa bitirelim: “Kim bilir eğer teori doğruysa belki farklı bir evrende çok zengin ve başarılı bir bilim adamısınız veya belki başka bir ülke veya hatta dünyada yaşıyorsunuz.” (Uğur Güven, Aydınlık, 29 Şubat 2024)

Salınımlı Evren Teorisi

“Wheeler, tarafından ortaya atılan, ‘Salınımlı evrenler’ kuramına göre, bizim evrenimizin başlangıç noktasından önce başka bir evren vardı. Bu evren çöküş sürecine girerek bizim evrenimizin başlangıç noktasındaki tekilliğe gelmiştir. Bu görüşe göre, söz konusu süreç sonsuz bir şekilde devam etmektedir. Bu varsayım ‘test edilebilmekten uzak ve spekülatif’ bir yapı sunmaktadır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 293) Her açılıp kapanma döngüsünde gittikçe artan miktarda zamana ihtiyaç duyulacak olması ve dolayısıyla da entropinin artması, bu modeli yine ısıl denge sorunu ile karşı karşıya getirmektedir. Acaba içinde bulunduğumuz bu evren, baştan kaçıncı döngü sonucunda ortaya çıkmıştır? Ayrıca bu iddiaya göre, döngünün sayısı ne kadar olursa olsun döngülerin bir başlangıcı olduğu anlamı da kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Ateistler ise buna asla kabul etmeyecektir. Çünkü ateistin bu modelleri ileri sürmesinin gerçek nedeni, zaten bu başlangıç sorunundan kaçabilmektir. Bilimsel olarak başlangıç anından daha önce evrenin var olduğunu bilimsel olarak göstermenin de imkanı yoktur. Ateist bu düşüncesini, saf ‘bir inanç’ bağlamında ifade ediyor olabilir ve buna inanmak kendi tercihidir ama bunu bilimsel ve ispatlanmış bir bilgi gibi sunmaya kimsenin hakkı yoktur! Vheeler’e göre kozmosu harekete geçiren ‘rastlantısal’ olarak işleyen patlama ve çatırtılardır. Bu, başa dönüş ve ‘rastlantıya ilahi bir anlam’ yüklemektir! Büyük bir çöküşün ardından tekrar bir patlama neticesinde yeni evrenin nasıl oluştuğu bilimsel olarak açıklanmalıdır! Evrenin patlamasına ve açılmasına sebep olan şey nedir? Bilimsel olarak şu an böyle bir kuvvetin varlığı bilinmemektedir. Ayrıca bu iddiaya göre evrenin entropi değerinin sonsuz olması gerekir. Ama bunun böyle olmadığı da açıktır! (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 295-300) İşin özeti; Çoklu Evren teorisi,  Salınımlı evren teorisi gibi ateistlerce ileri sürülen  birçok teori, ‘bu evrende ispatlayamadıkları’ Evrim teorilerini, “ne deneysel ne bilimsel olarak ispatlanması mümkün olmayan” ve sadece teoride kalacak ve topu taca atmak anlamına gelecek olan bilim dışı iddialar ile savunma gayretlerinden ibarettir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 302)

Yeni ateizm

Yeni ateizm bir misyon hareketidir ve dinlerin yok edilmesini savunurlar. Yeni ateistler klasik ateistten daha kavgacıdır. (Doç. Dr. Alper Bilgili, Güncel kelam tartışmaları II, Yeni ateizm ve eleştirisi, s. 197) Yeni Ateizm öncüleri olarak, S. Harris, D. Dennett, R. Dawkings, L. Krauss, L. Moran, tanrıyı inkar ederler, bilime iman derecesinde güvenir, dini sert ve amansız biçimde eleştiriler. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 85) “Richard Dawkins, Daniel Dennett, Sam Harris, Christopher Hitchens bilim adına dinlere büyük bir saldırı başlatmışlardır.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 17)  “Marx da, tanrının varlığını inkar etmekte yetinmemiş, insanların ruhlarındaki mevcut olan, tanrının varlığına inancı fiilen silip atmak istemiştir.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 43)  Aslında “Batı burjuvasının ve onun ahlakının meşrulaştırılması ve batının kültürel hegemonyasının yeniden üretim araçlarından biri olan” (Evrensel, 06 Nisan 2022) Yeni Ateizm, “Richard Dawkins, Sam Harris, Daniel Dennett ve Christopher Hitchens gibi yazarlarca öne çıkarılmış, geleneksel ateizmden farklı olarak iddialarını bilim üzerinden temellendirme ve bilimi kutsal görerek onu iddia etmediği, alanına girmediği konularda da konuşturmaya çalışılmıştır. Bu ateistlerin güttükleri bu tavra da ‘bilimcilik’ adı verilmiştir.” (Saliha Vidinlioğlu, Bilimci Natüralist Dünya Görüşünün Eleştirisi, UİF Dergisi, Cilt 32, Sayı 1, Yıl , 2023 Haziran, s. 208)

Nietzsche ‘Tanrı öldü’ (Friedrich Nietzsche, Böyle Buyurdu Zertüşt, s. 11; Die fröhliche Wissenschaft, s. 108, 125, 343; ; Şen bilim, s. 130; Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 10; Yalçın Çetinkaya, İzlenim Dergisi, 1993) derken, kilisenin ‘insan-tanrı’ olarak takdim ettiği şeyi (Celal Büyük, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi 2013 17 (3): s. 10; William Barrett, İrrasyonel İnsan, s. 206) kast ettiği unutulmamalıdır. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 21; Mehmet Türkan, Sevgi dolu bir tanrı arayışı, İnönü Üniversitesi Uluslararası Sosyal Bilimler Dergisi, Cilt 11, Sayı 2, (2022), s. 531) Gerçek hayatta, “Ölüler çok çabuk unutulur.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s.  21) Zaten “Var olmayan bir şeye karşı isyan da edilemez.” (Etienne Gilson, Ateizmin Çıkmazı, s. 17) “Tanrı kavramına inanmayan bir kişinin reddedecek bir şeyinin de olmaması gerekir, olmayan şey reddedilemez.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 156)

Ama Yeni ateistler dini reddederken aslında yerine kendi anlayışlarına uygun yeni bir din eklemeyi de ihmal etmemektedir: “Kendisini genelde din düşmanlığına, özelde ise İslam aleyhtarlığına adayan ateist Harris, ateizme 19. yüzyıl burjuva pozitivizminin ve sosyalist mirastan kalan katı materyalizmin yanında, maneviyatı önemseyen, yani spiritüel bir boyut eklemiş, bilimsel argümanlarla destekleyerek Budizmin dini ritüellerinden arındırdığı bir meditasyon geliştirip, onu manevibir rehber olarak sunmaya çalışmıştır.” (Nazmiye Yağcı, Çağdaş din felsefesi problemi olarak yeni ateizm, Sam Harris örneği, Yüksek Lisans Tezi, s. 90-91) Özünde materyalist ve sosyalist olan politik yapılanmalarda ateizm de, insanlara kabul edilmesi gereken bir ‘yaşam biçimi’ olarak sunulur. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 4)

Fern Elsdon-Baker, yeni ateizme eleştiri getirdiği için, kendisi de bir ateist olmasına rağmen yeni ateistler tarafından ‘yobazlıkla’ suçlanmıştır. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 22) Yeni ateistler, teistlere kaba ve saldırgan davranış göstermekte, dine alternatif yaşam biçimi inşa etmede bilimi bir başvuru rehberi olarak takdim etmektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 18) Armstrong, ateistlerin teist olan muhataplarını aşağılayarak sohbete başladığını söyler. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 19) Her olaya negatif ve ön yargılı yaklaşır, doğruyu aramak yerine sürekli yanlış bulma peşinde koşar, bir takıntı içinde görünürler. (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 14) Sam Harris ‘ister ılımlı ister fanatik olsun bütün dindarlara karşı hoşgörüsüz olmalıyız’ demektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 21)

Dawkins, dinin saldırgan bir düşmanı olmuştur. Kendisine güvenebileceğimiz tek doğru bilgiyi bilimsel bilgi olarak görür. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 16) Dawkins, Darwincilikle ateizmi temellendirmeye çalışır ve dahası, dinlerin inanç sistemlere savaş açar. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 149) Halbuki bu daha önce de denenmiş ve başarıswız olmuş bir yoldur. Marxist devletler resmi kurumları ile dine savaş açmışlardı. “Kırım’da Mimar Sinan’ın ünlü eserlerinden olan Gözleve Han Camii ateizm müzesi olarak kullanılmış.” (Yörünge Dergisi, 17-24 Şubat 1991, 16. Sayı, s. 8), “İnsanların dini dogmaları ve Allah’ı yok edecekleri” (Pravda Vostoka, 1 Ekim 1970, s. 3) ileri sürülmüş, ateist devlet kurucuları, “Tanrı düşüncesi sosyal duyguları uyutmuştur.” (Lenin’in 1913’te Gorki’ye yazdığı mektuptan, alıntı:  Y. Aytu Hilâl, Temmuz 1975, 13. Cilt, 151 Sayı, s. 11) diye ilan etmişlerdir. Ülkemizde de birçok akademisyen benzer görüşlere sahiptir. Mesela “fizyoloji profesörü olan Mehmet Akçay, ‘Din ve Tanrı’ konusunda bir anket yapmış ve anket sonunda şöyle bir yorumda bulunmuştu: ‘Din cahiller için lüzumludur.’ Yani din alimler için lüzumsuzdur!” (Yasin Hatipoğlu, Serdengeçti, Şubat 1962, 15. Cilt, 33. Sayı, s. 13) Ateistler “Toplumun kutsallarını, değerlerini aşağılamayı marifet saymış, halka tepeden bakmışlardır.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 34)

Yeni ateist natüralistler, teizme eleştiriden çok saldırılar gerçekleştirmektedir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett’ten Dawkins’e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s.  9) Dawkins, dogmatik bir ateisttir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 172)  Yeni ateistleri ateist ve seküler olan Michael Ruse ve Ronald Numbers gibi isimler de eleştirir. “Tabi bu eleştirilerin neticesinde yeni ateistler onları ‘yüzeysel olmakla, aptal olmakla, hatta satılmış olmakla’ suçlamışlardır. (Doç. Dr. Alper Bilgili, Güncel kelam tartışmaları II, Yeni ateizm ve eleştirisi, s. 199) Lawrence Krauss’un kendini tarif ederken kullandığı kelime ‘militan ateist’tir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 36) Oxford üniversitesinde matematik profesörü olan John Lennox’un da dikkat çektiği gibi, yeni-ateistler ‘gürültücü ve kavgacı’dır. Dennett’e göre, evrim teorisine şüpheyle yaklaşanlar “cahil ve kötüdür.” Dawkins ise evrimi reddedenlere birkaç seçenek sunmuştur. Onlar, Dawkins’e göre; ‘cahil, aptal, deli ya da kötüdür.’ Bilimin verilerine atıfta bulunarak tanrının varlığına ikna olduğunu belirten 20. yüzyılın en önemli ateist felsefecisi Anthony Flaw da, ‘satılmış veya delirmiş’ olmakla (Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s. 73, 85) suçlanmıştır. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 46)  Dennett, ateistleri ‘parlak zekalı’ olarak tanımlarken dindarları ‘kalın kafalılar’ olarak etiketlemiştir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 50) Dawkins, İslam karşıtı aşırı sağcı Hollandalı siyasetçi Geert Wilders’i coşkuyla destekler ve “Bu cesur adamı selamlıyorum” derken Harris ise, ‘Hristiyan Milletine Mektup’ta, aşırı sağcılar için şunları söyler: “Birkaç istisna olmakla birlikte, bugün İslam’ın Avrupalı toplumların yüzleştikleri bir tehdit olduğunu dürüstçe söyleme cesaretini bir tek faşistler göstermektedir.” (Luke Savage, jacobin.com, 2 Aralık 2014) Görüldüğü gibi, Darwinizm, materyalizm ve pozitivizm dine tahammülsüzdür. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 33) Richard Dawkins başta olmak üzere ateistler bilimsel içeriğe sahip olmadıkları gibi, kitaplarının hemen her yerlerinde yayılmış olan hakaret edici ve kural dışı vuruşlar içeren üsluplar da dikkat çekmektedir. (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 9) “Ateizmin eleştirilerinin temelinde teorik kaygılardan ziyade ‘ideolojik’ ön yargılar ve saplantılar dikkat çekmektedir. Öyle ki, bu çerçevede fikirler dile getirilirken, özellikle üslup açısından inanan insanları incitici ve onlara hakaret edici öğelere sıkça rastlanmaktadır.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 175-176) “1400 yıl öncesinin kanunları” diye akılları sıra İslam’ı küçümserler. Ama kendileri Sodom ve Gomora fuhuşunu, ‘cinsel ‘özgürlük’ adı altında savunurlar.  (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 35) Ateistler alternatif görüşlere hakaret edip, kendi ideolojilerini hakikat diye insanlara zorla kabul ettirmeye çalışırlar. Ateist düşünce sadece inançlara değil aynı zamanda akla ve ahlaka da zarar vermektedir. Dolayısıyla ateizmi ahlaki ve insani bir problem olarak da değerlendirmek gerekir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 223) “Dinin dogmatik olduğu söyleyen yeni ateistlerin öfkeli, hoşgörüsüz, fanatik, radikal söylemlere sahip oldukları ve bu nedenle dogmatik olma vasfının aslında en çok kendilerine yakıştığı ifade edilmiştir.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 106) “Yeni Ateizm, sıradan gerçeklere derin görüş elbisesi giydirip, emperyalist projeleri teşvik eden ve aynı zamanda eldeki önyargılar için gerekli kanalları açan ama öte yandan da mevcut gücünü put kırıcı, muhalif ve objektifmiş gibi görünmesinden alan, darkafalı bir evrenselciliktir.” (Luke Savage, jacobin.com, 2 Aralık 2014) Özetle yeni ateizmi ateistlerin haçlı seferi olarak nitelendirmek hiç de yanıltıcı olmaz!

Fikre, düşünceye, eleştiriye evet, hakarete, küfre, saygısızlığa hayır! (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 21) Ateistler, en az diğer dinler kadar saygıyı ve en az kendilerinin diğer dinlere gösterdiği kadar tahammülsüzlük ve saygısızlığı hak ediyorlar.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, Arka kapak)

Yeni ateizmin Türkiye’deki en önemli temsilcisi olan (Doç. Dr. Alper Bilgili, Güncel kelam tartışmaları II, Yeni ateizm ve eleştirisi, s. 192) Celal Şengör, kendi dünya görüşünü bilimin görüşü olarak sunmaktadır. Şengör’ün kavgacı üslubu, diğer görüşlere karşı tahammülsüzlüğü, tarihsel verileri çarpıtması, bazı tarihsel verileri görmezden gelmesi, işlediği mantık hataları ve argümanlarındaki tutarsızlıklar, ‘yeni ateist literatüre aşina olanlara’ tanıdık gelmektedir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s.  47, 148) Şengör, tesettürün yasaklanmasının demokrasiye aykırı olmadığını da ileri sürmüştür: “Nasıl kolunuza gamalı haç pazubendi takarak dolaşmanız pek çok uygar ülkede haklı olarak yasaklanmışsa, tesettür de aynı nedenlerde yine bazı uygar ülkelerin belirli yer ve kurumlarında verdiği muhtelif zararlardan ötürü yasaktır.” (Şengör, Bir toplum nasıl intihar eder? s. 131) Ayrıca Şengör, dinlere ve dindarlara saygı duyulmaması gerektiğini görüşündedir. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 145) Ve ona göre “En cahil Türkler, Müslüman Türklerdir. Osmanlı Devleti, Türk tarihinin en alt noktasıdır.” (Independent, 9 Aralık 2019)

Tabii burada, dindarlardan, mesela ramazanda açıktan yemek yerken bile saygı görmeyi bekleyen malum kesim veya İslam’ı cihadist ilan ederken kendilerini ‘aydınlık savaşçısı’ ilan eden ateistler, aslında dindarları eleştirdikleri tüm özellikleri kendi üzerlerinde taşıdıklarının farkında bile değildirler, ne yazık ki!

Şengör’e göre İnsanlara dışkı yedirmek de işkence değildir: “Bir kere dışkısını yedirmek işkence değil. Ben bal gibi yerim. Kendi dışkımı yedim. Hatta onun dışında İsviçre’de benim doktora alanımda otlayan ineklerinkini de tattım. Dağ keçilerinin de tattım. Özellikle insan dışkısı acıydı. Ötekiler de tatlıydı ama insanınki kadar acı değildi. Bu bir ‘merak’ meselesidir, merak eden ‘her şeyi’ dener. Ben pornoyu cinsel eğitimin bir parçası olarak gördüm her zaman. Artık çok sık seyredemiyorum. Neden? Geçti de ondan! E vallahi, bir oligarşi yönetmeli bu toplumu. Türkiye gibi toplumlar oligarşi ile yönetilmeli. Okuma yazma bilmiyorsanız oy vermeyeceksiniz. 35 yıldır, Amerika’dan geldiğimden beri halkın arasına karışmıyorum. 1981’den beri ben ne otobüse bindim, ne alışveriş yaptım. Hiç ekmek bile almadım hayatımda. Halkla ilgi bir şeyler yapmayı ya da içine karışmayı da sevmiyorum. ‘İnsan sevmiyor’ lafı doğru bir laf değil. Nötrüm. Ne seviyorum, ne sevmiyorum. Müzik dinlemek istediğim zaman Viyana’ya gidiyorum. (30.000 kişinin öldüğü) 1999 depremi hakikaten ‘çok yakışıklı’ bir depremdi. Kenan Evren demokrasi düşmanı değildi. Kenan Evren ve arkadaşlarının yaptığı demokrasiyi kurtarmak için yapılan bir müdahaleydi.  Evren’in cenazesine çelengi büyük bir mutlulukla gönderdim. Hatta üzüldüm ‘gidemediğim için.’ Darbeyi Amerika fişekledi diyecekler, o da doğru değil. Bu konuda iki şahit göstereyim; bir tanesi (28 Şubat darbe liderlerinden) Çevik Bir general. Orgeneral. Diğeri (12 Eylül darbe liderlerinden) Orgeneral T. Şahinkaya.” (Birgün, 22 Kasım 2015; Gazete Duvar, 10 Ekim 2018; Ekşi sözlük (eksisozluk.com/entry/82134818); Armağan Çağlayan’la Radikal’de (22/11/2015) ve Neşe Tüzel’le Radikal  gazetesinde (20.10.1999) yapılan röportajlar) Dışkı yemesi ile ilgili Ekşi Sözlük’ten sadece iki yorumu da burada aktaralım: “Celal bey’in ‘dalga geçtiğini’ anlamayanları görünce şaşırdım.”; “Şengör ‘belki’ bilimsel bir bulgu, bir panzehir, bir fayda aramak için yapmış (.ok yemiş) olabilir.” Her eylem veya söylemde keramet arama mantığı demek ateistlerde de varmış!

Celal Şengör, organ bağışına da karşı olduğunu söylemiştir! Halbuki, ‘dindar kesim organ nakline karşı’ diye iddia edilmekte idi! Celal Şengör: “Elin dangalağına organ bağışlayıp onu yaşatmanın anlamı yok.” (Independent, 21 Ocak 2019) Organ nakli merkezi başkanı Prof. Dr. Alper Demirbaş konu hakkında şunları söyler: “Kimin yaşayıp yaşamayacağına ne zamandan beri Celal Şengör karar veriyor. Organ bağışlamak ya da bağışlamamak kişinin kendi kararıdır ve buna söyleyecek sözümüz olamaz. Bununla birlikte toplumu ve en çok da organ bekleyen hasta ve hasta yakınlarını bir bilim insanına yakışmayacak söylemlerle üzmek kabul edilemez. Ne demek “Elin dangalağını yaşatmanın bir anlamı yok!” Organ bekleyen 30 bin kişi yaşamasın mı? Biz bir hayat kurtarmak için çabalarken bu dönemde böylesi yersiz açıklamalar yapmayı ‘bilim ve mantık dışı’ olarak görüyorum. Pozitif bilimle uğraşan bir bilim insanına yakışmaz böyle şeyler!” dedi. (Habertürk, 22.01.2019)

“Mühendisten ameliyat yapması beklenemez. Yorum yapılmaya başlandığı zaman, artık bilimin sahasından çıkıldığının ve felsefe alanına girildiğinin unutulmaması gerekir. Bilim adamı ‘sadece kendi uzmanlık alanında bilgi sahibidir’ ve kendisi farkında olsun ya da olmasın bütün bir ‘hakikatin küçük bir parçasını yakalamış’ durumdadır. Bilimsel bilgi dışında tarih, edebiyat, sanat ve tecrübeye dayalı pek çok bilgi türü de mevcuttur. Bir şiir, bir sanat eseri bilimsel kriterlere göre eleştirilemez, çünkü alanlar farklıdır. Söz konusu eserler bilimsel bilginin ilgi alanı dışında kaldığı için önemsiz ve değersiz de sayılmazlar.  Pozitivistler, ‘bilimcilik’ olarak nitelendirilen bir ideoloji-dünya görüşü üretmişlerdir. Esas mesele, bilimin ‘nasıl’ sorusuna bir şekilde cevap verdikten sonra durup ‘hepsi bu kadar’ dediğinde, din ‘niçin’ diye sormaya ve kendi cevabını vermeye devam etmesindedir. Bilim adamının din  hususlarda söyleyeceği olumlu ya da olumsuz her şey onun bilimsel kimliğinden bağımsız olup vicdanı kanaatidir.” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 101, 104, 117-119) Modern bilim tabiatın işleyişini, ardında yatan ilahi sırrı, hikmet ve hakikatleri görmezlikten gelir. Modern bilim bir ideolojiye dönüşmüştür. (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 169) Materyalist ideolojide bilim bir kılıfa yani bilimciliğe yem edilmiştir. (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 286) “İnsanı sadece maddi boyutuyla ele alırsak, onun insan özelliğini iptal ederek sıradan bir canlı hüviyetine mahkum ederiz. Notalar maddi olsa da, ses ve perdeler manadır. Dawkins şunu itiraf etmektedir ki, bilinç, ahlak ve ölümlülük konularını Darwincilik ile izah etmek oldukça zordur.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 98) 

Din denilince, hep mistiklik, miskinlik, uyuşukluk, meditasyon ve cezbe gibi haller anlaşılmış, anlatılmıştır. Unutulan şu ki bu eylemler, haller dine değil ‘dinin batini yorumcularına’ aittir. (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 21) Nasipsiz kısmı görmezden gelirsek, benimle İslam’ı tartışanların tamamı ateizm bahanesiyle İslam’ı aramakta idi. (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 12) “Türk ateisti tevhidi ters yüz etmiştir: Allah’tan başka tanrılara evet!” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 17) Halbuki “Sahte ilahları reddetmek, Allah’ı kabul etmenin ön şartıdır.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 11) ‘La ilahe illallah’ bir yaşantı modeli sunmaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, 153) “Allah’ın dinine girmek için önce bütün ilahları reddeden irade, ateizmde vücut buluyor. Bu manada ‘ateizm, İslam’a girişin ilk aşamasıdır’ diyebiliriz. Allah’ı diğer tanrılardan istisna tutmak ise, ‘biraz daha yüksek bir düşünce ve akıl’ gerektirir. Ateistler, İslam ve Müslümanlarla dalga geçerek kendilerini çok zeki olduklarını ispatlayabileceklerini düşünürler.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 198) “İlahi olmayan herhangi bir inancı (putperestliği, totemizmi, paganizmi vb.) ya da dini (Budizmi, Şintoizmi, Afrika’daki kabile inançlarını vb.) reddetmek ateizm anlamına gelmemektedir. Aksine bu durum kelime-i tevhit inancının temelini oluşturur. Ayrıca Yahudilere ait milli bir tanrı inancı veya Hristiyanlardaki üçlü tanrı inancı gibi inançların büyük bir kısmı Müslümanlar tarafından da zaten reddedilmektedir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 6) “İlk Müslümanlar mevcut toplumun kutsal varlıklarını (put) reddetmelerinden dolayı ateist olarak suçlanmışlardır. Bu kişiler atalarının dininden (Bakara, 170; Maide, 104; A’raf,  70, 173; Yunus, 78; Hud, 87; Enbiya, 53; Şuara, 74) ayrılmakla ve inançsız olmakla itham edilmişler ve şiddetli bir şekilde toplumun sahip olduğu eski alışkanlıkları kabullenmeye zorlanmışlardır.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 16- 17) “Dünya’daki kahır, çile, ıstırap bu dünyanın sahici mutluluk mekanı olmayıp, belli koşullarla sınanma yeri olduğunun en  büyük göstergesidir ve ateistlerinde anlamak istemedikleri de budur. Ateist ‘firari’dir ve hiç bir zaman yakalanmayacağına inanır. Ateist Allah’tan başka tanrılara evet der ama Allah’a ise hayır! Para, makam, ün veya ideoloji, birer dine dönüşür. İdeolog ve idoller de peygamber ve evliyalar; kişiler mit olur, dini hikayelerin yerine geçerler. İnanmadıklarından kendilerine bir inanç manzumesi oluştururlar. Aslında ‘İnanmayan kişi, inanmadıklarının derin bir müminidir!’ Auguste Comte’un 1852 yılında kaleme aldığı pozitivizme dair eserinin adı da ilgi çekicidir: Pozitivizmin İlmihali/Le Catechisme Positiviste.” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 19, 21) İşte “Hz Muhammed tek başına milyarları bu sahte ilahlardan kurtarmıştır.” (Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım? Deizme Cevap, s. 141) Ateistim diyene şu soruyu sormak gerekir: “Hangi tanrının ateistisin?” Birçok ateist inkar edilmesi gereken sahte tanrıları inkar ederek önemli bir mesafeyi kat ettikleri halde gerçek tanrıya bir türlü ulaşamazlar. (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 29) Yaşayan ölü tanrılar: Mülkiyet tanrısı: Para; Aydınlanma tanrısı: Bilim, arzular, makam, hırs, şehvet. Bu tanrılara bağlanıp secde edenlerin gerçek tanrıyı (Allah’ı)  araması, arasa bile bulması, bulsa bile bağlanması mümkün değildir. Halbuki bilgi, mutlak sevginin kıvılcımıdır, O’ndan bahşedilendir. Gerçek bilgi O’ndandır ve O’na götürür. Eksik ve yanlış bilgi ise uzaklaştırır. Tanrı: Ra. Her firavun ile yeniden vücutlaşan ilahi hükümdardır. Kısaca, yöneticilerin yönettikleri  halkı sömürmede araç olarak kullandıkları bir vasıtadır. Zeus; Kutsal ateşi insanlardan gizlemiştir. Acımasız, cimri, insan düşmanı, devamlı kendisi ile savaşılması gereken bir varlıktır. Yehova: Taraf tutan milli tanrıdır. Tevrattaki tanrı gezer, dolaşır, güreşir, yorulur, dinlenir. Ateist doğal olarak, “kendim gibi birine tapacaksam neden bunu kutsal kitaplarda arayayım, sokaklarda bir sürü var” der. Gökyüzündeki baba tanrı: Hristiyanlık inancına göre günahlar  ve suçlar genetiktir. Sapsarı ve çivilerle delinmiş oğlu kolları arasında, bir tanrıdır o. (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 41-50) Plastik- metalik tanrılar: Dev alışveriş merkezleri, plazalar ekonomi dininin mabetleridir. Kur’an’ın yerini insan ürünü kanunlar, peygamber yerini patron almış ve şehevi arzular Put; para, tanrı olmuştur. (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 55) “Kimi zaman bir ‘Hizmetçi Tanrı’ düşlemiş insanlar. Alaaddin’in sihirli lambasına elini sürer sürmez ortaya çıkan ve “baş  üstüne” deyip istenen her şeyi hemen yerine getiren cin örneği, zor zamanlarda insanı rahatlatan, yardıma koşan, “gel” deyince  gelen, “git” deyince giden bir ‘hizmetçi tanrı.’ Düşledikleri bu ‘hizmetçi tanrı, istediklerini yapmayınca küsmüşler ya da  kafaları kızıp ateist olmuşlar. Türkiye’de aydınlar da, “göklerde oturan büyükbaba” şeklinde hayal ettikleri Tanrıyı çok fazla bir inanç krizi yaşamadan inkar edebilmiştir. Kimi ateistler de ortam ve materyalist eğitim süreci sonucu ateist olmuştur. Oruç Aruoba: “Bir tanrıya inanmıyorum. Ailem kemalist, ama dindar bir aileydi. Bir cumhuriyet ailesi çocuğu olarak, gerekli ölçüde ‘dinsel terbiye de’ gördüm. ‘Kulhuvallahu ehad”i ezbere bilirdim. Belli bir yaşa kadar ‘bayram namazlarına’ gittim. Daha sonra koleje devam ettim. Ortalarda bir yerde din bitti ve tanrıya inanmamaya başladım. Gördüğüm eğitim ‘Batı eğitimiydi.’ Ankara Kolejini bitirdim. Müspet ilim denileni öteberiden okuduk. Bir noktada belki tanrının varlığının gereği kalmadı.” (Yalçın Çetinkaya, İzlenim Dergisi, 1993) derken, bu sürecin klasik bir örneğini oluşturmaktadır. Bir dönem de, Türk aydınları özel olarak materyalist bir bakış açısı ile yetiştirilmişlerdir: “Can Yücel: ‘Ben baştan beri ateistim. Nedeni de ‘yetiştiğim dönemin’ özelliğinden kaynaklanıyor. Bir bakıma da ‘ateist genel politikanın en ateşli olduğu zamanlarda’ geçti çocukluğum ve gençliğim.’ derken, Çetin Altan’da: ‘Benim kuşağımdaki insanlar inançsız olarak yetiştirildi. Yani kendi tercihleri ile inançsız olmadılar.’ demektedirler.” (İzlenim Dergisi, Aralık 1992) D. Mehmet Doğan, bir dönem Türkiye’de ‘totaliter komünist yönetimlere benzer din aleyhtarı bir  ‘ateizm propagandası’ yapıldığını.” (Yörünge, 13-20 Ocak 1991, 11. Sayı, s. 5) söylerken, Süleyman Arif Emre de ülkemizde “laiklik adı altında ateistliğin zorla uygulanmaya koyulmak istendiğini” ifade etmektedir.” (Yörünge, 19-26 Haziran 1994, 181. Sayı, s. 7; Benzer yorum için: Süleyman Arif Emre, Yörünge, 10-17 Temmuz 1994, 184. Sayı, s. 15) Sonradan Müslüman olan ressam Jean-Pierre Quenson, “Fransa’da laisizm, ateizmle pratikte eşitlenmiş bir yaşam biçimi öngörmekte.” (Gerçek Hayat, 5 Kasım 2004, 211. Sayı, s. 31) derken Abdullah Altay’da “Türkiye’de laiklik anlayışı, inananları hançerleyen Stalinist bir renge bürünerek ateizm oluyor.” (Abdullah Altay, Cuma, 16-22 Kasım 1990, 1. Cilt, 21. Sayı, s. 31) demektedir. Öğretmen Mehmet Mustuk’un Adana Düziçi Köy enstitüsünde okurken şahit olduğu ahlaksızlık, dinsizlik ile ilgili anıları da (Yeniden Milli Mücadele, Röportaj, 4 Mayıs 1971, 2. Cilt, 66. Sayı, s. 12) bu görüşü doğrulamaktadır. “Hürriyet şairi olarak tanıtılan Tevfik Fikret de bugünün dinsiz neslinin o günkü şartlarda babalığını yapan bir ateist ruha sahip kişi idi. Tesirleri uzun süre ülkemizde hissedilmiştir.” (Abdülhalim Polatoğlu, Sebil, 29-10-1979, 4. Cilt, sayı: 199, s 11) “Kıblesi olmayan bir toplumun evlatlarının kıblesi artık Batı olmuştur. Ama sorun şuradaki, Batının da kıblesi yoktur.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 43) Nokta dergisi 22 Mart 1987 tarihli sayısında ‘Tanrısızlar artık özgürlük istiyorlar’ derken, bir zamanların ünlü sosyalistlerinden Çetin Altan da şu gerçeğin altını çizmektedir: “Türkiye’de ateizm yoktur, paganlar (doğaya tapan) vardır.” Sosyolog ilahiyatçı Ali Bulaç, ‘Ateistler, ateizm denen bir dine inanıyorlar. Bizde ateizm, daha çok ‘dehri’liğe (Doğa ve zamanı kutsayanlara) karşılık gelir. Bence ateistler ciddiye alınmaz.” şeklinde görüşlerini ifade eder. (İktibas Dergisi, 1 Haziran 1984, 4. Cilt, 83. Sayı, s. 38-39) Ateistlerin İslam’a karşı olan düşmanca yaklaşımını ise strateji uzmanı Ferruh Sezgin, ‘Türkiye’de ateist irtica var.’ (Anadolu Gençlik, Haziran 2005, 65. Sayı, s. 15-18) şeklinde değerlendirmektedir.

Ateist kilisesi açıldı: Ayin var, tanrı yok. Hristiyan kiliselerine çok benzer yapıda olan ateist kiliselerde şarkılar söyleniyor, alkış tutuluyor ve topluma faydalı işlere methiyeler düzülüyor. Bu oluşumun geleneksel kiliselerden tek eksiği ise ‘tanrı.’ Ancak ‘ateizmin bir din olmadığı’ görüşünde olan ateistlerin bu oluşuma onay vermedikleri de ifade ediliyor. Toplantıya katılanların ise şarkılar söyledikleri, bağış toplandığı, kahve ve kekleri paylaştıkları anlatılıyor.” (Sözcü, 12 Kasım 2013) Ayrıca “Bu ateist çevre, ‘ateistliği yozlaştırmakla’ ateist kilise taraftarlarını suçlamaktadırlar.” (Genç Dergisi, Nisan 2013, 79. Sayı, s. 7) Aslında bozulma (!) tahmin edilenin de ötesindedir: “BBC’de yayınlanan “Dünya Allah hakkında ne düşünüyor?” adlı programda, 10 ayrı ülkede 10 bin kişi ile görüşülerek gerçekleştirilen araştırmada ateistlerin % 30’unun dua ettiğini ortaya çıkarmıştır.” (Genç Yaklaşım, Eylül 2004, 1. Sayı, s. 5) Ülkemizde de durum farklı değildir: “Dini bütün ateistler!” (Milliyet, 30.11.2013) “Ateist’ gençlerin yüzde 61’i Allah’a inandığını belirtti. Kendini ‘ateist’ olarak tanımlayanların yüzde 59’u düzenli oruç tutuyor, yüzde 13’ü düzenli beş vakit namaz kılıyor, yüzde 43’ü cuma namazına gidiyor.” (SEKAM, Türkiye Gençlik Raporu, 29 Kasım 2013)

Görüldüğü gibi “Din, insanlar için bir ihtiyaçtır.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 51) Eğer Tanrıya ibadet etmezsek, başka tanrılara ibadet etmemiz kaçınılmaz olur. Arzularımızın kölesi oluruz. Bizim birçok efendimiz olur ve her biri bizden bir şey ister.  (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 68) “İnanmak ise sorumluluğu kabullenmektir.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 26) Bu sorumluluklardan kaçınmak isteyenler ateist olduklarını ilan etseler de aslında gerçekte “Allah’a ibadet etmiyorsak, başka bir şeye tapıyoruzdur. Kendi nefsimize, arzularımıza veya gelip geçici maddi varlıklara.” (Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 409, 415) Ayrıca “Dinin etkinliğinin olmadığı durumda insani olmak yerine ırki, milli, sınıfsal, siyasi yaklaşımlar ön plana çıkmaktadır.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 92) “Allah’a ait sevgi boşluğumuz doğru şekilde doldurulmaz ise, bu sevgi zamanla insanı sevdiği aciz varlığa karşı kul köle yapacaktır.” (Soner Duman, Allah’ım sorularım var, s. 65) Ayrıca tüm “İzm’ler de birer tanrıdır.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 34) İnsanlar siyasi otoriteleri ilahlaştırmaktadır. İnsana baktığımızda 3 türlü otorite kabul ettiğini görürüz: Kendi nefsini ilah edinir, siyasi otoriteyi ilah edinir veya kabul ettikleri ‘dini otoriteleri’ ilahlaştırırlar. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 160) Nietzsche “kendine göre bir ‘insan üstü’den bahseder.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 30) Comte da “Hayatının sonlarına doğru bir çeşit insanlık dini kurmuştur.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 40) Ve en son gelinen noktada insan“önce tapmak için kendine tanrılar icat eder ve ondan sonra da kendi bedensel dürtülerini Tanrı ilan eder.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 21) Halbuki “Dinin gönderiliş amacı,  iradeler savaşına son vermek” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 179) ve insanı fıtratına döndürmektir. Bu nedenle de Kur’an’da geçen (Bakara, 138) ‘sıbgatullah’ terkibini Taberi, “Allah’ın insan fıtratına yerleştirdiği hak din” şeklinde yorumlamaktadır. (Câmiʿu’l-Beyân, I/570-572. Ayrıca; Zemahşeri, I/97; Razi, IV/86-87; Reşid Rıza, Tefsîrü’l-Menâr, I/486; Elmalılı, Hak Dini, I/515-516)

Mutlak ateizmin imkansızlığı

Bütün insanların zihninde Tanrı kavramı vardır. Değişik kültür ve dinlerde böyle bir fikrin bulunması daha işin başında mutlak ateizm iddialarını boşa çıkartmaktadır. Tanrı’ya inanmadığını söyleyen insanlar zihinlerindeki bu kavrama Tanrı ismini vermek istememektedirler. Onlar da evrende hakim olan (ya da görünen düzenin arkasında yer alan) gizli bir gücün, sebebin, enerjinin, kozmik bilincin bulunduğunu ifade etmişler ve Tanrılık işlevi gören bir ilkenin, gücün veya açıklamanın arayışı içerisinde bulunmuşlardır. Özellikle materyalistler, doğanın kendini Tanrı olarak (naturalizm) görmüşlerdir. Doğaya sonsuzluk, sınırsızlık, yaratıcılık, öncesizlik ve sonrasızlık gibi nitelikler atfetmekle ve bir şekilde onu kutsallaştırmakta, aşkın olmayan (maddi olan) varlıklara Tanrı gözüyle bakmaktadırlar. Hasta insanların ölümüyle Tanrı’yı suçlayan ateist bir ideolojinin üyesi, kendi ilkeleri uğruna, çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek demeden milyonlarca insanın acımasızca öldürülmesi ve sıkıntı çekmesine karşı sessiz kalmaktadır. David Hume: “Evrendeki gaye ve düzen bizi farkına varmadan ilk yaratıcının varlığını kabule götürmektedir.” (D. Hume, Dialogues Concerning Natural Religion, s. 77) derken, Voltaire de ‘insan zihninde yaratıcı bir üstün varlık fikrinin daima yer aldığını’ belirtmiştir. (Voltaire, Philosophical Dictionary, s. 49- 58. Ayrıca, Voltaire, Öyküler, s. 19; Mario Livio, Tanrı Matematikçi mi? s. 133; Paul Kleinman, Felsefe 101, s. 220) Cemil Sena’da ateizmi kabul etmemiş ve “Tanrı’sız bir ruh tüm yaşam dayanaklarını ve tinsel varlığının bilincini yitirmiş bir robottur.” (Cemil Sena, Tanrı anlayışı, s. 586-609) demiştir. Issız bir adada yalnız başına kalmış bir insanın dahi, şayet sağlıklı bir yapıya sahipse, en azından zihninde yüce bir yaratıcıyı düşüneceği kesindir. Binlerce yıldır milyarlarca insanın birbirinden farklı zaman ve mekanlarda dahi olsa Tanrı’ya inanmaları bizlere bir mesaj vermektedir. Bütün insanlar gerek içgüdüsel ve gerekse zihinsel açıdan Tanrı inancına doğuştan yatkındırlar. (Paul Edwards, Common consent arguments for the existence of God, I/154) Hz Muhammed bu düşünürlerden çok önce bu gerçeği ifade etmiştir: “Her doğan fıtrat üzere doğar.” (Buhari, Cenaiz, 80, 93; Müslim, Kader, 22-25)

Biz bu dünyada hiçbir şeyi karşılık vererek almadık, her şey Rabbimizin bizlere olan merhametinden, cömertliğinden kaynaklanmaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 255) Allah bizlere, O’nun rehberliğinden uzaklaştıkça kalbi sıkıntılar vermektedir. Allah bizim cehenneme gitmemizi istememektedir. (Hacı Ali Şentürk, Teolojik Sancı Deizm, s. 257) “Ateistlerin sıkıntılı ve acılı günlerinde Tanrı’nın gücünü itiraf ettikleri bilinmektedir. İnsanın zihni bir şartlanmışlık içine girmeden tabii olarak Tanrı’yı inkar etmesi mümkün değildir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 35-44) “Tanrı inancı fıtridir. Mutlu ve sağlıklı günlerinde tanrıyı inkar eden bir ateistin, sıkıntılı zamanlarında tanrıya sığınması da bunun bir delilidir.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 30) “Tanrı yokmuş gibi yaşamakla ateist, kendini özgürleştirdiğini düşünmektedir. Ateizmin bu türünde insanın kendine karşı dürüst olmaması ve kendi kendini kandırması söz konusudur. Çünkü inanma, insanın özünde mevcut yaradılıştan gelen bir duygudur. Ateistlerin tanrının var olmadığına ilişkin delil getirmeye duydukları ihtiyaç bile, tanrının var olduğunun güçlü bir delilidir.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 31, 33)

Ateizmin çürütülmesi

Kanıt Problemi: Ateistler kötülüklerin varlığı gibi bir iki konu hariç kendi iddiaları lehinde orijinal bir fikir ileri sürmemişlerdir. Lehlerinde birçok kanıt olmasına rağmen inananlar eleştirilebiliyorsa, ellerinde somut hiçbir kanıt bulunmayan ateistleri tenkit etmek daha kolay ve sıradan bir iş olacaktır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 81-85) Ayrıca Müminler de Tanrı inancını rasyonel yönü bulunan bir inanç olarak ortaya koymaktadırlar. (Mehmet Aydın, Allah’ın varlığına inanmanın akliliği, İslami araştırmalar dergisi, sayı, 2, s. 12-21; Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 8)

Tanrı’nın Varlığının Delilleri

Bir insanın bu kanıtları öğrendikten sonra ateist olması mümkün değildir. Her şeye rağmen o kişi hâlâ ateizmine devam ediyorsa onda fikirden ziyade ideolojinin ağır bastığı görülecektir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 88)

Kelamın Kozmolojik delili: Bu delil hem Kindi ve Gazali, hem de entropi yasası ve Bing Bang teorisi verilerinden hareketle savunulmaktadır. Evren ve evrendeki olguların açıklanması üzerine bina edilen delildir. Yasaların varlığı delili: Farklı alanlarda aynı yasaların geçerli oluşunu ifade eder. Evrenin keşfedildiği delili: Evrenin insan tarafından keşfedilmesinin ancak Allah tarafından evrenin böylesine keşfedilebilir bir yapıda oluşturulması ile açıklanabileceğini ifade eden delildir. Evrenin potansiyeli delili: Evrende var olan her şey, evrene konan potansiyelin bir neticesidir. Yasaların ve sabitlerin hassas ayarı delili: Yasalar çok hassas ölçülerle canlılığı ortaya çıkaracak şekilde yaratılmıştır. Bu delil, evrenin her yerinde aynı iradenin geçerli olduğunu gösterir. Fiziki olguların hassas ayarı delili: Evrenin, başlangıçtan milyonlarca yıl sonra ortaya çıkacak canlılığa göre hassas ayarlarla düzenlenmesi kastedilir. Canlıların tasarımı delili: Bu delille milyonlarca canlı türü, Allah’ın varlığını gösteren bir delilin parçası olarak sunulur. Allah, canlıların korunmasından beslenmesine kadar, ihtiyaçlarını tüm ayrıntılarıyla karşılamıştır. Doğal Arzular delili: Arzularımızın bir yaratıcıya yöneltecek şekilde oluşturulduğunu ortaya koyan bir delildir. Doğuştan ahlak delili: Ahlakiliğin doğuştan bir özelliğimiz olmasını, bu özelliğimizin Allah tarafından bize yerleştirilmiş olduğunu ortaya koyan bir delildir. Akıl Delili: İnsanlardaki akıl yürütme özelliğinin var olmasının Allah’ın bu özelliği vermesi sonucu olduğunu ifade eden delildir. İrade Delili: İradenin, irade sahibi olan Allah tarafından verilmiş olduğunu dile getiren delildir. Bilinç ve Benlik delili: Bilinçsiz maddeden bilinç sahibi insanın çıkarıldığını görmekteyiz. Bunu gerçekleştiren bir güç vardır. (Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım? Deizme Cevap, s. 24-31)

Varlık Delili (Ontolojik Kanıt): İnsanlık tarihi boyunca genel bir tanrı kavramı evrensel olarak daima vardır. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 28, 34)   Çiçero şöyle söylemektedir: “Allah fikrini doğuştan insan ruhuna yerleştiren, yine Allah’tır.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 47) Descartes, ‘Ben tanrıyı düşündüğüm için o var değildir. O var olduğu için, ben onu düşünüyorum.’ diyerek ontolojik delili özetlemiştir.  (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 50) Ona göre zihnimizdeki en mükemmel varlık fikrinin bulunması Tanrı’nın varlığının bir ispatıdır. Var olmayan bir şeyin içimizde doğması ve bizlerin de onu düşünmesi imkansızdır. İnsanın iç dünyasının sesine kulak vermeden ve doğadan da ders almadan Tanrı’nın var olmadığını iddia etmesi mantıksız ve sağlıksız bir karar olacaktır. Böyle bir kavram gerçekten temelsiz ve asılsız olsaydı insanlık tarafından asırlar öncesinden itibaren terkedilmesi, unutulması gerekirdi. Ontolojik kanıt bir anlamda mutlak ateizmin de olamayacağını kanıtlamaktadır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  89-93) Descartes’a göre de Tanrı’nın yokluğunu düşünmek mümkün değildir. (Descartes, A Discourse on Method, s. 120-126) 

Alem Delili (Kozmolojik Kanıt): Evrenden hareketle, onun bir yaratıcısı olduğu fikrine ulaşmaya en genel ifade ile doğal teoloji diyebiliriz. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 135) Doğadan hareketle var olan bir yaratıcı fikrine ulaşmaya teizm (doğal teoloji) denir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 189) Kozmolojik kanıt evrenin varlığından yola çıkarak yaratıcının varlığına gitmekte ve bizlere olup biten her şeyin arkasında bir Tanrı’nın bulunması gerektiğini söylemektedir. Evren kendi başına var olamaz bir nesneler yığınıdır. Sonradan var olmuştur. Evreni var kılan ve ona hayat veren bir üstün yaratıcı olmalıdır ki, O da Tanrı’dır. Evren dahil bütün sonlu varlıklar var olmalarını kendileri dışındaki bir varlığa (Tanrı’ya) borçludur. Evrenin var olması da, zorunlu varlığın yani Tanrı’nın varlığının kanıtıdır. Kozmolojik kanıt ikinci olarak evrendeki hareket ve değişmenin nedenini araştırarak Tanrı’ya varmaktadır. Nesnelerin hareketliliği ve değişik biçimler almaları kendiliğinden oluşamaz. Dolayısıyla evrendeki hareketin ve değişmenin arkasında, onlara bu gücü veren bir Tanrı’dır. Yaşamı var kılan Tanrı bizlere en uygun şartlarda ve ortamda hayat imkanını sunmuş, gerek kendi vücudumuzu ve gerekse çevremizi bu yaşama hizmet için mükemmel bir şekilde düzenlemiştir. Kozmolojik kanıt üçüncü olarak evrenin sonlu olmasından hareketle sonsuz olan bir varlığa işaret eder. Herhangi bir zaman dilimi içerisinde var olan ve bir süre sonra yokluğa mahkum olan nesneler gerçek varlıklarını kendileri dışındaki bir varlığa borçludurlar. Dolayısıyla nesneler dünyası içerisinde bulunmayan, onlar gibi belli bir zaman diliminde var olup-yok olmayacak aşkın ve sonsuz bir varlığa gereksinim vardır. Bu varlık da Tanrı’dır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 93-97) Ateistlere göre ilk çağlarda çok tanrıcı olan ve putlara tapan insan daha sonra tek Tanrı inancına yönelmiştir. Halbuki İbrahim Peygamber’in de gösterdiği gibi, aşkın bir Tanrı inancı insanlığın ilk gününden beri var olmuştur. Tanrı, evreni yaratmakla kalmamış işleyiş ve kanunlarını da belirlemiştir. Yaratılan o kadar mükemmeldir ki, bazı ateistler yaratılana tanrı özelliği atfetmiş, tabiatı yaratıcı ilan etmiştir. “Tabiat ana verdi, tabiat bahşetti” gibi kavramları gündelik hayatta normalmiş gibi kullanabilmektedirler! İnsan böyle muazzam bir manzara karşısında “şans” ve “raslantı” gibi kavramları tekrar gözden geçirme ihtiyacını hissetmelidir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 98-101)

Nizam ve Gaye Delili (Teleolojik Kanıt): Nizam delili, gök cisimlerinin düzenli hareketlerinden onu düzenleyene ulaşma şeklinde özetlenebilir. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 45) Aristo şöyle der, “her ne ki sanat ve zeka eseridir, bilinmelidir ki o bir yaratıcının ürünüdür.” (Ali Fuat Başgil, Din ve laiklik, s. 30 Alemde bir düzen vardır ve herkes bu düzenin farkındadır. Bu düzen bizlere her şeyin arkasındaki bir düzenleyicinin varlığını haber vermektedir. Bir şairin şiiriyle, ressamın resmiyle ya da mimarın eseriyle duygulanan İnsan, Tanrı’nın sanatı karşısında da heyecanını gizlememiş ve daima hayranlığını ifade etmiştir. Bütün varlıkların insan için uygun tarzda düzenlenmesi de evrenin kendi başına ve tesadüfen oluşamayacağına işaret etmektedir. Düşünebilen, konuşabilen, akledebilen, hayal gücü olan, sevebilen, hisseden ve duygulanabilen yapısıyla insan yaratıcının en büyük eseridir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 102-109)

Kötülük problemi ve ateizm: Karşılaşılan kötülüklerin çoğunluğu insan unsurundan kaynaklanmaktadır. En büyük kötülükleri yapan yine insanın kendisi olmuştur. Hemcinsini öldüren, ona zulmeden, malını çalan, çocuklarını aç bırakan, bir diğerinin kalbini yaralayan insandan başkası değildir. Sonuç itibariyle kötülükler karşısında sorgulanması gereken öncelikle insanın kendisidir. Bazı ateistlerin yaptığı gibi olup bitenden Tanrı’yı sorumlu tutmak insanın kendi sorumsuzluğunun bir örneğidir. “Dünyaya gelen her insan fıtrat üzere doğar.” (Buhari, Cenaiz, 79, 92; Müslim, Ḳader, 22-25) Bir çocuğun çevresinden etkilenmeden önce yalan söylememesi, hırsızlık yapmaması, doğruyu konuşması, kötü söz söylememesi gibi hususlar, bunun en güzel kanıtıdır. Başlangıçta tertemiz olan denizleri ve atmosferi kirleten insanın kendisi olmuştur. İnsana ‘özgür irade’ verilirken ona iyiliği ve güzelliği araması buna karşın kötülükten iradesiyle kaçınması tavsiye edilmiştir. Tanrı, daima iyiliği istemektedir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 110-116)

Hudus delili: Hudus delili, “Her sonradan yaratılan şeyin mutlaka bir yaratıcısının bulunduğu” şeklinde özetlenebilir. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 94) Alemin de sürekli değişikliğe maruz kalır, çocukluk, gençlik ve yaşlılık gibi Evren sürekli değişiklik gösteriyor, her değişiklik gösteren şey de sonradan var edilmiştir. O halde, alemde sonradan var edilmiştir. (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 21) 

Psikolojik delil (Dini Tecrübe Kanıtı): Aşk ve sevgi, sadakat ve vefa duygusu gibi özellikleri Tanrı insanın karakterine işlemiştir. İnsanın bunları başka yerden (doğadan) alması mümkün değildir. İçimizdeki ulvi ve ahlaki duyguların da bir kaynağı olmalıdır. Bu kaynak da Tanrı’nın bizzat kendisidir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 117-120)

Ahlak Delili: İçimizdeki vicdan, merhamet, sadakat, şefkat, vefa ve acıma duygusu da diğerleriyle birlikte Tanrı’nın kalbimize yerleştirdiği ve doğamıza nakşettiği işaretler olmuştur. Yeri ve zamanı geldiğinde bu değerler uğruna insanların varlığını, canını ve malını dahi tehlikeye atması, pek çok şeyden vazgeçmesi ondaki Tanrı inancının göstergesidir. İnsan sadece biyolojik ihtiyaçları için yaşamaz. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 122-123) Dawkins’in dindarların arasında yaşamak istemesi gibi, İslam düşmanlığı ile ünlü Ernest Renan’ın şu sözleri de vicdanında kalan kırıntıların ifadesidir: “İslamiyet’in, din olmak itibariyle güzel yönleri vardır. Her ne vakit bir camiye girsem, şiddetli bir vicdan heyecanından, onu da söyleyeyim mi, Müslüman olmadığım için bir tür üzüntü duyuyorum.” (Renan, L’ıslamisme et la Science, s. 19; Namık Kemal, Renan Müdafaanamesi, s. 53; Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 112) 

Çağımızdaki ateist görüşlerin çıkmazları

Modern Ön Yargılar: XX. yüzyılın başında rüzgar gibi esen ve ortalığı kasıp kavuran pozitivist hareket asrımızın ikinci yarısında hızını kaybetmiştir. Çağımızda etkili olan ateist düşünürler Comte, Feuerbach, Marx, Freud, Nietzche ve Sartre’dır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 125-129)

Comte’un Pozitivizmi: Pozivitizm, Bilimi tek geçerli bir bilgi türü olarak gören bir anlayıştır. Sonuçta pozitivizmin dinle ilgili iddialarının yanlışlığı görülmüş, inançsızlıkla ilgili beklentileri de boşa çıkmıştır. Fransız filozofu Auguste Comte, Tanrı inancının ortadan kalkacağı bir dönem olacağını iddia etmişti. (Şafak Ural, Pozitivist Felsefe, s. 19-20) Dinlerin tarih sahnesinden silineceği şeklinde ki kehaneti de tutmamıştır. (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 45) Günümüzde din olgusu ve Tanrı inancı devam etmektedir. Dolayısıyla günümüze kadar yaşamış olsaydı gördüğü manzara karşısında Comte’un dahi hayal kırıklığına uğrayacağı muhakkak idi. Nitekim yüzyılımızda dinden uzaklaşan ya da bir şekilde onunla savaşan (komünist) toplulukların ne duruma geldikleri ve neler yapabildikleri, dünyamızı ne şekilde cehenneme çevirdikleri gayet iyi bilinmektedir. Comte’un, ‘teolojik/mitolojik, metafizik ve pozitivist evreler’ dediği (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 44) şeylerin insanlığın ortak tecrübesi olduğunu görememiştir. Çok eski yıllarda dahi yüksek medeniyetler kurulmuş, bilimsel çalışmalar, felsefi eserler ortaya konmuştur. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 130-134) Alain de Botton: “Modern ateizmin başlıca yanılgısı; dinlerin pek çok yönünün geçerliliğini korumasını görmezden gelmektir.” (H. Kübra Ergin, Yüzakı, Aralık 2013, 106. Sayı, s. 16); Müslüman olan Fransız Komünist Partisi yöneticisi düşünür ve yazar R. Garaudy: “Pozitivizmin en büyük sorununun bilimcilik ile bilimin karıştırılması meselesi olduğunu” (Mehmet Sulhan, Roger Garaudy’nin din felsefesi, s. 177)

Feuerbach’ın Antropolojik Ateizmi: Feuerbach, Hristiyanlığın Tanrı imajının etkisinde kalarak Tanrı kavramıyla insan doğası arasında bir ilişki kurmuştur. Feuerbach’a göre Tanrı kavramı insanın kendi doğasını dışarıya yansıtması sonucu oluşmuştur. Ona göre esas olan insanın kendisi ve kendi varlığıdır. (Ludwig Feuerbach, The Esence of Chritianity, s. 5-30) Feuerbach’ın aksine pek çok filozof Tanrı inancının insanın doğasında bulunduğunu ve bunu doğuştan getirdiğini iddia etmiştir. İslam dininde zaten Tanrı’nın nitelikleriyle, insanın özellikleri arasında bir uçurum bulunmaktadır. Başka dinlerde olduğu gibi yarı ilahi bir kişiden söz edilmez. İslam dininde ne Tanrılaştırılmış varlıklar, ne günahsız azizler, ne ruhban sınıfı ve ne de kilise gibi tanrısal kurumlar mevcuttur. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 135-138)

Karl Marx’ın Sosyopolitik Ateizmi: Marx’ın din eleştirisi, onun dünya görüşünün bir parçası olarak önem kazanmaktadır. Bir anlamda ateist olmak Marxist olmanın getirdiği ve gerektirdiği bir durum haline gelmiştir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 139) Marxizm, Batı’nın kendi bünyesinde oluşturduğu kapitalist sisteme karşı bir reaksiyondur. O, gördüğü problemler karşısında siyasi ve ekonomik yapıyı yeniden düzenlemek istemiştir. Marx, insanlık tecrübesini bir tek teoriyle izah etmeye kalkışmış insanın bütün ideallerini, karakterini onun maddi yapısına indirgemiştir. Marxizme göre Tanrı’nın yok olduğunu söylemek, Proletarya (emekçi) tarafında yer almak ve onların lehinde çalışmak olacaktır. Marx sonuçta pek çok unutulmaz acıların yaşanmasına neden olmuştur. İdeal bir İslam toplumunun kapitalist bir toplum olmayacağı herkesin malumudur. Marxizm yok iken ezilen, mağdur olan ve bir şekilde ıstırap çeken insanların yardımına en başta din koşmuş burjuvaya, zalimlere karşı onların haklarını savunmuş ve acılarını dindirmiştir. Günümüzün olağan üstü zor şartlarında dahi pek çok insan için din, bir moral ve motivasyon kaynağı olmaya devam etmektedir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 143) Batı ve Batı kültürü insanlık için genel geçer bir örnek değildir. Marxist tarih anlayışıyla hareket edenler İslamiyet’in evrenselliğini, aşkınlığını (vahiy boyutunu) ve ahlak anlayışını gölgelemiş, putperestliğe ve zulme karşıtlığını ve adaletin yanında yer alışını görmezlikten gelmiştir. ayrıca evrim teorisi ile ırkçılık ve faşizm de ilerlemiş, Marx’ın görüşleri arkasında yılgınlık, hayal kırıklığı, üzüntü, hatta gözyaşı bırakarak kendi kabuğuna çekilmiştir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  144-146) İnsanlığa kurtuluş reçetesi gibi sunulan Marksist felsefe de çoktan iflas etmiştir. (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 166) 

Freud’ün Psikanalitik Ateizmi: Freud sahasının dışına çıkarak dini konularda birtakım yanlış hükümlere varmıştır. Freud’a göre Tanrı fikri insanın, çocukluk döneminde karşı karşıya kalmış olduğu zorluk ve felaketler karşısında geliştirdiği zihinsel bir savunma sisteminden kaynaklanmıştır. (S. Freud, Totem and Taboo, s. 147-151) Bir insan olarak Freud’un kokain bağımlısı olmasının yanında, duygusal ve bunalımlı bir kişiliğe sahip olması (Pierre Debray, Freud Skolastiği, s. IX-XI) fikirlerinin doğruluğu hakkında da çevresindekileri ciddi tereddütlere sevk etmiştir. Freud’ün Tanrı’ya inanma ile çocukluk devresi arasında kurmuş olduğu ilişkinin tersine çevrilmesi ve ateizmin aleyhinde kullanılması da mümkündür. Ayrıca milyarlarca zeki ve sağlıklı insanın hâlâ Tanrı’nın varlığına inanması ve inanmaya da devam etmesi konunun o kadar basit olmadığını da göstermektedir. Freud dinle ilgili değerlendirmelerinde totem, tabu ve fetiş gibi kavramları gündeme getirmiştir. Halbuki İslamiyet daha ilk günlerinde kendine en büyük hedef olarak putperestliği, ilkel inançları, hurafeciliği ve büyücülüğü seçmiş ve olanca gücüyle bunların hakim olduğu Arap geleneğini yıkmaya çalışmıştır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 147-150) Tanrı inancı, yaşamının sevinçli ve kederli bütün dönemlerinde insanı ayakta tutmakta ve insanın dengesini kaybetmesine engel olmaktadır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 151) Yine “Freud’çu psikanalizme göre anne, baba, vatan ve Allah sevgisi gibi yüksek değerlere kaynaklık eden cinsellik ve korku duygusudur.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 55) “Freud’e göre çocuklar, birçok cinsi sapıklık modellerini peş peşe sıralayan komple bir sapıktırlar. Elbette bu hastalıklı isteklerini toplum baskısı altında doyuramazlar. Onları şuur altına iterler ve bir takım iç çatışmalar başlar. İşte Freud’a göre ruh hastalıklarının tek sebebi budur. “Psikanaliz” ile şuur altının derinliklerine inilmeli, doyurulmamış sapık arzular bulunmalı ve “kabul edilebilir hale” getirilip tekrar sunulmalıdır.” (İrfan Özfatura, Türkiye, 18 Kasım 2003) “Psikanaliz yöntemine göre, insanın davranışlarına yön veren onun bilinçaltındaki cinsellik ve korku duygusudur. Tanrı inancı, hakikatte var olmayan, hastalıklı bir durumdur.” (TDV, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 29) “Yüce değerleri cinselliği indirgemek, hastalıklı bir zihnin ürünüdür. Bilim geliştikçe dini ihtiyaç da kalmayacaktır. Freud, hastalıklı bireyleri incelemiş ve ulaştığı sonuçları yanlış biçimde sağlıklı insanla tatbik etmiştir.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 56, 57) “Freud’un ruh teorisi, Newton mekaniğinin ilkelerini rehber almıştı. Öğrencisi Jung’un yaşadığı pek çok kişisel dini tecrübe ise, onu hayattaki manevi boyutun gerekliliğine inandırmıştır. O, gerçek maneviyatı insan ruhunu bütünleyici bir parçası olarak gördü. Sonunda da, Freud’un gözde öğrencilerden biri ve psikanalizin veliahtı olarak düşünülen Carl Gustav Jung, hocasını terk edip gider.” (Fritjof Capra, Batı düşüncesinde dönüm noktası s.208,  410, 412) 

Nietzche ve Sartre’ın Varoluşçu Ateizmi: “Tanrı öldü. O‘nu biz öldürdük” diyen Nietzsche, bunun sonunda insanın özgürlüğünü ve onurunu yeniden kazanacağını ve kendi özünü yine kendisinin belirleyeceğini ifade etmiştir. Nietzche’den büyük çapta etkilenen Sartre da insanın özgürlüğü için Tanrı’nın yok olması gerektiğini öne sürmüştür. Her iki düşünürün iddiaları Tanrı’nın varlığını çürütmekten ziyade, onun ahlaki açıdan var olmaması gerektiği gibi bir ön kabulle yola çıktıklarını göstermektedir. Her iki düşünürün de reddettiği Tanrı İslamiyet’in Tanrı’sı değildir. Görünen o ki, bu düşünürler daha çok Hristiyanlık’la hesaplaşmaktadırlar. Bu kişiler Tanrı’nın (İsa) trajik bir biçimde çarmıha gerildiği, insanların günahkar doğduğu ve kiliseye gidip vaftiz olmadıkça aklanamadığı, insanların günah işlediğinde (Ortaçağ’da görüldüğü gibi) acımasızca ateşe atıldığı bir kültürde yetişmişlerdir. Projelerini ve ideallerini de evrensel bir norm olarak düşünmemek gerekir. Ateistlerin iddiasının aksine dinin (İslamiyet) ahlak konusunda olumsuz bir rolü bulunmamaktadır. Ateistlerin ileri sürdüğü özgürlük ideali de sorumsuzluk, kuralsızlık, dağınıklık ve kaos istemiyle eş anlamlıdır. İslam peygamberi görevinin birinci derecede ahlakı kemale erdirmek olduğunu belirtmiştir. (Muvatta, I-II, Hüsnul Hulk, 8) Dolayısı ile, insanların kişisel zaaflarından kaynaklanan olumsuzlukların Tanrı’dan kaynaklandığını düşünmek ve dini eleştirmek büyük bir haksızlıktır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 152-156)

İdeolojik ateizm

Bilimsel (Materyalist) Ateizm Dayatması: Sovyetler Birliği döneminde Marxist ve Leninist dünya görüşünü “bilimsel ateizm” adıyla eğitim ve öğretimde zorunlu bir ders olarak okutulmuş ve dinin ortadan kalkması için yoğun mücadele verilmiştir. Dini inançlar, kurumlar, ibadetler, törenler yasaklanmıştır. Diyalektik materyalizm, evrenin kendi başına var olduğunu, şuurun da maddeden sonra geldiğini ileri sürmüştür. Materyalizm şekilsiz bir maddeden bugünkü evrenin nasıl meydana geldiğini izah edememiş, insanın yaşamıyla, psikolojisiyle, inançlarıyla, etik değerleriyle, düşünce gücü ve arzularıyla ilgili olarak sistemli bir felsefe üretememiştir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 157-160)

Bilimsel Ateizm Çarpıtması ve İslam’ın Evrenselliği: Bilimsel (materyalist) ateizm, İslamiyet’in yıkmaya çalıştığı eski putperest toplumun sömürü, kölelik, mal hırsı, kabilecilik, büyücülük, kan davası, fetişizm gibi alışkanlıkları İslam’a mal etmeye çalışmıştır. Ateistler tarihte cereyan eden ve hiçbir zaman Hz Peygamberin onaylamayacağı siyasi, coğrafi ve ticari kavgaları İslam’ın kendisi olarak takdim etmeye çalışmaktadır. Marxist ateistler ayrıca Hz. Muhammed’in çevresinden ve eski dinlerden etkilendiğini de iddia etmişlerdir. Bununla da kalmamış, İslamiyet’in gelişmeye, düşünceye ve tartışmaya karşı olduğu yalanını yaymışlardır. İslamiyet’in ilahi kaynaklı olamayacağını ve Mekke toplumunun bu dini ortaya çıkardığını iddia etmişlerdir. Halbuki Hz. Peygamber’e baktığımızda, O’nun gerek şahsiyetinin gerekse getirdiği mesajın, Mekke toplumunun ve o toplumda yaşayan sıradan bir insanın önceliklerinden olmayan, aksine onların mevcut değerlerini alt üst eden ve kökünden kazıyan inançlar olduğu rahatlıkla gözükecektir. Hz. Peygamber’in tebliğ ettiği düşüncelere baktığımızda o dönemde hakim olan inançlardan bir eser görmemekteyiz. O, putperestliğe, teslis (üçleme) anlayışıyla, ruhbanlıkla, İsa’yı Tanrı’nın oğlu olarak görmeleriyle ve enkarnasyonla ciddi bir şekilde zıtlaşmış ve onları kabul etmemiştir. Halbuki ateistlere göre Peygamber’in onlardan etkilenmesi gerekirdi. Hz. Musa, Hz. İsa veya Hz. Muhammed başta olma üzere tarihteki hiçbir peygamber kendi başına yeni bir din getirmemiş, hepsi de, tek Tanrı’nın varlığını insanlara haber veren ve ondan başka tapılacak, kutsanacak ya da ilahlaştırılacak herhangi bir varlığın bulunmadığını öğreten dinin elçileri olmuşlardır. Yine bu peygamberlerin hiçbirisi  insanlardan kendilerini kutsamalarını veya kendilerine tapınmalarını istememiş, aksine hepsi gerçek Tanrı’nın sadece yaratıcı Allah olduğunu öğretmiştir. Özünde bir olan fakat günümüzde bozulduğu için inanç esasları farklı yorumlanan bütün ilahi dinler kaynak itibariyle bir olup aynı Tanrı’nın göndermiş olduğu dinlerdir. Peygamberler kendilerini aynı halkanın devamı olarak görmüş ve birbirlerini destekleyici şeyler söylemişlerdir. Mevcut sosyal yapının peygamberleri ortaya çıkarması ve onları etkilemesi bir tarafa, peygamberler o toplumu yeniden yapılandırmak ve değiştirmek için gelmişlerdir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 161-166) Materyalist ya da Marxist bir ateizm anlayışında insanlar sadece materyalist bir ateist olma özgürlüğüne (ya da zorunluluğuna) sahiptir. Materyalist bir ateizmin hakim olduğu yerlerde insanların bırakınız dinsizliği reddetmeyi, ateizmi eleştirme özgürlükleri dahi bulunmamaktadır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.167-170)

Ateizm ve İslam gerçeği

İslam dininde inanç özgürlüğü çok geniş bir biçimde uygulanmıştır. Ancak bununla birlikte İslamiyet’in taviz vermediği ve kesinlikle rıza göstermediği konular da bulunmaktadır. Bunlardan biri putperestliktir. Bir diğeri de insanlar arasında görülen zulüm, katliam, soykırım, tecavüz, işkence, haksızlık, ayrımcılık ve sömürü gibi insanlık dışı fiillerdir. Kur’an, adaletin, eşitliğin, erdemin ve sevginin yaygınlaşmasını talep etmiştir. Zaten onu anlamlı kılan, farklı dilde, dinde, renkte ve coğrafyadaki binlerce insanın, özellikle ezilmiş, sömürülmüş, yurtlarından sürülmüş, hor görülmüş ve haksızlığa uğramış kişilerin gönlünde yer almasını sağlayan şey de, İslam’ın bu evrensel değerleri olmuştur. İslam bizzat anlamı ve içeriği ile de bir barış dinidir. Ateizmin eleştirilerinin temelinde teorik kaygılardan ziyade ideolojik ön yargılar ve saplantılar görülmektedir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 173-176)

İnsanlığa hitap eden din (İslamiyet) ateistlerin düşündüğünün aksine ne bir ideoloji, ne sadece ekonomik ve politik bir yapı, ne de felsefi bir dünya görüşüdür. O evreni ve canlıları kucaklayan, bütün insanları insan olmak bakımından hoşgörüyle karşılayan, onları dili, rengi, kültürü, sosyal statüsü, ekonomik durumu, cinsiyeti, nesebi ya da geçmişiyle yargılamayan, tek Tanrı inancını savunan, putperestliği yıkan ve yeryüzünde adaleti amaçlayan engin bir inanç sistemi ve hayat düzenidir. Bu anlamda İslamiyet herhangi bir teorisyenin zihnine sığacak kadar dar olmadığı gibi, bütün varlığa, tarihe, toplumsal yapıya ve insanlığa idelojilerin yaptığı gibi tek bir ilkeyle yaklaşacak kadar da sığ bir bakış değildir. Sosyal alanda toplum ve fert dengesini gözeten İslamiyet, adaleti, çalışmayı, ticareti, dürüst yollarla para kazanmayı teşvik etmiş, aldatmayı, yalanı, sömürüyü ve borçluyu ezmeyi ise şiddetle yasaklamıştır. İslamiyet her türlü egoizmi ve ırkçılığı reddetmiş, bu amaçla öldürmeyi ve zulmetmeyi reddetmiş, bir başkasının canına, malına, ailesine, inancına ve özel yaşamına müdahale edilmesini de yasaklamıştır. Hristiyanlıkta görüldüğü gibi ruhban sınıfına da (Klerikal yapılanma) imkan tanımamıştır. İslamiyet gerek bireysel, gerek toplumsal ve gerekse evrensel açılardan mutluluğun temini yönünde ilkeler ortaya koymuş, niçin var olunduğu ve nereye gidileceğine dair getirmiş olduğu açıklamalarla insanlara bir vizyon sunmuştur. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s.  177-178) Ateizmin ise insanlara bir vizyon sunması ve varlık alemiyle ilgili tatmin edici açıklamalar getirmesi bugüne kadar mümkün olmamıştır. Sistemli ve ahenkli bir dünya görüşü ortaya koymak yerine dine ve Tanrı inancına karşı eleştirel bir tutum takınmakla yetinmiştir. Ortaya yeni bir şey koyamadığı gibi insanların ufkunu açacak, onlara ümit verecek ve geleceği aydınlatacak bir sistem de sunmamıştır. Her şeye rağmen İslamiyet bütün sadeliği ve çekiciliği ile insanlığın önünde durmaktadır. Geleneğin bizlere sunduğu İslam’la, kaynakların bizlere anlattığı İslam arasındaki farkı hissedip kaynaklardaki İslam’a ulaşınca birçok sorun zaten kendiliğinden hallolacaktır. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 179-180) İnsanı inançsızlığa götüren yolların temelinde bizatihi ateizmin kendi gücü değil, din adına sergilenen bilgisizlik, tutarsızlık, iki yüzlülük ve gayri insani tavırlar yatmaktadır. XX. yüzyılda ateizm adına ortaya pek çok şey konmuş ama içeriğinin daha çok ideolojik bilim, ideolojik felsefe ve ideolojik ateizm olduğu görülmüştür. Bu söylemlerin temelinde de pozitivist ya da materyalist esintiler bulunmaktadır. Mutlak bir ateizmden söz etmek imkansızdır. Bilimsel, rasyonel ya da mantıksal gibi kavramların ateizm adına kullanılması tamamıyla yanıltıcı ve çarpıtıcı bir durumdur. Ateistlerin, teizmin kanıtlarını eleştirmekten başka bir seçenekleri olmamıştır. Bunun yanında kendi bakış açılarını destekler ikna edici görüşler de ortaya koyamamışlardır. Henüz kanıtlanamayan ve kanıtlanması da mümkün olmayan teorilerinin etkisi ve gücü ise günümüzde oldukça zayıflamış, yaygınlığı da sona ermiştir. Bunların arasında Comte’un pozitivist; Feuerbach’ın antropolojik; Marx’ın sosyopolitik; Freud’ün psikanalitik ve Nietzche ile Sartre’ın varoluşçu ateizmi bulunmaktadır. İddialarını yanlışlayan sayısız örnekler bulunduğu halde fikirlerinden vazgeçmemişler ve ideolojik kaygılardan ötürü bunları kutsallaştırmışlardır. Ateizmi ilke edinen ideolojiler kiliseyi aratmayacak derecede doğmatik, statik ve dayatmacı tavır sergilemişlerdir. Kendilerini ilmi, felsefi ve özgür düşünceli diye tanımlayan ideolojiler, insanlık tarihinin en doğma, en katı ve en yasakçı ekolleri haline gelmişlerdir. Bireylerin yaşamlarına, düşüncelerine, inançlarına, kısacası özgürlüklerine dahi ipotek koymuşlar, ideolojilerini XX. yüzyılın çağdaş dinleri haline getirilmişlerdir. Ancak kesin olan bir şey varsa o da artık ateizmin bilimsellik, rasyonellik ya da özgürlük kılıfına bürünemeyeceğidir. (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 184-189)

“Ülkemizde kanıtsız ve kaynaksız konuşulan tek alan ‘din’ ve ‘din’in kutsalları’dır. Kırılan potlar ve devrilen çamların verdiği zayiattan kimse kendini sorumlu hissetmemektedir. “Ah, şimdiki aklım olsaydı!” diye iç geçirip dövündüğümüz, dünkü aklımızla bugünkü aklımızın birbirini tutmadığı bir hayatta ‘aklı kullanma kılavuzuna’ şiddetle ihtiyaç vardır. Dinsel konuların artan bir hızla magazinleştirildiği bir ortamda bilgi kirlenmesinin olması da kaçınılmazdır. Dünyada her şey zıddıyla kaimdir. Hiç kimse başkası gibi düşünmek, inanmak ya da yaşamak zorunda  değildir. Herkes hayatını kendi özgür iradesiyle yaşar ve sonucuna da katlanır. Din bir kültür, ahlak ise bilgi değildir. Din; yaşamın bizzat kendisidir. Din, ait olduğu kültürün yardımcı unsuru, ayrıntı öğesi değil özü ve omurgasıdır.” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 7-12)   Aklı başında insanlar, ihtiyaç duydukları konu ne ise o konuda bir uzmana başvurur ve onun tavsiyelerine kulak verir. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 165) “Resulüllah’ı gören ve tanıyan yüz binlerce insan onun söylediklerinin doğruluğuna ikna olmuş, onun Allah’ın Resulü olduğuna inanmış ve alışageldikleri hayatı değiştirerek artık onun söylediği gibi yaşamaya başlamışlardır. Onları izleyenler de aynı yolda yürümüşlerdir. Biz salt aklımızla dünyayı da tam anlamıyor, varlıklar arasında bütüncül bir ilişki kuramıyor ve hep birbirimizden farklı şeyler söylüyoruz. İnsanların en zekilerinden olduğu iddia edilen filozoflar, bilinen tarihleri boyunca hep birbirlerini yanlışlayarak gelmiş, hakikat adına taş üstüne taş koyarak ilerlememişlerdir. Onların bu birbirlerini yalanlamaları dünyanın sonuna kadar da devam edecektir. Buna karşılık getirdikleri bilgilerle peygamberler, birbirlerini hep tamamlayarak gelmişlerdir. Hepsi öncekini, kendisinin selefi ve kardeşi olarak tanıtmıştır. Allah, insan gibi karmaşık bir makine, dünya gibi akıl almaz bir sistem yaratmış olsun ve bunların nasıl en verimli şekilde çalıştırılacağını öğretecek bir kitapçık ve bir teknisyen göndermesin, bu olacak şey değildir. (Faruk Beşer, Yeni Şafak, 17.1.2016)

Din özellikle belli sanat dallarının inkişafında ve gelişmesinde başat bir role sahiptir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 206) Din, toplumun aynı düşünce ve davranışları benimseyerek ortak değerler etrafında birleşmesini sağlar. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 207) İslam dini insanları kabile, ırk, cinsiyet şeklinde bir takım ayrımlara tabi tutmaksızın üst bir ilke etrafında birleştirerek Hz peygamberin önderliğinde bir araya getirmeyi amaç edinmiştir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 209) “Dindeki ahiret inancı ölüm korkusunu önler, sorumluluk bilinci ile hareket eden insanın ahlaki gelişimine katkıda bulunur. Ahiret inancı insandaki adalet duygusunu tatmin eden en güçlü inançtır.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 213-214) Ahiret inancı acı ve zorluklarla başa çıkmada önemli bir teselli kaynağı olarak iş görür. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 216) İslam çevrenin bir emanet olduğu, gelecek nesillere en güzel şekilde aktarılması gerektiği düşüncesini hakim kılar, aşırı tüketim, israf, sömürü anlayışlarına karşı durur. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 219) İnsan ve kainat yaratıcıya işaret eden ayetlerle doludur. Kur’an’da dikkat çekilen özellikler aslında günümüz insanlarının en fazla ihtiyaç duyduğu niteliklerdir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 225) Bütün insanlar ölüyorsa, hayatın ‘gayesinin’ zevk olmadığı ortaya çıkmaktadır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 200) Zaten ölmüden korkanlar da aslında kendi günahlarından korkmaktadır. (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 120)  “Dindar biriysen hayatın tadını çıkarabilirsin. Ama yaratıcının izin verdiği sınırlar dahilinde. Halbuki insanlar, “hayatın tadını çıkarmak istiyorsan içki, kadın ve paraya sahip olmalısın” diye düşünüyorlar.” (Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 130) Dinin toplumsal yapıyı ayakta tuttuğu vurgulansa, dinin değeri daha iyi anlaşılır. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 186) İslam komünizmin toplum anlayışındaki eşitlikten daha onurlu bir davranış modeli sunar. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 192) İslam insanları sosyal sınıflardan ziyade kardeş olarak görür, bütün insanlığın tek bir atadan var olduğu üzerinde durur. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 193) Komünizm de kapitalizm de insan fıtratına aykırı olan bir durumdur. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 197) “Komünizm ve sosyalizm, partili bir azınlığa hizmet eder; kapitalizm ve liberalizm ise tröstler ve kartellere.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 25) Önce deizm ile başlayan Tanrı tasavvuru, daha sonraları ateizmle başka bir boyuta taşınmıştır. Ateist dünya görüşü hazcı ve hedonist bir dünya görüşünün güç kazanmasına neden olmuştur. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 114) Kapitalizm ve komünizm insanı bir makine haline getirmiştir. (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 198) Ateistin tabusu, Das Kapital,  Türlerin kökeni, Materyalizmdir. Kapitalist ruhun mihrabı ise, paradır. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 200) Günümüz modernizminin Tanrıyı iptal edişinin sonucu olarak çağımız insanın için para, tüketim ve haz neredeyse çok tanrıcılığın değişik versiyonları olarak görülmektedir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 206) Tanrıya inanç ortadan kaldırıldığında, insandaki kontrolsüz hırs ve haz duygusu ortaya çıkar ve her istediğini helal haram demeden gerçekleştirmeye çalışır. (Ekrem Sevil, Allah’a Meydan Okumanın Yeni Adı Deizm, s. 87) Modernizm, emperyal bir anlayıştır. (Ekrem Sevil, Allah’a Meydan Okumanın Yeni Adı Deizm, s. 73) “Dinin en önemli fonksiyonlarından biri, deruni boyut sayesinde şahsiyet gelişimidir. Modernizm, insanlara bireyciliği verdi ancak şahsiyet kazandırma yollarını da birer birer ellerinden aldı. Çünkü şahsiyet gelişiminde ahlaki boyut, dahası insanlarla ilişki ve bu ilişkilerdeki fedakarlık oldukça önemli yer tutmaktadır.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 185) İslam’ın mücadele ettiği “Mekkeliler, 600 yılında tarihin şahit olduğu ilk vahşi kapitalizm sistemini kurmuşlar ve sistematik hale getirmişlerdi. Sistemin özü; borçlandır, faizlendir, borçluyu çaresiz bırak sonra da haczet idi. İslam, insanlar başka şeylere inanıp kendilerini kullandırmasınlar diye inen bir dindir. Allah’ın dinin kaynağı vahiy, muhatabı akıldır.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 22) İslam, birikimi üretime dönüştürür ya da zekat vermek ve infakla, servetin toplumsal hayatta ihtiyaç sahiplerinin ekonomik anlamda güçlendirilmelerinde kullanımına yönelik teşvikte bulunur. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 47) “Kur’an, iyiyi tavsiye edip kötülükten kaçındıran, canlı bir Allah bilincine sahip fertlerden oluşmuş, iyi ve adil bir toplum oluşturmayı hedefleyen dini ve ahlaki bir metindir.” (Adil Çiftçi, Fazlur Rahman ile İslam’ı Yeniden Düşünmek, s. 231) Yaratılış gayemizi, nereden geldiğimizi, nereye gittiğimizi söyler din. Varlığı ve hayatı anlamlandırır. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 38) İnsanın varoluş gayesi, kendini ve alemdeki yerini bilmesidir. Eşyanın hikmetini ve hakikatini kavramasıdır. İnsandan beklenen şey, insanın niteliklerini geliştirmesi, sevgi ile yaratıcıya muhabbet ve ibadet etmesidir. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 34) Allah, peygamberler vesilesi ile insanlara tercih yolu göstermiş, bu şekilde iyi ve kötüyü birbirinden ayırt etme imkanı vermiştir. (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 7) Dinden daha iyi bir psikoloğumuz yoktur. Hayat ancak ölümle barışık olanlar için anlam kazanır. XX. yüzyılın o büyük icatlarından, nimetlerinden hangisi, bir yakınını kaybetmiş insanı teselli edebilir ki? Din nereye gittiğimizi söyler. Yüce Allah’ın, ‘ruhuna üfledim’ dediği kullarının, yaratıcı tarafından sevildiğini hissetmesinden daha güzel bir psikoterapi olur mu? (Modern çağın inanç sorunları, Diyanet Yayınları, Heyet, s. 39-43)

Evrendeki maddeler; cansız, somut, akılsız, şuursuz, bilgi sahibi olmayan birtakım madenlerden ve taş, ateş, zehirli gazlardan oluşur. Neden ve nasıl olup da akıllı, zeki, düşünen, ete kemiğe bürünmüş hayat sahibi canlıları oluşturdukları asla izah edilememektedir. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 31) Hayatta tüm patlamalar yıkımlara, kaoslara sebep olurken bu nasıl bir patlamaymış ki, muhteşem evrenin oluşumuna sebep olmuş, binlerce yıldır hassas dengeleri kurgulayabilmiş? Patlama denen şey, belli bir zekaya sahip midir? (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 18) Bilimin yaptığı şey, merhalelerin nasıl oluştuğunu izah etmektir. Peki, bu düzenekleri kim ayarlamış ve böyle işlemesini sağlamıştır? (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 143) Bilim, insanın bu dünyada konforlu yaşamasını hedeflerken din ise insanın huzurlu olmasını merkeze koyar. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 127) Evrenin oluşum aşaması yanında, mevcut düzen yüzyıllardır nasıl sağlanıyor? (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 15) Evrendeki maddelerin doğası entropiye (bozulmaya) meyilli iken, bu düzeni takip eden bir varlık olmalıdır ki evren mükemmel işlesin! O da Allah’tır. (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 24) Halbuki “İnsanoğlu her gün çevresindeki varlıkların ‘düzen içinde’ hareket etmelerinden habersizce yaşamayı sürdürmektedir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 118) “İnsanoğlu çerçevesinde gördüğü muhteşemliği alışkanlık perdesinden dolayı sıradan görür.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 40) “İnsan, hiçbir hayvandan olmayan düşünce gücü sayesinde kainattaki sırların ifşa edilmesine vesile olmaktadır. İnsana şeref kazandıran, insanın ruhsal boyutudur. İnsanın hayvandan farklılığı, bedensel özelliğinden değildir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 48) Bilim, evrenin ‘neden bu şekilde’ olduğunu ve varsa bir ‘amacını’ ortaya koyma hususunda sessizdir. Oysa ki, “Uygun suretler verip program yüklemek, bunlara aynı sistemin birer parçası haline getirmek hatta hepsini birbirine muhtaç haline getirmek gerçekten büyük bir sanatçıyı gerekli kılmaktadır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 99) “Senin diğer canlılardan farklılığını hissedebiliyor musun, her şey öylesine rastgele mi, sayısız varlığın birbirinden farklı katrilyonlarca rızkını kim tedarik ediyor? Bir sahnede iki farklı piyes oynasa birbirine karışıyor; Bak bu alem sahnesine milyarlarca piyes aynı yerde oynanıyor. Yazın sulu karpuz, kışın C vitaminli portakalı kim yaratıyor? Kar kalktığında cesetler manzarasıyla karşılaşmıyoruz, bunu ayarlayan kimdir? (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 182-183) Ateist ve deistler sanatı sanatkar kabul etmelerindeki çelişkiyi neden fark edememektedir? Niçin yaratıldık, nereden geldik, nereye gidiyoruz, niçin? (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 201) “Hak din olmadan ahlak olur mu? Akla dayalı ahlakta insanlığın ittifak etmesi mümkün müdür? Hani kapitalistlerin vaad ettiği bolluk, huzur? Kapitalizm ve komünizmden insanların en ufak bir umudu kaldı mı? Kürtaj kimilerine göre hak ve hürriyettir. Cinayeti haklı olarak gören bir ahlak kabul edilebilir mi? Cinsi sapkınlıklara hürriyet namına yol veren hatta teşvik eden akıl savunulabilir mi? Birleşmiş Milletler’de 5 vetocu ülke, kayırmak istediği ülkelerin zulmüne koruyucu olmaktadır. Bu idarecilerin hepsi materyalist, hümanist, kapitalist veya sosyalist zihniyet sahibidir. Çevre tahribatı, nesli tükenen canlılar, kitle imha silahları, sömürgeler; Bütün bunlar akıl ve bilim temelli dünyanın eseri değil midir? İnsanın taklidinden de aciz olduğu nice ilahi sanatlar (Biyomimetri)  var değil midir? Üç günlük dünya keyfi, ebedi bir ahireti yakmaya değer midir? Karalayıcı ifadeler gerçek bir bilgi sağlar mı? Allah’ın bizden istediği ibadet ve kuralların tamamının bizim lehimize, bizim faydamıza olduğunu biliyor musun? Ebedi hayat ile alakalı karar ve tercihlerinde yeterince düşündüğüne emin misin? Yoksa kalabalığa mı uyuyorsun? Hiçbir varlığın başıboş olmadığı bu alemde insanın başı boş bırakılacağına aklın ihtimal veriyor mu? Fizik kanunlarını kim koydu? Bir gün Rabbinin huzuruna getirildiğinde, onu inkar etmiş olmanın bir mazeretini bulabilecek misin? (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 186-191) Freud hayatın bütününden sadece bir yanına alıp, tamamı ondan ibaretmiş gibi yorum yapmıştır. İslam düşüncesi asla meseleleri tek taraftan ele almamıştır. İslam, hayatın her safhasını kuşatmıştır. (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 197)  

“Kur’an’a genel bir bakış açısıyla baktığımızda akla hitap ettiğini görürüz. Onun akla ve aklın kullanılmasına verdiği önem asla göz ardı edilemez. Kur’an’ın akla olan bu yönelişi katiyen başka kutsal kitaplarda yoktur. Aklın ileri seviyesi ilim ve irfanı ortaya çıkarır ki, ilim ve irfana Kur’an-ı Kerim dokuz yüzden fazla ayetle verdiği önemi ortaya koymaktadır. Dinin en temel şartı akıl sahibi olmaya bağlandığına göre akılla hareketin ehemmiyeti şüphe götürmez. Akıl, muhtelif fikirleri belirli kategorilere ayırma yetisine sahip olan, analiz edince bütünleyici ve birleştirici bir özellik taşır. İşte Kur’an’a göre aklın en önemli yanı burasıdır. Bu sebeple Kur’an’da aklını doğru şekilde kullanamayanlar kınanmıştır. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 173-203) İslam’ın bilgiye verdiği değer, bilgi edinmede kadın erkek ayırmayan, ilmin hangi bölgede kimin elinde bulunursa bulunsun tahsil edilmesi gerektiğini savunan, bilgi kaynaklarını kati delillerle sağlamlaştırmayı prensip edinen İslam dini, bu kurallarda da öncüdür. Peygambere inen ilk vahiy olan ‘Oku!’ bile, İslam’ın ilime verdiği önemi belirtmeye kafidir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 205) Ümmi sayılabilecek bir cemaate bildirilen ve o dönemin şartlarıyla ilmi en ileri dereceye yükseltmiş olan İslam, o yıllarda koyduğu kuralların evrenselliğini günümüzde de canlılığını koruyarak ispatlamaktadır. İslamiyet aynı zamanda alem ve Allah arasındaki ilişkiye de açıklık getirmiş, insanları inanmaya yönelebilecekleri bir yaratıcıyla tanıştırmıştır. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 206-210) “İslam dininde, imanın bilinçli olarak inanılmışsa bir değeri ve anlamı olacağı için iman; sorgulama, eleştirme, akletme ve karar verme sürecinden geçmek zorundadır. Bilimde akıl hakim olup, sanatta duygu ön plandayken din; İnsanın hem akıl, hem duygu, hem de sezgi yönüne hitap eder. Onu, bütün boyutlarıyla bir bütün içinde kavrar ve şahsiyetine şekil verir.” (Erol Çetin, Deizm Eleştirisi ve Yapılması Gerekenler, s. 97-98) İslam’ın yolu, aşırılıklardan uzak, denge ve itidal üzerine kurulan bir yoldur. (Erol Çetin, Deizm Eleştirisi ve Yapılması Gerekenler,s. 100) Kainat insanlığın devamını sağlayacak materyalleri insana susmakla görevlidir. Bilgi seviyesi konusunda dahi insan kainatının merkezindedir. Böylelikle yeryüzünü şekillendirme, imar etme yetkisi de kendisine verilmiştir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 211-214) ve insan, yaşadığı çevresini imar etmekle sorumludur. (N. K. Okumuş, Sağlam kulpa Tutunamayanlar, Ahlak, eşcinsellik ve deizm üzerine, s. 232)

Allah Teala, yaratmış olduğu insanların değerlerinin ortaya çıkması amacıyla onları sınamak için kainatı yaratmıştır. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 215-216) Dünya hayatı Kur’an’da genelde ahiret hayatıyla birlikte ele alınmış, bazen ikisi arasında karşılaştırma yapılırken ahiret hayatı üstün kılınmıştır. Dünya üzerinde yaşanmış olan hayat, ahiretteki saygınlığı ve muameledeki üstünlüğü belirleyecektir. Yani kısa dünya hayatını İslam’ın maneviyat şemsiyesi altında geçiren insan ahirette ebedi mutlu olacaktır. Dünya ahiretin bir nevi ön hazırlığıdır ve geçici olan kalıcı olandan değersizdir. (İbrahim Coşkun, Ateizm ve İslam, s. 217-219)

Sınırlı aklı ve devamlı değişen bilimi kendisine ilah edinen (Furkan, 43) ateistlerin ruh halini Kur’an bize şöyle tarih eder: “İnsan, kendisini müstağni (Allah’a ihtiyacı olmayan bir varlık olarak) gördüğü anda azgınlaşmaya başlar” (Alak, 6-7) “Ateizmin büyük belirtileri, nankörlük ve gösteriştir.” (Hüseyin Selim Kocabıyık, Ateizm ve Deizm, s. 11) “Bizim huzurumuza çıkarılacaklarını hiç beklemeyenler, “Bize melekler gönderilmesi veya rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?” diyorlar. Gerçek şu ki onlar içlerinde derin bir kibir duygusu besliyor, azgınlıkta sınır tanımıyorlar.” (Furkan, 21); “Şüphesiz biz insana doğru yolu gösterdik. O bu yolu ya şükrederek ya da nankörlük ederek kat eder.” (İnsan, 3)  

De ki: “Hak geldi batıl yıkılıp gitti! Zaten batıl yıkılmaya mahkumdur.” (İsra, 81) “İsterler ki, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürüversinler; ama inkarcılar hoşlanmasalar da Allah nurunu muhakkak tamamlayacak!” (Saf, 8; Tevbe, 32)

 

Leave a comment