Oryantalistler, Kur’an’ın Tevrat ve İncil’den yapılan alıntıların birleştirilmesi ile Muhammed tarafından yazıldığını ileri sürer. Günümüzde de bazı ateistler bu benzerlikler üzerinden İslam üzerinde şüphe utyandırmaya çalışırlar. Mesela kendini din uzmanı olarak tanıtan T. Dursun, İncil ve Tevrat’ ı okuduktan sonra, Kur’an’daki pek çok ayetin bu kitaplardan kopya edildiğine kanaat etmiş ve sonunda da ateist olmaya karar vermiştir. Öncelikle T. Dursun gibilerinin bu tür iddialarında samimi olduğunu kabul etmemiz için, ‘Kur’an’ı hiç okumadıklarını’ düşünmemiz gerekir. Çünkü Kur’an’ın birçok ayeti zaten bu benzerlikten bahseder, hatta bu kitaplardaki tahrifler/bozulmalar dışında bu kitapları onayladığını açıkça (Bakara, 91) belirtir. Böyle bir iddiada bulunmasını, uzmanı (!) olduğunu iddia ettiği kitabı bile anlamamış olduğunun itirafı olarak kabul etmek gerekir. Çünkü Kur’an bizzat tüm peygamber ve kitapların aynı kaynaktan gönderildiğini, mesajların içeriklerinin aynı olduğunu bizlere bildirmektedir.
Ateistlerden daha objektif olan bir oryantalist ile konumuza giriş yapalım: “Kur’an daha önceki peygamberlerin mesaj ve görüşlerini ortadan kaldıran bir vahiy değildi, tersine insanlığın dinsel deneyiminin sürekliliği üstünde ısrarla duruyordu. Bu noktayı vurgulamak özellikle önemlidir, çünkü bugün hoşgörü Batılıların pek İslam’da görme eğiliminde olmadıkları bir erdemdir.” (Karen Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, s. 236) “Bütün peygamberler tüm toplumlara aynı mesajı ilettikleri için, dünyanın çok farklı yerlerinde bile benzer mesajlara ve anlatılara rastlanması son derece normaldir.” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 271)
“İslam, Hz. Muhammed ile başlayan dinin adı değil; son peygamberi Hz. Muhammed olan dinin adıdır! İslam, Hz Adem’den ile başlamış ve son peygamberi, tebliğcisi efendimiz Hz. Muhammed olan dindir. Bu nedenle de “İslam tarihi kitaplarında yazarlar, Hz Adem’den peygamberimiz dönemine kadarki dönemleri, haberleri konu edinirler.” (Prof A. Demircan, Oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 118); “Kur’an, Tevrat, İncil’in aslî şekilleri ve kaynağı aynıdır yani bunlar yüce Allah tarafından gönderilmiştir. Dolayısı ile her ne kadar bozulmuş olsalar da Kur’an’la önceki vahiyler arasında belli bir örtüşmenin bulunması normal bir durumdur. Hz Muhammed, İslam mesajını insanlığa tekrar hatırlatan son peygamberdir. Kur’an ehli kitap olanlara tevhid ve ilahi iradeye aykırı olan, ters düşen inanç ve davranışları kendilerine bildirmiştir.” (İ. Sarıçam, S. Erşahin, M. Özdemir, İngiliz ve Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Tasavvuru, s. 239-240); “Hz. Adem’in de, Musa’nın da, İsa’nın da tebliğ ettiği din İslam’dır.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 39); “Hz. Peygamber kendisinden önce gelen Peygamberlerin getirdiği esasları yıkıp yok etmemiştir.” (Flamur Kasami, Kur’an’da çelişkili gibi görünen ayetler, s. 146) “Kur’an tüm peygamberlerin hak din olan İslam’ın, iman ibadet ve ahlak ilkelerini tebliğ ettiğini bildirir. Kur’an, Hz. İbrahim’i Yahudi veya Hıristiyan saymaz.” (Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş II, s. 84) “Allah elçilerini tek bir dini tebliğ etmeleri için göndermiştir. O’na İslam diyoruz.” (Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 70)
“İslam Hz Adem’den itibaren gelen dinin ortak adıdır.” Biz Müslümanlar tüm peygamberlere inanırız çünkü hepsini Allah, aynı emir ve yasaklarla göndermiştir. Zamanla bozulan kitaplar farklı gibi gözükse de hala hepsinde ilahi vahyin bazı izleri mevcuttur. Biz Müslümanlar, Tevrat, Zebur ve İncil‘i bozulmamış haline inanırız. “İncil ve Tevrat’ın büyük bir kısmı zaman içerisinde değiştirilmişti ama küçük bir kısmı olsa da orijinalliğini koruyordu.” (Adnan Şensoy, Ey misyonerler cevap verin, s. 106) Eğer bu kitaplara ve peygamberlerine iman etmezsek (kabul etmezsek) İslam’dan çıkarız! İlginçtir, Yahudi ve Hristiyanlar ise bizim peygamberlerimizi kabul edince kendi dinden çıkarlar. D. Marshall, ‘Muhammad in Contempovary Christian Theological Reflection,’ adlı makalesinde (Islam and Christian-Muslim Relations, 2013, 24/2, s. 161-167) şöyle der: “Şayet Hıristiyanlar Hz. Muhammed’in peygamberliğini kabul ederlerse kendi dinlerini inkâr etmiş olurlar.” Hâlbuki İslam’a göre Hz İsa peygamberdir ve bunu inkâr eden İslam’dan çıkar. Yahudiler İsa aleyhisselamı peygamber kabul etmez, Yahudi ve Hıristiyanlar Hz. Muhammed’i peygamber kabul etmez, biz onların dahil tüm peygamberlere iman ederiz, birini inkar edersek dinimiz olan İslam’dan çıkarız. Bu nedenle de Sırbistan’da Hz İsa’ya hakaret eden resimleri Müslümanlar protesto etmiş (05.10.2012); Hz Musa’ya saygısız karikatür çizen Gırgır dergisi ülkemizde tepki göstermiştir. (17.02.2017)
“Müslümanlık, kendinden önce gelen ilahi dinlere karşı daha kuşatıcı ve saygılıdır. Oysa diğer dinler İslam’ı bir ahir zaman sapkınlığı olarak tamamen reddetmektedir.” (Namık Kemal, Renan Müdafaanamesi, s. 24) “Beni Müslüman yapmak için sanki her şey birbirine ekleniyor.” (Prof. Dr. Eva de Vitray Meyerovitch, İslam’ın Güler yüzü, s. 61) “Müslüman olmuştum, hem de hiçbir şeyi inkar etmeden. Ne Tevrat’ı inkar ediyordum bir gün ne de İncili” (Meyerovitch, s. 37) “Benim için İslam’ı keşfetmek bir gün kaybedilenleri yeniden bulmak, ayrı düştüklerime tekrar kavuşmak gibi bir şey oldu.” (Meyerovitch, s. 57)
Daha Kuran’ın ilk sayfasını açınca şu ayet karşımıza çıkar: ” Sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler.” (Bakara, 4)
“O, sana Kitabı Hak ve ‘kendinden öncekileri doğrulayıcı olarak’ indirdi. ‘O, Tevrat’ı ve İncil’i de’ indirmişti. (Ki onlar) Bundan önce insanlar için bir hidayetti.” (Âli İmrân, 3-4 ); “De ki: Ben peygamberlerin ilki değilim. ” (Ahkâf, 9); “İbrahim’in dininden kendini bilmezlerden başka kim yüz çevirir? Rabbi ona: Müslüman ol, demiş, o da: Alemlerin Rabbine boyun eğdim, demişti. Bunu İbrahim de kendi oğullarına vasiyet etti, Yakub da: Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. O halde sadece Müslümanlar olarak ölünüz (dedi). Yoksa Yakub’a ölüm geldiği zaman siz orada mı idiniz? O zaman (Yakub) oğullarına: Benden sonra kime kulluk edeceksiniz? demişti. Onlar: Senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilâhi olan tek Allah’a kulluk edeceğiz; biz ancak O’na teslim olmuşuzdur, dediler.” (Bakara, 130, 134) ; “Muhammed, Allah’ın elçisidir ve peygamberlerin sonuncusudur.” (Ahzab, 40); “Allah’ın elçisi ve müminler, rabbinden ona indirilene iman ettiler. Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandılar. “O’nun elçileri arasında ayırım yapmayız” ve “İşittik, itaat ettik, bağışlamanı dileriz rabbimiz, gidiş sanadır” dediler.” (Bakara, 285) ; “De ki: Şüphesiz ki Rabbim beni doğru yola, dosdoğru dine, Allah’ı birleyen İbrahim’in dinine iletti. O müşriklerden değildi.” (Ahkaf, 161); “Resulüm! Sonra da sana: “Doğruya yönelen İbrahim’in dinine uy! O müşriklerden değildi.” diye vahyettik.” (Nahl, 123); “İşte o peygamberler, Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. Şu halde onların rehberliğine uy!” (En’am, 90); “Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı olarak ve size haram kılınan bazı şeyleri helâl kılmak için gönderildim.” (Ali İmran, 50) ; ” (Ey Muhammed!) Sana vahyettiğimiz kitap (Kur’an); kendinden öncekini tasdik eden hak kitaptır.” (Fatır, 31) ; “Dediler ki: “Ey kavmimiz! Şüphesiz biz, Mûsâ’dan sonra indirilen, kendinden önceki kitapları doğrulayan, gerçeğe ve doğru yola ileten bir kitap dinledik.” (Ahkaf, 30); De ki: “Allah’a, bize indirilene (Kur’an’a); İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a ve Yakuboğullarına indirilene, Mûsâ’ya, İsa’ya ve peygamberlere Rablerinden verilene inandık. Onlardan ‘hiçbirini diğerinden ayırt etmeyiz.’ Biz O’na teslim olanlarız.” (Ali İmran, 84); “İbrahim, ne Yahudi idi, ne Hıristiyan’dı: ancak, O hanif (muvahhid) bir Müslüman’dı.” (Ali İmran, 67); “O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim’in dini(nde olduğu gibi). O (Allah) bundan daha önce de, bunda (Kur’an’da) da sizi ‘müslümanlar’ olarak isimlendirdi. “(Hac, 78) Bakara, 128, 131, 132, 133. ayetler de İbrahim (as)’ın İslam üzere olduğunu, Şura:13, Ali İmran, 84, 95; Nisa: 163; Yusuf, 38; Hac, 78, Ahzâb,7; Sâd, 45; Hadid, 26; A’la:18-19 vb. birçok ayet İslam’ın ilk insandan itibaren gelen dinin adı olduğunu bize bildirir.
Peygamberimiz de: “Biz peygamberler baba bir kardeşleriz, hepimizin dini birdir.” (Buharî, Enbiya, 48) buyurmuşlardır. Ayrıca, “Benimle benden önceki diğer peygamberlerin durumu mükemmel ve güzel bir ev yapan fakat sadece köşelerinin birinde bir kerpiçlik yeri boş bırakan bir adama benzer. Halk, evi hayran hayran dolaşmaya başlar ve o eksikliği görüp ‘Bu boşluğa bir kerpiç konulmayacak mı?’ der. İşte ben bu kerpiçim, ben peygamberlerin sonuncusuyum.” (Buhârî, Menakıb, 18) hadisi de, aynı konunun altını çizer.
Allah-u Teala ilk insan aynı zamanda ilk peygamber olan Hz. Adem’e, onun ve çocuklarının dünyada rahat ve huzur içinde yaşamaları için, ahirette cennete gidebilme kılavuzu olacak bazı kuralları sayfalar halinde (10 sahife) indirir. Aradan insanlar zamanlar geçer. İnsanlar bu kuralları bozar, unuturlar. Kullarına daima şefkatli olan Allah-u Teala sayfalar halinde Hz. Şit’e (50 sayfa); Hz. İdris’e (30 sayfa); Hz. İbrahim’e (10 sahife) dünya ve ahiret huzurunu sağlayacak kurallar gönderir. İnsanlar her defasında bunları bozar, değiştirir ve bunun sonunda sapıtır, ahlaksız, zalim bir topluma dönüşürler. Allah-u Teala insanlar çoğalıp sayıları ve problemleri artınca onlara olan rahmet ve şefkatinden dolayı bu defa sayfa değil kitap gönderir. İnsanlar dünyada mutlu olsunlar, ahirette cenneti kazanabilsinler diye Hz. Musa’ya Tevrat’ı indirir. İçinde ‘toplumsal hayat, İman, İbadet, geçmiş toplulukların ibretlik hikayeler’ vardır. Ama insanlar zamanla bu kuralları bozar tahrif eder, yok ederler. Allah-u Teala kullarına yine kitap, yine peygamberler gönderir. Allah mutlaka her topluma peygamber göndermiş, iyiyi kötüden ayırt ettirecek kıstasları onlara bildirmiştir. Nahl, 36:” Andolsun ki biz her ümmete, “Allah’a ibadet edin ve putlara tapmaktan sakının.” diye bir peygamber gönderdik.”; Kasas, 59: “Peygamber göndermedikçe, yaptıkları kötülüklerden dolayı o memleketleri helak edici değiliz.”; Mümin, 78: ” Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onlardan sana kıssalarını anlattığımız kimseler de var, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var.”; Nisa, 164: “Bir kısım peygamberleri sana daha önce anlattık, bir kısmını ise sana anlatmadık.” Ayetlerde görüldüğü gibi, “Kur’an’da adı geçenler dışında da peygamberler olduğu” ve “Allah her topluluğa mutlaka bir peygamber gönderdiği” bildirmektedir. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 125, 126)
Tevrat’ın bozulmasından sonra Allah-u Teala Hz. Davut’a Zebur’u indirir. İçerisinde ‘ilahiler, dualar’ vardır. Aradan zamangeçer. İnsanlar Zebur’u da bozar. Allah-u Teala yine kitap gönderir, Hz. İsa’ya İncil’i indirir. İçinde ‘ahlaki kurallar’ vardır fakat insanlar kısa süre içinde bunu da bozar, tahrif ederler ve 571 yılına gelinir.
Allah-u Teala tüm zaman ve toplumlara indirdiği kuralların hepsinin güncel hallerini Kur’an-ı Kerim ile Hz. Muhammed’e gönderir. İçinde ‘toplumsal hayat, ibadet, ahlak, iktisat, dua, tevhit, ukubat, kıssalar.’ vardır. Hz. Adem, Musa, İsa, Davud’a… gönderilen kuralların tümü, güncel halleri ile artık tek bir kitaptadır. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teala’nın “Kur’an’ı kesinlikle Biz indirdik, elbette onu yine Biz koruyacağız” (Hicr, 9) taahhüdü bulunmaktadır. Kıyamette yaklaşmıştır. (Kamer, 1) Kur’an asla bozulmayacaktır. Tüm resullere indirilen kuralların hepsi Kur’an-ı Kerim’de biz ahir zaman Müslümanlarına indirilmiştir. O nedenle bizler tüm resul ve kitaplara inanmak zorundayız. Çünkü onlar aynı Allah’ın indirdiği kurallardır ve aynıları bizlere de bildirilmiştir. Kısaca Hz. Adem’in kuralları da Hz. Musa, Hz. Muhammed’in kuralları da (İmandan ibadete; muamelattan ukûbata belli kavimlere bildirilen istisnai kurallar hariç ) hep aynıdır. Allah’ın varlığı, birliği, Allah’ın sıfatları, ahiret inancı, iman edenlerin, inkâr edenlerin, münafıkların özellikleri, geçmiş ümmetlerin durumu gibi temel konular, öğütlenen ve sakındırılan hususlar, ahlaki ölçüler hiçbir devirde köklü olarak değişmeyen evrensel gerçeklerdir. Kurallar, ilahi mesaj ve o mesajın sahibi aynıdır. Peygamberler, kitap isimleri ve dinlerin adları faklı olsa da mesaj, öz, içerik hep aynıdır.
“Müslümanlar, Yahudi ve Hıristiyanları batılıların İslam’ı gördüğü gibi göremezler. Çünkü diğer dinler ‘İslam nezdinde kötü değil, mensuhturlar; hükümleri ortadan kalkmıştır.” (Namık Kemal, Renan müdafaanamesi, s. 24); “Müslümanlık kendinden önce gelen semavi dinlere karşı daha kucaklayıcı ve saygılıdır, hürmetkardır. Oysa diğer dinler İslam’ı, bir ahir zaman sapkınlığı olarak külliyen reddetmektedir.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 374)
Allah-u Teala bütün insanlara aynı kuralları (İslâmiyet’i) emretmiş, bu kurallar Kur’an gelene kadar insanlar tarafından zaman içinde bozulmuştur. Kıyamet yaklaştığı için Kur’an-ı Kerim Allah tarafından koruma altına alınmış ve içindeki tüm resullere indirilen kuralların ana ilkeleri ve yeni duruma göre güncellenen hükümleri ile tamamı, bozulmadan kıyamete tek baki kalacak şekilde Kur’an ile indirilmiştir.
Şimdi tüm dinlerin özünün İslam olduğuna dair delillerimize bakalım.
Allah-u Teala her topluluğa mutlaka bir peygamber indirmiştir: “Hiç bir ümmet yoktur ki onlara uyarıcı gelmemiş olsun.” (Fatır, 24) İlahi mesajın ulaşmadığı hiç bir kavim, topluluk yoktur. Kızılderililerden, Çinlilere; zencilerden, beyazlara. Putperest veya politeist (Çok tanrılı) dinlerin kökenine baktığımızda hepsinde ilahi mesajın bozulmamış izlerini görmek mümkündür.
Yahudiler domuz eti yemezler, faiz ve kumar onlarda da yasaktır, başlarına kipa takarlar, gusül alırlar, cumartesi günü toplu ibadet yaparlar . Hıristiyan papazlar oruç tutar, tekke takar, cübbe giyer, kutsal su ile – Sadece ellerini daldırıp çıkararak- abdest alırlar, pazar günü toplanırlar. Hıristiyan rahibelerin hepsi tesettürlüdür.
Kızılderililer tanrılarına ‘büyük ruh’ derler ki aslı, Adem (as)’a üflenen (Hicr, 29) ilahi ruh’un aslının Yüce Yaratıcıda olmasına dayanır. Demek ki Kızılderililere de bir peygamber gelmiş, onlara “Çamurdan yaratılan ilk insana yaratıcının kendi ruhundan üflediği anlatılmış”, yerli kabileler zamanla birçok şeyi unutup sonra da totemlere tapmaya başlasalar bile, üflenen ruhun aslının yaratıcı da olduğunun idraki ile O’na “Büyük Ruh” adını vermişlerdir. Kızılderili atasözlerinden örneklerle devam edelim: “Büyük ruhun her birimizin içinde olduğunu fark ettiğinde barış sağlanır.”: Kaf, 16: “Allah insana şah damarından daha yakındır.”; “Sevgiyi tanıdığında, yaratıcıyı da tanırsın.” Atasözü el-Vedud (Karşılıksız seven, sevilen) sıfatının yansıması değil midir? “Ulu ruhun kelimeleri, çam yaprağı gibi ilelebet yeşil kalır.” Sözü, İbrahim, 24: “Güzel bir söz, güzel bir ağaç gibidir.” ayeti ile paralel değil midir? Amerika kıtası nerede Arabistan çölleri nerede? Ama tüm insanlara gönderilen mesaj ve gönderen ilah aynı olunca, tüm bozulmalara rağmen ortak noktalar daha ilk bakışta hemen fark edilebilmektedir.
Afrika’da Mau kabilesi “Tek olan, doğmamış ve doğrulmamış, eşi benzeri olmayan, her şeyi bilen, işiten güçlü bir tanrıya” inanırlar ki bu İhlas suresinin tamamen aynısıdır. Tabii zamanla bozulan bu inanca, “O tanrı kızınca yıldırımları dünyaya gönderir” şeklinde bir ekleme yapılmıştır.
Andrew Lang ve ayrıca Güneydoğu Avustralya ilkel kabileleri arasında yaptığı araştırmalarda Wilhelm Schmidt, insanların, ahlaki edebe uyup uymadıklarını denetleyen ve gökte bulunduğuna inanılan yüce bir tanrı kavramına her yerde rastlandığını tespit etmiştir. Schmidt, yüce varlığın merhametli, lütuf sahibi olarak tasavvur edildiğini ve gökte varlığını sürdürdüğüne inandıklarını ortaya koymuştur. (Schmidt, Der Ursprung der Gottesidee)
Orta Asya’daki Türkler öldükten sonra dirilmeye, ruha, tek tanrıya inanırlardı. Hindu tanrılarının pek çok kolu ve gözü vardır, yani Basîr ve Kadîr olan yaratıcı her şeyi görür ve O’nun gücü her yere ulaşır olduğunun heykellerle ifadesidir bunlar.
“Moğol Prensi ve Şah Cihan’ın oğlu Dara Şikuh, Sırrı Ekber adlı kitabında, Hinduizm’in temellerinin tevhide dayandığını ileri sürer. (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 226); “Avusturya’daki Atnatular yerlileri, ezeli bir tanrıya inanırlar.” (Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 266) ; “İskandinav mitolojisinde sura üfleme olayın bir benzeri geçmektedir.” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 270)
“Fars Kitabeleri, Hindu kutsal metinleri. Bu dinlerin kitapların hepsi insanlara tek tanrı inancını; Tevhid inancını vaaz eder.” (Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 99)
Görüldüğü gibi ‘inanma gerçeği, en ilkel insan topluluklarında bile vardır.’ (Takiyettin Mengüşoğlu, Felsefeye Giriş, s. 289) Putperestlik gibi ritüeller ise “bir din değil, olsa olsa bir dinin yozlaşmış” halleridir. (Lev N. Tolstoy, Din Nedir, s. 16)
Monoteizmden politeizme (Tek tanrıcılıktan çok tanrıcılığa)
“Tarihsel bulgular, dinlerin evrimi denilebilecek bir sürecin değil, dinlerin dejenerasyonu denilecek bir sürecin gerçekte var olduğunu ortaya koymuştur. ‘Gerçek din’, zamanla dejenere edilmiş, bozulmuş ve çok ilahlı putperest dinlere dönüşmüştür.” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 130) Kur’an’a göre dinler arasındaki ihtilaflı hususlar, insanların vahyedilen dinlerde yaptıkları dejenerasyonlarının sonucudur. (Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım? Deizme Cevap, s. 19)
İskoçyalı şair, gazeteci, tercüman ve romancı Andrew Lang, ilk başlarda tek tanrıcılığın olmadığını, politeizmden monoteizme kademeli geçildiğini savunuyordu. Daha sonraları yaptığı araştırmalarda, Avustralya ve Bengal Körfezinde yer alan Andaman adalarında yaşayan ilkel kabilelerin inancında, Yüce tanrı inancına rastlaması onun fikirlerinin değişmesine neden olmuştur. Lang, incelediği kabilelerde ne atalar kültüne ne de doğa kültlerine rastlamıştır. Animizm teorisine göre, ruh kavramının Tanrı düşüncesine göre önceliği bulunmaktadır. Oysa Lang, Avustralya’daki, Andaman adalarındaki kabileler ve Bushmenler gibi en ilkel kabilelerde ruhlara ilişkin herhangi bir kült icra edilmediğini ortaya koyarak, animizm teorisinin üzerine oturduğu temel dayanakları yıkmıştır. Alman etnolog Wilhelm Schmidt ise bu görüşleri daha da ileri seviyeye taşımıştır. Ona göre, insanlığın ortak kökeni olan ‘ilk toplumun’ belli bir dini vardır. Bu toplum, yeryüzüne yayılıp farklı milletlere bölünürken dinlerini gittikleri yerlere götürdüler fakat geçirdikleri süreçler ve maruz kaldıkları şartların etkisi altında inançlarında değişiklikler meydana gelir. Yinede ‘bir çok kültürün içerisinde ilk toplumun inancına ait unsurlar az yada çok korunmuş olarak bulunmaktadır.’ Wilhelm Schmidt’in kabulüne göre en eski ilkel kültür Pigmeler’inkidir. Pigmelerin genelinde ‘Tek’ bir Yüce Varlığa inanılmaktadır. Bu tanrı, ‘kanunlar koyar, insanları, her şeyi bilir ve gözetir.’ Tanrı, ‘insanların adaleti çiğnemesi halinde sadece bu dünyada değil aynı zamanda da öbür dünyada da insanlara ceza verecektir.’
Önce Lange’nin ve ardından Schmidt’in 12 ciltlik ‘Tanrı fikrinin kaynağı’ eserinde yazdığı üzere, ‘yüzlerce ilkel kabilenin animizmi takip etmediğini ve bunların tamamında muhtelif şekilde de olsa, bir tek Tanrı inancının var olduğunu’ göstermiştir. (Altay Can Meriç, Peygamberliğin ispatı, s. 325) İlerlemeci Dinler Tarihi anlayışında, tarım öncesi avcı toplayıcı toplumlarda din olmadığı anlatısı da oldukça yaygındı. Göbeklitepe’de tarım öncesi avcı toplayıcı bir topluma ait ibadethane bulunması, yakın dönemdeki bu değişim, İslam’ın anlatısına uygundur. İslam’a göre nesnelere tapınma, bir başlangıç değil, bozulmanın son kertesidir. (Meriç, 326, s. 327)
Güney-Doğu Avustralyalılar ise Yüce varlığı, ’baba’ diye adlandırmaktadırlar. Görüldüğü gibi, Hıristiyanlarda da meydana gelen ve tek tanrı inancının zamanla bozularak baba figürüne dönüşmesi sürecinin benzeri onlarda da ortaya çıkmıştır. Kuzey amerika Yerlilerinde, ‘Ölümsüz’ sıfatına sahip Yüce Varlık anlayışı vardır. Tüm kabile dinlerinde Yüce Varlık’ın sıfatları şu şekildedir: “O, ebedî, sonu ve başlangıcı olmayan bir varlıktır. Yaratılmamıştır. Ölümlü olan hiçbir şeye tabi değildir. Tanrı her yerde hazır ve nazırdır. Âlimdir. Her şeyi bilendir. Yüce Varlık her şeye kadirdir. Gücü her şeye yeter. Yüce Varlık iyilik sahibidir. Ahlaki kanunlarını çiğneyenleri cezalandırır.” Schmidt’e göre olumsuz öğeler, daha sonradan iç bozulma süreçleri yüzünden ortaya çıkmıştır. (https://antikyalanlar.blogspot.com/2018/06/en-eski-inancdin-hakkndaki-calsmalar-1.html; Dr. İbrahim Hakkı Kaynak, Wilhelm Schmidt’te Avcı-toplayıcıların tek tanrıcılığı; Dr. Ramazan Adıbelli, Monoteizm ve Yüce Varlık Konusunda Wilhelm Schmidt ile Raffaele Pettazzoni Arasındaki Tartışma, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 50:2 (2009); s.113-152)
Bazılarının iddia ettiği gibi: Kuran’da olan bazı bilgiler Tevrat ve İncil’de de aynen vardır, o halde (Haşa) Muhammed Kuran’ı Tevrat-İncil’e bakarak yazdı iftirasının cevabı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır: Hepsi aynı kaynaktan (Yüce Yaratıcıdan) gelmektedir, Tevrat-İncil bozulduğu, değiştirildiği için Kur’an’a zıt, ondan farklı içerik barındırır, bozulmayan yerler ise Kuran’la aynıdır, çünkü Allah’ü Teâla (Bazı toplumlara imtihan vesilesi olan bazı emir yasaklar hariç) hep insanların yararına olan aynı kuralları insanlara emretmiş ve insanlara zararlı olanları da yasaklamıştır ki, yeri geldikçe tüm bu konular tek tek ele alınacaktır.
Oryantalist Lord John Davenport, Hz Muhammed ve Kuran’ı kerim adlı eserinde konu hakkında şunları yazar: Necran kabilesi hariç Yemen Müslümanlığı kabul eder. Bu başarı, ‘yaydığı dinin bütün peygamberlerce yayılan dine uygun’ olması, en saf ahlaki öğretileri içine almasına bağlıdır. (s. 31) Hz Muhammed hiçbir zaman yeni bir dinin kurucusu olduğunu söylememiştir. Buna karşılık Hz İbrahim’in dinini diriltip yaşattığını ve bunun kendisine vahyolunduğunu bildirir. Kuran’ın biricik amacı Yahudi ve Hıristiyanların bozup değiştirdiği kutsal levhaları düzeltmektir. (s. 47, 92) Hz İsa’da Musa’nın dinini diriltmeyi amaçlamıştır. (s. 93) Tabiatı yaratan, varlığını bütün eserlerine, kanununu insan kalbine koymuştur. Her yüzyılda gelen peygamberlerin görevi, Allah bilgisini uyandırmak ve Allah’ın kanununa uyulmasını sağlamaktı. Hz Musa ve İsa kendilerinden sonra gelecek daha büyük bir peygamberi haber vermişlerdi. (s. 46) Muhammed dininin elindeki en büyük belge, başka dinlerdeki noksanlıkları miras olarak almamış, hurafelerden uzak kalmış, Allah’lık yüce kavramı yerine bayağı bir put koymakla kirletmemişlerdir. (s. 55); “Yahudiler ve Hristiyanlar şunu anlamak istemiyor: Onlar için Süleyman Mabedi “Kral Süleyman”ın yaptırdığı bir cami. Onların “Kral Süleyman” dedikleri, bizim Peygamberimiz. Onların “Kral Davud” dedikleri, bizim için Zebur’u getiren bir Resul. “Zebur” onlar için bizim “Mevlid” gibi bir şey. Bir zikir ve dua kitabı. Bizim için Allah’ın kelamı. Onlar için tarihi bir miras olarak gördükleri mekân, bizim ilk kıblemiz ve İsra’nın gerçekleştiği makam.” (Abdurrahman Dilipak, Yeni Akit, 09.12.2017)
İslam’ın tüm dinlerin özü olduğu konusunu, ‘T. Dursun’a cevaplar’ adlı yazımızda ayrıca ele aldık.
.
Ebla Tabletleri
Arkeologlar tarafından 1975 yılında bulunan Ebla Tabletleri’nde ilahi kitaplarda bahsedilen üç peygamberin adının geçmektedir. Ebla, M.Ö. 2500 yıllarında, bugünkü Suriye’nin başkenti olan Şam ile Türkiye’nin güneydoğusunu da içine alan bir bölgeyi kapsayan bir krallıktı. Çivi yazılı yaklaşık 20.000 tablet ve parçalarından meydana gelen bu arşivde Kur’an-ı Kerim’de adı geçen melek Mikail (Mi-ka-il) yanı sıra (Ebla Arşivleri, Doubleday, s. 271-321) Üç İlahi kitapta bahsedilen peygamberlerin adı da geçmektedir. Hz. İbrahim (Ab-ra-mu); Davut (Da-u-dum) ve Hz. İsmail (Iş-ma-il). (Howard La Fay, “Ebla: Bilinmeyen Büyük Bir İmparatorluk”, National Geographic Magazine, Aralık 1978, s. 736, Mitchell Dahood, “Ebla”, The Academic American Encyclopaedia, Op. Cit.; Prof Arif Akman, Toprak altında 4.000 yıl uyuyan bir uygarlık: Ebla, Tubitak, Sayı: 149, Nisan 1980, s. 13) Ebla Tabletlerinde saptanan peygamber isimlerinin çok büyük bir önemi bulunmaktadır. Çünkü bu isimlere ilk kez bu kadar eski bir tarihi belgede rastlanmaktadır. Amerikalı arkeoloji uzmanı ve dinler tarihi araştırmacısı David Noel Freidmann da yaptığı incelemelerden de, tabletlerdeki İbrahim ve İsmail gibi isimlerin peygamber isimleri olduklarını sonucuna ulaşıyor. (Bilim ve Teknik Dergisi, sayı 118, Eylül 1977 ve sayı 131, Ekim 1978) Tabletlerde görülen önemli bir ayrıntı ise, Lut kavminin yaşadığı yer olan Sodom ve Gomorra (Sodom ve Gomorrah) bölgelerinin isimlerinin de tabletlerde yer alması idi. (Howard La Fay, “Ebla: Bilinmeyen Büyük Bir İmparatorluk”, National Geographic Magazine, Aralık 1978, s. 736.) Tabletlerde, Adem, Havva, Nuh, Hacer, İsrail, Talut isimleri de geçmektedir. (Haim Bermant ve Michael Weitzman, “Ebla: Arkeolojide bir İlham”, Times Kitapları, 1979, Wiedenfeld ve Nicolson, İngiltere, s. 184) Bu tabletler o dönemde hak dini tebliğ eden peygamberlerin haberlerinin bu bölgelere de ulaştığını gösteren önemli bir belge niteliğini taşımaktadır. Reader’s Digest dergisindeki bir makalede, Kral Ebrum’un iktidarı döneminde Eblalıların dinlerinde değişim olduğu, insanların Yüce Allah’ın adını yüceltmek için isimlerine ön ek kullandıkları kaydedilmiştir. (Bülent Şahin Erdeğer, İndyturk.com, Hz İbrahim Örneği 1, 26.5.2022)
“Andolsun, Biz her ümmete: “Allah’a kulluk edin ve tağuttan kaçının” (diye tebliğ etmesi için) bir elçi gönderdik. Böylelikle, onlardan kimine Allah hidayet verdi, onlardan kiminin üzerine sapıklık hak oldu. Artık, yeryüzünde dolaşın da yalanlayanların uğradıkları sonucu görün.” (Nahl Suresi, 36)
Namaz, Oruç, Hac, Kurban, Hak yolda mücadele, İslam Tüm peygamberlere emredilmiştir!
Bakara, 182: “Ey iman edenler, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, oruç size de farz kılındı”; İbrahim, 35-40: “Hatırla ki; Bir zaman İbrahim şöyle demişti: “Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bir kısmını namazı dosdoğru kılmaları için, senin Beyt-i Haram’ının yanında, ekinsiz bir vadiye yerleştirdim. “Ey Rabbim! Beni ve soyumdan gelecekleri namazını dosdoğru kılanlardan eyle! Ey Rabbimiz! duamı kabul et!; Meryem, 54-55: “Kur’an’da İsmail’i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.”; Enbiya, 72-73: “Ona (İbrahim’e) İshak’ı, üstelik bir de Yakub’u ihsan ettik ve herbirini salih kimseler kıldık. Kendilerine hayırlı işler yapmayı, namaz kılmayı, zekat vermeyi vahyettik.”; Lokman, 13-17: ” Hani bir zaman Lokman, oğluna öğüt vererek demişti ki: “Yavrucuğum! Namazı kıl, iyiliği emret, kötülükten sakındır. Başına gelenlere sabret, çünkü bunlar, azmi gerektiren işlerdendir.”; Hud, 87: “Dediler ki; “Ey Şu’ayb, atalarımızın taptıklarını terketmemizi veya mallarımızda dilediğimizi yapmaktan vazgeçmemizi sana namazın mı emrediyor? Oysa ki sen yumuşak huylusun ve aklı başında bir adamsın.”; Taha, 11 -15: “Ateşe vardığı zaman şöyle çağrıldı: “Ey Musa! Şüphesiz ben Allah’ım, benden başka hiçbir ilâh yoktur. Onun için bana kulluk et ve beni anmak için namaz kıl. “; Yunus, 87: “Biz Musa ile kardeşine şöyle vahyettik: “Kavminiz için Mısır’da birtakım evler hazırlayın ve evlerinizi kıbleye karşı yapın ve namazı kılın ve müminlere müjde verin.”; Meryem, 54 -55: ” Kur’an’da İsmail’i de an; çünkü o, vaadine sadık bir kuldu ve gönderilmiş bir peygamberdi. Ailesine ve çevresine namaz kılmayı ve zekat vermeyi emrederdi ve Rabbinin katında hoşnutluğa ermişti.”; Bakara:127: “İbrahim, İsmail’le birlikte Evin (Ka’be’nin) sütunlarını yükselttiğinde (ikisi şöyle dua etmişti): “Rabbimiz bizden (bunu) kabul et. Şüphesiz, Sen işiten ve bilensin”; Hacc, 26-27: “Bir zamanlar İbrahim’e Beytullah’ın yerini hazırlamış ve (ona şöyle demiştik): Bana hiçbir şeyi eş tutma; tavaf edenler, ayakta ibadet edenler, rükû ve secdeye varanlar için evimi temiz tut. İnsanlar arasında haccı ilân et ki,gerek yaya olarak, gerekse nice uzak yoldan gelen argın develer üzerinde sana gelsinler.”; Saffat, 107: “Ve ona (İbrahim’e) büyük bir kurbanlık fidye verdik.”; Fetih, 29: ” Muhammed Allah’ın elçisidir. Onun yanında bulunanlar da kâfirlere karşı çetin, kendi aralarında merhametlidirler. Onları rükûa varırken secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır. Bu, onların Tevrat’taki vasıflarıdır. İncil’deki vasıfları da.”; Tevbe, 111: “Allah, müminlerden, canlarını ve mallarını, kendilerine cennet vermek üzere satın almıştır: Allah yolunda çarpışacaklar da öldürecekler ve öldürülecekler. Bu, Tevrat’ta da, İncil’de de Kur’ân’da da Allah’ın kendi üzerine yüklendiği bir ahittir.”; Bakara, 132-133: “Bunu İbrahim, oğullarına vasiyet etti, Yakup da: “Oğullarım, şüphesiz Allah sizlere bu dini seçti, siz de ancak Müslüman olarak can verin. Yoksa siz, Yakub’un ölüm anında, orada şahidler miydiniz? O, oğullarına: “Benden sonra kime ibadet edeceksiniz?” dediğinde, onlar: “Senin ilahına ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın ilahı olan tek bir ilaha ibadet edeceğiz; bizler ona teslim olduk” demişlerdi.”; Nisa, 163-165: ” Muhakkak biz, Nuh’a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim’e, İsmail’e, İshak’a, Yakub’a, torunlarına, İsa’ya, Eyyûb’a, Yunus’a, Harun’a ve Süleyman’a da vahyettik. Davud’a da Zebur’u verdik. Daha önce sana anlattığımız peygamberlerle, anlatmadığımız başka peygamberlere de vahyettik.”; Maide, 46: “O peygamberlerin ardından, yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryemoğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur olan, kendinden önceki Tevrat’ı tasdik eden ve Allah’dan korkanlar için bir hidayet rehberi ve bir öğüt olan İncil’i verdik.”; Maide: 44: ” İçinde hidayet ve nûr bulunan Tevrat’ı, elbette biz indirdik.”; Ali İmran, 48: “Allah İsa’ya kitabı, hikmeti ve Tevrat ile İncil’i öğretir.”; Hadid, 26-27: “Andolsun, Nuh’u ve İbrahim’i elçi gönderdik, peygamberliği ve kitabı bunların zürriyetleri arasına koyduk. Onlardan yola gelen de vardı, ama onlardan çoğu yoldan çıkmışlardı. Sonra bunların izinden ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa’yı da arkalarından gönderdik, ona İncil’i verdik ve ona uyanların yüreklerine bir şefkat ve merhamet koyduk.”; Ali- İmran: 3-4: “O, sana kendisinden öncekileri tasdik edip doğrulayan bu kitabı hak ile indirdi. Daha önce insanlara hidayet olarak Tevrat’ı ve İncil’i de yine O indirmişti.”; Saff, 6: ” Meryem oğlu İsa da: “Ey İsrailoğulları! Ben size Allah’ın elçisiyim. Benden önce gelen Tevrat’ı doğrulayıcı ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi müjdeleyici olarak (geldim).” demişti.”; Bakara, 135-136: “Yahûdî ve Hıristiyanlar, Müslümanlara şöyle dediler: “- Bizim dinimize girip Yahûdi veya Hıristiyan olun ki, doğru yolu bulasınız.” Habibim sen de ki “- Hayır, biz hak yol üzere bulunan Hazreti İbrahim’in dinindeyiz. O, hiç bir zaman müşriklerden (Allah’a ortak koşanlardan) olmadı. Deyin ki: “Biz Allah’a; bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarına indirilene, Musa ve İsa’ya verilen ile peygamberlere Rabbinden verilene iman ettik. Onlardan hiç birini diğerinden ayırt etmeyiz ve biz O’na teslim olmuşlarız.”; Şuara, 196-197: “Ve hiç şüphesiz, o (Kur’an); geçmişlerin kitaplarında da vardır.”; Nisa, 131: “Göklerde ve yerde ne varsa Allah’ındır. Andolsun, biz sizden önce kitap verilenlere ve sizlere: ““Allah’tan korkup-sakının” diye tavsiye ettik.”; Maide, 48: “Sana da (Ey Muhammed,) önündeki kitap(lar)ı doğrulayıcı ve ona ‘bir şahit- gözetleyici’ olarak Kitab’ı (Kur’an’ı) indirdik. Öyleyse aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet ve sana gelen haktan sapıp onların heva (istek ve tutku)larına uyma. Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol-yöntem kıldık.”; Maide, 46: “Onların (peygamberleri) ardından yanlarındaki Tevrat’ı doğrulayıcı olarak Meryem oğlu İsa’yı gönderdik ve ona içinde hidayet ve nur bulunan, önündeki Tevrat’ı doğrulayan ve muttakiler için yol gösterici ve öğüt olan İncil’i verdik.”
Namaz kılan Yahudi (http://www.youtube.com/watch?v=xwrdgIBH05g) ve Hıristiyanların (http://www.youtube.com/watch?v=arRvrUP_pOc) videolarına sanal alemden rahatlıkla ulaşabilirsiniz.
Kur’an, kendinden önceki tüm kitapları -bozulmamış asıllarını- onaylar, kabul eder. Her nebi aynı mesajla aynı kaynaktan görevlendirilmiştir. İlahi mesajların bozulmamış orijinalleri aynıdır. Tüm dinlerin özü, adı aynıdır; İslam! (Saffat, 108-147; Meryem, 30-58)
Özetle, Allah (cc) tüm peygamberlere aynı emir ve yasakları göndermiştir ve “Hz Adem’den başlayarak gönderilen bütün hak dinlerin adı İslam’dır.” (TDV, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 108)
Kuran, Allah’ın tüm insanlara uyarıcı ve öğüt verici olarak indirdiği, kıyamete kadar geçerli olan tek hak kitaptır. Kuran’dan önce gönderilen kitaplar insanlar tarafından tahrif edilmiştir. Ancak Kuran, Allah tarafından korunmuştur. Bu gerçek “Hiç şüphesiz, zikri (Kur’an’ı) biz indirdik biz; onun koruyucuları da gerçekten biziz.” (Hicr, 9) ayetiyle haber verilmiştir. Önceki dinlerin kitapları pek çok yönden tahrif edilmiş ve orijinalliklerini kaybetmiş olduklarından, bu kitaplarda Kuran ayetleri ile çok farklı, çelişkili, hatta bazen Kuran ayetlerinin tam zıttı ifade ve görüşler bulunmaktadır. Kıssalarda da, çeşitli yerlerde Kuran’ın aktardığı bilgilerden farklılıklar vardır. Bu kitaplar bilgi, mantık ve öğreti açısından tahrif edildikleri gibi, üslup ve kurgu olarak da tahrif edilmişler ve ilahi kitaptan çok mistik hava taşıyan birer dinler tarihi kitabı şekline sokulmuşlardır.
Kuran ile diğer kutsal kitaplar arasında benzerliklerin bulunması Kuran’ı Peygamberimizin yazdığını değil, tam tersine bütün semavi dinlerin kitaplarının aynı kaynaktan geldiğini, yani Allah’ın sözü olduğunu kanıtlar. Bu da hem Kuran’ın bildirdiği, hem de akıl ve mantığın tasdik ettiği bir gerçektir. Kur’an’ın bizzat açıkça ilan ettiği bir konuyu, yeni bulmuş ve Kur’an’ı karalamak için kullanabileceğini zannetmek ancak taassup, tutarsızlık ve metotsuzlukla açıklanabilir. Bu konu, ‘Kur’an’ın kaynağı nedir?’ başlıklı yazıda ele alınmıştır.
İnsanlık tarihi boyunca 124.000 peygamber gönderildiği hadislerde bildirilmiştir. (Müsned 5/265-266; İbn Hibbân, 2/77) Yüce yaradan her topluluğa mutlaka bir uyarıcı, hatırlatıcı göndermiştir. “Her millet için mutlaka bir uyarıcı (peygamber) bulunmuştur.” (Fatır, 24); “Andolsun, senden önce de peygamberler gönderdik. Onların bir kısmını sana hikâye edip anlattık, bir kısmını anlatmadık.” (Mümin, 78); “Her milletin bir Resûlü vardır ve Resûlleri geldiği vakit aralarında adaletle hüküm verilir ve hiçbirine zulmedilmez.” (Yunus, 47); “Biz peygamber göndermedikten sonra azab edicilerden değiliz.” (İsrâ, 15) Allah (cc) her topluma kendi dilleri ile peygamber göndermiştir. Mesela Kuran’da Arap toplumuna indiği için Arapça gönderilmiştir. (Yunus, 2; Zuhruf, 3) Burada unutulmaması gereken şeyin mesajın dilinin değil içeriğinin önemli olduğudur; amaç mesajdır, kutsal dil yoktur!
Allah’ın hiç bir şeye ihtiyacı yoktur, herkes O’na muhtaçtır (Samed; İhlas, 2) Allah’ın bizim ibadetlerimize ihtiyacı yoktur aksine insanların hem dünyada hem ahirette mutlu olmaları için Yaradan’ın gönderdiği vahye ihtiyacı vardır. “Unutma, Allah’ın sana ihtiyacı yok, seni faziletli bir kul haline getirerek cennetlerinde ağırlamak istiyor.” (Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm, s. 116) Bu konu ayrıca, ‘Ateistlere cevap’ başlıklı yazımızda ‘Allah’ın kendisine ibadet etmemizi istemesi kibir-ego göstergesi değil midir?’ ve ‘Allah’ın varlığının ispatı’ adlı yazımızda ‘Pekala, Allah’ın – haşa- bizim ibadetimize ihtiyacı mı vardır, ibadet neden istenmektedir?’ sorulara verilen cevaplarda daha detaylı ele alınmıştır!
Vahiy insana hem kendini, hem geçmişi hem anı hem de geleceğini öğretir. Yoksa vahiyden uzak akıl, insanın geçmişini maymun, doğal seleksiyon ve tesadüf adlı putlara inanır. Geleceği dinsiz komünal bir toplum olacağını hayal eder. (Marxizm, materyalist ideolojisi)
Kurban hakkında ateist bir iddia: yunan mitolojisinde Miken kralı Agamemnon, Tanrıça Artemis’ten kestiği rüzgârı tekrar çıkarmasını ister. Artemis buna karşın kızını kurban etmesini ister. Agamemnon tam kızını kurban edecekken, Artemis kıza acır ve kzıı havaya kaldırıp, yerine bir geyik koyar… Tanıdık geldi mi?
Cevaben: “Yunan değil İbrânî; kral değil peygamber; tanrıça değil ilah; rüzgar değil adak; kızı değil oğlu; geyik değil koyun.” geçer mitolojide! Ayrıca Yunan mitolojisinde kral kızını nişanlama yalanı ile yanına çağırırken İslam’da, Hz İbrahim oğluna her şeyi açıkça anlatır ve İsmail kendi hür iradesi ile babasının yanına gider. Mitolojide kız kurban edilmek istemez, yalvarırken Hz. İsmail ise boynunu uzatır. Rivayetin iki versiyonu vardır; Diğer rivayette kız kurban edilir, rüzgâr yeniden çıkar ve mitoloji bu şekilde biter. Bu kadar zıtlık barındıran bir şey, iddianın da ne kadar tutarsız olduğunu göstermeye yetmez mi?
Şöyle itiraz gelebilir, “Dilden dile aktarılırken efsane değişmiştir.” Kurban ibadeti Hz Adem’den başlamıştır. Habil ve Kabil kıssasını buna delildir! Yani ilk insandan beri var olan ve aslı hayvanların kurban edilmesi olan ibadeti, Yunan veya Sümerler, hatta Aztek ve Maya’larda bozularak, insan kurban etmeye çevrilmiştir. Zaten Hz İbrahim ile bir kez daha insaoğluna ‘insan kurban etmemenin’ gerekliliği de hatırlatılmamış mıdır? Kısaca, İslam’ın tüm kuralları ilk insandan itibaren başlamış, bu ilahi emirler bozuldukça aynı emir ve yasaklar tekrar gönderilmiş ve bu süreç Hz Muhammed dönemine dek tekrar ede gelmiştir. Dinin kökenini, ilahi emirlerin ‘bozulan’ versiyonlarına bakarak, gayri ahlaki/insanî bu efsanelere dayandığını iddia etmek büyük bir mantık hatası olur. Aksine, İslam’ın ileri sürdüğü görüş hem kendi içinde tutarlı hem de karşı görüşten daha mantıklı ve akla yatkındır. İçinde ne tutarsızlık, çelişki ve ne de genel teorisine bir aykırılık barındırır.
Çok faydalı oldu.Sağolun.Güzel bir yazı olmuş.
CEVABEN:
ALLAH RAZI OLSUN. DUA BEKLERİZ