İncil, Hıristiyanlık, papa

“Oryantalistlerin Kuran, İslam ile ilgili eleştirilerine cevaplar” adlı yazımıza ve ‘Oksidentalizm’ adlı kategorimize bakmanızı tavsiye ederiz.
.
“Kudüs kitab-ı Mukaddes okulu profesörlerinden Benoit ile Boismard’ın müştereken yazdıkları ‘Dört İncil’in kaynaklarının topluca özeti’ adlı eserde. ‘sözlü rivayetin uzun bir oluşum safhası geçirmesi sonunda meydana gelen sözler, bu sözler ilk zamanlardaki şekillerinin sahip olduğu sıhhate sahip olmadığını ifade ederler. Bazı okuyucular İsa’nın sözlerinin İncillerde okuduğumuz gibi onun ağzından çıkmadığını fakat, onları bize nakleden kişilerce değiştirilerek çevreye intibak ettirildiğini öğrenince belki şaşıracak yahut rahatsız olacaklardır. Bu araştırmada, hayrete, hatta skandala yol açabilecek çok şeyler vardır.” (Maurice Bucaille, Müsbet ilim yönünden Tevrat İnciller ve Kur’an, s. 129- 130)
Thomas Paine, “Hristiyanlık kılıçla kurulmuştur. Kutsal kitap insanlara sadece zalimlik ve cinayet öğretmiştir. Testis, tek tanrı inancını zayıflatmıştır . Hristiyanlık denilen bu şey kadar tanrıyı aşağılayan bir başkası daha yoktur. Tevrat ve İncil’in masalları insanda ancak aşağılık duygusu uyandırır.(T. Paine, Akıl Çağı, s. 216-224)
Yeni ahitte Baba ifadesinin tüm kulların Tanrısı, Oğullar ifadesinin ise sevgili Kullar anlamında defalarca kullanıldığı görülmektedir.( Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım? s. 153 ) Günümüzdeki üniteryan bazı kiliseler ilahi kimliği olmayan İsa anlayışına sahiptir. İslam Yahudilik ve Hristiyanlığı kucaklar ve birbirine bağlar.(s. 154 ) Kur’an’da 4 İncil de olmayan bilgiler de mevcuttur.(s. 161 ) Nesturi Hristiyanları bugünkü 4 İncili benimsememiştir. Dört İncilin seçimi, içinde siyasetinde olduğu bir tercihtir, bu tercih ilahi bir tercih değildir. (s. 165)
“Batı kendini, evrensel aklın ve medeniyetin tek temsilcisi olarak görmektedir. Hıristiyanlık döneminde tanrı, İsa’ya indirgendi, İsa Kilise’de bedenleşti ve modern Avrupa, Tanrısı’nın bedeni olan kuruma karşı mücadele ederek var oldu.” (Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 31, 39)
.
Saffat Suresi 95-96: “Siz kendi ellerinizle yonttuğunuz bu putlara mı tapıyorsunuz? Oysa sizi de yaptığınız şeyleri de yaratan Allah’tır”
Enbiya Suresi 66. ayet: ” O halde Allah’ı bırakıp da size hiçbir fayda ve zarar vermeyecek nesnelere mi tapıyorsunuz?”
Ahkaf suresi 5. ayet: “Allah’ı bırakıp da, kendisine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek şeylere yalvarandan daha sapık kim olabilir? Oysa onlar, bunların yalvarışlarından habersizdirler.”
Corona virüsüne karşı ilaclanırken… 26..3.2020
Vatikan Şehrinin Aziz Petrus Bazilikası’ndaki Michelangelo’nun Pieta heykeline saldırması anı.
İsa ve kayıp tanrıça ( Ayna yayınları: Sayfa 17) : ” Yıllar süren titiz araştırmalardan sonra, Hıristiyanlığın geleneksel tarihinin en iyi ihtimalle ümitsiz bir şekilde yanlış olduğu ve en kötü ihtimalle bir sürü yalan olduğu sonucuna varmıştık. Kanıtlar, bizim, düşünülemez olanı düşündüğümüzü gösteriyordu. Hıristiyanlık birinci yüzyıldaki bir Mesih kültü değil, antik Pagan Gizem dininin Yahudi bir uyarlamasıydı. Tarihsel bir İsa’nın var olmuş olduğuna dair herhangi bir kanıt bulamadık.”
Hıristiyan olan Arthur Weigall, Hıristiyanlığımızdaki putperestlik isimli kitabında: Hıristiyanlıkla; Antik Mısır, Roma, İran, Yunan ve Hint pagan- putperest inançlarındaki üzeri örtülmesi mümkün olmayan ortak özellikleri tüm açıklığı ile itiraf etmektedir.
-Budist versiyonu-
Şaka niyetine
Amerika Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) savunma istihbaratına müsteşar yardımcısı olarak atanan Korgeneral William Boykin.NBC televizyonu Boykin’in kilisilerde ibadet sırasında askeri üniformayla yaptığı bazı konuşmaların video görüntülerini yayınladı. İşte üst düzey bir Amerikalı yetkilinin İslamiyet üzerine yaptığı açıklamalar. (Somalili eski bir komutan’ın sözleri üzerine) “Amerika beni asla ele geçiremez çünkü Allah beni korur diyorsun. Sen de biliyorsun ki benim Tanrım seninkinden büyük. Benim Tanrım gerçek senin ki ise put.” (Sabah,18.10.2003 )
Kuran 1400 sene öncesinden cevap verir: ” İşte böyle; çünkü Allah, hakkın ta kendisidir. O’nun dışında, onların taptıkları ise, şüphesiz batılın ta kendisidir. Gerçekten Allah, yücedir, büyüktür.” (Hac, 62)
Bu askerin görüşlerinin kökeni aslında tarihin derinliklerine uzanır. “Haçlı savaşları sırasında özellikle Hz Muhammed put veya pagan bir tanrı olarak tasvir edilmiş ve bu konuda birçok eser yazılmıştır.” (İ. Sarıçam, S. Erşahin, M. Özdemir, İngiliz ve Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Tasavvuru, s. 38) Nicetas da Byzance ( 9. yüzyıl ), İslamiyet’i, putperestlikle karşılaştırmıştır.( Y. Moubarac, La Pensee Chretienne Concernant l’Islam, I/5) La chanson de Roland, Roman de Mahon gibi eserler Müslümanların Jüpiter, şeytan ve Apollon ile beraber bir de Mahon adlı puta taptığını iddia eder. Les chanson da Geste ise, Müslümanların Muhammed’in putuna taptığını ileri sürmüştür. ( Prof. Dr. S. Yıldırım, Mevcut kaynaklara göre Hıristiyanlık, s. 334) Papa XI. Pie de Müslümanlarla müşrikler arasında bir fark gözetmezdi. ( Prof. Dr. S. Yıldırım, Mevcut kaynaklara göre Hıristiyanlık, s. 368) Charles Forster, Le Mahomerisme devoile adlı eserinde ‘ Muhammed geldiğinde Hıristiyanlar putları tazim ederdi ve bu nedenle bozulmuştu. Muhammed putları kırmakla Hıristiyanlığı bozulmaktan kurtardı. demektedir. ( Prof. Dr. S. Yıldırım, Mevcut kaynaklara göre Hıristiyanlık, s. 349) 12. ve 13. yüzyıllarda yazılan eserler 3 başlıkta ele alınabilir: Kronikler (tarih sırasına göre yazılmasıyla oluşan siyer), efsaneler ve risaleler. Efsanelerin en büyük özelliği Müslümanları putperest, Hz Muhammed’i de onların taptığı putlardan biri olarak göstermektir. ( İngiliz ve Alman oryantalistlerin Hz. Muhammed tasavvuru, s. 38) Pseudo-Turpin kroniği yazarına göre Büyük Karl, Salam Cadiz adlı yerde putlara tapan Kuzey Afrika yöneticisi Igolando ile bir tartışmaya girer: “Biz baba, oğul ve kutsal ruha inanıyor ve ibadet ediyoruz; buna mukabil siz ise şeytana inanıyor ve heykellerini kutsuyorsunuz.” (R. Barkai, Cristianos Musulmanes en la Espana medieval, s. 157) Wolfram von Eschenbach’ın Willehalm’ında Muhammed ( Mahun) Sarazenlerin ( Müslümanların) tapınmak dışında savaşlara da beraberlerinde götürdükleri bir put olarak tasvir edilir. Yenilgiden sonra yere atılır köpek ve domuzlar üstüne çullanırdı. (İngiliz ve Alman oryantalistlerin Hz. Muhammed tasavvuru, s. 70) Avrupa’da Müslümanların, Hz Muhammed’e ‘Mahomerien’ adını verdikleri ibadethanelerde büyük bir huşu içinde secde ettiklerine inanılırdı. ‘Maometis’ Müslümanların taptığı üç puttan biri idi. (Prof A. Demircan, Oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 212) “Halk arasında piskopos Aziz Galien’in, Hıristiyanların ‘putperestlere’ karşı kazandığı Zafer de Payı olduğu söylenmektedir.” ( Jack goody, Avrupa’da İslam damgası, s. 43) “İngiliz tarihçi, siyasetçi ve Şair Thomas Macaulay: Kesin inancım odur ki, eğer eğitim planlarımız uygulanırsa Hindistan’da 30 yıl içinde saygın sınıflar arasında tek bir puta tapan kalmayacaktır.” (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, s. 113); “Haçlıların cahilce taassupları Avrupa’nın her tarafına dal budak salmış, aynı taassup memleketlerini putperestlerin (!) boyunduruğundan kurtarmak için Endülüs Hıristiyanlarını harbe teşvik etmiştir.” (Muhammed Esed, Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 66)
İlk Arapça kürsüsü 1539’da Paris’te Guillaume Postel için kurulur. Postel İslam’a iki nedenle olumlu bakar, bunlardan ilki, İslam’ın putperestliğe karşı zafer kazandığı içindir. ( Thierry Hentsch, Hayali doğu, s. 101) Putlara tapma köleliğinden kurtulamamış Hıristiyanlık borazanları, kendileri gibi puta tapan bir topluluk aramakta, bulamayınca da kural tanımadan Kuran’a saldırmaktadırlar. (Doç. Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş 2, s. 32) Amerikalı tarihçi Washington Irwing, ‘Muhammed’in hayatı’ adlı eserinde şunları yazar: O, sağlam görüşlü ve namuslu birimiydi? Evet, O güvenilir biriydi. Ama İslam’a çağırmaya başlayınca düşmanlığı üzerine çekti; çünkü putlara karşı çıkması Kureyşin Kabe üzerinden sağladığı kazanca son veriyordu. (Afif A. Tabbare, Ruhu’d-dini İslam, s. 456)
Goldziher: İslam, şirk unsurlarını hoş görmeyen tek dindir.( Altay Can Meriç, Peygamberliğin ispatı, s. 330) Bernardo Levis: Peygamber hayatında büyük işler yapmıştı. Arabistan’ın putperest kavmine yeni bir din getirmişti. (Meriç, s. 399)
G. Sale, Hz Muhammed’in hedefini putperestliği yok etmek, bozulan Yahudi ve Hıristiyanlığı aslî haline döndürmek ve bir Allah’a tapınmak olarak ifade etmiş ve Prideux’un İslam peygamberinin putperest bir kavme yeni bir putperestliği kabul ettirdiği şeklindeki tezi reddeder. (İ. Sarıçam, S. Erşahin, M. Özdemir, İngiliz ve Alman Oryantalistlerin Hz. Muhammed Tasavvuru, s. 81)
“Hıristiyan entelektüellerine göre Muhammed, mesih karşıtı bir heretiklik, halk nazarında ise İslam, paganist ( çok tanrılı yerel din) bir inanç olduğu, genel kanaat idi.” ( Batı İslam Arkeolojisinin Algısı, Prof. Dr. Fuat Aydın, s. 43 ) “Allah’ın birliğinin birçok anlamı olduğunu ve bunların her birinin kendi içinde sıkıntıları bulunduğunu söyleyen Kindi, Hıristiyanlıkta ise tek tanrı olduğunu, sadece zatıyla kaim olan üç uknumdan ibaret olduğunu” göstermeye çalışır: Yani üç parçadan oluşan bir şeye tevhid/bir derken; tek parçayı savunmayı ise, ‘kendi içinde sıkıntılı’ ilan eder. ( Fuat Aydın, s. 80 )
“Haçlı seferlerine katılan bir Haçlı askerinin şu ifadesi çarpıcıdır: “Türkler ve putperestleri kutsal topraklardan sürdük ama Rum, Yunan, Ermeni, Süryani ve Yahudi sapıklardan kurtulamadık.” ( Doç. İbrahim Kalın, İslam ve Batı, s. 77)
Cevabı bir oryantaliste bırakalım: “Allah’ın bir olduğunu öğretmek, Allah’ın peygamberinin yapacağı bir iş olduğu ortadadır. Hz Muhammed bunu o kadar sağlam bir şekilde kurmuştur, putperestliği o kadar kesin şekilde ortadan kaldırmıştır ki putperestlik bir daha ortaya çıkamamıştır. Halbuki putperestli Hıristiyan kavimleri arasında yeniden ortaya çıkmış putları olmayanlar dinsiz sayılacak kadar da ileri gidilmiştir. Bizans imparatoriçesi İrin, 787’de İznik konferansını toplattırarak putlara ve heykellere tapmayı yeniden uyandırmıştır.” ( Lord John Davenport, Hz Muhammed ve Kuran’ı kerim, s. 91)
‘Davenport, “Eski putperestliğin ilahlar grubu yerine şehitler ve azizlerden meydana gelen bir kalabalıktan oluşan yeni bir olimp ortaya çıkmıştı.” demektedir.’ ( Prof A. Demircan, Oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 223)
Kwangtung tarih yazıcıları ( 618-907 Arası bir tarihli kayıtta), “Medine krallarının mabetlerinde ne heykel, ne put, ne de resimler vardır.” diye kayıt düşmüşlerdi. (Thiersant, Le Mahometisme en Chine, I/19) “Putperestliği bırakıp Müslümanlığa döndürülen insanların sayısı, samimi misyonerlerin iştiyaklı çabalarına rağmen, Hıristiyanlığa döndürülenlerden daha fazladır.” ( Thomas Walker Arnold, İslam’ın tebliğ tarihi, s. 452) “Şeyh Abdullah, Kedah’a gelince Racayı ziyaret ederek, “Demek ki Allah’ı… duymamışsınız?” Raca:” O zaman, bize bu yeni dini öğretip aydınlatmanızı rica ediyorum.” Raca onun anlattıklarından ikna olunca saraydaki tüm putları hepsini parçalayıp yaktırmıştı” ( Thomas Walker Arnold, İslam’ın tebliğ tarihi, s. 479) “İslam, malay takım adalarındaki puta tapıcılığı hızla çıkarıp atmıştır.” (Thomas Walker Arnold, İslam’ın tebliğ tarihi, s. 520)
Nikiu patriği John, Hıristiyan gözle yaptığı yorumda, ‘Mısırlılar, tanrının düşmanı Müslümanların dinine girmekle, o amansız Muhammed’in kötü inancını kabul ediyorlardı. Böylece onlar putperestlerin sapıklığının paylaşıyorlardı.’ (Chronique de Jean, Eveque de Nikiu, s. 585) demektedir. Kısaca, “Oryantalistler, Allah’tan başka ilah olmadığını söyleyen adamın kendisini ( Hz Muhammed) bizzat ilah ilan etmiştir. Hıristiyanlıkta İsa’nın kendisi tanrının vahyidir. İslam’da ise vahiy, Hz peygamberin hayatı değil, Kur’an’ı Kerim’dir.” (Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 82, 128)
Sale, Miladi 6. yüzyıl Hıristiyanlığı hakkında şöyle der: ‘Hıristiyanlar, papazlara ve Hıristiyan azizlerin resimlerine ibadette çok aşırı gitmişlerdi. Bunda en çok da, Katolikler ilerideydi.’ ( Sale’s Translation, s. 62)
“Roma İmparatorluğu 3. Louis, Miladi 726 yılında resim ve heykellere takdisi yasakladı. 730 yılında çıkardığı ikinci emirle, bunu putperestlik olarak ilan etti. Endülüs’te doğup büyüyen Torin papazı Claudius, kendi devrindeki kiliselerdeki haç ve resimleri yakmıştır. İslam, Hıristiyanlıktan tamamen ayrılmaktadır. Çünkü İslam putperestliğin köklerini tamamen kazanmıştır.” (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 172, 223)
Tarihteki en büyük İslam düşmanlarından biri olan Peter the Venerable, peygamberin Arapları puta tapmaktan kurtardığını kabul eder. ( J. Kritzeck, Peter the Venerable and Islam, s. 132 ) Yakın zamana kadar İslam, Avrupalıların hayal dünyasında putperest bir din olarak algılanmıştır. Bu “bilinçli bir cehalet” örneğidir. Bu yargı günümüzde de devam etmektedir. (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 30, 36) “Muhammed Arapları putperestlikten vazgeçirebilmiştir.” ( Norman Daniel, Islam and West, s. 42) A. Comte, İslam’daki tek tanrı inancını överek, Hz. peygamberin batıya yeni bir çözüm önerdiğini ifade etmiştir. (Hıdır, s.105) Thedor bar Koni, Müslümanları putperest, Hz Muhammed’i de Müslümanların putu olarak nitelendirir. ( Hıdır, s. 242) Papaz Conrad’ın yazdığı şiirde, Müslümanların puta taptıklarını ileri sürer. ( s. 244) M. Rodinson bu iddiaları reddeder ve, “Anlatılan efsanelere göre Muhammed, bedevilerin baş tanrısıydı.” der. ( s. 243) M. Luigi Massano da bu bu konuda şunları yazar:” Türklerin ( Herkesin sandığının aksine) Muhammed’e değil Allah’a taptıklarını, Muhammed’i bir peygamber olarak kabul ettiklerini söylemek yerinde olur.” ( Ö. Kumrular, Türk korkusu, s. 116) A. Toynbee, ‘Civilisation on Trial’ (s. 76) adlı eserinde şöyle der:” Hıristiyan kilisesinin Yunan çoktanrıcılığı ve putçuluğu gibi utanç verici bir konumunun aksine İslam, İbrahim’in saflığına tabi olmuştur.”
“İslam, insanı yüceltir ama putlaştırmaz.” (Nietzsche, Deccal sahte İsa, s. 25)
George Sale, Muhammed’in Arapları putperestlikten çıkarıp tek Allah’a inanmalarını sağladığını söyler. (Naif Yaşar, Oryantalistlere göre Kuran’ın kaynağı ve metinleşmesi, s. 34)
“Kuran’ın getirdiği bütün deliler, Allah’tan başka ilahın bulunmadığı ile ilgilidir” (H.A.R. Gibb, Muhammedanism, s. 38)
Putlara tapma köleliğinden kurtulamamış Hıristiyanlık borazanları, kendileri gibi puta tapan bir topluluk aramakta, bulamayınca da kural tanımadan Kur’an’a saldırmaktadırlar. (Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş II, s. 32)
.
Camideki (!) putlar … !
Herkes önce kendine baksın!
Bir Hıristiyan soruyor, Hıristiyanlar cevaplıyor
Hıristiyanlık’ta azizler, ikonlar, heykeller
BU NE TESLİS AŞKINA! İBADET EVİ Mİ, OYUN PARKI MI?
İtiraflar
Kıbrıs’taki Chrysoroyiatissa manastırına gelen Kıbrıslı Rumlar, önce girişin yanında bulunan ana ilkonun önünde başını eğerek ona kutsal bir öpücük kondurur, daha sonra aynı şeyi diğer ikonlar içinde yapar. Burada olup biten şey, sadece figüratif temsilleri benimsemekten ibaret olmayıp bunun yanında bu ikonlara sanki onlar birer suret ya da heykel değil de canlı birer varlık yahut resimdekilerin kendisiymiş gibi ibadet edilmekte ve saygı gösterilmektedir. (Jack goody, Avrupa’da İslam damgası, s. 150)
Arthur Jeffery, “Hıristiyanlar İncil’e değil bizzat İsa’ya önem verip İncil’e ikincil derecede baktılar. İncil yazarları da İncilleri kutsal metin olacak niyetiyle yazmamışlardı.” (Naif Yaşar, Oryantalistlere göre Kuran’ın kaynağı ve metinleşmesi, s. 77)
‘Resime tapınma yok’ dedi, yakıldı; demek ki, var!
‘İsa tanrı değil’ dedi, yakılarak öldürüldü!
1232 yılında Papa Gregory IX, heretiklerin yakılmalarını öngören bir papalık bildirgesi yayınlanmıştır. Aziz Augustine, Matta İncil’inde geçen bir benzetmeden hareket ile heretiklerin yakılmasına izin vermiştir. ( Şiddet karşısında İslam, Komisyon, DİB, s. 67, 69)
“Katolik kilisesi açık bir şekilde Mesih‘in, Meryem‘in ve azizlerin tasvir ve heykellerine tapınıp onları şereflendirmek gerektiğini öğretir.” (Catéchisme de l‘Eglise Catholique, s. 308-309, 536-537 ) “Katolik kilisesi öncülerinden biri olan Akinalı Tomas açık bir şekilde ‘Mesih‘e tapındığımız gibi O‘nun haçına da aynı şekilde tapınırız‘ der ve ‘haça da dua yöneltilme‘ sinden söz eder. ” (Somme Théologique, cilt III, sayfa 253-270) Hatta bazı kiliselerde direkt olarak haça yöneltilmiş dualar vardır. ‘Ey Mesih‘in kanlı haçı’.
“Halk adeta bir alay şehide, azize, meleklere tapan müşrikler gibiydi.” ( Canon Taylor, Kiliseler Kongresi tebliği, Wolverhampton, 7.10.1887) Protestanlığın Kalvinist ve Presbiteryen mezheplerinin kiliselerinde neden resim heykel bulunmaz?” ( Thomas Walker Arnold, İslam’ın tebliğ tarihi, s. 220 ) “Protestanların din değiştirmede Katoliklerden daha temayüllü olmaları ” ( M. F. Gmelin,Christensclaverei und Renegatenthum unter den Vokern des Islam, s. 21) bu putperestliğe olan uzak durmaları neden olabilir mi? ” Bosna’lı Bogomillere karşı Papalık, birkaç kez haçlı seferi yapılması yönünde telkinde bulunmuştu. Bogomiller, bakire Meryem’e tapınmaya hiçbir şekilde kabul etmiyorlar ve dini tasvirlerin önünde eğilmenin şirk olduğunu düşünüyorlardı. ” ( Thomas Walker Arnold, İslam’ın tebliğ tarihi, s. 264)
“16. Yüzyılın başlarında bir tabip ve teolog olan İspanya asıllı Michael Servitus, tanrının tek olduğunu, İsa’nın da peygamber olmakla birlikte bir insan olduğunu söylediği için, canice ve aleme ibret olacak şekilde öldürülmüştür. Tek tanrı inancını haykırmak bir bakıma paganizme meydan okumak anlamına gelmekteydi. Bu tutum ya da tahammülsüzlük, bugün Batı’nın neden İslam dinine tahammül edemediğinin de ipuçlarını vermektedir. Hıristiyanlıkta tam ve mükemmel tanım, bir kitapta değil de, bir insanda gerçekleşir. Putperestlik, insanı vahiy olarak algılama biçimine bürünmüştür. İnsanın kurtuluşu insan-tanrı sayesinde olmuştur.Pavlus kendi tanrısallığını İsa üzerinden ilan etmekteydi. Nietzsche, bu dinin tanrısının ölümünü ilan etmektedir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 213-215)
Kuruluşundan beri Hıristiyanlık neden akıl ile kavgalıdır? Rönesans, reform kime karşı yapılmıştır? Kilise neden engizisyon mahkemeleri ile Bruno, J. D’arc, L. Vanini … gibi nice fikir adamlarını diri diri yakmış, Kepler’e zulmetmiş, Galilei’yi ‘dünya dönüyor’ dediği için hapse atmıştır? (A.Weber, Felsefe tarihi, s.181-192) Ayrıca günahları bağışlama yetkisi ve bu bağışlamayı vergiye bağlamak ne kadar aklidir? Haçlı Seferleri, Dinden Aforoz etme uygulamaları zorlama değil midir? (M. Emin Parlaktürk, Vakit,16.09.2006) Amerika’nın keşfi sırasında İspanyol işgalcilerin yaptığı katliamlar, 1492’de Amerika’ya ayak bastıktan 22 yıl sonra, 8 milyonluk Kızılderili nüfusunu 8 bine indirenler, milyonlarca Meksikalıyı katleden, Avustralya’da 750 bin Aborjinin soyunu kurutan, 40 bin Hindu çıkrık ustasının ellerini kesen, pirinç ekmesinler diye Bengal bölgesindeki 50 bin çiftçinin parmaklarını doğrayan İngiltere; 1.5 milyon Cezayirliyi katleden Fransa; dünya savaşlarına neden olan Almanya; Irak, Afganistan’ı işgal eden ABD; Filistinlilere soykırım yapan İsrail; Bosna’da yapılan katliam ve tecavüzleri gerçekleştirenler… Müslüman mı idiler? (Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş II, s.193)
Şakalara (!) engizisyon mahkemelerinde örneklerle devam:
Metalden yapılmış olan bu boğanın karnındaki kapağa suçlu canlı olarak konur ve ardından kapak kapatılır. Boğa ateşe tutulurken içinde kavrulan mahkum bağırmaya başlar. Bu da boğanın böğürme gibi ses çıkarmasını sağlar. Sesin şiddetine göre kişinin suçunun ne kadar olduğu anlaşılır. Şayet kişi hiç bağırmadan can verdiyse, ailesine mahkumun iyi bir Hıristiyan olduğu söylenir. Boğarak öldürülme de ise, Mahkumun elleri ve ayakları bağlanır, ayaklarına bağlanan bir ağırlıkla birlikte suya atılırdı. Şayet kişi kurtulabilirse (!) cadı olduğu onaylanmış olurdu, zira sıkıca bağlanmış bir düğümden kimse kurtulamazdı. Şayet ölürse, mahkumun halâ iyi bir Hıristiyan olduğu için ailesine teşekkür edilirdi!
Resme çiçekler
– Nedense bu sahne bana Budizmi hatırlatır!-
Hindu evinde put !
Yanlış anlaşılmasın, kimsenin dini inancını rencide etme, aşağılama gibi bir niyetimiz yok. Ama kendilerine bakmadan dinime saldırana da cevap hakkım vardır herhalde!
Soruyu mezhepsel bazda sormuyorum, sadece resim olarak: Hangi İsa?
Hangi Meryem?
İkon, heykellere devam
Hıristiyanlık ve Meryem Ana konusu “Oryantalistlerin sorularına cevaplar’ bölümünde.
.
Katharlar, 11. yüzyılda ortaya çıkmışlar ve Katolik kilisesine karşı gelmişlerdir. Üçlü tanrı inancını reddetmiş ve çarmıh olayını kabul etmemişlerdir. Pek çok mensubu engizisyon mahkemeleri sonucu öldürülmüştür. ( Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 187)
.
Hıristiyanlık ve eleştirisi
Hz. İsa’nın tanrının oğlu olarak İncil’de bahsedilmediğini ileri süren Hıristiyan âlimlerde vardır: E. Renan ( İsa’nın Hayatı, s.183) , W. Durant ( The Story of civilizationXI/208), H. G. Wells ( A. Shot History of the World, s. 170)
Hıristiyanlar teslise İncil’den ancak 2 ayeti delil olarak getirirler o da zorlamadır ( Matta, 3/16-17, 28/19) I. Yuhanna 5/8’de de teslisten bahsedilse de bunun sonradan ilave olduğunu Katolikler bile kabul etmektedir. Zaten Matta 28/19’unda eski nüshalarda olmadığı, sonradan ilave edildiği ortaya çıkmıştır ( J. Dheilly, Dic. Biblique, s. 1192)
Meryem’i ilahlaştıran tarihte Collyridiens gibi akımlar bulunmuştur. ( D. Masson, Le Coran et la revelastion Jude – o – Chetienne, I/93) Şimdiki Katolikler de Hz İsa gibi Meryem’inde “ Dünyada hazır ve faaliyette bulunduğuna” inanıp göğe yükseldiğini kabul eder. 431’deki Efes Konsilinden itibaren onu” Tanrının anası” tanır. ( İntroduction a la foi catholique, s. 113599)
325 İznik Konsilinde teslis, baba ve oğul ay76nı cevherden ilan edilirken, 533 yılında toplanan Konstantinopolis Konsilinde ise 3 unsur tek tanrı inancı kabul görür. (D. Masson, Le Coran, I/90)
Aslında Teslis, büyük ölçüde “ Kahramanları tanrılaştırma “ kültürünün yansımasından başka bir şey değildir. İsa’dan bin yıl önce de Brahma-Vişna_Şiva şeklindeki teslise yine ayrıca, MÖ. 331’de İskenderiye’de Sirabis-İzis-Horus üçlemesi zaten yaygın bir inanç şeklinde eski Mısır, Asur, Babil, İran, Hint, Çin gibi ülkelerde yaygın olarak bulunmakta idi. ( A. Şelebi, Edyanul alemiil kübra, s. 18, el-Mesihiyye, s. 144, A. Short History of the World, s. 166) İskenderiye’de ise ortaya çıkan Yeni Eflatunculuğun kurucusu Plotin de Tek- Akıl- Nefs üçlemesi yapıyordu. İskenderiye okulunun temsil ettiği Yunan felsefesini iyi bilen Pavlus Hıristiyan dinine girince tevhid dini olan Hıristiyanlığı teslis dinine çevirmiştir. Luka zaten Pavlus’un has öğrencisi idi. Matta ve Yuhanna’ya isnat edilen incillerde Pavlus’un öğrencileri tarafından yazılmıştır. Havariler İbranice konuşurlardı ama bu inciller latince yazılmıştır. Markos incilini yazan kişi ise Pavlus’a bağlı dualist bir Yahudi filozoftu. ( Ali Çankırılı, Batıda İlmi Skandallar, s. 180)
Teslis- Üç tanrı inancı
Hıristiyanlar her ne kadar teslisi anlama değil inanma konusu olarak ilan etseler de Müslümanlarla karşılaştıkça bu inancı mantıki olarak izah etme gayreti içine girmişlerdir. ( D. Masson, Trinite, Le Coran et la revelatiaon, I/84) Vatikan’ın Müslümanlarla ilgili dairenin başkanlığını yapan R. C. Teslis konusunda Müslümanlarla irtibata geçen misyonerleri uyarmakta, Müslümanları teslise inandırma gayretinden kaçınmalarını savunmuştur. Müslümanlara “tek tanrıya inandığımızı söyleyeceğiz” demiştir.( H. A. Wolfson, The Muslim Attributes and the christian Trinity, s. 1-18) Fakat ortada bir gerçek vardır teslisin tanrısal şahıslarının, Allah’ın sade sıfatları olmadığı ortadadır. Zaten sonradan Müslüman olan Abdulehad Davud, teslis hakkında” Onlardan her birinin diğerlerinde olmayan kendine özel sıfat ve görevleri olduğu müddetçe başkalık mevcuttur ve hiç biri tek başına kamil- tamam değildir. Bu noksanlık ise ilah olmaya engeldir.” Demektedir ( el- İncil ves-salib, s. 9) Üçlemeden biri nasıl olmuşta Meryem’in rahmine girmiş, insanlık alemine karışmış, ve insan şeklini almıştır? Bu çokluk demek değil midir? Bu şirk değil midir? Tanrı tek olsa idi, sadece birinin ayrılıp yeryüzüne inmesi mümkün olamazdı.
Bilindiği gibi Hıristiyanlık inancında Baba değil oğul birinci plandadır. Ayrıca Hristiyan inancında baba rolündeki parçanın azameti, büyüklüğü, sıfatları konusunda açık bir görüş bulamamaktayız. Asıl olan ne yazık ki sadece bir parçadır ve oğul karşısında geri planda kalmıştır!
İsa 2100 sene önce yoktu. Allah’a sonradan ilave olabilir mi? Haça gerilebilir mi? Eğer kendi arzusu ile gerilmişse Yahudilere bu düşmanlık neden?200 yıldır Yahudilere “ Tanrıyı öldüren, lanetli kavim, rahmetten kovulmuş” olarak neden anılmıştır? Bu beddualar 1963 yılında neden kaldırılmıştır. 2000 yıllık bu uygulama mı yanlıştı şimdiki uygulama mı? Baba, tek başına tanrı değildir Hristiyanlıkta. O, ancak diğer iki şahıs ile tanrıdır, diğer iki unsura içinde durum aynıdır! Halbuki oğul tabiri mecazi kullanılmış, Hristiyanlar zamanla bu benzetmeyi asıl anlamı ile kabul etmişlerdir. Aslan adam tabirinden zamanla başı aslan gibi olan bir tasavvura ulaşmak ne kadar mantıklı ise Hristiyan inancı içinde durum aynısıdır. Herhangi bir insan gibi ihtiyaçları olup büyütülen bir kişi hiç ilah olabilir mi?
Şurası da unutulmamalıdır ki ayrı ilahlardan bahseden bizzat Hristiyanlardır, yoksa Müslümanlar onlara herhangi bir isnatta bulunmamaktadırlar. Oğul’dan kasıt tanrının kelam-konuşma sıfatı ise unutulmamalıdır ki bu oğulda aynı zamanda hayat, ilim gibi sıfatlarda bulunmaktadır. Mesela biz Müslümanlar Allah’ın insanlarla konuşma vasıtası olan Tevrat, Zebur, İncil ve Kuran’ı rab-ilah kabul etmeyiz. Et-kemik yerine kağıt-mürekkep ama sonuç aynı; biri peygamber diğeri ilahi kitap asla ikisi de ilah değil! Kelam sıfatını insanların konuşması ile açıklamaya çalışan Hristiyanlara İbn-i Teymiyye şu yanıtı verir: İnsanın konuşması insan değildir. İnsandan çıkan da insan değildir. ( el- cevabu-sahih, II/250)
Ayrıca, acaba Meryem; Halık- yaratıcı mıdır? Sevgi dini olan (!) İsevilik neden doğuştan günahkar olma inancını kabul eder ( Tekfir inancı !) Nasturiler’in Meryem’e tanrı’nın annesi denemeyeceği görüşü hakkındaki görüşleri nelerdir? ( Prof. S. Yıldırım, Mevcut kaynaklara göre Hıristiyanlık)
İslam, ‘Allah birdir’ demese, Hristiyanların umurunda değil tanrılarının sayısının kaç olduğu ama tevhid dini karsısında kıvırmaya çalışıyorlar iste! Hristiyan iki siteden, ‘üçlü birlik’ iddiasına cevap verdiğini iddia eden, yukarıdaki cümlelerden anlamlı bir sonuç çıkarabilen var mı?
.
Tahrif edilmiş kitaplar
“Vay olsun o kimselere ki kendi elleriyle kitabı yazıp daha sonra dediler ki bu Allah’ın indirdiğidir” (Bakara, 79)
Prof. Dr. Richard Friedman’a göre, Tevrat‘ı peygamber Yermiah ve havarisi Baruh ben-neriya yazmıştır. ( Yahudi yayın organı Şalom Gazetesi: 13 Mayıs 1987) Ayrıca, Tevrat’ı yazdığı söylenen Hz. Musa’nın, yine Tevrat’ta öldüğü ve gömüldüğü yerlerden bahsedilmesi ( Tesniye: 34/6 : “Rabbin sözüne göre; Rabbin kulu Musa orada, Moab diyarında öldü ve Moab diyarında Beyt-peor karşısındaki derede onu gömdü” ) Tevrat’ın daha sonra yazıldığının kanıtıdır.” İncil’i Allah indirmemiş, hatta onu değişik peygamberlere tek tek yazdırılmamıştır.” ( Kuran ve kutsal kitap, John Gılchrıst) Hz. İsa’nın tebliğ ettiği İncil, günümüzde, elimizde bulunan İncil değildir. Bunun en büyük delili yine İncil’de bulunmaktadır: “İsa. Tanrının İncil’ini tebliğ ederek Galile’ye gelir. ” (Markos : 1/14)
“Evet, Kitap-ı mukaddes (incil ve tevrat) insan eseridir. Bazı kimseler, neden olduğunu anlamadığım sebeplerden ötürü, bunu inkâr etmektedirler. Kitap-ı mukaddes, insanların dimagında teşekkül etmiş, insanlar tarafından, insan dili ve insan eli ile yazılmış ve tamamen insan karakteri taşıyan bir eserdir.” ( Moody İncil Enstitüsünden Dr. Grahamn Scroggie İncîl Allah kelamı mıdır?, s.17 2; Richard Simon Historia Critique du Vieux Testament 3; Dr. Jean Astruc de, Conjectures il parait que Mouse sest Servi pour composer le livre dela Genese )
Lord John Davenport’un Hz Muhammed ve Kuran’ı kerim adlı eserinden: Milton derki: Kostantin’in zamanından çok önce Hıristiyanların hepsi de dinlerindeki temizliği ve saflığı çoktan kaybetmişlerdi. (s. 54) Newton, Gibbon ve Yorsun üçlemenin uydurma olduğunu anlamışlardır. Kalmet, eski nüshalarda böyle ayet duymadığını söylemiştir. İsa, Allah’ın birliğini öğretmiş fakat, Saint Paul ile Eflatun inançlarını da taşıyan Yohanna, Eflatunun üçlemesini kabul ederek İsa dininin birlik insancını ve sadeliğini bozmuştur. (s.46) Renan, İsa dininde bir rahipler dizisi yoktu, der. (s. 45) Tek Allah’a ibadet etmek yerini en kötü bir putperestlik almıştı. Eski putperestliğin ilahlar grubu yerine azizler ve meleklerden olan bir kalabalıktan kurulu yeni bir Olimp ortaya konmuştu. İsa tek tanrıya ibadete çağırdığı halde tapınmaya layık görülen şeyler oyma ve boyalı resimler olmuştu. Arabistan halkı ise çağdaş dinsiz ve putperestler ile aynı ayarda bulunuyordu. (s. 3)
Hıristiyan siteden bir alıntı: Kore’deki Aziz Nikolaos Manastır Kilisesi: “RAB’bimiz sağ eliyle kutsamakta ve diğer eliyle İncil’i tutmaktadır. Yüksek noktaya çizilmiş RAB’bimiz İsa, kesintisiz olarak dünyayı kutsamakta, kiliseye gelen insanlara Tanrı’nın bereketiyle Efendimiz’in öğretileri uygulanırsa kurtarılacaklarını belirtmektedir.”
Hz. İsa hangi İncil’i tebliğ ediyor, anlatıyordu? Matta’yı mı, Luka’yı mı vb yoksa 300 sene sonra yasaklanacak İznik konsülünün reddettiği İncil’leri mi? Günümüzdeki İncil şu an Hz. İsa’nın hayat öyküsünü içerir, peki Hz. İsa insanlara neyi anlatıyordu, kendi hayat hikayesini mi, doğumunu mu? Asıl soru ise şu: Matta’ya göre İncil varda, İsa’ya göre İncil neden yok? Ayrca ifade edelim ki eldeki en eski İncil Yunancadır. Hz. İsa ise İbranice konuşurdu.
Tüm bunlar elimizdeki Tevrat ve İncil’in bozulduğunu gösteren delillerdir.
Tevrat 39, İncil 27 bölümden oluşur. Hıristiyanlar, K. Mukaddesin tamamına (yani sadece İncil’e değil, Tevrat, İncil, Zebur üçünü birden) inanırlar. Yahudiler ise sadece eski Ahit’e – Tevrat’a inanır.
Hıristiyan inancına göre, yeni ahidi eski ahitten ayırmak mümkün değildir. Eski ve yeni ahit, kutsal ruhun esiniyle yazıldıklarından, bunların yazarı tanrıdır. ( Şiddet karşısında İslam, Komisyon, DİB, s. 53)
Thomas Paine’nin(1737-1809) “The Age of Reason” (Aydınlanma Dönemi): “Ahd-i Atik’in (Tevrat’ın) müstehcen hikâye’lerle, şehevîliklerle, gaddarlıklarla, intikamcılıklarla dolu sayfalarını okuduğumuzda bu kitabın Tanrı sözleri olmaktan ziyade şeytan sözleri olduğunu söylemenin daha uygun olduğunu anlarız, … Bu kitab(ları) Tanrı kitabı olarak benimsemeyi Yaratan’a (Tanrı’ya) karşı saygısızlık sayarım” derken Lloyd M. Graham’in, “Deceptions and Myths of the Bible” (İncil’in Aldatıcı ve Efsanevî yönleri) adle eserinde: “… ‘Kutsal Kitap’ gerçekten kutsal mıdır? Gerçekten Tanrının sözleri midir? (Hayır) İncil’de kutsal olan bir şey olmadığı gibi bu kitap Tanrı sözleri de değildir. Bu kitap Tanrı’dan esinlenmis azizler tarafından değil fakat iktidara susamış (muhteris) papazlar tarafından yazılmıştır. İncil Tanrı sözleri değil fakat putperestlik dönemine ait kaynaklardan aşırılmış (şeylerle dolu bir kitap’tır).” Der.
Daniel Wickwire: Kitap olarak İncil’i de İsa yazmadı.Onu kaleme alan kişiler, İsa’nın bunun için tayin ettiği elçilerdir. Elçiler, Kutsal Ruh’un denetimi altında yazarak tanık oldukları olayları ve kendi anlayışlarını ifade tarzlarını birleştirerek Tanrı’nın istediği sözleri yazdılar. Esin Tanrı’nın nefesidir. Kutsal Ruh yanlışlık olmadan, her kelimeyi denetleyerek yazdırıyordu.”
Yeni Yaşam Yayınları’nın yayınladığı İncil’den: “İncil’e göre, İsa Mesih’in kendisi ne bir kitap yazdı, ne de gökten kendisine bir kitap indirildi. Buna karşılık İncil’de İsa’nın, Tanrıyı bize açıklamak için dünyaya gelmiş olan “Tanrı Sözü” olduğu belirtilir (Yuhanna 1:1-18)”
Hz. İsa teslise göre Tanrı’nın üç kimliğinden biri ve Tanrı’ya eşit ise kendinden üstün bir otoriteden direktif alan bir emir kulu gibi, “O beni gönderdi, Tanrı sözünü duyurayım Tıpkı bana öğrettiği gibi konuşuyorum” demezdi. Sözlerini insanlara duyurmak için gönderen bir Tanrı varsa ve kendiliğinden konuşmuyorsa, duyurduğu bu Tanrı Söz’leri de apaçık vahiy (Tanrı’dan alınan sözler) olur. Hz. İsa, kendisini gönderen Tanrı’nın Buyruklarını-Müjdesini insanlara duyurmuştur. Önemli olan bunların ne olduğudur.
K. Mukaddes’te tanrı tasviri
Öncelikle şunun altını çizelim, Hıristiyanlıkta İslam’da olduğu gibi bir tanrı inancı yoktur. baba olan figür sadece oğul ile bağlantılı olduğu için vardır ve onunla irtibatı kadar önemsenir. Hıristiyanlıkta aslı olan oğuldur: “Baba kimseyi yargılamaz, bütün yargılama işini Oğul’a vermiştir.” ( Yuhanna 5:22 )
Yorulan : “… Ve tanrı yaptığı işi yedinci günde bitirdi ve yaptığı bütün işten yedinci günde istirahat etti, dinlendi…” (Tekvin; 2/2-3, Çıkış; 31/17) Kim dinlenir, tabi ki yorulan tanrılar.
Pişman olan, acı duyan: ” Ve Rab yeryüzünde insanı yarattığına pişman oldu ve yüreğinde acı duydu ” (Tekvin; 6/6).
Güreşte yenilen: ” Ve Yakup, seher sökünceye kadar bir adamla güreşti… (adamı yenince) adam Yakup’a dedi: Adın nedir ? Yakup. Yine adam ona, “artık sana Yakup değil, ancak İsrail* denecek çünkü insanlarla ve Allah ile uğraşıp onları yendin. ” (Tekvin; 33/24-29) ( Ayrıca bakınız aynı sayfa, dipnot)
Korkak : ” Ve rab derede oturanlar, kovamadı, çünkü demirden savaş arabaları vardı.” (Hakimler; 1/19)
Kinci bir tanrı: ” Rab diyor, seninle milletleri, atı ve binicisini, cenk arabasını ve binicisini, erkeği ve kadını, kocamış adamı ve genci, genç adamı ve ere varmamış kızı, çobanı ve sürüsünü, çiftçiyi ve çiftini, valileri ve kaymakamları kıracağım.” (Yaremya; 51/20-26)
Sarhoş: “Şaraptan bağıran yiğit gibi uyandı tanrı ” ( Mezmurlar; 79/65)
Öfkeli: ” Burnundan duman yükseldi, ağzından ateş yiyip bitirdi.” ( Samuel; 22/9 )
Uyuyan: ” Kalk, uyan niçin uyuyorsun ya rab ” ( Mezmurlar; 44/23 )
Hıristiyan amentüsü ( Özetle ), ‘Ben, Baba tanrıya ve Rabbimiz İsa Mesih’e inandım.’ şeklindedir. Halbuki İsa, İncil’e göre bile Allah’ın resulüdür: ‘ Gerçekten, dünyaya gelecek olan peygamber budur.’ ( Yuhanna, 6, 14; 7, 16)
Tanrı Uykuda: Katoliklerin ruhani lideri Papa 16. Benediktus, Aziz Petrus Meydanı’nda son kez halkın önüne çıktı. Kiliseyi bu kadar canlı gördüğü için duygulandığını da ifade eden Papa, göreve geldiği 2005 yılından beri omuzlarına ağır bir yük bindiğini söyleyerek, “Bu dönemde Tanrı bana her daim yol gösterdi” diyerek sözlerine şöyle devam etti: “Son dönemde Kilise’nin zor dönemleri de güzel dönemleri de oldu. Sular dalgalıydı, rüzgar ters esiyordu ve Tanrı sanki uykuda gibiydi, ama ben her zaman Tanrı’nın bu teknede olduğunu biliyordum. Bu tekne Kilise’nin, benim değil.” ( 28 Şubat 2013)
İslâm’ın ilahı, Allah (C.C) Kuran da nasıl anlatılır : ” O (Allah) görüleni de görülmeyeni de bilen, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır. O, acıyıcı olandır, acıyandır. O, kendinden başka tanrı olmayan, hükümran, çok kutsal, esenlik veren, güvenlik veren, görüp gözeten, güçlü, buyruğunu her şeye geçiren, ulu olan Allah’tır. Allah müşriklerin ( putperest, Yahudi ve Hıristiyanların) ileri sürdüğü sıfatlardan ( yorulan, yenilen…) münezzehtir. O, var eden, güzel yaratan, yarattıklarına şekil veren, en güzel isimler kendisinin olan Allah’tır. Göklerde ve yerde olanlar O’nu tespih ederler. O güçlüdür, her şeye hakimdir” (Haşr; 22-24) ” Andolsun bize hiç bir zaman yorgunluk çökmedi.” ( Kaf, 38)
K. Mukaddes’te peygamberler
Hz. Lut’a (as) iftira : Lut (A.S)’a iki kızı, şarap içirip sıra ile yanlarına girip, onunla yatıp, babalarından hamile kalırlar.(Tekvin : 33-36)
Yahuda peygambere iftira : Gelini ile yatıp , hamile kalınca onun yakılmasını emreden bir kayınpeder. (Tekvin : 38/15-25)
Davud’a (as) iftira : Bir komutanın karısı ile yatıp hamile kalınca, kocasını savaşa gönderip ölmesi için tezgah hazırlayıp, sonra da dul eşi ile evlenir. (I. Samuel : 2-27). Oğlu Amnon kız kardeşi Tamar ile zorla yatıp onu “alçaltır” ( I. Samuel : 13/1-39)
Hz. Nuh’a (as) iftira: Nuh’a oğlu tecavüz eder Ve Nuh, çiftçi olmağa başladı ve bir bağ dikti, ve şaraptan içip sarhoş oldu ve çadırının içinde çıplak oldu…Ve Nuh, şarabından ayıldı ve küçük oğlunun kendisine yaptığını(…) anladı ve dedi: Kenan lanetli olsun; kardeşlerine kullar kulu olacaktır.”( Tekvin: 9/20-25 )
Haşa, güya Harun, çok tanrıcılık yapmıştır. ( Çıkış, 32); Davud, cinayet işlemiştir. ( II. Samuel, 14) Süleyman, zinacı ve putperesttir ( I. Krallar, 11) …
“İstanbul patriği olan Makdonyas, Hz İsa’yı bir kul, bir elçi ve bir peygamber olarak kabul ediyordu.” (Elmalılı, Hak Dini Kuran Dili, 3/199)
K. Mukaddes nasıl bir kitaptır?
“Ben size diyorum ki kimde varsa ona daha çok verilecektir. Ama kimde yoksa kendisinde olunan da alınacaktır. Üzerinde kral olmamı istemeyen düşmanlarıma gelince, onları buraya getirin ve gözümün önünde öldürün” ( Lula: 19: 26-27)
“Yeryüzüne barış getirmeye geldiğimi sanmayın! Ben barış değil, kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben oğula babasının, kızla anasının, gelinle kaynanasının arasına ayrılık sokmaya geldim. İnsanın düşmanları, kendi av halkı olacaktır.” ( Matta:10-34-36 )
Kalça, karın, göbek yuvarlağı, göğüs, boyun, göz, saç, dudaktan vs bahseden bölümleri ( Neşideler neşidesi 7:1-13) dışında, Yahudi olmayanların yabani hayvan kabul edildiği ( Tesniye : 8/ 21-22), Fırat ırmağı civarının tanrı tarafından Yahudilere verildiği ( Tesniye : 12/24), insanların kasaplık koyun gibi ölüm gününe hazırlanmayı emreden (Yaremya : 13/3), insanları delik deşik edip çocukların yere çalınıp, karılarının kirletilmesini emreden ( İşaya: 13/15-16) vb ayetleri bulunmaktadır.
Lord John Davenport,Hz Muhammed ve Kuran’ı kerim adlı eserinde derki: ” Halbuki Kitabı mukaddes bu gibi kusurlarla baştan başa doludur. Kuran öteki kitaplar adına kesinlikle o kadar bu kusurlardan temizlenmiştir ki utanma sahibi bir insan hiç kızarmadan onu baştan sonuna kadar okuyabilir.” (s. 49)
K. Mukaddes insan mahsulü olduğu için, içinde birbiri ile çelişen pek çok ayet bulunmaktadır.
- Şela kimin oğlu? : Arpakşad’ın ( Tekvin: 11-12) – Kainan’ın (Lukas: 3-36)
- Harun (A.S) nerede öldü? : Hor dağında ( sayılar . 20-28) – Mosereya’da ( Tesniye :10-6)
- Davud ( A.S)’u kim tahrik etti? : Tanrı (II.Samuel: 21/1) – Şeytan (Tarihler : 21-8)
- Yehoyakin kaç yaşında kral oldu? : 18 yaşında (II.Krallar : 24-8) – Sekiz (II.Tarihler : 36-9)
- Nuh (A.S) her canlıdan kaçar tane aldı? : İkişer ( Tekvin : 6-19) – Yedişer (Tekvin : 7-2)
- Ahazya kaç yaşında kral oldu? : Yirmi iki ( II.Krallar : 8-26 ) – Kırkiki ( II.Tarihler: 22-7)
- Saulun kızı Mikal çocuk doğurdu mu? : Çocuğu olmadı (I. Samuel : 6-23) – Beş çocuğu oldu ( I. Sauel : 21-8)
- İnsan kaç yıl yaşayabilir? : En çok 120 yıl: ( Tekvin 6-3) – 403 yıl ( Tekvin : 11-13)
- Tanrı yorulur mu? : Rab yorulmaz : ( İşaya : 40-28) – İstirahat eder.( Tekvin : 2-3)
- Hz. İsa, Hz.Davud’un oğlu mu? : Evet Davud’un oğlu (Luka : 18-38) – Hayır, tanrının oğlu (Matta : 22-45)
- Yusuf (A.S) ‘ın babası kim? : Yakup ( Matta: 1-16) – Heli (Luka : 3-23)
- İbrahim’den Davud’a kaç nesil vardır? : 14 (Matta : 1-17) – 15 (Luka: 3-31-34)
- Eriha’dan çıkarken İsa’dan kaç kör yardım istedi? : İki : (Matta: 20-30) – Bir (Markos : 10-46)
- Hz. İsa ‘ nın şehadeti doğru mudur? : Evet (Yuhanna: 5-31) – Hayır ( Yuhanna: 8-14)
- Haçı kim taşıdı? : Simon (Luka : 23-26) – İsa (Yuhanna : 19-17)
- Yahuda İsa’yı öptümü? : Öptü (Matta : 26-49) – Öpmedi ( Luka: 22-49)
- Kabirden çııkan cinlenmişler kaç kişi idi? : İki (Matta : 8-28) – Bir (Markos:5-7)
- Hz. İsa’yı kim kabre koydu?: Yusuf ve Nikodimus (Markos: 15-46) – Sadece Yusuf: ( Yuhanna:19-42)
- Mezarda kaç melek göründü? : Bir (Matta: 28-2) – İki (Yuhanna : 20-12)
Yaratılış merdiveninde farklı basamaklar olduğunu herkes doğal olarak kabul eder; önce inorganik nesneler, bitiler ve hayvanlar âlem, sonra konuşan, yaratıklar ve hepsinin üstünde Yahudiler.” ( Siyonizm ve ırkçılık, Ankara Üniversitesi Siy. Bilg. Fak. Yay., Sources de la pense’e juive contemporaine, Sf: 49): “Ve Allah’ın Rab ( Yehova) o milletleri senin önünden azar, azar kovacak, onları çabukça bitiremezsin yoksa senin üzerine kır hayvanları (Goyim) çoğalır ve Yahova onların krallarını senin eline verecek.” ( Tesniye, Bab: 22/24) İsrailli haham Rabbi Shim’on: ” Yahudi olmayanların en iyisi mi; öldür. Yılanın en iyisi mi; beynini parçala.” ( İsael Shahak, Jewish History, S:78)
Hıristiyan teslise (Baba- Oğul- Ruhul Kudüs) inanırlar. Baba doğmamış, oğul ve ruh doğmuştur. Üçü her zaman bir arada idiler: “Ben ve Baba biriz.” (Yuhanna, 10/25-30 )
Morkos : ( 13-32) :” Ne melekler, ne de oğul, babadan başka kimse bir şey bilmez.”
Markos : ( 10-18): ” İsa dedi: Birden başka kimse iyi değildir o da Allah’tır “
İsa, baba ile bir olsa onun gibi her şeyi bilmesi gerekmez mi?
“Baba Tanrı hiç kimse hükmetmez, bütün hükmü oğlu İsa’ya vermiştir.” (Yuhanna, 5/27)
“Baba tanrı hükümsüz iken oğul tanrı çarmıhta acı çekiyor.” (Markos, 15/25-37)
K. Mukaddes’in Bozulmamış yerlerinden
İsa vahiy almıştır!
“Müjdeyi iletmek için beni gönderdi.” (Luka-4), “Oralarda da tanrı sözünü duyurayım. Bunun için çıkıp geldim.” (Markos-1) , ” Bunun için ne söylüyorsam, Baba’nın bana söylediği gibi söylüyorum.” (Yuhanna-12) , ” Bu öğretinin Tanrı’dan mı olduğunu, yoksa kendiliğimden mi konuştuğumu bilecektir.” (Yuhanna-7), ” Ben O’ndan işittiklerimi dünyaya bildiriyorum.”(Yuhanna-8), “İşittiğiniz söz benim değil, beni gönderen Baba’nındır.” (Yuhanna-14)
O (as) Peygamberdir!
Matta, (10:40-41) İsa Havarilere hitaben: “Sizi kabul eden. Beni kabul etmiş olur. Beni kabul eden, beni peygamber olarak göndereni kabul etmiş olur. Bir peygamberi peygamber olduğu için kabul eden, peygambere yaraşan bir ödül alacaktır.”
Matta (1:1): “İbrahim oğlu, Davut oğlu İsa Mesih’in soy kaydı şöyledir.” diye başlar.
O (as) insan olmasa idi atalarından nasıl bahsedilebilirdi ki?
Matta (19:16-17): Bir gün bir kimse İsa’ya “Ey iyi ve hayırlı öğretici!” diye hitap ettiğinde İsa (as) ona “Bana niçin iyi diyorsun? İyi ancak Allah’tır.”
Kendi tanrı olsa idi kendisini de iyi sıfatı ile vasıflandırması gerekirdi.
Yuhanna (17:1-3) : Mesih, gözlerini semaya kaldırıp yegane yaratıcı olan Allah’a dua ile, “ İnsanlara senin biricik yaratıcı olduğunu ve beni peygamber olarak gönderdiğini bilmek vaciptir”
Baba, oğul mecazi anlamda kullanılmış olabilir mi? Bu mecaz, zamanla asıl anlam gibi algılanmış olabilir mi?
Yuhanna (20:17): İsa, Havarilere: “Ben babama ve babanıza, Allah’ıma ve Allah’ınıza giderim”
Matta (5-9) : ” Ne mutlu sulh edicilere, çünkü onlar Allah oğulları çağrılacaklar”
Matta (6-14): ” İnsanların suçlarını bağışlarsanız, semavi babanız da size bağışlar.”
I. Yuhanna (5-19) : “Biliriz ki biz Allah’tanız.”
Tanrı tüm insanların babası (Rabbi)’dir. Hıristiyanlar İsa (as) söz konusu olunca baba, oğul kelimelerini hakiki manalarında, diğer insanlar söz konusu olunca mecazi manalarda anlamaktadırlar. Bu ayırımın sebebi nedir? K. Mukaddes’te tevhid- Allah’ın bir olması:
Tesniye (4-39) : “Yukarıda göklerde ve aşağıda yerde Rab, o Allah’tır başka yoktur”
Tesniye (6-4) : ” Dinle ey İsrail: Allah’ınız Rab, bir olan Rabtir.”
Tesniye (32-39) :” Şimdi görün ki, ben O’yum, katımda ilah yoktur”
I. Samuel (2-2) :” … Senden başka ilah yoktur.”
I. Krallar (8-60) : “… Rab, Allah olan odur, ondan başka yoktur.”
İsaya (45-5,6) : ” Rab benim ve başkası yoktur, benden başka Allah yoktur”
İsa (A.S) Allah’ın kulu ve Resulüdür:
Matta (12-18) : ” İşte benim seçtiğim kulum”
Luka (24-19) : “… Kudretli bir peygamber olan Nasıralı İsa.”
Kitabı Mukaddeste oğul kelimesi salih kul anlamında kullanılmıştır. ( Mevcut kaynaklara göre Hıristiyanlık, s. 188) Aslında Pavlus’ta oğlu olmayan Timoteos hakkında, “sevgili oğlum” ifadesini kullanmıştır. ( I. Koristoslulara 4, 17)
Kuran Hıristiyanlara şöyle seslenmektedir: “Ey kitap ehli. Dininizde aşırı gitmeyin. Allah hakkında yalnız gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih Sadece Allah’ın peygamberleridir.(Allah) üçtür demeyin, bundan vazgeçin. ” (Nisa Suresi, 171)
İsa zaten tanrı (!) değil mi idi?!
İnciller tanrı esinlemesi mi konsillerin seçmesi mi?
Daniel Wickwire’in ‘Kutsal Kitabın Değişmezliği’ kitabından: ”Roma Katoliklerinin ağırlığını ortaya koymasıyla Trent Konsili’nde Latince Vulgata’nın tek otantik nüsha olarak kabul edilmesi üzerine, Katoliklerle Doğu Ortodoksları arasında ayrılık meydana gelmiştir. Doğu Ortodoksları, otantik nüsha olarak Septuagint’i kabul etmiş, reform yanlısı Protestanlar ise, Eski Ahid kısmı olarak, Yahudi versionunu esas almışlardır.”
Tabii yazar burada her 3 Hıristiyan mezhebinin de farklı farklı bölümlerden oluşan 3 ayrı incil’e – Sadece Tevrat üzerindeki faklılıkları açıklayacak olursak: Tevrat’ın son 6 kitabı konusunda Ortodokslar, Katolikler’den farklı olarak 4 bölüm daha ilave etmektedirler (MS. 1612 Kudüs konsilinde ) Bu 6 kitap Katoliklerde 13 bölümden, Ortodokslarda ise 17 bölümden oluşur. Bunun sebebi, Ortodoksların Tevrat olarak, kendi dillerinde Yunanca ilk tercüme olan, yine 45 bölümden oluşan Septuagint’i esas almalarıdır. Bu durumda Katolikler, kendi dilleri Latince’ye tercüme edilen ve Yahudilerin Tevratı ile uyuşmadığı için çıkarılan (Ortodoksların kabul ettikleri) 4 bölüm hariç, 45 kitaptan oluşan ve Vulgate ismini alarak, yeniden düzenlenmiş olan, Kutsal Kitaptaki Septuagint’i esas almış oldular. Bu durumda Katolikler ve Ortodoksların Tevrat Kanonu, Protestanlardan 6 kitap daha fazladır. Protestanlar ise bu 6 kitabı bütün bölümleriyle reddettiler. Sonuçta Protestanların kutsal kitabı 66 bölüm (Tevrat 39, İncil 27 bölüm), Katolik ve Ortodoksların ise 72 bölümdür (Tevrat 45, İncil 27 bölüm).Ayrıca Katolikler ve Ortodoksların, Protestanlarla olduğu gibi kendi aralarında da farklılıklar (6 kitap arasındaki 4 bölüm) bulunmaktadır. Ayrıca Daniel Wickwire, Apokrifa Kitapları Nedir? adlı çalışmasında: “İncil’de, İsa ve elçileri tam 2.559 kez Tevrat, Zebur ve peygamberler’den alınma vardır. Bunlardan hiçbiri Apokrifik bir kısımdan alınmış değildir. Mesih ve elçileri Apokrifa hakkında bilgi sahibiydiler, fakat İsa ve elçiler Apokrifa yazılarından bir kez bile alıntı ya da aktarma yapmamışlardır. Bu yazılarla ilişkisi olan bir peygamber bile yoktur, ve bu kitaplar Tanrı esini olarak asla kabul edilemez. ..Erken dönem kilisesindeki misyonerler, Grekçe konuşan dünyada misyonerlik yaparken, Grekçe yazılmış olan Septuagint’ten alıntılar ve daha sonra Yahudiler tarafından kanon dışı olarak tanımlanan kitaplardan da alıntılar yapmaktan ve bunlara referans vermekten çekinmediler. Örneğin, kanonik İncil’deki Yahuda 14-16, apokrif Enok kitabından (Enok 1:19) alıntı yapmaktadır. Yakup 1:19, Sirak Kitabı 5:11 ve İbraniler 11:37’de, Apokrif The Martyrdom of Isaiah’ta (işaya’nın şahadeti) bulunmaktadır. Yuhanna’ya göre İncil’deki 7:38 ile Yakup 4:5’in kaynakları bilinmemektedir. (The New Catholic Bible) Bu sözler’in hiçbir Eski Ahid kitabında olmadığını belirtmektedir.” demektedir. Yine ayrıca ” Tomas İncili dünya üzerinde bulunan kitaplar arasında Hz. İsa’nın sözlerini en doğru ve en eski yazılmış tek kitaptır.” görüşü resmi katolik görüşü iken diğer incillerin esinti kayağı ne yapıyordu diye sormamız gerekmez mi? Yine İncil’de farklı İncil nüshalarına karşı mücadele – savaşın izleri vardır : 10. Bölüm, Pavlus’un Korintlilere ikinci mektubu :11. Bölüm, 4.ayet: Çünkü size gelen ve bizim tanıttığımızdan değişik bir İsa’yı tanıtanları pekâlâ hoş görüyorsunuz. Ayrıca, aldığınız ruhtan farklı bir ruhu ve kabul ettiğinizden farklı bir müjdeyi kabul ederek bunları hoş görüyorsunuz.” – inandığını da eklersek aşağıdaki ayeti nasıl yorumlayacaklar acaba?:
“Bu kitaptaki peygamberlik sözlerini duyan herkesi uyarıyorum! Her kim bu sözlere bir şey katarsa, Tanrı da bu kitapta yazılı belaları ona katacaktır. Her kim bu peygamberlik kitabının sözlerinden bir şey çıkarırsa, Tanrı da bu kitapta yazılı yaşam ağacından ve kutsal kentten ona düşen payı çıkaracaktır. ” (Vahiy – 22: 18-19)
Ve bazı sorular: Binden fazla Ruhani ve yüzlerce İncil’in toplanıp tartışıldığı ve ancak 318 ruhani liderin kararı ile seçilen 4 İncil’in doğru kabul edildiği İznik konsiline kadar geçen 325 yılına dek yaşayan Hıristiyanlar kafir mi idiler? O 4 İncil dışındakilere iman edenlerin durumu nedir? Ya 700’den fazla dini liderin savunduğu görüş ve kitaplar, onların yolundan gidenlerin hali ne olacaktır? Tek tanrıya inanan Airus’u kim öldürmüştür? Konsüle baskı ile 4 İncil kararını aldıran ve eski putperest öğeleri içinde barındıran bu yeni inanışın temellerini attırtan Roma imparatoru Kosttantin’in, Kayseri Piskoposu olan ve tarihçilerin sultanı olarak adlandırılan Eusebius tarafından Mecusi olduğu ve ancak ölürken vaftiz edildiği görüşüne Hıristiyan din alimleri ne diyeceklerdir? Günümüz İncil’lerinin sağlamlık yönünden bırakın Kuran’ı hadislerle bile boy ölçüşemeyeceği görüşüne ne cevaplar vereceklerdir?
Misyonerlik
II. Vatikan Konsil’inde (1962–65) “Bedenlenmiş oğlunda tam olarak milletine görünen Tanrı, her devrin kültür tiplerine göre konuşmuştur.”( Prof Dr Mehmet Aydın, Hıristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili, Konya-1991, s. 88 ) kararı alınır.
Fransa Katolik Enstitüsü profesörlerinden J. Danielou misyonerlere şu tavsiyede bulunur: “Müslümanlara sevgi ile yaklaşınız. Hz. Muhammed (s.a.s.)’i yalanlamayınız. Hz. İsa için Allah’ın oğludur demeyiniz. Çünkü Müslümanlar bunu kabul etmezler. Daha çok onların kendi milletiyle ve dinî değerleriyle alâkâlarını kesmeye ya da zayıflatmaya çalışınız.” (Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ank. 1996, s. 37)
Misyoner Rahip Samuel Zwemer: “Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım.. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım.”( Prof. A. Küçük, Misyonerlik ve Türkiye, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 42 vd )
Katliamlar
1994’te Ruanda’da Hutu’lilere destek veren Katolik kilisesi 3 ayda 1.000.0000 Tutsi’nin katliama uğramasına neden olur, katliam devam ederken Kilise’ye bağlı George Ruggi Georgesruggio adlı radyo yayıncısı : “Tutsi topluluğu yaratıcıya karşıdır. İsa/ Yaratıcı onları ebediyen mahkum etti. Onları İsa adına cezalandırın. İsa’nın ve halkın şimşeklerini onların kafalarına yağdırın.” diye yayın yapar.
” Bir ana doğurmuş; yıllarca emek verilerek büyütülmüş. Suçu yok, ama elleri arkadan bağlı. Ne yapacağınızı beklerken nefes alıp verdikçe omuzları kalkıp iniyor. Elinizdeki tüfeğin namlusu ensesine dayalı. “Hadi” denince tetiği çekebilir misiniz? Çektiler. Sekiz binden fazla delikanlının nefesi öyle kesildi. Emir kulu askerler arasında duraksayanlar oldu. Onların tereddütlerini kimler giderdi, biliyor musunuz? Papazlar. Vaazlarında dinlerinin “Düşmanını bile sev” mesajını pazarlayan kara cüppeliler Sırp Ortodoks Kilisesi’nin talimatıyla dağ yamaçlarında askerlere bağırdılar: “Çekinmeyin, vurun! Günahınızı peşin peşin bağışlıyoruz!” Ratko’nun kızının niçin intihar ettiği de biliniyor. Babasının sicili öyle iğrenç ki, onun hakkındaki savcılık iddianamesini okuyunca bu dünyanın yaşanacak yer olmadığına karar vermiş.” ( Refik Erduran,Sabah:30 Mayıs 2011)
Haçlı seferlerinde 1096 – 1291 yılları arasında yazar Hans Wollschäger´e göre 22 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 1099 yılında Kudüs´ün feth edilmesiyle 70 bin Müslüman ve Yahudi katledilmiştir. İnnozenz 4. haçlı seferini başlatmış, 1202´de Zara´yı ve 1204´de Konstantinopel´i (İstanbul) yağmalatmış ve kendi mezhebleri arasındaki ayrılıkları körüklemiştir. İspanyollar 1391 yılında 50 bin Yahudiyi öldürmüştür ve 1492 yılında ise 50 bin Yahudinin zorla dinleri değiştirilmiş geriye kalan 100 bin ile 200 bin arasında Yahudi göçe zorlanmıştır.Ve yine 1615 yılında İspanyollar zulüm ve baskılarına rağmen dinlerinde kalan sayıları 300 bin ile 3 milyon arasında tahmin edilen Müslümanları göçe zorlayarak köklerini İspanya´dan kazımıştır. Amerika´nin keşfinin ilk 50 yılında katolik ispanyollar 1 milyon yerlinin katliam, kölelik ve enfeksiyonel hastalıklardan dolayı ölümüne sebeb olmuştur. Ve daha sonra ki 150 yıl içinde 100 milyon insan yani yerli halkın 90% haritadan silinmiştir. Yerlilerin ellerini ve burunlarını kesip köpeklere yem etmişler: Kurbanlarını 13 lü guruplar halinde asmalarının sebebi: 12 Havari + 1 Hz. Isa (a.s.)
Paris 1572: “Bartholomäus-Gecesi” 3000-5000 kişi öldürülmüştü: Fransa´nın ulusu Martin von Tours´un 20 bin kölesi olduğu bildirilmekte. Amerika´nın keşfinden 19. yüzyıla kadar 13 milyon afrikalı köleleştirilip Amerika´ya götürülmüştür. Olayların başlamasına 1488 yılında papalığın onayıyla yazılan “Der Hexenhammer” isimli kitab sebeb olmuştur. 18. Yüzyılın sonuna kadar çoğunluğu kadın ve içinde çocukların da bulunduğu 40 bin ile 100 bin arasında insan yakılarak ve çeşitli metotlarla katledilmiştir. 1941-1943 yılları arasında katolik Hırvatistan´da 750 bin Sırp katledilmiştir.
Papa XII. Pius, Hitler’i ve Mussolini’yi destekledi. Papa, milyonlarca insanın Nazi ölüm kamplarında yok edilmesi karşısında sessiz kalmış ve, resmi olarak Vatikan’ın İkinci Dünya Savaşında tarafsız kaldığı varsayılsa da, gerçekte Nazi yanlılığı açıkça belgelenmiştir. G. Lewy şöyle yazıyor:“Hitler egemenliğinin başından sonuna kadar, piskoposlar, inananlara, Hitler hükümetini itaat edilmesi gereken meşru bir otorite olarak kabul etmeyi öğütlemekten asla bıkmadılar 8 Kasım 1939’da, Münih’te Hitler’e düzenlenen başarısız suikasttan sonra, Kardinal Bertram Alman piskoposluğu adına ve Kardinal Faulhaber Bavyera piskoposları adına Hitler’e kutlama telgrafları göndermişlerdi. Almanya’daki tüm Katolik basın,Reichspresskammer’den gelen talimat doğrultusunda, bunun Führer’i koruyan mucizevi bir ilahi takdir olduğundan bahsediyordu.” (G. Lewy, The Catholic Church and Nazi Germany, NY, 1965, s.310-11)
“Alman dokümanları iki önemli noktada birbirini etkileyici bir şekilde tutmaktadır”, diyor Saul Freidhandler ve ekliyor, “Birincisi, görünüşe göre Bağımsız Papalık, Nazi rejiminin niteliği nedeniyle azalmış görünmeyen ve 1944’e kadar da yalanlanmamış bir biçimde Almanya’dan yana bir tercih yaptı; ikincisi, XII. Pius hiçbir şeyden korkmadığı kadar Avrupa’nın Bolşevikleşmesinden korkuyorduve göründüğü kadarıyla, sonunda Batılı Müttefiklerle uzlaşsaydı Hitler Almanya’sının Sovyetler Birliği’nin Batıya doğru ilerlemesinin önünde başlıca duvar olacağını umuyordu.” (Saul Friedhandler, Pius XII and the Third Reich, A Documentation, NY, 1958, s.236, vurgu benim, AW.)
DÜNYAYI ZAMANININ İKİ EMPERYALİST ÜLKESİ PORTEKİZ VE İSPANYA ARASINDA BÖLEN, TANRININ YERYÜZÜNDEKİ İKİ TEMSİLCİSİ (!)
Papa VI. İskender (Rodrigo Borgia) VE Papa VI. Alexander
Sevgi dini, müjde ve siyaset, savaş gerçekleri…!
Azeri-Ermeni savası, Ermenistan resmi sitesindeki fotoğraf, 27.9.2020
“Haçlı seferlerinde askerleri denizaşırı görevlere teşvik edenler hep, papalık ve dini kurumlar olmuştur.” ( Jack goody, Avrupa’da İslam damgası, s. 35)
Norveç’te ari ırk teorisi, Kilise Bakanlığının gayretleriyle ülkede uygulanmıştır. (Sefa M. Yürükel, Batı tarihinde insanlık suçları, s. 65) 15 yaşındaki kızlar bile zorla kısırlaştırılmıştır. Papaz Carlsen, “Bu kısırlaştırmadan tanrının çok memnun kaldığını, kendisini de çok rahat hissettiğini.” ifade eder. (s. 66) Benzer uygulama, Norveç Devlet Kilisesi tarafından da uygulanır. Hatta çocuklara sadistçe cinsel tacize varan sapıklıklar yapılır. (s. 67)
Süryani Ortodoks Piskoposu Kamışlı’da Rus askerleri ile Türkiye’ye karşı çalışırken. (11.5.2020)
Kutsal su, her şeyi temizler ( Suriye için kutsanan silahlar, Ekim 2015)
Kıbrıs’lı Rumlar papazlara silah eğitimi veriyor
Sevgi dini kitabı İncil’den ilham ile üretilmiştir!
Yakmaya alışmışlar!
Engizisyondan 2023’e; Batı hiç değişmedi, hala vahşi ve zalim!
.
İNCİL’DE ŞİDDET, KİN VE DÜŞMANLIK SÖZLERİ
– TEVRAT’TAN ALINTI YAPMIYORUZ O TAM BİR FACİA ZATEN! –
Matta inciline göre Hz.İsa şöyle söylüyor: “Yeryüzünde selamet getirmeye geldiğimi sanmayın; ben selamet değil, fakat kılıç getirmeye geldim. Çünkü ben adamla babasının, kızla anasının ve gelinle kaynanasının arasına ayrılık koymaya geldim. Adamın düşmanları kendi ev halkı olacaktır.” Matta,10:34-35
“Eğer sağ gözün günah işlemene neden olursa, onu çıkar at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme atılmasından iyidir. 30 Eğer sağ elin günah işlemene neden olursa, onu kes at. Çünkü vücudunun bir üyesinin yok olması, bütün vücudunun cehenneme gitmesinden iyidir.” : Gözünü haramdan sakındır, elini harama yaklaştırma değil; Kes, Çıkar, at! Matta,5: 29-30
Luka İnciline göre Hz. İsa şöyle buyuruyor : “Eğer bir kimse bana gelir ve kendi anasına, babasına, karısına, çocuklarına, kardeşlerine, kız kardeşlerine, hatta kendi canına buğzetmezse benim şakirdim olamaz.” Luka, 14:26
Yine Luka İnciline göre Hz.İsa şöyle diyor : “Ben dünyaya ateş atmaya geldim, eğer şimdiden tutuş-muşsa daha ne isterim…Dünyaya selamet getirmeye mi geldim sanıyorsunuz? Size derim ki hayır, fakat daha doğrusu ayrılık getirmeye geldim. Çünkü bundan sonra bir evde beş kişi olacak, üçü ikiye, ikisi üçe karşı ayrılacaklar.” Luka, 12:49-52
HAYVANLARA BİLE ZULÜM EDİYOR
Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, hayvanlara sopa ile saldırıyor: “Yahudilerin fıshı yakındı, İsa Yaruşalim’e çıktı. Mabette sığır, koyun ve güvercin satanlar ile sarrafları oturmakta buldu. İplerden bir kırpaç yapıp hepsini, koyunları da sığırları da mabetten kovdu, sarrafların paralarını döktü ve masalarını devirdi.” Yuhanna, 2:13-15
Yuhanna İnciline göre Hz. İsa, insanlara şöyle hakaret ediyor: “Neden söylediğimi anlamıyorsunuz? Çünkü benim sözümü dinlemiyorsunuz. Siz babanız iblistensiniz ve babanı-zın heveslerini yapmak istiyorsunuz.” (Yuhanna, 8:43-44)
Yeni Ahid dul kadınlar hakkında şu aşağılayıcı tabirleri kullanıyor : “İyi işler için hakkında şehadet olunan, bir erkeğin karısı olup altmış yaşından aşağı olmayan dul kadın, eğer çocuklar büyütmüş, eğer misafir kabul etmiş, eğer mukaddeslerin ayaklarını yıkamış, eğer sıkıntıda olanlara yardım etmiş, eğer her iyi işin ardınca gitmişse kaydolsun. Fakat daha genç dul kadınları reddet. Çünkü Mesih’e muhalif olarak nefsanî hevslerine düştükleri zaman evlenmek isterler… Bununla beraber evleri gezerek aylak olmayı da öğrenirler, ancak yalnız aylak değil, fakat üzerlerine düşmeyen şeyleri söyleyerek başkalarının işlerine karışan boşboğaz olurlar.” Timoteos’a I. Mektup, 5:9-15
İncillere göre Hz.lsa, evlenmemeyi, hatta erkeklerin kendilerini hadım etmelerini şöyle teşvik ediyor : ” Ben size derim: Kim zinadan ötürü olmayıp karısını boşar ve başkası ile evlenirse, zina eder; boşanmış olanla da evlenen zina eder. Şakirtler İsa’ya dediler: Eğer erkeğin karısı ile hali böyle ise evlenmek iyi değil, fakat İsa onlara dedi: Bütün insanlar bu sözü kabul edemez, ancak kendilerine verilmiş olanlar kabul edebilir, çünkü anadan doğma hadım vardır ve insanlar tarafından yapılmış hadım vardır, göklerin melekûtu uğrunda kendilerini hadım edenlere de vardır. Bunu kabul edebilen kabul etsin.” Matta, 19: 9-12
İncillere göre eli ile günah işleyen elini, ayağı ile günah işleyen ayağını kesmeli, gözü ile günah işleyen ise gözünü çıkarmalıdır: “Eğer elin sürçmene sebep olursa onu kes; senin için hayata çolak olarak girmek, iki elin olarak cehenneme, sönmez ateşe atılmaktan daha iyidir. Eğer ayağın sürçmene sebep olursa onu kes; senin için topal olarak hayata girmek, iki ayağın olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir. Eğer gözün sürçmene sebep olursa onu çıkar; senin için bir gözün olarak Allah’ın melekûtuna girmek, iki gözün olarak cehenneme atılmaktan daha iyidir.” Markos, 9:43-47
İncillere göre Hz. İsa, ağaçları lanetleyerek kurutuyor: “Ertesi gün Beytanya’dan çıktıkları zaman İsa acıktı. Uzakta yapraklı bir incir ağacı görüp belki onda bir şey bulurum diye geldi, yanina varınca üzerindeki yapraklarından başka birşey bulamadı; çünkü incir mevsimi değildi. İsa cevap verip ona dedi: Artık hiç kimse senden ebediyyen meyve yemesin… Sabahleyin, yanından geçerken incir ağacını kökünden kurumuş gördüler.” Markos, l1:12-20
Yeni Ahide göre akılsız olmak, akıllı olmaktan daha iyidir: “Allah hikmetlileri utandırmak için dünyanın akılsız şeylerini seçti, Allah kudretli şeyleri utandırmak için dünyanın zayıf şeylerini seçti.” Korintoslulara I. Mektup, 1:27
İncillere göre çarmıha gerildiği sırada Hz.îsa, Allah’a şöyle isyan etmiştir: “Üçüncü saatti, onu haça gerdiler, onun üzerinde suç yaf-tası: ‘Yahudilerin kralı’ diye yazılmıştı. Biri sağında, biri solunda iki haydudu onunla beraber haça gerdiler. Geçenler’ Vay! sen ki mabedi yıkar, üç günde yaparsın, haçtan inerek kendini kurtar’ diye başlarını sallayıp ona söverlerdi. Aynı saatlerde başkâhinler, yazıcılarla eğlenerek dediler: O, başkala-rını kurtardı, kendisini kurtaramıyor…Altıncı saat olunca, bütün yer üzerine dokuzuncu saate kadar bir karanlık çöktü. Dokuzuncu saatte İsa Yüksek sesle bağırdı : Eloi, Eloi ! Lama sabaktani, ki tercüme edildiğinde, ‘Allah’ım, Allah’ım! Niçin beni bıraktın?’ demektir.” Markos, 15:25-34
Bu paylaşımın nedeni ne? Hıristiyanlar İsa evlenmedi, o barış elçisi, İsevilik sevgi dini ama İslam şiddet, Muhammed sapık… derler yüzlerce yıldır! Onlara ayna tutalım dedik, bakın sizin içinde ne ithamlarda bulunulabiliyor…! Bu, tencere dibin kara … demek değil; onların iddialarının cevapları sitemizde!
Menfaat
1517 yılında, Papa X. Leo, kişinin ruhunu makul bir para karşılığında kurtarabilmesi için Taxa Camerae’yi başlattı. Bu basit tedbirle, ne kadar kötü olursa olsun bağışlanamayacak suç yoktu. 35 madde arasından şunları okuyoruz:
“1. İster rahibelerle, ister kendi kuzenleriyle, yeğenleriyle ya da kızlarıyla (aynen böyle!), yani bir şekilde herhangi bir kadınla cinsel günah işleyen bir rahip,67 pound12 şilin ödemesi karşılığında bağışlanacaktır.
2. Eğer rahip, zina günahıyla birlikte doğaya ya da hayvanlara karşı işlenmiş günahlarının da bağışlanmasını istiyorsa,219 pound15 şilin ödemek zorundadır. Fakat kadınlarla değil de sadece oğlanlarla ve hayvanlarla doğal olmayan günahlar işlemişse,131 pound15 şilin ödemelidir.
3. Bir bakirenin kızlığını bozan rahip,2 pound8 şilin ödemelidir
4. İster kaldığı manastırda ister dışarıda, aynı anda veya art arda bir ya da birden çok erkeğe kendini veren rahibe, baş rahibenin saygısını kazanmak istiyorsa131 pound15 şilin ödemelidir.
7. Tüm davalardan azade tutulmak ve yasak ilişkilerini sürdürmek için geniş bir muafiyet elde etmek isteyen zinacı bir kadın, Papaya87 pound3 şilin ödeyecektir. Aynı şekilde, koca da aynı miktarı ödeyecektir, eğer koca kendi çocuklarıyla ensest ilişkiye girmişse, ek olarak 6 poundluk bir vicdani ödeme yapacaktır.
8. Tecavüz, soygun veya kundakçılık suçları için eziyet yapılmaması ve bağışlanması, suçluya131 pound7 şiline mal olur.
9. Ruhban kesime ait olmayan birinin şahsında gerçekleşen adi cinayetin bağışlanma bedeli15 pound3 penstir.
10. Eğer katil aynı gün iki veya daha fazla kişinin ölmesine neden olmuşsa, bir kişiyi öldürmüş gibi ödeme yapar.
11. Karısına kötü davranan koca, kilise kasasına3 pound4 şilin öder; eğer karısını öldürmüşse17 pound15 şilin, eğer karısını başka biri ile evlenmek için öldürmüşse ekstra olarak32 pound9 şilin öder. Kocaya suç işlerken yardım edenler adam başı 2 poundla bağışlanır.
12. Çocuğunu boğarak öldüren baba 17 pound15 şilin ödemelidir (yani bir yabancıyı öldürmekten pound daha fazla) baba bunu annenin izni ile yapmışsa bağışlanması için27 pound1 şilin ödemelidir.
Kürtaj da kolayca bağışlanabilmekteydi:
13. Kendi çocuğunu rahminden çıkararak yok eden annenin ve suça katkıda bulunan kocanın, her ikisi birden17 pound15 şilin ödemelidir. Kendisinin olmayan bir çocuğun kürtajını kolaylaştıranlar1 poundeksik öderler.
14. Kardeş, kız kardeş, anne ya da babasını öldüren17 pound5 şilin ödemelidir.
Bununla birlikte, hiyerarşinin yüksek kademelerindeki piskopos veya baş keşiş öldürülürse, ödenecek miktar çok ağır biçimde artıyordu; ilk saldırı için131 pound14 şilin, geri kalanlar için yarı miktarı. Üstelik katil “çeşitli zamanlarda birçok rahibi öldürürse, ilk cinayet için137 pound6 şilin ve geri kalanlar için de bunun yarısını ödemek zorundaydı.”
Fakat cinayet, tecavüz veya çocuk öldürmekten çok daha ağırı, menfur dinsel sapkınlık suçuydu; yani resmi Kilisenin fikirlerinden farklı fikirlere sahip olmak. Kadın ya da erkek bir sapkın, fikirlerinden dönmüş olsa bile toplam269 poundödemek zorundayken, “yakılmış, asılmış ya da herhangi bir şekilde idam edilmiş bir sapkının oğlunun itibarı218 pound16 şilin 9 penslik ödeme yapmadığı sürece iade edilemez”di.
Liste, sahtekârlık, kaçakçılık, borçların ödenmemesi, kutsal günlerde et yeme, papazlık rütbesi almak isteyen rahiplerin gayri meşru çocukları ve hatta rahip olmak isteyen hadımlarla (33. maddeye göre en az310 pound16 şilin ödemeliydiler) devam ediyor.
Bu çıkarcı rezillik listesine rağmen, Papa X. Leo, Katolik tarihçiler tarafından “Kilise tarihinde papalık makamının en parlak ve belki de en tehlikeli döneminin” baş kişisi olarak tanımlanır. (Bakınız: P. Rodríguez, (1997). Mentiras fundamentales de la Iglesia católica. Barcelona: Ediciones B., Anexo, s.397-400)
“1517 yılında Papa X. Leo, ‘Taxa Camerae’yi başlattı: İster rahibelerle ya da kendi kızlarıyla cinsel günah işleyen bir rahip, 67 pound 12 şilin ödemesi karşılığında bağışlanacaktır. Zinacı bir kadın, papaya 87 pound 3 şilin ödeyecektir. Cinayetin bağışlanma bedel,i 15 pound 3 penstir. Eğer katil aynı gün iki veya daha fazla kişinin ölmesine neden olmuşsa, bir kişi öldürmüş gibi ödeme yapar. Cinayete yardım edenler adam başı 2 poundla bağışlanır. Piskopos veya baş keşiş öldürülürse ceza 131 pound 14 şilin. Kadın ya da erkek bir dinsel sapkın, fikirlerinden dönmüş olsa bile toplam 269 pound ödemek zorundayken, yakılmış bir sapığının oğlunun itibarı, 218 pound 16 şilin 9 penslik ödeme yapmadığı sürece iade edilmezdi.” (Ey misyonerler cevap verin, Adnan Şensoy, s. 63-65 )
Günah çıkarmak için 2’yi tuşlayınız
‘Fransa’da Katolik bir grup ‘günah çıkarılması için’ telefon hattı kurdu
Fransa’nın başkenti Paris’te AABAS adlı telefon şirketi için çalışan Katolik bir grup, kurduğu telefon hattıyla ortalığı karıştırdı.Bir erkek sesinin arayanları “Tanrının hattına hoş geldiniz” diye karşıladığı hat paralı.Ses kaydı şöyle devam ediyor: “Günah çıkarma ile ilgili tavsiyeler için 1’i, günah çıkarmak için 2’yi, bazı günah çıkarmaları dinlemek için 3’ü tuşlayınız. Ciddi ya da affedilmez günahlar durumunda bir rahibe başvurmak zorunludur.” Bildiride “Bu hatta bir rahip günahların bağışlanması için yol göstermiyor” denildi. Adını sadece Camille olarak açıklayan hattın kurucusu ise şöyle dedi: “Bu hat, büyük günahlar için değil, küçük günahlar için düşünülmüş bir sistem. İlk haftada 300 arama geldi.” (04 Mart 2010)
Güncellenmiş hali
Telefon, Papazmatik, Pos makinesi, Twit ( En ucuzu )
Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır. Vatikan’ın gelirleri başta her ülkedeki Katolikler’den kesilen Kilise Vergisi; Aidatlar; Bağışlar; Şirket Gelirleri; Hisse Senedi-Tahvil-Bono gelirleri; Bankacılık ve Faiz gelirleri; hediyelik eşya satışlarıyla elde edilen gelirlerden oluşmaktadır. Basın yayından elde edilen reklam gelirleri de epeyce tutmaktadır. Vatikan’ın diğer bir gelir kaynağı da Hıristiyanlığı temsil eden kişileri, örneğin İsa’yı, Meryem’i, azizleri veya sembolleri (Haç gibi) pazarlayarak kazandığı kazançlardır. Vatikan, dünyanın önde gelen birçok şirketinde hissedardır. Çeşitli ülkelerde sayısız gayrimenkulü vardır. Birçok bankanın ortağıdır. Özellikle giyim ve turizm sektörlerinde çok kâr getiren yatırımları vardır. Avrupa Birliği içinde Vatikan’a bağlı olarak çalışan “Katolik Tekstil Sanayicileri Birliği” onun çıkarlarının yöneticisi durumundadır. Benzer şekilde ayakkabı, yiyecek ve enerji ile inşaat sektörlerinde de kârlı yatırımları ve ortaklıkları vardır.
Oryantalistlerin İslam hakkındaki olumsuz etkilerinin sonucu, kendi kitaplarından bile habersiz Avrupalılar, Kuran düşmanı oldular!
Kadınlar
“Kadın alçak bir yaratıktır.” Augustinus (354-430)
“Bir kadın gördüğün zaman o şeytandır, bir çeşit cehennemdir” Papa II. Pius (1405-1464)
“Kadınların en büyük şerefleri erkekleri doğurmalarıdır” Martin Luther
Hrıstıyanforumcom’dan alıntı
- Tanrı’nın kilisesinde hem kadın hem erkek eşittir ve birbirlerine bağımlıdır, ancak görev, yaratılış, yaratış bakımından farklılıkları vardır.
- Bu farklılıklar eşitlik için ölçüt değildir, eşitlik Tanrı’nın Sevgisindedir.
- Eşitlik ve farklılıklar ayrı kategorilerdeki şeylerdir, birisi mavi, birisi 5’tir. Birisi renk, birisi rakamdır.
- Pavlus “herkesin” dua ve peygamberlikte bulunmasını istiyor, teşvik ediyor. Aynı zamanda arka arkaya yazdığı 117 (veya 14) cümlede kadınların “toplantılarda sessiz kalmalarını” istiyordu. Bu sessiz kalma isteği dua ve peygamberliği kapsamıyordu.
- Kadınlar kilisede önder olamazlar, öğretiş veremezler.Önemli olan günümüze uymak veya toplam fayda hesabı değil, Kutsal Kitap’a uygunluktur.
Sitemizde “Hıristiyanlık ve yahudilikte kadın” konusuna da ayrıca bakılabilir.
Papa
Biz Müslüman’lar İsa peygambere, Musa peygambere inanmasak ‘İslam’dan’ çıkarız. Ama Musa, İsa’ya inandığını iddia edenler peygamberimize inanırlarsa ‘Dinlerinden’ çıkarlar. Kapsayıcı, kuşatıcı din İslam’dır.
Papa 16. Benedikt: “Muhammed’in getirdiği hiçbir yenilik yok. Sadece kötü ve insanlık dışı şeyler getirdi” sözlerine yer verdi.”İslam’da Tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok. İslami cihad akla ve Tanrı’ya karşı” diyen Papa, İtalya’da da büyük yankı yarattı. “Papa, Muhammed’in kılıcını aforoz etti” diye yazanLa Repubblicagazetesi, konuşmanın Türklerin çok olduğu Almanya’da yapılmasına dikkat çekti. “Hıristiyanlık ile akıl arasında sıkı bir bağ var” diyen Papa, İslam’da ise Tanrı kavramının çok soyut olduğunu ve bu nedenle böyle bir bağın olmadığını söyledi.”
Diyanet işleri başkanı prof. Ali Bardakoğlu: “Batıda İslam ile Hz Peygamberimiz’le ilgili değerlendirme ve kanaatler önyargılı, taraflı, objektiflikten uzak oldu. Kilise, İslam’ı rakip gördüğü için, hasmane, düşmanca tavır izledi. İslam önce haçlı seferleri ile önlemek istendi. Binlerce insan öldü. Sadece Müslümanlar değil, Ortodokslar, Yahudiler de öldü. 60 yıl İstanbul’u işgal ettiler. ‘Kardinal külahı yerine Şeyhülislam kavuğu görmek isterim’ sözü bu dönemin dehşetini çok iyi anlatır. Bu kutsal savaş ve haçlı savaş anlayışı Hıristiyan din adamlarının genlerine işlemiştir. Papa’nın saldırgan, küstahlık dolu açıklaması da hem içindeki İslam’a karşı kinini, hem de o kutsal savaş ve haçlı zihniyetini yansıtıyor. Papa’nın”İslam’da tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok” sözlerine de şu yanıtı verdi: “Bu sözde akıl yok ki ben Hıristiyanlıkta akıl olduğunu anlayayım. Aslında kilise, aklı devre dışı bıraktığı için batı aydınlanma süreci yaşadı, reform süreci yaşadı. Hıristiyan kilise, insanların dindarlıklarına tahakküm ettiği için, yaratan ile fert arasına girip kutsalı adeta tekelinde tutup sömürdüğü için, insanların beyinlerine tahakküm ettiği için, kutsalı sömürdüğü için, batı reform süreci yaşadı. Batıdaki din karşıtlığının en büyük sorumlusu kilisedir. Aklı devre dışı bırakarak kendi hiyerarşik yapılarını ve çıkarlarını öne aldılar. Üç tanrı inancını kilise icat etti. İsa’nın Allah’ın oğlu olduğunu uydurdu.” Evrensel ahlakın, “ötekinin kutsalına saygılı olmayı” gerektirdiğini vurgulayan Bardakoğlu, “Bir din adamı, diğer dinin uygulanmasında yanlışlık varsa eleştirebilir. Teröre bulaşan Müslüman’ı eleştirsin. Ama bir dinin kitabına, peygamberine saygısızlık ahlak sınırının ötesindedir. Bu eleştiri değil, küstahsızlıktır” dedi. Batı insanının din konularına “teknolojik gelişmişliğin, askeri, ekonomik gücün yarattığı kendini beğenmişlik, ukalalık ve ötekini adam etmeci tavır içerisinde yaklaştığını” belirten Diyanet İşleri Başkanı, “Gerçek medeniyet uzun menzilli silahlar üretmek, daha çok para kazanmak değil, insani değerlerde yol alabilmektir.” dedi.
Papa: İslam’da Tanrı ile akıl arasında bağ yok
Vatikan Adalet Bakanı Kardinal Julian Herranz ise La Rebubblica Gazetesi’ne açıklamada bulunarak, “Papa her zaman kutsal ruhlar tarafından yönlendirilir. Papa direkt Tanrı adına konuşur. O basitçe iyiye yönelmek isteyen insanları diyaloğa ve karşılıklı saygıya davet etti” dedi. (Hürriyet:17.09.06)
Papa’dan cennet promosyonu
Vatikan, İslam’la “rekabet” için 1000 yıllık vaftiz inanışını değiştirdi. Papa’nın kararıyla artık Hıristiyan bebekler günahsız doğacak, bebekken ölmeleri durumunda direkt cennete gidecek. Papa 16’ıncı Benedict’in aldığı bu kararla bir anda yüzbinlerce çocuğun cennete gideceğini söylemesi, akıllara 11’nci yüzyılda Haçlı Seferleri için adam toplayan Papa Urban’un, sefere katılanların direkt cennete gideceğini açıklamasını getirdi.( Vatan :05.10.2006 )
Türkiye’ye ‘laiklik’ övgüsü
Papa 16. Benedictus, Vatikan’ın Ankara Büyükelçiliği’nde yabancı misyon şeflerini kabulünde yaptığı konuşmada, Türkiye’nin laik rejim seçimiyle, büyük ve modern bir devlet olma yolunda önemli adımlar attığını söyledi. (29 Kasım 2006 )
Papa laikliğe savaş ilan etti
ABD’ye 6 günlük tarihi ziyaret için adım atan ikinci Papa olan 16’ncı Benedict, Amerikalı 9 kardinal ve 350 rahibe hitaben yaptığı konuşmada laiklik tartışması başlattı.” Avrupa’da sanki Tanrı yokmuş gibi hayatımızın her alanından dini çıkarmak için adımlar atılıyor. Bunun adına da laiklik deniyor. Bu çok tehlikeli ve din karşıtı bir laiklik anlayışıdır. Buna karşı var gücümüzle savaş vermek zorundayız.” (18 Nisan 2008)
Papa: Laiklik Saldırganlaştı
16. Benedict, laikliğe ve ateizme açık bir şekilde savaş ilan etti. Toplumsal uzlaşmanın sadece politikalarla sağlanamayacağını kaydeden Papa, dinin özel alana hapsedilemeyeceğine vurgu yaptı. (19.09.2010 )
.
Kim yanıldı, eskisi mi yenisi mi ?
1
1996: Papa John Paul II, Evrim Teorisi ile Hristiyanlığın uzlaştırılabileceğini açıklamıştır, ama bunun Katolik öğretiler ile çelişmeden yapılması gerektiğini söylemiştir (John Paul II, The Pope’s Message On Evolution, (‘Quarterly Review of Biology72’ Journal, içinde), s. 377-383. ) Papa II. Jean Paul, 1996 yılında Papalık Bilimler Akademisi’ndeki mesajı: “Yeni bilgiler bizi evrim teorisinin bir varsayımdan öte olduğuna inanmaya itti. Bu teorinin, çeşitli bilim dallarındaki bir dizi buluştan sonra, araştırmacılar tarafından giderekkabul edilmesi gerçekten hayranlık uyandırıcı. Birbirinden bağımsız çalışmaların önceden kararlaştırılmamış, uydurulmamış, sonuçlarının aynı noktada birleşmesi, teorinin lehinde bir kanıt olarak yeterli.”
2005 :Yeni Papa XVI. Benedict ise bu konuda daha da somut bir açıklama yaparak, Akıllı Tasarım teorisine çok paralel bir görüşte olduğunu ifade etti. İtalyan basınının duyurduğu, The Washington Post gazetesinin de verdiği habere göre, Papa, evreni “akıllı bir proje” (intelligent project) olarak tanımladı ve evrenin tarihini rastlantısal ve amaçsız bir süreç olarak gösteren sözde bilimsel görüşlere karşı olduğunu vurguladı. ( 10.11. 2005 )
2
İki bin yıldır Yahudilere beddua eden Hıristiyan alemi, 1965 Vatikan II. konsili ile bundan vazgeçerler. Bu Hıristiyanlar iki bin senedir yanlış mı inandığının itirafıdır! ( Concile Oecumenique Vatican II, s. 208-210,217)
3
4
5
Madem bu iş oluyodu 1700 senedir neyi beklediniz?!
6
Jeanne d’Arc
d’Arc’ı yargılayan Beauvais piskoposu Pierre Cauchon onu büyüyle uğraşmakla suçlamış ve mahkemenin kararıyla odun ateşinde diri diri yakılmasına karar vermiştir. İşin ilginci, suçlamayı yönelten ve yakılmasını sağlayan kilisenin 400 yıl sonra onu azize ilan etmesidir!
.
Papa’nın bu açıklamaları, Katolikliğin dünyanın en büyük teist mezhebi olması yanında, Katolikliğin teolojik kabulüne göre Papa’nın yanılmaz bir otorite olarak kabul edilmesi (Osman Cilacı, Günümüzün Dünya Dinleri, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Ankara (1995), s. 84.) açısından da özel bir öneme ve anlama sahiptir.
Katolik inancına göre Papa’nın yanılması mümkün değildir. Çünkü o, kutsal ruh aracılığıyla konuşmaktadır. ( Şiddet karşısında İslam, Komisyon, DİB, s. 65)
“Aurelius Augustinus; ‘Tanrım, hiç kimse günahsız değildir, bir günlük bir bebek bile olsa’ der. Katolik inancına göre papa yanılmaz ve yanıltılamaz.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 12-13 )
Yanılmaz papa !
Kilise hata yaparsa papa da yapar. O zaman tanrı ile irtibatlı olduğuna göre… ?! Bu ekonomi bakanı (!) Papa tarafından atandı ama çocuk istismarcısı çıktı- delil aşağıda- Bu mu tanrı ile irtibatlı adam, irtibatlı ise irtibatlı olduğu şeytan mı? – Tek haberde, iki yanılan delili! –
Papanın yanılmazlığı ile ilgili dogma, 1. Vatikan Sinodu’nun 18 Haziran 1870 tarihli 4. oturumunda kaydedilmiştir. Papa’nın yanılmazlığı gerek Müslüman gerek başta Protestan ve sonra Ortodoks Hıristiyanlarınca eleştiri konusu yapılınca yorumda yumuşatma emareleri gösterilmeye başlanır.
‘Eski Papa’nın ağabeyi’
‘Tanrı ile konuşan papa’ mı bunu gizledi, konuştuklarına göre tanrı gizleyene neden bildirdi, gizleyince neden ceza vermedi, yoksa tanrı haber mi vermedi …!? Yoksa aslında tanrı ile konuşan bir papa hiç mi olmadı?! Nerden baksan facia!
.
Yukarıdaki örnekler dışında bir iki de tarihten ‘çok nadir’ olan örneklere misal getirelim:
Önce bir iki soru: Papa gerçekten yanılmaz olsaydı, bu kadar çok sayıda Konsüle niçin ihtiyaç duyulmuştur? Neden son derece kolay bir yöntemle o sırada görevde olan Papanın Tanrı tarafından esinlenmiş fikri alınmamıştır? Gelelim “Kötü papalardan” bir kaçına:
Papa Liberius (M.S. 352-366): Bu Papa görevden alındı; çünkü İmparator II. Konstantin’in baskısıyla “Oğul’un Baba ile aynı değil benzer özde” olduğunu söyleyen yarı-Ariusçu iman ikrarını ve Aziz Athanasius’un mahkumiyetini onaylamaya rıza göstermişti (Aziz Athanasius, Arius Yanlılarının Tarihi E41, Sozomenou Ecclesiastic History D 8-11)
Papa I. Onorius (M.S. 625-638): Bu Papa yanılmaz olmamakla kalmadı, “Monotheletism” (Mesih’te insanî ve Tanrısal olmak üzere iki ayrı irade yerine tek bir irade olduğu inancı) denen öğretiyi benimsedi, sonra lanetlendi ve İmparator huzurunda bizzat Roma’daki yeni Papa Agathon tarafından suçlandı (Sergios, Theodoros, Cyrus, Petrus, Pyrrhus and Paulus, Kanun 13, 16 18) Bu papa daha sonra Papa II. Leo tarafından da lanetlenmiştir. (Charles J. Hefele, “A History of the Councils of the Church”, Edinburgh: Clark, 1896, Cilt V, s. 181-187)
Papa IV. Innocentius (M.S. 1243-1254): Bu Papa, sapkın öğreti taraftarlarına Engizisyon mahkemesi tarafından işkence edilmesini dinsel bir uygulama haline getirdi ve ondan sonra gelen Papalar da resmi mühürleriyle sapkınların yakılmasını onayladılar.
Ortodoks Papa III. Leo (796-816) “ve oğuldan” ibaresine inatla karşı çıktı. Papa IV. Sergios (1009-1012) ise, “ve oğuldan” sözcüklerini keyfî bir şekilde İznik İman Kanununa ekledi.
Papa VI. Pavlus, Azize Barbara gibi pek çok azizin isimlerini Azizlerin Latin Kitabından çıkardı. Böyle yaparak sadece Kilisenin kutsal geleneğini değil, kendinden önce görev yapmış tüm Papaları da hiçe saydı.
İki sene beş ay dört gün boyunca Papalık tahtında oturan Papa 8. Joan’ın, 855 yılında Aziz Petrus Kilisesi’nin dışında kortej halinde yapılan dini tören sırasında doğum sancıları başlayınca çocuğunu doğurur, kadın olduğu ortaya çıktığı içinde orada hemen çocuğu ile öldürülür. Joan’ın ismi daha sonra papalar listesinden de silindi. 17 yıl sonra başka bir papa Joan adını alınca, ona dokuzuncu değil, sekizinci Joan adı verilir ve sıralamanın namusu kurtarılır.
Peki tarihteki engizisyon mahkemeleri, II. Dünya savaşı sırasında naziler ile olan ilişkileri, çocuk tacizlerini gizleme, tacizci sapık piskopos, papazları korumaları… Sadece 33 gün Papalık yapabilen l. John Paul’ün ani ölümü ( Vatikan uzmanı araştırmacı David Yallop’un belgeleriyle açıkladığına göre bu Papa, Vatikan’ın içindeki bir “Konspirasyon=Fesat Örgütü” ile “P2Mason Locası”nın ortak girişimiyle öldürülmüştür) , OPUS DEI’den (Tanrının İşleri) Malta Şövalyelerine ve en son kara para aklama ile ilgili suçlamalar hatta son zamanlardaki suçlamaları kabul etmeler… Bunların hepsine nadir denebilir mi?
Eski papalar arınmama yolunu mu seçmişti yani?
Ya bu haber ne ?
1990’da Komünizm çöktü, 2013’te de Katolik mezhebinin sonu mu geliyor ?
İlginç bir durum: Papa 16. Benediktus görevinden istifa etti! (15 Şubat 2013) Ama şöyle bir ilginç detay var ki O, “Tanrının yeryüzündeki temsilcisi” idi ve ölüm şartı ile seçilmişti, ölmeden görevinden ayrılamazdı! O sıradan bir devlet memuru değil, bir insan nasıl tanrı ile irtibatlı olduğu görevinden istifa edebilir ki? Yoksa aşağıdaki haber fiiliyata mı geçiriliyor, ya peki 1000 küsür yıllık geçmiş ve iddialar, inançlar?!
Bin yıllık iddiadan dönüş
Vatikan İsa’nın yeryüzündeki temsilcisi olma iddiasından vazgeçiyor. (19.11.2007 tarihli haberler.)
Papa bir puttur *
Woltaire, “Papa bir puttur.” der. (s. 10, 130) Kendisi sıkı bir Hıristiyan olan tarihçi Arthur Weigall 1924 yılında yazmış olduğu “Hıristiyanlığımızdaki putperestlik” isimli eserinde “Hıristiyan doktrinlerinin putperest kaynaklardan alındığına inanmaktayım, bir kimse kilise hakkında ‘eski putperest tanrıların son kalesi’ dahi diyebilir. İsa tarafından dışarı atılan eski tanrılar tekrar nüfuz ettiler. Hıristiyan çağından çok önce haç, tapınma nesnesiydi. Attis’e tapınma İsa’ya tapınmaya dönüşmüştür. İzis, Osiris ve Horus büyük mısır teslisidir, antik Tanrı İzis’in heykelcik ve resimleri Meryem Ana ve çocuğuna dönüşmüştür. Putperestleşen Hıristiyan adeti açıkça, yamyam özelliği alarak ekmek ve şarabın İsa’nın gerçek eti ve kanı olma fikrini geliştirmiştir” demektedir. (s. 43) Servetus ‘teslis’in hataları’ isimli kitap yazdığı için 26 Ocak 1553 tarihinde Cenova’da yakılarak öldürülür. (s. 44)
1870 yılında toplanan Vatikan Ruhani meclisi, Papa’nın yanılmazlığını ilan eder. (s. 46, 48) Jeanne D’arc papazlar tarafından yakılmış, papalık ancak 1920 yılında onu Aziz ilan etmiştir. (s. 59) Hıristiyanlığın bininci yılına doğru papalık, “1000. senesinde kıyamet kopacak” diye ilan etmiş, cahil haktan büyük paralar toplamıştı. (s. 63) 11. yüzyıldan evvel Roma kilisesine bağlı rahipler evlenebiliyorlardı. (s. 77) Sadece Meryem değil annesi olarak kabul edilen Sant Anna’da bakire iken Meryem’i doğurmuştu ama, 18. yüzyıla kadar hiçbir Hıristiyan böyle bir doğmadan haberdar olmamıştı. Papa “Ben yaptım oldu” demişti.(s. 67)
Galile’den 6 asır evvel dünyanın hem kendi hem de güneş’in etrafında döndüğünü Biruni söylemekte idi. (s. 62)
Haçlı seferleri, papaların gözetim ve teşvikleri ile yapılmıştır (s. 51, 108-113) Haçlı sefilleri sonucunda Müslümanlar, Bizanslılar ve Yahudiler çok zarar gördü, haçlıların kılıcıdan sadece Müslümanlar değil Yahudiler özellikle Ortodokslar nasibini aldı. (s. 118) Haçlılar beraberinde geriye tıp bilgilerini, hastaneleri, hamamları, astronomi, geometri ve edebiyat kitaplarını, musiki aletlerini, pusulayı ve denizcilik sanatını getirmiştir. (s. 119) Marciout’lu Petrus 1269 yılında mıknatıs ve pusulayı Avrupa’ya Fransa’ya getirmiş, 50 yıl sonra 1320’de İtalyan F. Gioja sözde pusulayı keşfetmiştir. (s. 119)
Damascus, ‘De Haeresbius’ da, Kur’an-ı Kerim’in peygamber tarafından kaleme alındığını ve yazma sırasında Bahire isimli kişin kendisine yardım ettiğini ileri sürmüştür. (s. 120) Jean Damascene (Dımeşki) Müslümanların şeytanın yanı sıra Jüpiter, Apollon ve Mahon isimli puta taptığını ileri sürmüş, yine Müslümanlar için Mahon, şeytan ve Apollon üçlemesini kurgulamıştır. (s. 120)
Günümüzde papalık her bakımdan dünyanın en küçük devleti olmasına rağmen, çok büyük gelirleri olan gayrimenkul varlıkları elinde bulundurmaktadır. (s. 52) Aziz Paul, “evlenmektense yakılarak ölmek daha iyidir” derken kilise, Havva yüzünden tüm insanlığın ilk masumiyetinin lekelendiğini ilan etmekteydi. (s. 65) Meryem ananın öne çıkartılması Havva’nın tam karşıtı olarak değerlendirilmesi ile sağlanabilmiştir. Cathare diye bilinen soykırım sırasında yaklaşık 1 milyon insan öldürülmüştür. (s. 65) İşkenceyi resmi iyileştiren engizisyon şüpheli şahısları yakalıyor onları zorla itiraf ettirip sonunda yakıyor ve mallarını el koyuyordu. (s. 70) Cadı avı ile yakılan kadın bilançosu 200.000 ile 2 milyon arasında gezinen bir rakamla literatüre girmiştir. Fransız bilim adamı La Peyrere’e, “kuzeyde niçin bu kadar büyücü var?” diye sorulunca, “şundan ki, hakimler büyücünün mal varlığına sahip olmaktadır” cevabını vermişti. Bilge otacı kadınlar cadı olarak tanınmışlardı. (s. 71) İmparator Louis’in oğlu Lothaira kendini takdis ettirmek için Papa I. Pascal’ın yanına gider ama gördükleri karşısında şok olmuştur, kendi deyimiyle “Roma muazzam bir genelev” idi. (s. 72) Tarihçi Baronius, İngiltere kralı Edward benzer yorumlarda bulunmuşlardır. (s. 73) Tarihte birçok papanın sevgilisi, gayrimeşru oğlu, ensest ve eşcinsel ilişkileri olmuştur. (s. 74-76) 1549 tarihinde papalık tahtına oturan 3. Jules 16 yaşındaki erkek sevgilisini kardinal yapmak ister, karşı çıkanlara şu cevabı verir: “İçinizde bir defa olsun zina etmemiş var mı? Kabul ediniz ki, hepimiz birer insanlık utancıyız, beni ele alınız, ne gibi bir fazilet beni papa yaptı acaba?” (s. 75) 1471’de Vatikan’da görev yapan Sixte IV eşcinsel ilişki için ruhsat vermiş, lüks genelevler açmış, İspanya’da engizisyonu kurarak binlerce Müslüman’ın kanını dökmüştü. (s. 76) Papa 23. Jean, ensest ilişkiler, gece hücrelerinde rahibelere tecavüz etmelerle adı anılan birisiydi. (s. 77) Sn. Gregory, Filistin manastırlarının, manastırların genelevi haline geldiğini yazmaktaydı. (s. 78) 1328’de Papa 5. Nicolas ahlaksız vergi tarifesi ile anılacaktı: Bir kızı iğfal eden rahip 2 lira 8 kuruş, kendisini erkeklere peşkeş çeken rahibe rahibelik titrini korumak için 131 lira 15 kuruş, fahişeler ise papaya 87 kuruş ödemek zorunda idi. Papalık önce birini aforoz ediyor, ardından onu yüklü ödemeyle tekrar Hıristiyanlığa alıyordu. (s. 80) Kadın Papa Jean 2,5 yıla yakın papalık tahtında oturmuştu, sevgilisinden hamile kalınca 1855 yılında bir törende herkesin ortasında doğum yapar. (s. 81) Papalık tarihinin istisnai faziletli papaları da mevcuttur ama papalık süreleri ‘3 gün, 4 ay 4 gün, 6 ay, 6 ay 20 gün, 12 gün’ gibi sürelerle kısıtlı kalmış, çoğu kardinaller tarafından zehirlenmiştir. (s. 83, 85) 1200 yıllarında Salzburg’da tek kadınla yaşayan papazlara evliya gözüyle bakılırdı. (s. 85) Orta çağ’da Hıristiyanlar yıkanmamakla övünürlerdi. Doktor A. Brayer, yazdığı kitapta Müslüman ve Hıristiyanların arasındaki temizlik farklarını aktarır, “bir taraf ne temiz ne hoş, öbür taraf pislik, bit, pire ve pis koku içinde” diye yakınırdı. Nietzsche de, Deccal isimli kitabında aynı konulara değinir. (s. 87) Endülüs Emevi devleti bir asker devleti değildi, dileyen Avrupalılar Endülüs’e serbestçe gelir, emniyet içinde ülkeyi dolaşabilirdi, ilaçtan ticaret ve sanayiye istediklerini alırlardı. (s. 88) Nietzsche, ispanya’daki İslam medeniyetini över ve “haçlıların bir kültürle savaştılar ki, daha bizim 19. yüzyılımız bile onun karşısında pek fakir, pek geç kalsa gerek. Haçlıların tek istediği doğunun zenginliği idi. Yansız olalım, en azından Haçlı seferleri yüksek bir korsanlıktan başka bir şey değildir.” demektedir. (s. 90)
Endülüs ve Abbasi dönemlerinde pek çok Hıristiyan alim Müslüman yöneticilerin idaresinde İslam’a karşı Hıristiyanlığı savunan kitaplar kaleme alabilmişlerdir. (s. 90) Tarık Bin Ziyad’la başlayan İslam Endülüs’ü 8 asır sonra sona ermiştir, Endülüs’te katliamlar yapıldığı sırada Cebelitarık Boğazı’nın karşı yakasında ise Müslüman devletler Hıristiyanlara katiplik, mütercimlik, doktorluk hatta zaman zaman idarecilik gibi görevler veriyordu. (s. 92) Engizisyon mahkemesi 18 sene içinde 24.000’den fazla Müslüman’a idamına karar vermişti. Engizisyon mahkemesinin kararıyla Gırnata’da 1 milyon cilt kitap yakılmıştır. Gustave le Bon, “Hıristiyanların Müslümanlara karşı yaptıkları her cins ve şekildeki işkencelerin detaylarını okurken titrememek mümkün değil” diye yazıyordu. (s. 93) Vatikan’da her şey ticaret konusu olmuştu. Roma kilisesi imtiyaz belgeleri ve günah çıkarma ticaretine başlamıştı. (s. 96) Fransız Calvin, Meryem Ana ve azizleri tapma gibi törenleri kabul etmiyordu, bu nedenle pek çok Calvin’ci yakılmıştır. (s. 97) Saint Barthelemy katliamında 70.000 kalvinci Katoliklerce öldürülür. 1618 yılında ünlü 30 yıl savaşları başlar, savaşların sonunda pek çok Avrupa ülkesi laikleşir. (s. 98) Papalıkta sorun, işkenceyi üstelik sistematik ve mevzuatı var olacak biçimde, dönemin en yüksek kamu otoritesini yapar hale getirmesiydi. Tarihte 3 büyük engizisyondan bahsedilir: Orta çağ, İspanyol ve Roma engizisyonları. İspanyol engizisyonundan amaç Müslümanlarla Yahudilerin Hıristiyanlaştırılması idi. (s. 100) “Papazlar, kızlarımızın ve oğullarımızın iffetine saldırmakta, altınlarımızı çalmakta ve siz şikayet edince de sizi yakmaktadırlar.” dediği için Jean Hus yakılarak idam edilir. (s. 101)
Martin Luther Papa tarafından aforoz edilmişti, aradan 430 yıl geçmiş olmasına rağmen hala affedilmemiştir. (s. 103) 1054 tarihinde Papa, Humbert isimli kardinali İstanbul’a gönderir ve Doğu kilisesini aforoz ettiğini ilan eder. İstanbul patriği de Vatikan’ı aforoz eder ve bu aforozlar 1967’de ancak kaldırılabilir. (s. 104)
Gerbert, İslam alimlerinden aldığı eğitimin yardımıyla Hıristiyan dünyasının başına olan Papa 2 Silvertes olarak geçecekti. (s. 90) Papa Gregorie XV, kral XIII. Lois’e, “sevgili evladım. Katolik olmayan imansızlara karşı acımasız olun.” diyordu. İspanya kralına da “onlara hiç acımayın” diyordu. (s. 91) Papalık, dünyanın önde gelen birçok şirketinde hissedardır. Bankacılık ve faiz gelirleri, vergi gelirleri, aidatlar, bağışlar ile gelir elde ederken ihraç malı olarak sadece “dualar ve emirleri” olan bir devleti temsil eder. (s. 126) Sadece kardinaller papa olabilir. Bugüne kadar Vatikan’da görev yapan papa sayısı 266’ya ulaşmıştır. (s. 127) Fransa’da sadece 2003 yılında Müslüman olanların sayısı 30 ile 40.000 arasında artmıştır. (s. 129) Latin Amerika’da her saat başına 400 kişi bağlı olduğu kiliseden ayrılmaktadır. 840 milyon Katolik Hıristiyan’ın yalnızca %1’i yani, 9 milyonu pazar ayinlerine katılmaktadır. (s. 129) Xavier Forneret, “kilise gerçekten iyi kalplidir, herkese af dağıtır.Asıl affa kendisi muhtaç iken” der. (s. 131) * Taceddin Ural, Papa bir puttur
Papa- Vatikan
Günümüzde Vatikan diye bilinen yerleşim alanı yeryüzündeki tek “Tanrı-Kenti” statüsündedir. Vatikan bu özelliği nedeniyle “Kutsal-Kent”tir. Bu Tanrı-Kenti aynı zamanda bir “Devleti” içinde barındırır. Vatikan’ın doğrudan ya da dolaylı olarak sahibi olduğu veya yönlendirdiği günlük, haftalık ve aylık 200’den fazla gazete ve dergi, 154 radyo istasyonu veya emisyonu, 49 TV kanalı veya kablolu yayını bulunmaktadır. Bu yayınlar 24 saat süreyle bütün dünyayı bir ağ gibi sarmaktadırlar. Vatikan’ın gelirleri başta her ülkedeki Katoliklerden kesilen Kilise Vergisi; Aidatlar; Bağışlar; Şirket Gelirleri; Hisse Senedi-Tahvil-Bono gelirleri; Bankacılık ve Faiz gelirleri; hediyelik eşya satışlarıyla elde edilen gelirlerden oluşmaktadır. Basın yayından elde edilen reklam gelirleri de epeyce tutmaktadır. Vatikan’ın diğer bir gelir kaynağı da Hıristiyanlığı temsil eden kişileri, örneğin İsa’yı, Meryem’i, azizleri veya sembolleri (Haç gibi) pazarlayarak kazandığı kazançlardır. Bu açıdan bakıldığında Vatikan’ın kendi Tanrısı’nı (İsa) ve dinini en iyi pazarlayan holding olduğu apaçık görülebilir!
Vatikan’ın gelirleri sadece bunlar değildir. Vatikan, dünyanın önde gelen bir çok şirketinde hissedardır. Çeşitli ülkelerde sayısız gayrı menkulü vardır. Bir çok bankanın ortağıdır. Özellikle giyim ve turizm sektörlerinde çok kâr getiren yatırımları vardır. Avrupa Birliği içinde Vatikan’a bağlı olarak çalışan “Katolik Tekstil Sanayicileri Birliği” onun çıkarlarının yöneticisi durumundadır. Benzer şekilde ayakkabı, yiyecek ve enerji ile inşaat sektörlerinde de kârlı yatırımları ve ortaklıkları vardır. Vatikan’ın içinde sürekli bir mücadele yaşanmaktadır. Vatikan’da etkileri ve güçleri tartışılamayacak başlıca altı akım vardır. Bunlardan ikisi “Laik”, dördü “Dinsel” niteliktedir. Laikler OPUS DEI (Tanrı’nın İşleri demektir) ile Malta Şövalyeleri’dir. (Tanrı’nın İşleri) adlı gizli örgüt 2 Ekim 1928 de Madrid’te kurulmuştu. Kurucusu sıradan bir papazdı. Adı, Jose Maria Escriva deBalaguery Albas’tı. Escriva, Diktatör Franko’ya çok yakın bir din adamıydı. OPUS DEI vargücüyle onu destekledi. Karşılığında da Franko Kabinesinden 10 Bakanlık aldı. Halen OPUS DEI’nin dünyada 428 üniversitesi ve sayısız okulu vardır. Peru, Kolombiya ve Guatamala’da yatırımlara başladı. Daha sonra da Şili de General Pinochet ile temas kurdu. Bu diktatörü de sonuna kadar destekledi. OPUS DEI önderi Escriva, Papa yaptırdığı 2. John Paul tarafından ölümünden 15 yıl sonra Aziz yapılmak için sırada bekleyen 2000 kişinin önüne geçirildi. Normal olarak 300 yıl beklenmesi gerekirken Escriva 15 yılda Aziz olma yoluna girdi. Vatikan’ın iç siyasetinde ve çekişmelerinde dört dinsel akım etkili olmaktadır. Bunlardan birincisi, Dominiken tarikatıdır.Dominikenler, “Önce Kilise” diyen tarikattır. Ortaçağ’ın Engizisyon Mahkemeleri’ni bunlar kurdurmuşlar ve milyonlarca insanı -özellikle de cadı diye nitelendirdikleri kadınları- yaktırmışlardır.Dominikenler’in tam karşısında Fransiskan tarikatı vardır. Bunlar içinse önce Roma’daki Kilise değil, “Önce Hıristiyanlık” gelir. Fransiskanlar yoksullardan yana, din adına karşılıksız çalışan keşişler topluluğudur. Üçüncü topluluk Fransiskanlar kadar çalışkan ama Dominikenler kadar acımasız olabilen Cizvitler tarikatıdır. Bunlar için önemli olan ise “Papalık Makamı”dır. Papaları yücelten OPUS DEI ile Papalık Makamı’nı yücelten Cizvitler kavgalıdırlar. Cizvitler en hızlı misyoner örgütüdür.
“Avrupa mantığı putperest ve pragmatisttir. Tanrısına bile bu gözle bakar. Dini inançlar biyolojik duygularına hitap ederse doğrudur. Kiliselerde müzik ibadet yerine geçer, cinayet dahil her günah, günah çıkarmayla affedilebilir, karnavalları cinsel duygularını doyurma güdüsüne dayalıdır. Ağızlarında düşürmedikleri sevgi ise cinsler arası şehvetten başka bir şey değildir. Yardım kampanyaları bile kadınların verdiği çıplak pozlarla gerçekleştirilir. Böyle bir dine mensup oryantalistlerin, ‘doğmamış, doğrulmamış eşi dengi olmayan, gücü her şeye yeten, şarabı alkolü ahlaksız ilişkileri yasaklayan bir tanrıyı, sarhoş ve daracık beyinlerine sığdırabilirler mi?” (Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş II, s. 207-208)
Herkesin önünde yıkama yaparsın da ya gizli yıkayıp temizlediğin kirli para ve ilişkiler?!
Vatikan’ın ve Papalığını tarihi sayısız cinayet, entrika ve skandalla doludur. Mesela iki önceki papa I. John Paul, 33 gün Papalık yapabilmiş sonra öl-dürül-müştür. Vatikan’ın içinden çeşitli ulusların -başta Fransa, Polonya ve Almanya- istihbarat örgütleriyle birlikte çalışan Kardinaller çıkmıştır. Bunlardan bazıları daha sonra Papa yapılmışlardır. Örneğin 1978’de eceliyle ölen Papa 6. Paul, gizli istihbarat örgütleriyle içli dışlı olmuş bir Kardinal olarak tanınıyordu. Vatikan, Dünya’da devlet çapında örgütlenebilmiş ilk Fundamentalist Tanrı-Krallığıdır. Papaların Vatikan’a geçişleri 1377 yılında,Avignon’daki Papaların sultasının yıkılmasından sonra olmuştur. Papalık seçimlerinde Vatikan’ın tüm iç dengeleri ve uluslararası siyaset çok önemli bir yer tutar. Gerçi inanca göre Papa’yı Kutsal Ruh seçiyordur ama gerçekte CIA’sından KGB’sine ve MOSSAD’a kadar tüm istihbarat örgütleri de Kutsal Ruh’un seçiminde parmak oynatıyorlardır. Dünyanın en küçük devletinin hükümdarı olan Papa, aynı zamanda bir milyar Katolik’in ruhanî lideridir. 0,44 kilometrekarelik arazisiyle ve 1000 nüfusuyla dünyanın en küçük devleti olan Vatikan, gizli örgütler, masonik ilişkiler, cinayetler ve kirli para aklama gibi kavramlarla hep yan yana kullanılan bir merkez olmuştur. 1054’te birbirine eşit olan iki patrik, İstanbul ile Roma patrikleri birbirini aforoz eder. Bundan sonra Hıristiyanlar Katolik ve Ortodoks olarak ikiye ayrılır. Katolikler, Roma patriğini ruhanî lider kabul eder. IX. asırda en güçlü barbar kavimlerinden Frankların kralı Büyük Karl’ı Roma İmparatoru ilan etme karşılığında, Papa, Roma civarında cismanî iktidar kurabilir. Halka, mahsulün 1/10’unu kiliseye vermeleri zorunlu olur. zamanla Haçlı seferlerine teşvik etmekten, Engizisyon Mahkemeleri ile insanları yaktırmaya, aforoz etmeden kralları interdit (dışlama) cezası verme gibi bir çok yetkiyi bünyesinde toplar. Papa III. Innocentus (1198-1216), kendisini bütün Hıristiyanların, hatta kralların hükümdarı bile ilan edebilmiştir. 1309’da Fransa kendi papasını seçtirir ve Avignon ve Roma’da oturan, birbirlerini aforoz eden iki papa ortaya çıkar. 1377’de ise bütün piskoposlar toplanıp, iki papayı azleder. Roma’da oturan yeni bir papa seçer. 1530’da ise Almanlar papaya kazan kaldırır ve Protestanlık ortaya çıkar (1648 Vestfalya Kongresi ) Faşist Mussolini, papa ile anlaştı. 1929 Laterano Anlaşması ile Vatikan Devleti kurdurur. Papa seçimle başa getirilir ve bu seçimler gizli ama çok çekişmeli geçer. Seçimlerde ittifak değil, üçte iki ekseriyet aranır.
Skandallar kitaplar dolduracak kadar boldur kilise tarihinde. Geçmiş asırlarda dönemin önde gelen isimleri tarafından yazılmış Vatikan değerlendirmeleri ağır suçlamalarla doludur. Bu kalemler tanık oldukları pek çok yakışıksız olay naklederler. Bu bakımdan yakın zamanda Amerika’daki Katolik kilisesinin bir dizi çocuk taciziyle gündeme gelmesi ve çok sayıda rahibin görevden uzaklaştırılması skandallar zincirine eklenen halka olmanın ötesinde anlam taşımaz. Ama tarih Roma kilisesi söz konusu olduğunda sadece bu tür ‘hazcı tablolarla’ değil öldürülen papalarla da kaydeder Vatikan’ı. Bugüne kadar görev yapmış 264 papanın önemli bir kısmı komploya kurban gitmiştir. Bunun en yakın örneği 1978 Ağustos’unda papalık makamına seçilip 33 gün sonra öldüğü açıklanan I. John Paul’dür. Geçmişte de VIII. Urbanus, XIV Clement gibi zehirlenerek öldürüldüğü söylenen papalar vardır. Uzmanların gözünde VIII. Urbanus’un katili halefi papa X. Innocent’tir. X. Innocent’in yolsuzluk ve cinsel sapmayla suçladığı VIII. Urbanus’u öldürdükten sonra dini bir konseyde yargılattığı ve suçlu bulunması üzerine cesedini mezarından çıkartıp elini kestirdiği anlatılır.
Densiz Papa
Kasımda Türkiye’ye gelecek olan Papa 16. Benedikt şok çıkışla Bizans imparatorunun, Hz. Muhammed’i hedef alan kin dolu açıklamalarını gündeme taşıdı. Papa ” 16. Benedictus” neler diyor: Papa, 14’üncü yüzyılda yaşamış olan ve Hıristiyan dünyasında Türklere karşı mücadelesiyle tanınan Bizans İmparatoru Paleologos’un “Muhammed’in getirdiği hiçbir yenilik yok. Sadece kötü ve insanlık dışı şeyler getirdi” sözlerine yer verdi.”İslam’da Tanrı ile akıl arasında ayrılmaz bir bağ yok. İslami cihad akla ve Tanrı’ya karşı” diyen Papa, İtalya’da da büyük yankı yarattı. “Papa, Muhammed’in kılıcını aforoz etti” diye yazan La Repubblica gazetesi, konuşmanın Türklerin çok olduğu Almanya’da yapılmasına dikkat çekti.”Hıristiyanlık ile akıl arasında sıkı bir bağ var” diyen Papa, İslam’da ise Tanrı kavramının çok soyut olduğunu ve bu nedenle böyle bir bağın olmadığını söyledi. ( Sabah, 14/09/2006) Benzeri fikirler için, Michael Curtis tarafından yazılan, Şarkiyatçılık ve İslam adlı eserin özetine sitemizden ulaşabilirsiniz.
“Kuran ayetlerinin kılıçla yayıldığını sanmak korkunç bir hatadır.” ( Lord John Davenport, Hz Muhammed ve Kuran’ı kerim, s. 55) Thomas Carlyle, İslam’ın kılıç yoluyla yayıldığı iddialarını ciddiye almaz. Saksonların Hıristiyan yapılması vaaz yoluyla olmamıştır, diye de ekler! (Thomas Carlyle, kahramanlar, s. 99-100) Henry Stubbe, (An account of the rise and progress of Mahometanism with the Life of Mohamet and a Vindication of Him Religion from the Calumnies of the Christians ) ‘Hıristiyanların iftiralarına karşı onun ve dininin savunulması’ adlı eserinde, Müslümanların savaşlarının haklılığı anlatılır, Hz Muhammed’in idarecilikte, üstün kabiliyeti övülür, bunların Hıristiyanların onun hakkında o güne dek iddia ettikleriyle uyuşmadığının altını çizer. İslam’ın kılıçla yayıldığı iddiasının büyük bir yalan olduğunu, onun savaşlarının yeni bir din getirmek değil, eskisini restore etmek amacıyla yaptığını ifade eder ve kimseyi Müslüman yapmak için zorlamadığını belirtir.
.
İSLAM’A DIL UZAT, CINSEL TACIZI ÖRTBAS ET!
Papa Benedict XVI görevinden istifa etti! Herkes sordu niye istifa etti diye. Böylesi bir görev niye bırakılır? Papa, yaşlandığını, yorulduğunu öne sürdü gerekçe olarak. Ama asıl gerekçe bu güne kadar Vatikan’ın kasalarından çıkan 2.3 milyar doları aşkın, cinsel tacize uğramış çocuk ve ailelerine ödenen tazminatlar ve çığ gibi büyüyen yeni cinsel taciz suçlamaları olabilir mi? Açılan yeni davalar, iyimser bir tahminle 15 milyara tırmanacağı kestirilen tazminat ödemeleri, papaz, piskopos, başpiskopos ve kardinallere yöneltilen sonu gelmek bilmeyen cinsel taciz suçlamaları, kardinallerden yüzde 30’unun geçmişte polisçe cinsel taciz suçlamaları nedeniyle soruşturulmuş olması mıdır istifasının nedeni? Yoksa, Teksas’da üç erkek çocuğun cinsel taciz davasında bizzat kendisinin taraf olarak gösterilip diplomatik dokunulmaz istemiyle dava dışında bırakılmayı sağlaması mıdır? Katolik seminerlerden mezun olanların yüzde 10’unda pedofil yani çocuk tacizcisi olma eğiliminin saptayan raporun dünya medyasına düşmesi olabilir mi Papa’lıktan ayrılmasının gerçek nedeni? Papa Benedict XVI önceleri liberal bir din adamı ama 1968’den sonra kökten dinci kesiliyor. Sonuna kadar Katolik kilisesinde cinselliğe uygulanan yasakları savunuyor, papazların evlenmesi için yapılan girişimleri engelliyor ve en vahimi 2001 yılında kaleme aldığı “de delictis gravioribus” başlıklı gizli belgede cinsel taciz suçlamalarına yönelik kanıtların yok edilmesini, bu suçu işlediği adli makamlarca öne sürülen papazların Vatikan’a gönderilip koruma altına alınmasını öneriyor. Aslında Vatikan’ın ağzına almadığı bir gerçek var: İsa’nın 12 havarisinden 11’i evli, çoluk çocuk sahibi! Papalar ve diğer bütün Katolik din adamları da 1039 yılında Papa IX. Leo dönemine kadar evlenebiliyor, çocuk sahibi olabiliyor. Papa IX. Leo, Kardinal’den sıradan bir papaza kadar din adamlarının ölünce mal varlıklarının çocuklarına kalmasından rahatsızlık duyuyor. Bu mallar Vatikan’ın olmalı. Ve önce evlenmeyi sonra da papazların cinsel ilişkide bulunmalarını yasaklıyor! Yani Tanrısal, kutsal, Hz İsa’nın öğretileriyle bir ilgisi yok cinsel yasakların Katolik Mezhebinde. Parayla ilgisi var parayla; malla mülkle! Yahu Aziz Petrus, yani ilk Papa, Hz. İsa’nın en yakını, evlidir, çocukları vardır. Borgia’lara bakın! Lucretia ve Cesare Borgia, Papa Alaxander’ın çocukları değil midir! ( Aziz Üstel, Star, 04 Mart 2013)
Resimleri görmek için üzerilerine tıklayınız
.
.
Daha o yıllarda … “On beşinci asırda Güney İspanya’ya gönderen gönderilen piskopos Egila, evli kadınlarla metres hayatı yaşayan İspanyol rahipleri ihbar etmekteydi.” ( Thomas Walker Arnold, İslam’ın tebliğ tarihi, s. 183) “1600’lü yıllarda ise Arnavutluk Ortodoks kilise rahipleri, metres tutmak ve ayyaşlıkla suçlanmışlardı.” (Bizzi, Arcivescovo, s. 61 ) “Sapıklık, dini merkezlere kadar yayıldı. Papazlar, büyük günahlar ve ciddi suçlarla itham edildiler. Rahip Jarun: Papazların ahlakı tamamen bozuluş, kalplerini ihtiras ve mal sevgisi bürümüştü. Fransa’nın bütün geliri, papazların masraflarına ve arzularının doyurulmasına yeterli gelmiyordu. (Conflict of Religion and Science) demektedir. ( Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 229)
“Rahiplerin özel hayatları iğrenç ahlaksızlıklar ile doluydu.” (Kerim Aytekin, Misyonerlere kanmayın, s. 131)
.
.
Kiliselerdeki tecavüz ve eş cinsellik haberlerinden seçmeler… !
Papa: 50 din adamından biri pedofil
Kiliselerin cinsel istismar olaylarıyla anıldığı birçok olayda din adamlarının korunduğu, olayların üstünün örtüldüğü iddia edildi. Ancak bazı olaylarda din adamları kiliseden uzaklaştırıldı. Katolik dünyasının lideri Papa Franciscus da 2014’te verdiği bir röportajda, bazı din adamlarının çocuk istismarına karıştığını kabul etmişti. Papa, İtalyan La Repubblica gazetesine verdiği röportajda, Katolik Kilisesi’ndeki her 50 din adamından birinin pedofil olduğunu söylemişti. Dünya genelinde kiliseye bağlı yaklaşık 414 bin din adamı bulunuyor. Papa’nın sözünü ettiği yüzde 2’lik oran yaklaşık 8 bin kişiye karşılık geliyor. Katolik rahiplerin yüzde 1 ile yüzde 5’i Vatikan’ın BM Temsilcisi Başpiskopos Silvano Tomasi de benzer bir oran vererek Katolik Kilisesi’ne bağlı din adamlarının karıştığı cinsel istismar olaylarını doğrulamıştı. Tomasi, 2004 ile 2014 arasında Vatikan’a 3 bin 400 çocuk istismarı vakası rapor edildiğini, bu çerçevede Vatikan’ın 848 papazı görevden aldığını, 2 bin 572 papaza da hayat boyu kefaret cezası verildiğini açıklamıştı. Tomasi, “Son 50 yılda Katolik rahiplerin yüzde 1 ile yüzde 5’inin cinsel istismar vakalarına karıştığını biliyoruz.” ifadesini kullanmıştı. Katolik Kilisesi’ne bağlı din adamlarının karıştığı cinsel istismar olaylarını araştıran ABD’nin John Jay Enstitüsünün 1950 ile 2002 arasına yönelik incelemesinden de çarpıcı sonuçlar çıkmıştı. Katolik Kilisesi’ndeki çocuk istismarlarıyla ilgili 2004 yılı raporunda, din adamlarının istismar ettiği çocukların çoğunlukla erkek ve bunların yüzde 85’inin 8 ila 10 yaşında olduğu belirtilmişti.
Oscar ödüllü filme konu oldu: Katolik Kilisesi’nin dünyanın birçok ülkesinde yüzbinlerce din adamı bulunuyor. Birçok ülkede de özellikle çocuklara yönelik istismarı içeren çok sayıda vaka basına yansıyor.
Bunlardan en çok bilineni ve filmlere de konu olanı ABD’de yaşandı. Geçen yıl en iyi film dalında Oscar ödülü kazanan “Spotlight” filminde de aktarılan 2002’deki olayda Boston Globe gazetesi, çok sayıda çocuğun yıllarca din adamlarının istismarına maruz kaldığını ortaya çıkardı.Gazetenin yarattığı etki üzere 2004 yılında rahiplerin çocuklara karşı cinsel istismarları hakkında rapor yayımlandı. ABD Piskoposlar Konferansının yaptırdığı araştırmada, ABD’de 1950 ile 2002 arasında 10 bin 667 çocuğun 4 bin 392 rahip tarafından cinsel tacize uğradığı açıklandı. Rapora göre, mağdurların büyük çoğunluğu 11-17 yaş aralığındaki erkek çocuklardan oluşuyordu.
Almanya’da yüzlerce vaka:Çok konuşulan olaylardan bazıları da Almanya’da görüldü. Almanya’da 2010’da Katolik Kilisesi’nin tarihi korolarından “Regensburger Domspatzen” ile kilisenin okulunda papaz ve öğretmenlerin 422 çocuğa yıllarca cinsel tacizde bulunduğu, şiddet uyguladığı ortaya çıktı. Dava sürecinde 13 papaz cinsel istismar nedeniyle mahkum edildi.Almanya’nın Haren şehrinde 1996 yılında bir Katolik rahibin 227 cinsel istismar vakası ortaya çıktı. Hapis cezasına çarptırılan rahip şartlı tahliye edildi ve para cezasına mahkum edildi.Krefeld şehrinde 2002’de pedofil ağına mensup bir rahip, 1990’lı yıllarda çocuklara istismarlarda bulunduğunun ortaya çıkması üzerine yargılanarak 4 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Bamberg şehrinde, 2008’de bir Katolik erkek yatılı okulundaki rahibin 1978-1984 yılları arasında çocuklara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. Rahibe karşı açılan dava ise zaman aşımı sebebiyle düştü. Kilise, 2012 yılında rahibi emekli yaparak görevinden aldı.Almanya’da 2010’da açıklanan bir raporda ise 15 papazın en az 100 çocuğa şiddet uyguladığı ve istismarda bulunduğu belirtildi. Aynı yıl Augsburg bölgesinde 1946-2003 arasında meydana gelen 34 cinsel istismar vakası, Münih ve Freising bölgesinde 159 rahibin 1945 ve 2009 arasındaki 365 cinsel istismarı gün yüzüne çıktı.
İrlanda’da üstü örtülmüş: İrlanda’da ise 2009’da yayımlanan bir raporda, 1975-2004 arasında Dublin başpiskoposunun yönetimi altındaki bölgelerde çocuk istismarı vakalarının kilise yetkilileri tarafından gizlendiği ifade edildi.Raporda, yaklaşık 40 yıllık dönemde 100’den fazla papazın çocuklara karşı cinsel istismar ile suçlandığı, binlerce çocuğun “sıklıkla ve ritüel haline gelmiş” şekilde istismara uğradığı kaydedildi.İrlanda Ulusal Çocukları Koruma Kurulunun 2016 raporuna göre, 1975 yılından beri çocuklara karşı cinsel istismarda bulunduğu düşünülen 325 zanlıdan sadece 9’u tutuklandı. Aynı kurulun bir başka araştırmasında, cinsel istismarla suçlanan 101 zanlının 49’unun öldüğü, 34’ünün hala papaz olarak görevine devam ettiği ve sadece 18’inin papazlığı bıraktığı belirtildi. Bu zanlılar toplamda 432 ayrı istismar vakasıyla suçlandı.
Belçika’da intiharlar: Belçika’da ise polis, küçük yaştakilere cinsel istismar davası kapsamında Katolik Kilisesi’nin Anvers, Hasselt ve Mechelen kentlerindeki merkezlerini bastı.Ülkede 1960-1980 döneminde 500 civarında çocuğa cinsel istismar iddialarını soruşturan federal savcılık cinsel istismarlarda Katolik Kilisesi’nin oynadığı muhtemel rolü araştırıyordu. Kilise yetkilileri, daha önce ölmüş bazı papazlara ait dosyaları savcılığa teslim ettiklerini açıkladı.Yine Belçika’da 2010 yılında yayımlanan bir araştırmada, Katolik Kilisesi rahiplerinin 1950 ila 1980 yıllarında en az 475 çocuğa cinsel istismarda bulunduğu belirtildi. Kurbanların 10 ila 14 yaş aralığında ve üçte birinin kız olduğu belirtildi. Kurbanlardan 13’ünün intihar ettiği 6’sının ise intihar teşebbüsünde bulunduğu vurgulandı.Bunların dışında Fransa, Çekya, Hollanda gibi birçok Avrupa ülkesinin yanı sıra bazı Afrika ülkelerinde de benzer pek çok vaka basına yansıdı. Bu olayların kimisinde suçlanan din adamları çeşitli hapis cezalarına çarptırılırken kimi olayların üstünün örtüldüğü eleştirileri getirildi.
Başpiskopos yargılandı: Vatikan’ın Dominik Cumhuriyeti’ndeki temsilcisi ve diplomatı kabul edilen Başpiskopos Jozef Wesolowski Ağustos 2013’te çocuk istismarı suçundan görevinden alındı. Polonya kökenli başpiskoposun bilgisayarında 100 bin adet çocuk pornosu verisi çıktı.Wesolowski’ye 7 çocuğa da cinsel istismarda bulunduğu suçlaması yöneltildi. Wesolowski, çocuk istismarı suçlamasıyla Vatikan’da mahkeme önüne çıkan ilk ve en üst düzey kilise temsilcisi oldu.Başpiskopos Wesolowski, ev hapsindeyken Vatikan’daki evinde ölü bulundu. Ölümünün doğal yollardan kaynaklandığı açıklandı.
BM’nin Vatikan raporu: Birleşmiş Milletler (BM) de Katolik Kilisesi görevlilerinin çocuk istismarları hakkında 2014’t bir rapor yayımladı.BM Çocuk Hakları Komitesi, çocuk istismarında bulunmakla suçlanan bütün rahiplerin Vatikan tarafından derhal görevden uzaklaştırılması gerektiğini belirtti.Komite, Vatikan’ı aldığı sistematik kararlar nedeniyle geçen 10 yılda papazlara, on binlerce çocuğa tecavüz ve tacizde bulunma ortamı sağladığı suçlamasını getirdi.Vatikan ise 2014 yılının ocak ayında 400 papazın önceki iki yılda çocuklara cinsel istismar suçlaması nedeniyle eski Papa 16. Benediktus tarafından papazlık görevinden çıkarıldığını kabul etti.Ancak kiliseye yönelik eleştirilerde bu sayının çok daha fazla olması gerektiği dile getirildi. ( 09 Şubat 2017 )
“Evlilik müessesesinin yasaklanması, din adamları sınıfının oluşturulması bu rahip statüsünden olan insanların kaldırmayacağı yükleri onlara yüklemek anlamına gelir ki tarih bu sınıfın sapıklık ve aşırılıkları ile her zaman mücadele etmek zorunda kalmışlardır.” ( Prof. Yıldırım, Mevcut kaynaklara göre Hristiyanlık, s. 233)
Tecavüz, sapıklık onlarda (Devamı, ” Dinsiz ahlak olur mu? ve Batı Medeniyeti” adlı yazılarımızda) ama kadın düşmanı (!) olan yine biziz?!
.
Erkek kılığına girip Papa seçilen kadın
Kilise tarihinde utançla hatırlanan pek çok hadise var ama ‘ Kadın Papa’ olayı gerçekte bir sahtekârlık hikâyesi.9. yüzyılda evlatlık olarak dindar bir ailenin yanına yerleştirilen İngiliz kızın hayatı gezgin bir rahibin kendisine âşık olup kaçırmasıyla değişti. Bir din adamının yanında kadınla dolaşmasının iyi karşılanmayacağı düşüncesiyle sevgilisini erkek kılığına sokan rahip hiçbir sorunla karşılaşmadan onunla birlikte Fransa, Marsilya, Galya’da pek çok manastırı ziyaret ettikten sonra Atina’ya yerleşti. Bilgili bir din adamı olan sevgilisi genç kızın hocasıydı aynı zamanda. İlahiyat konusunda dönemin hemen bütün Hıristiyan kaynaklarına ve sözlü anlatımlarına vakıf olan rahip bunları ona da öğretiyordu. Ancak eşi ölünce genç kız için Atina’da hayat giderek zorlaştı. Geliri ve birikimi yoktu. İş dini bilgiye kalsa çevresindeki erkek rahipler eline su dökemez durumda olacaklardı ama Atinalı Hıristiyanların gözünde önem kazanan sakal bırakma adeti onu kentten ayrılıp sakalın traş edildiği Roma’ya gitmeye zorladı. Roma’da kendisini din adamı olarak tanıtmaya cesaret edemedi ama ‘din alimi’ olarak tanıttı ve kısa zamanda hayli geniş bir çevre edindi. Sohbetlerine katılıp ona saygı duyanlar arasında pek çok kardinal vardı ve hepsi onu dönemin en gözde din bilginleri arasında kabul ediyorlardı. Bundan dolayı Roma kilisesinin başında olan Papa IV. Leon’un sağlığı bozulmaya başlayınca kardinaller papalığa en layık kişi olarak onun adını dillendirmeye başladılar. 847 senesinde Papa Leon ölünce yerine kilise dışından bir kişi olmasına rağmen ittifakla seçildi ve 8. Jean adıyla göreve başladı. Kaynaklar onun bu görevi iki yılı aşkın bir süre sorunsuz sürdürdüğünde müttefik. Amakadınlığı baskın gelip kardinallerden bir sevgili edinince durum değişti. Jean bir adım daha ileri gidip hamile kaldı ve bol, dökümlü resmi kıyafetlerinin altında karnının büyümesini saklayabileceğini, çocuğu doğurup onu kilise içinde ‘terk edilmiş bebek’lerden biri olarak büyütülebileceğini düşünüyordu. Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. 855 senesinde Domitien Tiyatrosu önünde katıldığı bir dini tören sırasında doğum sancıları başlayınca her şey tersine döndü. Kardinaller Papa 8. Jean’ın kadın olduğunu öğrenmekten dolayı donmuş kalmışlardı.
857’de Papa IV. Leon vefat edince yerine, San Martino Manastırı’nda din dersleri veren Joan adında bir İngiliz, VIII. Ioannes adıyla yerine seçildi. Atina’da okuyup Roma’ya geçmiş; engin bilgisiyle dikkat çekmişti. “Bilginlerin Hocası” diye tanınırdı. Papalığa ondan daha uygunu yoktu. İmparator II. Louis’e taç bile giydirdi. Ne var ki, zamanla halk içine çıkmaması şüphe uyandırır. Tiber ırmağının taşması, günlerce süren zelzele ve ardından çekirge yağmuru, Papanın uğursuzluğuna yorumlanır. İki yıl sonra bir Paskalya yortusu merasiminde katır üstünde Vatikan’dan Lateran’a giderken fenalaşır ve San Clemantino kilisesine kaldırılır. İşte gerçek böyle ortaya çıktı: Papa kadındır ve üstelik de Saksonya elçisi Lambert’ten hamiledir. Kimi tarihi kaynaklar Jean’ın idam edildiğini, kimi ise çılgına dönen halk tarafından taşlanarak öldürüldüğünü yazıyor. Ama 8. Jean’ın kiliseye adını hiçbir zaman unutturmayacak bir anı bıraktığına şüphe yok. Bu ‘Sedia Stercoraria’ diye anılan ve papa olacak kişilerin erkek olup olmadıklarının elle yoklanarak kontrolüne olanak veren iskemle! (Radikal:26 Kasım 2006 )
“Sapık papazlar” Vatikan’ı zora soktu
ABD’nin California eyaletini sarsan “Sübyancı rahip” skandalının yeni olmadığı ortaya çıktı. Araştırmacı Yazar Aytunç Altındal yeni yazdığı “Papa 16.Benedikt-Avrupa Birliği ve Türkiye” kitabında Vatikan’ın 2002 yılında yaptığı açıklamasında 4450 Katolik papazın cinsel sapıklık olaylarına karıştıklarını itiraf ettiğini yazdı. Vatikan uzmanı olarak bilinen araştırmacı-yazar Aytunç Altındal’ın “Papa 16.Benedikt-Avrupa Birliği ve Türkiye” adlı yeni kitabında, Vatikan’ın soğuk duvarlarının ardında yaşanan skandalları ortaya çıkardı. Altındal papaların ve Katolik papazların yüzyıllardır cinsel sapıklık olaylarına karıştıklarını ancak olayların mağdurlarının kilise ve din korkusu nedeniyle bu cinsel sapıklıklara göz yumduklarını da belirtti. Altındal, yeni seçilen Papa 16.Benedikt’in Kardinallik döneminde kendi imzaladığı bir itirafında 1950–2002 yılları arasında 4450 papazın “Delicta Graviora”(Cinsel sapıklık, cinsel taciz) suçunu işlediklerini belirtti…2001 yılında ise Amerika’da büyük bir skandal patlak vermiş ve en az altı papaz bu suçlamaların sonucunda kilisenin onurunu kurtarmak için intihar etmişler bazıları da beklenmedik şekilde hayata veda etmişlerdi. Bunun üzerine Ratzinger 18 Mayıs 2001’de Latince bir mektup yollayarak tüm kilise önderlerini uyarmak zorunda kalmış ve “Seküler “mahkemelere intikal eden bu tip suçlarla ilgili açıklamalar yapılmasını yasaklamıştı. Onun bu girişimi tacize uğramış olan çocukların ailelerini savunan avukatlar tarafından davaya müdahale ve bilgi gizlemeye teşvik olarak değerlendirilmişti. ABD’deki skandal taraflar arasında uzlaşma sağlanarak ve 45, 75 milyon dolar tazminat ödenerek hasıraltı edildi. Ancak Katolik kilisesindeki bu pis “düşkünlük” ile ilgili her an her yerde yeni bir skandal patlak verebilir”
Kilise kurbanları
Antik çağ ve orta çağda Hristiyanlığı yaymak için birçok millet göç etmeye zorlanmış, işkencelere maruz kalmış ve tarihten silinmiştir. Engizisyon :Katolik kilisesi 10 milyon insanı katletmiş ve sayısız kişiye de işkence uygulamıştır. 1209 yılında Beziers´in fethedilmesiyle 22 bin kişi öldürülmüş ve 1244 yılında 215 kişi toplu olarak yakılmıştır. İspanyol Torquemeda 10 bin kişiyi yakarak öldürtmüş ve 100 bin kişiyi de kürek mahkumiyetine çarptırmıştır. Engizisyonun baş figuranlarından Pedro Arbuen´e, Papa IV. Pius tarafından “yücelik” unvanı verilmiştir. Haçlı seferlerinde 1096 – 1291 yılları arasında yazar Hans Wollschäger´e göre 22 milyon insan hayatını kaybetmiştir. 1099 yılında Kudüs´ün feth edilmesiyle 70 bin Müslüman ve Yahudi katledilmiştir. Papa III. İnnozenz, 4. haçlı seferini başlatmış, 1202´de Zara´yı ve 1204´de Konstantinopel´i (İstanbul) yağmalatmış ve kendi mezhepleri arasındaki ayrılıkları körüklemiştir. İspanyollar 1391 yılında 50 bin Yahudiyi öldürmüştür ve 1492 yılında ise 50 bin Yahudi’nin zorla dinleri değiştirilmiş geriye kalan 100 bin ile 200 bin arasında Yahudi göçe zorlanmıştır.Ve yine 1615 yılında İspanyollar zulüm ve baskılarına rağmen dinlerinde kalan sayıları 300 bin ile 3 milyon arasında tahmin edilen Müslümanları göçe zorlayarak köklerini İspanya´dan kazımıştır. 1348-1350 yılları arasında Almanya´da 300 Yahudi yerleşim bölgesi tarihten silinmiş ve Yahudiler veba salgını için sorumlu tutulmuştur. Amerikanın keşfinin ilk 50 yılında katolik İspanyollar 1 milyon yerlinin katliam, kölelik ve enfeksiyonel hastalıklardan dolayı ölümüne sebep olmuştur. Ve daha sonra ki 150 yıl içinde 100 milyon insan yani yerli halkın 90% haritadan silinmiştir. Yerlilerin ellerini ve burunlarını kesip köpeklere yem etmişler: Kurbanlarını 13 lü gruplar halinde asmalarının sebebi: 12 Havari + 1 Hz. Isa. Köle ticareti, Fransanın ulusu Martin von Tours´un 20 bin kölesi olduğu bildirilmekte. Amerika´nın keşfinden 19. yüzyıla kadar 13 milyon Afrikalı köleleştirilip Amerika´ya götürülmüştür. 18. Yüzyılın sonuna kadar çoğunluğu kadın ve içinde çocukların da bulunduğu 40 bin ile 100 bin arasında insan yakılarak ve çeşitli metotlarla katledilmiştir.
Konrad Gröber´den Papa´ya (1944): “Nazi´lerin yeni dünya bakışında bazı iyi şeyleri yanlış anlıyoruz. Ama yakından baktığımızda olayın Hıristiyanlığın bir kopyası olduğunu görüyoruz.”
.
Vatikan
Tarsus’ta doğan Saint Paul yani Pavlus, kendi İsa’sının peygamberidir. Haham Baruch Efrati,2015’te, “Hıristiyanlık ve onlara ait peygamber kıssaları, 1 ile 15. asır arasında yaşamış Yahudi hahamlarca yazılmıştır. “demektedir. Pavlus, ilk günahı icat ederek faturayı Hz Adem’e keser. Hiçbir İncil yazarı Hz İsa peygamberin havarisi değildir. Hz İsa’nın şeriatındaki, sünnet olma emri, domuz yeme ve şarap içme yasağı, paganların hoşuna gitmeyeceği gerekçesiyle Pavlus tarafından çıkartılır. Pavlus, nasıl Hırisityan olduğunu anlatırken aslında şeytan ile karşılaşmasını açıkça beyan eder: ” Şam’a doğru yola çıktım, birdenbire gökten parlak bir ışık çevremi aydınlattı, ‘Ben Nasıralı İsa’yım’, dedi. Papa 16’ncı Benedikt Merkel ile, 2006’da,’AB’ye giriş kartı Hıristiyanlıktan geçer.’ demiştir. Forbes dergisine göre Vatikan dünyanın en gizli ve karanlık bankasıdır. Vatikan kürtaja karşıdır fakat kürtaj malzemesi üreten tüm büyük kuruluşların hepsinin de hissedarıdır. Papa Francis, 2014’te Katolik kilisesinin 50 din adamından birinin sübyancı olduğunuz açıklamıştır. 2015 yılında bizzat Papa Francis tarafından göreve getirilen Vatikan hazine bakanı George Pell, iki çocuğa tacizde bulunmaktan suçlu bulunduğunda 77 yaşındaki idi. Avustralya eski kardinali Theodor Mcbahseder ise tacizden dolayı görevden azledildiğinde 88 yaşında idi. Akla şu doru gelmektedir. Bu yaşa kadar beklenilmesi gerekiyor muydu? “Vatikan hücresinde” isimli kitapta, ‘Vatikan, dünyanın en büyük eşcinsel topluluğu’ olarak ilan edilir. Papa şubat ayında ise, ‘papazların seks kölesine çevirdiği rahibelerden’ bahseder. 1946 ile 2014 yılları arasında 3600 çocuğun papazlar tarafından suiistimale uğradığı itiraf edilir. ABD’nin Pennsylvania eyaletinde, binden fazla çocuk tacizi uğramıştır. Taciz kurbanlarını savunan platform Rete L’abuso, piskoposların tacizleri inceleme toplantısının, ‘bir zaman kaybı olduğunu’ söylemektedir. Papa Francis’i yalancılıkla suçlayan bu platform, Papa’nın, ‘tacize sıfır tolerans’ ifadesinin aslında, ‘Kiliseye sıfır güvene’ dönüştüğünü ilan eder. Tacizci olduğu ispatlanan binlerce Katolik din adamının kovulması gerekirken, ‘yalancı papa’ korkusundan bunu gerçekleştirilmemiştir! Vatikan Dün de böyleydi. 432 yılında göreve gelen ilk papalardan Üçüncü Sixtus, bir rahibeyi ayartmadan suçlu bulununca mahkemede, itiraf gibi bir savunma yapar: “Aranızda suçsuz olan kim varsa, ilk taşı o fırlatsın.” Papa 3. Sergius, 904 yılında önceki papayı öldürmekle kalmamış çocuk yaşta fahişelik yapan Marozia’dan peydahladığı gayrimeşru oğlunu da kendinden sonraki Papa olmasını sağlamıştır. 955 yılında Papa olan 12. John, kilise tarihine iki kız kardeşiyle yatan Papa olarak geçmiştir. 1032 yılında göreve gelen 9. Benedick, genç erkeklere düşkünlüğü ile bilinirdi. 1294 yılının papası 8. Boniface, hem annesi hem de bu kadının küçük kızını birlikte nikahlanmıştı. 1342 yılında göreve gelen 6. Clement, sayısız metrese sahipti ve bel soğukluğu ile biliniyordu. 6. Sixtus, biri kız kardeşinden olmak üzere altı gayrimeşru çocuğa sahipti. 1492 yılında papalık makamına gelen Rodrigo Borgia, şehri adeta fahişeler başkenti haline getirmiştir. Kilise kurbanlardan Fiona Barnett, ‘Vatikan olarak bilinen taciz amaçlı çocuk kaçırma teşkilatının, üst rütbeli üyelerini de koruma altına aldığını‘ söylemektedir. Ona göre, George Pell sadece bir çocuk tacizcisi değildir, aynı zamanda bunu şeytana hizmet eden karanlık bir ayin olarak yapmaktadır. İngiliz Kraliyet Komisyonu pedofili iddialarını soruşturma için Avustralya’ya gelince, Komisyon başkanı yargıç Coate, ‘Biz buraya geçmiş kurbanların şikayetleri dinlemeye gelmedik, şu an bilgi toplama aşamasındayız, ne yapacağımıza henüz karar vermedik.’ demiştir. Barnett, ‘bu komisyonda diğerleri gibi olayın üstünü örtmek için buradadır.’ açıklamasını yapar.
Popüler Science dergisinin bir haberine göre Vatikan, Arizona Üniversitesi ile işbirliği içinde devasa bir teleskop inşa eder. Teleskopun ismi ise, Lucifer’dir, Yani; şeytan! Vatikan Avrupa’nın en güçlü emlak mafyasıdır, yüzyıllar boyu cennetten arsa satma işini son yüzyılda gerçek manada şekillendirmiştir. Tom Horn ve Chris Putman, Exo-Vaticana isimli bir kitap yazmışlardır: Bu kitaba göre Vatikan, tüm dünyayı uzaydan gelecek olan bir Mesih yani Bir uzaylı kurtarıcı için hazırlamaktadır. Cinsellik söz konusu olduğu zaman Vatikan skandallarla doludur ama orta çağda medya bu kadar gelişmiş olmadığı için ve papalığın otoritesi olduğu için hemen hiç bir olay ortaya çıkmamıştır. Aslında asıl sorun tacizler değildir. Bundan sonra tayin ettikleri rahipler ve rahibelerin cinsel hayatları ne olacaktır? Katolik dogma, papaz da olsa insan fıtratı ile mücadele ederek, bu ahlaksızlıklardan asla kurtulamaz. Bir önceki papa Ratzinger’in bile istifa etmesinin nedeni olarak, hizmetçisiyle homoseksüel bir ilişki yaşadığı ima edilmektedir. Asıl sorgulanması gereken, evlenme yasağıdır. Sadece rahiplerin değil rahibeler arasında da gizli İlişkilerden söz edilmektedir. Dinlerde asıl olan, kadın ve erkeğin meşru şekilde evlenmeleri ve hayatlarını devam etmeleridir. Konsillerin, kutsal ruhun tecelli ettiği yer olduğuna İnanılır. Konsil kararları öyle çıkar. Papa, İsa’nın biricik halefi olan Petros’un halefidir. Papa, ‘ dini anlamda hata yapmaz’ sıfatına sahiptir. Vatikan’ın dünya üzerinde 400’e yakın üniversite, 1500 tane koleji vardır. Vatikan Bankası, dünyanın en büyük bankadır. Uyuşturucu trafiği yoluyla kara para aklama işleri yapar. Papalık içerisinde güç dengeleri vardır. Vatikan 4 yapıdan oluşur: Cizvitler, dominikenler, fransiskenler ve Opüs deiler. Hala Hıristiyan dünyası, Türklerin İstanbul’u fethetmesinin unutmamıştır. Avrupa, Katolik kökenli bir politika izleyerek, paylaşım savaşı’nda yer almak istediği için hedeftir. Avrupa’nın birleşmiş bir askeri ve ekonomik güç olarak karşısına çıkmasını istemeyen Amerika ile dinleri ortadan kaldırmak isteyen ‘felsefe’ sahibi küreselci şeytanların bu konuda menfaatleri örtüşmektedir.
Müslüman toplumların sömürüye olan başkaldırıları, Müslümanların diğer inançlara karşı yaptığı bir din savaşıymış gibi dünyaya sunulmaktadır.
Dominikyalı bir keşiş olan Bartolomeo de las Casas, ‘Yerlilerin gözyaşları’ adlı hatıralarında, İspanyolların yaptığı katliamlar şöyle anlatır: “İspanyollar iğrenç ve insanlık dışı katliamlarla yerlileri öldürdüler. 40 yıl içinde bu topraklarda, 20 milyonun üzerinde erkek, kadın ve çocuk, hiçbir suçlar olmadığı halde katledilmişlerdir. Aslında ana karada canı alınan yerli sayısının 50 milyon civarında olduğuna inanıyorum.” ( s. 34) Modern kapitalizmin ideolojik dayanağı Katolik ahlaktır. Henri Pirenne, ‘Ortaçağ Avrupa’sının ekonomik ve sosyal tarihi’ adlı eserinde, (sayfa, 138-142) özetle şöyle der: Ortaçağın kaçınılmaz faizcisi kilise idi. Kilisenin, Shell, General Motors, B. Steel, General Electric gibi şirketlerin hisselerine sahip olduğu biliniyor. 1483’te Katolik İspanya kralı, 15 yıl içinde dinini değiştirmeyi red eden 2000 sanığı diri diri yakmıştır. ( J. Attali, Yahudiler, dünya ve para, s. 200)
Fransız sosyolog yazar Frederic Martel, 4 yıllık araştırması sonucu bir kitap yazar. Kardinal, piskopos, monsenyör, Vatikan Büyükelçileri dahil, 1500’e yakın üst düzey kişiyle görüşür. Kitabının son cümlesi şudur: ‘Dünyanın tek gay Devleti Vatikan’dır. Papa’nın etrafındaki üst düzey din adamlarının yüzde sekseni eşcinseldir. Vatikan dünyadaki en büyük eşcinsel topluluktur.’ Dünya medyası tüm imkanları ile eşcinselliği pompalarken, nasıl oldu da söz konusu Vatikan olunca eşcinsellik üzerinde büyük bir saldırıya geçmiştir? Aslında saldırı altında olan, ‘ vahye dayalı’ dinlerdir. Küresel şeytani yapı, tüm semavi dinlere savaş açmıştır. İnsanların din ile olan bağını zayıflatmak, mümkünse yok etmek planlarının bir parçasıdır. Vatikan, en kolay yutulacak lokmadır. Çünkü birçok malzeme barındırmaktadır. Cinsel istismar mağdurları başlarından geçenleri anne babalarına, doktorlarına, yan taraftaki kilisenin papazını anlatmamış var mıdır? ( Gerçek Hayat, Sayı, 959, 11-17 Mart 2019, sayfa: 8-46)
.
Bir soru:
Amerika’daki kızıl ırkı yok etti; katliamlar yaptı, altın ve topraklar sömürüldü!
Afrika’daki kara ırkı köleleştirdi, toprak işgal edildi; madenleri sömürdü!
Çin – Hindistan işgal edildi, sarı ırkı toplu katliamlarla 200 yıl sömürüldü!
Hıristiyan olmayan beyaz ırkı da; Haçlı seferlerinden, I. Ve II. Dünya savaşlarına – ara renk Araplar ihmal etmeden – işgal edildi, sömürü, katliamlar yapıldı.
Tüm bunlar olurken tanrı ile devamlı görüşen, papalık makamını işgal eden insanlar ne tepki verdiler, bırakın engel olmayı, eleştirmeyi, “destek olmayan ” var mı idi ?
800.000 cana karşılık ‘özür ve esef’…!!!
“Papa da, kilise de, Katoliklik de post-modern nihilizm, alkolizm ve eşcinsellik içinde kayıplara karışarak buharlaşıyor. Katı günahkârlıktan çıkıyor, ancak katı hazcı bir yola koyuluyor. Artık gay Papa bile yakında görebiliriz.” ( Ergün Yıldırım, Yeni Şafak, 11.11.2020)
Hz İsa’yı bu kilise’den kurtaralım!
O (as) ne tanrı ne de eşcinsel, O (as) Allah’ın elçisi ve sadece bir insan!
Luther, Hz. İsa’nın üç kez zina ettiğini yazabilmiştir. ( A. Lunn, The Revolt Against Reason, s. 233) Hatta 1967 yılında Cambridge Katedrali paapzı C. H. Montefiore, Hz İsa’nın bir homoseksüel olduğunu ima etmiştir. ( Times, 28.7.1967)
“Hz İsa sonrası Hıristiyanlıkta peygamberlik misyonu, ‘azizlik’ anlamında devam eder. Bu sebeple Protestanlar tarafından Martin Luther ‘bir peygamber’ olarak algılanır.” ( Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 363)
Ateist papazlar!
“Ölümden sonraki hayat hakkındaki inançlarının ne olduğu sorusuna, İrlandalı rahip,’ ölmüş olan bir insanın aynı bir hayvan gibi ölü olduğuna inandığını’ belirtmiş ve, ‘İşte bu kadar’ demiştir.” ( Conor Crusio O’Brien, The Observer, london, 22.2.1981)
Hem sapık hem kumarbaz
Transeksüel Pastör(e)
Protestan’tanlıktan Ortodoks’luğa geçmiş olan bir adamın anıları!
Biz kendimize Protestan falan demiyorduk. Sadece “imanlı” diyorduk. Pastörlerin konuşmalarına göre, Müslümanlar, ateistler ve Hristiyanlığın özünü bozmuş olan “diğer mezhepler” imansızlardı. Kimdi bu diğer mezhepler? Ortodoks ve Katolikler idi. Daha ilk iman ettiğimizde bize anlatılan şey, Ortodoks ve Katoliklerin İslamcılardan farkı olmadığı, onların Meryem’e taptıkları ve dolayısıyla putperestleştikleri, Martin Lutherin bir kahraman gibi çıkarak tüm bozukluğu yerle bir ettiği ve GERÇEK İMANLILARIN tekrar böyle ortaya çıktığı bize anlatılmıştı…. Gerçek imanlılar, anladığım kadarıyla Protestanlardı. Bir gün Pentecostal olduğunu henüz bilmediğim (çünkü o zamanlar Protestanlık içinde ayrımlar olduğunu bilmiyordum) şifa almak için yere düşüp kalktıklarına şahit olduğum bir cemaat ile karşılaştım. Gittiğim kilisedeki pastörüm ise bu cemaat hakkında “Onlar tam imanlı değil. Onlara dikkat et” diye beni uyarmıştı. O zaman anladım ki imanlılar arasında da GERÇEK imanlılar ve DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN imanlılar vardı. Yani az çok fark ettiğim kadarıyla Hıristiyan dünyasında gerçek imanlı olmak için Protestan olmak gerekiyordu, ancak Protestanlığın da DOĞRU kolunda kalmak gerekiyordu. Peki ben gerçek imanlı mıydım? Pastörüme göre evet. Oysa diğer Pentecost kilisesine gittiğimde bu sefer oradaki pastörün kendi cemaatinin GERÇEK imanlı olduğunu söylemesi ilginçti. Sonra bulunduğum şehirden ayrılıp İstanbul’a geldim ve bir süre bu tarz canlı insanların olduğu bir kiliseye katılmaya başladım. Araştırdım ve çok geçmeden anladım. Burdaki tarz aslında “prosperity” gospel idi. Yani Bolluk Kilisesi. Ücüncü bir Protestan grup ile bu şekilde tanışmış oldum. Kilise arayışım devam etti. Çok geçmeden hoşuma giden bir pastörle tanıştım. Hoşuma giden diyorum çünkü artık anlamıştım ki İstanbul’da çok kilise vardı ve hepsi farklıydı. Yeni bulduğum işte böyle bir kilise oldukça kuralcıydı ve yapıları farklıydı. Öğretişe çok önem veriyorlardı ve Eski ahitten çok bahsediyorlardı. Kelamı daha iyi öğrenmek adına bu Kore kilisesine birkaç sene devam ettim...Ancak bir gün bir konuşmamız sırasında bana pastörün çocuğunun 8 günlükken vaftiz olduğunu söylediler. Şaşırmıştım. O zamanki araştırmalarımda kelamda böyle bir şey olmadığını düşünüyordum. O kiliseyle bu konuda tartıştık ve o kilisenin bir Presbiteryen Kilisesi olduğunu tespit etmiş oldum. Oradan da ayrıldım. Böylece İsa ile olan yaşantımda dördüncü mezhebi de görmüş oldum. Her kilise öğretiş olarak farklıydı ve bu konuları araştırmak ve doğru kiliseye ait olmak da vakit alıyordu ve bu konuda kurallar da mevcut değildi. Yani kendi el yordamımla iman arayışıma devam ediyordum. Kendime öyle bir kilise aradım ki, aşırı uçlarda olmayan, nazik, tutarlı bir kilise olsun, fanatik olmasın. Sapık öğretiş barındırmasın. En önemlisi de Kutsal Kitap konusunda saygılı olsun. Ancak gözlemlediğim çoğu Protestan kiliselerinde pastörlerin bazı tavırları beni rahatsız ediyordu. Neydi bu rahat tavırlar? Kilisedeki vurdumduymazlıktı mesela. “Rab burada, aramızda kardeşler. Haydi dua edelim” derken bile kişilerin ellerinin cebinde olmasıydı. Dua ederken bile ayak ayak üstüne atan kişileri görüyordum. Düşünemiyordum, eğer o odaya günümüzün devlet başkanı dahi gelse, hatta şehrin valisi o anda odadan içeri girse, kişiler ellerini cebine sokamazlardı ve ayak ayak üstüne atamazlardı, ancak “Rab burada, aramızda!” derken Protestanlar oldukça korkusuzdular. Bir başka gözüme çarpan sorun da ilahiler idi. Protestanlıktaki ilahilerin fazlalılığı (yani her önüne gelenin ilahi yazması), bestelerin basitliği ve sözlerdeki gramer ve teoloji hataları da gözüme çokça ilişmişti. Görüşüme göre Rab ile ilgili yapılan şeyler korku ile yapılmalıydı. Korkarak Rabbe yaklaşılmıyor ise bu durum er ayda geç laçkalığa ve sistemsizliğe dönüşüyordu. Protestanlıktaki bu rahat ve sistemsiz tavırlar çok geçmeden beni büyük ölçüde rahatsız eder olmuştu. Filipililer 2:12’deki (kurtuluşunuzu titreyerek ve korku ile sonuca götürmeye gayret edin) ayeti kulaklarımda çınladıkça, kiliselerde gördüklerim beni her geçen gün rahatsızlığa itiyordu. O dönemde Amerika’ya gittim. Yani tüm Protestanlığın merkezine. Hıristiyanlığın bollukla ve bereketle yaşandığını düşündüğüm, güzel insanların kurmuş olduğu temiz kalpli, Mesih severlerin ülkesine. Oysa orada işin renginin çok daha farklı olduğunu çok geçmeden anladım. Assemblies of God, Southern Baptist, Non- denominational, Charismatic, Messianic Jewish gibi isimlerle var olan ve bunu da açıkça belirten kiliseleri gözlemledim ve Pazar servislerinde bulundum. Hepsindeki pastörlerin birbirleri hakkında farklı şeyler söylediklerini, hatta birbirlerini suçlarcasına konuştuklarını bizzat gördüm. Amerika’da mezhep farkı inanılmaz yoğun ve kalınca belirgindi. Türkiye’de bulamadığım o birliği Amerika’da bulacağımı sanarken tam tersi bir durum ile karşılaşmıştım. Türkiye’deki gibi daha saf ve yeni imanlılar neredeyse yok gibiydi. Amerika tecrübesi mezhepler konusunda bir nevi gözümü açmıştı. Türkiyedeki gibi gizlice yapılmıyordu iş. Resmen ve açıkça insanlar mezheplerini söylüyorlar ve birbirlerini kalın çizgiler çekerek birbirinden ayırıyorlardı. Amerika’da sadece mezhepçilikle degil, ayni zamanda Protestanlığın sığ ve maddi yüzeyiyle de karşılaşmıştım ve artık Protestanlığa şüphe ile bakar olmuştum. Türkiye’deki imanlıları da artık mezhep süzgecinden görür olmuştum. Özellikle bazı arkadaşlarımın Kalvinciliğe geçmesi iyice beni bu ayrışmalardan tiksindirir hale getirmişti. 300’e yakın ve birbirinden çok farklı Protestan mezhebi vardı, fakat gerçek mezhep hangisiydi? Ev kilisesi yaptığımız dönemde de şunu görmüş oldum. Protestansan, özgürsündür. İstediğin kiliseyi kurarsın. İstersen kapatırsın. Her konuda bir özgürlük vardı. Yani o kadar özgürdü ve rahattı ki hiç kimseye güvenim kalmamıştı artık. Birlik yoktu kimsede.
Madem geleneğin ve Katolikliğin sapıklıklarını atıp temizlenmişlerdi, neydi onları bu kadar ayıran fikir ayrılıklarının çokluğu? “Protestanlık fikirsel zenginliktir. Rab zenginliğe önem verir. Ne kadar çok mezhepimiz var. Ne kadar renkliyiz. Rab bunu seviyor” demişti bir gün birisi. Hangisi GERÇEK olandı? Bilemiyordum ve kafam her daim karışıktı. İçten içe de bir tatminsizlik baş göstermişti bende. Çevreme bunu aktardığımda “Kiliseni değiştirmeyi birak. Değişen sen olmalısın. Her kilisede hata vardır. Ama insanlara bakma. Kendine ve Rabbe bak. Kendinden sorumlusun.” yanıtını alıyordum. Ancak yine de bunu söyleyen kişilerin bile hayatında yolunda gitmeyen çok şeyler vardı ve bu gördüğüm sistemsizlikleri ve düzensizlikleri insanların yüzüne vurmak da fayda vermiyordu. İtiraf etmeliyim ki 6 senede gitmiş olduğum kiliselerin hepsinde hata gördüm. Kimi pastör karısını dövüyordu. Kimisi eşcinsel idi. Kimisi aldatıyordu. Kimi para sevdalısıydı.Tüm bunları sorguladığımda bana tekrar ve tekrar şu cevap veriliyordu: “Doğru kilise veya mükemmel kilise zaten yok ki? Bulunduğun kiliseyi geliştir. İlahi yaz. Beste yap. Vaaz et. Kendini geliştir. Böylece kilise de gelişir” İşin ilginci Protestan imanlıların pek çoğu, inançlarındaki sistemsizliğin farkındaydı. Hemen hemen hepsi kiliselerden ve gidişattan şikayet ediyordu. Kimi pastörden, kimi parasal düzenden, kimi kültürü anlamayan yabancı imanlılardan. Ve en ilginci de şuydu. Hiçbiri açık açık “Ben Protestanım ve bundan gurur duyuyorum” demiyordu. “Protestan değilim” diyorlardı çoğu kez. Hep bir şeyleri saklama ve açık oynamama seziyordum. Çoğu pastör olma sevdasında, vaaz verme peşinde, kiliseyi kurtarma ve Türkiye’deki Müslümanları iman ettirme peşindeydi. Bir Protestan için TAPINMA= Vaaz ve Gitarla ilahi söylemektir. Protestanların “Tapınma” dedikleri gitar, davul ve klavye ile yapılmak istenen şey ise Tanrı hakkında güzel ve etkileyici bir bilgi/duygu verebilmektir. Özellikle Amerikan kiliselerinde bu olay yoğun olup, kiliselerin pek çoğu konser sahnesini andırır. İlahiler çoğunlukla moderndir ve dünyada alışık olduğumuz pop/rock melodilerine yakın bestelerdir. Protestanlıktaki pek çok mezhep ise daha çok Tanrı’ya uymak için değil, insanın mutluluğu için kendi geleneklerini yazar. Örnek verecek olursak; kilisede vaftiz olmayan bir grup imanlının kalbi kırılmasın diye Rabb’in sofrası o hafta yapılmayabilir. Göğüs uçları gözükmesin ve kişi rencide olmasın diye imanlı, suya batırmadan vaftiz edilebilir. (bizzat yaşadım).. Kişi üzülmesin ve kilise dağılmasın diye eşcinselliğe göz yumulabilir, eşcinsel kişi kilisede pastör atanabilir, hatta daha ileri gidilip ameliyatla kadın olmuş pastörün pastörlüğüne devam etmesi hoş karşılanır. İnsanların kusurlarına ve günahlarına müsamaha gösterilip susulursa, sevginin korunacağı, negatifliğin olmayacağı, ve bu şekilde kilisenin sayısının artacağı varsayılır. Bunun sonucunda olan şey, sallantılı ve dağılmaya yüz tutan otoritesiz kiliselerdir. Avrupa’da bu yüzden Protestanlığın büyük çoğunluğu hemen hemen yok olmuştur. Eski tarz gelenekleri olan Protestan kiliseler (Anglican, Alman Evangelic, Luteryen vs) son derece kötü durumdadır. Diğer canlı kiliselerde ise imanlılar, kiliselere güvenmemekte, topluluklar genelde devamlı kilise değiştiren kişilerden oluşmakta ve kendilerine uygun cemaatler yaratmaktadırlar. Çoğu Protestan bugün ya kızıp kilise değiştirmiş, ya da yeni akımlar ışığında kilise değiştirmek ve yenilemek istemektedir. Kanımca, Protestanlığın içine Amerikan kafa yapısı oldukça girmiştir. O da şöyledir: Kişinin iman ettiği gün tamamen mucize bir şekilde değişmiş olduğuna inanmak ve basitçe iman edip kurtulmak. Yani bir hokus pokus imanı! Bu hokus pokusu da başkalarını cezbederce anlatarak sanki Hıristiyanlığı bir yeni yıl hediyesiymiş gibi süsleyerek pazarlamak. Protestan inancında pastörler tek kişilik silahşör gibi kahramanlığa soyunurlar. Kurtarabildikleri koyunları kurtarmak isterler. Başka Protestan kiliseleri ile ortaklaşmaya girmekten çok, sahip oldukları ufak cemaati korumaya çalışırlar. Protestan kiliseler, merkezi otoritenin bulunmayışından ötürü kiliselerinde sağlamlığı ve devamlılığı arttırmak adına kişi sayısına odaklanırlar ve kişilerin kilise hakkında kötü düşünmemesi ve sayının azalmaması için stratejiler geliştirirler. Gereğinde kilise içi kanunlar (ki kanun da yoktur aslında. Sadece kişisel prensipler vardır) kişi sayısını korumak için yenilenir, değiştirilir. Pastörünüzün bireysel ve ufak yanlışlarına da mahkumsunuzdur. Her Protestan pastör kendi kilisesinin otantik ve gerçek Hıristiyanlığın tek kilisesi olduğunu düşünür ve diğer kiliselerdeki uygulamalardan daha ilerde, daha geliştirici bir işlere imza attığına inanır. Artık insan sayısı arttıkça, insanlar kendi özgür cemaatlerini diğerlerinden nasıl ayırabilirim ve geliştirebilirim yarışmasına soyunmuşlardır. Dolayısıyla sayı artınca muhasebe departmanı daha çok çalışır. Protestanlık ise kendini kendisini doktor ilan eden diplomasız mahalle şifacılarına benzer. Her ev kilisesinin pastörü kendini doktor sanar ve kendi aralarında “biz daha iyi bir doktoruz çünkü ayetleri daha iyi yorumladık. Yani ilacın prospektüsünü daha iyi anladık” derler. Hali hazırda disiplinli yaşam süren, namaz kılan İslami kesim ise henüz Protestan müjdeciler tarafından etkilenmeyi başaramamışlardır çünkü misyonerlik tamamen Amerikanvari bir özgürlük ve sekülerleşme öğretisi haline gelmiş olup, kendi içinde mütevazi ve kuralcı yaşayan bu Müslüman kesimi etkilemek bu öğretilerle mümkün olmamıştır. Dolayısıyla Protestan müjdeciler, daha çok dinsiz kesime, Kürtlere, seküler veya sosyalist kesime hitap eder hale gelmiştir. Her Protestan mezhebin uygulaması farklıdır.. Presbiteryenler yeni bir uygulamayı kabullenirlerken, bunun 5 sene sonra gelenek haline dönüşeceğini bilmez. Karizmatik olsun, Baptist olsun, Brethren olsun ve diğerleri olsun, hepsi zamanla kendi kilise geleneğini oluşturmaktadır.
SONRA BU ARKADAŞ NE YAPTI, DAHA KÖTÜ BİR TERCİH İLE, YAĞMURDAN KAÇARKEN DOLUYA TUTULDU, ORTODOKS OLDU! DAHA SONRA SADECE KATOLİK VE PROTESTANLAR BÖLÜNDÜ, ORTODOKSLAR BÖLÜNMEDİ İZLEMİNİ VERİP BU DEFA DİĞER İKİ MEZHEBE KARŞI GÖRÜŞLERİNİ SIRALAMAYA DEVAM ETTİ. ÇELİŞKİLERLE DOLU ORTODOKSLUK SAVUNMASI AŞAĞIDA:
300 senesinde dönemin Kralı Konstantin Rabbe iman etmiştir. İman etmesinin ardından o zamanki pagan gelenek ve göreneklerine uyumlanmış günlük yaşam, zaman içerisinde Hristiyan adetlerine çevrilerek halkın da bu süreçte yavaş yavaş Hıristiyanlığa iman etmesi sağlanmıştır. Bu noktada halkın tam olarak Rabbi anlayıp da iman edip etmediği konusuna girmeyeceğim. Ama 300 senesinde Konstantin’in gerçekten Rabbe iman ettiğini ve halkın da bu güzel inanca sahip olabilmesi için uğraş verdiğini biliyoruz. Yani Protestan arkadaşların söylediği gibi Konstantin, Hıristiyanlığı bozmaya çalışmamış, aksine Hıristiyan dininin daha çok yayılması için elindeki imkanları kullanarak kiliseler açılmasına izin vermiştir. Konstantin bilinçli olarak bir “din yaratalım” ve Hıristiyanlığı bozalım yarışına girmemiştir. Yaptığı şey, Hıristiyanlığın tek görüşte birleşmesi idi. Hatta Hıristiyanlıktaki bütünlüğü korumak için, Hıristiyan Ana Kilisesinden kopmak isteyen bazı akımlar karşısında (Arius vs) bu akıma sahip dini önderleri İstanbul’a çağırtmış, Konsil toplatarak farklılaşmaya başlayan teolojik konularda kiliseler arasında bütünlüğü sağlamak için bu Konsilleri yönetmiştir. Burada amaç farklılıkları önleyerek bütünlüğü korumaktı.10. yüzyıldan itibaren kiliseye bulaşan Batıcılık geleneği (Katolizm, zihinsellik ve sonrasında gelişen Reformist devrim), köhnemiş bulduğu eski gelenekleri elinin tersiyle itmiş, Hıristiyanlığa ait tüm görsel ve işitsel sanatlara darbe koymuş, atalarımızdan kalan tüm mirası baltalamaya çalışmıştır.Ortodokslara göre kilise otoriter, değişmez, ortodoks Kilisenin her durumda aynı kalacağına inanılır. Değişme niyeti de yoktur, çünkü dünyevi değişimlere inanmaz kilise.Bazı zaman ise sorularıma yanıt alamadım. Ama en azından şunu diyebiliyordu. peder: “Onun yanıtını ben de bilmiyorum. Rab büyüktür. Şu anda bilemiyoruz. Ancak belki sonra ölünce Rab açıklayacaktır,” Ortodokslar tam olarak neyi korumaya çalışıyorlar? Aslında bu doğru bir soru değildir. Asıl soru, NEDEN bir şeyleri koruma gerekliliği olduğudur.Hristiyan inancı bize iman atalarımızdan, şehitlerimizden kalma bir sanat eseridir. Michelangelo’nun heykelinden de, Van Gogh’tan da, tüm diğer sanat şaheserlerinden de daha üstün, daha korunması gereken yüce ve manevi bir değerdir. Eski imanlılar günümüze kadar bu inancı korumuşlardır. Nasıl korumuşlardır? Görünmeyen ve asla kurşungeçirmez bir CAM sayesinde. İşte bunun adı GELENEKTİR.Çoğu Protestan arkadaş diyor ki “Ortodoksların o şaşaalı kıyafetlerine, altın rengi ikonlara veya gösterişe ne gerek var? Sade olmak ve sadece Tanrıyı anlamak yetmiyor mu?” O zaman şunu soralım: Şeytanın stratejileri sade mi yoksa komplike midir?Ortodokslar da biliyor ki uzun cüppe tarzı kıyafetler gerçekten normal hayata göre abartıdır ve gereksizdir. Fakat kilise içindeki hayat, normal hayat mıdır? Asla değildir.Ortodokslar Tanrı’yı gözleri ile (kıyafetler, ikonlar vs.), kulakları ile (değişmeyen ilahiler ve vaazlar), burunları ile (tütsüler), elleri ile (ekmeği tutarak, cisimlere dokunarak, bedenleri ile eğilerek) yaşamak isterler. Rabden gelecek ekmeği ve kanı isterler çünkü dünya bozuktur ama kilisede verilen kan ve şarap bozuk değildir.Trafikte aracınızı kullanırken yol kenarında gördüğünüz trafik levhalarına benzer ikonlar.Ortodoks Kilisesi’ne “gösterişli” diyen kişilere bir soru sormak istiyorum.. Sizce gösteriş şu şekilde dua edip vaaz veren bir kilisede çok daha mevcut değil mi?: “Ya Rab müjdecilik yapıyoruz. Ya Rab bize para gönder. Ya Rab bize yeni kilise kurdur, yeni topluluk sağla..Araba ver, vesait ver. Daha çok para ver…vesaire.”Görüyorsunuz bu tip kiliselerde günahtan, düşmüşlükten, benlikten bahsedilmez, zira tüm kötülüklerden muaf olduğuna inanılır. Yeri geldiğinde vaaza gelmiş olabilecek Müslümanlara iyi imaj çizmek ve sayıyı artırmak adına özgürlüğe dair her türlü şey anlatılır. Ortodoksluk size Protestanlıkta olduğu gibi bol keseden özgürlük vaat etmez. Katılımcılık, itaat etmek, kurallara uymak gerekir çünkü bu kurallar binlerce senede oluşmuş köklü geleneklerle sabitlenmiştir.Kişi kiliseye güvenmelidir. 2000 yıllık değişmez gelenekler uygulanır. Verilen hapı yüzde yüz alman gerekir. Boyun eğmelisin. Boyun eğmeyen herkes (peder dahi olsa) kiliseden atılır. Protestanlığı karşılaştırmış olduğunuz kadim kiliselerde – Ortodoksluk- ise kişinin karizmasından çok itaatkar olması ve yukarıdan gelen karara saygı duyan güvenilir bir birey olma şartı ön plandadır. Protestanlar, Katoliklerden kopup Ortodokslara danışmak yerine “biz kendimiz kendi yorumumuzu yaparak İncil’deki eski kiliseyi tekrar yaratacağız,” demişler, aynen eskiden Katoliklerin yaptığı gibi yeni bir akım yaratmışlar ve tüm kadim gelenekleri toptan reddedip kendi bölünmüş ve özgür yollarını hazırlamışlardır. Kilise değişmemiştir. Protestanlar kabul etmese de kilise, hep kuralları ve gelenekleri olan bir yerdi ve hala öyledir. Ortodokslardaki geleneklerden biri de spiritüel baba uygulamasıdır. Bu kişiye itaat şarttır. Kilisede büyüğe karşı (peder/piskopos/patrik/kilisedeki ihtiyarlar) büyük saygı vardır. İhtiyarlar el üstünde tutulur. Ortodoks peder ayin sırasında ne yaptığını bilir. Prospektüsü değiştirmez, yorumlamaz ve insanların düşüncelerinden korkmaz. Kanın ve ekmeğin şifa aracı olduğuna yüzde yüz emindir. Ortodoks peder Rable ilgili konuşurken ve ayini yönetirken sadıktır. Korkar ve titrer. O an Tanrı ortadadır. Vaaz sırasında ve ayinde Rabbin orada olduğundan emindir. Rabbin bedenini ve kanını (ekmek-şarap) ellerinde taşırken onların kutsiyetine tam saygı duyar. Özellikle Amerika’da Protestanlık tam anlamıyla siyasallaşmıştır ve orada da pek çok kilisenin sona yaklaştığını, dağıldığını ve 5 sene içinde dağıldığını görüyoruz. Worship müzikleri pop listelerine girmiş, kiliseler konser salonu atmosferine getirilmiştir. Ama bunlar da değişiyor ve sona gidiyor. Yani tarih sahnesinde Protestanlığın varlığı en fazla 300-400 sene olmuştur ve Hıristiyanlık içinde modernleşmeye, sekülerleşmeye izin verildiği sürece de tamamen yok olacaktır.
KEŞKE PROTESTAN KALSA İDİ…!
Ortodokslar kiliseler ve ABD’de Protestanların dağılımı
.
Not: Amacımızın Hıristiyanları rahatsız etmek, onları karalamak olmadığı, aksine İslam’a yalan-iftira ile saldıranlar bazı kesimlerin önce kendilerini aynada bir görmelerini amaçladığımız için “325 İznik konsilinden Hıristiyan mezhepleri arasındaki savaşlara, Haçlı seferlerinden engizisyona, Mafyadan Opus Dei, kadın papa’dan tacizci papazlara ve homoseksüel- lezbiyen veya ateist rahip rahibelere, “ uzanan skandallar zincirini detayları- delilleri ile buraya almıyoruz. Ama “Yok öyle bir şey” diyen çıkarsa her birinden onlarca örneği burada belgeleri ile sıralayabiliriz.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.