Kuran ve bilim

Konuyla alakalı diğer yazılara, “ Avrupa’nın üzerine doğan İslam güneşi, İslam ve Rönesans , İslam’da bilim , Müslüman bilim öncüleri , İslam felsefesinin özgünlüğü ” başlıklı yazılardan ulaşabilirsiniz.
.
“Bilim, Allah’ın evrene koyduğu genel kanunları tespit etme ve anlama çabasıdır.” ( Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 12)
Müslüman olan Dr. Maurice Bucaille (Müsbet ilim yönünden Tevrat İnciller ve Kur’an) ile devam edelim: Ben ilkin Kur’an üzerinde durup, çağdaş ilmi buluşları ile Kur’an metninin ne derece uyumlu olduklarını araştırdım. Bunu hiçbir peşin fikre saplanmadan, tam bir tarafsızlık ile yaptım.(s. 18 ) 8. ile 12. asırlar arasındaki büyük bir sayıda araştırma ve keşifler İslam üniversitelerinde yapılmıştır. Kurtuba’da halife kütüphanesi 400.000 cilt kitap ihtiva etmekteydi. O zamanda çeşitli Avrupa ülkelerinden ilim tahsili için Kurtuba’ya gidilirdi. İlimlerde, Arap kültürüne ne kadar çok şey borçluyuz. İlim, Uluslararası bir özelliğe ilk defa İslam üniversitelerinde kavuşmuştur. O devrin insanları, şimdiki insanlardan daha çok dindar idiler.(s. 192) Eski müfessirler bir kaç manaya gelebilen bir kelime yahut cümlenin hakiki manasını kendi devirlerinde anlayamamış olabilirler. Bugün ancak fen bilgilerimiz sayesinde ortaya çıktığı için, onlar bu manayı o zamanda kavrayamamış olabilirler. (s. 196 )
“İslam’ın ilk dönemleri birçok kimse için bilimsel çaba, karın doyurmayacak boş bir uğraştı. Böylesi bir ortamda Kur’an birçok ayeti ile bilim yapmaya gereken motivasyonu sağlamıştır. Kur’an yazılı kültüre geçmeyi, yazılı kültürün çok zayıf olduğu bir bölgede sağlamıştır. Biruni, “Benim bilimle uğraşma nedenim, Ali İmran suresi 191. ayettir (Onlar ki, göklerin ve yerin yaratılışı konusunda derinlemesine düşünürler) ” der. Raymond Farrin, Kaliforniya’da Berkeley üniversitesinde bir akademisyendir. Kur’an’ın yapısındaki halka sistemi üzerine bulgularından sonra, ‘Hz Muhammed’in böyle bir yapıyı oluşturmasına mümkün olmadığına’ kanaat getirerek Müslüman olmuştur.” (Caner Taslaman, Neden Müslümanım? s. 314, 325, 346)
.
Ayet ve hadislerle İslam’ın bilime verdiği değer
“Yaratan Rabbinin adıyla oku. O, insanı bir aşılanmış yumurtadan yarattı. Oku, insana bilmediklerini belleten, kalemle (yazmayı) öğreten Rabbin, en büyük kerem sahibidir.” (Alak,1-5)
“(Ey Muhammed) de ki; Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyle düşünür.” (Zümer, 9)
“Alimler, Peygamberlerin varisleridir. ” (Buhari, İlm, 10; Ebû Davut, İlm, 1; Tirmizi, İlm,19; İbn Mace, Mukaddime,17, Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/228 )
“Ne de az düşünürsünüz.” ( Mümin 58)
“Aklınızı kullanmaz mısınız.” ( Bakara 44)
“İlim öğrenmek kadın erkeğe farzdır.” ( İbn Mace, Mukaddime, 17 ,Tac cilt 1, sh 63; Feyfü’l Kadir, IV/267) )
“Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz.” (Saadeti Edebiye, Şir’a)
“Alimler yıldızlar gibidir; Yeryüzündekilerin rehberidir.” ( Ahmed b. Hanbel, III/157)
” İlim öğrenin ve öğretin.” ( Darimi, Sünen, Mukaddime, 20)
” Kim ilim öğrenmeye yönelirse, Allah o kişiye cennetin yolunu kolaylaştırır.” ( Tirmizi, İlim, 19)
“İki günü eşit olan ziyandadır, zarardadır. “( Temyizu’t Tayyip min’el Hadis, Shf. 162)
“Hem dünyayı hem ahireti isteyen ilme sarılsın.” ( Ettergip cilt 1,728, M.A. Nasif;Tac,III/22)
“Ya Öğreten, ya öğrenen, ya dinleyen , ya da ilmi seven ol. Fakat sakın beşincisi olma (yani bunların dışında kalma) helâk olursun” ( Mecmeu’z-Zevâid ve Menbeu’l-Fevaid, I/122; Taberani, M. Evsat, II/406 )
“Öldükten sonra sevap defteri kapanır. Üç şey müstesna. … biri de Mümin, ölümünden sonra hayatta iken öğrettiği ve yayınladığı.” (İbn Mace, Mukaddime, 20 )
“(Ey Muhammed) de ki: Rabbim, benim ilmimi artır.” (Taha, 114)
“ İki şeyin gıpta edilmeye değer olduğunu bildiriyor. Bunlardan biri de, kendisine hikmet (ilim) verip de o ilim gereğince hükmetmesini ve başkasına da o ilmi öğretmesini nasip ettiği kimse.” (Buhari, İlim, 15)
“İlim talebi için yola çıkan kimse dönünceye kadar Allah yolundadır.” (Ebu Davud, İlim 1, 3641, Tirmizi, İlim 2, (2649); İbnu Mace, Mukaddime 17, 227, Mehmed Sofuoğlu, Sahih-i Buhari ve Tercemesi, Ötüken Yayınları: 1/228 )
“Kim ilim taleb ederse, bu işi, geçmişteki günahlarına kefaret olur” buyurmuştur. ( Tirmizi, İlim 2, 2650)
“Hikmet ve ilim müminin yitik malıdır, onu nerede bulursa alır.” ( Tirmizî, İlim, 19 , Keşfül Hafa:1, 363 )
“İlim Çin’de (Çin gibi uzak bir yerde) de olsa alınız.” (Suyûti,Feyzu’l-Kadir, c. 1, s. 542 , Keşf’ü-l Hafa, I. 138, El- Beyhaki, Şuabu’l- iman, II/254; Rabi bin Habib, el-Basarî, Bab fil ilim ve talebihî; Bezzar, Müsnedü’l-Bezzar, I/175 )
“Alimin Abide üstünlüğü, benim sizden en basitinize olan üstünlüğüm gibidir” (Tirmizi, İlm 19, 2686)
Bedir savaşında esir edilenlerden okuma yazma bilenler okuma bilmeyenlere okuma öğretilince serbest bırakılmışlardır ( Şiblî, İslâm Tarihi, Asrı Saadet, c. l, s. 346, İstanbul, 1921)
Resûlüllah bir gün mescide girince halka hâlinde oturmuş iki grupla karşılaştı. Gruplardan biri Kur’an-ı Kerim okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyordu. Diğeri ise ilim öğreniyor ve öğretiyordu. Bunu gören Nebiyy-i Muhterem -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz: “Bunların hepsi hayır üzeredirler. Şunlar Kur’an-ı Kerim okuyor ve Allah Teâlâ’ya duâ ediyorlar. Allah dilerse onlara (istediklerini) verir, dilerse vermez. Şunlar da ilim öğrenip öğretiyorlar. Ben de ancak bir muallim olarak gönderildim.” buyurdu ve hemen ilimle meşgul olanların yanına oturdu. ( İbn-i Mâce, Mukaddime, 17)
Peygamber Efendimiz, Medine’ye teşriflerinde ilk iş olarak mescit ile birlikte medresesini tesis etti. O medresede okuyan o günün talebelerine “ Ehl-i suffa” deniliyordu. Bunlar bütün hayatlarını ilim ve irfana vakfetmişlerdi.
Kuran’daki bilimsel ayetlerden bazıları
“Gökyüzünü korunmuş bir tavan kıldık” (Enbiya 32)
Gökyüzünü koruyan bu tabakaya ozon tabakası denir. Ayrıca Van Allen Kuşakları denen tabaka ile de dünyamız güneşin zararlı ışınlarından korunur.
“Dönüşlü olan göğe and olsun.” (Tarık, 11) Troposfer tabakası okyanuslardan yükselen su baharlarını yoğunlaştırarak geri, yeryüzüne yağmur olarak geri döndürür; ozonosfer tabakası ultraviyole gibi zararlı kozmik ışınları uzayı geri döndürür.
Ozon tabakası bir tavandır. Bilimsel makalelerde de ‘tavan’ kelimesi geçer.
.
“Özen içinde yollar ve yörüngelerle donatılmış göğe yemin olsun” (Zariyat 7 )
Evrenin görebildiğimiz kısmında 100 milyardan fazla galaksi mevcuttur ve küçük galaksilerde yaklaşık bir milyar, büyük galaksilerde ise bir trilyondan fazla yıldız bulunur (World Book Encyclopedia, 2003 ) Bu yıldızların pek çoğunun gezegenleri, bu gezegenlerin de uyduları vardır. Tüm bu gök cisimleri çok ince hesaplarla saptanmış yörüngelere sahiptir. Ve milyonlarca yıldır her biri kendi yörüngesinde diğerleriyle kusursuz bir uyum ve düzen içinde akıp gitmektedir. Bunların dışında pek çok kuyruklu yıldız da kendisi için tespit edilmiş olan yörüngede yüzüp gider. Dünya, Güneş çevresinde dönerken öyle bir yörünge çizer ki, her 18 milde doğru bir çizgiden ancak2,8 mmayrılır. Dünya’nın çizdiği bu yörünge kıl payı şaşmaz; çünkü yörüngeden3 mm’lik bir sapma bile büyük felaketler doğururdu: Sapma 2,8 yerine2,5 mmolsaydı, yörünge çok geniş olurdu ve hepimiz donardık; sapma3,1 mmolsaydı, hepimiz kavrularak ölürdük (Bilim ve Teknik, Temmuz 1983) Fahreddin-i Râzî hazretleri de, Enbiyâ sûresinin 33. âyetinin (O, öyle bir mabut ki geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı yaratmıştır, hepsi de gökte yüzüp durmada) tefsîrinde; Ay’ın, Güneş’in yıldızların mihverleri ve yörüngeleri etrafında döndüklerini daha önceki âlimlerden alarak bildirmektedir.
.
Dağların işlevi konusunda iki yorum vardır ve her iki de bilimsel açıklamalardır. Ayet tektir ama yorumların hepsi bilimseldir:
“Yeryüzünü bir döşek yapmadık mı? Dağları da birer kazık?” (Nebe 6-7)
Dağların bir de gözükmeyen yeraltına doğru inen bölümleri vardır. “The Earth” (Yeryüzü Kitabının yazarı Frank Pres: “ Dağları, kökünün çoğu toprağın derinliklerinde olan çiviye (wedge like shape) benzetir.” (Cüneyt Avcıkaya, Kolaycılığa kaçmanın adıdır deizm, s. 34 )
“ Kıtaların daha kalın olduğu dağlık bölgelerde yer kabuğu mantoya derinlemesine saplanır.” (Carolyn Sheets, Robert Gardner, Samuel F. Howe, General Science, Allyn & Bacon Inc. Newton, Massachusetts, 1985, s. 305)
Prof. Siaveda : “Kıtalardaki dağlarda, hafif ve yoğunluğu az madde yerin içine doğru kök olarak uzanır. Okyanuslardaki dağlarda da, dağı kök gibi destekleyen hafif madde vardır. ” (http://www.beconvinced.com/science/QURANMOUNTAIN.htm).
“Onları sarsmasın diye yeryüzüne dağları yerleştirdik “ (Enbiya 31)
Dağların yerkabuğunun genel dengesini sağlamadaki etkisi izoztesi (isostasi) diye tanımlanır. Webster’s New Twentieth Century Dictionary’de (Webster’ın Yeni 20. yüzyıl sözlüğü) bu terim şöyle açıklanır: “Jeoloji’de dağların Dünya yüzeyinin altında oluşturdukları yerçekimsel kuvvet sayesinde yerkabuğunun genel dengesinin sağlanması.” (M. J. Selby, Earth’s Changing Surface, Clarendon Press, Oxford, 1985, s. 32)
Dünyamızın merkezindeki dinamik hareketlilik (iç kuvvetler ), dünyamızın dönmesi, kıtaların hareket halinde olması gibi nedenlerle yeryüzünde bulunan 15 büyük tektonik birbiri ile çarpışır ve bu dağların ve dolayısı ile de depreme neden olur. Yerkabuğunun zayıf noktalarının dağlar ile kalınlaşarak dengelenmesi sayesinde tektonik plakalar üzerine binen stres dengelemektedir. Dağlar yeryüzünde büyük bir denge unsuru olarak görev yapmakta ve sarsıntıları azaltmaktadırlar. Yerçekimi dengesizliği olan bölgelerde daha fazla bulunurlar, böylece oralarda meydana gelebilecek büyük sarsıntılar dengelenmiş olur. Dağlar sarsıntıyı engelliyorsa, neden Japonya gibi dağlık bölgelerde depremler çok oluyor da, Arabistan gibi düz bölgelerde depremler daha az görülüyor? Çünkü dağlar, izostatik dengeyi sağlamak için, depremlerin olduğu bölgelerde daha fazla yükselir ve görevleri denge sağlayıp depremi azaltmaktır. Bu yüzden Japonya gibi yer kabuğunun dengede olmayıp çok sayıda fay kırığı oluşturduğu bölgelerde daha fazla yükselirler, buna karşın yer kabuğunun daha fazla dengede olduğu ve depremlerin daha az görüldüğü bölgelerde daha az yükselirler.
“O, sizi sarsmaması için yere sağlam ‘dağlar’ yerleştirdi.” ( Nahl, 15)
Arapça dağ, ‘cebel’ demektir. ‘Cibal’ ise, çoğul yani dağlar demektir. Ayette ise cibal değil, “Revasî” kelimesi kullanılır. Ayetin Arapçasında ‘Fî’ harfi ceri kullanılır. Anlamı ‘içinde’ demektir. Ayeti kelime kelime çevirelim:
فِي الْأَرْضِ رَوَاسِيَ
Fi : içinde bulunur, neyin içinde; Erzi: Yer’in. Ne bulunur? Revasiye: Revasî kelimesi, ‘Rasî’ kelimesinin çoğuludur; “bir yerde sabit olmak, bir baskı unsuru olmak, bir yere yerleşmek” manalarına gelir. Ayetin kelime kelime meali: ‘Allah yerin içine baskı yapan unsurlar’ koymuştur. Bu ‘ağırlıklar’ yerin içinde; magma tabakasında bulunur. Allah (cc) yerin ‘üzerine’ değil ‘içine’ diyor ve ‘cibal’ değil ‘revas’ kelimesini kullanıyor. İşin diğer bir ilginç yönü, ‘revasi’ kelimesi geçen ayetlerde ‘fi’ harfi ceri kullanılması yani ‘içinde’ anlamının revasi kelimesi ile yan yana kullanılmasıdır.
Enbiya suresinde (31. ayet) dağ kelimesi şeklinde çevrilen kelime de yine Nahl suresi 15. ayetteki ‘ رَوَاسِيَ ‘ kelimesidir. Dolayısı ile direk dağ anlamındaki ‘ جبل ‘ kelimesi kullanılmasa da bu şekilde anlaşılırsa ayetin açıklaması yukarıda, kelimenin kökenindeki “baskı yapan ağırlık” anlamı anlaşılırsa burada açıklamasını yaptık. Sonuçta her iki mealde bilim ile iç içedir.
.
“O, gökten belli bir miktarda su indirmiştir.” (Zuhruf 11)
Saniyede 16 milyon ton su gökyüzünden iner (http://en.wikipedia.org/wiki/Water_cycle)
.
“ İnsan, kemiklerini kesin olarak bir araya toplamayacağımızı mı sanıyor? Evet, parmak uçlarını dahi düzenlemeye gücümüz yeter. “ ( Kıyamet 4 )
Parmak ucu öyle bir kimlik kartıdır ki aynı yumurta ikizlerinde bile farklıdır. Parmak ucumuzdaki bu kimlik kartımız, cenin henüz üç aylıkken anne karnında çizilir ve mezara kadar bizle gelir. 1856 yılında Genn Ginsen adında bir İngiliz, parmak uçlarındaki çizgilerin her insanda farklı olduğunu keşfetti. 1856 yılına kadar insanlar parmak ucunun önemli özelliğinden haberdar değillerdi.
.
“Sizi annelerinizin karınlarında üç karanlıkta bir yaratılıştan diğer yaratılışa geçirerek yaratmaktadır.” ( Zümer 6 )
Bu üç karanlık;
1. Fallop borusu: Spermle yumurta birleşir fallop borusunda bölünerek çoğalır.
2. Rahim duvarındaki bölge: Bu aşamada artık cenin rahim duvarına yapışıp sarkar (Kuran’ın deyimi ile, ‘alak’ aşaması)
3. Amniyon kesesi: Ceninin etrafındaki içi özel bir sıvı ile dolu keseye verilen isim. Cenin burada gelişir.
Ayrıca, anne rahminde yolculuğuna başlayan hücre; birinci karanlık mekanda, dev karanlık bir tünele girmiş gibidir. İkinci karanlık mekan ise minik tüycüklerden oluşan karanlık bir ormanı andırır. Üçüncü karanlık mekan ise yine karanlık bir denizin altını hatırlatır.
Ayrıca ayetlerde, anne karnında önce kemiklerin oluştuğu, daha sonra ise kasların ortaya çıkarak bu kemikleri sardığı haber vermektedir:” … Ardından o alak’ı bir çiğnem et parçası olarak yarattık; daha sonra o çiğnem et parçasını kemik olarak yarattık; böylece kemiklere de et giydirdik; sonra bir başka yaratışla onu inşa ettik. Yaratıcıların en güzeli olan Allah, ne yücedir. (Müminun 14)
.
.
“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) genişleticiyiz.” (Zariyat 47)
Evrenin genişlemesi 1929 yılında gözlemsel olarak ispatlandı. Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Kuran ise bunu 1400 sene önce bildirmiştir. (S. Waqar Ahmed Husaini, The Quran for Astronomy and Earth Exploration from Space, Goodword Press, 3. baskı, New Delhi, 1999, ss. 103-108) Peygamberimizin teleskopu mu vardı, tıp , astronomi, matematik eğitimi mi almıştı?
.
Görmedin mi ki, Allah bulutları sürmekte, sonra aralarını birleştirmekte, sonra da onları üst üste yığmaktadır; böylece, yağmurun bunların arasından akıp-çıktığını görürsün. Gökten içinde dolu bulunan dağlar (gibi bulutlar) indiriverir, onu dilediğine isabet ettirir de, dilediğinden onu çevirir; şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri kamaştırıp götürüverecektir. (Nur 43)
Yağmurun oluşumu tam da ayetlerde belirtilen şekilde olur (Richard A. Anthes, John J. Cahir, Alistair B. Fraser, Hans A. Panofsky, The Atmosphere, 1981, s. 269; Albert Millers, Jack C. Thompson, Elements of Meteorology, 1975, ss. 141-142)
.
Bilgisayar sayesinde Kuran’da bulunan muzicelerden bazıları
“Yedi gök” tabiri 7 kere geçer. “Göklerin yaratılışı (halku semavat)” ifadesi de 7 kere tekrarlanır.
“Gün (yevm)” tekil olarak 365 kere geçerken, çoğul yani “günler (eyyam ve yevmeyn)” kelimeleri 30 defa tekrarlanır. “Ay” kelimesinin tekrar sayısı ise 12’dir
“Bitki” ve “ağaç” kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 26
“Ceza (karşılık)” kelimesi 117 kere yer alırken, Kuran’ın temel ahlak özelliklerinden olan “mağfiret (bağışlama) ” ifadesi, bu sayının tam 2 katı kadar yani 234 kere tekrarlanır.
“De” kelimelerini saydığımızda çıkan sonuç 332’dir. “Dediler” kelimesini saydığımızda da aynı rakamı elde ederiz.
“Dünya” kelimesi ve “ahiret” kelimesinin tekrarlanış sayıları da aynıdır: 115
“Şeytan” kelimesi Kuran’da 88 kere geçer. “Melek” kelimesinin tekrar sayısı da 88’dir.
“İman” (tamlama almadan) ve “küfür” kelimeleri Kuran boyunca 25 kere tekrarlanır.
“Cennet” kelimesi ve “cehennem” kelimesi de aynı sayıda tekrarlanır: 77.
“Zekat” kelimesi Kuran’da 32 kere tekrarlanırken, “bereket” kelimesinin tekrarlanış sayısı da 32’dir.
“İyiler (ebrar)” 6 kere tekrarlanırken, “kötüler (fuccar)” kelimesi ise tam yarısı kadar yani 3 kere geçer.
“Yaz-sıcak” kelimeleri ile “kış-soğuk” kelimelerinin geçiş sayıları da aynıdır: 5
“Şarap (hımr)” ve “sarhoşluk (sekere)” kelimeleri de Kuran’da aynı sayıda tekrarlanır: 6
“Akletmek” ve “nur” kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 49
“Dil” ve “vaaz” kelimeleri eşit sayıda -25 kere- tekrar edilir:
“Yarar” kelimesi 50, “bozma” kelimesi de 50 kere tekrarlanır.
“Ecir” ve “fail” kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 108
“Sevgi” ve “itaat” kelimelerinin tekrar sayısı aynıdır: 83
“Dönüş” ve “sonsuz” kelimeleri, eşit sayıda yer almaktadır: 28
“Musibet” kelimesi ve “şükür” kelimesi, Kuran’da aynı sayıda geçmektedir: 75 kere
“Güneş (şems)” ve “ışık (nur)” kelimeleri Kuran’da 33’er kez geçmektedir.
Doğru yola ileten (Elhuda)” ve “rahmet” kelimelerinin tekrar sayısı eşittir: 79
Kuran’da “sıkıntı” kelimesi 13 kere yer alırken, “huzur” kelimesi de 13 kere tekrarlanmaktadır.
“Kur’an’da insanın yaratılış safhaları toplam 65 kez geçer. İnsan kelimesi de Kur’an’da 65 kere geçer.”
“Kadın” ve “erkek” kelimelerinin tekrar sayısı da aynıdır: 23 Kadın-erkek kelimelerinin Kuran’da tekrar sayısı olan 23, aynı zamanda insan embriyosunun oluşumunda yumurta ve spermden gelen kromozom sayısıdır. İnsanın kromozom sayısı da anne ve babadan gelen 23’er kromozomun toplamı olarak 46’dır.
“Hıyanet” kelimesi 16 kere geçerken, “habis” -Kötülük – kelimesinin tekrar sayısı da 16’dır.
“Kara” kelimesi Kuran’da 13 kere geçerken, “deniz” kelimesi 32 kere geçmektedir. Bu sayıların toplamı bize 45 sayısını verir. Eğer karaların Kuran’da bahsediliş sayısı olan 13’ü 45’e bölersek, %28,888888888889 sayısını buluruz. Denizlerin Kuran’da bahsediliş sayısı olan 32’yi 45’e böldüğümüz zaman ise, %71,111111111111 sayısını buluruz. Bu oranlar ise, gezegenimizdeki su ve kara parçalarının gerçek oranıdır. (http://monak2.tripod.com/Peaceonline/id1.html)
“İman etmek fiili Kur’an’da 811 kez geçer. Kâfir olmak fiili 697 kez geçer. Kur’an’da iman edenleri sayısı ile kâfir olanların sayısı arasındaki fark (811-697) 114’tür. Yani kâfirler ile Müslümanlar arasındaki fark Kur’an’daki sûrelerin sayısı kadardır. Kâfir olanlar (697), 114 sûreye iman edince, kabul edince iman edenlerin sayısına (811) ulaşırlar.
.
Kuran ve gelecekle ilgili haberlerden
“ Romalılar yenilgiye uğradılar.Dünyanın en alçak yerinde. Ama onlar yenilgilerinin ardından yeneceklerdir.Üç ile dokuz yıl içinde. Bundan önce de, sonra da emir Allah’ındır. O gün inananlar sevineceklerdir.” ( Rum 1-4 )
Kuran’ın haber verdiği ve “ Dünyanın en alçak yeri” diye belirttiği yer “ Lut havzası” diye adlandırılan yer dünyanın en alçak yeridir (http://www.deadsea.co.il/ENA/Index.html) Ayrıca tam 9 yıl sonra Kuran’ın haber verdiği yenilgi yaşanır, İran yenilir (Warren Treadgold, A History of the Byzantine State and Society, Stanford University Press, sayfa 287-299)
Andolsun Allah, elçisinin gördüğü rüyanın hak olduğunu doğruladı. Eğer Allah dilerse, mutlaka siz Mescid-i Haram’a güven içinde, saçlarınızı tıraş etmiş, (kiminiz de) kısaltmış olarak (ve) korkusuzca gireceksiniz. Fakat Allah, sizin bilmediğinizi bildi, böylece bundan önce size yakın bir fetih (nasib) kıldı. (Fetih 27)
Ayet Mekke fethedilmeden önce gerçekleşecek bir başka fetihten daha söz edildiği görülmektedir. Her iki fetihte aynen gerçekleşir. Önce Hayber sonra Mekke fethedilir. (İmam Taberi, Taberi Tefsiri, c. 5, Ümit Yayıncılık, :İstanbul, s. 2276)
“Kendi yanında kitaptan ilmi olan biri dedi ki: “Ben, (gözünü açıp kapamadan) onu sana getirebilirim.” Derken (Süleyman) onu kendi yanında durur vaziyette görünce dedi ki: “Bu Rabbimin fazlındandır, O’na şükredecek miyim, yoksa nankörlük edecek miyim diye beni denemekte olduğu için (bu olağanüstü olay gerçekleşti) “ (Neml 40 )
Ayet ‘İlim ehlinin” sadece cansız maddelerin bir yerden başka yere nakledilebileceğine işaret etmektedir.
Kuran’da geçen bilimsel mucizelerden sadece bir kısmını buraya aldığımızı ve daha da önemli olan, Kuran’ın bir bilim, şifre kitabı olmadığını burada özellikle altını çizerek belirtelim.
Kuran çağlar üstü, eskimez tek ilahi kitaptır
Kuran nazil olalı 1400 sene olmasına rağmen tazeliğini, aktivitesini, güncelliğini asla kaybetmemiştir. Buna genel olarak 3 sebebe bağlayabiliriz.
Kuran’ın kelimeleri değişmediği halde anlamı bilim geliştikçe yenilenir. Örneğin Enbiya Suresi âyet 32’de “gök yüzünü korunmuş bir tavan kıldık” buyrulmaktadır. Eskiden insanlar gökyüzünün meleklerce korunduğunu öğrenmiş olmaktadırlar.
Kuran isim, zaman, yer gibi değişken şeyleri değil de, özellik gibi değişmeyen şeyleri bizlere bildirir. Kuran meselâ Yezit isimli bir kavmi yok ettiğini bizlere söylemezde (yani isimler üzerinde durmazda), haksızlık yapan, adaletsiz davranan, fuhuş,-ahlâksızlığı-a sapmış toplumları yok ettiğini bize bildirir. Meselâ, Yezit isimli bir kavmin yok edilmesi günümüz insanlarını direk olarak ilgilendirmez. Fakat, haksız, adaletsiz, ahlâksız toplumların geçmişte yok edilmesi aynı özelliğe sahip günümüz toplumların da helâka uğrayabileceğini, gelecekte de aynı özelliğe sahip toplumların yok edilebileceğini bizlere habere vermiş olur. Böylece Kuran aktüalitesini kaybetmemiş, devamlı güncelliğini korumuş olur.
Kur’an değişmez doğruları bizlere bildirir. Kuran-ı Kerim’in emretmiş olduğu ahlâk, iyilik, doğruluk, temizlik… her zaman doğru, yasakladığı cinayet, fuhuş, içki, kumar, rüşvet… gibi şeyler eskidende kötüydü, şimdi de kötüdür, uzayda da kötü olacaktır.
Kur’an Allah kelâmıdır, Allah sözüdür. Çağlar üstü faal, canlı hayatla iç içe dünya hayatının mutluluk anahtarı, âhirette cennete girmenin şifresi konumundadır. Kuran’ın bir harfi bile değişmemiş, değiştirilememiş ve asla da değişmeyecek ve eskimeyecektir.
Kuran ve zaman
Kur’an-ı Kerim, (uzayın) ilk gaz kütlesinden başlayıp, kıyamet gününe ve cennet-cehennem hakkındaki bilgilere kadar insan öncesi ve insanın son mekanı hakkındaki bilgileri bizlere verir.
“ O Kur’an çok şerefli sahifelerdedir.” (Abese: 13)
“ Kur’an’ı göklerde ve yerdeki sırları bilen Allah indirdi.” (Furkan : 6)
Kainatın oluşumu: Allah’u Teala yer ve göklerden önce suyu yaratmıştır. İlk yaratılan madde sudur. Su daha sonra gaz haline dönüştürülmüştür. Gaz kümeleri kozmik çekimin tesiri ile sıklaşır. Yoğunlaşır, küçülür, toplanır. Gezegenler ve yıldızlar böylece oluşur.
Yer ve gök bir iken, gaz halinde iken Allah’u Teala bu ikisini, yer ve gökleri birbirinden ayırır. Allah’ın ayırdığı yer ve gökler, galaksiler, nebulalar ve gezegenler kozmik çekim etkisi ile sürekli dönüp, soğuyup katılaşmaya, küresel şekil olmaya başlar.
“Allah her şeyi yaratandır” (Zümer : 62)
“ Biz her şeyi sudan yarattık” (Enbiya : 30)
“ Sonra Allah duman (gaz) halindeki göğe yöneldi” (Füssılat : 11)
“ Yer ve gökler bitişik iken onları biz ayırdık” (Enbiya :30)
“ Üzerinizde yedi kat gök yarattık” (Müminun 17 )
“ Gökleri yedi kat üzerinde yaratan O’dur.Rahman olan Allah’ın yarattığında düzensizlik göremezsiniz.” (Mülk : 3)
“ Göğü gücümüzle biz kurduk ve şüphesiz biz onu genişleticiyiz” (Zariyat : 47 )
“ Güneş ve ayın hareketleri bir hesaba göredir “ (Rahman : 5)
“Yeryüzünü yaratıkların oturmasına, yaşamasına elverişli kılan Allah’tır” ( Taha : 53)
“Yeryüzünü, size boyun eğdiren O’dur” (Mülk :15)
Zaman : Kur’an da zaman, gün, yıl kelimeleri devre, çağ, dönem anlamında kullanılır.
“Sizin saydığınız bin yıllık zaman, ona bir günde yükselir” (Secde 5)
“Miktarı elli bin yıl olan bir günde” ( Mearic: 4) “
Tarih bilimi için önemli olan yer ve zaman Kur’an için önemli değildir. Kur’an için önemli olan olayların oluşum neden ve sonuçlarıdır.
“Bu sevinçli ve kederli günleri insanlar arasında döndürüp duruyoruz “(Ali İmran : 140)”
“Yeryüzünde gezin, öncekilerin sonunun nasıl olduğuna bakın. Onların çoğu müşriklerdir “ (Rum : 42 )
İnsan öncesi canlılar : İnsandan önce yer ve uzayda ateş kökenli cinler, nur kökenli melekler vardı. Daha sonraları, toprak ( çamur) kökenli insan yaratılır.
“Can’ı (cinlerin atasını) dumansız ateşten yarattı “(Rahman : 15)
“Cinleri ve insanları bana kulluk etsinler diye yarattım” ( Zariyat : 56)
İnsan : Her şeyi sudan yaratan Allah’ü Teala evreni gaz kütlesi halindeki sudan, insanı önce toprakla karışık su ( çamur ) dan , sonra nutfe halindeki su karışımından yaratır.
“ O (Allah ) her şeyi güzel yarattı, insanı yaratmaya çamur başladı” (Secde : 7)
“ Andolsun insanı kuru balçıktan, işlenebilir topraktan yarattık (Hicr : 26)
“O (Allah ), sizi merhalelerden geçirerek yarattı.” (Nuh : 14 )
“ İnsanı nutfeden yarattı” (Nahl : 4)
“ (Sizi) nutfeden yarattı, şekil verdi” ( Abese :19 )
“ Sonra onu nutfe halinde sağlam bir yere yerleştirdik. Sonra o nutfeyi kan pıhtısı haline getirdik. Kan pıhtısını bir çiğdemlik et yaptık. Bir çiğdemlik etten kemikler yarattık. Kemiklere et giydirdik. Sonra onu başka bir yaratık yaptık.” (Mü’minun : 13-14)
“ Sonra onu şekillendirdi. Ona ruh üfledi. Size kulaklar, gözler, kalpler verdi.” (Secde : 9)
“ Sonra ona, yolunu kolaylaştırdı” ( Abese : 20 )
“Ondan erkek- dişi (iki cins) yarattı (Kıyame : 39)
“ Sonra zayıflığın ardından kuvvet (gençlik) verdi. Sonra kuvvetin ardından zayıflık (ihtiyarlık) verdi” (Rum : 54 )
“ Sonra bunun ardından şüphesiz ölürsünüz. Sonra siz kıyamet gününde mutlaka diriltirilirsiniz” (Mü’minun : 15- 16)
Not : Big – Bang = Evren, sonsuz yoğunluğa ve sıfır hacme sahip olan bir noktanın patlamasıyla başlamıştır. Yokluk kavramını sıfır hacme sahip bir nokta olarak tarif eden bilim, aslında bir şeyi itiraf etmektedir : Hacmi olmayan nokta “yok” demektir. Yani evren “ yoktan var “ edilmiştir.
“Allah bir şeyin olmasını isterse, ona “Ol” der, oda olur” (Meryem : 35 )
“Allah herşeyin yaratanıdır” ( Zümer : 62 )
“O Allah gökleri ve yeri yoktan var edendir.” (Enam 101)
Din, akıl ve bilim
İnsan dışında her canlı dünyaya kendi ihtiyaçlarını karşılayacak hazır bilgilerle ve iç güdü ile ( Uçmak, yüzmek, avlanmak vs. ) ile donanmış olarak gelir. Tüm bunlar Allah tarafından hayvanlara ve bitkilere programlanmıştır. İnsan ise iyiliği ve kötülüğü zamanla öğrenir. İyilik yapan cennete , kötülük yapan Cehenneme gider. Allah insanları programlamamıştır ama programına uygun, tabiatla uyum içinde olmasını sağlayacak bir program göndermiştir. Kuran-ı Kerim bu programa uyan, programlanmış kainatla beraber uyum içinde yaşar. İnsan bu program sayesinde mutlu olur ve Cennete girer.
İnsan; melekte olabilme kabiliyetine sahip , fakat aynı zamanda hayvanlardan daha aşağı inip , şeytanlaşabilme özelliğine sahip bir canlıdır. İnsan diğer canlılardan düşünme, duygulanma , irade gibi özelliklerle ayrılır.İnsanlar yaptıkları icatlarla beraber hayatlarını kolaylaştırırlar. Fakat yapılan bu icatların insanların zararında kullanılmasına izin vermez. Atomun bulunması insanların yararınadır, fakat İslam , atom bombasına karşıdır. Çünkü İslam insanlara zararlı olan şeyleri yasaklar. İslam uçağı kabul eder , ama savaş uçağını ve onun kötü yolda kullanılmasını reddeder ( Can , mal ,akıl , namus , ve dini korumak hariç ).
Dinsiz bir bilim, insanlara zarara verebilir : atom bombası , bio-teknik savaşlar …gibi.Bilimsiz din ise insanlar tarafından ilgi görmez.İslam ise bilimle içiçedir, bilime yol gösterir , öncülük eder , hatta bilimden üstün ve ileridir.
Kuran’ın ilk emri “ OKU “ ‘dur. Kuran’da düşünmeyi, aklı kullanmayı emreden bir çok ayet vardır: “ Hiç düşünmez misiniz? , Aklınızı nede az kullanırsınız! , Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” Peygamberimizde bilimi teşvik etmiştir : “ Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz , bilim öğrenmek , kadın- erkeğe farzdır, …hem dünyayı , hem de ahireti isteyen ilme sarılsın …”
Kuran ‘da fenne , tıp ve matematiğe işaret ve öncülük eden bir çok ayet vardır. İslam ibadeti yapmak için akıllı olmayı ve ergenlik çağına girmeyi ön şart olarak kabul etmiştir
Bilim insanların rahat ve huzur içinde yaşamaları için çeşitli icatlar bulmuştur ( Araba ,Uçak , sigaranın yasak olması , uyuşturucunun kötü olması … ) Kuran-ı Kerim’de aynı amaca yönelik olarak insanların rahat ve huzur içinde yaşamaları için emir ve yasaklar bildirmiştir. Günümüzde bilim tıpkı Kuran gibi içkiyi , uyuşturucuyu , sigarayı kötü kabul ederken , namaz kılmayı ( İsviçre ‘de üretilen , PROSİDAN KAPSÜL adlı ilaç ve Bernald SHOW ve M . LONTRA gibi bilim adamları namazı tavsiye eder . .. ) tavsiye eder , orucu tutmayı ( Avrupa’lı tıp doktorları sağlık için yılda ortalama 20 – 30 gün arası insanlara perhiz yapmayı tavsiye etmektedir ) , Tanrının bir olduğunu ( Batıda Tanrı’nın bir olduğunu kabul edenlerin sayısı hızla artmaktadır. .. ) kabul etmektedir. Batı faizsiz bir sistem arayışı içinde , İslam’ın hoşgörüsüne koşmaktadır.
Kısaca bilim, islam dininin emir ve yasaklarını hızla doğrulamakta , tasdik etmektedir.
İnsanlık İslam’a bilim vasıtası ile kavuşacaktır. O halde İslam dini insanların ilerisinde, Kuran bilimin ulaşacağı son noktada insanların dünya ve ahiret mutluluğunu sağlamak için beklemektedir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.