Erdoğan Aydın’a cevaplar

1.859 kez görüntülendi

Resim bulunamadı

Ateist yazarlar ve eserlerindeki iddialara cevaplar IV

Erdoğan Aydın’a cevaplar

Ateistler Müslüman âlimlerin yazdığı kitaplardan ‘alıntılar’ yaparak İslam’a saldırmaya  çalışırken,  bilimsel olduklarını iddia eden bu yazarların, aynı kitaplarda yeralan ‘başka iddialarına cevapları’ görmemezlikten gelmemeleri objektifle açıklanabilir?

Kendilerini entelektüel, okumuş, aydın, rasyonalist gören ateistlerden biri olan Erdoğan Aydın, her seferinde Allah (cc) adı geçince “Allah’ın -varsa eğer- ve onun peygamberi olduğunu iddia eden muhammed’in.” diye yazındığını görünce, Turan Dursun ve İlhan Arsel’in eserlerini okurken hissettiğimiz ‘hınç ve öfkeyi’ aynen hissettirmekte ve okuyucuya hatırlatmaktadır. Biri nsan ateist olabilir, dinireddedebilir, hatta çamur atmayı bir meziyette sayabilir ama en azından azıcık saygılı olması gerekmez mi? Hadi kitapta bir kere yazdın, ‘korkusuz ateist olduğunu da okuyucuya gösterdin’ ama aynı sayfada defalarca, peşisıra bu tür tekrarlamalar açıkça, içlerinde biriktirdikleri İslam’a karşı var olan  kini, hoşgörüsüzlüğü dışa yansıtmaktadır. Bir kadar önyargı ve düşmanca yazılan kitaplarda da yalan- iftira- okuyucuyu yönlendirme bol bol bulmak mümkün olmaktadır.

Peki ya bu cümlenin, mantık ve saygıdan vazgeçtik, seviyeli bir tarafı var mı? ” muhammed’in okur-yazar olması ‘ihtimali’ de var.  muhammed, okur-yazar ‘olmasa bile’ kör ya da sağır da değildi. ” Okuryazar mı değil mi, “Ben her iki ihtimalle de saldırayım” mantığı ile yazılan bu kitap, seviyeli, objektif ve bilimsel bir çalışma kabul edilebilir mi?

Ya her an yeni yeni ilmi hakikatleri  ortaya çıkan  bir ilahi kitabı Hz. Muhammed’in yazdığı iftirasına ne demeli? Bu iddia direk oryantalist batılı Hıristiyanlardan aşırma bir iddiadır ki sitemizde devamlı iddia ettiğimiz hususun altını bir kez daha çizmek gerekmektedir. ‘Türk ateizmi oryantalist-misyoner Hıristiyanlığın yerli sözcüsü olmaktan ileri gidememişlerdir. Yerli ateistler yabancı ajanların içimizdeki sözcüleridirler sadece.’ Hele peygamberimizin “kölelerden”  öğrendikleri ile Kur’an’ı yazdığı iddiası ne kadar mantıklıdır? Bu iki iddiaya cevap için  “Kur’an’ın kaynağı nedir ?”, “ Kur’an ve bilim” adlı yazılarımıza müracaat edilebilir.

Aydın devamında,  Kur’an’ın yazılması, Nuh tufanı ve Gılgamış destanı benzetmelerinin, Kur’an’ın Tevrat-İncil’den alıntı ile yazıldığı gibi klasik oryantalist iddialarını tekrarlamaktadır ki, aynı başlıklar altında bu iddialara cevaplar için de, “Kuran’ın kaynağı Sümerler mi?”, “Tüm dinlerin özü İslam’dır.”, “Kur’an’da çelişki yoktur” adlı yazılarımıza bakılabilir.

Temel amacı insanların tevhit eksenli erdemli, ahlaklı, iyiliksever ve temiz bir hayat yaşatmak olan bir kitabın içeriği hakkında yazarın merak ettiği konulara bir bakalım: “hangi tarihte, aralarında ne kadar yaş farkı , kıyafetleri nasıldı?, meyvenin adı neydi?, ne kadar yaşadılar? kaç yılında öldüler? eger siz allah-varsa eğer- olsa idiniz:….ya… yoksa …” İnsanlığın hem dünya hem ahiret mutluluğunu sağlamak için gönderilen ve evrensel bir içeriğe sahip kitapta renk, tarih, elbise modeli arayan bir zihniyet ile karşı karşıyayız! Realistçe ve mantık sınırları içinde sayılabilecek soru ve sorunların cevabı Kur’an’da zaten var iken, mantık dışı ve hiçbir işe yaramayacak soruların cevabını, bir bakıma İslam’ın anayasa kitabı sayılacak kitapta arama gayreti hangi mantıkla açıklanabilir? Renk, isim, detay hadis kitaplarında bulunur, Kur’an ise ana hatları belirler ve anayolun sınır çizgilerini çizer. Kısacası, yanlış sorunun cevabı da yanlış yerde aranmaktadır. Üstelik ateistlerin bu tür gereksiz sorularına Kur’an’da cevap bulamayınca, ‘Kur’an soru sormayı yasaklıyor’ diye yaygara başlatmaları da ayrı bir garabettir. “İslam’da  soru sormak yasaklanmış mıdır?” adlı soruya verilen cevabımıza da bakılabilir.

İslam’a düşmanlığı  bakın yazarı ne hallere düşürüyor. İslam domuz etini yasakladı ya: “kaldı ki, domuz besiciliği karlı bir istir. domuz, bir yılda 15-20 yavru doğurur bir senede. bir domuz, kesilme zamanına bir seneden kısa surede gelir.kesilme zamanında 150 kilo tartar….bugun, et fiyatlarının yukseklıgı karsısında yeterince et alamayan kisiler, domuzun pazara girmesi ile, daha ucuza daha cok et alabilirler.”  Şimdi dikkat lütfen şu domuzun marifetlerine ” abd ve avrupa’nın onde gelen gelismis ulkelerinde, domuz eti bol miktarda, salam, sucuk, sosis, lop et olarak tuketilir. ve, bu ulkelerin insanları, daha gelismis daha yapılı vucuda sahiptirler, daha uzun boyludurlar. sporun her sahasında daha basarili olurlar, cunku daha saglam bir vucuda sahiptirler. beyinleri de daha iyi calısır, bilim-teknik, ekonomi alanında daha ileridedirler. ulkeleri daha gelismis, daha temizdir. yollar, evler, arabalar, evlerindeki esyalar, hersey.. daha gelismis ve daha moderndir. (bunlar, akıllı olduklarını gosteriyor). cunku, bu insanlar, cocukluklarından beri “yeterli hayvansal protein ve et” tüketiyorlar. bu da et verimi yuksek domuz sayesinde oluyor….” Demek ki bizim kalkınamamamızın sebebi ilim, okuma, düşünme, araştırma eksikliği değilmiş. Sanki domuz eti yemediğimiz dönemlerde İslam alemi gerek ekonomik gerek siyasi olarak dünyaya hakim değildi? Bu konuda, “İslam ülkeleri neden geri?” adlı yazımıza bakılabilir. Peki domuz eti yediği halde ilerleyemeyen Hıristiyan ülkeler hangi kategoriye sokulacak? Hadi bir genelleme yapalım, dünyada emperyalist faaliyette bulunmayıp domuz eti yediği halde ilerleyemeyen , Asya’dan Afrika; Avustralya’dan Amerika kıtasına kadar birçok ülke için ne diyecek acaba Sayın Aydın?

Çok yaşamanın sırrını da çözmüş yazar: Spor, yüksek yaşam standartları, bilgi vs değil : “domuz eti yemeyen İslam ulkelerindeki insanlara gore cok daha fazla yasıyorlar. demek ki, daha saglıklılar. demek ki, yedikleri domuz etinin bir zararı yok.. bilakis, faydası bile olabiliyor..din yasaklamıs” diyerek, bilimsel gecerligi olmayan kısıtlamaların esiri olmamak lazımdır” Aydın’ın bilimsel geçerliliğine bakar mısınız lütfen?! Bu arada bilimsel ispatlanan domuzun sağlığa zararlarına (Domuz eti çok yağlı olması, domuz yağı içerisinde “sutoksin” denilen zehirli maddelerin olması, vücuda giren bu maddelerin dışarı atılması için lenf bezlerini daha çok çalıştırması ve sonuç itibari ile lenf düğümlerinin (bademcik gibi) iltihaplanması ve şişmesine neden olması, domuz etinde bulunan anormal miktarda kükürtün kıkırdak kas ve sinirlere oturarak eklemlerde iltihaplanmalara yol açması, kireçlenme ve bel fıtığına yol açması, domuz eti ve yağı kullanan kişinin derisinde “imidazol” denilen maddelerin kaşıntıya yol açması, egzama dermati, nörodermatit gibi iltihabi deri hastalıklarına zemin hazırlaması, domuz etiyle insanlara geçen bu hastalıkların domuzlarda ağır bir hastalık yapmamasına rağmen insanlarda öldürücü etkiye sahip olması ve bu hastalığın tek kaynağının domuzlar olması, trişinellozise neden olması vd. Ottowa Üniversitesi araştırmacıları domuz eti tüketimi ile karaciğer iltihaplanması olan siroz arasında orantılı bir artışta tespit etmişlerdir. Araştırmayı yapan Dr. Amin Nanji ve Dr. Samuel French domuz eti ile alkol tüketildiği zaman riskin daha da arttığını belirtmektedirler. İsviçre, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde kişi başı ortalama domuz eti tüketimi ile sirozdan ölenlerin oranları da doğru orantılıdır. Domuz eti ve yağı, cilt kanseri, mide kanseri, bağırsak kanseri, lenf kanseri gibi kanser çeşitlerine yakalanma riskini de arttırmaktadır. Ayrıca taşıdığı aşırı büyüme hormonu nedeniyle kanserin gelişmesine zemin hazırlamaktadır. Yapılan araştırmalarda vücudun metabolizmasının dengesizliği ile oluşan bir tür hastalık olan obeziteye yakalanma riskinin domuz eti kullanımı ile doğru orantılı olduğu belirtilmektedir. İşte bu nedenle de özellikle Hıristiyan ülkelerde obezite çok yaygındır. Kısaca, domuz eti kanserojen maddeler taşımakta, pellegra hastalığına, siroza ve multiple sklerozis hastalığına yol açmakta, insanlara bulaşıcı olan hepatit virüsünü, Toksoplazma parazitini, Yersinia bakterisini barındırmaktadır.) fazla dalmadan (Bu yazıyı yazdığımız 2009 yılında) güncel olan örneklerle konumuza devam edelim: Domuz gribi!

 

domuzcuk-1-3

domuzcuk-gribi1-4

domuzgribi2016-1 

İnternette dumuz etinin hamar olmadığı Hıristiyanlık dininin papazlarının domuz etinin zararlarını anlattığı videolar da (Mesela, https://www.youtube.com/watch?v=RqZCvYGacMc) aslında çok yönlü olarak Sayın Aydın’a cevap vermektedir.

Bir yazısını da şöyle bitirir Sayın Aydın: “değişmeyen tek şey, değişimdir.” İslam’a olan önyargısı, Sayın Aydın’ı, emperyalist Hıristiyanların pisliğini yiyen domuzunu övmeye kadar götürmüş. Devam edelim, gerçeği ters yüz etmenin en basit örneği: Bizim iddiamız ‘hak dinlerin bozulması putperestlik ve çok tanrılı dinlere dönüştüğü’ şeklindedir. Yazarın olaya bakış açısı ise her seferinde olduğu gibi 180 derece terstir: “tüm dinler bir masaldır. Günümüzdeki tek tanrılı dinler, çok tanrılı dinlerin değişimi sonucu meydana gelmişlerdir.”  Bu iddiaya cevaba “Tüm dinlerin özü İslam’dır” adlı yazımızdan ulaşılabilir.

Aydın bir başka yerde “demek ki hadislere yalan karışmış” derken daha sonra o uydurma, yalan hadisleri delil gösterip İslam’a saldırabilmektedir : “özellikle “Türkler” için “hadis”ler vardır. Türkler için hiç de iyi şeyler söylemeyen bu hadisler…” yine yazardan bir itiraf: “hadis uydurmacılarıyla savaşıyor görünenler, uydurma diye nitelediklerini toplamıslardır da. bugun elimizde uydurma hadislerin toplandığı kitaplar vardır. içlerinde Türklerle ilgili uydurma hadislerde geçiyor o kitapların ama Sayın Aydın onları görmemiş- okumamış demek ki! Evet, İslam âlimleri efendimiz adına uydurulan birçok hadisleri ifşa etmiş, yalan olduklarını belgelemişlerdir. Bunlar arasında ırkçılık kokan birçok hadiste bulunmaktadır. Unutmayalım ki sadece Türkler, Araplar değil, birçok ırkla ilgili yalan yalan hadisler uydurulmuştur. Peki, bu hadisin neresinde ırkçılık vardır? “şu da kıyamet alametlerinden: kıldan(keçe) ayakkabı giyen bir toplumla vuruşup öldüreşeceksiniz “ hazreti resul gelecekle ilgili bir haber veriyor ve bu aynen oluyor. Araplar Müslüman olmadan önce Türklerle savaşıyor, burada ırkçılık yoktur, aksine kıyamet kopmadan olacak olaydan haber veren bir mucize söz konusudur.  Ama ateist yazar buradan hareketle Hz. resul’ü “Türk” düşmanı ilan edebilmektedir. Bu hadisin aksine bazı ırkçılar da, Hz. resul’ün ağzından hadis uydurup “Türkleri öven” birçok hadisler uydurmuşlardır. İşin ilginç yönü ateist mantalite sahipleri ile faşist mantaliteye sahip olanların uydurma hadislere sarılmaları, onlardan medet ummalarıdır! Bu konuda “Tefsirde israiliyyât, hadiste mevzuât” ve “Türkler hakkındaki uydurma hadisler ve Türklerin Müslüman olması.” adlı yazılarımıza da bakılabilir.

Ya şu mantığa, bakış açısına ne dersiniz?: “biz her peygamberi, kendi toplumunun diliyle gönderdik. ille de böyle yaptık ki, o toplumdan olanlara anlatabilsin.” (ibrahim suresi, ayet: 4.) demek ki, kur’an’a göre, “tanrı’nın elçisi”nin bir “toplum”u var.  Şimdi soralım, yazara kalsa Allah (cc) Hz. resul’ü  ilk muhatabı olan Arap toplumuna Çince konuşurken mi gönderecekti? İlk muhatap çevresi olan, kendi kabilesi idi ve onlar anlayıp değerlendirebilsin diye Allah Kur’an’ı Arapça olarak indirmiştir! Kur’an Hz. resul’e hitaben “Seni alemler -yani hem tüm insanlara hem cinlere- rahmet olarak gönderdik” (Enbiya, 107); “Biz seni tüm insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Sebe, 28) ayetleri, oryantalist iddia olan HZ Muhammed’in sadece Araplara gönderildiği iddialarını tekrarlayan Aydın’ı çürütmektedir. Kur’an’da önce “Yakın çevreni” (Müddessir, 1-2) diye sonrada  ‘Mekke’ ve ‘çevresi’ne (En’am,  92) uyarıcı olarak Hz. resul’ün gönderildiğine dair ayetler vardır. Neden, çünkü ilk muhataplar o bölge halkıdır. Daha sonra İslam yayıldıkça tedrici olarak, kademe kademe hedef kitle genişletmiştir. Mekke’den tüm alemlere  rahmet mesajları yayılmıştır. Ama yazar bu tedrici  tebliğ metodunu kavrayamamakta ve bakın ne demektedir :“muhammed’in “tüm insanların peygamberi”, kur’an’ın da “tüm insanlara yönelik” olduğunun anlatıldığı ayetler de var. kur’an’daki nice çelişkilerden biridir bu” Aydın önyargıdan veya cehaletten kaynaklanan bu iddiası yetmez gibi bir de üstüne İslam’a saldırabileceği bir konu bulduğunu zannedebilmektedir. Bu konu daha detaylı olark ‘Kur’an’da çelişki yoktur’ adlı yazımızda, “Kur’an sadece Araplara mı indirilmiştir?” altbaşlığı ile ele alınıp cevaplanmıştır.

Yazar bazen doğru şeyleri de dile getirmekte ama ne yazık ki oradan da yanlış sonuçlara ulaşmaktadır: “bu sorular elbette kendiliğinden oluşmuyor. belli ki bazı yobazlar, bazı kitaplar, bazı hocalar, bazı imamlar, bazıları bu soruları soran kişilerin kafasına bunları sokmuşlar ve insanlar kuşkuya kapılmış.“ Ateist yazar   bilmiyor, bilmediğini de bilmiyor, üstüne bir de bilmediği alanda etrafına akıl vermeye kalkıyor. Kaynakları araştırmayan okuyucu da şüpheye düşürmeye çalışmaktadır.

“Ben de diyorum ki: Müslüman erkek, Müslüman olmayan kadınla evlenebiliyor ama, Müslüman kadın Müslüman olmayan erkekle evlenemiyor. bu da islamın kadın-erkek eşitliğine bakış açısını gösteren bir diger örnek!.. insan haklarından söz eden “türban”lılar.. ne dersiniz? “

İslam, başka dinden görüşten olanların “zorla” İslam’a sokulmasını yasaklamıştır. ‘La ikrahe fiddin’: dinde zorlama yoktur, ayeti bunun en büyük delilidir. O nedenle Müslüman bir erkek Müslüman olmayan bir kadınla evlenebilir çünkü onu Müslüman olması için zorlama diye bir şey söz konusu olmaz, bu İslam’a aykırıdır. Ama diğer din, fikir sistemlerinde bu hoşgörü- insan hakkı yoktur. Kadın kendini zorlayan kocası karşısında zor durumda kalabileceği ihtimaline karşı  İslam -çünkü Müslüman olmayan kocayı sınırlayacak, Kua’an ayeti gibi kesin bir kısıtlayıcı hüküm yoktur başka din ve fikir akımlarında- Müslüman kadınların, Müslüman olmayanlarla evlenmesine izin vermemiştir. Zaten aradaki dini farklılığı göz ardı edip evlenen kadınların daha sonra evlendiği yabancı erkek ile evliliklerinin yürümediği ile ilgili birçok gazete haberi ve araştırması sık sık basına aktadır. Boşanmalardaki ortak yön, ‘Kültürel uyuşmazlık’ şeklinde özetlenmektedir. (Abdulmuttalip Baycar, Türk-Alman Evliliklerinde Yaşanılan Problemler ve Başaçıkma Yöntemleri (Dini-Kültürel Farklılıklar Bağlamında), Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 21, Sayı: 40, Yıl: 2019, Aralık, s. 408) Bu kadın erkek eşitsizliği değil, tam aksine kadınların – Geleceğinin ve huzurunun – korunmasına yönelik bir hükümdür. Bu konuda “ İslam barış dinidir.”, “İslam kılıç zoru ile yayılmadı” ve “ İslam’da kadın hakları.” başlıklı yazılarımıza bakılabilir.

 

Yazarın kıyas yeteneğinden yoksun  biri olduğuna dair bir örnekle devam edelim. Soru (Diyanete sormuş bir vatandaş): Mahkeme kararı ile boşanmış eşler, dini açıdan da boşanmış sayılır mı? Cevap (diyanetten): Mahkeme kararı ile boşanmış eşler, dini açıdan da boşanmış sayılır. Devam ediyor yazar ” tam bir çelişki daha..  muhammed zamanında medeni kanun ve mahkeme mi vardı.”  Sayın Arsel, ya medeni kanunlar İslam’ın kuralları ile örtüşmüş ise?!

Yazarın düşün sahibi biri olmamasına bir örnek daha: “İslamiyet dinini benimseyenlerin arasında bu denli cogunlukta “kör cahil” insan olması neden? eger, ıslamiyet insanlara fayda saglayan bir din olsa idi, kendisini benimseyenlerin bu denli cahil kalmalarını onlerdi. “

Günümüz Müslümanlarının içler acısı hali acaba kimin suçudur? İlk emri “Oku” olan, “Düşünmüyor musunuz, aklınızı ne de az kullanıyorsunuz” şeklinde yüzlerce ayeti bünyesinde bulunduran bir kitaba inandığını söyleyenler, o kitabın gereğini yerine getirmiyorlar, düşünüp, araştırmıyorlarsa suç kimindir? Bir insan doktordan reçeteyi alıp okusa ama uygulamasa ve ölse, suç kimindir? Yazara göre doktorun ve reçetenin! Binlerce yıldır sabun var ama hala pis insanlar da bulunmaktadır. Suç sabun da mı, sabuncuda mı yoksa alıp kullanmayan veya alıp sabunu kenara koyan insanlarda mı? İlaca sahip olmak yetmez ilacı içmekte lazımdır! Yoksa Osmanlı, ortaçağ döneminde durum böyle mi idi Müslümanların durumu? Bu konuda” Müslüman alimler”, “ Kur’an ve bilim”, “İlam ve Rönesans” ve “İslam ülkeleri neden geri?” adlı yazılarımızı tavsiye ederiz.

Buyurun bu konuda tarafsız bir yabancı araştırmacıya müracaat edelim. ‘Batı medeniyeti’nin Doğu kökenleri/the eastern origins of western civilisation’ adlı eserinde prof. dr. John M. Hobson, İslam medeniyeti’nin insanlığa katkısını da şöyle anlatıyor: “900’lü yıllarda Ortadoğu ile kuzey Afrika, o dönemde medeniyetin beşiğiydi. Buralar sadece dünyanın en ileri bölgeleri olmakla kalmamış, aynı zamanda müthiş bir ekonomik büyüme de göstermişlerdi. Müslüman ekonomisinin bu gelişiminin sebeplerini araştıracak olursak, şu cevaplara ulaşırız: Öncelikle buralar, şehirleri büyüyen ve iş adamlarının uzun mesafeli dünya ticaretine giriştikleri bir barış bölgesiydi. Dahası, Müslüman sermayedarlar sadece tüccar değil, aynı zamanda azamî kâr maksadıyla o çağın dünyası içinde ticaret, yatırım ve bir tür borsacılık yapan rasyonel yatırımcılardı. Üçüncü olarak, bir ölçüde güvene bağlı olsa da bankacılık, kredicilik gibi esasları da içine alan rasyonel bir kurumlar sistemi de doğmuştu. Dördüncü olarak, İslam âleminde 800 yılından itibaren bilimsel düşünce hızlı bir şekilde gelişiyordu. beşinci olarak da İslam, dünya çapında ekonomik faaliyeti harekete geçirmek için son derece önemli bir rol oynuyordu. Onun için de Protestan ahlâkı ve kapitalizmin ruhu yerine, aslında Müslüman ahlâkı ve kapitalizmin ruhu’nun yazılması gerekirdi. Böylece de neden sadece İslam’ın önemli iktisadî gelişmelere refakat edebilecek bir nitelik taşıdığı ve neden Avrupa’nın savaşçı durgunluğunun esiri olarak kalacağı kesin bir şekilde ispatlanmış olurdu.” Yabancı araştırmacılar kadar kendi topraklarına, kültürüne objektif bakamayan yerli (!) yabancılardan çektiği yetmedi mi bu toprakların?

Yazarın hala evrim teorisini savunmasına cevabımız için de ‘Evrim teorisi’ adlı yazımıza bakılabilir.

“Biz Kur’an’da son derece orjinal bir dindarlık, derin bir adanmışlık ve şairane bir dil görüyoruz. Hz Muhammed’in basit bir hilekar olarak değerlendirilmesi imkansızdır.” (Hans Küng, Islam, s. 75); “Hz Muhammed’in dünyevi açıdan hiç bir başarı ihtimali görülmediği Mekke döneminde, eziyet ve işkencelere karşı bu kadar tahammüllü oluşu, ancak kendisine ve görevine duyduğu derin bir inançla açıklanabilir.” (William Montgomery Watt, Prophet and Statesman, s. 232) 

 

    

   

erdogan-aydina-cevaplar-1-3

Erdoğan Aydın’a cevaplar Konusuna Ait Etiketler

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

  1. misafir dedi ki:

    ‘Rabbiniz ki, sizin için yeri döşek, göğü bina(tavan) kılmıştır; gökten su indirmiş, bununla sizin için rızık olarak çeşitli ürünler çıkarmıştır; artık siz de bile bile O’na eş ve ortaklar koşmayın.

    burada dosek kullanılıyor ama’

    CEVABEN
    Mecaz dosyamızı okudunuz inşallah sayın misafir adlı kullanıcımız.
    Yeryüzü düz iken şimdi de yatak olmuyordur herhalde, di mi? Döşek kavramına itiraz etmedik zaten, sadece anlamını, kastedileni iyi kavramak gerekir. Mesela, ‘ Ateist akıl’ adlı dosyamıza bakarsanız orada Big Bang ile Kuran ayetlerinin kısa bir karşılaştırmasını göreceksiniz. Bence o gözle bu ayetlere bakın!
    1350 yılında vefat eden İbn Kayyım, Bakara 22. ayeti açıklarken, “bu âyetteki satıh (sutihat) ifadesiyle arzın üzerinin canlıların yaşamasına, yerleşmesine elverişli hale getirildiğinin kastedildiğini, bu durumun arzın kürevî olmasına aykırı olmadığını” söylerken (İbn Kayyımi’l-Cevziyye, et-Tibyân fî Aksâmi’l-Kur’ân, Dâruİhyâi’l-Ulûm, Beyrut, 1988, s. 372); 1064’te vefat eden İbn Hazm, “Arzın yuvarlaklığının beyanı” başlığı altında, ilimde önder vasfını hak etmiş hiçbir İslâm âliminin dünyanın yuvarlaklığını inkâr etmediğini, onlardan hiçbirinin buna aykırı bir söz söylemediğini, bilakis Kuran ve sünnette arzın kürevî olduğuna dair deliller bulunduğunu” (Muhammed Ali b. Hazm el-Endelusî ez-Zâhirî, el-Faslfi’l-Milel ve’l-Ehvâ ve’n-Nihal, Dâru Sâdır, Beyrut, II, 97) belirtir. 1925’te vefat eden Râzî ise, “küre çok büyük olunca onun bir parçası üzerinde yerleşmeye imkân vermesi açısından satıh gibi olur.” (Razî, Mefâtihu’l-Ğayb, II, 95) der.
    Kuran’daki bilimsel ayetlere itirazlar adlı yazımızdaki “Bakara 258. ayet” ve “Müminun 80. ayet” hakkındaki yazdıklarımız ve Kuran’da çelişki yoktur adlı yazımızdaki “Zülkarneyn ayeti” adlı bölümlerde de görüleceği gibi, Kuran’da asla yeryüzünün düz olduğu iddia edilmez, aksine kanıtlar ise belirttiğimiz yazılarda defalarca dile getirilmiştir.

    Aynı durumikinci sorunuz için de söz konusudur:
    ‘ayrıca gogu bınca(tavan) yapmak ne demektır tavan duz degılmıdır’
    CEVABEN
    Camininki de kavislidir!
    Kardeşim, döşek, yaymak, tavan…bunlar mecazdır ve Allah kullarının bakış açısı ile yet ve gökleri bize anlatmaktadır. Eğer, önce karar verir sonra ayetlerden delil aramaya kalkarsak sadece yanlış sonuca ulaşırız.

    İlk sorunuz ve cevabımız:
    ” Yeryüzünü size döşek kıldık.” (Evinizde döşekte yatıyormuşsunuz gibi yeryüzünü sizin emrinize, size hizmete amade kıldık anlamındaki)
    bu konuyu acıklar mısınız merak ettım de dosek derken duzluk mu kastedılmıs

    CEVABEN
    AŞAĞIDAKİ UZANTILARDA “DÖŞEK” DİYE ARATIRSANIZ 3 YAZI BULACAKSINIZ!
    http://islamicevaplar.com/kuran-ve-bilim.html
    http://islamicevaplar.com/kuran-ve-bilim-itirazlara-cevaplar.html
    http://islamicevaplar.com/ateistlere-cevaplar-2.html (Kuran’a göre yeryüzü düz müdür? )
    AYRICA:
    http://islamicevaplar.com/kuran-ve-mecaz.html
    ADLI YAZININ DA FAYDALI OLACAĞI KANAATİNDEYİZ.
    SELAM İLE.

Yorum Yaz


Yukarı Çık