Kuran’da teşbih ve mecaz

Benzer içerikli yazılara, ‘Ateizmin ve deizmin sorularına karşı iddialar ve izahlar, Kur’an’da çelişki yoktur, Müşkilü’l-Kur’an, Kuran ve bilime zıt ayetler iddiasına cevaplar’ adlı yazılardan ulaşılabilir.
İslam alimlerinin büyük bir çoğunluğu Kur’an’da mecazın varlığını kabul ederler. Arap dilinde ifade, anlatım biçimleri yeterince bilinmezse bu gibi ayetlere yanlış anlamlar verilebilir. (Flamur Kasami, Kur’an’da çelişkili gibi görünen ayetler, s. 50, 55 ); Kur’an ve sünnette, hakikat ve mecaz mevcuttur. Bunlar Arapçanın özelliğinden kaynaklanmaktadır. İslam alimlerinin çoğunluğu Kur’an’da mecazın varlığını kabul etmişlerdir. (Dr Sabri Demirci, Kur’an’da çelişkili ayetler meselesi, s. 53); Kur’an ve sünnette, hakikat ve mecaz mevcuttur. Bunlar Arapçanın özelliğinden kaynaklanmaktadır.(Yardımcı Doçent Doktor Abdülcelil Candan, Kur’an okurken zihne takılan ayetler, Müşkilü’l Kur’an, s. 42) ; “Kur’an’da teşbih önemli bir yer tutar.” (Profesör doktor Tayyip Okiç, Tefsir ve hadis usulünün bazı meseleleri, s. 124)
“Kur’an birçok yerde evrende doğal görülen birçok olayın asıl fail ve yaratıcısının Allah olduğuna dikkat çekmektedir.” (Prof. Dr. M. Halil Çiçek, Müşkilu’l-Kur’an’ı Yeniden Değerlendirmek, s. 77)
İsra suresi, 44. ayet: “Yedi gök, yer ve bunların içinde bulunan herkes O’nu tesbih eder. O’nu övgü ile tesbih etmeyen hiçbir şey yoktur. Ancak siz onların tespihlerini anlamıyorsunuz.” Her varlığın tesbihi, kendi yaratılış biçimine göredir. (Yardımcı Doçent Doktor Abdülcelil Candan, Kur’an okurken zihne takılan ayetler, Müşkilü’l Kur’an, s. 295) Rahman suresi, 6. ayet: “Bitkiler ve ağaçlar secde ederler.” Secde etmeleri, yaratılış gayelerine uygun olarak Allah’a boyun eğmeleridir. Tesbih Hücre, atom ve galaksilerin hepsi Allah’ın yarattığı minval üzere hareket etmektedirler.(s. 433, 444 ) Kur’an’ın hedefi, insanı yaratıklara boyun eğmekten kurtarmaktır. (s. 561)
Bunun için de, Kur’an’da Sünnetullah diye isimlendirilen tabiat kuralları ile Allah’a itaat (secde, tesbih) eden evrene, insan (ve cinlerin de) katılmasını temin etmektir ki, insanın hem dünya hem ahiret huzuru ancak buna bağlıdır!
.
Kuran’da teşbih, mecaz, kinaye
Giriş
Kuran indiği dönem ve şartlarına göre bir üslup kullanış, muhataplarına göre bir dil seçmiştir. Kuran’ın indiği dönemdeki Arap toplumunda yazmaktan daha çok sözlü rivayet- aktarım yaygın idi. Sözlü edebiyatla beraber şiir de gelişmiş, bunun sonunda da toplumda mecaz, teşbih çok ileri safhada kullanılır olmuştu. Kuran açıkça muhkem – hemen anlamı anlaşılan – ayetler kadar Müteşabih – teşbih kullanılmış, araştırma ile sonucuna ulaşılabilecek – ayetleri de bünyesinde barındırdığını iade eder ( Ali İmran 7 )
Ayetten art niyetlileri; Oryantalist, ateist ve misyonerleri ilgilendiren kısmı buraya alalım:” Kalblerinde eğrilik olanlar, sırf fitne çıkarmak için, bir de kendi keyflerine göre te’vil yapmak için onun müteşabih olanlarının peşine düşerler.” Evet kalpleri kararmış insanların Kuran’da çelişki, hata aramak adına müteşabih ayetlere yöneleceğini daha 1400 sene önce Allah bildirmiştir. Gelelim cevaplara:
Mesela o dönem Arap toplumunda bir adamın evinde çok kül var demek, evine çok misafir geliyor demek idi. Misafire ikram için yakılan ateşin külünün derecesine göre misafir sayısı ortaya çıkardı. Buna kinaye olarak bu deyim oluşmuştur. Kuran’da Arap toplumunun sözlü edebiyat geleneğine uygun ama yazılı metin olarak bizlere kadar ulaşmış ilahi kitaptır. Kuran’ın edebi kimliği ile alakalı birçok ayet, eser ve çalışma mevcuttur.
Kuran’da kullanılan mecaz konusuna bir iki örnekle giriş yapalım:
Her dil gibi Türkçede de “ Eli açık” deyimi cömert anlamında kullanılır. Allah’ın eli açık, kelimesi, Yahudilerin “ Allah’ın eli bağlı” sözüne atfen verilen bir cevaptır. Nasıl ki Yahudiler Allah’ın ellerinin iple bağlanmadığını kastetmişler ise, cevap olarak verilen ayette aynı şekilde mecaz ile cevap verilmiştir ( Maide 64 )
Mesela Kuran’da anne baba için “Onlara merhamet ederek tevazu kanadını indir.” ( İsra 24) ayeti geçer. Burada koruma altına al anlamındaki bu kanat germe deyimi nasıl anlaşılacaktır? Ateist mantık “İşte Kuran’da insanın kanatı olduğu iddia ediliyor, bakın bu antik Mısır’dan alıntıya delildir Kuran’ın.” mı diyecekler? Ya Kabe’ye ‘Beytullah:Allah’ın evi’ denmesini nasıl yorumlayacaklar. Allah orada mı oturuyor, iddiasında bulunacaklar. Kuran’daki teşbih- benzetme sanatını anlamayanların iddiaları işte bu kadar komiktir aslında. İslam alimlerinin “ Mevzu hadis, Tabakât kitapları, Müşkilul kuran, Muhteliful hadis, Usûl, …” gibi çalışmalarından habersiz insanların hadis, kuran üzerine kitap yazdığını iddia etmelerini sonucudur bu garip yorumlar. Bilmemek ama en kötüsü bilmediğini de bilmemek. Okumakla ancak gelinebilecek, önyargının kuşattığı cehalet seviyesizliğidir bu çalışmalar.
Kuran ve teşbih, mecaz, kinaye
Müberrid “el- Kamil” adlı eserinde (I/40-117, II/948) “Şayet bir kimse ;Araplar sözlerinde ekseriyetle teşbih kullanır derse, bu söz doğrudur, İbn- i Abbas :” Kuran’ın herhangi bir yeri size kapalı gelirse, şiire ( Şiirde kullanılan sanat türlerine ) müracaat ediniz. Zira şiir, Arapların divanıdır (Dil gramerinin uygulama safhasıdır) “
“ Mecaz gibi, kinayenin varlığı da cumhur tarafından kabul görmüştür.” (Suyuti, 2:789), “Usûlcüler, Kur’ân’da kinayenin kullanılmasında bazı sebepler saymışlardır.” (Suyuti, 2:789-791; Zerkeşi, 2:301-308)
“Müteşabihat denilen Kur`ân–ı Kerim’in üslûpları hakikatlere geçmek için ve en derin incelikleri görmek için avamı nasın gözüne bir dürbün veya numaralı birer gözlüktür.” (İşaratu`l–İcaz, s: 12–30)
Zemahşeri, “Kuran’daki üslup ve mana inceliklerini, meani ve beyan ilimlerini bilen kimselerin anlayabileceğini ifade eder.” (Keşşaf, I/16, 190, 214)
İbni Kuteybe, “Araplarda kinaye çeşitlerinin çok sık kullanıldığını, Arapların her şeyi açıkça dile getirenleri ayıpladığını” söyler. (Tevilül müşkilu’l-Kuran, s. 263)
“Araplar iki mana arasında bir münâsebet varsa kelimeyi mecâz manasından başka manaya göndermezler.” (Ali el-Cârim, Mustafa Emin, Belâgatu’l-vâdıhâ, s. 109)
Alimlerin büyük çoğunluğu mecaz ve kinayenin Kuran’daki varlığını kabul etmiştir. ( Suyuti, el-Itkan, II/753)
Sekkaî, A. Cürcanî, Arapların nazarında kinayeli anlatımın, maksadı açıkça anlatmaktan daha sanatsal ve hünerli kabul edildiğini belirtirler. ( Sekkaî, Miftahu’l-ulum, s. 523; Cürcani, Delailü’l-Îcaz, s. 285)
Ebu Bekr et-Turtuşî, Araplarım örneklemede kinayeyi çok kullandıklarını ifade eder. (Zerkeşi, el-Burhan fî ulumu’l-Kuran, II/300)
“Arapçada mecaz, teşbih, kinaye bol miktarda yer alır.” ( Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Dr. Ekrem Keleş’in, İlhan Arsel’in ‘Şeriat ve kadın’ adlı kitap hakkında hazırladığı eleştirel rapor, s. 75)
“Arapların günlük hayatında çokça kullandığı benzetme, Kuran’da da çok çeşitli şekillerde kullanılmıştır.” ( Mehmet Özcan, Arap dilinde kinaye, s. 78)
“Arap dili ve edebiyatının en önemli kaynakları arasında yer alan ve en yüce edebi şaheser olan Kuran-ı Kerim’de ve Hz. Peygamberin (sav) hadislerinde edebi sanatların çokça kullanılmış olmasından dolayı, Kuran’ın ve Hadis-i şeriflerin hakkıyla anlaşılması ve değerlendirilmesi, edebi vasıflarının idrak edilebilmesi belağat ilminin inceliklerine vakıf olmakla mümkündür.” ( Yakup Eroğlu, Arap belağatında kinaye ve istiare, s. 49)
“Kuran’ın doğru ve sağlıklı biçimde yorumlanmasında Arap dilindeki darb-ı meseller ile teşbih, temsil, mecaz, istiare, kinaye, ta’riz gibi söz sanatlarıyla ilgili inceliklere de vakıf olmak gerekir.” ( M. Öztürk, Arap dilinde kinaye, s. 115)
Tüm bu alıntılar aslında işin ehlince teşbih, mecazın Kuran’da ne kadar önemli olduğunu anladığının delilleridir.
Teşbihten amaç kastedileni kısa yoldan açıklamaktır. Belagat – edebi konuşma- ulemasının ittifaken kabul ettiğine göre mecaz, hakikatten daha beliğdir, sanatsaldır.
Ayetlerden örnekler
“Çocukları ihtiyarlatan o gün ” ( Müzzemmil: 17) :Yani Kıyamet günü.
“Yer ağırlığını çıkardığı zaman.” ( Enfal 2 ): Kıyamet anı, yerden fışkıran lav, gaz, erimiş madenler.
“Onların üstüne gökten ve yerden nice bereket kapıları açardır.” ( A’raf 96 ): Kapı: Nimetler, yağmur, rızk vasıtası anlamında kullanılmıştır. En’am 44. ayette de yine kapı mecaz anlamda kullanılmıştır.
“Yüzünüzü mescid-i Haram’a çevirin ” ( Bakara: 149) : Sadece yüz değil, tüm vücütunuzu.
“Nefes almaya başlayan sabaha” ( Tekvir: 18 ): Yani ufuktan güneşin doğuşu sırasında yaydığı ışık
“Onlara elim bir azap müjdele ” ( İnşikak: 24 ) :Aslında müjde burada zıt anlamı ile kullanılmıştır.
Bazen kesin olacağı bildirilen hükümler “mazi” – geçmiş zaman- sığası yerine istikbal – gelecek – sığası ile kullanılır: ” Sura üflendi.” ( Yasin: 51 ), “İki eli kurudu da” ( Tebbet: 1)
” Şehre sor ” ( Yusuf: 82 ): Şehir halkına sor
” Dünya hayatı, tıpkı gökten indirdiğimiz bir suya benzer ” ( Kehf: 45 ) :Yani dünya hayatı su gibi süratle geçer.
” O, katımızda bulunan ana kitaptır ” ( Zuhruf: 4 ) : Yani asıl kitaptır.
” Onlara şefkat kanatlarını ger” ( Hicr: 88 ) : Merhamet göster.
” Ölü iken kendisini dirilttiğimiz ” ( En’am: 122 ) : Yani delalette iken hidayet verdiğimiz.
” Topluca Allah’ın ipine yapışın ” ( Ali İmran:103 ) : Allah’a güven, teslimiyet, Kuran’a uymak.
” Onlar sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler “(Bakara:18):Günümüzün deyimi ile üç maymunu oynayanlar. Bilerek Hak’kı inkar edenler.Duymaz, akletmezler.
” Beyaz iplik, siyah iplikten ayırt edilene dek.” ( Bakara:187 ) : Gündüzün beyazlığı, Tan vakti.
” Onlar sizin elbiseleriniz, sizde onların elbiseleridir ” : Yani Kadın erkek arasındaki ilişki, yakınlık.
” Elini boynuna bağlama ve hepsini açıp saçma “ ( İsra:29 ): Cimrilik yapa, israfta etme.
” Allah’ın iki elide açıktır. ” (Maide: 64) : Allah cömerttir ( Aynı anlamda hadis : “Allah’ın sağ eli doludur.” Buhari: 9/150 )
” Gölge Allah’a secde eder. ” ( Nahl, 48) : Allah’ın koyduğu kural gereği ışık ile dansı sonucu hareketlerine dikkat çeker ayet.
Son örnek olarak Nur suresi 21. ayeti verelim: Ayette ” Ey iman edenler, şeytanın adımlarını takip etmeyin.” buyrulur. Ateist zihniyet bu ayeti herhalde, ” Bakın Kuran’da şeytan aslında maddi bir varlık olarak tasvir ediliyor, Allah’ta insanlara o şeytanın ayaklarının izine basarak yürüyün.” diyor der- Şimdiye kadar nasıl akletmediler (!) bunu hayret!- Ama her ‘normal’ akla sahip kişi bu ayeti okunca bir benzetme yapıldığını anlar ve aslında bu ayetten, şeytanın kötü vesveselerinin peşinden gitmeyin dendiğini hemen anlar.
Hadislerde mecaz
” Rabbimizin Cehenneme iki nefes almasına izin vermesi: Biri soğuk, diğeri sıcak : Yani Cehennemde sıcak ve soğuk iki çeşit azap bulunacaktır. Ayrıca Sıcak- soğuğa kinaye vardır burada, günümüzde çok sıcak havalar için bile cehennem sıcağı denmez mi?
” Cennet annelerin ayağı altındadır “: Annenin değeri vurgulanır
” Humma – sıtma- hastalığı, cehennem ateşindendir” : Cehennemden gelmiş gibi korkunç ve korunulması gerekendir.
” Nil, ceyhan, fırat Cennet nehirlerindendir.” : Yani Verimli, bereketlidir. Cennetin olumlu imajı onlara da atfedilmiştir
” Kim ağaç keserse, Allah’ta onun başını Cehennemden aşağı sarkıtır.” Sakındırmak için teşbih yapılmıştır.
“İsrail oğulları olmasaydı, et bozulmazdı .” Eskiden yaptıklarına kinaye. Etlerinin zekatını vermeyip, kenara yığıp kokuşmalarına izin vermeleri kast edilmiştir.
” Güneş batınca Allah’a secde eder”: Secde; Boyun eğmek. Yani Güneşin Allah’ın kendine verdiği kurallara uyması, görevini ifa etmesi.
“İşler ehline verilmediği zaman kıyameti bekle ” : Maksat ümmetin kıyameti, helakı, sosyal bozulma.
” Hz. Resul’un göğsünün yarılması” : Manevi kirlerden temizlenmesi. Manevi ameliyat.
” Bana en çabuk kavuşacak olanınız kolu en uzun olanınızdır “: Eli uzun olan, yani cömert olan. “Peygamber, eşleri arasında önce kimin öleceği sorusuna, ‘Kolu en uzun olanınız’ diye cevap vermiştir. Çok geçmeden, iyilik yolunda kolunu en çok uzatan hanımının kastedildiği anlaşılır.” ( Gai Eaton, İslam Ve İnsanlığın Kaderi, s. 144)
“Cennet – cehennemlikler yerini alınca ölüm getirilir aralarına ve sonra kesilir. Artık ölüm yok denir.” : Yani sonsuza dek kalınacak cennet ve cehennemde. Ölmek yok.
“Cennet kılıçların gölgesi altındadır”: Şehitliğin önemi vurgulanmıştır. Yoksa kocaman bir kılıc ve altında cennet kast edilmemiştir.
“Hacerü’l-esved Allah’ın sağ elidir, kim isterse O’nunla musafaha yapsın.” ( Es-San’anî, 5:39) hadisinde mecaz vardır ve Hacerü’l-esved’in Allah’a yakınlaşma yollarından birisi olduğunu ifade eder ( Razî, 440-441)
“Üç kişiden kalem kaldırılmıştır: Çocuk, deli ve uyuyan.” (Tirmizi, Hudud, 1) : Kalemin kalkması yani sorumluluk olmaması, yaptıklarından sorumlu olmamaları demektir.
Hz. Âişe vâlidemiz anlatıyor. Bir gün Allâh Rasûlü Sallallâhu Aleyhi ve Sellem odama gelmişti. Yere düşmüş bir ekmek parçası görünce onu aldı ve “Ey Âişe, nîmetin kıymetini bil. Çünkü şu ekmek bir toplumdan nefret edip kaçtı mı bir daha ona dönmez” buyurdu. (İbn Mace, Etime 52, no: 3353) Ateist bu hadisi okuyunca : “İşte buldum bakın, Muhammed ekmeği canlı zannediyor” diye hemen ithamda bulunurdu eminim! Halbuki o dönemde yazmak yerine konuşma geleneği hakim idi topluma. Bu da sanat, edebiyat dolayısı ile teşbih-benzetme konuşma diline de yansımıştır. Hz Muhammed’in (sav) o toplum içinden biri olarak konuşma diline bu metodun yansımasından doğal bir şey olamaz. Gerisi sadece detay veya önyargıdır!
”Allah, gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı kıyamette, yedi sınıf insanı kendi gölgesinde gölgelendirir.” (Buhari): Burada gölge himaye demektir.
”Üç sınıf kimseye, Allah güler.” (Taberani): Gülmek razı olmaktır.
Kaynaklar : Difaun ani’s-sunne, Pr. Muhammed Ebu Şehbe; Keyfe neteammel maa’s-Sunneh, Pr. Yusuf el- Kardavî; Tevilu muhtelifu’l-Hadis, Muhammed bin Muslim b. Kuteybe; El itkan fi ulumil Kuran,Celaleddin Es-Suyuti
.
MECAZ
1. Mecaz nedir ?
‘Mecaz’, bir sözcüğü gerçek anlamından başka bir anlamda kullanma sanatıdır. Sözü daha canlı, çarpıcı ve etkili kılmak amacıyla kullanılır. Mecazın zıddı ‘hakikat’tır.
2. Kuran’daki Kullanımı
1-Genel olarak kullanılan mecaz.Örnekler:“Şu dünyada kör (a’ma) olan kimse, ahirette de kördür, yolu daha sapıktır.” (17/72) Bu ayette geçen ‘kör’ sözcüğü hakiki manasıyla değil mecazi anlamda kullanılmaktadır. Buradaki körlük bedensel bir özrü değil, ‘dalalet’i (şaşkınlık, doğru yolu bulamama) ifade etmektedir.“Oruç gecesinde kadınlarınıza yaklaşmak, size helal kılındı. Onlar sizin elbisenizdir. Siz de onların elbisesisiniz…” (2/187) Burada ‘elbise’ (libas) sözcüğü gerçek manasının dışında mecazi olarak kullanılmıştır.
2- Tabiatla ilgili:
1. Nefes alıp verdiği zaman sabaha andolsun. 81/18
2. Yürüdüğü zaman geceye. 89/4
Kuran’da tabiatı ‘canlı’ bir biçimde anlatan daha pek çok ayet vardır. Bütün bu ayetlerde ‘nefes almak’ ‘yürümek’ ‘kovalamak’ gibi fiiller canlı varlıklara ait olduğu halde cansız tabiata mecazen atfedilmiştir. Etkisi ise gayet açıktır. Sabahın nefes aldığını tasavvur ettiğinizde çok daha farklı bir etki bırakıyor insanın ruhunda. Tabiattaki canlılığı, dinamikliği bundan daha güçlü anlatamazsınız.
3-Allah’ın isim ve sıfatlarıyla ilgili olarak kullanılan mecaz.Kuran zihnimizde varolan kavram ve kelimelerle ‘yaşayan, canlı, her an hayatın içinde’ bir Allah anlayışını ‘etkili ve güçlü’ bir biçimde vermeyi amaçlamaktadır.
1. Allah’ın ‘yüzü’ tabiri:
Kuran’da Allah’ın yüzünden bahseden birçok ayet vardır. Bu ayetlerde Allah’ın zatı ve kendisi ifade edilmektedir. “Ve Allah ile beraber başka bir ilaha tapma. O’ndan başka ilah yoktur. O’nun yüzünden (vech) başka herşey helak olucudur. Hüküm O’nundur ve siz O’na döndürüleceksiniz.” (28/88)Bu ayetteki ‘yüz’ ifadesi mecazi olup Allah’ın “zatı”, “kendisi” anlamındadır. AYNI SÖZCÜK (VECH=YÜZ) KURAN’DA İNSAN İÇİN DE KULLANILMAKTA ve ‘ZATI’ ‘KENDİ’Yİ ifade etmektedir. ‘Öyleyse sen yüzünü Allah’ı birleyen olarak dine, Allah’ın o fıtratına çevir; ki insanları bunun üzerine yaratmıştır.’ (21/30)Kuran’ın bütünlüğüne başvurmanın asırlardır tartışılan konuları nasıl çözüme kavuşturduğunu görüyoruz. Burada insanın FİZİKİ ANLAMDA YÜZÜNÜ DİNE ÇEVİRMESİNİ istediği söylenebilir mi ?
2. Allah’ın ‘eli’ tabiri:
Kuran’da Allah’ın elinden, iki elinden bahseden birçok ayet vardır. ‘Görmediler mi ellerimizin (eydina) yaptıklarından kendilerine nice hayvanlar yarattık da kendileri onlara malik olmaktadırlar. (36/71)Kuran’ın muhtevası ve bütünlüğü gereği Allah’ın elleriyle fiiller yaptığını söylememiz mümkün değildir. Zira Allah ‘bir şeye ‘ol’ der, o da hemen oluverir.’ (Yasin suresi 82. ayet)Burada ‘ellerin yaptıklarından’ maksat ‘Allah’ın kudretiyle yaptıklarıdır’.Zira ‘el’ kuvvet anlamında da mecazen bütün dillerde kullanılmaktadır. Aşağıdaki ‘Ülke padişahın elindedir’ misalini hatırlayalım.“El”in mecazi anlamda Allah’a atfen kullanıldığı bir başka ayet ise şöyledir:“Sana biat edenler gerçekte Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli (yedullah) onların ellerinin üzerindedir…” (48/10) Ayetteki “el” tabirini hakiki/zahiri manada alıp Allah’ın elinin somut biçimde müminlerin elleri üzerinde olduğu düşünülemez. Bu ifade ile Allah’ın rahmeti ve kudreti ile müminlere destek ve yardımcı olduğu ifade edilmek istenmektedir. Yine Kuran bütünlüğüne başvurduğumuzda ‘EL’İN SÖYLEDİĞİMİZ ANLAMDA İNSANLAR İÇİN DE KULLANILDIĞINI tespit etmekteyiz:‘Bir mehir kestiğiniz takdirde, henüz dokunmadan onları boşamışsanız, kestiğinizin yarısını verin. Ancak kadınlar vazgeçer yahut nikah bağı ELİNDE (biyedihi) bulunan erkek vazgeçerse başka.’ (2/237) Ortada somut bir nikah bağı varda kişi onu MADDİ ELİYLE TUTUYOR DEĞİLDİR.
3. Allah’ın ‘unutması’
‘Öyleyse bu gününüzle karşılaşmayı unutmanıza karşılık olarak azabı tadın. Biz de sizi gerçekten UNUTTUK (nesina) (32/14)Bu ayetteki ‘unutma’ fiilini lafzi anlamıyla Allah’a atfetmenin bir imkanı yoktur. Mecaz yoluyla atfedilebilir ancak. Ve yine günlük lisanımızda da ‘ben seni unuttum’ derken hafızanın unutması değil, o kişiye artık değer verilmediğini ifade etmek için kullanılır. Görüldüğü gibi ayetlerde ifade edilen birtakım fiiller Allah’a ancak MECAZ YOLUYLA ATFEDİLEBİLİR. Başka bir örnek:‘İşte Allah’ın boyası. Allah’dan daha güzel boyası olan kim vardır ? Biz yalnız ona kulluk ederiz.’ (Bakara 138)Buradaki ‘boyayı’ mecaz dışında lafzi(fiziki) anlamıyla anlamak mümkün müdür ? Örnekleri çoğaltmak mümkün.4. Allah’ın arşa(tahta) istiva(kurulma, oturma) etmesi ‘Arşa İstiva’ ifadesinini gectiği ayetler sunlar:
7:54. -10:3.-13:2. -20:5. -25:59. -57:4. : ‘Arş’ kelimesi sözlükte taht, hüküm/iktidar makamı gibi anlamlara gelir.Yukarıdaki ayetlerde mecazi olarak kullanılan bu kelime Allah’ın, yaratıkları üzerindeki mutlak hüküm ve iktidarını ifade etmektedir. Dikkate değer bir husus da şudur ki, Kur’an’da Allah’ın “kudret ve iktidar makamına” oturduğundan (arşa istiva edişinden) söz edilen yedi yerin hepsinde bu ifade Allah’ın alemleri yaratmasına ilişkin bir açıklamayla bağlantılı olarak geçmektedir.Bunun anlamı, Yüce Allah’ın kainatı yarattıktan sonra GERİ ÇEKİLMEDİĞİNİ, bütün iş ve oluşları KENDİSİNİN çekip çevirdiğini, Eski Yunanlıların inandıkları bir şekilde ‘yaratıp da geri çekilen bir ilah’ -deist- olmadığını ifade etmektedir. Yani doğru bir Allah anlayışı/telakkisi oluşturabilmek için O’nun bu özelliğine dikkat çekilmesi gerekmektedir. Bu da en etkili bir şekilde mecazi anlatım şekliyle yapılabiliyor.Bu konu dar görüşlülükten dolayı Allah’a mekan isnad etmeye kadar vardırılmıştır maalesef.
Tevil iddiası:
Ayetlerin tevil edildiği iddiası doğru değildir. Tevil kelimesi Kuran’da bugünkü kullanıldığı anlamıyla kullanılmamıştır. Yani bugün tevil ‘bir kelimenin manasını değiştirip başka bir manaya hamletmek’ anlamında kullanılıyor. Halbuki Kuran’da tevil kelimesinin geçtiği bütün ayetler okunduğunda ve ilk dönem Arapça lügatlarına bakıldığında ‘bir şeyin akibeti/sonucu’ anlamında kullanıldığını görmekteyiz. Kuran’da geçen birçok kavram tarihi süreç içinde ya tahrif edilmiş (insanların zihninde, Kuran’da değil), ya yeni anlamlar yüklenmiştir ya da anlam sahası daraltılmıştır. Sabır, ilah, rab, veli vb. birçok kavram buna dahildir.
Arşa istiva ile ilgili ayeti mecazi olarak anlamak asla bugünkü kullanıldığı anlamıyla dahi bir tevil değildir. Neden ?Arşın mekan olup olmadığının ısrarla sorulmasının sebebi budur. Burada büyük bir yanılgı sözkonusudur. ARŞ=TAHT DEMEKTİR. Taht bütün dünya dillerinde İKTİDARIN SEMBOLÜDÜR(mecazdır).
Kuran’da BELKİSİN ARŞI/TAHTI diye geçer. Neml Suresi:29…42- Melike gelince, “Senin ARŞIN(tahtın) da böyle mi?” dendi. O şöyle cevap verdi: “Tıpkı o! Zaten bize daha önce bilgi verilmiş ve biz teslimiyet göstermiştik.”Şimdi bu ayetler üzerinde düşünelim, neden Hz. Süleyman Belkis’in arşını/tahtını getirtiyor da başka bir nesneyi getirtmiyor ? Mektubunda bana teslim olmuş olarak gelin, başkaldırmayın diyor. (31. ayet)Belkis’e kendi kudretini, iktidarını göstermek için tahtını getirtiyor, zira taht iktidarın sembolüdür. Bir nevi ‘senin benim karşımda hiçbir gücün kuvvetin yoktur, buralarda benim sözüm geçer’ mesajını veriyor veya bu konuda Belkisin iyice ikna olmasını sağlamak istiyor. Kısacası Yüce Rabbimiz de arşa istiva ettiğini belirtirken bir mekana (Zatıyla) yerleştiğini, bir mekana sahip olduğunu belirtmemektedir. Bütün kainatın (yaratılmasından sonra da) iktidarının/yönetiminin Allah’a ait olduğunu vurgulamak için mecazi bir dille ifade etmektedir. Bütün olay bu. Bundan Allah’a mekan çıkarmak, O’nu bir yere ‘yer’leştirmek (haşa ve kella) kadar büyük bir gaf olamaz.Nitekim bu tür mecazlar dilimizde de çok yaygındır. Mesela: ‘KOLTUK KAVGASI’ denir. Bundan kimse insanların bürolardaki koltuklar için dövüştüğünü anlamaz. Maksad nedir: Koltuk iktidarın sembolüdür. İnsanlar iktidar mücadelesi vermektedirler. Veya ‘ÜLKE PADİŞAHIN ELİNDEDİR’ denmektedir. Kimse bu sözden koca toprak parçalarının padişahın avucunun içine sığdığını anlamaz. Maksat nedir: Ülkede padişahın sözü geçer, emir onun elindedir. Padişahın fiziki anlamda iki eli kesik de olsa bu söz kullanılır. Çünkü mecazen kullanılmaktadır. MÜHÜR FİLANIN ELİNDEDİR tabiri de yine aynı maksatla ifade edilmektedir. Bir insanın elinde mühürün olması ne yazar olmaması ne yazar lafzen anlaşıldığında. Fakat mühür dediğimiz o küçük şey de birşeylerin sembolü olmuş ve insanlar onu da mecazi anlamıyla kullanıyorlar.Diğer örnekler:
“Yeryüzü ZİNETİNİ takınıp süslendiği”(10/24) Bu ayetteki terkipte yeryüzünün zinet takmasından söz ediliyor. Halbuki zineti insanlar, takar. Öyleyse buradaki terkipten yeryüzünün yeşermesi kasdedilmiştir.
“Bütün genişliğine rağmen yeryüzü başınıza DAR gelmişti.” (9/25)Bu ayetin terkibinden maksat da yeryüzünün daralması değil, kalblerin neşesini kaybedip kederle dolmasıdır.
“Onların TİCARETİ kazanmadı.” (2/16)Bu ayetteki “kazanç” ve “ticaret” kelimeleri mecâzdır.
“Onun ANASI haviyedir.” (101/9) Ayetteki “haviye/cehennem”in ‘ana’ olarak takdim edilmesi mecazîdir. Ana çocuğuna sığınak olduğu gibi cehennemde kafire sığınak gibi gösterilmiştir.
3. Neden mecaz kullanılır: Mecazi kullanımın farklı bir etkisi, ağırlığı vardır. Dilin etkinliğini artıran bir söz sanatıdır mecaz. Mecaz ile bir konu zihinde daha canlı anlatılabilmektedir. Ömer Karaaslan
.
.
Soru: Selamün aleyküm hocam, bir hadis-i şerifte şöyle buyruluyor: ‘(Güneş) Secde yapmak için müsaade almaya gidiyor ve kendisine müsaade ediliyor. Sanki bir gün ona ‘Buradan Doğ!’ denilecek, o da battığı yerden doğacaktır.’ Burada sanki dünya dönmüyor da güneş doğup batıyormuş gibi bir anlam çıkıyor, nasıl anlamalıyız bu hadisi?
Cevaben: A. selam Muhammed kardeşim. “Kur’an’da çelişki yoktur” ve Kur’an’da bilime aykırı olduğu iddia edilen ayetler” adlı yazılarımızda güneş-dünya ve yörüngeler hakkında bilgi verilmiştir. Peki, secde kavramını nasıl anlamalıyız? “Evrendeki her şey Müslim yani İlahi emirlere teslim olmuştur. Ondan aldıkları görevi yerine getirirler.” (İslam’da bilim ve Medenîyet, s. 19) Nahl suresi 79. ayette (Ayrıca Mülk, 19) de yüce yaradan ‘kuşu havada tutanın kendisi ‘ olduğunu bize bildirir. Aslında bu o kuşun uçması için gerekli tüm özelliklere işaret edip (havanın kaldırma kuvveti, sürtünme kuvveti, tüylerinin yapısı, ön gagasının yapısı vd.) dikkatleri o muhteşem düzene dikkat çekip, onu ayarlayana, eserden müessire; eseri yapana ulaşmamızı ister.
“Secde etmek, tesbih etmek”* gibi kavramlar iteat etmek, verilen görevi yapmak (İbnu Manzfır, III/204- 206) anlamlarına** gelir. Yani güneş, kendine verilen emri yerine getirir, ısı ve ışık yayar. Tâki, kıyamet gününe, her şeyin ters yüz olacağı, “güneşinde batıdan doğacağı” (Sünen-i İbni Mace, IX/4362) güne dek. Söz konusu hadisin devamında efendimiz: “Güneş, kendisine tayin edilmiş bir yere doğru akıp gider. (Yasin, 38) ayetini okur. (Tirmizi, Fiten, 22) Bu ise bilimsel bir mucizeye işaret eder yani, ancak yakın gelecekte bulunan, “güneşin de bir yörüngesinin olduğu” gerçeğine! Tabii, ateistler hadisin devamını yazmazlar! Yasin, 39. ayette Ay’ın da yörüngesi olduğu ifade edilir ki, bu da ayrı bir bilimsel mucizedir. Yasin. 40. ayette ise gece gündüz dengesine işaret edilir ve her birinin yörüngesi olduğu ifade edilir! * “Hiç bir şey yoktur ki Allah’ı hamd ile tesbih etmesin.” (İsra, 44);”Göklerde ve yerde bulunan her şey Allah’ı tesbih etmiştir. O, Aziz’dir, Hakîm’dir.” (Hadîd, 1); “Göklerde ve yerde bulunanlar da onların gölgeleri de sabah akşam ister istemez sadece Allâh’a secde ederler.” (Ra’d, 15); “Allah’ın yarattığı nesneleri görmüyorlar mı? Onların gölgeleri sağa ve sola dönmekte, Allah’a secde edip yere kapanmaktadır.” (Nahl, 48) Dikkat edilirse ayetler, sünnetullah olan tabiat kurallarına işaret ederek, secde terimi ile kurallara ve kurallardan da kuralı koyana dikkat çekmeyi amaçlamaktadır. Zaten birçok araştırmacı da bu ayetlerin yönlendirmesi ile astronomi çalışmalarına yönelmiştir. “Allah’ın yaratmayı nasıl başlattığını, Yeryüzünde gezip dolaşın ve Allah’ın ilk yaratılışı nasıl başlatıp devam ettirdiğini” (Ankebut, 19-20); “Gerçekten de yerlerin ve göklerin yaradılışında, gün ve gecenin uzayıp kısalmasında akıl sahipleri için muhakkak birçok işaretler vardır.” (Ali İmran, 190); “O yedi göğü kat kat yaratandır. Rahman’ın yaratışında hiçbir uyumsuzluk göremezsin. Gözü(nü) çevir (de bir bak) hiçbir çatlaklık görüyor musun?” (Mülk, 3) vb. ayetler aslında, yaratılandan yaratana ulaşmamız için bizleri motive eder, yönlendirir. ** Secde Arapça sözlüklerde, ‘boyun eğmek’ anlamına gelir. Kur’an’da bu anlamda 80 yerde secde kelimesi ve türevleri geçer. (M. F. Abdülbâkī, el-Muʿcem, “scd” md.) Ünlü sözlük sahibi Râgıb el-İsfahânî, Kur’an’daki secdeyi isteğe bağlı ve zorunlu secde olarak ikiye ayırır; ilki (sücûd bi’htiyâr) insana mahsus olup karşılığında mükâfat vardır. İkincisi (sücûdü teshîr) insan dahil olmak üzere canlı ve cansız bütün varlıkların ‘Allah’ın koyduğu kanunlara boyun eğmesidir.’ (İsfahânî, el-Müfredât, “scd” md.) “Göklerde ve yerde olanların, güneş, ay, yıldızlar, dağlar, ağaçlar, hayvanlar ve insanların çoğunun Allah’a secde ettiklerini görmüyor musun?” (Hacc, 18) ayetini buna örnek verebiliriz. “Yaratılanların tesbihleri, Allah’a olan teslimiyetleridir.” (Muhammed Ali es-Sabûnı, Safvetü’t-Tefâsîr, III/319 vd.)
Ah bi’de anlasalar…
Sizi takdir ediyorum emeğinize sağlık.
Allah sizden razı olsun Muhammed Bey.Yalnız bizim müşahade ettiğimiz bu teşbih ve benzetmeleri de Allaha cisim isnat eden Mücessimeler de mi pas geçti ki böyle fikirler ortaya koydular biz bu halimizle mecazı tespit ettiğimiz halde onlar niye göz göre göre Allahın da bizim gibi eli kolu vardır dediler? Cevaplarsanız sevinirim
CEVABEN
Amin, ecmain kardeşim.
Ehli sünnet olarak Allah’ın bazı sıfatlarını bizler tevil eder, yorumlamaya gideriz.
İslam tarihinde ‘Muattıla’ denen grubun tam zıt kutbunu ‘Mücessime’ oluşturur ve Kuran’da ne yazarsa biz tevil etmeyiz, derler. Derler ama gerek tevil gerekse alim yorumlarını- kabul etmeyiz derler ama -aynen kaynak olarak kullanırlar.Bu konudan girersek selefiyye, wehhabi… konu uzar. Zaten Hıristiyanalr da burada kaybetmedi mi? Büyük ihtimal koruyucu anlamında İncil’de geçen ‘Baba’ kavramını asıl anlamı ile alıp, putperestliğe kadar gitmediler mi…?!
Özetle, ehli sünnet, orta yol olma özelliğini burada da göstermiş ve İslam’ın ana kolu olarak yoluna devam etmektedir.
Allah sıratı mustakimden ayırmasın, ümmete yorum birliği değilse de vahdet etrafında birlik nasip eylesin.
Muhabbet ile