Dinsiz ahlak olur mu?

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

Konuyu tamamladığını düşündüğümüz, ‘Ateizm yanılgısı’, ‘Deizm Yanılgısı’, Agnostisizm Yanılgısı’, ‘Batı medeniyeti’ , ‘Evrim’ , ‘ Ateist akıl’ , Bilim yanılmaz mı?’ , ‘ Modernizm ve kadın’  ve ‘ Eşcinsellik ve İslam’, ‘İslam barış dinidir’ adlı yazılarımızı da tavsiye ederiz.

Dünyaca ünlü ateist filozof Noam Chomsky, Kanadalı ünlü ateist psikolog Steven Pinker, Amerikalı ateist filozof Daniel C. Dennett, ateistlerin piri ünlü bilim adamı Stephen Hawking, ateistlerin peygamberi bilim adamı Richard Dawkins’in adları dünyada pedofili sapıkları listesinde; ‘epstein’ skandalında geçmekte ve Jeffrey Epstein’e ait jette ve adada fotoğrafları bulunmaktadır! Ateist bilim adamı Lawrence Krauss’un adı zaten cinsel tacizlerle meşhurdur: www.buzzfeednews.com/article/peteraldhous/lawrence-krauss-sexual-harassment-allegations; Hawking: https://www.foxnews.com/us/jeffrey-epstein-name-dropped-stephen-hawking-photos-show-physicist-sex-traffickers-island.

Richard Dawkins ‘Hafif’ Pedofiliyi ‘Tekrar Tekrar’ Savundu

Davranışı savunma gerekçeleri üç noktada toplanmış gibi görünüyor. Birincisi, pedofili korkusunun yarattığı “histeri” toplum tarafından abartılıyor; ikincisi, bir çocuğa köktendinci dini inançlar aşılamanın aslında bir çocuğu istismar etmenin daha kötü bir yolu olduğu; ve üçüncüsü, kişisel olarak çocukluğunda yaşadığı cinsel istismarın üstesinden gelmiş olması, yani bunun benzer davranışlara maruz kalan başka biri için o kadar da büyük bir sorun olmaması gerektiği anlamına geliyor. (Abby Ohlheiser, https://www.theatlantic.com/international/archive/2013/09/richard-dawkins-defends-mild-pedophilia-again-and-again/311230, 10 Eylül 2013)

Dawkins, tecavüz

John Lennox: “Sonuçta, tecavüzün yanlış olduğuna dair inancınız, altı yerine beş parmağımızı geliştirdiğimiz gerçeği kadar keyfi.” Richard Dawkins: Bunu söyleyebilirsin, evet. (https://www.bethinking.org/atheism/the-john-lennox-richard-dawkins-debate)

Evrimci ateist Celal Şengör: “Şimdi benim bir kızım olsaydı, flört etseydi, bilmem ne yapsaydı, bir adamla yatsaydı. Yani söyleyebileceğim tek şey ‘aman dikkat et! Herifin AIDS’i filan olmasın. Efendime söyleyeyim başka bir hastalığı olmasın. Bunları söylerdim. Yani kızının gidip başka bir erkekle arkadaşlık edip yatıp kalkması, senin namusuna nasıl dokunuyor? Namus nedir ya? Ben bunu anlayamıyorum.” (sokgazetesi.com, 29.04.2024)

 

Giriş 

“Naturalizm, insanın nasıl ve neden bilinçli bir varlık olduğunu açıklayamamakta, insana bir robot veya makine bir varlık olarak bakmaktadır. Naturalizm, bir robotun, neden ahlaki olan ya da olmayan değerlere sahip olması gerektiğini açıklayamamaktadır.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett’ten Dawkins’e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s. 178) Naturalist ateistin değerleri olabilir mi? (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, s. 142) “Ateist ontolojide insanın hayvanlardan farklı ahlaki bir varlık olmasını temellendirecek rasyonel bir temel gözükmemektedir. ‘İyi’, insanların çıkar hesaplarının üzerinde olan bir standarttır. Doğuştan ahlaki özelliklerimizi tesadüfen oluşmuş doğal süreçler sonucu görenlerin, rasyonalitemizi tesadüfi süreçlerin sonucu olarak görenlerin, gereklilik-bağlayıcılık hislerini rasyonel bir zeminde temellendirememektedirler. Ahlakın uygulanmasında kuralları empoze edenin kim olduğu önemlidir.” (Caner Taslaman, Neden Müslümanım?s. 226,-227, 231) Ateist evrimci Michael Ruse, “Bir kahraman ile bir tecavüzcü arasında fark yoktur, çünkü her ikisi de evrimin geliştirdiği duygulara uygun olarak davranmıştır.” derken Fransız ateist yazar Marquis de Sade  ise “Çılgınlıkların en büyüğü doğanın bize verdiği eğilimlerden dolayı yüzümüzün kızarmasıdır.” demesi bizi şaşırtmamalıdır. Dolayısı ile de “Ateist felsefeci Peter Singer, ‘Anne babasız bebeklerin veya zihinsel engelli bireylerin ölümcül bilimsel deneylerde kobay olarak kullanılabileceğini’ ileri sürer. Çünkü bu bireyler, hayvanlar gibi belli zihinsel yeteneklerden mahrumdur, dolayısıyla onları hayvanlardan üstün görmenin rasyonel bir gerekçesi yoktur.” (P. Singer, Practical Ethics, s. 51) Evrimci Yuval Noah Harari, “Dini inancın sorgulaması durumunda, insanların özel varlıklar olduğu inancının da sorgulanması gerektiğini ifade eder.” (Harari, Homo Deus, s.112) “Freud da, insanların tek tanrılı dinlerin iddia ettiği gibi özel varlıklar olmadığını, dünyada var olmalarında kutsal bir amacın bulunmadığını ileri sürer. Ama bu iddianın sonuçları sanıldığından daha korkunçtur. Sözgelimi bu durumda, hayatını insanların iyiliği için adamış bir doktorun, köle ticareti yapan bir aristokrattan bir farkı kalmayacaktır. Doğa bilimleri, şu an rüyada olmadığımızı kanıtlayamaz, insanları gaz odalarında yakmamak gerektiğini öğretemez, hayatımızı neye adamımız gerektiğini belirleyemez.  Bilimden ahlaki kurallar çıkarmasını beklemek, bilimin sınırlarını aşan konularda rehber olmaya zorlamak anlamına gelir.” (Bilgili, s. 86-88)

“Modern zamanın ‘güçlüleri’ akılcı ahlak sahibidir. Bu akıl, her konuda teknik yararlılığı ve kişisel çıkarı temel alan araçsal akıldır. Bu ahlak sisteminde yardımlaşma, vefa yoktur. Buna karşılık ekonomik çıkarları ayakta tutacak, maddi değerler özenle korunmaktadır. Örneğin iş ahlakı, işe zamanında başlayıp zamanında bitirmek, sistemli bir şekilde çalışmak. Alman filozof Kant bu ahlak sistemine ‘ödev ahlakı’ adını vermiştir. Akılcı ahlak, felsefi temelli bir ahlaktır. Her zaman çıkar hesapları yapmakta, çıkarı olmadığı yerlerde yıkıcı tezgahlar kurabilmektedir. Rasyonel/akılcı ahlak kurucuları, çıkarlarının olmadığı yerde kıvılcımı bir alev topuna dönüştürebilmekte, sömürmek istedikleri toplumlarda özellikle kapanmış yaraları kaşımaktadırlar. Akılcı ahlak, belli bir ırkın menfaatlerini temel aldığı, ahlaki sorumluluğun sınırlarını ülke sınırları ile eşdeğer kabul ettiği için uzun vadede ırkçılığı körüklerler. Günümüzde yaşadığımız küresel ahlaksızlıkların, çifte standartların, etnik şiddetin temelinde de bu ahlak vardır. Batı ülkeleri kargaşayı ve açlığı, kendi ülkelerinden ‘öteki’ olarak adlandırdıkları toplumlara ihraç etmişlerdir. Onlarda göre ahlaki değerler, toplumların sınırlarının ötesinde geçerliliğini kaybeder ve ihlal edilebilirler. Her zaman çıkar hesapları yapan, çıkarının olmadığı yerde selam bile vermeyen rasyonel ahlak sahipleri, daha çok para kazanmak için çevreyi, atmosferi, denizleri ve bütün yeryüzünü çöplük haline getirmişlerdir.  Evrensel İslam ahlakında ise adalet, merhamet, paylaşma, vefa, samimiyet gibi ahlaki değerler, sadece belli bir ırk grup ya da zümre için değil herkes için geçerlidir.” (Prof. Hasan Ayık, Ahlak sorunumuz, s. 36-42)

“Ahlaklı olmayı Darwincilik de izah etmeye çalışanlar bunu, faydacılık/pragmatizm ile açıklamaya çalışmaktadırlar. Halbuki ahlak bambaşka bir şeydir. Tanrı inancı iptal edilince bencillik kaçınılmaz olur. Ancak karşılıklı menfaat beklentisinden bağımsız olan iyilik, tam anlamıyla iyilik olabilir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s.  99) “Ahlaksız imanın kıymeti harbiyesi yoktur. Dini devreden çıkaran ahlak anlayışında menfaat hakimdir; menfaatin bittiği yerde sorumluluktan bahsetmek imkânsızdır.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s 22) “1662-1867 yılları arasında, Afrika kıtası’ndan Amerikan kıtasına, Portekizliler, Hollandalılar, Fransızlar, İspanyollar, Danimarkalılar, Norveçliler ve İngilizler tarafından ekonomik faydacılık hedefi ile toplam 10 milyon köle zorla taşınmıştır. Ateist Kuzey Avrupa ülkeleri, aynı zamanda faşist ari ırk teorisinin de uygulandığı ülkeler idiler. İsviçre, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç bu teoriyi zamanla kanunlaştırmıştır.” (Sefa M. Yürükel, Batı tarihinde insanlık suçları, s. 36, 64)  “Nietzsche, ‘sevgi, merhamet ve tevazu’ gibi kavramların üstün insanın çıkışına engel olduğunu, ‘savaşçı, acımasız ve sert’ olmanın en büyük güç olduğunu söylemektedir. Onun için faşizmin babası da denilmektedir. Zira Hitler, Nietzsche’nin kitaplarını kutsal kitap olarak benimsemişti.” (Şiddet karşısında İslam, Komisyon, DİB, s. 98) “Dawkins, iyilik yapmanın altındaki sebepleri 4 ana başlıkta toplar: Birincisi karşılıklı çıkar, ikincisi akrabalık bağları, üçüncüsü şöhret kazanma, dördüncüsü toplum içinde onaylanmak,  kabul görmek.” (Dawkins, Tanrı Yanılgısı,  s. 202-206) Aslında bunların tümü ahlak değil, ahlaksızlıktır! Dawkins, menfaatçiliği iyi işlerin nedeni olarak düşünmektedir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 305) “Dinin etkinliğinin olmadığı durumda insani olmak yerine ırkî, milli, sınıfsal, siyasi yaklaşımlar ön plana çıkar.” (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 9) Kısaca, materyalizme göre ahlaki fiillerin ortaya çıkmasını sağlayan temel motivasyon, egoizm ya da bencilliktir. Karşılıklı yapılan fedakarlık, temelde bencilce bir davranış değil midir? (Batak, s. 139) “Bütün bir gece boyunca, hasta çocuğu sebebiyle uyanık kalan anne, çocuğu vasıtasıyla ‘genetik yatırımını’ devam ettirmesi nedeniyle bu davranışı davranışa motive edilmiştir. Bir insan,  komşusuna fedakar biçimde davrandığında, onu motive eden şey, toplumdaki şöhretini artırma için evrilmiş olmasıdır.” (Stephen J pPope, Relading Self, Others, and Sacrifice in the Ordering of Love, s. 171) “Din kökenli ahlakı devre dışı bırakınca geriye dünyevi ahlak kalır. Yani görev ahlakı ve pragmatik ahlak. Karşılıklı çıkar ilişkisine dayanan, erdem temelinden yoksun ve yaygın popüler bir ahlaktır  bu ahlak. Bu tür ahlakta vicdanın yerini rasyonel gerekçeler, akli çıkarımlar alır. Menfaat başlayınca ahlak sona erer. Huzur, ahlak, erdem, mutluluk Tanrı inancı ile başlar. Devamı da tevhit  akidesine sıkı sıkı bağlılıkta aramak gerekir!” (Hüseyin Akın, Ateistler için Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi, s. 57) “Materyalist felsefede, ‘başkasını kendine tercih etme, gücünün üstünde olan şeyler meydana geldiği zaman kadere razı olmak ve sıkıntılara katlanmak insanlık veya vatandaşlık kardeşliği’ gibi kavramlar anlamsız boş şeyler olmuştur.” (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 188) “Celal Şengör’e göre doğa, neyin ahlakî olup olmadığını da belirleyen bir otorite halini almıştır. Halbuki bilim bize, Şengör’ün düşündüğü gibi, doğada gördüklerimizi kopyalayın, taklit edin demez.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir?, s. 53) “Halbuki, doğada hırsızlık yapan sırtlan, tilki gibi hayvanlar; eşini öldüren örümcekler vb. bulunmaktadır. Bunlardan ahlaki ilkeler çıkarılamayacağı ortadadır. Hitler Almanya’sında Doktor Mengele tarafından yürütülen ve 900 kadar çocuğun ölümü veya ciddi sakatlığı ile sonuçlanan deneyler nasıl yasaklanacaktır? Bilimin hangi teorisi, hangi dalı, bu eylemleri yasaklamaktadır? Mengele’ye kızmamıza neden olan ahlaki öğretilerin, bilimsel metotla elde edilmediği açıktır. Doğa bilimlerinden iyiliğin kötülüğe tercih edilmesi gerektiği konusunda bir tavsiye edinemeyiz. Neyin iyi neyin kötü olduğu tartışması, Felsefe ve dinin konusudur.” (Bilgili, s. 76-77) “Naziler de, hayvanlar alemine atıfla, birçok insanlık karşıtı suç işlemişlerdir. Örneğin Martin Staemmler, devlet tarafından finanse edilen eserinde, “doğada eşit haklardan söz edilemeyeceğini, Nazilerin de ırksal temizlik için doğayı örnek alması gerektiğini hatta doğa kadar acımasız olması gerektiğini” ileri sürmüştür.” (R. Weikart, The Role of Evalutionary Ethics in Nazi, s. 208) Evrimci Y. N. Harari,  Sapiens adlı eserinin 145. sayfasına, ‘İnsan hakları, eşitlik gibi kavramların bizim yarattığımız birer mit olduğunu’ söyler. “Ateistler, ahlak konusunun ateizm için sıkıntılı sonuçlara gebe olduğunu fark etmişler ve bu konuda argüman geliştirmeye çalışmışlardır. M. Ruse, R. Dawkins, E. Wilson gibi ateist düşünürlere göre, ahlaki eğilimlerimizin altında evrimsel süreç yatmaktadır. (Bilgili, s. 80) “Bazı eylemler, örneğin aynı türün diğer üyeleri ile yardımlaşma, evrimsel süreçte hayatta kalma olasılığını artırmış, zamanla bu eylemler bize ‘iyi gibi görülmeye’ başlamıştır. Oysa bunlar, işe yarayan illüzyonlardan ibarettir. Yani gerçekte bu eylemler iyi ya da kötü değildir.” (M. Stenmark, How to Relate Science and Religion, s. 6) Materyalist ateist Michael Ruse ve Edward Wilson: “Ahlak bize ortak hareket etmemiz için genlerimiz tarafından yutturulan bir illüzyondur, ahlakın objektif bir temeli yoktur, fakat biyolojik yapımız bizi öyleymiş gibi düşünmeye sevk etmektedir.” demektedir (The Evolution of Ethics, Philisophy of Biology, s. 314) Richard Dawkins, merhamet duymamızı, ‘Darwinci hatalar: mutluluk veren, değerli hatalar’ şeklinde tarif etmektedir. (Dawkins, The God Delusion, s. 253) Bu mantık üzerine nasıl bir ahlakî sistemi kurulabilir ve bu sistem nasıl kalıcı ve etkili olabilir?! Ahlaki normların objektif olduğunu iddia etmek için başka kaynağa referans verilmelidir. (Bilgili, s. 81) Dawkins, ‘Sadece insanların hayatlarında derin bir anlam aramanın değil, evrenin var olmasının ardında da bir anlam aramanın gereksiz olduğunu’, ileri sürer. (Dawkins, The Selfish Gene, s. 21) Dawkins, “Ben, hastanın bakıldığı, güçsüzün kollandığı, ezilenin gözetildiği bir toplumda yaşamak istiyorum ki, bu da anti darwinist bir toplumdur.” (Dan Arel, “Dawkins:’We need an anti-Darwinian society”, 9.12.2014, patheos.com) derken aslında, darwinist dünya görüşünü savunduğu halde, bu bakış açısına sahip bir toplumda insanca yaşanamayacağını da açıkça itiraf etmiş olmaktadır. Ünlü ateistlerden Sam Harris, Irak Savaşı’nı “Medeni Batı toplumu tarafından İslam barbarlığını yenmek için başlayan asil bir haçlı seferi” olarak değerlendirir; “işkencenin ahlaki olduğunu” öne sürer. (Öğük, s. 28)  Amerikalıların Afganistan’da yaptıklarının meşru olduğunu ileri sürer. (Öğük, s. 36) Halbuki Amerika’nın Irak, Afganistan müdahaleleri sonunda 1.24 milyon insan ölmüş ve 10.1 milyon insan evsiz yurtsuz kalmıştır. (Öğük, s. 113) ‘İster ılımlı ister fanatik olsun bütün dindarlara karşı hoşgörüsüz olmalıyız’ der. (Öğük, s. 21) Dawkins, ‘Bencil Gen’ 11-12. Sayfalarında şöyle söyler: “Bu kitaptaki tez, bizim, diğer bütün hayvanlar gibi, genlerimiz tarafından ‘yaratılmış makineler’ olduğumuzdur. Ben, gende, baskın özelliğin ‘acımasız bir bencillik’ olduğunu savunacağım. Evrensel sevgi ve türün iyiliği hiç de evrimsel anlamı olmayan kavramlardır.” Yaratılan gen; makine yaratıcısı oluyor, cansız ve akılsız bu gen; acımasız ve bencil gibi maddi olmayan, bilim dışı kavramlarla ifade ediliyor ve sevgi veya iyilik gibi kavramlar evrime göre anlamsızdır! Kısaca bu bakış açısı bize, “Acımasız bencillik dışında baskın bir değerin olmadığını” söylemektedir! Tabii bu mantığa göre “bir yetişkin bencilce bir iş yaptığında bunu bilinçsizce yapmış olmaktadır, çünkü o, özgür iradeye sahip olmayan programlanmış bir robottur!” (Batak, s. 137) Dawkins şöyle devam eder:” Bir bilim insanı olarak, Darwinizmi desteklediğim kadar, insan ilişkileri söz konusu olduğunda, tutkulu bir anti-Darwinciyim.” (Dawkins, A devil’s Chaplain, s. 11) “İyi, cömert bir toplum meydana getirme konusunda, ‘bilimden -darwinizmden-‘ yararlanamayacağımıza göre, bu, bizim ‘bilim’ (!) dışına çıkmamız gerektiği anlamına gelmez mi? Ahlaki bir toplum meydana getirmek konusunda biyolojik doğamızdan ve tabii ki naturalizmden umudumuzu kesmeliysek, nasıl ve neden iyi, cömert ve bencil olmayan bir insan ve toplum olmalıyız? Neden iyi olmalı ve doğamıza karşı gelmeliyiz? İyilik ve özverili olmak, bilindiği gibi yaşama olasılığını azaltır. Bencil bir politikacı iyi bir politikacı mıdır? Bir makine ya da robot, neden ahlakî değerleri benimsemek için yapısına karşı çıkmalıdır? Ahlakı, bilimci natüralist felsefeden çıkaramazsak, nereye dayandırmalıyız?” (Batak, s. 132-133) Natüralist yaklaşıma göre ahlakilik, evrimin bize kabul ettirdiği bir yanılsamadır. Dawkins şöyle der: “Doğa zalim değildir, sadece acımasızca kayıtsızdır. Bu, insanların çıkaracağı en güç derslerden biridir. Şeylerin iyi ya da kötü, zalim ya da sevecen olduğunu kabul edemeyiz. Ancak sadece duyarsız -kayıtsız ve amaçtan yoksun- olduğunu kabul edebiliriz.” (Dawkins, River out of Eden, s. 96) Dawkins’e göre evren, kör ve acımasızlık gibi özelliklere sahiptir. (Dawkins, Eden, s. 133) Bilinci olmayan bir varlık, nasıl bilinç değerlerine sahip olabiliyor? Yaşam kalım olasılığını arttıran fiillerden ahlaki ne kadar değere ulaşılabilir? Bencil gene sahip birey için gerçekten bir fedakârlıktan söz edilebilir mi? Fedakarlık, karşılıksız ve beklentisiz olarak yapılan ahlaki bir değer değil midir? Dawkins’in bu değerden anladığı şey, bizi, umutsuzca faydacılığın zirvesine taşıyor görünür. Dawkins bu konuda şöyle der: ‘Önemli bir kavram olan karşılıklı özveriden söz edeceğim: “sırtımı kaşı, sırtını karşıyayım.’ ilkesi.” (Dawkins, Bencik gen, s. 273) Bu mantık üzerine bir ahlak prensipler bütünü bina edilebilir mi? “Bir yaşam kalım makinesi, bencil genlerini körü körüne korumak üzere programlanmış bir robot araç olan ‘insan, neden cömert ve iyi olmalıdır?’ Sorusuna Dawkins cevap verememektedir.” (Batak, s. 141) Bilinci olmayan bir varlık (çünkü materyalistlere göre insan gen tarafından yaratılmış bir makinedir) nasıl bilinç değerlerine sahip olabilir? (Batak, s. 142) Dawkins’e bakarsak, iyi olmak zorunda değiliz. (Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s. 104) Bir robot, iyi ya da kötü olabilir mi? Sevgi, adalet gibi değerler, naturalizme göre biyolojik olarak var olmayan halkça konuşma biçimlerine aittir. Dennett ve Dawkins’in savunduğu gibi, özgür iradesi olmayan robotlar isek, doğada yeri olmayan değerlerin insanda da yeri olmayacaktır. (Batak, s. 147) Dawkins’e göre akıl dışı olan din, beyindeki başka bir irrasyonel mekanizma olan aşık olma eğilimimizin yan ürünüdür. (Tanrı Yanılgısı, s. 173)

Dennett ve Dawkins gibi katı natüralistler, ahlakiliği ve değerin zorunlu şartlarını yok etmektedirler. (S. Goetz, Naturalism, s. 85) “Dennett ve Dawkins’in ifadeleri ile bilinçsiz bir tür robot-makine isek, değerlerimiz olabilir mi? Naturalist de göre, ‘iyi’ diye bir şey olmadığı için ayırıcı bir etik algı yoktur. Etik, materyalistler her şeyi maddi olarak maddeye göre değerlendirdikleri ve madde olan dışında hiçbir şeyi kabul etmedikleri ne göre, doğa bilimlerinden biri değilse iyilik ve kötülük bilimsel bir mesele değil ise, bu konuda hiçbir değerlendirme doğru ya da yanlış olmayacaktır.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett’ten Dawkins’e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s. 127)

“Bilimin değerler konusunda söyleyeceği hiçbir şey yoktur. ‘İyilik zorbalıktan daha çok istenir’ gibi önermeleri ortaya koyamaz.” (Bertrand Russell, Din ile Bilim, s. 125) Bilimle büyülenen toplumlar, geleneksel-dinî anlamlandırma çabasını terk etmiş ancak, onların yerine bir şey koymakta zorlanmışlardır. (Bilgili, s. 84) Sosyolog Max Weber, ‘Rasyonelleşme neticesinde dünyanın büyüsünün bozulduğunu, bu durumun beraberinde bir anlam kaybını getirdiğini.’ söylerken önemli bir noktaya işaret eder. (John Grumley, History ABD Totality, s. 85) Yaşayan evrimsel biyologlardan Francisco Ayala’nın da altını çizdiği gibi, ‘bilimi kendi uzmanlık alanı dışında konuşmaya zorlayarak bilime iyilik değil kötülük yapılmaktadır.’ (Ayala, Darwin’s Gift to Science ana Religion, s. 173)

“Modern zamanın ‘güçlüleri’ akılcı ahlak sahibidir. Bu akıl, her konuda teknik yararlılığı ve kişisel çıkarı temel alan araçsal akıldır.  Bu ahlak sisteminde yardımlaşma, vefa yoktur. Buna karşılık ekonomik çıkarları ayakta tutacak, maddi değerler özenle korunmaktadır. Örneğin iş ahlakı, işe zamanında başlayıp zamanında bitirmek, sistemli bir şekilde çalışmak. Alman filozof Kant bu ahlak sistemine ‘ödev ahlakı’ adını vermiştir. Akılcı ahlak, felsefi temelli bir ahlaktır. Her zaman çıkar hesapları yapmakta, çıkarı olmadığı yerlerde yıkıcı tezgahlar kurabilmektedir. Rasyonel/akılcı ahlak kurucuları, çıkarlarının olmadığı yerde kıvılcımı bir alev topuna dönüştürebilmekte, sömürmek istedikleri toplumlarda özellikle kapanmış yaraları kaşımaktadırlar. Akılcı ahlak, belli bir ırkın menfaatlerini temel aldığı, ahlaki sorumluluğun sınırlarını ülke sınırları ile eşdeğer kabul ettiği için uzun vadede ırkçılığı körükler. Günümüzde yaşadığımız küresel ahlaksızlıkların, çifte standartların, etnik şiddetin temelinde de, bu ahlak vardır. Batı ülkeleri kargaşayı ve açlığı, kendi ülkelerinden ‘öteki’ olarak adlandırdıkları toplumlara ihraç etmişlerdir. Onlarda göre ahlaki değerler, toplumların sınırlarının ötesinde geçerliliğini kaybeder ve ihlal edilebilirler. Her zaman çıkar hesapları yapan, çıkarının olmadığı yerde selam bile vermeyen rasyonel ahlak sahipleri, daha çok para kazanmak için çevreyi, atmosferi, denizleri ve bütün yeryüzünü çöplük haline getirmişlerdir.” (Hasan Ayık, Ahlak sorunumuz, 36-41) 

“Aklı temel alarak iyi kötü şeklinde kararlar alma noktasında insanların ittifak edeceklerini zannetmek, sadece geçersiz bir inançtan ibarettir.  Her insan hırsızlığın yanlış olduğunu bilir fakat bu prensibe uyulmadığı da açıkça ortadadır. Merhamet, fedakarlık, cömertlik gibi insanı özellikler aklın gölgesi altında kalırsa bu toplumda yaşama imkanı mümkün olmaz. Din ise hem akla hem iç dünyaya seslenerek bir bütünlük oluşturur. Din, insan tabiatında aklın ulaşım imkanının olmadığı alanlara girerek kişiyi ‘gerçekten iyi bir insan olmaya ikna edecek’ donanıma sahiptir. (Selçuk Kütük, Deizm, s. 70-71) Bir deistin ahlaka aykırı gördüğü bir durumu, bir başka deist erdemli bir davranış olarak algılarsa bu sosyal bir kaosa yol açmaz mı? Neden ahlak diye bir kavramın olması gerektiğinin doğal din anlayışından hareketle ortaya koyması mümkün değildir. Bir deist, akıl yoluyla ahlaki doğruları bulmuş olsa bile bu doğrulara uymazsa ne olacaktır?” (Selçuk Kütük, Deizm, s. 74)  “Aklın en temel ilkeleri hususunda bile tam bir olarak fikir birliği oluşturulmamışlardır. Bilgilerin temelinde, doğrulanamayan inançlar vardır.” (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler, s. 7, 773) “Günümüzde insanların bilime olan inançlarının ardında, bilimsel bilginin doğru ve güvenilir olduğu düşüncesi yatmaktadır. Her bilimsel teorinin doğru olamayabileceği ya da belli bir süre sonra yanlışlanabileceği unutulmamalıdır. Bilim, henüz tamamlanmamış ve belki de insanlık var oldukça tamamlanamayacak bir araştırma sürecidir. Her bilimsel yöntemin ve bulgunun temelinde bir dünya görüşü yatar. Dünya görüşleri ise bir takım ön kabullere dayanır. Dolayısı ile bilimsel önermelerin mutlak ve evrensel olduğu iddiası akla uygun değildir.” (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler,s. 83, 84, 86) “Her insan aklınca bir ölçü ya da değer takdir edebilir. Ancak bunun bir kesinliği veya evrenselliği olmaz. Deistler, dini bireyselleştirmek suretiyle onu, sosyal yönü zayıf bir forma dönüştürmüşlerdir. İnsan aklı ile insanların ideal bir şekilde olgunlaştırılması imkânsızdır. Hangi ahlaki normların evrensel olduğu konusunda dahi bir fikir birliği yoktur. Din ve vahiy olmadan, İnsanın neden ahlaklı olması gerektiğinin, ahlaklı davranmamasının sonucunda ne gibi yaptırımların olacağının salt rasyonel çıkarımlar ile izah edilmesi pek mümkün görünmemektedir. (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler, s. 90) İnsanın aklının yanı sıra, inanç dünyasının, gönlünün, duygularının, hislerinin, kaygı ve endişelerinin de tatmin olması gerekir. İnsanın sadece akılla, maddi ve manevi dünyasında ideal bir mutluluğu yakalaması imkânsızdır. Herkes için geçerli olabilecek bir değer, insan aklı tarafından inşa edilememektedir. Bunun için aklın üstünde, her kişinin saygı göstereceği bir makamın olması gerekir. Bu merci ise, ilahi vahiy ve peygamberdir. Tanrı inancı ile beraber vahiy ve peygamber olmaksızın bütün insanların kabulleneceği bir değer oluşturmak mümkün değildir.” (Erol Çetin, Deizm eleştirisi ve yapılması gerekenler, s. 122) 

Ateistler, “Cinsel özgürlük ve feminizm adı altında toplumun bozulduğunu ve  fuhşun, cinsel sapıklıkların ve bulaşıcı hastalıkların artığını.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap, s. 50) ve “Ahlaksızlığa götüren fiilleri sakıncalı görmedikleri için taciz ve tecavüzün arttığını göremiyorlar.” (Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap s. 36) “Günümüzde, cinsel istismarın cirit attığı yerlerde, dinin zaten çoktan rafa kaldırılmış olduğu, bilinen bir gerçektir. İnsanın, sadece biyolojik bir varlık olarak konumlarsak, para, haz ve tüketim kaçınılmaz olacaktır.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 273)

Armstrong, ateistlerin teist olan muhataplarını aşağılayarak sohbete başladığını söyler. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, s. 19) Fern Elsdon-Baker yeni ateizme eleştiri getirdiği için, kendisi de bir ateist olmasına rağmen yeni ateistler tarafından ‘yobazlıkla’ suçlanır. (Öğük, s. 22)

“Ateist felsefeci J. L. Mackie, ‘Eğer Tanrı fikri yoksa nesnel anlamda bir ahlakilikten söz edilemeyeceğini’ itiraf eder.” (Mackie, Ethics, s. 15) “Ahiret inancını dışlayan bir tanrı fikri, aynı zamanda dünyada insanlık yararına yapılacak iyi işlerin yapılma sebebini de ortadan kaldırır. Anormalliğin hiçbir sınırının olmaması ve bu kapının açılması durumunda, kişi ve toplumların nelerle karşılaşacaklarının iyi hesap edilememesi eşcinselliğin yasaklanmasının hikmetlerindendir.” (Namık Kemal Okumuş, Sağlam kulpa Tutunamayanlar, Ahlak, eşcinsellik ve deizm üzerine, s. 199, 235)

“İnkarcı akımların insana anlam ve değer sistemini asla sunamazlar.” (Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları, Komisyon, Soru ve Cevaplarla Niçin İnanıyorum? s. 29) “Bir ateistin ahlâklı olmasının rasyonel bir temeli yoktur.”  (Alper Bilgili, Yeni Asya, 01 Haziran 2012) “Amerikalı felsefeci William Lane Craig, Harris’in “insanın mutluluğuna sebep olan fiillerin neden ahlaki olması gerektiği” görüşünü temellendiremediğini söylemektedir. Ateist olduğunu iddia eden topluluklarda daha güzel bir ahlaki hayat mevcut değildir. Zencilere yönelik ayrımcılığın nedeni bir din olabilir mi? Güçlü devletler tarafından sömürülen ülkelerde yaşayan insanların açlığa mahkûm edilmelerini hangi dini öğreti emretmiştir? Dawkins’in ateist olan Stalin ve Hitler’in bu kötülükleri ateist oldukları için gerçekleştirmediklerini söyler. Ancak ateistler, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde gerçekleşen her türlü eylemden İslam’ı sorumlu tutmaktadırlar. Ahlak kuralları tamamen insanların inisiyatifine bırakıldığında ahlaki öğretilerde birlik sağlamak zorlaşacak, hatta imkânsız hale gelecektir. Tolstoy ve Dostoyevski gibi birçok düşünür tanrısız ahlakın mümkün olmadığını dile getirmek ihtiyacı hissetmiştir. Din açık olarak kötülükleri reddeder. İyilikte bulunma, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma tutumları hakkında yapılan araştırmalar dindar insanların ateistlere kıyasla önde olduğunu göstermektedir. (Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları, Öğük, s. 95-97, 99) “İnsanın iradesini iyi ve güzel yönde yönlendirecek dış bir değerler manzumesine ihtiyaç vardır. Bu değerleri, ilahi öğretiler ve peygamber yöntemleri oluşturur. İnançsız insan, değerleri bencilce kendi çıkarları uğruna kullanmanın yollarını aramaya başlar.” (Modern Çağın İnanç Sorunları, Komisyon, DİB, Profesör Metin Özdemir, s. 22, 25) “Kur’an öfkenin kontrol altında tutulmasını ve affetmeyi tavsiye etmekte, şefkat ve merhameti insanlara tavsiye etmektedir. “Sizin en hayırlınız ahlaken en üstün olanınızdır.” (Buhari, Menakıb, 23) buyrulur. İslam’a göre insanlar arasında tek üstünlük vesilesi takva sahibi olmaktır. Takva sahiplerinin özellikleri; iman eden, namazlarını kılan, zekat veren, yoksullara ve yetimlere yardım eden, öfkelerine sahip çıkan, bağışlayan, hanımlarına karşı hoşgörülü davranan, günahlardan af dileyen, sözlerini tutan, sabreden kimseler olarak Kur’an’da vasıflandırılmıştır. (Öğük, s. 124, 129) Dinin önerdiği ahlak akla ve vicdanı hapsedilen ve bu nedenle de herkeste farklı olan teorik ahlak değil tutarlı ve ihlaslı olmayı gerektiren pratik ahlaktır. (Öğük, s. 202) İnanç, ahlaki yaşayış için bir motivasyon sebebidir. Mesela hırsızlık yapmak ahlaki açıdan kötü bir davranıştır. Ancak bu dini açıdan kötü olmanın da ötesinde günah bir fiildir ve bu ayrı bir motivasyon kaynağıdır. (Öğük, s. 203-204) Dindeki ahiret inancı ölüm korkusunu önler, sorumluluk bilinci ile hareket eden insanın ahlaki gelişimine katkıda bulunur. (Öğük, s. 213) Ateist düşünce sadece inançlara değil aynı zamanda akla ve ahlaka da zarar vermektedir. Dolayısıyla ateizmi ahlaki ve insanı bir problem olarak da değerlendirmek gerekir.” (Öğük, s. 223) Konuyu tamamlayan ‘İslami emirler ve hümanizm’ adlı yazımızı tavsiye ederiz. Materyalist ahlak/huzur olur mu? “Sadece kartezyen anlayışla hareket eden bir kişi ruhsal açıdan sağlıklı kabul edilemez. Bu tür kişiler tipik bir biçimde ‘Ben’ merkezli, rekabetçi ve amaca yönlendirilmiş bir hayat sürerler. Bu kişiler, gündelik hayattaki sıradan faaliyetlerden çok az mutlu olabilirler. Hayat standartlarını maddi servet ile  ölçerler. Oysa böyle yapmakla farkında olmadan iç dünyalarına daha da yabancılaşmış hale gelirler. Bu insanlara hiçbir servet, güç ya da şöhret düzeyi gerçek mutluluğu getiremez. Bu kültürel çılgınlığın belirtilerin en psikotik tezahürü muhtemelen nükleer silahlanma yarışıdır.” (Fritjof Capra, Batı düşüncesinde dönüm noktası, s. 432) Zaten “Bir kısım ateistler nezdinde de özünü dinden alan kültürel değerler pekala önemlidir.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 19) Ahlaki sistemlerin Allah’ın buyrukları olmadan rasyonel temeli olamaz. (Caner Taslaman, Neden Müslümanım? s. 222) Gerektiğinde şahsi çıkartan vazgeçmenin akılcı bir temeli olmalıdır. Nietzche, ‘iyi ve kötü ancak Allah’ın varlığı doğruysa bir doğruluk değeri olabilir. O, Allah ile ayakta kalır Allah’sız çöker.’ (Walter Kauffmann, Portable Nietzche, s. 515) demektedir. Sonradan Müslüman olan Avusturya Macaristan doğumlu düşünür, gazeteci, din bilimci, siyasetçi Muhammed Esed’in dediği gibi  “İnsanlık, İslam’ınkinden daha güzel bir ahlak düzenini ortaya koyamamıştır.” (Muhammed Esed, Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 112) “Ben, ancak güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim.” (İmam Malik, Muvatta, Husnu’l Hulk, 8, II/904)

Dawkins kürtaj, eşcinsellik ve hayvanlarla ilişkide bulunmak gibi ahlak açısından sakıncalı görülen bazı uygulamaların meşruiyetinden bahsetmektedir. (Dawkins, Tanrı yanılgısı, 262-265) Freud’cü psikanalizme göre anne, baba, vatan ve Allah sevgisi gibi yüksek değerlere kaynaklık eden cinsellik ve korku duygusudur. Halbuki sevgi, şefkat gibi kavramlar cinsellik duygusu temelinde izah edilemeyecek kadar yüce ve ulvidir. (Prof  Dr Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 55, 58)  Her şeyin cinselliğe bağlandığı bir sistemden ne kadar ahlaki bir düzen kurulabilir? Deizm derneği eşcinsellere özgürdük isterken “Devlet otoritesi insanların cinsel yönelim, istek ve arzularını dinsel dogmalarıyla baskılamamalıdır.” (Prof. Adnan Bülent Baloğlu, Son hurafe Deizm, s. 37) şeklinde talepte bulunmaktan da geri kalmaz. Zina konusunda deistin cevabı:” iki taraf anlaşmışsa bunda bir beis yok.” (Francis Gastrell, The Principles of Deism, s.45) şeklindedir. Böyle bir ortamda da Ateist Botton’un, “seküler toplum ahlak sözcüğünden bile korkar hale gelmiştir.” (Alain de Botton, ateistler için din, s. 15) demesini anormal karşılamamak gerekmektedir.

Müslüman zina yapar mı? Yapan devamı olan bu kötülükleri yapmaya niyetlenir mi? Niyetlense pratiğe geçirir mi? Bu tür yanlış yapanları yanlışlarından döndürecek bir ateist öğreti var mı? Varsa pratiğe aktarılabilecek özelliklere sahip mi? Sorular sorular…!

Detay

Soru:

 

dinsizahlakolurmu-cevap-1

Cevap:

Cornell Üniversitesinden evrimci William Provine, evrim teorisinin beş sonucu olduğunu söyler: “Hiçbir tanrının varlığına ihtiyaç yoktur.  Ölümden sonra hayat yoktur.  ‘Etik değerler nihai olarak her türlü temelden yoksundur.’ Hayatın nihai olarak hiçbir ‘anlamı yoktur.’ İnsanın özgür iradesi diye bir şey yoktur.” (William Provine, Evolution: Free will and punishment and meaning in life, Darwin Day Keynote Address, 1998) Dawkins, “Gözlemlediğimiz evrenin neticede hiç bir tasarıma amaca, iyiliğe, kötülüğe sahip olmayan, amaçsızlık dışında hiçbir özelliği olmayan bir evren olduğunu kabul etmeliyiz.” demektedir. Peter Atkins, ‘The Second Law’ isimli kitabına şöyle başlar: “Biz ‘kaosun çocuklarıyız’, temelde bozulma ve kaos vardır, amaç yoktur; yön vardır. Evrenin derinliklerine indikçe kabullenmek zorunda olduğumuz kasvet ile karşılaşırız.  Stephen Jay Gould, “İnsan ırkının, evrimsel tarihin çılgın bir kazası olduğunu.” söyler. Bertrand Russell, “Durgun bir suda meydana gelen bir ‘kazada başka bir şey’ değiliz.” demektedir. Bu düşünceye göre evren acımasızdır, en temel kural, ‘hayatta kalmak için güçlü olmak’ gerekliliğidir. Böyle bir mantığa sahip olan kişi, hayatını başkaları için neden feda etsin? Evrenin zaten kendisi amaçsızdır, var olmanın kaçınılmaz sonucu ise çatışmadır. (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 94, 95)

Ben evrim geçirerek tesadüfen oluşmuş ve dünyadaki olayları da “Güçlülerin hayatta kaldığı, zayıfların ezilip yok olduğu” bir mekan olarak görüyorsam neden rakibim olan ve zamanla yok olacak insanlara yardım edeyim? -Darwin’in Türkler hakkındaki görüşlerini de burada hatırlayalım!- Peki bu bakış açısına sahip olunca insan mutlu olup huzuru bulabiliyor mu? “Yaşamayı umduğumuz tek hayat bu olunca, ‘mümkün olduğunca fazla’ şey yaşayıp deneyimleme takıntısı ediniyoruz. Dolayısıyla da hiçbir şeyi kaçırmama takıntısı ediniyoruz ki bu, birey için stres yaratan bir durum olmanın dışında, nihayetinde toplum ve kültür için de yıkıcıdır. Çünkü hep daha fazlası için duyduğumuz iştahı doyurmak mümkün değil.” (Svend Brinkmann, Olan Biteni Kaçırma Keyfi, s. 48) Bir amaç için bu aleme gelmemişim ve hayat yaşadığım bu andan ibaret ise, ölünce toprak olup yok olacaksam, hiç bir şey de hatırlamayacaksam, yapacağım kötülükler yakalanmadıktan sonra yanıma kar kalacak ve “güçlü olduğum için” zaten tabiat kuralı gereği (!) hayatta ancak bu şekilde kalabileceksem, bedensel ihtiyaçlarımı bu dünyada ne kadar tatmin edebilirsem o kadar benim için cennet olacaksa, arzularımı tatmin edemezsem dünyadaki zevklerden bir çok şeyi kaçıracaksam, iyilikleri  neden yapayım, zaman, emek ve para harcayayım? Bu bakış açısına sahip biri neden ve nasıl ahlaki prensipler bütünü oluşturabilir? Oluşturduğu bu prensipler ne kadar evrensel ve kapsayıcı olabilir? Sonsuz bir hayata inanmayan, cennet cehennemi kabul etmeyen, öldüğünde ahirette hesap vermeyeceğine inanarak yaşayan bir insan iyilik yapar mı, yaparsa onu buna iten nedenler neler olabilir, amaç tamamen insani mi olur yoksa, reklam, kibir, çevreden ilgi görme gibi yine ahlaka aykırı tutumlar  mı olur? Yolda gördüğü para dolu cüzdanı kamera, polis yoksa insan cebine indirmez mi? Emek harcayıp kazandığı parayı dünyalık bir menfaati olmadan bir ateist başkası ile paylaşır mı? Bir ateist yılbaşında yediği hindiden komşu veya fakirlere ikram eder mi, hiç ettiğine şahit olan var mı?

Bireysel bazda ki, Allah’ın insana verdiği vicdanın yönlendirmesi ile- ahlaklı davranışlar sergileyen insanları şimdilik konu dışı bırakacak olursak, üzerinde öncelikle durulması gereken  soru şudur: Dinden tümüyle bağımsız bir ahlak anlayışı kurulabilir ve kurulan bu düzen devamlı olacak şekilde korunabilir mi? İstisnai olarak dinsiz olup ahlaki tavırlar sergileyen insanlara baktığımızda, aslında bu insanların içinde yaşadıkları toplumun dini tavırlarını özümsemiş ve topluma sinmiş olan ‘din kökenli’ ahlaki değerleri pratiğe geçirdiklerine şahit oluruz. Ama bu özellikler dini ortamın hakim olmadığı yerlerde ne kadar ortaya çıkar veya devam edebilir? Merhamet, yardımseverlik gibi kavramlar dini temel olmadan  insanlarca ne kadar benimsenebilir? Mesela ateist ve din düşmanı olan Ayn Rand gibi “Bireylerin kendilerini başkaları için feda etmemesi gerektiğini” ileri süren (https://tr.wikipedia.org/wiki/Ayn_Rand), ‘rasyonel bencillik’ savunucularının etkin olduğu toplum, ne kadar ahlakî olabilir? ‘Ahlak sadece bir var olma ve çoğalma mekanizmasından ibarettir’ diyen (www.reasonablefaith.org/translations/turkish/popular-articles/tanri-var-mi) Kanadalı bir bilim filozofu olan ateist Michael Ruse mantığı ile toplum ne kadar ayakta durabilir?

Ayrıca Ateistler, içlerinde bulunan herhangi bir iyilik eğiliminin kaynağı olarak ateizmi gösteremezler. Çünkü Ateizm iyi veya kötüyü kabul etmiyor ki! (Detay, ‘Ateizm yanılgısı’ adlı yazıdaki ‘Natüralizm’ adlı başlığa bakılabilir.) Onlar, çevrelerindeki yaygın dini kültür birikiminden bu davranışları yaparlar. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 28) Ateist filozof Michael Ruse: “Darwinist etikçiler, içsel ahlakın, içimize yerleştirilmiş bir tür yanılgı olduğunu açıkça söyler.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 131) Darwin: “Tanrıya inanmayan bir kişinin, yalnızca en güçlü olan veya dürtü ve içgüdülerini takip etmek dışında bu hayatta hiçbir kuralı olamaz.” (Darwin, Autobiography, s. 54) Ateizmin sorunu, nesnel ahlakının imkansız oluşudur. Ateizm dünyasında iyi olmaya hakkın yoktur. Bunun da sebebi ‘erdem’ diye bir şeyin olmamasıdır. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 138) Ateizm, insan içerisinde bulunan yırtıcı kurdu, hiçbir yaptırım olmadan serbest bırakır. (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 140)

Ateist bakış açısına göre bir kişiye tecavüz etmenizde sosyal yaptırımlar dışında yanlış olan başka ne taraf bulunmaktadır? Aslında ateizme göre bu bile yoktur!

Dawkins’e bir gazeteci, “bir ateiste göre, tecavüzün yanlış bir eylem olduğu gerekçesiyle kınanmasının bir dayanağının bulunmadığını, çünkü bu işin kötü olduğunu düşünmenin biraz keyfi tavır sayılacağını” söylediği zaman, ‘onaylamaktan’ başka bir şey yapmamıştır: Tecavüzün yanlış olduğuna olan inancımız keyfi bir sonuçtur bunu söyleyebilirsin, Evet! (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 141)

İnsanlar üstü otoriteye inanmadan ve bu dünyada olmasa da ahirette mutlaka her iyiliğin karşılığının olduğu inancı olmadan bir insan hayatının ne kadar süresince ahlaki olabilir ve neden? Daha da önemlisi insanların iç alemlerinde ahlaki erdemler özümsenmeden, dıştan yapılan ve ahlaka uygun gözüken davranışların amacı ne kadar “Menfaat, reklam, ileriye dönük yatırım” gibi kavramlardan uzaktır  veya bu amaçlar olmadan devamlı olabilecek özelliğe sahiptir? “Fedakarlık, şefkat, edep, tevazu, ihlas, saygı, hibe , gıybet-iftira etmeme, zina hatta göz zinasında bile olsa uzak durma, haset etmeme, karşılıksız verme ve bir elin verdiğini diğer elin görmemesi”  vb. özellikler dinsiz bir toplumda oluşturulabilir mi? Bunlar oluşturulamadan ahlak ne kadar devamlı olabilir?

Bir örnek verelim: İki hakim düşünelim. Biri dini inancı sağlam diğeri ise materyalist bir ateist. Hayatını adalet için acaba hangisi tehlikeye atabilir, ölümle karşılaşınca hangisi korkmadan yola devam edebilir? Tehdit edilince ateist olan neden ve ne kadar yola devam edebilir? Ama dindar olan kişiyi ahiret inancı güdüler ve sonuna kadar adalet için mücadele etmeye devam etmez mi?

Bir ateist, “Yarın kıyamet kopacağını bilseniz ağaç dikin.”  (Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168, Heysemî, Mecmâuz-Zevaìd 4,  63. Münâvî, Feyzul-Kadîr 3, 30) şeklindeki yönlendirmeye kendini ne kadar muhatap kabul eder? Gerek rasyonalizm, gerek pragmatizm ve gerekse pozitivizm açısından bu söz kendini asla güdüleyemez ama bu teşvik ile bir çok inanan, sadece ağaç dikmeyi değil, yaptığı bir çok iyiliğin karşılığını bu dünyada görmeden ve beklemeden sırf Allah rızası için yapmaya devam etmektedir. O dikilen ağaçtan “insan dışında vahşi hayvan, kuş faydalansa bile ” (Müslìm, Musâkât 7, 10, Buharî, Edeb 27)  bir materyalist kendi çıkarına olmayan bu tür eylemlere neden tenezzül etsin veya kaç ateist bu tür direk yararını görmeyeceği faaliyeti pratiğe geçirir? Kaç ateist “Dere kenarında bile abdest alsanız suyu israf etmeyiniz.” (Ebu Davud, Cihad, 21, III/27) hassasiyetini işlerinde gösterebilir? Neden göstersin? Gıybet etmenin -Arkadan insanların hakkında duyduklarında hoşlanmayacağı şeyleri konuşmanın- kötü bir şey olduğuna bir ateisti kim, hangi argümanlarla ikna edebilir? “Yiyiniz içiniz ama israf etmeyiniz” (Araf, 31; Tirmizî, Bir 41, IV/343) prensibini hatırlattığınız bir ateistin, “Sana ne ben kazandım” demesi üzerine ona ne cevap verebiliriz? Gıybet eden, israf eden bir ateist ahlaklı mı hareket etmiş olur? İsraf, gıybet vb. ahlak sınırları içindeki davranışlardan mıdır?

“Asıl iyilik, sevdiği malını yakınlara, yetimlere, yoksullara, dilencilere, yolda kalmışlara ve boyunduruk altında bulunanlara vermek; Anlaşma yaptıkları anlaşmaları yerine getirmek” (Bakara,177), ” Eğer borçlu darlık içindeyse, ona eli genişleyinceye kadar mühlet verin. Eğer bilirseniz, (borcu) sadaka olarak bağışlamanız, sizin için daha hayırlıdır.” (Bakara, 280) , ” Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.” (Araf,199), ” Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa, Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Nisa, 135), “Ey inananlar, Allah için adaletle şahitlik edenlerden olun. Bir topluluğa karşı duyduğunuz kin, sizi adaletten saptırmasın. Adil davranın, takvaya yakışan budur. Allah’tan korkun, şüphesiz Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.” (Maide, 8), “Onlar büyük günahlardan ve çirkin işlerden kaçınırlar; kızdıkları zaman onlar, affederler. Rablerinin çağrısına gelirler, namazı kılarlar. İşleri, aralarında danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan hayır için harcarlar.” (Şûrâ, 37-39) ve benzeri birçok prensibi insana uygulatacak insan kaynaklı bir ahlak sistemi ne kadar mümkündür?

Batı ülkeleri Müslüman olmadığı halde trafik kurallarına uyuluyor, kanunlar harfiyen yerine getiriliyor, insan haklarına itaat ediliyor, o halde özelde İslam’a genelde ise bir dine gerek var mıdır?

Batı ülkelerinde ‘kanunların yaptırımları’, tanrı/ahiret inancı yerine geçmiştir. Batıda kanun için yapılan ve yapılmadığında başta maddi cezalar olmak üzere dünyada verilen her türlü ceza verici kurumların bulunması, insanları belli davranışları yapmaya yönlendirmekte ve bu dışarıdan bakılınca ahlaktan kaynaklanan davranışlar gibi zannedilmektedir. Bu yapı, içten gelen ve insanın iç dünyasını geliştirmesi ile dışa yansıyan davranışlar bütünü değil, aksine dıştan gelen ve zorlama ile yürütülen bir sistem olmaktadır ve bu asla ahlak olarak nitelendirilemez. Zaten bu durum birçok sorunları da beraberinde getirmektedir. Mesela, insanlar arası iletişim ile karşılıklı yardımlaşmayı emreden İslam dininin emirlerinden olan zekattan kurban ibadetine dek tüm emirler insanların kaynaşması ve birbirleri ile iletişimini ahlaki temelde devamını amaçlarken, batıda oluşturulan ve ‘sosyal devlet’ adı altında yürütülen sistemde insanlar vergilerini verdikleri ve kurallara uydukları müddetçe başkalarına yardım etmemekte, insanın iç dünyasını geliştirecek belli duyguların (şefkat, empati, fedakarlık vb.) pratiğe geçmesi mümkün olmamakta, insanlar adeta robotlaşmaktadır. Fakir birinin gözlerinin içine bakmanın bile insan vicdanında meydana getireceği duyguları yaşamadan uzak olan batı toplumu, ‘vergimi verdim, devlet yardım’ etsin mantığı ile insani özelliklerden hızla uzaklaşmaktadır. Bu tür toplumlarda çok sık görülen tecavüzden intihara eğilim aslında durumun vahametini de ortaya koymaktadır.

ABD’de sigara izmaritini yere atmanın bedeli bin dolar,  İspanya’da yere kâğıt, sigara izmariti, çekirdek atanlara veya düştüğünde yerden almayanlara 60 Euro’dan 750 Euro’ya kadar para cezası verilmekte, ayrıca çöplerini ayırmayanlara da para cezası kesilmektedir. Londra’da ise yere tükürenler 500 sterlinlik para cezasına çarptırılmaktadır. (Milliyet, 02.03.2009; Hürriyet, 22 Kasım 2013; Cihan, 01.01.2014) Avrupa’da yere çöp atanlar en az 800 avro ceza öderken, 17 yaşındaki İngiliz ile 18 yaşını bitiren ABD’li genç isterse evi terk edebilirken aile de isterse ona maddi desteğini kesebilmektedir. Batıda dıştan ahlaki gözüken ama özünde kanunların gücü ile uygulanan kurallara en bariz örnek, 18 yaşını dolduran bireylerden ailesince alınan ev kiralardır. Çünkü artık kanunen aile çocuğuna bakmak zorunda değildir! Kısaca batıda dışarıdan ahlaki gözüken ama özünde kanunların yönlendirmesi ile uygulanan davranışlarda temel faktör; yaptırım yani ceza sistemidir! Batıda; ahlak, vefa, edep aranmamalıdır; Bunlar kendi menfaatlerine uygunsa kabul edilir ve savunulur. Yoksa dünyanın öbür ucundaki insanlara götürülen ‘demokrasinin’ içeriğini artık herkes öğrenmiş bulunmaktadır. Medeni, uygar ve kendilerine göre ahlaka sahip bu toplumlardaki insanlardan az bir kısmı hariç hemen hiç biri buna engelde olmak istememektedirler. Batı için “uygarlık, demokrasi, insan hakları” sadece kendilerinin menfaatlarini desteklediği müddetçe savunulan kavramlardır! Menfaat varsa kral da savunulur (Suud gibi), menfaat yoksa seçim, demokrasi yerine darbe de (Türkiye, Cezayir, Mısır, Filistin gibi) desteklenir! Ama hırsızlık yok batı ülkelerinde diyenler çıkabilir, bunu birey değil dünyayı soyarak batı zaten evrensel boyutta gerçekleştirilirken sus payı da vatandaşlarına bölüştürülmektedir! İş ahlakı (Kant’ın deyimi ile ödev ahlakı) dedikleri: Özü menfaate dayalı, ceza ile desteklenen bir yapıdır sadece! İşliyor mu evet ama bu ahlak değildir; egoizm merkezli pragmatizmdir!

1800’lü yılların başında Avrupa ülkelerini gezen Mirza Ebu Talip, gözlemlerini şöyle aktarır: “Çoğunluğu ceza alma korkusu ile ülke kanunlarına karşı çıkmamaya özen gösteriyordu. Eğer yakalanmama ihtimali olan bir durumda da, hırsızlık yapmaktan geri durmuyorlardı.” (Mirza Ebu Talep Han, Oksidentalizm, s. 176) “Kanunlara karşı saygılı olmaları ve korkmaları en iyi özellikleriydi. Bu yüzden çok nadir kanunlar karşısında ağır cezası olan bir eyleme giriyorlardı.” (Mirza Ebu Talep Han, Oksidentalizm, s. 192)  “Gece olduğunda bütün sokaklarına en dip köşelerine kadar aydınlatan lambaları sayesinde rahat dolaşmakta, eğlenmekte ve gezmekte idiler ama bu lambalar bir anlığına söndüğünde şiddet hemen kendisini göstermektedir. Bana göre er ya da geç kötülük onlara da bulaşacak ve güzel sokaklarını esir alacaktır.” (Mirza Ebu Talep Han, Oksidentalizm, s. 190) 

Batı mantığı ile seküler ahlakın insanı götürebileceği son nokta, dünyadaki konforunun sınırına kadardır ki, konfor bozulmaya, maddi olarak zarar görmeye başlayınca Batı dünyası, daha önce sloganını yaptığı her türlü kavramları adeta birer put gibi yemekte, bu kavramları göz ardı etmektedir. ‘Demokrasi, insan hakları, adalet, paylaşım’ gibi kavramlar ne yazık ki Batıda sadece kendi vatandaşları ve çoğu zamanda sadece kendi dindaşlarını kapsayan eğilimler olmaktadır. Ayrıca İslam ahlak sistemi ile batı etik normları arasındaki en büyük fark, Müslüman’ın ahlakının evrensel olması, her insanı kapsayıcı olmasıdır. (Bu konuda İslami emirler ve hümanizm adlı yazıyı tavsiye ederiz) Batının ahlaki ise rasyonel ve pragmatisttir. Batı sadece ‘kendine’ ahlaklıdır, kendi menfaatine olan konularda gerektiğinde zulüm, baskı, yağma, işgal, işkence yapmakta ve hala daha da bna devam etmektedir. Bu konularda özellikle ‘Batı medeniyeti’ adlı yazımızı tavsiye ederiz.

Şimdi dinsiz toplumlar ve ahlak konusundaki analiz, istatistiklere geçebiliriz.

avrupa-ate-1

Ateist toplumlarda temizlik, kadına şiddet, intihar, tecavüz, uyuşturucu, swinger, eşcinsellik, ensest, Zoofili, pedofili, nekrofili. 

intihar-tecavuz-ateist-1

 

                                                               Dinlere ve yıllara  göre intihar oranları

                                                            Milliyet, 18 Ağustos 1955

 

İsveç örneğinden devam edelim: Yıl 13 Ocak 2023.  Per Carlbring adlı profesör, Stockholm Üniversitesi’ne staj için müracaat eden Fatma Zehra S.’nin müracaatını “Türkiye’nin İsveç’in NATO’ya girişini engellemesini” neden göstererek reddeder! ‘Hak, hukuk, adalet, eşitlik, eğitim hakkı, ırkçılık, ayırımcılık’ mı dedi birisi? “İsveç’te tecavüz oranları neden yüksek? İsveç Ulusal Suçları Önleme Konseyi (BRA), Avrupa’da nüfusuna oranla en fazla tecavüz vakalarının görüldüğü ülkelerden birinin neden İsveç olduğunu araştırdı. Avrupa Birliği istatistik kurumu Eurostat verilerine göre 2013 ile 2017 yılları arasında Avrupa’da en çok tecavüz vakasının görüldüğü ülkeler arasında İsveç ve İngiltere bulunuyor.” (Euro News, 10.10.2020) “İskandinav ülkelerinde cinsel taciz vakaları günden güne artıyor. Dünyada cinsiyet eşitliği açısından ilk sıralarda yer aldığı düşünülen İskandinav ülkelerinde cinsel taciz ve tecavüz vakaları dikkati çekiyor. Danimarka’da 2017’de tecavüze uğrayan veya tecavüze teşebbüs edilen 24 bin kadından sadece 890’u polise şikayette bulundu. Bunlardan 535’i hakkında soruşturma başlatılırken, yalnızca 94’ü mahkumiyetle sonuçlandı. Bölgede cinsel taciz ve tecavüz konusunda en kötü şöhrete sahip ülke İsveç” (AA, 12.10.2021) “Malmö, Avrupa’nın ‘tecavüz başkenti’ mi?” (BBC, 25 Şubat 2017)  “İsveç’teki müzik festivallerinde 40’tan fazla taciz ve tecavüz.” (BBC, 6 Temmuz 2016) “İsveç’te tecavüz tanımı değişince cinsel suçlar yüzde 75 oranında arttı Yasalarda 2018 yılında yapılan değişikliğe göre tecavüz ‘istenmeyen cinsel ilişki’ olarak tanımlanıyor ve baskı, şiddet ya da zorlama içermesi şartı aranmıyor.” (Yeşil Gazete,  23/06/2020) “İsveç’te farklı kentlerde iki kadına tecavüz ettiği ortaya çıkan papaz tutuklandı” (Cumhuriyet. 27.01.2021) “İsveç, tecavüz vakalarında birinci. İsveç’in, Avrupa’da en fazla tecavüz suçlarının işlendiği ülkelerden biri olduğu bildirildi. Araştırma sonuçlarına göre, İsveç’te yılda 5 bin kişi tecavüze uğradığını bildirerek polise başvuruyor, ancak bu şikayetlerin ancak yüzde 13’u mahkemelere taşınabiliyor. Araştırmacılar, tecavüz olaylarının çok olmasına neden olarak, eğlence hayatı ve içki tüketimini gösterdiler.” (NTV, 27.04.2009) “İsveç’te geçen yıl yaşanan bir olayın detayları yeni yeni ortaya çıkmaya başladı. Malmö kentinde 5 erkeğin bir kadına saldırarak çocuk parkında tecavüz ettiği açıklanırken olayla ilgili fotoğraf ve detaylar da ortaya çıktı.” (sözcü, 03 Şubat 2023)

Tabii bu günlere adım adım gelindi: “Amerikalı gazeteci J. N. Hawsson, “İsveç’teki genç kızların 15-20 yaş arasındakilerinin yüzde 90’ının bakire olmadığını” belirtir. Ülkede din dersi seçmeli iken cinsellik dersi okullarda zorunludur. Ülkede genç kız hatta evli kadınlar yabancı erkeklerle beraber çırılçıplak denize girmektedirler.” (Son Telgraf, 8.12.1955) 14 Eylül 1985 tarihli Sabah gazetesi “iki İsveçli kız kardeşin Türkiye’de güneşe aşka doyduğunu” yazarken, 16 Haziran 1992 tarihli Hürriyet gazetesinde İsveç’li kadınların park ve kırlara akın etmesini haber yaptığı metnin başlığı ‘çıplaklar tarlası’dır. 05 Ağustos 1955 tarihli Milliyet gazetesindeki haber ise şöyledir: “İsveç’te 20 kişiye bir homoseksüel düşüyor. İskandinavya’da mevcut 200 homoseksüel kulüpte, erkekler kendi aralarında dans edip ahbaplık ediyorlar. “Bizde cinsellik serbesttir” diyen  İsveç’in Uddevalla limanında, Brezilya gemisinde, çırılçıplak dans edip tayfalarla yatan 15-16 yaşlarındaki kızları gemiden alamayan annelerin acıklı feryatları henüz dinmemişken, lisede beraber okuyan kız-erkeklerin çocuk sahibi olmaları gazetelerde yer almaktadır.”

“Avrupa Birliği Anayasal Haklar Bürosu’na göre AB’de yaşayan 15 yaşın üzerindeki her üç kadından biri yaşamında en az bir kez şu veya bu şekilde (fiziki veya sözlü) cinsel şiddete uğruyor. Bazı AB ülkelerinde bu oran yüzde 50’ye yaklaşıyor. Uluslararası Af Örgütü, Hollanda’da cinsel taciz ve tecavüze uğrayan kadın sayısının yılda 100 bini bulduğunu bildiriyor. Kovid-19 kapanma döneminde yardım kuruluşlarına başvuranların sayısına bakılınca cinsel taciz oranında Hollanda’da artış yüzde 60, Belçika’da ise yüzde 70. Ama polise kayıtlı tecavüz olaylarında artış ise yüzde 20. Mağdurlara destek kuruluşları, polis kayıtlarının görece azlığını, kadınların korkup başvurmamasına ve polisin başvuru sırasında kadını şikayetten caydırmaya çalışmasına bağlıyor. Hollanda Mağdurlara Yardım Fonu’na göre üniversite ve yüksek okullarda kız öğrencilerin yüzde 11’i eğitim döneminde tecavüz yaşamış ve çoğu şikayet etmeye cesaret edememiş durumda.” (Ali Develioğlu, Aydınlık, 07.08.2022)

“Almanya’daki koalisyon hükümeti, hayvanlara tecavüzü yasaklamaya hazırlanıyor. Alman parlamentosundaki tarımla ilgili komite yeni bir düzenlemeyle, insanlarla hayvanların seks yapmasını “uygunsuz” olarak tanımlayacak. Bu kurala karşı gelenlere ağır para cezası verilecek. Belçika, Danimarka ve İsveç’te ise hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek ceza konusu değil.” (BBC, 28 Kasım 2012)

“Finlandiya’da ise hayvanlarla cinsel ilişkiye girmek yasal. Avrupa’da daha düne kadar, yasal olmamasına rağmen bazı ülkelerde de halen hayvan “genelevleri” olduğunu biliyoruz.” (Bianet, 25 Kasım 2017) “Batı sapıklıkta sınır tanımıyor: Hayvanlarla cinsel ilişki yasallaşabilir İspanya’da hayvanlarla cinsel ilişki (zoofili) yasallaşıyor. Milletvekillerinin bugün yeni bir Ceza Kanunu değişikliği taslağına son şeklini vermelerinin ardından İspanya’da zoofili yakında suç olmaktan çıkarılıyor.” (Baran, 20.02.2023) “Fransa’da gündem ‘hayvan pornosu’: Ülkede her ay 1,5 milyondan fazla hayvan porno içerikli video izleniyor. 10 binden fazla kişi de “hayvanlarla cinsel ilişki” ilanı içeren sitelere giriyor.” (Euro news, 01/02/2020) “Danimarka ve Norveç’te Hayvan Genelevleri Olduğu İddia Edildi. Danimarka ve Norveç’de Hayvanlara Tecavuz Yasal. Danimarka ve Norveç’teki yasal düzenlemeler, insanın hayvanla cinsel ilişkiye girmesiyle ilgili yasal hakları konusunda oldukça açık. Yasa böyle bir ilişkiye girmenin son derece yasal olduğunu, tek itirazın ilişkiye girilen hayvanın acı çekmesi olduğunu söylüyor. 24timer isimli Danimarka gazetesine göre, yasadaki bu ilginç boşluk insanların hayvanlarla seks yapmak için para ödediği bir iş dalının ortaya çıkmasına yol açtı. Danimarka’da hayvan genelevi işletenlerden birisi bir çok müşterisinin başka ülkelerden geldiğini, bu hizmetten yararlanmak için uzun mesafeler katettiklerini söylüyor, “kendi ülkelerindense Danimarka’da hayvan seksi yaşamanın daha kolay olduğunu söylüyorlar bana.” Bir çok müşterinin Almanya, Hollanda, İsveç ve Norveç’ten geldiğini belirtiliyor. Hayvanlara yönelik cinsel istismarlar Almanya’da yeniden yükselişte. hayvan genelevleri ülkenin bir çok yerinde görülmeye başladı. Hayvan koruma yetkililerinden birisi hayvanları korumak için daha güçlü yasalara gerek olduğunu söylüyor.” (Onedio, 25.10.2014) “Almanya’da akıllara durgunluk veren sapkın yürüyüş Almanya’da LGBT dayatmacılığının ardından Zoofili sapkınlığı çıktı. Bir grup sapkın hayvanlarla ilişki yaşamanın normal bir şey olduğunu savunmak için eylem düzenledi.” (Ulusal, 17.08.2022) Ülkemin seküler kesimi şimdi tüm bunlardan da ‘Göçmen Müslüman’ kesimi suçlar!

Cinsel Şiddet ve Cinsel Ayırımcılık Gözlemevi tarafından yapılan (12 Ekim 2020) araştırmada, Fransa’da 50’den fazla eğitim kuruluşunda 10 binden fazla öğrenci ile görüşüldü. Buna göre, yüzde 76’sı genç kız olmak üzere öğrencilerin yüzde 5’inin tecavüz yüzde 11’inin cinsel taciz mağduru olduğu belirlendi. World Population Review (WPR) adlı internet sitesinin raporuna göre 2023 yılında dünyada en çok tecavüz suçunun işlendiği ülkeler listesinde İsveç, Avustralya, Belçika, ABD, Birleşik Krallık ve Yeni Zelanda gibi ülkeler demokrasi ve insan haklarının sözde en gelişmiş olduğu ülkeler listenin başında yer alıyor. Tecavüz listesinde ilk sıralarda yer alan gelişmiş ülkelerin birçoğunda eşcinsel evliliklere devlet tarafından izin veriliyor. (Haber 7, 17.06.2023)

Fransa’da neredeyse her 3 kadından birinin tecevüze uğradığı belirtildi. Viavoice Enstitüsü tarafından HCEFH için yürütülen araştırmaya göre, ülkede cinsiyetçilik azalmazken kadınların yüzde 37’si rızası dışında cinsel ilişkiye zorlandı. Kadınların yüzde 80’i erkeklere göre daha kötü muamele gördüğünü belirtirken neredeyse üçte biri tecavüze uğradığını ifade etti. (İHA, 24.1.2023) Bu sayı 2018’de “Fransa’da her sekiz kadından biri tecavüze uğradı” şeklinde idi. (BBC, 24 Şubat 2018)

.

Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansının 28 Avrupa Birliği üyesi ülkesinde, 42 bin kadınla yüz yüze gerçekleştirdiği raporda vahim duruma işaret ediyor. Araştırmanın sonuçlarına göre, her üç kadından biri, 15 yaşından itibaren fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. Her 20 kadından 1’i ise tecavüze uğruyor. Araştırmada, kadınların yaygın biçimde istismara uğradığı ancak bunların çok azının kayıtlara geçtiği, aile içi şiddet vakalarının sadece yüzde 14’ünün ve diğer şiddet vakalarının ise sadece yüzde 13’ünün rapor edildiği belirtiliyor. Eşi veya partnerinin şiddetine maruz kalan kadınların %42’si hamileyken de şiddet görmektedir.” (Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı (FRA), 2014)

“Batı’da da eşitsizlik her alanda. Avrupa’daki kadınların yüzde 33’ü şiddet mağduru: Kadınlar dünyanın her yerinde büyük risk altında. Evlerinde bile güvende değiller. Her gün çok sayıda kadın şiddet ve tecavüze maruz kalıyor. Üstelik kendi evinde. Bu konuda yine Hollanda’dan dikkat çekici bir başka örnek: Hollandalı kadınların beşte biri evinde eşi ya da sevgilisinden şiddet görüyor. Her 10 kadından biri ise, tecavüze uğruyor. Araştırmaya göre şiddet en yoğun şekilde Kuzey Avrupa ülkelerinde görülüyor. Danimarka yüzde 52 oranıyla bu konuda en önde. Şiddet gören kadınların oranı Finlandiya’da yüzde 47, İsveç’te de yüzde 46. Şiddetin en az olduğu ülkeler ise, yüzde 20 oranıyla Polonya, Avusturya ve Hırvatistan. Almanya’da bu oran yüzde 35.” (BBC, 8 Mart 2015)

Danimarka, 1969’da pornografiyi yasallaştırdı ve 1989’da uygulamaya koyan ilk ülke olduğu “medeni birliktelik” yasalarını 2012’de cinsiyetten bağımsız evlilikle değiştirdi ve aynı cinsiyetten evlilik törenlerinin Danimarka Kilisesi’nde düzenlenmesine izin verdi. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Danimarka) Sonuç yukarıda!

                                                                                                              Sabah, 24 Şubat 1986

İngiltere’de bilinen 750 bin pedofili hastası var ve bu hastaların aynı uyuşturucu bağımlılarının rehabilite edildiği çeşitli merkezlerde rehabilite edilmesi amacıyla bazı STK’lar çalışma başlattılar. (3 Ağustos 2017) 

“Almanya’da çocuk pornografi materyali bulundurmak suç kapsamından çıkarıldı. “Pedofil yanlısı” aktivist grup, Almanya’nın çocuk pornosu bulundurmayı suç olmaktan çıkarmasını kutluyor.” (reduxx.info, 21.5.2024)

Dünyanın ortak sorunu çocuk istismarı: Dünyada her yıl yaklaşık 40 milyon çocuğun istismara maruz kaldığı tahmin edilirken, ABD, İngiltere, Almanya, Rusya ve Hindistan gibi ülkelerde ciddi sayıda istismar vakasının yaşanması dikkati çekiyor. (AA, 27.04.2019)

dinsizahlak-norvec-2

Evlilik dışı doğumların oranı

avrupa-evlilik-disi-cocuk-1

Hayvanlığın sonu yoktur, LGBTI’ya eklenecek sıradaki harfler: Önce Z, sonra P…!!!

Almanya’da bir grup, hayvanlarla cinsel ilişki özgürlüğü istedi.

ateist-danimarka-ahlak-1

PKK terör örgütünün sözde Avrupa sorumlusu Senanik Öner, ahırda ata tecavüz ederken yakalandı. (haberler.com, 3 Mayıs 2024) 

  1969’daki serbest, özgürlükten (!) 2012’de sapıklığın dibine… ‘Esfele safilin’ olana dek, ‘Bel hüm edal’!

sadakat-1

“Avrupa’da en çok uyuşturucu ölümü nerede? 2020 Avrupa Uyuşturucu Raporu, madde kullanımıyla mücadelede son durumu ortaya koyuyor. Buna göre İsveç, milyon nüfus başına en çok uyuşturucu kaynaklı ölümün görüldüğü ülke. Avrupa Uyuşturucu Raporu’na göre, İsveç milyon nüfus başına en çok uyuşturucu kaynaklı ölümü gören ülke. 2018’de 1 milyon kişi başına 81 kişi öldü. İngiltere için bu sayı 76. Finlandiya ve İrlanda, milyonda 72 ölümle üçüncü en yüksek ölüm oranına sahip ülkeler. Türkiye’de ise 12 kişi öldü.” (TRT Haber, 24.09.2020)

Önce eşcinsellik, sonra pedofili, hayvanla sex…



Hem ateist hem katil seviciler!

Sadece manevi temizlik değil, maddi temizlikte yok!

“Dini nedenlerden dolayı su, hijyen ve temizlik Müslümanlar için hep, Hıristiyanlardan daha önemli olmuştur. Doğu dinlerinde kişisel temizliğe verilen büyük bir önem vardır.” (Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, s. 83) “Bir kişilik helalar muhtemelen Haçlı seferlerinin Batıya öğrettikleri arasındadır.” (Will Durant, The Age of Faith, s. 612) 

Avrupa’nın en bilinen saraylarından olan Fontainebleau ve Versailles, içine tuvalet konulmadan inşa edilmişti. Mark Kemmerich’in “Tarihteki Garip Vak’alar” isimli kitabında, bu konuda şunlar anlatılır: “Paris’te (Ondördüncü Louis) zamanında hiç kimse sokakta giderken tepesine pis bir şey dökülmeyeceğinden emin olamazdı. Her an bir pencere açılarak süratle söylenen bir (Gare L’eau) seslenişinden sonra bir lâzımlık veya leğen muhteviyatı aktarılırdı. Şehrin hiçbir sokağında bundan ve korkunç bir kokudan kurtulmak mümkün değildi. (Üçüncü Henri) biraz titizlenmiş ve 1587 senesi ağustosunda bir tebliğ ile her sabah kendisi kalkmadan önce, bahçedeki ve salonlardaki bütün pisliklerin temizlenmesini emretmişti. Dr. A. Brager’in, 1836’da basılan “Neu Annees a Constantinople” adlı eserinde de şunlar kayıtlıdır:“Türkler’de yıkanma işi hayrete değer. Bugün bir Avrupalı, en fakir bir Türk köylüsü kadar temizlik kurallarına uymaz. XII. yüzyılın ortalarına kadar Paris’in ne derece pis bir şehir olduğunu herkes bilir. O zamandan beri, bu konuda ilerlemekle övünürüz ama, Türklerin bugünkü temizlik seviyesine gelmemiz için daha en az elli yıla ihtiyacımız vardır.”

Peki, günümüzde durum ne?

“2022 Katar Dünya Kupası sona erdi. Futbol keyfini sonuna kadar yaşayan taraftarlardan bazıları ise farklı bir deneyimle ülkesine dönecek. Hırvat bir taraftar, Katar’da tanıştığı taharet musluğuna olan hayranlığını gizleyemedi. Hırvatistan’da hayli ünlü olan David Vujanic, attığı tweet’te taharet musluğunu çok beğendiğini söyleyerek, “Katar’da 1 aydır tuvalet su pompalama şeyini (taharet musluğu) kullanıyorum. İngiltere’de/Avrupa’da sadece tuvalet kağıdı kullandığımız için kesinlikle dehşete düştüm. Bu şimdiye kadarki en iyi şey adamım. Popom bu durumdan çok memnun” dedi.” (Posta, 19 Aralık 2022) “Dünya Tuvalet Günü – Dünyayı bölen tartışma: Yıkayarak mı, silerek mi temizlenmeli? Çok sayıda Batı ülkesinde, tuvalette temizlenme yönteminin, yıkanmak yerine silinmek olması dünyanın birçok yerindekileri hayrete düşürüyor. Tuvalette suyla temizlenmeyi tercih edenler şu soruyu soruyor: “Elinize bulaşan çikolatalı pudingi sadece peçeteyle mi temizlerdiniz?”  (BBC,19 Kasım 2019)

‘Elini tuvaletten sonra yıkar mısın?’ sorusuna en çok ‘evet’ cevabı veren 2 ülke Müslüman.

Dinden bağımsız ahlak, olabilir mi, ona ahlak denir mi? Batı kaynaklı, evliliği uzatma formülü! Hürriyet, Cezmi Ersöz ile söyleşi, 4.11.2018:

“Almanya’da 350’den fazla kişinin katıldığı swinger (eş değiştirme) partisinde ısıtma sistemi bozuldu. Çevreye yayılan karbonmonoksitten zehirlenen 11 kişi hastanelik oldu.” (Haberler.com, 3.11.2019) “Danimarka’da bir gazetecinin swinger kulübünde seks yaptığı sırada söyleşi yapması Avrupa’da gazetecilik etiği konusunda tartışma yarattı.” (T24, 5.6.2021) “Fransa’nın güneyinde eş değiştirmek isteyenlere özel Le Diamant Noir adında bir kamp kuruldu.” (Hürriyet, 3.5.2017) “ABD’nin Louisiana ayeletine bağlı New Orleans’ta oldukça sıradışı bir eylem gerçekleşiyor. Ülkenin her yerindne insanların geldiği kentte çiftler swinger partilerine katılmak için sokakları doldurdu. Sokaklar karnaval yeri gibi.” (Hürriyet, 13.07.2017)

“İsveç Liberal Partisi Gençlik Kolları Başkanı Cecilia Johnsson, “Genel ahlak kurallarını sevmiyoruz” diyerek ensest ve nekrofilinin yasallaştırılması için önerge verdi.” (Sputnik News 23.02.2016) “İsveç‘te bir parti nekrofilinin ve ensestin yasallaşmasını istedi İsveç Liberal Partisi’nin gençlik kolları nekrofili ve ensestin yasallaştırılması yönünde hareket başlattı. Partinin gençlik kolu sadece sıradışı ve iğrenç göründüğü için bir cinsel eğilimin yasaklanamayacağını savunuyor. Grup yaşı 15’in üzerindeki kardeşlerin iki tarafın da rızası bulunduğu durumda cinsel ilişkiye girebilmesinin ve aynı zamanda eğer ölmeden önce yazılı bir izin alınmışsa cesetle seks yapılabilmesinin yasallaştırılmasını talep ediyor.” (Euro News 26/02/2016)

Kadına şiddet

“Avrupa’da kadına karşı şiddetle ilgili olarak yapılan en kapsamlı anketin sonuçları dehşet verici.  Avrupalı kadınların üçte birden fazlası 15 yaşından itibaren fiziksel ya da cinsel şiddete maruz kalıyor. Çocukken şiddet gördüklerini söyleyenlerin oranı da aşağı yukarı aynı; yüzde 12’yse (yarısı tanıdıkları erkekler tarafından olmak üzere) çocukken cinsel istismara uğradığını söylüyor. Kadınların bildirdiğine göre takip yoluyla taciz, cinsel taciz ve sosyal medya, e-posta ya da telefon mesajları üstünden siber taciz de yaygın. İstatistiklerden belki de en üzücü olan, partneri tarafından istismara uğrayan kadınların ancak yüzde 14 gibi küçük bir bölümünün polise haber vermesi. Partneri olmayan kişiler tarafından istismara uğrayanlarınsa yüzde 13’ü şikayette bulunmuş. Yani şiddetin en kötüsü açığa çıkmıyor ve cezasız kalıyor. Avrupa Birliği Temel Haklar Ajansı’nın yaptığı anket, türünün ilk örneği. Birliğe üye 28 ülkede 42 bin kadına sorular soruldu. Verilen cevaplar, kadına karşı şiddetin aile ve toplum hayatına ne kadar kök salmış olduğunu gösteriyor. Cinsiyet eşitliği bakımından uzun bir geçmişe sahip olan İskandinav ülkeleri, ilginçtir ki kadına karşı en çok şiddetin bildirildiği ülkeler. Danimarkalı kadınların yarıdan biraz fazlası fiziksel veya cinsel istismara uğradığını söylemiş. Bu oran Finlandiya’da yüzde 47, İsveç’te yüzde 46.  Fransa’yla İngiltere’deyse bu oran yüzde 44. (Hürriyet, 5 Mar 2014) Kadına şiddet sadece Türkiye’de mi? Kesinlikle hayır. Üstelik gelişmiş ülkelerde daha çok. Çünkü gelişmiş ülkelerde kadının ekonomik özgürlüğü daha çok ve sesi daha gür çıkıyor. Bununla baş edemeyen erkek de dövüyor. Avrupa’da 42 bin kadınla araştırma yapıldı. Araştırmaya göre her 10 kadından biri, 15 yaşından bu yana bir tür cinsel taciz kurbanı olduğu her 20 kadından birinin tecavüze uğradığı belirlendi. Bu kadınların yüzde 22’sinin eşleri tarafından şiddete maruz bırakıldığı, yüzde 67’sinin ise bunu polise bildirmediği belirlendi. Kadına yönelik şiddetin en yüksek olduğu ülkeler de, ‘cinsiyet eşitliğini’ en çok savunanlar oldu.” (6.3.2016 tarihli  basından)

“Kadına şiddet Avrupa’da da artış gösteriyor: Şiddetin coğrafyası yok. Fransa ve Almanya Avrupa’da en fazla kadın cinayeti işlenen ülke. Reuters’ın haberine göre geçtiğimiz yıl, İngiltere genelinde aile içi şiddete bağlı cinayetlerde kadın ve erkek 173 kişi öldü. Bu rakamın büyük bir kısmının kadın olduğu belirtildi. Kadın örgütlerinin rakamlarına göre ise 2019 yılı başından bu yana öldürülen sadece kadın sayısı ise 90.” (Euro News, 25/11/2019)

“Avrupa Birliği’nde (AB) her 3 kadından birinin fiziksel veya cinsel şiddete maruz kaldığı bildirildi.” (NTV, 09.05.2023) “Her dört kadından birinin aile içi şiddet gördüğü tahmin edilen İngiltere’de her hafta iki kadın mevcut ya da eski eşlerinin cinayetine kurban gidiyor.” (Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları Araştırma ve Uygulama Merkezi Yıl 4, Sayı 46, Temmuz, 2012)

Sonuç

İslam ‘tevhid ve adalet’ odaklı bir dindir. İslam hem maddi  ilkeler ile dışarıdan hem manevi – itikadi  (Ahiret; cennet cehennem inancı, meleklere iman ve davranışlara etkisi, başta “Basîr, Adl” olmak üzere bir çok sıfata sahip bir yaratıcıya olan iman… vb) prensiplerle iki boyuttan insanı iyi, doğru adalete yönlendirir; kötü, zararlı şeylerden uzak tutar. Adalet, kullar arasındaki ilişkide, tevhit ise, Allah ile olan ilişkisinde insanın temel hareket noktasıdır. Allah ve insanlar dışında diğer tüm varlıklarla ilgili ana kavram ise emanettir!

                          

     

                       Modern çağın rahibi Hariri ve laik ahlak teorisi

Bilimi kendine din edinen ve evrimsel bakış açısı ile olayları değerlendirilen Hariri’ye hatırlatmak isteriz. Din zaten insanlara zararı olan şeyleri yasaklayan kurumun adıdır. Birbirini seven olarak ileri sürdüğü eşcinsel evliliklerin insanlık geleceğini nasıl tehlikeye sokacağını, insan neslini yok edecek bir birliktelik olduğunu görmüyor mu acaba bu ünlü yazar? Eşcinselliğin insanların iyiliğine olduğunu ileri süren Hariri, hayvanlarla cinsel ilişkinin insanların iyiliğine olmadığını ne ile temellendirebiyor acaba? Hayvanları insanlardan çok seven (!) insanlar var! Ensest ilişkinin psikolojisine iyi geldiğini iddia eden bir insana ne cevap vermeyi düşünür acaba? ‘Sapiens ruhunun gelişmesi’ teorisi ne kadar bilimsel ve ispat edilebilir bir iddiadır? Neden tanrı böyle yarattı değil de inadına tanrısız bir teori arayışı; Yaratılana yaratıcı özelliği verme gayreti neden…?! 

dinsizahlakolurmu-1-4

                          Ateist neden yapsın, yapınca neden duyurmasın?!

atenedenversin-yalinayak-1

                                                                      

Ate neden iade etsin?! ‘Kul hakkı, helal, haram, Allah rıcası’ gibi kavramlara alternatif bir teori var mıdır materyalist natüralizmde?

_2011-11-1_yeni_safak_

 

 dinsizahlak-ornekler-1

haramyedirmem-1-2

Bu da benden. Rize’li bir kardeşimiz bulduğunun sahibini aramak için bir de ilan veriyor!

Taberi anlatıyor: Müslümanlar, Medain şehrini fethettikleri zaman bütün ganimetleri topladılar. Bir adam, küçük bir küp altın getirip memura verdi. Müslümanlar, ‘elimizdeki eşyalar bunun diğerine ulaşmaz, şimdiye kadar böylesini hiç görmedik.’ dediklerinde adam, ‘Allah’a yemin ederim ki, Allah korkusu olmasaydı bu küpü size getirmezdim.’ dedi. ‘Sen kimsin?’ dediler. ‘Allah’a yemin ederim ki, sizler ve başkaları beni sevsinler diye kim olduğumu söylemeyeceğim. Ancak şu kadarını belirteyim ki ben, Allah’a hamd eden ve mükafatını ondan bekleyen bir kulum.’ (Taberi, IV/16)

                                                                                                  Din, iyiliğe motive eder!

Faruk kardeşimiz devam ediyor: “Yavru kedileri yaşatmak zor oluyor. Biz üzerimize düşeni yapalım da, gerisi Allah’ın takdiri. Kedi ne bilecek ona ne yaptığımı, belki de gözlerini bile açamadan ölecek…, ya kedinin sahibi ? O herşeyi görüyor biliyor. Ne kadar günahımız da olsa, her ne kadar gayret etsek de, dinimizi yaşamak için, yapsak da ibadetlerimizi, Belki de, yarın mahşer gününde bizi kurtaracak olan, terazinin kefesini bir dirhem de olsa aşağıya inmesini sağlayacak olan, bir kedinin miyavlaması, belki bir köpeğe verdiğimiz su, ihtiyaç sahibine verdiğimiz bir sadaka, yaptığımız küçük bir iyilik… Allahu alem (herşeyin en dorusunu Allah bilir) Bundan sebep, gelirse fırsat, iyilik ve hayırda, durma geri…”

Goethe der ki: “Eğer Müslümanlık bu ise, hepimiz Müslüman olarak yaşamıyor muyuz? Aramızdan her kimin hayatında bir parça ahlak varsa Müslüman olarak yaşıyor demektir.” (Thomas Carlyle, Peygamber Kahraman Muhammed, s. 37; Thomas Carlyle, On Heroes, Hero-Worship and the Heroic in History, s. 56) Ünlü Alman şair bile Ahlak ile İslam’ı yan yana getirirken bizim ateistler, dinsiz ahlak olabileceğini iddia edebilmektedirler! 

Haklarını yemeyelim, işte ateist derneğinden çorba dağıtımı etkinliği. Kısa ve dar çerçevede bir çalışma ama ‘başlangıç’ için fena diil!

Bu arada deprem gibi ulusal felaketlerde dini vakıf ve derneklerin hem sahada hem maddi destek anlamında canhıraş çalışmalarına karşılık ateist derneklerde hiç bir faaliyet gözlemlemedim! Ateizm derneğinin Maraş depremlerinden sonraki bir haftalık (7-13 Şubat) paylaşımlarının ekran görüntüsü aşağıdadır. Bir tane bile yardım yaptıklarına dair bir haberi yok! Sosyal medyada sadece haber paylaşıp, Retweet yaptılar, tabii bu arada bir tane dindarlara saldıran haberi arayan eklemeyi ihmal etmediler tabii ki!

Ateist örgütlerden ses çıkmazken, İslami hassasiyeti olan kurumlar hem sahada insan kurtarırken hem de ahlak nasıl olur örnek teşkil etmiilerdir! Mesela, “Maraş depremi, İHH” diye bir aratma yapmaları yeterlidir sanal alemde!

Din; zor anda yapılan eylemlerden bile vicdanı hesaba çektirir! Pozitivist bir evrimcinin bu ruh halini anlamasına imkan yoktur!

 12.2.2023

Din, Yardımlaşmanın maddi menfaatten uzak ve devamlı olmasını sağlar.

Din İnsanlara iyilik yapmaya ve bu yolda sebat etmeyi mümkün kılar.

Bu yazıların sahibi olarak ben, kendi hayatımdan bir örnek vereyim: Yıllarca bir yardım kuruluşunda gönüllü olarak çalıştım, hala çalışıyorum. İnsanların ne kadar nankör, bencil, egoist, kibirli, vefasız, iyiliği unutan, menfaatperest özelliklere sahip olduğuna defalarca şahit oldum. Eğer ben Allah’a inanan ve ahiret gününe iman eden birisi ve Allah rızasını kazanmak için bu yola çıktığım bilincinde olmasaydım, yıllar önce bu yardım faaliyetlerini bırakmış, hatta insanlardan nefret eder hale gelmiş olurdum! Fakat ahirete iman, Allah inancı, Allah rızası odaklı çalışma niyeti, yardımlara devam etmeye neden oluyor. Ama bir ateist/deist/materyalist. için böyle bir güdüleme, böyle bir motivasyon kaynağı yoktur! Kendi egosunu tatmin için, ideolojisi için, reklam için veya vicdanının sesini bastırmak için bir süre yardım da bulunsa da, bir zaman sonra şahit olduklarından sonra bıkar ve vazgeçer. Mesela, ateist derneği de kısa bir süre sokakta çorba dağıtmış, resimlerini paylaşmış, kısa süre sonrada bu reklam faaliyetlerini sonlandırmıştır!

Bir arkadaşım, yetimlere yardım eden dernek kapanmasın diye tüm yaz tarlalarda çalışmıştı, elde ettiği parayı da faaliyetlerde kullanılması için yardım derneğine aktarmıştı. Araba almak için para biriktiren aile, bu parayı Afrika su kuyusu açılması için bağışlayan, her ay gelirinin beşte birini, bazen darda kalsa da bağışlayanlar… Daha ilginci, tüm bunlardan kimsenin haberi yoktur. Ve daha nice örnekler. (Ben, derneğin içinde olduğum için bunlara ve daha nicelerine şahit oldum!)

Borç verdiği adamın ağacının gölgesine oturmaktan kaçınan insanların inceliğini, gel de materyalistlere anlat! 

Materyalist açıdan bakan sadece zarar eden bir emekçi görür. İyiliğe güdüleyecek bir manevi güç olmadan, ‘neden ve nereye kadar’ iyilik?

Dinsiz ahlak olur mu, ateistlerden alıntılarla devam edelim: Ateist Sartre: “Tanrı olmadığı için insanın hiçbir içsel değeri yoktur. Ahlak dâhil tüm değerleri insan kendisi yaratır.” (Sartre, Jean-Paul (1957) Existentialism and Human Emotions, s. 15) Ateist Nietzsche: “Ahlak, “sadece Tanrı gerçekse gerçekliği vardır, o Tanrı’ya inanıp inanmamakla ayakta kalır ya da yıkılır.” (Nietzsche, F. (1968) Twilight of the Idols and the Anti-Christ, s. 70) Ateist Russell: “Ahlak, toplumun birey üstündeki baskısından doğar.” (Russell, Human Society in Ethics and Politics, s. 124) Ateist Dawkins: “Gözlediğimiz evren, temelinde, tasarım olmayan, amaç olmayan, iyi ve kötü olmayan, kör acımasız bir umursamazlık dışında hiçbir şey olmayan bir evrenden beklediğimiz tüm özelliklere sahiptir.” (Dawkins, Richard, River Out of Eden: A Darwinian View of Life, s. 132-133)

Ateist Şengör:

 

 

Dinsiz ahlak, kendilerinden alıntılarla;

Ensest sapıklığı doğal, eşcinselliğe normal karşılayıp kendilerine hayvanları örnek olarak alan, evlilik dışı ilişkiyi savunup, kadın haklarına aykırı olan genelev türü ortamları erkeklere de genelleştirmeyi talep eden, kötü alışkanlıklara başlayan ve sorumsuz olan, aynı evde kızlı erkekli kalıp sonra kürtajı savunan, kendi iç dünyalarındaki sapıklığı da Müslümanlara mal eden, sadist ruhlu-bencil bir etik anlayıştır dinsiz ahlak!

enses-hom-icki-sorumsuz-sadi-1

evrimciate-ahlak-1

Öjenizm: “Temelinde evrim teorisi yer alan, engelli, hasta, insanların ayıklanması ve sağlıklı bireylerin çoğaltılması yoluyla insan ırkının ıslah edilmesi” anlamına geliyor.  Öjeniği Almanya’da ilk benimseyen ve yayan kişi ise, ünlü evrimsel biyolog ve filozof Ernst Haeckel idi. Haeckel’in düşünceleri ve çalışmaları “saf” ve “üstün” bir Alman ırkı yaratmak isteyen Nazilere miras kaldı.

Ateist Prof. Ali Demirsoy: “İlk virüs yayılmaya başladığında, oradaki 50-60 kişiyi itlaf ederdim. İşte biz buna bilim diyoruz, bilim.” (Süper haber, 8.4.2020)
 

Ateistin hümanizmi: “İstanbul’da şöyle yakışıklı bir deprem olsun, herkes ölsün, şehir temizlensin.” 16 Şubat 2023. Aktaran; Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan.

 

ateistahlak1-2-3

ateahlak-1-9

nietzsche-ahlak-1

Halbuki organ bağışına karşı olanların dindar kişiler oldukları imajı topluma yerleştirilmişti!

Yıllarca Müslümanlar organ bağışına karşı diye iftira atan ateler, buyrun!

Ateist Şengör Eduard Suess abisinin mezarı başında kozmik enerji yayarken (11 Temmuz 2020) ve

Annesinin mezarına gitmeye gerek görmeyen ama siyasi mesaj vermek için Zübeyde Hanım’ın mezarında paganist ritüeller yaparken! (28.102023)

Buyrun bir anarşist ateist arkadaş!

984112_643070472453765_1694129240648650374_n

Comte, “Ahlak kurallarını sömürünün ajanları” olarak görürken, 7 ay akıl hastanesinde yatar, Clotilde adlı bir kadına öldükten sonra ‘Büyük varlık’ diyerek tapar ve onun kullandığı bir masa önünde diz çökmüş, ibadet ederken ölür. T. R. Malthus, insanların dine bağlı kalmadan da ahlaklı olabileceğini ileri sürerken, fakirlere verilecek olan sadaka, bağış veya zekatları, doğal seleksiyona aykırı bulduğunu ileri sürer. ‘Fakirlere, zayıflara yardım etmeyin; bırakın güçlüler ayakta kalsın’ der. Machiavelli ise “Bütün dünya nimetleri güçlülerin hakkı.” derken, “İyi insan daima ezilmeye mahkum bir ahmaktır.” diye devam etmekte idi. 

Ekonomik olarak refah seviyesi yüksel olsa da, ahlak, psikoloji ve insaniyet açısından Batı toplumlarının ve özellikle de ateist kesimin içler acısı haline yeteri örnek verdiğimizi düşünüyorum. Evet! Her şey maddiyat değildir. Hele ki o refah seviyesine sömürü, işgal ve emperyalizm ile ulaşılmış ise!

Leibniz, “Ahlak ve hukukun ilk kaynağını din” (New Essays On human Understanding, s. 89)  olarak görürken Dostoyevski, “Tanrı olmasa her şey mübah olurdu.” (Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Karamazov Kardeşler, s. 174) demektedir.

İslamiyet Allah, Melek, ahiret inancı temelinde ahlak sistemini oturtmayı amaçlar. Bunun yanında İslam’ın toplum huzurunu sağlamada ikinci kademedeki kurallar ise: Kul hakkı, komşu hakkı, insan hakları temelli muamelat kuralları ve ukubat hükümleridir. Bu çift yönlü maddi ve manevi hükümler öğretilip uygulama safhasına döküldü mü topluma da ahlak yerleşmiş olur. Materyalist görüş ise gerek teorileri gerek pratiği ile bu amaca asla ulaşamaz, ulaşamamıştır ve asla da ulaşamayacaktır! Özetle; “İslam güzel ahlaktır.” (Hanbel, Müsned, II/117)

Ve ateistlerin asla anlayamayacakları bilime, matematiğe, rasyonaliteye aykırı bir çok prensibe sahibiz biz Müslümanlar: “Matematiğin bilmediği şeyler de var. Mesela; Helal 2 liranın Haram 3 liradan çok olduğu!” ilkesini bize “Din insana 4 helal kazancın, 5 haram kazançtan büyük olduğunu öğretir.” diye bize öğreten Necmeddin Erbakan Hocamızı rahmetle anıyoruz.

Not: Halkı Müslüman olup pratikte İslam’dan uzak yaşayan; içki, kumar, faiz, fuhşun yaygın olduğu toplumlar bulunmaktadır. Ama bu, İslam’da bu kötü fiillerin de var olduğu, bunların dinimizde caiz olduğu, onaylandığı anlamına gelmez. Bu ayrımı iyi yapıp adı Müslüman yaşayışı liberal sekülerizm olanları iyi ayırt etmek te önemlidir. Bu kesimin ‘amelde’ ateist kesimle hemen hiçbir farkı yoktur!

dinsizahlakironi-1

imagesCAGFGT9V

6 Comments