Gerçek Kabe Petra’da İddiası ve Cevabı

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

VI. yüzyıl Bizans felsefecisi İskenderiyeli Stephen tarafından yazılan, ‘Horoscope’ adlı eserde, 620 yılında Arap tüccardan işittiği alıntıyı şu şekilde nakleder: “Yesrib’te (Medine’nin eski adı) İsmailoğullarından Kureyş kabilesine bağlı, 620’li yıllarda adı Muhammed olan ve peygamber olduğunu iddia eden bir adam ortaya çıkmıştır.” (Robert Hoyland, Seeing Islam as others saw it, s. 304) Ayrıca, “Yunanlı Jacobi, Yahudilerle ilgili yazdığı bir eserinde, Hz Peygambere de bir bölüm ayırmıştır.” (Prof. Özcan Hıdır, Batı’da Hz Muhammed imajı, s. 257) Bu konudaki detaylar için, ‘Kur’an’ın Kaynağı Nedir, Kur’an’ı Muhammed mi yazmıştır?’ adlı yazımızdaki ‘Peygamberimizin Muhammed ismi ve soyu üzerine’ başlıklı yazıya bakılabilir.

İslam’ın ilk merkezi, o zamanlar Roma kontrolünde olan Petra olsa idi, bunun gerek İslam kaynaklarında gerekse Müslümanlarla ilişkiye geçen diğer kaynaklar ve özellikle de Roma  kaynaklarında yer alması gerekmez mi idi? Halbuki bu iddiaya delil teşkil edecek yazılı ‘tek bir kaynak’ bile yoktur!

Yuhanna ed-Dımeşki/John of Damascus ki, nerede ise peygamberimizden yaklaşık 50 sene sonra doğmuştur ve İslam’a aslı astarı olmayan birçok iftiralar atmıştır! Bu ilk ve en meşhur İslam düşmanı bu büyük keşfi nasıl olmuşta atlamıştır acaba?!

Gelelim iddialara ve cevaplara.

1- Kanadalı bir fotoğrafçı ve belgeselci olan Dan Gibson’ın iddiası özetle şu şekildedir: “İslam’ın ilk yüzyılındaki camilerin kıblesi Petra’ya doğru olup Mekke veya Kudüs’e doğru değildir.” Gibson bu iddiasınıda, Emeviler döneminde yapılan bazı camilerin Petra’ya doğru yöneldiğini iddia ederek delillendirmeye çalışmıştır.

Aslında Bakara, 150. ayet tek başına tüm bu iddiaları ortadan kaldırmaya yeterlidir. “Her nereden çıkarsan, yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. Nerede bulunursanız yüzünüzü yine o tarafa döndürün ki, -haksızlığa saplanmış olanları dışında- insanların aleyhinize kullanacakları bir delil bulunmasın. Onlardan korkmayın, benden korkun. Ve bir de size nimetimi tamamlayayım, siz de hidayete eresiniz.” Bu ayet Kur’an’da var iken, namazlarda okunurken neden Müslüman veya müşrik hiç kimse Petra konusunu gündeme getirmemiştir, neden hiçbir kaynakta bu konuda bir tartışma, itiraz olduğu nakledilmez?!

Medine şehri, Petra ve Mekke şehirleri arasında bulunur. İlk mescid Medine’ye 6 mil uzaklıktaki Kuba’dadır. Bu ilk mescidin kıblesi de Mekke’ye doğrudur! Medine şehrindeki hiçbir eski mescitin kıblesi Petra şehrine doğru değildir ve tamamı Mekke’ye doğrudur. İlk yıllarda yapılan ‘bazı camilerin’ kıblesi ‘tam olarak’ Mekke’ye dönük değildir. Bu da çok doğaldır. Çünkü  İslam’ın “o dönemlerinde trigonometri ve coğrafya bilimi yeteri kadar gelişmemişti.” Dolayısı ile kıblenin tam olarak Kabe’ye doğru olması mümkün olamamakta idi. Ama Gibson tarafından, kıblesi Petra olarak ilan edilen Aanjar şehrindeki Emevi sarayının kıblesi bile Petra’ya doğru değil, Sina yarımadasına doğrudur. Ürdün’ün başkenti Umman’a yakın bir yerde olan diğer bir Emevi sarayının (Qasr al Mushatta) kıblesi Petra şehrine doğru gözükse de, aslında bu saraydan düz bir hat çizildiğinde, yaklaşık olarak önce Petra’nın uzağından ama  sonra Mekke’ye doğru bir had elde edilir ki, bu da o dönem için gayet ideal bir sonuçtur.

Başka hiç bir caminin yönü Petra’ya yönelik değildir.Evet, mesela Endülüs/İspanya veya Kuzey Afrika’daki bazı camilerde kıble yönü Mescidi Harama doğru tam tutturulamamıştır ama kıble de asla Petra değildir! Bu tür yanlış hesaplamalar ‘günümüzde bile’ hala devam edebilmektedir. Şimdi yanlış hesaplanan herhangi bir yöndeki bir şehir, Müslümanların asıl kıblemiz mi ilan edilecektir?!

Yalova’da, 37 yıl önce inşa edilen Sugören Köyü Merkez Camisi’nin kıblesinin yanlış olduğu belirlendi. (NTV, 16.10.2018) Aydın’ın Kuşadası ilçesinde Yaylaköy Camisi’nin yanlış olan kıblesi 49 yıl sonra düzeltildi. (AA, 17.11.2017) Kütahya’daki Kakaç Camisi’nin hatalı olduğu cemaatin uyarısıyla 60 yıl sonra fark edilen kıblesi, düzeltildi. (AA, 21.1.2016) 112 Yıl Yanlış Yere Secde Edilmiş. Denizli’nin Sarayköy İlçesi’nde 112 yıl önce yapılan, ancak sonradan kıblesinin yanlış olduğu ortaya çıkan Ağalar Camisi’nin yıkımına başlandı. (Akis Haber, 10 Kas 2016) Muğla Milas’a bağlı Gürçamlar Mahallesi’nde bulunan 40 yıllık camiinin kıblesinin yanlış olduğu bir sene önce ortaya çıktı. (Yeni Asır, 06 Ağustos 2023) Diyanet’te 2015’dan itibaren, yurtiçinde yeni yapılacak camilerin kıblelerinin doğru bir şekilde belirlenmesi amacıyla her ilden bir kişiye eğitim vermeye başlamıştır. Ayrıca bilinmelidir ki, “İslam alimlerinin çoğunluğuna göre Kabe’den uzakta bulunanların Kabe ‘istikametine’ yönelmeleri yeterlidir. Kabe doğrultusu, kişinin yüz açısı içerisinde kaldığı sürece namaz kılan kişi, kıbleden sapmış sayılmaz.” (İbn Receb el-Hanbeli, Fethu’l-bari, III/66-68; Merdavi, el-İnsaf, II/9; İbn Abidin, Reddü’l-muhtar, I/430; Din İşleri Yüksek Kurulu fetvası, Bakara 149. ayet)

Harizmi gibi Müslüman bilim adamlarının matematiği ve coğrafya bilimini geliştirmesinden sonra yapılan camilerin kıblesi, tam olarak olarak Mekke’dir. Zaten bunu Dan Gibson bile kabul etmektedir.

Camilerin dış yapıları şehrin ana düzenine göre yapılmasına karşılık içerideki kıble, matematiksel hesaba göre düzenlenmiştir. Peki, bu durumda camilerin yukarıdan uydu fotoğrafları ile kıbleleri hakkında hüküm veren Gibson’ın metodu ne derece sağlıklı ve güvenilir kabul edilebilir?!

Londra Üniversitesinden Crone ve Cook, İslam’ın Mekke’de değil Arabistan’ın kuzeyinde bir yerlerde başladığını ileri sürmüşlerdir. 1991’de ise Crone ve Cook kitaplarını geri çekerler. Crone bunu şöyle (diyerek) itiraf eder: ” Gençtik, bir şey bilmiyorduk. Kitap sadece bir hipotezdi, ikna edici bulgu değildi. Şu an bu tezin geçerli olduğunu düşünmüyorum.” (Dr. Liaquat Ali Khan’ın www.thedailystar.net adresinden alıntılayan; Öznur Özdemir, Saim Yılmaz, Revizyonist Tarihçi Patricia Crone’un Mevali Anlayışı, Tekirdağ ilahiyat dergisi, Tasavvur, Haziran 2021, c. 7, s. 1, s. 364) Ama Gibson bu iddiayı aynen kabul eder, alır ve gerçekmiş gibi savunmaya başlar!

İsrailli akademisyen Gideon Avni, hicri 2. asırda yapılan ve Petra’ya yakın olan 12 camiyi incelemiş ve bu camilerin kıblelerinin Petra değil Mekke olduğunu görülmüştür. (G. Avni, “Early Mosques In The Negev Highlands: New Archaeological Evidence On Islamic Penetration Of Southern Palestine”, 1994, Bulletin Of The American Schools Of Oriental Research, Volume 294, pp. 83-100)

2- İngiliz Prof. David A. King, ay takvimini düzenlemek, namaz vakitlerini ve kıble yönünü belirlemek gibi konularda yüzyıllar öncesinin Müslümanlarının uyguladıkları teknikler hakkındaki bilgi birikimini, önceden bilinmeyen el yazması kaynakları kullanarak genişletmiş ve belgelemiştir. Prof. King, Gibson’ın “Petra tezini tümüyle yıkmak” amacı ile uzunca bir makale (https://web.archive.org/web/20171008094238/http://muslimheritage.com/article/from-petra-back-to-makka) kaleme alır. Bu makale ile Prof. King, Gibson’ın, ‘modern akademik çalışmalardan habersiz olduğunu, kullandığı çoğu veriyi yanlış anladığını ve yorumlarının tamamen kusurlu olduğunu’ ispat eder. King, eleştirilerini sıralamaya şöyle devam eder: “Onun argümantasyonu zayıftı. Sadece camilerin yönelimlerini (baktığı yönü) sunmadığı için değil, aynı zamanda kaynakçası, kıble konusunda yapılmış tek bir çalışma (bile) içermiyordu. Açıklığa kavuşturulması gereken ilk şey, ‘erken camilerin Mekke’nin (veya Petra’nın) modern yönüne doğru yönlendirilmiş olmasının beklenemeyeceği’ ve bu yöne bakmazlarsa “yanlış” olarak nitelendirilmemeleri gerektiğidir. Gibson’ın erken dönem bazı camilerin Petra’ya doğru bir açıyla karşı karşıya kaldıkları yönündeki ‘keşfi’ tesadüfidir; çünkü ‘Müslümanların ilk kuşakları, Petra’nın yönünü bir-iki dereceye varan hassasiyette bulabilecek herhangi bir metoda sahip değillerdi.’ Değillerdi, çünkü en azından herhangi bir coğrafi koordinata erişimleri yoktu ve (gereken düzeyde) bir matematik bilgileri bulunmuyordu. Gibson’un Petra’ya bakacak şekilde inşa edildiğini düşündüğü camilerden hiçbirisinin Petra ile bir ilgisi de yoktur.” Ve bu akademisyen, yerli ateistlere ders olabilecek bir objektiflikte mskslesini bitiriyordu: “İlk Müslümanların Mekke’nin yönünü doğru şekilde bulmalarının hiçbir yolu yoktu, ancak ellerinden gelenin en iyisini yapabildiler.”

3- Gibson’ın iddiasının temel referans noktası, ‘Google Earth’ ile yaptığı tespitlerdir. Ama daha sonra yazdığı kitabında, Google Earth ile binaların kıblelerinin doğru şekilde tespit edilemeyeceğini bizzat kendisi itiraf etmektedir. Son kitabında, “Ben zaten Google Earth ile kıbleleri tespit etmemiştim zaten, ‘Aster’ isimli başka bir sistemle çalışmamı yapmıştım.” (Early Islamic Qiblas, s. 120) dese de, ne yayınladığı ilk kitabında (Quranic Geography, 2011) ne de yayınladığı belgesel videoda (2016) kaynak olarak asla bu sistemden bahsetmez ve hatta sistemin adı bir kere bile bu çalışmalarında geçmez! İlk kitabının ve belgeselinin kaynağı Google Earth programıdır ve son kitabında bu kaynağı da yine bizzat kendisi çürütmüştür! Kullandığı sistemi gelen itirazlar üzerine değiştirmiş ama bunu da eline yüzüne bulaştırmıştır. Sitesindeki videosundan dakika, saniye ile alıntılayarak yalanını gözler önüne serelim:


Son kitabındaki verileri de kendi içinde tutarsız olduğu gibi, tamamen seçmece bir yaklaşımla hazırlanmış ve pek çok önemli cami de bu listeye eklenmemiştir. Olanların ise verileri ya çarpıtılmış ya da ciddi maddi hatalar içermektedir. Ama bu son çalışmasında da hataları ortaya çıkıp akademik çevrelerce alay konusu olmaya başlayınca, ‘Ben burada hata yapmışım’ demeye başlamıştır. Mesela, Çin’deki cami’nin kıblesi konusundaki  iddiasından vazgeçmiştir.

4- Gibson’in diğer iddiaları ve cevapları: Mekke’nin Bedir savaşında çıkardığı asker sayısının azlığından hareketle, o dönemde önemli bir ticaret merkezi olamayacağını ileri sürmektedir. Halbuki Bedir savaşında iki tarafında acele ile hazırlık yaptığı bilinmektedir. Özellikle müşriklerin, başkalarından yardım almadan, Müslümanların yolunu kesmeye çalıştığı kervanı korumak amacı ile yola çıktığı tarihi bir gerçektir. Halbuki Uhud, Hendek gibi savaşlarda binlerce kişi toplamışlardır. Mesela, Hendek savaşında müşrik ordusu 12.000 kişiden oluşuyordu ki, gizlice destek verenler (Mesela Yahudi ve diğer kabileler) bu sayıya dahil değildir. Ayrıca Mekke’de bulunan zemzem su ihtiyacını karşılarken yakınlardaki tarıma elverişli Taif bölgesi de, Mekke’nin meyve sebze ihtiyacını karşılamaktaydı. Hayvansal gıda ihtiyacını da, başta develer olmak üzere diğer hayvanlardan karşılanmakta idiler. Yine ticaretin sürekliliği ve Kabe’nin orada bulunması da hayatın devamlılığını sağlayan önemli etkenlerdi. O dönemde ticaret merkezlerinin Şam ve Yemen (Sana) olması ve Şam ve Yemen’den Mekke’ye giden kervanlardan daha çok, bu iki merkeze çevre ülkelerden devamlı kervanlar gidip gelmesi nedeni ile, ‘ticaret yollarında’ daha çok Şam ve Yemen merkez olarak gözükmekte idi.

Mekke neden ‘şehirlerin anası’ olarak adlandırılmıştır? Çünkü ilk insan Hz Adem ve havva burada buluşmuş ve İslam tarihi inancında önemli bir yer tutan Kabe’de burada inşa edilmiştir.

Hz Aişe’den nakledilen, Buhari’de geçen bir hadis: “Hz. Bilal (Mekke’ye hasretini ifade eden şu beyitleri) terennüm ederdi: “Bilmem ki! Mekke vadisinde etrafımı izhir ve celil otları sarmış olarak bir gece daha geçirebilecek miyim?” (Buhari, Fezailu’l-Medine 11, Menakıbu’l-Ensar 46, Marda 8, 22, 43; Müslim, Hacc 480, 1376; Muvatta, Cami’ 14, 2, 890, 891) Peki Gibson ne yapmıştır? Hadisi tahrif ederek, “Çeşitli otlarla dolu bu vadide bir gece daha kalabilsem.” diye tercüme etmiştir ve o esnada da videosunda yemyeşil otları göstermektedir. Yani Gibson, hadisi çarpıtıp, iki ottan bahseden hadisi tahrif etmekte, görüntü ile izleyiciyi yanıltmakta, sonra da, ‘Mekke yeşil idi, İslam alimleri bizi kandırıyor’ imajı çizmektedir. İbni Hişam’dan rivayet edildiğini iddia ettiği, ‘sulak ve ağaçlarla kutsanmış şehir.’ cümlesini de yine Gibson iddiasına delil olarak kullanmaktadır. Sudan kasıt zemzem ve kutsanmış ağaçlardan kasıtta, ağaçların kesiminin bizzat peygamberimizce yasaklanmış olduğunu bu araştırmacı yazar düşünememektedir. Gibson’ın diğer bir çarpıtması ile devam edelim: “Maviye şöyle anlatmıştır: Hubeyb, benim bulunduğum evde bir hücreye hapsedilmişti. Ben ondan daha hayırlı bir esir görmedim. Bir gün baktım elinde insan başı gibi kocaman bir üzüm salkımı vardı. Ondan yiyordu. Her gün böyle üzüm salkımı elinde görülürdü. O zaman hem de Mekke’de üzüm bulmak asla mümkün değildi. Allahu Teala ona rızık veriyordu.” Evet, ‘Allah’ın lütfu olan’ ve ‘zaman ve mekan’ olarak da imkansız olduğunun altı çizilen bu rivayetten hareketle Gibson, ‘orada üzüm yetişir’ sonucunu çıkarmaktadır. Yazar önce Mekke’yi sulak bir arazi gibi göstermeye çalışır sonra da İslam alimlerinin bu bilgiyi (Yani aslında sulak olan arazinin Petra olduğunu) gizlediğini ileri sürer. Halbuki, “Mekke şehrinde meyve yetişmezdi.” (Buhari, Megazi 28) ve Mekkeliler; Medine, Şam, Yemen ve Taif gibi çevre kentlerden gelen meyveleri ancak bilirlerdi. Aşağıda; videodak gösterilen bitkilerin ekran görüntüsü ve sağda ise izhir ve celil otlarının gerçek fotoğrafları görülmektedir. 


Mekke diye bir yer yok mu? Oryantalistler tarafından kaleme alınmış olan ‘Encyclopaedia of Islam’ isimli eserin 154. sayfasındaki Makka maddesinde şunlar yazmaktadır: “İslam Öncesi Mekke- Mekke çok eski zamanlardan beri kutsal bir şehir idi. Görünüşe göre Ptolemy (Batlamyus, doğumu MS. 100) tarafından Macoraba olarak biliniyordu. “Sebe ve Habeş dilinde “mukaddes ibadet mahalli, tapınak” gibi anlamlara gelen Macoraba, aynı manada olmak üzere seslilerin belirtilmediği Güney Arabistan yazısıyla “mkrb” şeklinde yazılan mekverab kelimesinden türemiştir ve Arapça kurb kökünden makreb (kurban yeri, mihrap, mukaddes yer) kelimesine dayanmaktadır.” (Mustafa Sabri Küçükaşcı, Cahiliye’den Emevîler’in Sonuna Kadar Haremeyn, s. 16)

5- Gibson Fil vakasında hareketle, fillerin çölde yaşayamayacağını, dolayısı ile fil olayının Petra’da gerçekleştiğini de iddia etmektedir. Halbuki ‘çöl filleri’ vardır ve bir gecede 70 km yol alıp, 3 gün susuz yaşayabilmektedirler.


Arabistan Necran bölgesinde bulunan 6. Yüzyıla ait kaya resimlerinde fil resimleri.

Peki, Safa ve Merve tepeleri gerçekten var mıdır? Günümüzde Safa ve Merve tepeleri ‘arası yükseltilmiş’ (DİA, XXXV/441-44) ve bu nedenle de bu iki tepe küçük kayalık gibi kalmışlardır. Zaten hala onlara Safa ve Merve tepeleri denmektedir.

Diğer bir iddiası da, ‘Put tapınakları Petra’dadır, Mekke’de yoktur’ şeklindedir. Tevhit dini İslam, tüm Arabistan’daki putları devirmiş ve yok etmiştir. Günümüzde de peygamber ve sahabi ile alakalı hatıraları ortadan kaldırmayı mezheplerinin bir gereği kabul eden wehhabiler, ancak son zamanlarda toprak altında kalan ve İslam öncesine ait olan bazı putları arkeolojik kazılarla çıkarmışlar ve ‘son açılımlardan sonra’ müzede teşhir etmeye başlamışlardır. (29 Aralık 2012)

6- Abbasiler Kabe’yi Petra’dan Mekke’ye taşıdılar iddiasını da, gerek Abbasi öncesi, gerek Abbasiler ve gerekse Abbasi sonrası yazılan mushafların ‘hepsinin’ içeriğinin aynı olduğunun ispat edilmiş olması ile yalanlanmış olmaktadır. Öyle ya! Abbasi öncesi Kur’an’larda Petra’dan bahsedilmez, Abbasi dönemi olanlarda da, Abbasi sonrası dönemde de yine Petra hiç Kur’an’da yoktur! Namaz gibi önemli bir ibadetin farzı olan bu konuda neden ana kaynak kitapta hiç bahsedilmez?! Bu konu sitemizde, ‘Kur’an’ın aslı yakıldı mı, Kur’an’ın yazılması’ adlı yazımızda ele alınmıştır. Ayrıca, ‘İslam barış dinidir, İslam savaş kuralları, İslam ve hümanizm’ adlı yazılarımız da iddialara cevap vermektedir.

Konu hakkında daha detaylı bilgi için: https://komplopetra.blogspot.com ve https://www.bilimveyaratilisagaci.com/2021/10/gibson-cami-kibleleri-petra adreslerine bakılabilir.

Gelen sorular ve cevaplarımız:

Soru: Zübeyir in kabeyi yok etmesi olayı ve sonrasında tekrar inşası ? ya da Abbsiler dönemi kufî yazıyla yazılan Kur’anlarda ( gibson nun iddia ettiği ) Mekke bin geçmemesi durumuna ne diyorsunuz ??

Cevabımız: Emeviler ile Hz. Zübeyr arasındaki halifelik mücadelesi sırasında, ‘Mekke’de’ halifeliğini ilan eden Hz Zübeyr, “Mekke’yi kuşatan Emevi ordusunun mancınıklarla attığı taşlar ve bu sırada çıkan yangın yüzünden Kabe’nin tamamen tahrip edilmesi üzerine duvarların kalan kısımlarını yıktırıp binayı Hz. İbrahim’in temellerini esas alarak yeniden yaptırmıştır.” (https://islamansiklopedisi.org.tr/kabe) Yani ‘yok etmek’ veya ‘taşımak’ gibi bir durum söz konusu değildir! Gibson, önceden kurguladığı senaryoya uyacak malzemeleri tarihten toplamaya çalışmış ama yine hepsini birbirine karıştırmıştır! Hz Zübeyr’in, hayatını anlatan ve gerek Müslüman ve gerekse gayri müslim tarihçilerden derlenen detay bilgi için de şu adresi tavsiye ederiz: https://islamansiklopedisi.org.tr/abdullah-b-zubeyr-b-avvam

Yine, 7. yüzyılda yaşayan John bar Penkaye isimli Süryani bir yazarın, Abdullah İbni Zübeyr’in isyanı devam ederken yazdığı kroniklerinde Kabe’nin taşınmasından veya Petra’dan bahsetmemesi, (S. Brock, A brief outline of Syriac Literature, Moran Etho 9, Kottayam, Kerala: SEERI (1997), pp.56-57, 135; Hoyland, Robert G. Seeing Islam as Others Saw It: A Survey and Evaluation of Christian, Jewish and Zoroastrian Writings on Early Islam;s. 197. The Darwin Press, Inc. January 1, 1998), 741 yılında yazılmış olan Bizans-Arap kroniğinde Yezid’in Petra’ya değil de Mekke’ye saldırdığından bahsetmesi ve 8. yüzyılda yaşamış Theofanis isimli Bizanslı yazarın da bu olayın bir zamanlar Bizans toprağı olan Petra’da değil de Mekke’de yaşandığından bahsetmesi de (Robert G. Hoyland, (31 Aralık 2019). Seeing Islam as Others Saw It. Piscataway, NJ, USA: Gorgias Press. ISBN 978-1-4632-3960-2) Gibson’i yalanlayan diğer kaynaklardır!

Soru: (137-138) Şüphesiz sizler (yolculuklarınız sırasında) sabah akşam onların (harap olmuş) yurtlarına uğrayıp duruyorsunuz. Hâlâ düşünmeyecek misiniz? (Saffat 37:137, Diyanet İşleri) peygamberimiz eğer bugünkü müekkede olmuşsa lut kavminin yaşadığı yerle arasında yaklaşık 1500 km mesafe var allah bu ayette neden sabah akşam yanından geçip ibret almıyorsunuz desin ki burda bir çelişki yokmu ayrıca bu ayete bakarsak Yeryüzünde bulunanların çoğuna uyacak olursan, seni Allah´ın yolundan saptırırlar. Onlar zandan başka bir şeye tâbi olmaz, yalandan başka söz de söylemezler. (En’âm 6:116, Diyanet Vakfı) ve bu ayet Şüphesiz Allah katında canlıların en kötüsü, düşünmeyen sağırlar ve dilsizlerdir. (Enfâl 8:22, Diyanet Vakfı) bu ayetler var

Cevabımız: Mehmet arkadaşım, Lut kavminin yaşadığı yerler, Araplar’ın kuzeye doğru ticaret yolculuğu yaptıkları güzergahta olduğu için (Hicr, 79) tüccarlar bu topluluktan geri kalan harabeleri her yolculuklarında görüyorlardı. Ayet, bu kalıntılardan ibret alınmasını gerektiğine işaret etmektedir. Ayrıca peygamberimiz Mekke’de yaşamasa idi, ona düşman olanların bu ayeti kullanması gerekmez mi idi?! Efendimize olmayan o kadar iftirayı atan müşriklerden Hristiyanlara, böyle bir fırsatı kaçırırlar mı idiler sizce?! En’am, 116. ayet gayet açıktır: Günümüze bakarak da ayetin bir gerçeği ifade ettiğini rahatlıkla görebiliriz. Kiliseleri putlarla dolduran Hristiyanlar (“Hristiyanlık, Papa ve İncil” adlı yazımıza bakılabilir); Buda heykeline tapan Budistler; ineği kutsal kabul eden Hindular… Hepsi ya yaratıcıya eş/ortaklar koşuyorlar ve/veya direk putperestler. Enfal, 22. ayet teşbihten bahsetmektedir. Bu konuda “İslam’a göre engelliler” ve “Kur’an’da teşbih, mecaz, kinaye” adlı yazılarımıza bakılabilir.

Soru: Ali imran suresi 96 ayette ” bekke ” kelimesi kullaniliyor. Onu nasil açıklıycaz ?

Cevabımız: Allah (cc) Kur’an’da Mekke kelimesini de kullanıyor! Allah tüm toplumlara hep İslam’ı tebliğ eden peygamberler göndermiştir. Yahudiler de namaz kılar, hac ederdi (Detay, ‘İslam tüm dinlerin özüdür’ adlı yazımızda) Babil sürgününe kadar Yahudiler de Mekke’deki Kabe’de hac yapar idi. Bekke ile, Tevrat’taki (Mezmurlar, 84 bap 6. Ayet) Bakka vadisi yani Kabe’nin bulunduğu vadi kast edilmektedir. Mekke kelimesi ile de, Kabe’nin de içinde bulunduğu, Bekke vadisi ve diğer vadileri de içeren şehir kast edilir. Bu nedenle de Fetih suresinde (24. ayet) Mekke diye bahsedilmiştir. Çünkü feth edilen şehir Mekke’dir. Oysa Kabe’den bahsedilen Ali İmran suresinde Bekke diye bahsedilir çünkü Kabe; Bekke vadisindedir ve Mekke şehri Kabe’den sonra yapılmıştır. Ayrıca Kur’an-ı Kerim’de Mekke şehrinden, Bekke’den başka isimlerle de söz edilmiştir: el-beledü’l-emin (Tin, 3); harem amin (Kasas, 57; Ankebut, 67); ümmü’l-kura. (Şura, 7. Detay: İbni Kesir, II/64)

6 Comments