Kuran, akıl, kalp

1.276 kez görüntülendi

Resim bulunamadı

İddia: Kur’an aklı, düşünmeyi beyine değil, kalbe izafe eder. Kur’an’a göre kalp düşünür! Delil olarak şu ayetler ileri sürülür: Hac, 46: “Yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, düşünecek kalpleri, işitecek kulakları olsun?”; Muhammed,  24: “Onlar Kur’an’ı düşünmüyorlar mı? yoksa kalplerin üzerinde kilitleri mi var?”; Araf,179: ”Kalpleri vardır bununla kavrayıp anlamazlar (idrak edemezler)”

Öncelikle ateistler bu iddialarını ispatlamak için Kur’an’da geçen “kalp” kelimesinin vücuda kan pompalayan organ olarak geçtiğini ispatlamalıdırlar. Ateistler işlerine gelince Hz Muhammed’in Kur’an’daki bilimsel ayetleri Hindistan ve eski Yunan’dan, namaz, oruç, kurban’ı orta Amerika’dan ve Sümerlerden, edebiyatı eski Arap ve İran kültüründen, sosyolojik ayetleri Sümerlerden ve eski ahitten aldığını iddia ederler. İşin ilginci Kur’an’ın kendi iç düzeninde ‘vicdani düşünme’ye çağıran “Akleden kalp” kavramını Kur’an’ın düzleminden çıkarıp, “Muhammed o zaman kalbin düşündüğünü zannediyordu, o nedenle Kur’an’a bunu yazdı (!) iddiasını ileri sürerler. Ateistlere göre o kadar bilgiye ulaşıp Kur’an’ı yazan (!) Muhammed, MÖ. 460’da doğmuş olan Hipokrat’ın beyin ile düşünce arasında kurduğu irtibat ( “Şunu biliniz ki keyif, sevinç, kahkaha, neşe ve üzüntü, acı, ümitsizlik ve keder yalnızca beyinden çıkar (kaynaklanır). Özellikle düşünme, anlama, görme ve işitmeyi, neyin doğru neyin yanlış olduğunu, neyin tatlı neyin acı olduğunu öğreniriz.” ) bilgisine ulaşamamıştır! Kur’an’ı kendi bütünlüğü içinde anlamak gayesinde olmak yerine çelişki-hata aramak maksatlı bakış açısı, eminiz ki “Kalplerin taşlaşması” (Bakara, 74) ayetindeki mecaz sanatını da anlamayacak ve zamanla bu ayeti de dillerine dolayacaklardır!

Kur’an’da akla, düşünmeye büyük önem verilmiştir. Kur’an’da akıl bizzat fiil olarak (Yani çalıştırılan, kullanılmakta olan akıl ) 49 kere geçer. Bunun dışında düşünme ile ilgili de bir çok ayet vardır. “De ki, hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 10); “Aklınızı kullanasınız diye” ( Hadid, 17);  “Aklınız ersin ve düşünesiniz diye” (Bakara 242), “Akıl sahipleri düşünürler” (Rad, 19); “Çokları akıllarını kullanmazlar.” (Ankebut, 63); “Aklınızı kullanmaz mısınız?”  (Saffat, 138);  “Aklınızı hiç işletmiyor muydunuz?” (Yasin, 62 ); “Örnekleri ancak bilgin olanlar aklederler.” (Ankebut, 43); “Allah akıllarını kullanmayanları pislik içinde bırakır.”  (Yunus, 100); “İyi bilin ki Allah katında canlıların en şerlisi aklını kullanmayan (gerçek) sağır ve dilsizlerdir.” (Enfal, 22) vd. Detay için ‘Kur’an ve bilim’ adlı yazımıza bakılabilir.

Akıl, düşünme gibi kavramlar Kur’an’da yerli yerinde ve önem verilerek aktarılırken acaba neden bazı ayetlerde ‘kalp ile düşünme’ kelimeleri yan yana kullanılmıştır?

Kalp kelimesi Arapça’da: “Yürek, öz, değiştirme, akıl, merkez” gibi anlamlara da gelir. (el-Mevarid, Mevlüt Sarı, s. 1251; Edward William Lane ,Arabic English Lexicon (1863), s.2554) Eski Arapça’da kalp kelimesi genellikle “insanın kavrama, bilme ve algılama, sağlıklı hüküm verme yeteneği” kısaca “akıl” anlamına gelir. (Râgıb el-İsfahânî, ez-Zerîa ilâ mekârimi’ş-şerîa, s. 176) Kur’an, aklı hem doğal anlamı ile; tefekkürle (Râd, 3; Bakara, 164; Yunus, 67; Yâsin, 37-40 vb. gibi bir çok ayetle) çevremizdeki doğa olaylarını incelemeye, tezekkür (Duhân, 58) ile geçmişi düşünmeye çağırırken, tedebbür (Sad, 29; Müminun 68; Nisa, 82: Muhammed, 24) ayetleri ile de geçmişten geleceğe derinlemesine düşünmemizi, teakkul (aklı kullanma) ayetleri yanında, Tefakkuh (Tevbe,122) ile görünenden görünmeyene ulaşmamız ister. Ulü’l-el-Bab kavramı (Bakara, 179; Sâd,9, 29, 38) ile de öz-cevhere, hakikate ulaşan akla dikkat çeker, yani ilimde ‘madde ve mananın birleşimini’ ifade eden bu kavram, “tam akıl mânâsında Kur’an-ı Kerîm’de yer almaktadır.” (Mu’cem, II, 560; Müfredât, s. 646)

Zaten İslam bizden salt bilgi değil, “hayata aktarılan kalıcı bilgileri elde etmemizi” istemektedir: “Bilginin kalıcı olması için, bilgiye duyguların eklenmesi gereklidir. Kişinin duygularını katmadan öğrendiği bilgi, kuma yazılan yazı gibi hemen siliniyor. Bilginin taşa yazılmış gibi kalıcı olması için bilgilere duygu katılması gerekiyor. Duygu katınca beyin bilgiyi unutmuyor.” Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan (https://npistanbul.com/duygular-ve-sosyal-becerilerle-ogrenme-kalici-oluyor?)

“İslami anlayışta akıl, mücerret beyin hareketlerinden daha fazlasını ifade eder.” (Sami Amiri, Ateizm kendi paradigmasıyla yüzleşiyor, s. 65) Akıl ve düşünme kavramları derinlemesine ve geniş bir açıdan Kur’an’da ele alınmakta ve düşünme sadece matematiksel, pozitif, materyalist sınırlar içinde bırakılmamakta, “Vicdan, duygu, merhamet, sevgi” gibi anlamlarda belli bir sistem içinde akla giydirilmektedir. İşte burada devreye aklın kalbe izafesi konusu girmekte, içinde merhamet, aşk, sevgi, ruh olan akıl ön plana çıkarılmaktadır. Kur’an’ın sistematiğini biraz da olsa anlamaya başladı isek yukarıdaki ayetleri de ele almaya başlayabiliriz:

Hac suresi 45. ayette zalim toplulukların helakından bahsedilmektedir. 46. ayette ise yeryüzünü dolaşıp; sadece fotoğraf çekme, turistik ziyaretler yapma, arkeolojik kazılar yapma veya define avcılığı gibi salt akıl, menfaat, materyalist bakış açıları ile değil, bunları aşıp, olaylara ‘tedebbür’ fiilinden hareketle ‘ulu’l-elbab’ olmaya giden yolda aklı duygu-ruh-mana ile kullanarak çevremizden ibret almamızı istemektedir yüce Yaradan . O helak olanların antik şehirleri sadece göz veya akıl ile değil, kalbin gerek soyut anlamı olan manevi açıdan ve gerekse kelime anlamını da içeren aklın birleşimi ile; insan vicdanını harekete geçiren ibret nazarı ile bakmaya bizi çağırmaktadır. Tüm bu kavramlar yani; ‘vicdan, ibret, maneviyat dolu bakış açısını’ anlatan en iyi kavram ise, yan anlamı akıl da olan kalp kelimesidir!

Konuya 1058 doğumlu Gazali’den bir yorumla devam edelim: “Bilmiş ol ki: ilmin yeri kalptir. Kalp derken bütün organlarımızı sevku idare eden nurani ve manevi ‘benliğimizi kastediyoruz’ ki, bütün organlarımızın hizmet ve itaat ettikleri bu kalptir. ‘Yoksa yürek dediğimiz kalbi kastetmiyoruz.’ Bizim maksadımız olan ve bazen gönül dediğimiz bu ‘manevi kalp’…” (İhyau ulumiddin, III/29) İslamoğlu’da Araf,179. ayet için, “Kur’an sistematiğinde aklı kullanmanın kalbe nispeti, düşünme faaliyetinin entelektüel faaliyetle sınırlanmayıp ‘sezgiyi de içine alacak şekilde geniş tutulduğunu’ ifade eder.” (M. İslamoğlu, “Hayat Kitabı Kur’an”  A’raf 7:179, not 2) demektedir. Amaç, ‘ruhsuz düşünmeyi aşıp içine manevi tefekkürü yerleştiren kalbin anlamasını’ gündemde tutabilmektir. Zaten ayette, “Kalpleri vardır fakat kavrayamazlar.” denmektedir. Yani salt düşünme, akletme değil değerlendirme sorununada ayet dikkat çekmektedir. Hac 46. ayette ise teakkul edememe sorununa (Ye’kılune) dikkat çekilmiştir: “Yeryüzünde hiç dolaşmıyorlar mı ki ibret almış kalplere yahut işitmiş kulaklara sahip olsunlar! Şu bir gerçek ki gözler körleşmez, fakat göğüslerdeki kalpler körleşir.”

Muhammed 24. ayet (Efela yetedebberûne’l-Kur’an) ile, Kur’an üzerinde tedebbür etmemiz; geleceğe yönelik düşünce üretmemiz, hadiselerin ve eşyanın arka planını görmemiz istenmektedir. Tüm bunlar Kur’an’da salt teakkul ile açıklanmamakta, içine ruh-mananın da katıldığı kalp’te sürece ilave edilmekte, ‘Ruhsuz’ bakış açısından insan kurtarılmaya davet edilmektedir.

İşin ilginç yanı her üç ayette insanların helakından, kötülüğünden, zalimlerin sonlarından bahsetmekte, bu ayetlerin sonunda ise “kalbin düşünmesine” atıfta bulunulup bu sondan insanlığı kurtarmak için ruhun insandaki tezahürü olan vicdanın sesini dinlemeye insanlar çağrılmaktadır.

Görüldüğü gibi Kur’an salt sadece düz mantıkla aklı ele almamakta, aklı bir sistematik içinde belli bir aşamalar zinciri ile bir amaca yönlendirmekte ve işin sadece yüzeysel ve dar açılı değerlendirilmesi değil derinlemesine ve geniş açıdan akledilmesi amaçlanmaktadır. Kur’an’a göre akıl sırf pozitif, materyalist, menfaat ve egoist amaçlar için kullanılmamalı, olması gerektiği gibi, insan ve toplumun huzuruna dönük amaçlar için kullanılması istenmektedir. “Kur’an’da kalp, akıl ve vicdanı da içeren bir kullanım alanına sahiptir.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 190)

Kısaca Allah vicdansız, sevgisiz akıl istememektedir. Aklında bir serüveni, yolculuğu vardır. Eğitilmemiş, salt pozitif akıl atomu parçalar ama sonra ondan atom bombası da yapar ve kullanırken sevgi ile yoğrulmuş akıl – kalbî akıl – ise, atom enerjisini insanlığa hizmet için kullanır. Zaten tüm mesele de iyi ve kötülerin mücadelesinde kilitlenmekte değil midir? Aslında insanlık tarihinin hikayesi de salt materyalist/ruhsuz akıl ile sevgi/vicdan ile örülü aklın mücadelesi ile dolu değil midir? 

Kalbe salt biyolojik açıdan bakınca da materyalist aklı rahatsız edici epey sonuçlara ulaşılmaktadır: “Son yıllarda yapılan çalışmalar kalbin düşündüğümüzden daha ‘akıllı’ olduğunu gösteriyor. Kalp beyinden sinyal alıyor evet ama kendisi de vagus siniri yoluyla beyne ‘bilgi’ gönderiyor. Beyne gönderdiği sinyallerle beynin ‘entelektüel işlevleri’ yerine getiren bölümünü uyarabiliyor veya ‘tamamen devre dışı’ bırakabiliyor. Kalp kendi hormonlarını üretip vücuda bırakıyor, ‘beyinden binlerce kat daha güçlü’ bir manyetik alan yayıyor. Kalbin üzerinde yer alan sinir hücreleri, ‘tıpkı beyin gibi’ yapılanıyor. ‘Kalbin beyni, kendi dopaminini salgılayabiliyor.’ Bu sinirsel iletici, ‘davranışlarımız üzerinde’ kuvvetli etkileri olan bir bileşik.” (Nörolog Dr Ömer Hakan Yavaşoğlu, Kur’ani Hayat dergisi, 25 Ağustos 2011) “Modern tıbbın yeni bir alanı olan nörokardiyoloji (kalp-sinir bilimi) alanında çalışmalar yürüten Dr. Armour ve Dr. Ardell; “Kalpte merkezi sinir sisteminden bağımsız, öğrenme, bilgi işleme, hatırlama ve idrak gibi fonksiyonlarla donatılmış, ‘küçük bir beyin olarak vasıflandırılan’ bir nöron ağı keşfetmiştir. ‘Beyinden bağımsız’ en az 40.000 sinir hücresinden meydana gelen, kendine has karmaşık bu sinir sistemi, ‘kalpteki muhteşem beyin’ olarak tarif edilmektedir.” (Dr. Selim Aydın, Mayıs 2004, Ayrıca; Yrd. Doç. Dr. Hasan Doğan, Temmuz, 2013) “Kalp sinir sistemi kalbe (kalp-beyni) serebral korteksden bağımsız ‘öğrenme, hatırlama ve karar almayı’ mümkün kılar. Bunun dışında bir çok deneylerde kalbin sürekli olarak beyine gönderdiği sinyallerin ‘algılama, kavrama ve duyguların işlenmesi’ gibi yüksek beyin fonksiyonlarını büyük ölçüde etkilediği gözlemlendi.” (Rollin McCraty, Ph.D., Institute of Heart Math, Ayrıca; http://www.sein.de/geist/weisheit/2010/das-herz–unser-zweites-gehirn.html)

Başka araştırmalar, kalp sinyallerinin ‘insanın düşüncelerini’, içinde bulunduğu stresi, depresyonu yansıttığını ve depresyon seviyesini ölçmek için kullanılabileceğini göstermiştir. (Thayer, J.F., et al., A meta-analysis of heart rate variability and neuroimaging studies: implications for heart rate variability as a marker of stress and health. Neuroscience & Biobehavioral Reviews, 2012. 36(2): p. 747-756; Smith, T.W., et al., Matters of the variable heart: Respiratory sinus arrhythmia response to marital interaction and associations with marital quality. Journal of Personality and Social Psychology, 2011. 100(1): p. 103) Diğer bir araştırma, kalbin sinir sisteminin, ‘bilişi ve hafızayı  etkilediğini’ ispatlamıştır. (Hassert, D., T. Miyashita, and C. Williams, The effects of peripheral vagal nerve stimulation at a memory-modulating intensity on norepinephrine output in the basolateral amygdala. Behavioral neuroscience, 2004. 118(1): p. 79; McCraty, R. and F. Shaffer, Heart rate variability: new perspectives on physiological mechanisms, assessment of self-regulatory capacity, and health risk. Global Advances in Health and Medicine, 2015. 4(1): p. 46-61) Alexandra Whitney, kendi tez çalışmasında ‘kalbin, duyguları, düşünceleri ve aklı düzenleyen bir organ’ olduğunu bildirmiştir. (Whitney, A., Map of the Heart: An East-West Understanding of Heart Intelligence and its Application in Counseling Psychology. 2017, California Institute of Integral Studies) Bir başka araştırma, ‘kalbin beyinden önce bilgiyi işlediğini ve bu sezgisel bilgiyi merkezi sinir sistemi aracılığıyla beyne gönderdiğini’ göstermektedir. Kalplerimizin çok zeki olduğunu gösteren, “kalplerin kendi beyni” veya “kalp-beyni (heart-brain)” olarak da adlandırılan “nöral hücreler” olarak adlandırılan beyin hücrelerini içerdiklerini bildiren çok sayıda araştırma da mevcuttur. (Shaffer, F., R. McCraty, and C.L. Zerr, A healthy heart is not a metronome: an integrative review of the heart’s anatomy and heart rate variability. Frontiers in psychology, 2014. 5: p. 1040; Goldstein, D.S., Neuroscience and heart-brain medicine: the year in review. Cleveland Clinic journal of medicine, 2010. 77(0 3): p. S34; Armour, J.A., Potential clinical relevance of the ‘little brain’on the mammalian heart. Experimental Physiology, 2008. 93(2): p. 165-176, Alıntı: ateizmdenkurtul.wordpress.com)

“Aslında tüm bunların yani düşünme, akletmeden; görme ve duygulanmaya dek tüm kavramların merkezinde “Ruh” kavramı vardır: “Ruh bedenin herhangi bir yerine izafe edildiği zaman özel bir hüküm ve isim alır. Göze izafe edildiği zaman ‘basar’, kalbe izafe edildiği zaman ‘akıl’, bedenin tamamına izafe edildiği zaman ‘ruh’ adını alır. Her merkezde asıl fonksiyonu gören ruhtur. Görme, akletme, işitme ve konuşma yetenekleri, gören, akleden, işiten ve konuşan birer ruhtur. Gerçekte ruh bedeni harekete geçiren, onu akleden, idrak eden, seven, bilen ve yapan herkesin “ben”(ene) ile tabir ettiği şeyin ta kendisidir.” (Musa Carullah, “Kitabus Sünne” s.89)

“Daniel Goleman’ın, ‘Duygusal zeka’ adlı kitabında, beynin ana işlevinin davranışları kontrol olduğunu belirtirken, ‘davranışların da duygularla şekillendiğini’ ifade eder. İslam’da, imandan sonra en önemli olan şey, pratik hayata yansıyan olumlu, ahlaklı davranışlardır. Bunun için de, kalbin şekillendirdiği iyi, yararlı işler öncelikli öneme sahiptir. İslam’a göre sadece bilmek (Akıl) yetmez, uygulamanın da iyi bir şekilde olması gereklidir. İşte bu iyilik, kalp ile bağlantılıdır. Ebu Leheb diyordu ki, “Ey Muhammed! Senin davanın doğru olduğunu biliyorum fakat putları atarsak, Kureyş aç kalır.” Ebu Talib ise şöyle diyordu: “Senin dininin hak olduğunu biliyorum ama seni tasdik edersem Kureyş’in kadınlarının, ‘korktu da inandı.’ demelerinden korkuyorum.” Bütün bu bahaneler, kişilerin kendi kendilerine karar verebilme yeteneklerinin baskılandığını, dış duygusal etkenlere karşı zayıf kaldığını göstermektedir.  Akıl bilmekte ama kalbin şekillendiremediği eylem, doğru olarak hayata yansıyamamaktadır. Duygusal zekası kuvvetli kişi, eleştirilere karşı dik durur, duygularını yönetir.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 41,42) 

Vicdan, kalp/yürek gibi soyut kavramları sol aydın (!) hiç mi kullanmaz? İşine gelince tabii ki kullanır! Yargılayan akıl değil, yürektir:

kalpdusunurmu-2

 

 

kalp-dusunme-1

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz


Yukarı Çık