Tek dişi kalmış canavar; Batı Medeniyeti!

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

Bu konuya ek olarak, ‘İslam ülkeleri neden geri?’, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’, ‘Modernizm ve kadın’, ‘İslamofobi’, ‘Misyonerlik’, ‘Oryantalizm Yanılgısı’ adlı yazılarımızı da tavsiye ederiz.  

Giriş

“Bizim sorunumuz Batı iledir, çünkü Batı’nın sorunu bizimledir.” (Attila İlhan, Milli Gazete Röportajı, 22-23-24 Mart 2003) “Biz Batıyla er geç hesaplaşmak zorundayız.” (Kemal Tahir, Yol Ayrımı, s. 237) Seyyid Hüseyin Nasr: “Batı yalanın üstünde yaşar, Doğu hakikatin üstünde uyur.” (Fuat Bol, Hürriyet, 11.05.2022)

Yahudi asıllı olup sonradan Müslüman olan Muhammed Esed (Leopold Weıss) 1964 yılında yazdığı eserde şöyle söylemekte idi: “Avrupa Haçlı savaşlarının ruhundan doğmuştur. Gerçek odur ki, Avrupa hiçbir devirde bugünkü kadar İslam’dan uzak olmamıştır.” (Muhammed Esed, Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 64, 71) Aslında Nietzsche’nin dediği gibi, “İslam kültürü asil bir kültürdür, temellerini insan fıtratına borçludur. 19. yüzyıl kültürümüz mukayese edildiğinde, İslam kültürünün yanında son derece yoksul ve geç kalmış bir kültür olduğu görülmektedir. Haçlılar, asil ve yüksek bir kültüre karşı savaş açmışlardır.” (Nietzsche, Deccal sahte İsa, s. 130) Nietzsche neredeyse haçlılara ‘Barbar’ demektedir. (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 219) Halbuki “Sömürgecilik, ‘Batınının dışında herkes yerli-barbardır.’ düşüncesini putlaştırmıştı. Batılıların herkesi öldürmeye, sömürmeye, Hristiyanlaştırmaya hakları vardı.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 21)   

Batı aklı menfaate hizmet eder. Hak, adalet, ahlak tümü menfaat yolunda kullanılır. Müslüman ise, hakka/hayra ulaşmaya akıl der. İslam’da güç, iktidar, servet hakk/hayır yolunda kullanılır. Batının golf sahalarına harcadığı su, tüm dünyadaki çölleri yeşertecek kadar fazladır; gelişmiş ülkelerde obeziteye harcanan para, fakir ülkelerdeki insanları doyuracak olan miktardan çok daha fazladır. 2021 yılında evcil hayvan ürünlerine dünya genelinde 189 milyar dolar harcanır. Bütün Afrika kıtasına, tüm dünyanın senelik yaptığı yardım 49 milyar dolardır. Bu da, o kıtadan sömürdükleri madenlerin küçük bir miktarına karşılık gelir!

Yukarıda bir sosyal medya paylaşımının ekran görüntüsünü görmektesiniz. Olaylara siyasal açıdan bakıp celladına aşık olmuş bir bakış açısının içine düşdüğü garabet ve paradoks paylaşımda açıkça görülmektedir. Halbuki medeniyet insanlıkla olur. Köle sistemini yerleştirip, dünyayı sömürüp elde edilenle kendi rahatları için planlama ile güzel mimari yapmak medeniyet değildir!

Avusturya Macaristan doğumlu düşünür, reformist, gezgin, gazeteci, din bilimci, yazar, siyasetçi Leopolde Weiss (Müslüman olunca aldığı isimle Muhammed Esed) Batı ruhunu nasıl tasvir etmektedir: “Batıda hakim olan gaye, ‘maddi fayda’ ve aktif genişlemedir. (Muhammed Esed, Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 45) Modern Batının gerçek ilahı, maddi ferah’tan ibarettir, gücünü kuvvete rağbetten almaktadır. Bu ikisi de eski Roma medeniyetinden ona miras kalmıştır. (Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 47) Nasıl eski Roma’da hakim olan fikri ve sosyal hava, sırf faydaya bağlı idiyse, modern Batıda da durum tamamen aynıdır. Batıda hakim olan fikir, bütün gücümüzü maddi imkanlarımıza tahsis etmek ve ahlakın kendimizi bağlamasına imkan vermemek şeklindedir. Madde ve servet Batıda, kendisine tapılan Allah’tan başka bir mabut haline gelmiştir. Sıradan Avrupalının müspet bir tek dini vardır o da, maddi ilerleme ve refaha tapınmaktır. Hayatın gayesinin tabiatın zulmünden kurtulmak olduğuna inanmışlardır. Bu dinin mabet ve tapınakları büyük fabrikalar, sinemalar, kimya laboratuarları, dans salonları, elektrik santralleridir. Bu dinin kahinleri ise bankerler, altın babaları, mühendisler, sinema yıldızları, sanat öncüleri ve uzay kahramanlarıdır. Ahlak felsefesi yalnız pratik fayda temeline oturtulmuş (Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 50-57) ve İslam’ı küçük görme hastalığı, Avrupa düşüncesinin esaslarından biri olmuştur.” (Yolların ayrılış noktasında İslam, s. 67) “Romalıları gayet güzel izah eder: Romalılar diğer milletleri, Roma İmparatorluğu’nun menfaat ve çıkar yolunda kullanıp çalıştırmışlardır: Romalıların meşhur adaleti ise, sadece kendilerini özeldi. İlahlarını pratik hayata müdahale etmelerine hiçbir zaman müsaade etmemişlerdir.” (Muhammed Esed, Islam at the Cross Roads, s. 39)

“Yunan medeniyetinin temeli materyalizmdir. (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti, s. 213) “Eski putperest Roma ve Yunan medeniyetinin kopyası haline gelen Avrupa, Hristiyanlık adı altında eski kimliğine bürünmüştür. Bugünkü Avrupa’nın dini Hristiyanlık değil, Materyalizmdir. Avrupa’da sıradan bir kişi, hayatın gayesinin insanın yaşamını kolaylaştırmak olduğuna inanmaktadır. Bu dinin mabed ve kiliseleri fabrikalar, sinema salonları, gazinolar, kimya laboratuarlarıdır. Bu dinin kahinleri bankerler, artistler, astronotlardır. Bu aşırı zevk volkanı, menfaatlerle çatıştığı zaman birbirini yiyip yok etmeye hazır savaş teknolojisinin gelişmesine yol açmıştır.” (Prof. Ebu’l Hasen Ali En-Nedvi, s. 238-240) 

Sonradan Müslüman olan Fransız filozof ve eski sosyalist siyasetçi Roger Goraudy: “Batı bir kazadır.” (Roger Garaudy, İslam’ın vadettikleri, s. 18) “Batı katliam yapma yeteneğine sahiptir. Size neleri hatırlatayım ki? Amerikan Kızılderililerin imha edilmesini mi? Esir ticaretini mi? Hiroşima’yı mı? Auschvvitz’i mi? Hristiyan Batı Uygarlığı budur! Biliyor musunuz ki, dünyadaki zenginliklerin yüzde 80’i nüfusun yüzde 20’si tarafından kontrol edilmekte ve tüketilmektedir? Yılda 40 milyon kişi ölmektedir ki, bu da gün başına bir Hiroşima demektir. Önce ateşi alevlendiriyorlar, sonra da itfaiyecilik oyunu oynuyorlar. Hâlâ Haçlı Seferleri devrini yaşamaktayız!” (6 Ekim 1994 tarihli basından) Evet, “Batı, medeniyet elbisesi giymiş korkunç bir vahşettir.” (Said-i Nursi, Mesnevi-i Nuriye, s. 75) O nedenle de FİFA Başkanı Gianni Infantino, “Ben Avrupalıyım. Dünyanın dört bir yanında 3 bin yıldır yaptıklarımız için, ahlak dersi vermeden önce 3 bin yıl özür dilemeliyiz. Ahlak dersi vermeden önce geçmiş 3 bin yılda yaptıklarımız ve gelecek 3 bin yılda yapacaklarımız için özür dilemeliyiz. Tek taraflı ahlak dersi ise sadece ikiyüzlülüktür.” (BBC, Euronews, 19/11/2022)  demektedir.

Peki Batı teknolojide nasıl ilerledi? Endülüs’ün işgali ve Haçlı seferleri vasıtasıyla İslam ülkelerinden almış oldukları (Detay için, ‘İslami bilim, felsefe ve Batıya etkisi’ adlı yazımıza bakılabilir.) bilgiyi, sömürdükleri ülkeler ve başta Amerikan kıtasından çaldıkları altınlarla birleştiren ve bu güç savaşının devamını Afrika’yı ve Asya’yı köleleştirmek/sömürgeleştirmek üzerinden devam ettiren Batı, çalınan bilgi ve sömürü ile elde edilen sermayeyi birleştirerek Rönesansı gerçekleştirmiş ve daha sonra elde etmiş olduğu bu bilgi birikimini insanlığın faydasına katkı sağlayacak ürünler için kullanmak yerine, dünyadaki sömürü düzenlerinin devamı için kullanmışlar, bu da yetmezmiş gibi sadece insan türüne zarar vermeyip, doğanın da dengesini bozmuşlar, hayvan neslini yok edip, bitki çeşitliliğini ortadan kaldırmışlardır. İlk çağlardan itibaren Avrupa’nın kendi içindeki güç mücadelelerinin bir mirası olarak, kendi içlerindeki çekişmelerini Avrupa dışına da taşımışlar ve günümüzde ilaç sanayinden gıda sanayisine, teknolojik ürünlerden uzay çalışmalarına… Her türlü icadı yine maddi çıkar, mücadele ve sömürü aracı olarak kullanılmaya devam etmektedirler. Batı medeniyetinin gelmiş olduğu son noktada teknoloji, hala bir sömürü, maddi menfaat elde etme aracı ve toplumlara hakimi olma vasıtası olarak kullanılmaya devam ettirilmektedir.

Modernizm, emperyal bir anlayıştır. Hem doğayı hem de insanı sömürür. Gelinen noktada, dinin boşluğunda insan evrende mutsuz olmuştur.  Tolstoy boşuna, “Tarihin hiçbir döneminde, giderek canavarlaşan şimdiki Hristiyan dünyasındaki kadar ahlaksız, insanların hayvani ihtiraslarına hiçbir kısıtlamanın getirilmediği bir hayat yaşanmadı.” (Ekrem Sevil, Allah’a Meydan Okumanın Yeni Adı Deizm, s. 64, 65) dememektedir! “Yerliler kolayca denetlenebilecek bir sayıya kadar indirgenmeli veya imha edilmelidir ve bu süreçte, medeniyetin tersine olmakla birlikte yerlilerin menfaati için, medeni ana ülke kaçınılmaz olarak çok hazine ve kan harcamalıdır.” (H.C. Morris, History of Colonization, I/21) “Uzak diyarlardaki doğal servet bile insanlığın faydası için, medeni devletlerin bireyleri tarafından kullanılmalıdır ve her ne olursa olsun o diyarlar denetim ve kontrol altına alınmalıdır.” (P.S.Reisch, World Politics, s. 11) “Şu an içinden geçtiğimiz dünyada, bütün insanlığın kullandığı temel kavramlar ve kurumlar, modernliğin, modern Batılıların eseridir. Soru şu: Batılılar, ne yaptılar da, kurdukları ‘dünya’yı, bütün dünyaya hakim kıldılar? Tabii ki gücü ele geçirerek! Sonra da, güç üreten bilim, teknoloji gibi araçlara sahip olarak. Ve son olarak da, bütün kıtalara, bütün okyanuslara hakim olarak. Sonuç: Modern Batı uygarlığı, gücün eseridir ama kendisini de bütün dünyayı da güç üreten araçların esiri yapmıştır. İnsan, araçların kölesi şimdi. Batılı insan, bu ‘yakışıklı, şık’ araçları üretti ama araçlar insanı ayarttı, kendisine esir etti. İnsan, insanı tanrılaştıran seküler insan, Tanrı fikrini karikatürleştirdiği, hakikati buharlaştırdığı için büyük bir anlam boşluğunun eşiğine sürüklendi. Hayat anlamını yitiriyor: İnsan, hayattan kaçarak hayata tutunuyor. İnsan, hayattan stadyumlara, film salonlarına, müzikhollere, dans salonlarına kaçarak hayata tutunmaya çalışıyor.” (Yusuf Kaplan, Yeni Şafak, 4-6 Ocak 2019) “Avrupanın bütün refahında sömürgelerin kanı vardır. Gelişmişliğin sermayesi, sömürgelerden gelen artı değerlerdir.” (İsmet Özçelik, CNNTürk, 19.01.2023) “Elindeki ekonomik ve teknolojik gücü, medeniyet ve ilerleme adına barbarlık yapmak için kullanan toplumların tarihte pek çok örneği vardır. Aydınlanmanın vaat ettiği ‘özgür birey, rasyonel toplum’ ideali, Batılı olmayan ‘barbarlar, bedeviler, ilkel toplumlar’ tarafından değil, modern medeniyetin pratikleri tarafından anlamsız hale getirilmiştir. (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, s. 29, 31) Batı, Medeniyet kavramını emperyal politikalarının bir aracı olarak kullanılmaktadır. (Barbar Modern Medeni, s. 33, 40) Kendi içinde liberal, çoğulcu ve demokratik bir dünya hayal ettiğini söyleyen Batı, Batılı olmayan toplumlara karşı gayri medeni ve barbarca davranmaktan çekilmez. Tersine bunu onların iyiliği için yaptığını ileri sürer.” (Barbar Modern Medeni, s. 74) “Ateist zihniyetin nihilizme savrulması gayet tabiidir. Batı medeniyetinin dünyada cari olan zulüm, işgal, zorbalıklara karşı gösterdiği duyarsızlığı anlamak için söz konusu tutumun ardında, böyle bir zihinsel arka planın bulunduğunu unutmamak gerekmektedir.” (Modern Çağın İnanç Sorunları, Komisyon, DİB, Doçent Doktor Faruk Sancar, s. 115) “Avrupa’nın siyasal kodları hiç değişmemiştir. O kodlar da düşmanlık üzerine.” (Hulki Cevizoğlu, Haber Global, 04.05.2023) kuruludur. “Bütün Kur’an’ları yaksak. Bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın! Avrupa, Hristiyan’dır. Sağcısıyla, solcusuyla Hristiyan. Hristiyan için tek düşman biziz.” (Cemil Meriç , Umrandan Uygarlığa, s. 9) “Haçlı Savaşları ile Irak’ın işgali aslında aynı şeydi. Osmanlı’yı dağıtıp paylaşmaları aynı şeydi. Yüzyıllardır “düşman İslam”dı. Bu, hiçbir zaman değişmedi. Her saldırıyı farklı gerekçelerle pazarladılar. Ama aslında temel ruhları aynıydı. Hiçbir zaman “düşman üretmeden” bir şey inşa edemediler. Böyle bir gelenekleri yoktu. Eğer düşman üretemezse kendi içinde çatışacaktı. Bunu da biliyordu.” (İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 17.06.2021)
“İslam’a saldıran ilk haçlıların beşiği Avrupa’dır. Hala da öyle. O halde değişen nedir? İslami hareket kendi yolunda emin adımlarla ilerlemektedir.” (Prof. Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler, s. 323) Aslında “Bize geri kalmış, cahil diyen Batı, kadavradan başka bir şey değildir.” (Hişam Şerabi, el-Musaqqıfune’l-Arab ve’l-Ğarb, s. 137) “Avrupalıların 16. yüzyıldan itibaren dünyaya yayılması ile sürekli yer değiştirmeler, kuşatmalar ve yok etmeler baş göstermiştir. Bunlar daha çok Amerika, Avustralya, Güney Afrika ve Karayipler gibi yerlerde ‘ilkel’ toplumlar üzerinde uygulanmış, bu toplumlar ‘etnik azınlığa’ dönüştürülmüştür.” (Jack Goody, Avrupa’da İslam damgası, s. 153) Batının gerçek yüzünün hiç değişmediğinin bir delilini de, 120 sene önce yazılan bir eserden alıntılar yaparak gösterelim. Halil Halid tarafından 1905 yılında yazılan “Hilal ve Haç Çekişmesi” adlı eserden: “Churchil’in, ‘Türklerin Hristiyan olmadıklarından dolayı insan sayılmamaları gerektiğini’ söylemesi oldukça anlamlıdır. (s.  14) Batıda siyasi, ekonomik ve askeri güç kimde ise, tabiatıyla işine geldiği gibi davranma hakkı da onundur. İslam dünyası üzerinde Batının siyasi ve ekonomik çıkarları devam ettiği sürece, bu menfaatlere karşı koyan kim olursa olsun, terörist damgası yemekten kurtulamayacaktır. (s.  16-17) İstilaya Avrupalılar ‘medeniyetin ithali’ ismini verdiler. Fransızlar, vahşi diye dünyaya ilan ettikleri Müslümanlardan kat kat fazla vahşilikler sergilediler. (s. 271, 272) Hristiyan aleminin işlediği barbarlıklara, ‘medeniyet ıslahat/düzeltme ve insanlık hizmetleri’ adları takılıyor! (s. 282) İngiltere’nin kuvvete hürmet, miskinliğe hakaretle muamele ettiği bilinen bir durumdur. (s.  276, 277) Avrupalılar Müslümanların açıkça sefaletinden hiç de müteessir olmazlar. (s. 280) Batı Avrupa devletlerinin sömürgeler kazanma yöntemi iki türlüdür. Birincisi, ele geçirilen ülkenin yerli halkının kendi çıkarlarını engel olabileceklerini hissederse, onları ortadan kaldırmakta güçlük çekmezler, sağ kalanlar olursa onlar da Hristiyanlaştırılarak, ancak kendilerine has bir ‘aşağı sosyal tabaka’ dairesinde bırakarak ve daima istilacılara hizmet vesilesiyle görevlendirilirler. İkinci yöntem, ülke halkının kendilerine has medeni durumlara sahip olmalarıdır. Güya bunlar ülkelerine getirilen medeni idarenyi bir türlü anlayamazlarmış: dolayısıyla medenileştirmesi amacına ulaşmak için gerekli her türlü fedakarlığın yerine getirilmesi gerektiğinden muhalefet edenler ‘zorla bastırılmalı’ dır! (s. 245) Avrupalıların istila ettikleri Asya ve Afrika ülkelerinin birçoğu ‘anonim şirketler’ vasıtasıyla yönetilmişti. Bu tür şirketlerin yönetimlerinin, medeniyetin ilerlemesine namına uyguladıkları yağma tedbirlerden korunmak için yerli halk hiç bir dayanak bulamaz. İsyanla silaha sarılsa, şirketin mensup olduğu devletin askerleri onları isyancı ve haydut sayacak hemen cezalandıracaktır. (s. 251) Günümüzde bile hâlâ “Müslüman halklar ne zaman dış müdahelelere karşı kendisini savunmaya kalksa, Avrupa kamuoyu bu direnişi, değişmez bir biçimde hep ‘yabancı düşmanlığı’ yaftası ile karalamaya çalışır. Avrupa’nın her yerinde İrlanda veya Polonya’nın bağımsızlık savaşlarına gösterilen sempati, Müslümanlar arasında uyanan benzer özlemlere kadar uzanacak soluğu bulunmamaktadır. Sömürgeci güçler, Avusturya’nın balkanlara müdahelede meşru bir mazeret olarak ileri sürdüğü ‘uygarlaştırma misyonu’nu asla kabule yanaşmazken, Mısır’da İngiltere’nin, Orta Asya’da Rusya’nın, Moroccp’da Fransa’nın ya da Libya’da İtalya’nın aynı bahane ile yaptıklarını hoşgörüyle karşılamaktadır! Aynı güçler, Ortadoğu’nun başına gelen toplumsal ve ekonomik pek çok felaketin, doğrudan doğruya bütünüyle Batı’nın gösterdiği o sözüm ona ‘ilgi’nin bir sonucu olduğunu akıllarına bile getirmezler.” (Leopold Weiss/Muhammed Esed, Mekke’ye giden yol, s. 140-141)

Kapitalizm ile dünya Batı tarafından işgal edilir. Avrupa kendini tarihin ve dünyanın merkezinde konumlandırır, dünyanın geri kalanını da hakimiyeti altına almaya çalışır. (Abdullah Metin, Oksidentalizm, İki Doğu İki Batı, s. 20) 

Detay. Batı, kölelik, insan hakları, demokrasi, modernizm, menfaat, darbe.

“19. yüzyıl Avrupa devletleri, insan topluluklarını köleleştirirken, medenileştirme kavramına başvuruyordu.” (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, s. 32) “Kilise tarafından “misyon” anlayışı ile açıklanan bu sömürge sistemi, ahlaki açıdan ise, “ilkel halkları medenileştirmek” olarak adlandırılmıştır. Sömürgeci Batı imparatorluklarının siyasi ve ticari amaçlarına ulaşmaları adına koloni ülkelerinin vatandaşlarını Hristiyanlaştırma görevi üstlenen misyonerler için 19. yüzyıl parlak bir dönem olmuştur.” (İHH, Tarihi süreç içerisinde misyonerlik ve misyonerlerin yetim faaliyetleri, s. 13) “Kokunun, kozmetik sanayine indirgendiği bir imaj çağında, yaratılışın ritmini hissetmek kolay bir iş değildir.” (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, s. 15) Sözün, mananın ve kıymetin yerini fayda, işlev, kâr ve çıkar almaktadır. “Medeni olmayan toplumlar, medeniyet kuramazlar. Kurdukları şey medeniyet değil ancak bir maddi-teknolojik tahakküm aracı olabilir.” Batı düşüncesinde medeniyet kavramı sömürgeciliğin öncü kolu olarak kullanılmış ve asli  manasından koparılmıştır. Şiddeti estetize etmek, şehveti ve hırsı kutsamak ve insanın varoluşunu tüketim çılgınlığına indirgemek yeryüzünü giderek yaşanmaz hale getirmektedir. Aydınlanma sonrası dünya tarihi barbarlık sıfatını hak eden hazin örneklerle doludur. “Medenilik, bir şeyi akli ve ahlaki kurallar çerçevesinde yapmayı ifade eder.” (İbrahim Kalın, Barbar Modern Medeni, s. 16-17, 26, 41, 115) Medeni olmak için en güçlü olmak zorunda değilsiniz. Maddi refah seviyesi düşük olan toplumlar da medeni olabilir. Medenilik ile maddi güç arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Tarih araştırmaları, medeniyetlerin beşiğinin Avrupa değil, Asya ve Mısır olduğunu göstermektedir. Tarihteki ilk büyük şehirler, Mezopotamya topraklarında Nil deltasında ortaya çıkmıştır. (Barbar Modern Medeni, s. 18-19) “Batı dünyasının pek azı şark/doğu kavimlerinin garp/batı milletlerinden daha yüksek bir insanlığa yakışır duyguya sahip olduklarını, şarkın, medeniyetin beşiği olduğunu ve ilerleme nurunun şarktan gelmiş olduğunu düşünebilmektedir.” (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 64) Bosna’nın günahını özellikle ve sadece Sırplara yıkmak, çağdaş medeniyetin ve küresel düzenin müşterek günahlarını örtbas etmek anlamına gelir. (Barbar Modern Medeni, s. 30) Modern dönemde teknolojik icat ve ilerleme kapasitesi, medeninin başlıca ölçüsü haline gelmiştir. (Barbar Modern Medeni, s. 47) İki dünya savaşı ve ardından yaşanan hadiseler, moderniteye yönelik beklentileri boşa çıkarmıştır. Oswald Spengler’in, ‘Batının çöküşü’ isimli kitabında çöküş kavramı Batının, siyasi yahut askeri güç kaybı olarak değil, ‘bir ruh çürümesiyle ufuk daralması’ olarak tanımlanır. (Barbar Modern Medeni, s. 53) Cornel West, ‘Irk Meselesi’ adlı kitabında modern kapitalist toplumun eninde sonunda kendi seküler kıyametini yaşayacağını ileri sürer. (Barbar Modern Medeni, s. 55) Uygarlık adı verilen şeyin içinde insanın çok geç farkına vardığı ve şeytansı olan bir ilkenin hüküm sürdüğü inkar edilemez. (Barbar Modern Medeni, s. 267) Medeni olmak, eşyanın tabiatına uygun davranmak ve böylece adaleti tesis etmektir. Özünde çatışmacı, dışlayıcı ve asimile edici bir medeniyet tasavvurunun barış, huzur ve istikrar üretmesi mümkün değildir. Medeni olunmadan medeniyet kurulamaz. Parçalı yaklaşımlar, insan ile varlık arasında tutarlı bir ilişkinin kurulmasına imkan vermez. (Barbar Modern Medeni, s. 268) “Sadece teknolojinin hızla gelişmesi, insanlığın medeni gelişmesinin ölçüsü değildir. Avrupa medeniyetinin yüksekliğini abartmak, bizde pek çok kimsenin hissiyatını zehirlemiş manevi bir Batı hastalığıdır.”  (Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 53, 60)

Garaudy: “Avrupa barbar cehaletten bilgin bir barbarlığa geçiş yapmıştır.” (Mesut Kaya, Batı`yı Aydınlatan İslam Güneşi, Genç Dergisi, 02.08.2013) Sultan II. Abdülhamid Han: “Batı hiçbir vakit adil olmamıştır. Yükselişlerinde masumların kanı vardır. Düşüşlerine de masumların gözyaşı neden olacaktır” (gzt.com/infografik/gercek-hayat/abdulhamid-hanin-bati-hakkinda-soyledikleri-26027) Oktay Sinanoğlu: “Avrupa uygar değildir! Avrupa bir kaç yüzyıllık yaldızı olan hunhar, barbar kavimlerin birleşmesiyle oluşmuş sömürgeci katiller ordusudur.” Aliya İzzetbegoviç: “Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” (https://www.yeniasya.com.tr/nejat-eren/aliya-izzetbegovic-den-ozlu-sozler_554878) 

“Batının eylemlerinde ‘kutsal amaçlar’ daha açık bir biçimde; özgürlük, demokrasi, serbest pazar ve bazen, eşitlik ve kardeşlik kisvesi altında kendini göstermektedir.” (Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, s. 17) 

“ABD belli fiyat tarifeleri karşılığında Ortadoğu’da her tür pisliğin, her tür katliamın ve hukuksuzluğun hamisi olabilir. Böylece ABD Ortadoğu’da darbelerle, diktatörlerle, halka karşı katliam yapan psikopat yöneticilere verilen himayelerle, halklara karşı düşmanlıkla öne çıkan bir kimlikle iyice özdeşleşmiş oluyor.” (Yasin Aktay, Yeni Şafak, 04 Mayıs 2019)

İşte size Avrupa’nın bakış açısı: İşe yaradığın müddetçe adam yerine konursun, ilk hatada ise ‘ötekisin!’

                                            

Benzema: “Ne zaman gol atsam Fransız oluyorum, ne zaman atamazsam Arap.” Lukaku: “Her şey iyi giderken Lukaku Belçikalı forvet. Kötü gidişte Kongo asıllı.” Mesut Özdil: “Kazanınca Alman, kaybedince göçmen oluyorum.” (Yeni Şafak, 29 Temmuz 2018)

“ABD, dünyada en fazla nükleer silaha sahip ülke. Dünyada ilk ve tek nükleer silah kullanma sabıkasına sahip ülke. Dünyada nükleer silahların yasaklanmasını isteyen ve “Nükleer silahsızlanmayı öngören NPT antlaşmasını dünya ülkelerine dayatan ABD” elinde binlerce nükleer silah bulunduruyor. Dünyanın “nükleer silah deposu” konumundaki ABD, aynı zamanda nükleer donanmalara da sahip. Birçok ülkeyi biyolojik ve kimyasal silaha sahip olmakla suçlayan ve uluslararası kurumlarda bu ülkelere karşı yaptırım kararları aldırtan ABD’nin, dünyanın en büyük “biyolojik” ve “kimyasal silah” üreticisi olduğunu da hatırlatmak gerek.” Fehriye Erdal kimdi? Bir marksist, bir terörist. Ne yaptı, kapitalist Sapancı’yı vurdu. Peki nereye kaçtı? Nato karargahının bulunduğu Brüksel’e ve yıllardır ABD ve AB tarafından korunuyor. Alın size Sisi, bir darbeci generale, Baradey gibi Nobel barış ödülü verdikleri adamı danışman yapmadılar mı? Ondan sonra da Sisi’ye, İngiltere eski Başbakanı, Liberal soldan gelen Tony Blair gibi bir adamı danışman yapmadılar mı?” (A. Dilipak, Yeni Akit, 06-16.06.2018) “Amerika’nın zorbalık politikasında üçlü sacayağı değişmiyor. Ya Irak’ta olduğu gibi işgal ya Mısır’da yaptığı ve Venezuela’da yapmaya çalıştığı gibi darbe veyahut da İran’da olduğu gibi ambargo.” (İsmail Kapan, Türkiye, 04.05.2019) “Demokrasi, insan hakları, özgürlük” gibi kavramlar Batı için sadece amacına ulaşmak için kullandığı kavramlardır. Amaç dünyayı sömürecek mutlu/güçlü bir azınlık üretmektir! Batı, “Medeniyet değil vahşi liberalizmin” (Dünya menfaat savaşları, bölüm III, 7.7.2022) merkezidir.

Macaristan Dışişleri Bakanı Peter Szijjarto 25 Ocak 2024 tarihinde şu açıklamayı yapıyordu: “Nasıl oluyor da 2 yıldır Ukrayna ile savaşan Rusya, geçtiğimiz sene ABD’nin en büyük uranyum tedarikçisi oluyor? ABD, Rusya’ya yarım milyar dolardan fazla para ödedi ama biz Rus gazı satın alınca savaş sponsoru oluyoruz.” Çünkü siz fakir, güçsüzsünüz ve ABD’nin bu alışverişten hiçbir bir kârı yok!

Batı daima biz Müslümanların iyiliğini düşünür! ‘Medeniyet, ilerleme, insan hakları, demokrasi, uluslararası anlaşma, protokol, sözleşme vb.’ Hep onlar bize vermek istedi, ama biz gerici ve çağ dışı olduğumuz için bir türlü bu modern kavramların değerini anlayamadık! Ayrıca Batı’nın zihninde, ‘Petrol, elmas, altın, misyonerlik, tarihi kökleşmiş düşmanlık.’ gibi kötü düşünceler asla olmamış, hiç akıllarından da geçmemiştir! 

“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslam. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın! Avrupa, maddeciliğine rağmen Hristiyandır; sağcısıyla, solcusuyla Hristiyan. Hristiyan için tek düşman biziz! Haçlı ordularını bozgundan bozguna uğratan korkunç ve esrarlı kuvvet. Genç cüce, müselsel zilletler sonunda ihtiyar devin zaaflarını keşfeder; ahde vefa, civanmertlik, merhamet… Aşağıdan alır, hulüs çakar, yaltaklanır ve nihayet alteder devi. Cenk meydanlarında değil, yatak odalarında kazanılan bir zafer. Zavallı Türk aydını. Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser. Dev papağanlaşır. Olimpos Dağının çocukları Hira Dağının evlatlarını asla kabullenmeyecektir.” (Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 9;  Jurnal I, s. 383; Mustafa Armağan, Akit, 13.06.2021; Muzaffer Taşyürek, Tarih Aynasında Osmanlı, s. 90)

Batı daima biz Müslümanların iyiliğini (!) düşünür. ‘Medeniyet, ilerleme, insan hakları, demokrasi, uluslararası anlaşma, protokol, sözleşme vb.’ Hep onlar bize vermek istedi, ama biz gerici ve çağ dışı olduğumuz için bir türlü bu modern kavramların değerini anlayamadık! Ayrıca Batı’nın zihninde, ‘Petrol, elmas, altın, misyonerlik, tarihi kökleşmiş düşmanlık.’ gibi kötü düşünceler asla olmamış, hiç akıllarından – geçmemiştir! Detay için ‘Oryantalizm yanılgısı’ adlı yazıya bakılabilir.

Garaudy: “Avrupa barbar cehaletten bilgin bir barbarlığa geçiş yapmıştır.” (Mesut Kaya, Batı`yı Aydınlatan İslam Güneşi, Genç Dergisi, 02.08.2013)

Sultan II. Abdülhamid Han: “Batı hiçbir vakit adil olmamıştır. Yükselişlerinde masumların kanı vardır. Düşüşlerine de masumların gözyaşı neden olacaktır” (https://www.gzt.com/infografik/gercek-hayat/abdulhamid-hanin-bati-hakkinda-soyledikleri-26027)  

Oktay Sinanoğlu: “Avrupa uygar değildir! Avrupa bir kaç yüzyıllık yaldızı olan hunhar, barbar kavimlerin birleşmesiyle oluşmuş sömürgeci katiller ordusudur.”

Aliya İzzetbegoviç: “Bunu hiç unutma evlât! Batı hiçbir zaman uygar olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.” (https://www.yeniasya.com.tr/nejat-eren/aliya-izzetbegovic-den-ozlu-sozler_554878) 

“Bütün Kur’an’ları yaksak, bütün camileri yıksak, Avrupalının gözünde Osmanlıyız; Osmanlı, yani İslâm. Karanlık, tehlikeli, düşman bir yığın! Avrupa, maddeciliğine rağmen Hıristiyandır; sağcısıyla, solcusuyla Hıristiyan. Hıristiyan için tek düşman biziz: Haçlı ordularını bozgundan bozguna uğratan korkunç ve esrarlı kuvvet. Genç cüce, müselsel zilletler sonunda ihtiyar devin zaaflarını keşfeder; ahde vefa, civanmertlik, merhamet… Aşağıdan alır, hulüs çakar, yaltaklanır ve… nihayet alteder devi. Cenk meydanlarında değil, yatak odalarında kazanılan bir zafer. Zavallı Türk aydını… Batılı dostları alınmasınlar diye hazinelerini gizlemeye çalışır. Sonra unutur hazineleri olduğunu. Düşmanın putlarını takdis eder, hayranlıklarını benimser. Dev papağanlaşır. Olimpos Dağının çocukları Hira Dağının evlatlarını asla kabullenmeyecekler.” (Cemil Meriç, Umrandan Uygarlığa, s. 9; Jurnal I, s. 383; Mustafa Armağan, Akit, 13.06.2021; Muzaffer Taşyürek, Tarih Aynasında Osmanlı, s. 90)

Alman gazeteci Jürgen Todenhöfer: “Kendimizi bir yalan içine yerleştirmişiz. Bu yalan şu: İyi olan, asil olan, yardımsever olan bizleriz! Gerçek bu değil. İnanıyorum ki, biz batılılar dünyayı fikirlerimizin, değerlerimizin ve dinimizin mükemmelliği ile fethetmedik. Yalnızca ve yalnızca başkalarından daha ‘acımasızca’ zor kullandık. Haçlı seferlerinde 4 milyon kişiyi öldüren Müslümanlar değildi. Dünyayı sömürgeleştirirken 50 milyon insanın ölümüne sebep olanlar Müslümanlar değildi. Birinci ve ikinci dünya savaşlarında 70 milyon insanın ölümüne sebep olanlar Müslümanlar değildi. Aksine bütün bunlar, Batı dünyasının zorbalıklarıydı.” (Yeni akit, 2019-10-20. Video: takvim.com.tr/video/haber-videolari/alman-gazeteci-jurgen-todenhoferden-carpici-itiraf-50-milyon-insani-oldurenler-batinin-zorbaliklariydi)

Batı gelişmesini sömürgecilik, kölelik ve katliamlara borçludur! 

Batı, kendi menfaatine aykırı olan savaş ve işgallere karşıdır. Ama menfaati söz konusu olduğunda ne demokrasi, ne insan hakları, ne işkence, ne de sömürü gibi kavramlar onun için asla bir değer ifade etmez! Ruslar Ukrayna’yı işgal edince, Kanada’lı bakanın kendisine sorulan soru üzerine yüzüne vuran iki yüzlülüğü: 

“Kanadalı yazar Yves Engler, Rus ve Belaruslu sporcuları Olimpiyatlar Oyunları’nda istemeyen Kanada Spor Bakanı Pascale St-Onge’a, “Aynısını ABD, İsrail ve Kanada sporcuları için de söyleyebilir misiniz?” diye sordu. St-Onge, soruyu cevaplamayı tercih etmedi.” (Sputnik, 16.03.2023)

El Cezire Arabia’da Othman Ay Farah’ın, “AB, Hamas’ın 7 Ekim’de yaptıklarını savaş suçu olarak görüyor mu?” sorusuna tereddütsüz,” Evet!” cevabını veren Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, 7 Ekim’den bu yana en az 5 bin 500’ü çocuk ve 3 bin 500’ü kadın olmak üzere 13 bin kişinin şehit olduğu soykırımda “İsrail’in yaptıklarını savaş suçu olup olmadığı” sorusuna ise, “avukat değilim.” şeklinde cevap verdi. (Haber 7, 20.11.2023)

AB ikiyüzlülüğü: Rusya yapınca terör eylemi, İsrail için ‘meşru müdafaa’: 2022’de Rusya’nın Ukrayna’daki saldırılarını “savaş suçu” olarak yorumlayan Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, İsrail’in Gazze’de yaşattığı insanlık dramını ise “Kendini savunma” olarak tanımladı. (Oda TV, 12 Ekim 2023) Hollanda’da Denk Partisi Meclis Grup Başkanı ve Milletvekili Stephan van Baarle: “Rus roketi Ukranya hastanesine düşünce buna savaş suçu diyorsunuz. Ama aynısı Gazze’de olunca demiyorsunuz? 2 milyon Filistin’liyi aç susuz ve ilaçsız bırakanlara sesinizi çıkmıyorsunuz, bu savaş suçu değil mi? Bu iki yüzlülüğe bir son verin artık.”  (Twitter, 15 Ekim 2023)

 

 

ABD Türkiye’ye teslim edilmesi gereken 8 adet F-35 uçağını ‘parası verildiği halde’ teslim etmedi. (Haber 7, 21.7.2020) Üstelik Türkiye’nin henüz teslim almadığı F-35 savaş uçakları, altı yıldır depoda bekletildiği ve Amerika, bu süre zarfında düzenli olarak yapılan teknik bakımlar yaptığı için yaklaşık 30 milyon dolarlık tazminat talep ediyor. (Türkiye, 6.2.2024) Ama ABD bu uçakları başka ülkelere satar! İsrail, 25 adet F-35 satın almak için ABD ile anlaşma imzaladı. (AA, 4.6.2024) Yunanistan ABD’den 20 adet F-35 alıyor. (DW, 25.7.2024) Almanya daha fazla F-35 alıyor. (DW, 7.6.2024) “İngiltere de gemilerimizi vermemişti İngiltere, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce sipariş edip ‘parasını ödediğimiz’ iki zırhlı ve diğer gemilerimizi teslim etmemişti. Osmanlı Devleti, iki zırhlı ile diğer yapılmakta olan gemiler için toplam olarak 5 milyon sterlinden fazla para ödemişti. Ancak İngilizler gemilerin üzerine yattılar. Yapılan protesto ve hukuk mücadelesinden de bir netice çıkmadı.” (Deniz haber, 12.9.2011)

Batı, “demokrasi, özgürlük, anlaşma, İnsan hakları” gibi kavramları sadece reklam için ve kendi menfaatleri söz konusu olduğunda kullanılır!

“Berlin anlaşması ile Türk topraklarının bütünlüğü korunuyordu. Fakat Bosna Hersek, Avusturya Macaristan imparatorluğu tarafından ilhak edildiğinde, Bulgaristan bağımsızlığını ilan ettiğinde, İtalya, Trablusgarp’ı işgal ettiğinde ve nihayet Balkan Hristiyan devletleri Avrupa’daki Türk topraklarını işgal ettiğinde Avrupalı güçler ciddi bir tepki göstermemiştir. 46 Bir Türk gazeteci Avusturya’nın İstanbul büyükelçisine, ‘Avusturya hangi halkla Osmanlı topraklarını ilhak ediyor?’ diye sorduğunda elçinin cevabı: ‘Hakkımız var çünkü gücümüz var.’ şeklinde olmuştur.” (Kemal Kahraman, Muhammed M. Pickthall, s. 46, 52)

 Somali, dünyayı etkileyen virüs nedeni ile İtalya’ya yardım için 14 doktor (biri dekan) gönderirken, Fransız Ulusal Tıbbi Araştırmalar Enstitüsü Direktörü ise, “Covid 19 ilaçlarını Afrika’da deneyebiliriz” diye mukabelede bulunmuştur! (Basında, 2.4.2020)

İlaç Devi Pfizer, Nijerya’da gizlice ailelerden ve hükümetten izin almadan 200 çocuk üzerinde deneme aşıları yapmış ve 11 çocuğun ölümüne, diğerlerinde de körlük, sağırlık, felç gibi kalıcı hasarlar kalmasına neden olmuştu. Dava tam 15 yıl sürmüştü ve karar 2009’da çıkmıştı. Nijerya’nın tüm servetlerinden kat kat fazla servete sahip olan firma ilk taksiti ancak 2 yıl sonra, oda 175.000 dolar gibi son derece komik bir rakam ile ödemiş ve bunu da dünyaya davul zurna ile duyurmuştu. (Milliyet, 13.8.2011)

Afrika’da yiyecek arayan çocuk. Üzerinde yürüdüğü borudan akan petrol onun hakkı ama Avrupalı ülkelere para akıyor!

1914, 2011, 2020! Batı aynı ama biz hala uyanamadık!

ABD’den ‘Yok artık’ dedirten sıralama ABD merkezli bir araştırma şirketi, dünyanın en cömert 5 ülkesini sıraladı. Dünyanın en büyük mülteci ev sahibi olan Türkiye’nin adının dahi geçmediği araştırmaya göre, en yardımsever ve cömert ülke, Müslümanlara karşı uyguladığı zulüm ve işkencelerle bilinen Myanmar olarak belirlendi. (Haber 7, 21.12.2016)

Hindu, Budist, Hristiyan, Yahudi… Herkes son 200 yıldır Müslüman avında! Ta ki ümmet olarak hep beraber ayağa kalkana dek!

Kuşatma altındaki vadi: Keşmir. Günümüzün özgürlük ve hürriyet dünyasında, “İşgal Altındaki Cammu ve Keşmir”, Keşmirliler için hayatın acı ve sefaletten başka bir şey olmadığı bir “insan hakları kara deliği”dir. Ve tüm bunlar Hindistan tarafından, Keşmirlileri vazgeçilmez kendi kaderini tayin etme haklarından mahrum bırakarak bölgenin yasadışı işgalini sürdürmek gibi tek bir uğursuz amaç uğruna yapılmaktadır. Halbuki bu hak, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin çeşitli kararlarıyla kendilerine vaat edilmiştir. (Yeni Şafak, 5/08/2024)

Hindistan’da Müslümanlar zulüm altında! Yeni bir Keşmir olmasın! Hindistan’ın Assam ve Tripura eyaletlerinde ordu güçleri ve Hindu milliyetçisi çeteler tarafından Müslümanlara yönelik zulüm korkunç boyutlara ulaştı. (Milli Gazete, 31.9.2021)


İsveç Başbakan Ulf Kristersson, İsveç’in Göteborg şehrinde bir soru-cevap oturumunda, “İsveç ve Avrupa Birliği, İsrail’in soykırım yapma hakkı olduğu konusunda birleşiyor.” dedi.  (Yeni Şafak, 22/11/2023)

“Özgürlüklerin ve uygarlığın kalesi olarak sunulan Batı Avrupa’nın tekelci sermayesinin pratiğine bir göz atalım. Bugün bu asalak katman, demokratik özgürlükleri ve ekonomik mevzileri “terörle savaşım” gerekçesiyle buduyor, genç kuşakları fiziksel ve zihinsel bakımdan dejenere ediyor, militarizmi, ırkçılığı ve yabancı düşmanlığını körüklüyor, ABD ile birlikte değişik ülkelere (Yugoslavya, Haiti, Kongo, Fildişi Kıyısı vb.) askeri müdahalede bulunuyor, Afganistan’ın işgaline katkı yapıyor, İsrail’e sistematik biçimde para ve silah yağdırıyor, Lübnan’ı istikrarsızlaştırmak için çaba harcıyor, “renkli devrimler” gerçekleştirmek için ABD ve İsrail’le işbirliği yapıyor, HAMAS’ı işbaşına getirdiği için Filistin halkını tehdit ediyor, İran’a ve Suriye’ye karşı savaş açmak için elinden geleni yapıyor. Batı Avrupa emperyalistleri on yıllar boyunca Güney Afrika’nın iğrenç apartheid rejimini, 1960’lardan 1990’lara kadar Kongo’yu kana bulayan Mobutu Sese Seko diktatörlüğünü desteklediler. Onlar, Ruanda’da 1994’de yaşanan ve 800,000 kişinin yaşamını yitirdiği söylenen jenosidde ve Irak’a uygulanan 1 milyondan fazla insanın ölümüne yol açan BM ambargosunun yaşama geçirilmesinde rol oynadılar.” (Garbis Altınoğlu, Ortadoğu, s. 262)

Müslüman çocuklar ve hayvan hakları: “Gazze’de 3 haftada öldürülen çocuk sayısı dünyada son 4 yıldaki çatışmalarda öldürülenleri aştı.” (Şavku’l-Avsat, 19 Kasım 2023) Birleşmiş Miletler Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı: “Gazze Şeridi’nde 14 bin 128’den fazla insan öldürüldü; bunların yüzde 74’ünün çocuk ve kadın olduğu belirtiliyor.” (Şavku’l-Avsat, 23 Kasım 2023) Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) İcra Direktörü Catherine Russell dün yaptığı açıklamada, Hamas ile İsrail arasında 7 Ekim’de başlayan savaştan bu yana Gazze Şeridi’nde 13 bin 800’den fazla çocuğun öldürüldüğünü duyurdu. (Şavku’l-Avsat, 18 Nisan 2024) İsrail’in 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’ne düzenlediği saldırılarda en az 14 bin 944’ü çocuk, 9 bin 849’u kadın olmak üzere 34 bin 844 Filistinli öldürüldü, 78 bin 404 kişi yaralandı.  (AA, 09.05.2024) ABD Başkanı Joe Bide, İsrail raporunun yayım tarihini süresiz erteledi. ABD yasaları, ağır insan hakları ihlalleri gerçekleştirdiği saptanan yabancı güvenlik güçlerine yardım edilmesini yasaklıyor. (İndependent Türkçe, 8 Mayıs 2024) “ABD, BM’nin Filistin devletini üye olarak tanımasını engelledi.” (BBC, 19.04.2024) “BM: Refah’daki çadırlara ABD bombası ile yapılan saldırıda en az 200 kişinin öldürüldü.” (29.5.2024) Aynı gün açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller, “İsrail henüz sınırı aşmadı” (Haber 7, 29.05.2024)

İtham ve gerçek! “Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları 40 İsrailli bebeğin başını kestiği.” (Haber İsrail; http://xn--tamgatrk-c6a.com/; Erkin Öncan, twitter, 10.10.2023) “Birleşmiş Milletler Genel Komiseri Philippe Lazzarini: Son 4 yıldaki savaşlarda öldürülen çocuk sayısı 12 bin 193 iken, Gazze’de öldürüldüğü bildirilen çocuk sayısı 12 bin 300’ün üzerinde olduğu aktarıldı.” (turkiye.un.org, 14 Mart 2024; AA, 12.03.2024) “7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze Şeridi’nde Filistin’li 14 bin 350 çocuk yaşamını yitirdi.” (AA, 04.04.2024) “Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Örgütü (Euro-Med) Başkanı Rami Abdu ise “İsrail ordusu, 10 aydır aralıksız, kasıtlı, sistematik ve geniş çapta, en vahşi ve korkunç yöntemlerle çocukları hedef alıyor. İsrail’in geçen 7 Ekim’den bu yana gerçekleştirdiği soykırımın başlangıcından bu yana Gazze Şeridi’nde öldürdüğü yaklaşık 17 bin çocuktan 2 bin 100’ü 2 yaşın altında bebekler. ” diye konuştu.” (AA, 23.08.2024)

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş, İtalya’da Diyanet İşleri Türk İslam Birliği (DİTİB) Como Camii’ndeki 15 Nisan 2024 tarihli konuşmasından: “Filistin’dekiler insan değil mi? Denizde kıyıya vuran bir balinayı kurtarmak için insan hakları, hayvan hakları savunucuları seferber olmuştu. Filistin’de öldürülen, katledilen on binlerce kişinin bir balina kadar değeri yok mu?”

“Dani-marka çalışması, 3 bin göçmeni bile almadılar, şov yaptılar.” (Habertürk, ekran görüntüsü üstte)  “Danimarka, göçmenlerin değerli eşyalarına el koyacak.” (BBC, 13 Ocak 2016) “Danimarka’da mülteci kampında kalan 63 Afgan çocuk birden bire ortalıktan kayboldu.” (Haber 3, 16.9.2015) “Bu fotoğraf ile şov yapan Danimarka, Suriyeli küçük kızı ülkeden kovdu.” (Takvim, Mart, 2018)

“Hollanda Çin Halk Cumhuriyeti’nden iki adet panda kiraladı. Yaklaşık sekiz bin kilometrelik yol kat eden pandalar ülkeye son 30 yılda damızlık olarak getirilen ilk hayvanlar oldu. Wuwen ve Xing Ya adlı pandalar Hollanda’da 15 sene kaldıktan sonra tekrar Çin’e geri gönderilecek. Rhenen şehrindeki hayvanat bahçesine koyulacak olan pandalar için yaklaşık 7.4 milyon Euro’luk harcama yapıldığı belirtildi.” (Euronews, 13/04/2017) “Deutsche Welle’de yayınlanan bir habere göre avrupada sığınmacıları en kötü karşılayan Hollanda.” (haber.nl/siginmaci-gozuyle-avrupa-en-iyi-isvec-en-kotu-hollanda)  “Şampiyonlar Ligi’ndeki Atletico Madrid maçı öncesi PSV taraftarları Madrid meydanında dilencilere para atıp alay etti. Madrid meydanında oturup maç saatini bekleyen Hollandalı taraftarlar, kendilerine eğlence olarak dilencileri belirledi. Kafede yan gelip yatarken, dilenci kadınlara bozuk para atarak onların her hamlesine “oley çeken” Hollandalı utanmazlar, dünya gündemine oturdu.” (Habertürk, 15.03.2016)

“Çek vatandaşından dilenciye iğrenç hakaret Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi üzerinden dünyaya ‘İnsan Hakları’ standartları pazarlayan Avrupa’da nefret suçları artık rutin haline geldi. Roma’nın merkezinde yer alan Sant’Angelo Köprüsü üzerinde dilencilik yapan bir kadının yanına giden kimliği belirsiz iki Prag taraftarı, kaldırımda oturan kadının üzerine idrarını yaptı.” (Timeturk, 18.3.2016)

“Arakan’da 3 günde, 3.000 Müslüman katledilir ama dünya gündemine bile girmez!” (AA, 28.8.2017)

Ölen Müslüman olunca her zamanki gibi BM, yine ve sadece ‘kaygılandı.’ Yoksa Burma devletçiğini istese bi günde akıllandırırdı, Irak, Suriye’de yaptığı gibi! Ama öldüren Budist, öldürülen Müslüman olunca; ‘kaygılıyız, kınıyoruz, çağrısı yapıyoruz, endişe duyuyoruz.”  (Basından, 30.08.2017) Bundan gaz alan Budistler bir yıl geçmeden Sri Lanka’da katliam yaparlar! (Mart, 2018)  Sri Lanka’da Budistlerin Müslümanlara Saldırıları. (Perspektif, 1 Eylül 2014)

Batı, menfaatperesttir! İnsan hakları, demokrasi, özgürlük sadece kendi halklarına özel haklardır, geri kalan insanlar (Afrika, Asya, Amerika yerlileri vb) hele de Müslüman ise ancak yönetilmeye, en iyi ihtimalle II. sınıf insan yerine konulmaya layıktır!

Sudan’daki eş-Şifa ilaç fabrikası, ABD’li ilaç firmaları Afrika’ya ilaç satamayınca, ABD uçaklarınca ‘fabrikada kimyasal silah yapıyor’ diyerek bombalanır! Daha sonra bunun gerçek olmadığı ortaya çıkar. (James Astill, 2 Ekim 2001; The Guardian. 13 Mart 2016; The New York Times. 23 Eylül 1998)

ABD’nin başta Afganistan ve Irak olmak üzere birçok İslam ülkesini işgal etme nedeni olarak gösterilen İkiz kulelere  Ladin’in saldırdığı iddiası gerçek mi? “Eski ABD Başkanı Donald Trump’tan şok edici terör açıklaması. Tarihi bir itirafta bulunan Trump, “Dünya Ticaret Merkezi kulelerine saldırı olmadı, başka ülkelerin de işin içinde olduğu bize gösterildi. Ama sonunda Orta Doğu’da bir savaşın içine sürüklendik.” dedi.” (Yirmi Dört TV, 28 Ocak 2024)

ABD’li bağımsız Senatör Bernie Sanders, “Gazze’de yaşananlar kıyılarımızdan binlerce mil uzakta meydana gelen talihsiz bir trajedi değildir. ABD İsrail’e her yıl 3,8 milyar dolar askeri yardım sağlıyor ve Gazze’yi yok eden bombalar ve askeri teçhizat ABD’de üretiliyor. Yaşananların suç ortağıyız.” (AA, 27.01.2024)

İsrail’e silah satışını 2023’te 10 kat arttıran Almanya’nın Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christian Wagner, Alman hükümeti için “büyük siyasi önceliğin” Gazze’ye daha fazla insani yardımın girmesi olduğunu söyleyebilmektedir. (25.03.2024) Filistin’li bir Müslüman’da ABD’nin Filistin’e yardımlarını şöyle değerlendirir: “Bize biraz ekmek veriyor, İsrail’e ise füze ve mermi.”

O öyle bir Batı’dır ki; Silah satar, barış ister! Virüs yayar, aşı satar! İnsan öldürür, insan haklarını savunur! İşgal eder, demokrasi der!

Dünyanın dört bir yanında katliama uğrayan hep Müslümanlardır. Yıl 1995. Avrupa’nın göbeğinde 1992 ile 1995 yılları arasında Bosna-Hersek’li Müslümanlar hem Sırp hem Hırvatların saldırılarına maruz kalırlar. BM ve NATO desteğinde başlatılan ambargo ise Rus destekli Sırpları hiç etkilemez ve sonunda ambargo sadece Bosnalı Müslümanlara zarar verir. Ne silah ne ilaç ve gıda ülkeye sokulamazken yaklaşık 4 yıl Müslümanlar katliama uğrar. (https://tr.wikipedia.org/wiki/Bosna_Soykırımı) 5 Temmuz 2009’dan beri ise Çin Doğu Türkistan ile tüm dünyanın bağlantısını kesmiş durumdadır! Yıl 2024. Sivil Yahudilerin, İsrail’deki Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndaki yardım kamyonlarının Gazze’ye girişini engellediği anlara ait görüntüler ortaya çıkar. (24.01.2024)  Ama sonra da suçlanan yine Müslümanlar olur: ‘Müslüman ülkeler neden geri?!

Batı ve ırkçılık, İslamofobi

-İslamofobi adlı yazımıza da bakmanızı tavsiye ederiz-

Zamanında ‘Özgür dünya’ için en büyük tehdit olarak görülen SSCB bile, Batının İslam düşmanlığı karşısında daha az tehlikeli kabul edilebilmekte. Amerikalı tarihçi James Davidson bu bakış açısını “İslam, Batı için Sovyet İmparatorluğu’ndan daha tehlikeli olabilir.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 56) sözleri ile ifade etmiştir.

Kendine Demokrat. Mahinur Özdemir. Brüksel Bölge Milletvekili. 32 yaşında. Belçika’da “Üçüncü kuşak.” Belçika’da doğdu. Belçika’da okudu. Belçika’da milletvekili oldu. “Halkla ilişkileri” tam puan. Hem Türkler’le, hem Belçikalılar’la. “Çevre, enerji, sosyal sorunlar.” Onun yoğunlaştığı konular. Çalışkan. Dürüst. Saygın. Sevilen bir politikacı. Fakat. İşte bu Mahinur Özdemir bir süre önce “Partisinden” atıldı. Şimdi. “Bağımsız” milletvekili. Hatırlar mısınız, Mahinur Özdemir “Partisinden niçin ihraç edilmişti?” Türkiye’yi rahatsız edecek bir bildiriyi (Ermeni meselesi, Sözde soykırım iddiası) imzalamadığı için. Batı… Kendine demokrat. (Yavuz Donat, Sabah, 24 Mart 2016)

İslam ve göçmen karşıtı görüşleriyle bilinen Hollandalı aşırı sağcı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders, “Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa’nın parçası olamaz” dedi. Aşırı sağcı politikacı, “Bugün Türklere bir mesajım var” diye başladığı 1 dakikalık videoda şunları söyledi: “Hükümetiniz sizin bir gün Avrupa Birliği üyesi olacağınıza inanmanızı sağlayarak sizi kandırıyor. Bunu unutun. Siz Avrupalı değilsiniz ve hiçbir zaman olmayacaksınız. Türkiye gibi bir İslam devleti Avrupa’nın bir parçası olamaz. Daha fazla İslam istemiyoruz, azalmasını istiyoruz. Bu nedenle, Türkiye, bizden uzak dur. Seni burada istemiyoruz.” (Sputnik, 5 Aralık 2015) Safkan faşistler kırma çıktı. Batıda fa-şizm terörü estiren Geert Wilders’in Hollandalı olmadığı ortaya çıktı. Endonezya asıllı Yahudi Wilders’in kavmini gizlemek için sürekli olarak saçlarını platin sarısına boyattığı tespit edildi. (TR Haber, 12.3.3017)

Ünlü İngiliz gazetesi The Guardian, Gazze Şeridi’nde defalarca kez bombalanarak kullanılmaz hale gelen ve toplu mezara çevrilen Şifa Hastanesi’yle ilgili haberinde “IDF, Hamas’a karşı ‘hedefli’ bir operasyonla Gazze’deki El Şifa hastanesine girdiğini açıkladı” (The Guardian, 15.10.2023) başlığını atmıştı. The Guardian, Rusya’nın Kiev’e düzenlediği füze saldırısında çocuk hastanesinin zarar görmesi olayıyla ilgili haberini ise, “Bunun için söylenecek söz yok: Rusya’nın Kiev’deki çocuk hastanesini bombalamasının dehşeti” (The Guardian, 8.6.2024) diye okurlarına servis eder. İsrail’in Şifa Hastanesi’ndeki saldırılarında 409 kişi can vermişti. Rus ordusunun gerçekleştirdiği füze saldırısında hasara uğrayan ‘Ohmatdit Çocuk Hastanesi’nde ise, 7’si çocuk 16 kişinin yaralandığı bilgisi paylaşılmıştı. (Haber 7, 10.7.2024)

Batı, İslam sözkonusu olunca her konuda ikiyüzlüdür: Termik santrallerle ilgili söz konusu Almanya olunca ikiyüzlü bir tavır sergileyen DW Türkçe, Türkiye olunca ise başka yaklaşım sergiledi. DW Türkçe’nin, termik santrallerin insan ölümüne ve hastalığına yol açtığını savundu. “Yeniköy-Kemerköy santrallerinin bedellerini kim ödüyor?” başlıklı haberde “Akbelen’deki ağaç kıyımı ile gündeme gelen Yeniköy-Kemerköy Termik Santrali halk sağlığını tehdit ediyor. Enerji sıkıntısından dolayı termik santrallere geri dönüş kararı alan Almanya için “Almanya kömür santrallerine dönmede karar aşamasında” başlıklı bir haber sunan DW’nin kurulduğu ülkeyi övdüğü, hatta buna ‘mecbur’ kaldığını belirten ifadeleri dikkat çekti. “Elektrik üretimine Rusya’nın doğalgazına alternatif arayan Almanya’da hükümet kömür santrallerini yeniden devreye sokmaya hazırlanıyor. Kışın yaşanacak doğalgaz sıkıntısında taş kömürü veya ham petrol yakıtlı 16 termik santral tekrar faaliyete geçebilecek.” (Lider Haber, 06.08.2023) Avrupa ülkeleri iklim krizinin en büyük nedenlerinden biri olan kömürlü termik santrallara geri dönerken AB, fosil yakıtlı araç satışını bitirecek iklim paketinde anlaştı. (Birgün, 30.6.2022) “İspanya’da merkezî idarenin Katalonya’da yaptıklarını Türkiye yapsa AB ülkeleri kıyameti koparırdı. Kendi üyeleri söz konusu olunca üç maymunu oynuyorlar, hattâ İspanya’ya destek veriyorlar. AB’nin ikiyüzlülüğü bir kere daha yüzümüze yüzümüze çarpıyor. Başkalarını bilmem ama ben hiç ama hiç şaşırmadım.” (Atilla Yayla, Serbestiyet, 27 Mart 2018) Avrupa’nın Ukrayna ve Filistin konusundaki ikiyüzlülüğü bir kez daha tescillendi. 27 üyeli Avrupa Parlamentosu Genel Kurulu’nda Rusya’nın saldırıları görüşülürken İsrail’in Gazze’deki soykırımı gündeme dahi alınmadı. (Sabah, 18.7.2024) Avrupa ikiyüzlülüğü! Avrupa ülkeleri, raporlarına “işkence yapan, adam kaçıran, çocukları silah altına alan, sivilleri ölüme mahkûm eden örgüt” diye yazdığı PKK’yı Türkiye harekât başlattı diye savunma noktasına geldi. Türkiye Barış Pınarı Harekâtı’nı başlattı, Batı kendini yalanladı. PKK/PYD’ye siper olan Avrupa, kendini yalanlıyor. Operasyo engellemek için türlü skandala imza atan Batı ülkeleri, dün terör örgütü ilan ettikleri PYD’yi savunmaya başladı. PYD’yi silaha boğan ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) önceki gün yayınladığı Suriye raporunda PYD’nin illlegal bir yapı olduğunu duyurdu. (Türkiye, 15 Ekim 2019)

“Almanya’da metro vagonunda, tramvayda dazlaklar bir yabancıya musallat olduğu zaman diğer yolcular ya keyifle seyreden ya da görmezden gelirler.” (Ali Osman Öztürk, Alman oryantalizmi, s. 36)

Belli ki Amerika için öncelik mağdurun ABD vatandaşlığı değil, asıl olarak nereli olduğu, o önemli. 3 Müslüman katledildi, ABD’den ses çıkmadı. Çarli’ye kıyamet koparanlar Müslümanların hedef alındığı ırkçı katliamı, “otopark cinayeti” olarak geçiştirmeye çalıştı. Temmuz ayında Kudüs’te Yahudiler tarafından yakılarak katledilen 16 yaşındaki Muhammet Ebu Hudayr’ın cenazesinde bir saldırı yaşanmıştı. Muhammed’in Amerika Florida’da yaşayan amcasının oğulları o cenazedeydi. 14 yaşındaki Tarık Ebu Hudayr, cenaze sonrası ortadan kayboldu. Sonra onu yakalayıp, öldüresiye döven İsrail polislerinin görüntüleri ortaya çıktı. Çocuk öldüresiye dövüldü ardından hapse atıldı. İsrail polisinin kameralar önünde öldüresiye dövdüğü Tarık, tıpkı önceki gün katledilen 3 Müslüman gibi Filistin asıllı Amerikan vatandaşıydı. Tarık’ın babası Selahattin, İsrail’deki ABD Büyükelçiliğine ardından Florida’daki mahkemelere başvurdu, elinde oğluna uygulanan şiddetin belgeleri de vardı ama nafile İsrailli polisler hakkında hiçbir hukuki sonuç elde edemedi.  (Taha Dağlı, Haber7, 13 Şubat 2015)


 

Quebec City Camisi’ne yatsı namazı vaktinde otomatik silahlarla gelen ve 6 kişiyi öldürüp, 6 kişiyi de yaralayan Alexandre Bissonnette’nin davasına bakan Quebec Temyiz Mahkemesi katilin cezası 15 yıl indirdi. (Euronews, 26/11/2020)

İngiltere oğlunu savaştırıyor, annesini sınır dışı ediyor: İngiltere’de, bir oğlu Irak cephesinde savaşan, diğer oğlu ise Savunma Bakanlığının Irak’a göndermek için asker toplamak amacıyla bastırdığı posterlerde fotoğrafı ile yer alan 69 yaşındaki Jamaikalı kadının sınır dışı edilmesine ilişkin karar tepkilere yol açtı. The Independent gazetesi, ilk sayfasında, oğulların fotoğraflarını, “ülkenizin size ihtiyacı var”, anne Joy Bowman’ın fotoğrafını ise “ancak size ihtiyaç duymuyoruz” ifadesiyle yayımladı. (CNN Türk, 13 Mart 2007)

“Feeding America” (Amerika’yı Doyurmak) ismiyle 46 milyonu aşkın Amerikan vatandaşını doyuran hayır cemiyetleri ağının beynini oluşturan sivil toplum örgütü. “Feeding America”nın raporuna göre ABD’de her yedi kişiden biri, 46 milyon insan, kendilerini ve ailelerini gıda bankalarından doyuruyorlar. Bu rakamlar 2013 araştırmasının sonuçları. Amerikan ordusunun asker kaynağının da bu yoksulluk sınırında yaşayan insanlar. Zengin ülkeler bu mültecilere de yoksullara da “yokmuş” muamelesi yapıyorlar. Avrupa’nın Amerika’nın karanlık sokaklarına açlık sınırında yaşayan nüfusuna baktığımızda başka bir Avrupa Amerika görüyoruz. Dünyadaki imajlarından çok farklı. Bebeğine bakmayan, yaşlısını yalnız bırakan, daha ucuz diye Tayland’daki yaşlılar evine gönderen, komşusunun açlığı ile ilgilenmeyen bir Batı. Her konuda olduğu gibi Batı konusunda ezberlerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. (Ayşe Böhürler, Yeni Şafak, 25 Ağustos 2018)

1896’da Chocolaterie d’Aiguebelle/Aiguebelle Çikolata Fabrikası “Ermenistan katliamları” başlığı altında propaganda kromoları yayınlar.

1889 yılında gazetede yayınlanmış bir resim

Gerçekler ise tam aksini ispat etmektedir. (msb.gov.tr/Content/Upload/Docs/askeritariharsiv/61-%20bds_ermenilerin_katliam_fotograflari.pdf Ayrıca; Kadir Mısıroğlu, Tarihten Günümüze Ermeni Meselesi ve Zulümler)

“İtalyan ressam Lugozzi, Şeyhülislamı, şeytanın hocası olarak gösteriliyor. Avrupalı gezgin ve elçiler, Türkiye’ye kalıplaşmış düşüncelerin etkisi altında yetişmiş olarak geldiler. 1630’lara kadar Osmanlı İmparatorluğu’na gelen seyyahların eserlerinin çoğunda bilinç altındaki korku ve önyargı sebebiyle basmakalıp düşüncelerin tekrarlanır. Gezginler Osmanlı İmparatorluğu’na peşin bir Türk düşmanlığı düşüncesiyle geldiler. Türkiye’ye gelip de bir kitap yazanlar ile hiç gelmeden Osmanlılar hakkında eser kaleme alanlar kıyaslandığında çoğu zaman aralarında hiçbir fark görülmez. Türk aleyhtarı kitap ve risaleler yazmak bir nevi modadır.”  (Erhan Afyoncu, Sabah, 29 Ocak 2023)

History channel, istanbul’un fethinde toplu katliam yapıldığını öne sürdü. Tarihi belgeselleriyle tanınan History Channel, ABD’deki yayınında ‘Building In The Name of God’ (Tanrı adına inşa etmek) isimli belgeselinde Ayasofya’nın da hikayesini anlattı. İstanbul’u fethinin anlatıldığı temsili görüntülerde, yere diz çöktürülmüş Hristiyan sivillerin Türkleri tarafından vahşice katledildiği gösterildi. Belgeselde fetih sırasında on binlerce sivilin de kılıçtan geçirildiği ifade edildi. Fetihle ilgili pek çok kaynak, Fatih Sultan Mehmed’in kente girdikten sonra, öncelikle Ayasofya’nın önüne giderek, din adamları ve halka hitaben şu konuşmayı yaptığını yazıyor: “Kalkınız ve müsterih olunuz. Ben Sultan Mehmed; hepinize söylüyorum ki, bu andan itibaren ne hürriyetleriniz, ne de hayatlarınız hakkında gazabımdan korkmayınız. Kimsenin malı yağma edilmeyecektir. Kimseye zulüm yapılmayacaktır. Hiç kimse dini inanışlarından dolayı cezalandırılmayacaktır.” (Hürriyet, 30.07.2006)

‘Battlefıeld 1 Sniper’ adlı oyundan görüntüler.

Gallup anketine göre her 10 ABD’liden 4’ü, Yahudilerin sarı Davut yıldızı gibi Müslümanların da özel bir kimlik taşımasını istiyor. (Vatan, 12.08.2006)

Bosna’yı unutmayalım

“Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz. Ne yaparsanız yapın, ama soykırımı unutmayın. Çünkü unutulan soykırım tekrarlanır.” Bosna-Hersek cumhurbaşkanı Aliya İzzetbegoviç

İngiltere başbakanı John Major, bakanına mektup yazdığı mektupta şunları söylemekte idi: Bosna’nın bölünmesi ve olası bir İslam ülkesi olarak yok edilmesi politikamızı devam ettireceğiz. ABD dişisleri bakanı Warren: Bosna’da savaşa girmemiz için yeterli ölçüde menfaatimiz yok. (Daha sonra menfaati oluşunca da müdahele eder!) İngiliz eski diş isleri bakanı Lord Owen: Avrupa’nın ortasında İslam devleti kurdurmayız. BM’ce güvenli bölge ilan edilen Srebricika, Sırplarca işgal edilir. Katliam yapılır. BM komutanı Sırp komutanla şampanya patlatır. (Hürriyet, 14.7.1995) Avusturya mülteciler sorumlusu bayan M. Fleming: ‘Boşnaklar Hristiyan olsun’ der. ABD, Irak’ı uçus yasağını deldiği için bombalarken, Sırp uçaklarının üç buçuk yıl bosnakları bombalamasına ses çıkarmaz. ABD seçimleri sırasında (1996) Clinton’ un rakibi R. Dole: “Batı uygarlığı Bosnada bataklığa  saplandı, bunun sorumlusu da Clinton’dur.”  Deyince, ansızın “Bosna’yı kurtarma” planları işleme konulur. Ya, Sırp kadınlara Müslümanlar topluca ve sistemli olarak tecavüz etseydi, ya Azerbaycan Ermenistan’ı işgal etseydi, ya Çeçenistan Rusya’yı bombalasaydı, ya Cezayir halkı Fransa’yı kana bulayıp bir milyon insanı katletse idi, ya Hristiyan bir cumhuriyet kurdu diye İran bir ülkeyi ikide bir bombalasa idi, o ülkeye ambargo koysa idi, ya Keşmir Müslümanları Hindistan’a saldırsa idi, ya Amerikan yerlilerine ve Çin’lilere Müslümanlar asimilasyon ve sömürü yapsa idi?! “Mladiç’in günlükleri Karadziç’i zora soktu: Bosna savaşında işlediği suçlardan dolayı aranan, savaş yıllarında Bosnalı Sırpların kurduğu ordunun Genelkurmay Başkanı Ratko Mladiç’in günlüklerinde yer alan bazı bilgiler, Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi’nde yargılanan Bosnalı Sırpların savaş zamanındaki lideri Radovan Karadziç’i zor duruma soktu. Günlüklerde yer alan, Sırbistan’ın eski Devlet Başkanı Slobodan Miloşeviç ile kendisi arasında 8 Temmuz 1993 yılında geçen bir konuşmada, “Bosna’yı bölme planlarını görüşmesi ve bu konuda Hırvatlara yardım etme, Müslümanları zor durumda bırakma” gibi konuların ne anlama geldiği sorularıyla karşılaşan Karadziç, mahkemeden kendini savunması için 1 ay süre talep etti. Mahkemenin, Karadziç’in bu talebini değerlendirmeye aldığı, ancak kendisine henüz cevap vermediği öğrenildi. Sırbistan, Bosna’daki savaş sırasında (1992-1995) Sırp birliklerinin komutanı olan General Ratko Mladiç’in kaleme aldığı günlükleri bir süre önce, Lahey’de kurulan uluslararası mahkemeye teslim etmişti. Günlüklerin önemli kısmını, Mladiç’in çevresindeki çetnik komutanların, savaş mağduru kadınlarla yaşadıkları “eğlencelerin” oluşturduğu açıklanmıştı.” (Milliyet, 29.05.2010)

‘Avrupa’yı İslam’dan koruyoruz’ diyen Sırplar, Boşnak esirleri birbirine öldürttü. Annelere çocuklarının gözü önünde tecavüz edildi. Babalarının cesetlerini çocuklara taşıttılar. Luka kampında dişleyerek öldürme yolunu buldular. Esirlerden kan ve organ alıp sattılar. Diri diri gömülen Boşnaklar vardı. Stadyumlar mezarlık yapılmıştı. Batıdaki bazı örgütler, Sırp çetniklere öldürdükleri her Müslüman için para ödüyordu. Heyecan arayan kimi zengin Avrupalılar, Bosna’ya gelip uzaktan Müslüman avlıyordu. Fırsat bulduğu yer ve zamanlarda aynı işkenceler şaşırtıcı olmayacaktır. (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 23) 

Ortaçağ Batı dünyasının Müslümanlara bakışı ve zulmü günümüzde de aynı vahşi yöntemlerle devam etmektedir. Endülüs’te yapılan şimdi Doğu Türkistan’da yapılıyor, Ermenilerin doğuda yaptığını Sırplar batıda Bosna’da yapmıştır. Endülüs’te Müslümanların evleri kapatılamazdı. İsteyen haçlı eve girer, Müslüman kadını oynatır, kıza içki içirirdi. Erkek tepkiyi boş verin, gözü yaşarsa engizisyona uğrardı. Aynısını şimdi Çin’de Doğu Türkistan halkına uyguluyorlar! Ermeni çeteler Osmanlı zamanı Doğu’daki Müslüman evlerine girer, kadınları pişirir çocuklarına yedirirdi. Aynısını Avrupa’nın ortasında Sırplar yaklaşık 5 sene Müslüman Boşnaklara uyguladılar! 1992 yılında Hocalı’da da Ermeniler de Türk çocuklarını pencerelere çivileyip derilerini yüzmüşlerdi. (Kazım Karabekir, Ermeni Mezalimi, Haber 7, 25.02.2012; Dr. Necmeddin Güney, Maliki fakih ibn ebi cum’a el-mağravi’nin ispanyol zulmü altındaki endülüs müslümanlarına (moriskolara) gönderdiği ikrah/takıyye fetvası, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, sy. 31, 2018, s. 263-290; https://ihh.org.tr/haber/ceyrek-asirlik-katliam-srebrenitsa; https://tr.euronews.com/2021/07/10/srebrenitsa-soykirimi-surece-nasil-gelindi-neler-yasandi; https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehmet-kocak/dogu-turkistanda-cin-mezalimi-7616.html)

Nobel barış ödülü alan katiller

Slovenyalı yönetmen Miran Zupanic’in yayınladığı “Saraybosna Safarisi” adlı belgesele göre, ABD, Kanada, Rusya ve İtalya’da zenginlerin, Müslüman sivillere ateş etmek için Sırplara yüklü miktarda para ödedikleri ve Sırp mevzilerinden birçok sivili Sniper ile ‘avladıkları’ ortaya çıktı. Müslüman çocukları vurmak isteyenlerin Sırplara daha fazla para ödediği, bu kişilerin lüks otellerde konakladığı ve işleri bittikten sonra ülkelerine döndükleri tespit edildi. Şimdiye kadar ise hiçbirinin kimliği tespit edilemedi. (AA, 11.9.2022)

Nobel ödüllü yazar Handke’den Srebrenitsa sorularına küstah yanıt Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Avusturyalı yazar Peter Handke, Srebrenitsa’da yaşanan soykırımla ilgili sorulara sinirlenerek, “Boş sorularınız için tuvalet kağıdını tercih ederim” ifadesini kullandı. (AA, 7.12.2019)

Obama’ya verilen Barış Ödülü’nün mimarı, Beyaz Saray sekreteri Mary Miller çıktı. Miller, Obama ile çalışmadan önce Nobel’in gelirlerini yöneten T. Rowe Price adlı bir şirkette görev yapıyordu. Şirket de parayı, Nobel’in sponsoru olan ve Irak işgalinde kullanılan helikopterleri üreten Honeywell hisselerine yatırmıştı! Yani Obama’nın yeni sağ kollarından Bayan Miller’ın kısa süre öncesine dek  çalıştığı T. Rowe Price, Nobel Vakfı’nın gelirlerini değerlendirsin diye emanet ettiği borsa şirketidir. Nobel gelirlerinin iki silah şirketi hisselerine yatırıldığı haberi, üç yıl önce dünya basınında ‘skandal’ olarak yer almıştı. (Akşam, 13 Aralık 2009)

2012 Nobel Barış Ödülü, “Avrupa’da 60 yıldan fazla süredir barış, uzlaşma, demokrasi ve insan haklarının ilerlemesine sağladığı katkılardan dolayı” Avrupa Birliği’ne verildi. “İsrail’i destekleyen, ABD’nin Irak işgaline destek sağlayan, Guantanamo olmak üzere kimi toplama kamplarına Avrupa aktarmalı uçuşlara izin veren, Avrupa’nin ortasında sırplarca katliama uğrayan Bosna’lıları sadece seyreden AB ‘Barış ödülü’nü hak etmiştir!

Bosnalılar dünyanın gözü önünde ve Avrupa’nın tam göbeğinde çıkan savaşta sistematik bir soykırıma tabi tutuldu, öldürüldü. “60 yıllık barış” veya “savaşsız 60 yıl” gibi atıflar yapılan Nobel Barış Ödülü’nün tam ortasında Avrupa Birliği duruyorsa, bir yanda da Bosna, Srebrenitza Katliamı duruyor. Uluslararası Kızılhaç Örgütü verilerine göre (1992-1995) Bosna-Hersek’te 312.000 kişi hayatını kaybetti. Bu kayıpların 200.000 kadarı Boşnak halkından. Bosna’daki soykırımı inkar eden Avusturyalı yazar Handke’nin Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmesi, İsveç Kraliyet Akademisinin daha önce verdiği ve tartışmalara neden olan ödülleri akıllara getirdi. Soykırım ve savaş suçlarından yargılanması sürerken cezaevinde ölen eski Sırp lider Slobodan Milosevic’e duyduğu hayranlığı her fırsatta dile getiren Handke’nin, İsveç Kraliyet Akademisi Nobel Komitesince ödüle layık görülmesi, özellikle Bosna Hersek ve Kosova’da büyük tartışmalara neden oldu. Nobel Barış Ödülü’ne 1991’de layık görülen Myanmar lideri Aung San Suu Çii, özellikle Arakanlı Müslümanlara yönelik zulme sessiz kalmasının ardından tepkilere maruz kaldı. Nobel Barış Ödülü sahipleri arasında en çok tartışılan isimlerden biri de eski ABD’li siyasetçi ‘Karanlıklar prensi’ olarak bilinen Henry Kissinger! (AA, 10.12.2019) Ukrayna önemli, ama 30 yıl önce Bosna da önemliydi. O zaman tepki neredeydi? Savaş sırasında Bosnalı ordu rehberi, şimdi Pulitzer ödüllü fotoğrafçı ve bu haftaki anma törenlerinin merkezinde yer alan Warm (savaş, sanat, direniş, hafıza) Vakfı’nın yöneticisi olan Damir Sagolj, “Ukrayna’ya kamuoyunun onda biri, askeri desteğin ise yirmide biri olsaydı, savaş durdurulur, yüz binlerce hayat kurtarılırdı; ayrıca üç kayıp yıl ve milyonlarca insanın evi kurtarılırdı” diyor. (Ed Vulliamy, The Guardian, 3 Nisan 2022)

1953 yılında hem Nobel Barış hem de Nobel Edebiyat Ödüllerine aday gösterilen, İngiltere eski Başbakanı Winston Churchill: “Savaş hukukuna göre zehirli gaz kullanmak yasaktır; biliyorum Amma zehirli gazı insanlara karşı kullanmak yasaktır! Türkler Müslüman’dır. Dolayısıyla da insan sayılmaz hiçbiri! Yani, Türklere karşı rahatça zehirli gaz kullanabiliriz!” (Habertürk, 20 Mart 2007) Tony Blair’ın İdeolojisinin Kaynağı: Gladstone. Blair, yaptığı konuşmalarda politik ilhamını, Darwinist ideolojiye bağlılığı ve Türk düşmanlığı ile tanınan İngiltere eski Başbakanı William Ewart Gladstone’den aldığını söylemektedir. Gladstone’un, “Türkler insanlığın insan olmayan numuneleridir. Medeniyetimizin bekası için onları Asya steplerine geri sürmeli veya Anadolu’da yok etmeliyiz. Türklerin yaptıkları kötülükler yalnız bir surette ortadan kaldırılabilir: Kendilerinin yok olmasıyla” sözleri ile meşhur biridir. (Ahmet İhsan, Matbuat Hatıralarım, s. 57) İngiliz The Economist Dergisi, Tony Blair’in dış politikada William Ewart Gladstone’u adım adım takip ettiğini belirtmiş ve aradaki benzerliklerden dolayı onu “Gladstone’un hayaleti” olarak tanımlamıştır. (The Economist, vol: 351, issue: 8121 (29 May 1999), s. 54)

Dedeler ve torunları!

“Oryantalistler biliyorlar ki Kur’an Müslümanların elinde olduğu müddetçe daima muzaffer olacaklar ve batının sömürgeciliğini kabul etmeyeceklerdir.” (Prof A. Hatip, İddialara cevaplar, s. 33) Belçika’lı Irkçı ve İslam karşıtı Flaman Menfaati Partisi’nin eski lideri Dewinter Kur’an-ı Kerim için, ‘Birçok fenalığın nedeni, tüm kötülüklerin kaynağı’ ifadesini kullandı ve öldürme müsaadesinin bu kitaptan alındığını söyledi!” (Ocak, 2015) Yıl 1907. İngiliz sömürge bakanı William Eward Gladstone, İngiliz avan kamerasında eline Kur’an’ı alarak milletvekillerine şöyle konuşma yapar: “Bu kitap Müslümanların elinde bulunduğu müddetçe, orada bize hiçbir zaman rahat ve huzur olmayacaktır.” (Profesör Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler, s. 13)  

Lord Allenby, I. Dünya Savaşı’nda Kudüs’ü işgal edince şöyle söyler: “Ancak şimdi Haçlı Seferleri sona ermiştir.” (A.L. Tibawi; Enver Abdülmelik, Hamid Algar, Krizdeki oryantalizm, s. 97) “1920 yılında Fransız General Gouraud, Şam’a girince, Selahattin Eyyubi’nin türbesine giderek ve şeytanca bir zevkle, ‘İşte yine biz geldik, Selahattin’ demesi bitmeyen kine işarettir.” (İsmail Süphandağı, Batı ve İslam arasında Oryantalizm, s. 96)

Sırp Cumhuriyeti Ordusu Komutanı Sırp general Ratko Mladiç, Srebrenitsa soykırımının yaşandığı 11 Temmuz’da birlikleriyle birlikte girdiği kentte kameraların karşısında kullandığı, “İşte 11 Temmuz 1995’te Sırp şehri Srebrenitsa’dayız. Büyük bir Sırp bayramı arifesindeyken bu şehri Sırp milletine armağan ediyoruz. Bu topraklarda Türkler’den intikam almamızın vakti geldi” sözleriyle de biliniyor. (Milliyet, 10.04.2013) “Bir Shakespeare uzmanı olarak tanınan ve akademik saygınlığı herkes tarafından kabul edilen Nikola Kolceviç, Bosna katliamının Baş mimarlarından Radovan Karadzic’in sırdaşı, Sırbistan Başkan Yardımcısı sıfatıyla Saraybosna’nın yerle bir edilmesi emrini imzalayan bir katil ve Sırp milliyetçisi idi.” (İbrahim Kalın, Akıl ve Erdem, s. 259) 

“Türklerin Doğu Avrupa’daki kuşatmalarını ilişkin hatıralar Macaristan ve Sırbistan gibi milletlerin hafızalarında canlılığını korumaktadır. Mohaç meydanı, Karakuşlar meydana hala canlıdır.” (Jack Goody, Avrupa’da İslam damgası, s. 65)  Yunanistan Cumhurbaşkanı Papulyas, Ermeni meslektaşı Sarkisyan’ı kabulünde, iki ülke halklarının geçmişte Türkler tarafından ‘kesildiğini’ söyledi. (Habertürk, 19.1.2011)

Evet! 1920 veya 2024! Batılıların içindeki İslam düşmanlığı asla bitmiyor! Ama bunu farkında olmayanlar hala Müslümanlar!

Yıl, 1821.Yunanistan’daki Türkler arkalarında hiç iz bırakmadan yok oldular! Yaklaşık 60.000 Müslüman vahşice katledildi. Anlatılanlar (Oxford’lu tarihçi William St. Clair. “That Greece Might Still Be Free“ adlı kitabında (1972-Oxford); İngiliz tarihçi Walter Alison Phillips The War of Greek Independence, 1821 to 1833. London, 1897, s. 61) 1994 yılındaki Bosna’ya katliam uygulayan Sırp vahşetinin bir benzeri idi, ama hiç bir kitapta bu ‘soykırım’dan bahsedilmez!

“Ermenilere Osmanlı’nın sağladığı ‘yolluk, özel koruma’ gibi ayrıcalıklar tanınmadan yani tehcir değil zorunlu göç ettirilen Müslümanlar! “1.265.096 Müslüman, yaşanan büyük facianın ardından doğup büyüdüğü toprakları terkederek hayatta kalmayı başarabilenlerdi. Bu zoraki yolculuk birkaç ay sürdü; kar, fırtına ve çamur içerisinde çoluk-çocuk, genç-yaşlı, kadın-erkek, sadece yürüdüler, daha yüzbinlercesi yollarda hastalık, ayaz yahut çetelerin veya askerlerin saldırıları yüzünden zaten canından oldu; sadece geride bıraktıkları evleri ve barkları değil, yanlarına aldıkları üç kuruşluk eşyanın nerede ise tamamı yağmalandı veya can bedeli olarak dağıtmak zorunda kaldılar. Yola zamanında çıkamayanlara “Ölümlerden ölüm beğen!” dendi. Diri diri yakılanları da oldu, hiçbir suçları yokken darağaçlarında can verenleri ve yine diri diri gömülenleri yahut süngülerle delik deşik edilenleri de… Uğradıkları tecavüzün utancını taşıyamayan hamile gelinler kendi canlarını kendileri aldılar, almaya vakit bulamayanların hayatını da çetecilerin bıçakları noktaladı. Geride bıraktıkları evleri, bağları, tarlaları ve bütün herşeyleri yağmalandı, kapanın elinde kaldı, hatta köylerinin ve kasabalarının isimleri bile değiştirildi. Aşağıda yüz Euro’luk bir altın hatıra parasının fotoğraflarını görüyorsunuz… 2012’de Balkan Harbi’nin yüzüncü yıldönümü vesilesi ile Yunan Merkez Bankası’nın çıkarttığı paranın ön tarafında Balkan Savaşları’nda donanmamızın canına okuyan Amiral Pavlos Kunturiotis, arka yüzünde de Kunturiotis’in meşhur Averof Zırhlısı var! Ben yorum falan yapmayayım, yüz Euro’luk bu hatıra parasına bakın ve düşünün, kâfi…” (Murat Bardakçı, Habertürk, 28.04.2014)

Yunan karakol gemisi Bizans bayrağı takarak Ege’de yeni bir provokasyon ve tahrik girişiminde bulundu. (Star, 31 Ocak 2018) ABD Donanması, kuruluşunun 241. yıl dönümü dolayısıyla sosyal medya hesabından yaptığı ve Türk bayrağıyla savaşan askerlerin öldürüldüğünü gösteren temsili tabloyu içeren paylaşım yapar. Gereklşi mesajı verdikten 2 gün sonra kaldırır. (AA, 15.10.2016)

 

1944 tarihli Süleyman Külçe tarafında yazılan ‘Osmanlı Tarihinde Arnavutluk’ adlı eserin bir bölümünün başlığı: Arnavutlukta ilk domuz başı meselesi. İsveç’in Skövde kentindeki bir camiye kimliği belirsiz bir kişi dün gece domuz leşi attı. (Kıbrıs haber Ajansı, 29.05.2024) İtalyan senatosu başkan yardımcısı yeni inşa edilecek camiye karşı “domuz günü” ilan etti. Tüm İtalyanlar’dan cami alanına domuzla gelmelerini istedi. (Hürriyet, 15.9.2007)

Euro 2024 futbol maçlar esnasında İspanyol haber sitelerinin Türkiye için kullandığı kavramlar şunlardır:  “El combinado otomano”: Osmanlı takımı (Diarioas, 07/02/2024); “energía a los otomanos”: Osmanlıların enerjisi (El Debate, 02/07/2024)

Boğaziçi Hukuk Fakültesi dekanı Prof. Dr. Selami Kuran’ın AİHM’ye yargıç olarak kabul edilmeme hikayesi: “…Aslında mülakatın nereye gittiğinin farkındaydım ve ortam gerilmeye başlamıştı. ‘Türkiye’de uzun tutukluluk yargının kalite meselesi, hak ihlali sorunlarını konuşalım’ dedikçe konu dönüp dolaşıp siyasi sorulara geliyordu. En sonunda bir komisyon üyesi, ‘Türkiye’nin insan hakları ve demokrasiyle her zaman sorunu var. “Kültürünüzden, inancınızdan, tarihinizden dolayı” sorunlu ve sorumlusunuz’ deyince; ‘Türkiye’deki insanların tümünü inancı, tarihi, kültürüyle küçümseyemezsin’ diyerek çıkıştım. Bir toplumu küçümsemenin insan hakları ihlali olduğunu, soru ve yorumun hukuki değil siyasi olduğunu, mülakatta ayrımcılığa dayanan bu görüşü şiddetle redettiğimi dile getirip, ‘Burada yargıçlık seçimi değil, yargılama yapılıyorsa ne işim var’ diyerek masadan kalktım.” (Milliyet, 20.02.2021)

Hiç bir şey unutulmadı, Hristiyanlar hala her şeyi canlı tutuyor, unutan biz, hatırlattırılacak olanda…!

Yunanistan’ın Lokatsiz adlı özel harekat birliğindeki askerler, eğitimleri esnasında Türk kanı içmeye, Türk çocuklarını yetim bırakmaya, Türkler’in evlerini yakmaya yemin ediyorlar! (Ağır hakaret ve küfür içeren bölümler kesilmiştir) 

Hep saf biz mi olacağız? 2004’te BM’lerin sunduğu Barış teklifini Türkler %65 ile kabul, Rumlar %75 ile reddeder. Bir hafta sonra AB, tüm adanın temsilcisi olarak, Rumları üyeliğe kabul eder!

1974’de Kıbrıs’a Türkler çıkartma yapınca, Türk masonlar ‘prensipleri gereği tarafsız’ olurlarken, sonradan öğrenilir ki, Yunan masonlar hep Rum lupisine çalışmıştır! Yugoslavya daha bölünmeden önce komünist bir sistemle yönetilirkenyaşanan bir olayı boşnaklardan biri şöyle anlatır: Benim gibi ‘komünist’ olan sırp komşum ailesi ile bize misafir gelmişti, çocuğu uyuklamaya başlayınca onu kendi odamızda yatırırız, geç vakite doğru komşum eve gitmek isteyince ben çocuğu kucaklayıp komşuma vermek istedim. Elin çocuğun boynunda bir şey hissetti. Bir de baktım bir haç! Şaşırdım, komşuma sordum. O da, ‘ben o haç koynunda iken kendimi daha rahat hissediyorum’ diye cevap verir. Ondan sonra ben de oğlumun yatağının yanına Kur’an koymaya başladım! Zaten kısa süre sonra Sırplar boşnaklarla saldırır ve katliamlara başlar… Sırplar boşnaklarla saldırırken de ‘osmanlılardan öç aldıklarını’ defalarca ifade etmişlerdir! Avrupa Birliği de Türkiye’y orta çağdandan kalan, ‘Osmanlı şeytan çocukları, Türkler korkusunun’ tesiriyle hala içlerine almamaktadırlar!

Venedik’te skandal kongre! Bizançıların işgal planı su yüzüne çıktı: Tabula. İtalya’nın Venedik şehrinde düzenlenen ‘Bizans’ kongresinde haddi aşan ifadeler kullanıldı. “Kilise merkezli” ilerleyen kongrede DePaul Üniversitesinden Elena Boeck ise “Ortodoks dünyası İstanbul için ağlıyor. Çargrad’ımıza ne oldu? Gün gelecek tekrar azizler yetiştireceğiz. Çünkü biz gücümüzü Bilgelik Kilisesi Ayasofya’dan ve Ortodoksluktan alıyoruz” dedi. Salonda bulunan gazeteci Tolga Saçıkaralı, Türk akademisyenlerin cevap vermemesini şaşkınlıkla izledi.  (Akit, 28.8.2022)

Müslüman kökenliler hariç herkes, kendini ateist diye tanımlasa bile, dinini, tarihini unutmuyor, onlara sahip çıkıyor: “Zekeriya Sertel Selanik’tedir. 50.000 Yunan askeri trenlerle şehre giriş yapar. Bu arada bir ses duyar, ‘Zekeriya’ diye. Başını çevirip baktığında, Yunanlı askerlerinin arasında birisi başlığını sağlayarak Zekeriya’ya seslenir. “Ben sana Selanik’e geleceğiz, burasını alacağız.” dememiş miydim? İşte görüyorsun ki, buradayız.” Bu kişi Selanik lisesinde okurken aynı sınıfta okuduğu bir Rum arkadaşıdır.” (Zekeriya Sertel, Hatırladıklarım, s. 48) Devrimci marxist sol ideolojinin liderlerinden Mihri Belli Yunanistan’da komünist bir devlet kurmak için komünist militanlarla beraber dağlarda savaşmaktadır. Kendisi tüm komünistler gibi, ‘Meryem Ana, istavraz’a küfür edince, alay komutana Alkis atılır; “Ula bu Türk bizim Meryem anamıza sövüyor, ulan ben de senin…!” (Mihri Belli, İnsanlar Tanıdım, s. 295) Türk yazar ve psikolog Gündüz Vassaf: “Amerika’da yemekli toplantılarda hatta evlerde de yemekten önce sofrada dua ile oturulurdu. Ben dua bilmediğimi söyleyince başka birisi dua okumuştu.” (Gündüz Vassaf, Annem Belkıs, s. 218) 1957 yılında Akşam gazetesi adına Hıfzı Topuz, Sakız adasına gider. Aya Minas manastırına gider. Orada camlı dolaplar gözüne ilişir. içleri kemiklerle doludur. 1822’de Osmanlı’ya isyan edenlerin kemikleridir. Rahibe tercümana bunları anlatırken, ‘Türklerin yaptığı bu kıyımı unutmayın.’ der. Ordan çıkıp başka bir yapının önüne gelirler. Tercüman Popi, “Bak, burada sakızlı ihtilalcıların kurumuş kanlarını göreceksin” der. Bu taşlar 135 yıldır yıkanmamış. Bize hep buralarda gezdirdiler böyle yetiştirdiler. Popi devam eder, Türk Yunan dostluk derneği başkanı Manolakis Kavuras sana bir mektup verdi, bu sayede sana yardımcı olurlar diye, aslında onda seni takip etmeleri yazıyordu. (Hıfzı Topuz, Gülümseyen anılar, s. 72-73) “Agah Oktay Güner Macaristan’a gitmiş ve Estergon kalesini görmek istemiştir. Kilisedeki resimlere bakmak ister. Tabloda Hz İsa çarmıha gerilmektedir ve bu işi yapanlarda ellerinde çivilerle yeniçerilerdir! Bu da ne diye sorar. Cevap şöyledir: “Bu tablo, Estergon’un 600. yıl dönümünde Papa tarafından şehrimize hediye edilmiştir.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 28, 39)  Bir Türk askeri Balkan Savaşı sırasında Yanya Kalesinde bir yıl tutsak kalır. Tutsak tutulduğu yapının penceresinden dışarı bakarken bir Bulgar kadınına aşık olur. Kadın her gün onun penceresinin önüne geliyor, Bulgarca bir şarkı söylüyordu: “Naş, naş, Çarigrad naş.”
Asker Bulgarca bilmiyordu ama, kadının duygulu sesiyle kendisine aşk sözleri söylediğini düşünüyordu. Her gün düzenli olarak kendisini görmeye gelen kadından hoşlanmaya başlamıştı. Savaştan sonra tutsaklıktan kurtulan Ömer Seyfettin İstanbul’a döner. Balkanlar kaybedilmisti ama aklında hep kendisi için aşk şarkıları söyleyen Bulgar kadını vardı. İstanbul’da ilk işi, şarkı sözlerinin Türkçesini öğrenmek olur. Unutamadığı o şarkının Türkçesi şöyleydi: “Bizim olacak, bizim olacak, İstanbul bizim olacak.” (Ömer Seyfettin, Nakarat, s.147)

İki yüzlü Yunan! Birinci fotoğraf: Yunan Başbakanı Venizelos 29 Ekim 1930’da Türkiye’de. Arkada İsmet İnönü ve kolunda İnönü’nün eşi ile! Bir sene sonra; Cumhuriyet gazetesinin 13 Kasım 1931 tarihli haberi: Atina heyecan içinde! Kıbrıs’ın ilhakı lehine nümayişler (Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması için gösteri) yapılıyor! Rum kilisesi de gizlice gizlice Venizelos’a ve Yunanistan kilisesine danışıyordu.” (Taçgey Debeş, Ronald Storrs’un Kıbrıs Anıları, s. 77)

“Kilise yalnızca kilise, misyoner yalnızca misyoner değildir. Papa, 20 Kasım 2000’de Türklerin 1915-1923 arasında 8 milyon Hristiyan katlettiğini söylüyordu. İtalyan piskoposlarına gazetesi L’Avvanire, 3 Ocak 2000’de; “Avrupalı, başlı başına düşman İslam dünyasına karşı geldi.” diye yazıyordu. Fener Rum patriği Bartholomeos, 9 Aralık 2001’de yapılan yurt dışında yaşayan Yunanlılar konseyi kongresindeki konuşmasında şunları söylüyordu; “Ortodoks Kilisesi, Helenizm’in şekillenmesine ve devam ettirilmesine büyük önem vermektedir.” Yunan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposunun 23 Ağustos 2004’te söylediği sözler; “Yunan halkı Anadolu’yu geri alma idealinin etrafında birleşmelidir.” Yunan Ortodoks Kiliseleri Başpiskoposu Hristodulos, 29.03.2005 tarihli Hürriyet gazetesindeki demecinde; Türkler şimdi AB ye girmek istiyorlar, Barbarların Hristiyan alemi içinde yeri yok. Birlikte yaşayamayız.” Yunan halkı uyanık tutuluyor, oysa Türkiye’de birtakım çevreler çok abartılı bir Yunan dostluğu faaliyeti içindeler. Robert koleji okulunun müdürü olan Washburn amaçlarını şöyle açıklamıştı; “Bu kolej, Türk halkına Hristiyan ruhunu, hayat tarzını ve dünya görüşünü aşılamak için kurulmuştur.” Araştırmacı Gold, “Robert kolej olmasaydı Bulgaristan olmazdı” demektedir. Kolej o yıllarda, 13 kilise açtı. Okulda yetiştirilenler Anadolu’ya öğretmen ve vaiz olarak gönderildi.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 26-31)

Beyaz Saray eski Baş Stratejisti Steve Bannon, İslam’a ve müslüman göçmenlere karşı çok sert politikaları savunur. Avrupa’da yaptığı bir konuşmada 1683’teki “Viyana Kuşatması”na ve “Haçlı İttifakı”na göndermeler yapmıştı. (Abdullah Muradoğlu,Yeni Şafak, 17 Haziran 2018) Bir tarihçi olarak Batı’nın bize bakışı nasıl? Batı yakasında değişen bir şey var mı?
Batı, İstanbul’un fethini ve Ayasofya’yı hiçbir zaman unutmadı. Avrupa’nın Haçlı görüşü Papalık eliyle devam ediyor. Avrupa’nın idealist gençleri Türkiye aleyhine çalışır. ( Prof. Dr. Halil İnalcık, 4 Kasım 2012 tarihli röportajdan)

Yavuz hırsız ev sahibini bastırır! Azerbeycan işgal altındaki topraklarını Ermenilerden kurtarmak için savaşırken, sivil halkı bombalayan Ermenistan devlet başkanı ise, işgal ettiği Azerbeycan topraklarındaki sivil halkın tehlikede olduğunu sosyal medyadan ilan etmektedir! (17.10.2020)

Batı’nın ikiyüzlü olduğunu biliyorduk ama bu kadarını da kimse beklemiyordu. İşgalci Ermenistan’ın saldırılarıyla başlayan çatışma bölgede devam ederken, Batı ikiyüzlülüğünü bir kez daha gösterdi. Washington Post, BBC, The Spectator gibi gazete, dergi ve kanallar, işgalci Ermenistan lideri Paşinyan’a mikrofon uzatırken, ülkesinin toprakları için savaşan Aliyev ya da diğer Azerbaycanlı yetkilileri görmezden geliyor. (Haber 7, 01.10.2020) Ermeni aktör Danielian ruslara seslendi: “Öncelikle biz Türkiye ve Azerbaycan’ın değil, Rusların esaretinden çıkmalıyız, onlar bizim komşularımızdır. Biz 600 yıl Türklerle yaşadık, siz Ruslardan önce her şey yolundaydı. Taşnaklar siz Ruslara güvendi, biz ise Osmanlı hükümetine ihanet ettik” Aynısını Yunanlılar da İngiliz gazına gelip yapmadı mı idi?!

İtham: Fransız yazar CarolineFourest: “Hamas’ın yaptığı gibi çocukları kasten öldürmekle, İsrail’in yaptığı gibi onları istemeden öldürmekle kıyaslanamaz.” (31 Ekim 2023)

Gerçek: İsrail’in Gazze’deki çocuk ve sivil katliamı devam ederken İsrailli Haham Yaron Reuven skandal sözler sarf etti. Yahudi Haham, çocuklara merhamet edilmemesi gerektiğini belirterek “Tanrı çocukları öldürmemizi emrediyor.” dedi. (ODA TV, 23.10.2023) “İsrail’in Gazze Şeridi’ne 7 Ekim’den bu yana sürdürdüğü saldırılarda 4 bin 630’u çocuk, 3 bin 130’u kadın olmak üzere 11 bin 240 kişinin öldürüldüğü bildirildi.” (TRT Haber, 13.11.2023) Gazze’de öldürülen 11 bin 983 çocuğun ismi açıklandı. (Bianet, 17 Eylül 2024)

Gazze savaşı ilk başladığından HAMAS’a kadınlara tecavüz ediyor iftirası atan İsrail’in mahkumlara tecavüz ettiğinin görüntüleri basına yansır! (AA, 7.8.2024)

Batıda insan hakları, demokrasi, fikir özgürlüğü, kadın hakları, çocuk hakları gibi kavramların sınırı, İsrail’in yaptığı katliamları protesto etmeye başlayıncaya kadardır. Orada sıva dökülür ve gerçek yüzleri ortaya çıkar! Kampüste düzenlenen İsrail’e tepki gösterilerini “düşünce özgürlüğü”​​​​​​​ kapsamında değerlendiren Harvard Üniversitesi Rektörü Claudine Gay görevinden istifa etti/rildi! (2 Ocak 2024)

“Uluslararası Af Örgütünün, İsrail ordusunun Gazze’nin yoğun nüfuslu sivil bölgelerinde kullanımı yasak olan beyaz fosforlu top mermileri kullandığını belgelediği kanıtlar arasında, AA’nın servis ettiği fotoğraflar da bulunuyor.” (AA, 15 Ekim 2023) Ve bir buçuk ay sonra: 7 Ekim’den bu yana Gazze Şeridi’nde İsrail saldırıları sonucu bombalanan birçok okul ve hastanelerde öldürülen Filistinlilerin sayısı, 6 bin 150’den fazlası çocuk ve 4 binden fazlası kadın olmak üzere toplam 15 bin 899’a yükseldi ve bu konuda birçok video, resim, belge de mevcut durumda iken; Ortada kanıt yokken, Irak’ta kitle imha silahları var deyerek 2 milyon insanı katledip, Irak’ta taş üstüne taş bırakmayan Amerika Birleşik Devletlerinin Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Matthew Miller “İsrail’in sivilleri kasten öldürdüğüne dair herhangi bir kanıt görmedik” dedi. (TRT Haber, 04.Aralık.2023) Bir yıl sonra: İşgalci İsrail ordusu Güney Lübnan’ı fosfor bombaları ile vuruyor. Uluslararası hukuka göre yoğun sivil nüfusun bulunduğu bölgelerde kullanımı yasak. (Haber 7, 01.10.2024)

Büyük Şeytan yine elini katliam için kaldırdı. Gazze’de 8 bin çocuk ve binlerce kadını hunharca katleden terör devleti İsrail’i durdurmak için BM’de çıkarılmak istenen insani ateşkes kararı, ABD tarafından engellendi. Kararı tek başına veto eden ABD, SiyoNazi İsrail’e ‘soykırıma devam’ desteğini perçinledi. (Yeni Şafak, 10/12/2023) ABD ordusu, İsrail’in Gazze’deki katliamına desteğini sürdürüyor İsrail’in insani krize neden olduğu Gazze’ye yönelik saldırılara ABD’nin sağladığı askeri destek bir kez daha dikkati çekti. ABD, 7 Ekim’den bu yana İsrail’e binlerce ton askeri teçhizat sağladı, savaş gemileri gönderdi ve istihbarat desteği verdi. (AA, 28.02.2024)

Onbinlerce sivil katleten İsrail Başkanı İzak Herzog: “We are Peacemakers/Biz barış elçileriyiz” (Globe Eye News,  15 Nisan 2024) şeklinde açıklamada bulunur! 1400 sene önceden Kur’an onlara yanıt vermektedir: “Kendilerine: “Yeryüzünde bozgunculuk yapmayın” dendiği zaman, “Bizler sadece barış taraftarıyız” derler.” (Bakara, 11)

Türkiye ne kadar ileri gidecek? Türk SİHA’ları Azeri-Ermeni savaşında (Kasım 2020) Ermenilerin askeri gücünü toz duman edince, Fransız basınında çıkan bu karikatür şu mesajı veriyor: Siz Osmanlı torunusunuz! Siz unutsanız da biz bunu unutmadık! “Avrupa, Türkleri, İstanbul’un fethinden dolayı hiçbir zaman affetmeyecektir. Yüzyıllar sonra bile öfke ve serzeniş ile hatırlanmaya devam edecektir.” (İbrahim Kalın, İslam ve Batı, s. 122) “Avrupalı çocuklar, yeşil sarıklıların kabusu ile uyumaya yönlendiriliyor. Kabus gören taraf sadece Avrupalılardır. (Gai Eaton, İslam ve İnsanlığın Kaderi, s. 39) 

 Toplumsal hafızayı diri tutmak


Avrupa’nın sözde kültür ve sanat başkenti Viyana’daki Saint Stefan Katedralinde ortada ayakta duran Aziz John of Capistrano’nun ayaklarının altında ezdiği bir Türk. Örnek çok. Almanya’nın Regensburg şehrinde ayakta elinde kılıcı, son derece mağrur halde duran Haçlı donanması komutanı Don Juan’ın sol ayağını bastığı Türk kesik başı. Eski adıyla Çek Cumhuriyeti’nin başkenti Prag’ın 66 kilometre doğusunda Sedlec’teki Kemikli Kilise’de, ‘Türk’ün gözünü oyan karga’ figürü…

İspanya’nın Salamanca eyaletindeki Bejar kasabasında, her yıl haziran ayında düzenlenen “yosun adamlar yürüyüşü”nde, kasabanın Müslümanların elinden alınması için 1397’de surlardan içeri yosun kamuflajıyla sızan Hristiyan askerler anılıyor.

İspanya’da, Müslümanlardan kurtuluşun bir nişanesi olarak sokaklarda dolaştırılan İslam sancağının hikayesi yürek yakıyor. Her yıl Toledo şehrinde düzenlenen festivallerde Toledo Katedralindeki bu sancak çıkarılarak Müslümanlardan kurtuluşun bir nişanesi olarak sokaklarda dolaştırılır.

Viyana’daki Askerî Tarih Müzesi’nin (1869) giriş kısmında yer alan 56 Avusturya milli kahramanından bazılarının ayaklarının altında Osmanlı askeri kafası ve hilal bulunuyor.

Macaristan Viyana, Mohaç savaşının olduğu yerin tam merkezi Macarlarca milli park ilan edilmiştir. Bu parkın tam merkezinde ise bir heykel, Kanuni’nin heykeli bulunur. Kanuni kulakları küpeli bir korsan gibi gösterilmiştir ve gövdesi yoktur. Heykelin boynundaki pazar filesinde üç kesik baş bulunur, Macar ileri gelenlerinin başları! Peki gerçekte olan ne idi, Kanuni Mohaç seferine neden çıkmıştı? Macar kralı Yanoş, Osmanlı’nın kendisine gönderdiği elçilerin kellelerini kestirir ve kesik başları sepet içinde kanuni’ye gönderir. Bunun üzerine Kanuni Yanoş’a savaş açar ve savaşı kazanır.

Onlar 600 yıl oldu, hala unutmadılar. Bizler ise daha 100 yıl öncemizi hatırlamıyor hatta inkar ediyoruz! Onlarda ise bu kin asla bitmedi!

 

11 Aralık 1917’de İngilizler Kudüs’ü işgal eder. Bir hafta sonra, 19 Aralık 1917’de Punch dergisi, 1199 tarihinde ölen I. Richard (Aslan yürekli Richard)’ın temsili olarak Kudüs’e bakışını yayınlar. Richard şöyle demektedir: ‘Şimdi hayalim gerçekleşti!’ Derginin resme koyduğu başlık: Son haçlı savaşı! ABD başkanı Bush’ Afganistan’ı işgal öncesi 18.09.2001 tarihinde yaptığı konuşmada, ‘Haçlı seferini başlattığını’ dünyaya duyurmuştu.

Müslümanların 673 yıllık idaresinden sonra Kudüs İngiltere tarafından kurtarıldı.” (New York Herald. 11.12.1917)

İtalya’da Kuzey Birliği Milletvekili ve Reformlar Bakanı Roberto Calderoli, 16’ncı Papa Benediktus’un derhal harekete geçerek ‘İslam dünyasına karşı Haçlı Seferleri başlatması’ çağrısında bulundu. ‘İslam dünyasının, çizmeyi aşan hareketlerle Hıristiyanlara karşı savaş açtığını’ iddia eden Bakan Caldoreli, ’buna sessiz kalan Hıristiyanların harekete geçmemesi halinde ağır bir bedel ödeneceğini’ savundu. (Milliyet, 08 Şubat 2006) Sanki son ikiyüz yıldır İslam ülkelerini işgal edip sömüren Hristiyanlar değil gibi…!

 

 

Yeni Zelanda’da 2019 yılında Nur Camisi’ne düzenlediği terör saldırısıyla 51 kişi katledilir. (6 Mart 2019) Fransa’nın batısındaki Brest kentinde kimliği belirsiz bir şahsın cami önünde açtığı ateş sonucu 2 kişi yaralandı. (Euronews, 27/06/2019) Almanya’da camiye saldırı Almanya’nın başkenti Berlin’de Diyanet İşleri Türk İslam Birliğine bağlı Koca Sinan Camisi kundaklandı. (AA; 11.03.2018) Avusturya’da camiye saldırı. Yukarı Avusturya eyaletinin başkenti Linz’de bir camiye patlayıcı madde atılması sonucu yangın çıktı. (AA, 07.07.2016)

Siyonistler, Şanlı Peygamber önünde Hayber’de yaşadıkları hezimetin intikamını alma peşindeler. Lozan’da afyonlanmış dev, bir asırlık bir aradan sonra yeniden doğrulmuştur. Dev, şuurunu, hafızasını toparlamakta, etrafını görebilmektedir. Yeniden İslam’ın sancağını yükselten dev, manifestosunu duyurmuştur. “Kudüs, namusumuzdur!” Bir yanda hilal, diğer yanda siyon yıldızı ve haç. Bir asır önce olduğu gibi yine yedi cephede çarpışıyoruz. (Rahim Er, Türkiye, 28.07.2017) 

İsa için sinemalar yakılmıştı. Batı’da geçtiğimiz yıllarda yaşanan olaylar Hristiyanların dinlerine hakaret edilince galeyana gelerek şiddete başvurduğunu gösteriyor. Kutsallarına yapılan hakareti meşru yollarla engelleyemeyen Hristiyan grupların protestoları da, zaman zaman kontrolden çıkıyor. 1988’de Hz. İsa’ya hakaret eden bir filmin gösterilmesini istemeyen Katolik gruplar, Avrupa ve Amerika’da birçok sinemayı ateşe vermişti. Olaylar, can kaybı ve yaralanmalara da yol açmıştı. Katolik dünyası, Amerikalı yönetmen Martin Scorsese’in ‘The Last Temptation of Christ-Günaha Son Çağrı’ filminin önce çevrilmemesi, daha sonra da gösterime girmemesi için bütün imkanlarını seferber etti. Filmdeki bazı sahneleri dinlerine ‘hakaret’ olarak gören Katolikler, filmin yapımcısı Universal şirketi ve sinemalar üzerinde büyük baskı uyguladı. Martin Scorsese, Nikos Kazantzakis’nin 1954’te yayınlanan ve Papa 12. Pie tarafından protesto edilen kitabından uyarlayarak yazdığı senaryoyu baskılardan dolayı ABD’de hayata geçiremeyince, o dönem yabancı filmlere destek verilen Fransa’ya geldi. Scorsese, Fransa Katoliklerinin, Cumhurbaşkanı François Mitterrand’a baskı yapmasıyla burada da destek bulamayıp geri döndü. Fakat, Amerikalı yönetmen sonunda filmi çevirmeyi başardı. Bu defa da filmin gösterilmemesi için harekete geçen Katolik örgütleri kısmen başarılı olabildi. Amerika’nın çok sayıda eyaletinde filmin gösterimi yasaklandı. Avrupa ve Amerika’da geniş katılımlı protesto eylemleri düzenlendi. Filmin sert tartışmalara sebep olduğu Fransa’da kontrolden çıkan bazı Katolik gruplar filmin gösterildiği Paris’teki Beaubourg, Gaumont Opéra ve St Michel sinemalarını ateşe verdi. Bazı sinema salonlarına gösterim esnasında bomba atıldı. 23 Ekim 1988’de St Michel’de meydana gelen olayda 4’ü ağır 20 kişi yaralandı. Kalp krizi geçiren bir seyirci öldü. Yakalanarak mahkemeye çıkarılan 5 Fransız, dinlerine hakaret edildiğini ve ‘bunu engellemek için bütün meşru yolları denediklerini, olmayınca da şiddete başvurduklarını’ itiraf etti. Katolik dünyasını ayağa kaldıran filmde, şeytan, çarmıha gerilen Hz. İsa’ya yaklaşarak onu ‘normal’ bir hayatla kandırmaya çalışıyor. Hz. İsa, hayat kadını Mary Madeleine ile ‘normal’ bir hayat yaşarken gösteriliyor. Hristiyanlar ‘hakaret’ için örgütlendi. Avrupa’da son yıllarda medya ve sanat vasıtasıyla dinî değerlere hakaretin artması Hristiyanları da harekete geçirdi. Özellikle dine hakaretin suç olarak görülmediği Fransa gibi ülkelerde kiliseler, kutsallarına hakaretle mücadele için örgütlenmeye başladı. Katolikler, 1997’de “radyo-televizyon, basın, fotoğraf ve resim aracılığıyla dinî inançlarına yapılan saldırılarla mücadele için” Croyances et Liberté örgütünü kurdu. Bugün, aktif olarak bütün yayınları ve sanat eserlerini takip altına alan örgüt, çok sayıda film afişi, resim ve reklamı Hristiyanlığa ‘hakaret’ gerekçesiyle mahkemeye taşıdı; birçoğunu yasaklattı. Paris Mahkemesi, derneğin başvurusu üzerine geçen yıl bir moda firmasının Leonardo da Vinci’nin, meşhur “Hz. İsa’nın son yemeği” tablosundan esinlenerek yaptırdığı reklam afişini ‘Hristiyanları incitiyor’ diye yasaklamıştı. (08.02.2006)

Yahudi de Hristiyan da terör eylemi yapar ama damgalanan hep Müslüman olmaktadır. Bunda medyanın onların güdümünde olmasının etkisi büyük tabii ki!

 

Bak şu konuşana! 15 Temmuz 2009 tarihinde israil: Türk ordusu İslamlaşıyor! derken aslında başka bir gerçeği gizlemeye çalışmaktadırlar: İsrail’de artan dindar Siyonizm, orduyu etkisi altına alıyor. Gazze Şeridi’ne devam eden saldırıları ve Lübnan sınırında yükselen tansiyon nedeniyle gerilen İsrail ordusu, saflarındaki dindar Siyonistlerin de artan etkisi altına giriyor. (AA, 31.7.2024)

Konuyu tamamlayan ‘islamofobi’, ‘Oryantalizm Yanılgısı’ adlı yazılarımıza ve  ateistlere cevap’ adlı yazımızdaki “Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeme” adlı ayet açıklamasına bakılabilir!

Onlar hiç objektif olmadı; ezik ve saf olan biziz!

Camide katliam terör değil. Kanada’nın Quebec kentinde bir camiye yönelik gerçekleştirilen silahlı saldırıda en az 6 kişi hayatını kaybetti, 8 kişi yaralandı. Kanada’da bir camiye silahlı saldırı düzenleyen Fransız asıllı öğrenci hakkında terör yerine cinayet soruşturması açıldı. (30 Ocak 2017) Müslüman değilse terörist değildir. ABD’de geçen perşembe vergi memurlarına kızıp uçağını devlet binasına çakan Amerikalının eylemi ‘terör’ tanımına uyduğu halde bu gruba dahil edilmedi. Müslümanlar, “Saldırgan Müslüman değilse, resmen terörist sayılmayacak mı” diye tepki gösterdi. (Hürriyet, 21.2.2010)

Hristiyan Örgüt 100 Bin Kişiyi Öldürdü. BM’nin verilerine göre, Joseph Kony’nin yönettiği ‘Tanrının askerleri’nin saldırıları, katliam boyutundan çıkıp soykırım boyutuna ulaştı.Uganda’da Hristiyanlardan oluşan LRA -Tanrının Direniş Ordusu isimli LRA örgütünün, Kongo, Güney Sudan ve Merkez Afrika’da geçen 25 yılda 100 bin insanı katlettiği bildirildi. BM İnsan Hakları Komiseri Navi Pillay’ın ofisi tarafından yapılan araştırmaya göre LRA’nın 100 bine yakın çocuğu da kaçırdığı belirtildi. New York’ta konu ile ilgili açıklama yapan BM Genel Sekreteri Ban Ki-moon, yakında katliamlarla ilgili raporun yayınlanacağını söyledi. Dünya Bülteni’nde yer alan habere göre; LRA lideri Joseph Kony, savaş suçlusu olarak Uluslararası Lahey Mahkemesi tarafından aranıyor. LRA 80’li yılların sonunda Kuzey Uganda’daki ‘Acholi’ kabilesinin haklarını savunmak için kurulan bir örgüt. Bugün ise Afrika’nın merkezinde yaptığı katliamlar, tecavüzler ve çocuk kaçırma eylemleriyle tüm dünyada adı biliniyor. Ben Ki-moon, son zamanlarda LRA’nın eylemlerinde azalma görülse de, Merkez Afrika Cumhuriyeti ile Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nin bazı sınır bölgelerinde eylemlerine devam ettiğini kaydetti. BM raporuna göre LRA, 2012’de 212 saldırı eylemi yaptı ve bu eylemlerde 45 kişi örgüt tarafından öldürüldü. Dörtte biri çocuklardan oluşan 220 kişi de yine bu örgüt tarafından kaçırıldı. (Memleket, 21 Mayıs 2013)

Birleşmiş Milletler, 1947 yılından itibaren İsrail’e karşı yüzlerce karar aldı. 1967-1989 yılları arasında Güvenlik Konseyi’nde alınan 131 karar doğrudan Filistin’e yönelik tehditler, saldırılar ve ihlaller ile ilgili idi. BM İnsan Hakları Konseyi’nin İsrail’i kınayan kararları ise diğer tüm ülkelerin toplamına karşı alınan kararlardan daha fazladır. Ancak bu kararların hiçbiri uygulanmadı, uygulanamadı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi 5 daimi üyesinin ve genellikle ABD’nin veto hakkını kullanarak uygulatmadığı, İsrail’in de uygulamadığı kararlar, İsrail’i uluslararası hukuku çiğneyen ve devlet terörü uygulayan bir numaralı devlet olarak tescillemektedir. (3 Aralık 2012)

 

Ukrayna’da AB taraftarı gösterilerde 100 kişi öldürüldü (Şubat 2014) diye dünyayı yerinden oynatan AB, seçilmiş hükümeti darbe ile düşüren ve buna karşı çıkan sivil halktan on binlercesini katleden Mısır ordusuna (Ağustos 2013) değil karşı çıkmak, destek olan Batı ahlakının çifte standardından mı demokrasi, hukuk, ahlak bekleyeceğiz hala?!  

Batı’nın çifte standartları. Batı ifade özgürlüğün savunucusu olmakla övünmeyi sever. Ülkeleri bu açıdan değerlendirmekten de geri kalmaz. Buna karşılık Batı dünyası çeşitli şehirlerinde Filistin’e destek çıkan, İsrail’in saldırısını kınayıp durdurulması isteyen ve Gazze halkına destek veren açıklamaları ve gösterileri engellemeye çalışıyor. Bunu yapan kişileri hapisle tehdit ediyor; sınır dışı etmeyi düşünüyor. Sosyal medyada da durum aynı. Facebook, YouTube, Twitter/x.com gibi mecralar Filistin’e destek veren, olayların gerçek yüzünü aktarmaya çalışan hesapları kapatıyor.” (Atilla Yayla, Türkiye, 18.10.2023)

 

Çoğunuz Müslüman diye AB’ye istemiyorlar. Fransız yazar Bernard Henry-Levy, “Çoğunluğunu Müslümanlar oluşturuyor diye, Türkiye’nin AB üyeliğini istemeyenler var. Bunlar, Avrupa’nın çok kültürlülüğü fikrine karşı olanlar” dedi. (Habertürk, 19.07.2023) ABD’nin önemli gazetelerinden Wall Street Journal’da (WSJ) yer alan bir yoruma göre, Avrupa’da Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıkılmasındaki asıl neden, ülkenin Müslüman nüfusa sahip olması. (Milliyet, 30.03.2010) Eski İngiliz bakan Staw, AB Müslüman Türkiye’yi kaldıramıyor. (uhim.org, 09.11.2010) İngiltere parlamentosunda Muhafazakar Parti’den Müslüman bir milletvekili olan Nusrat Ghani, 2020 yılında Ulaştırma Bakan Yardımcılığı görevinden dini inancı nedeniyle alındığını söyledi. (BBC, 23 Ocak 2022) Daha ne söylesinler. NATO Genel sekreteri Jens Stoltenberg, “Müslümanlar bizim derdimiz değil.” Fransa Başkanı Sarkozy: “Türkiye bir Asya Minör ülkesidir, Avrupa’da değildir. Avrupa ile her zaman ilişkisi olacaktır. Ancak tam üye olarak Avrupa’da yeri yoktur. (Kıbrıs Postası, 30 Ekim 2015) Sarkozy yine konuştu. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, Türkiye`nin “Avrupalı“ olmadığı için AB üyesi olmaması gerektiğini savundu. (Hürriyet, 29 Mayıs 2007)

O filmin yönetmeni konuştu. Hz. Muhammed’e hakaretler içeren ve protesto gösterilerine yol açan ’Müslümanların Masumiyeti’ adlı filmin yapımcısı Sam Bacile, filmi ’provokatif bir siyasi tutum’ için yaptığını itiraf etti. (Milliyet, 12.09.2012) Müslümanları böyle karaladım. Richard Peppiatt, “İslam aleyhtarı yalan haberler yapmak zorunda bırakılmaktan bıktım.” diyerek İngiliz Daily  Star gazetesinden istifa etti.

Yahudilerden korktu Türklere hakaret etti. Yeni Flaman İttifakı (N-VA) partisinin Başkan Yardımcısı ve Flaman Parlamentosu Başkanı Jan Peter Peumans (59), doğru cevabı bildiği halde “Yahudilere bir şey söyleyecek cesareti olmadığı için” Türklere hakareti tercih etti. Lenaerts: “Türkler cevabını verdiniz ama doğrusu Yahudiler idi. Bunu gerçekten biliyor muydunuz?” Peumans: “Gerçekten biliyordum ama Yahudiler hakkında yeni birşey söyleyecek cesaretim yok. Çok hassas insanlar. Bir zamanlar onların sözde liberalizmi hakkında bir şeyler söyledim ama çok çektim. Bu nedenle..” (Milli gazete, 01 Aralık 2010)

 

 

The third jihad adlı (2008) belgesel: “İslamizm kanserdir. Ya onu yenersiniz ya da o sizi yok eder.”

İtalya’da karikatür kışkırtması

İtalya’da karikatür tişörtü skandalından sonra ikinci bir skandal. İslam dünyasında rahatsızlık uyandıran karikatürlerin yayımlanmasıyla çıkan krize, şimdi de Katolik Kilisesi’nin yayın organlarından bir dergi bulaştı: Katolik Kilisesi’nin aylık dergisi ‘Studi Cattolici’, Hz. Muhammed’i cehennem ateşinde yanarken tasvir eden bir karikatür yayımladı. “Studi Cattolici” (Katolik Araştırmaları) adlı aylık derginin son sayısında, Hz. Muhammed’i cehennemde tasvir eden bir karikatüre yer verildi. Derginin, Vatikan’a bağlı Katolik tarikatlarından biri olan Opus Dei’e mensup genel yayın yönetmeni Cesare Cavelleri’nin, “bu tür bir karikatürün yayımlanmasının yararlı olabileceğini” savunması da dikkati çekti. (Milliyet, 16.04.2006)

2003 yılında Hz. Muhammed’i aşağılayan karikatürleri yayınlayan Danimarka gazetesi Jyllands-Posten, aynı yıl ‘İsa’nın Dirilişi’ adlı İsa karikatürlerini “çok saldırgan oldukları” gerekçesiyle yayınlamamıştır! Karikatürist Christoffer Zieler’in gönderdiği Hz İsa’nın dirilişini anlatan karikatür, gazete editörlerince sakıncalı bulunmuş! Zieler’in çizimi, “Okuyucularımız bunun komik olmadığını düşünür. Ayrıca bu karikatürü yayınlarsak “hem inançlı insanları rencide eder hem de gereksiz bir tartışma ortamı oluştururuz. Tansiyonun artmasından” endişe ediyoruz.” denilerek reddedilmiş. (Haber 7, 05 Şubat 2006) “1912’de İngiliz kilisesinde Türkleri şeytana benzeten vaazlar verilmekte ve Bulgarların zaferinin cennete giden yol olduğu söylenmekteydi.” (Kemal Kahraman, Muhammed M. Pickthall, s. 45)  Onlarca yıl sonra bile, bir Alman ev hanımı Almanya’da görevli Türk diyanet görevlisine söyle söylemekte idi: ‘Ben Türklerin şeytana tapan bir millet olduklarını zannediyordum.’ (Arif Yıldırım, Kelami Münakaşalara Giriş II, s.219) İşin başka bir ironik tarafı da, “Peygamberimize hakaret eden Danimarka’da din dersleri zorunlu olmasıdır.” (Gerçek Hayat, 19 Ekim 2007, 365. Sayı, s. 20) Detay için, ‘Oryantalizm Yanılgısı’ve ‘Müjde ve sevgi dini olarak lanse edilen Hristiyanlık, Papa ve İncil’ adlı yazılarımıza bakılabilir!

Çizgi Papa oynatılamaz. Hz. Muhammed karikatürlerinin fikir özgürlüğü olduğunu savunan Almanya’nın Bavyera Eyaleti Başbakanı Stoiber, MTV’nin Papa’yla dalga geçen “Popetown” çizgi filmini yayınlamasına karşı çıktı; “Bu mizah adı altında insanların dini hislerine saldırıdır” dedi. (Hürriyet, 16 Nisan  2006) Danimarka’da Müslümanların açtığı karikatür davasına ret. Danimarka mahkemesi, 7 Müslüman teşkilatının, İslam dünyasını rahatsız eden karikatürler nedeniyle karikatürleri geçen yıl ilk olarak yayımlayan Jyllands-Posten gazetesine karşı açtığı hakaret davasını reddetti. Aarhus Şehir Mahkemesi, Danimarka gazetesinin yayımladığı 12 karikatürün bazı Müslümanları gücendirdiğini, ancak karikatürleri, “Müslümanları küçük düşürücü” farz edecek neden bulunmadığına hükmetti. (Hürriyet, 26 Ekim 2006) Sony, Kilise’yi kızdırdı. Sony, şiddet içerikli bir video oyununda Manchester Katedrali’ni arka plan olarak kullanınca İngiltere Kilisesi ayağa kalktı. Sony firmasıysa “Resistance: Fall of Man” adlı Playstation oyununun  hazırlanışı sırasında gerekli tüm izinlerin alındığını açıklarken,  kilise yetkilileri bunu yalanlayarak, firmaya dava açmakla tehdit  ettiler. (Hürriyet, 11 Haziran 2007)

Fransa İçişleri Bakanı: Hz. Muhammed karikatürüne itiraz eden yabancı aileler sınır dışı edilebilir. Hz. Muhammed karikatürlerinin ‘ifade özgürlüğü kapsamında’ olduğunu söyleyen Darmanin, “Yarın, bir ebeveyn öğretmene gidip, bu karikatürleri öğretmesini durdurmasını isterse bu cezai bir suç olacak” dedi. (Euronews, 20/11/2020) İki hafta önce: Fransa’da Eğitim Bakanından kendisinin konu edildiği çizgi romana sansür Fransa’da siyasilerin ve elitlerin 16 Ekim’de öğretmen Samuel Paty’nin ölümünden sonra “ifade özgürlüğünden dem vurduğu” bir dönemde Eğitim Bakanı’nın sansür girişimi tepki topladı. (AA, 4.11.2020)  Macron haddini aşıyor! Hz. Muhammed’e hakaret karikatürleri devlet binalarına yansıtıldı Fransa Cumhurbaşkanı Emmenuel Macron, Hz. Muhammed’e hakaret eden karikatürlerden vazgeçmeyeceklerini söylemesinden sonra Fransa’da karikatürler devlet binalarında gösterime sokuldu. (Takvim, 23.10.2020)

Hz Muhammet karikatürlerinin basılmasına izin verilen Almanya’da, altına kaçıran Papa’yı kapak yapan ülkenin en ünlü mizah dergisi Titanic, tepkilerin hedefi oldu. Derginin dağıtımı yasaklanmakla kalmadı, Basın Konseyi de kınadı. Alman Basın Konseyi, Papa 16. Benedikt’i kapak konusu yapan mizah dergisi “Titanic”i kınadı. Basın Konseyi’nden yapılan açıklamada, “Papa’nın altını tutamayan biri olarak resmedilmesi, aşağılayıcı ve gurur incitici” denildi. (sabah, 29.12.2016)

Ayrıca özgür Avrupa’da, mesela, “Yahudilere soykırım yapılmamıştır” veya “Eşcinsellik sapıklıktır” diyen, Avrupa’da gerçekte ne kadar  fikir özgürlüğünü, demokrasi, liberalizm olduğunun anında öğrenir! Özgürlük balonu bir anda söner!

İtalyan Katolik kilisesi: Müslümanla evlenmeyin. Katoliklerin başka dinlere mensup kişilerle evlenmesine sıcak bakmayan yaklaşımlarıyla bilinen Roma Katolik Kilisesi, Katolikleri, farklılıklar dolayısıyla doğabilecek sorunlar nedeniyle özellikle Müslümanlarla evlenmekten kaçınmaları yönünde uyardı. Karma evliliğe olumlu bakmayan Katolik kiliseleri Vatikan’dan gelen talimatlar doğrultusunda öteden beri Katoliklerin Müslümanlarla evlenmesini evliliğin geleceği açısından ”kaygı verici bir durum” olarak yorumluyorlar. (Hürriyet, 30 Kasım 2005) Bilindiği gibi İslam’da  hiç olmazsa müslüman erkeğin Hristiyan bir kadınla evlenmesine izin verilir. Çünkü “laikrahe fiddin” ayeti gereğince Müslüman koca eşini din  değiştirmesi için asla zorlayamaz, dinimizce yasaktır!

Norveç‘te Hz Peygambere hakaret. Norveç‘te ülkenin en büyük gazetelerinden Aftenposten‘dan sonra bu sefer de ülkenin diğer önde gelen gazetesi Dagbladet, manşetten verdiği İslam karşıtı karikatür ile kriz yarattı. İstihbarat amaçlı çalışan Norveç polis güvenlik servisi (PST)‘nin Facebook‘daki fan kulübü sayfasında Hz. Muhammed‘e hakaret içeren bir karikatür (Kuran yazılı bir kitabı okuyan domuz resminin içine ‘Muhammed‘ yazılmış şekilde) paylaşıldı. Dagbladet, PST‘nin Fan Kulübünde yayınlanan bu karikatürü manşetten vererek Müslümanların peygamberleriyle adeta dalga geçti. (Milli Gazete, 05 Şub 2010)

Hakaretin adı özgürlük! İsveç başbakanı, İslam dünyasını rencide eden karikatürleri basan gazeteyi savundu Abone ol İsveçli ressam Lars Vilks’in çizdiği İslam dünyasını rencide eden karikatürleri protesto etmek amacıyla, İsveç’te yaşayan Müslümanlar protesto gösterilerinde bulunurlarken, başbakan Fredrik Reinfeldt, konuyla ilgili yaptığı açıklamada, ”Basın özgürlüğü bizim temel prensiplerimizden biridir. Gazetelerde neyin basılacağına biz karar veremeyiz” dedi. (İnternet Haber, 01.09.2007) İslam karşıtı film internetten yayınlandı. Hollanda’da yabancı karşıtı Özgürlük Partisi (PVV) lideri Geert Wilders tarafından yapılan İslam karşıtı kısa film, internet üzerinden yayınlandı. Filmde, günümüzde yaşanan terörün kaynağının İslam ve onun kutsal kitabı Kuran-ı Kerim’den kaynaklandığı öne sürülüyor. Filmde, İslam’ın Batı uygarlığını yok etmek istediği de iddia ediliyor. (CNN Türk, 28.03.2008)

İslam düşmanı papaz: Kerala’nın Kuravilangad şehrindeki bir kilisenin papazı olan Joseph Callarangatt, geçtiğimiz günlerde bir pazar ayininde Müslümanları hedef alan açıklamalarda bulundu. Müslümanlardan alışveriş yapmayın!  Callarangatt, kilise müdavimlerine hitaben, “Müslümanlardan gıda alınmaması ve Müslüman bir şoförün kullandığı araçlara binilmemesini” isteyerek İslam düşmanlığını körükledi. Papaz Callarangatt, bu çağrısına destek bulabilmek için, “Müslümanların, Hıristiyanları uyuşturucuya alıştırdığı” yalanını uydurdu. (İlkHa, 14.09.2021) Belçika adaleti, Türk asıllı aşırı dinci Katolik papaz Samuel Özdemir’i ırkçılık ve yabancı düşmanlığını kışkırtma ithamlarıyla yargılanmasında beraat ettirirken, kara para aklama ve yolsuzluk iddialarıyla yeni adli dosyalar açıyor. Samuel, “Doğacak her Müslüman, Batılılar’a yönelik bir bombadır” sözleriyle tepki çekmişti. (Hürriyet, 8.12.2008) Charleroi Sorgu Hâkimi, harcadığı paraların ve bulundurduğu 500 bin euro’nun kaynağını açıklayamadığı gerekçesiyle papaz hakkında yeni bir adli soruşturma başlattı. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde 1942’de doğan Samuel Özdemir, “Mezopotamyalı” olduğunu, “babasının, Hazreti İsa’nın dili olan Süryaniceyi konuştuğunu” ve “Hazreti İsa gibi, hayvanlar arasında, bir ahırda doğduğunu” anlatıyor.Türkiye’de baskı gördüğünü öne süren papaz, Belçika’ya 1975 yılında “siyasi mülteci” olarak gelerek, Tournai Piskoposluğu’nun himayesine girdi. (Milliyet, 09.12.2008)

Hamile Kadın Otobüste Müslüman Karşıtı Saldırıya Uğradı Berlin’de Müslüman bir kadın bindiği otobüste saldırıya uğradı. Diziyle hamile olduğu bildirilen kadının karnına vuran saldırgan, ayrıca kadının başörtüsünü çekerek çıkarmaya çalıştı. (Perspektif, 3 Ağustos 2022) Avustralya’da Müslüman hamile kadına çirkin saldırı Avustralya’nın Sydney kentinde, bebek bekleyen Rana Elasmar isimli Müslüman kadın, kendisi gibi başörtülü arkadaşlarıyla kafede otururken bir erkeğin saldırısına uğradı. (AA, 22.11.2019)

Almanya için Alternatif (AfD) Partisi sadece Almanya’daki Müslümanlara karşı olmakla kalmayıp dünyanın başka bölgelerinde Müslümanların soykırıma maruz kalmasını da destekleyen sorunlu bir anlayışa sahiptir. (AA, 1.9.2024) Pro NRW Hareketi:’Müslümanlar Almanya’yı terk etsin’ (Gündem, 20.3.2010)

Artık islam’ı yok etmenin zamanı geldi. McCain İslam’a savaş ilan etti. John McCain Kasım ayındaki seçimlerde Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayı ve ‘ılımlı’ olarak tanıtılıyor. McCain’in ‘ruhani danışmanım’ dediği Parsley ise İslam’a savaş ilan etti. Ohio’daki Evanjelik Kilisesi papazlarından Rod Parsley, İslam’ı ‘yanlış bir din’ olarak tanımlarken, Hristiyanları da İslam’ı ortadan kaldırmak için savaşa çağırıyor. Parsley’in 2005 yılında yazdığı ve Türkçe’ye ‘Artık Sessiz Kalamayız’ şeklinde çevrilebilecek olan ‘Silent No More’ isimli kitabında İslam’a inanılmaz hakaretler ediyor. Parsley, ABD’ye karşı en büyük tehdidin İslam dininden geldiğini belirtirken, kitabındaki ‘İslam: Allah aldatmacası’ başlıklı bölümünde ‘Hristiyan medeniyeti ile İslam arasında bir savaş var’ diyor. Parsley, Amerika kıtasını keşfeden Christopher Kolombo’nun da aynı amaçla, İslam’ı yenmek için, 1492’de yola çıktığını ifade ederken, “Kolombo, İslam ordularını Avrupa’nın yeni dünyayla (ABD) güçlenmiş ordularıyla yenmeyi hayal ediyordu. Bu bir rüyaydı ve Amerika’da başladı. Parsley, İslam’a savaş açarken, bu savaşın kaybedilebileceği korkusunu da yaşıyor ve şöyle diyor: “Hristiyanlık ve İslam arasındaki çatışma kaçınılmaz. Artık zamanı geldi ve bizim başka seçeneğimiz yok. Biz bu savaşı kaybetmiş olabiliriz. Dünyayı tararken, İslam’ın daha fazla acı, kan ve yıkımın sorumlusu olduğunu görüyorum” İslam’ın Hristiyanlık karşıtı bir din olduğunu belirten Parsley, Peygamberimiz Hazreti Muhammed’e de hakaret etmeyi elden bırakmıyor: “Müslümanların Peygamberi Muhammed ayetleri şeytandan aldı, Tanrı’dan değil. Allah şeytani bir ruhtur.” Parsley, 11 Eylül saldırılarından sonra 34 bin Amerikalının Müslüman olmasından da şikayetçi. ABD’nin İslam tehlikesine karşı mücadele etmesini isteyen Parsley, “Bizler Hristiyan mıyız? Evet. O zaman ne şekilde olursa olsun bu yanlış dini yok etmeliyiz” diyerek de yeni bir Haçlı Savaşı başlatılmasını istiyor. (Haber Vaktim, 13.03.2008)

‘Kur’an’ın yarısını yırtın atın’ dedi. Göçmen karşıtı söylemiyle tanınan Hollandalı milletvekili Geert Wilders, İslamiyet, Müslümanlık ve Hz. Muhammed (s.av) hakkında çirkin açıklamalarda bulundu. Göçmen karşıtı söylemiyle tanınan Hollandalı milletvekili, İslamiyet hakkında tepki toplayacak açıklamalar yaptı. Wilders, Müslümanların zararlı söylemler içeren Kur’an-ı Kerim’in bu bölümlerini yırtıp atması gerektiğini söyledi. Bir Hollanda gazetesine demeç veren Wilders, Hazreti Muhammed hayatta olsaydı ve Hollanda’da yaşasaydı onu Hollanda’dan kovacağını da belirtti. “Bir islam tsunamasi ile karşı karşıyayız” diyen Wilders, başörtüsünün yasaklanmasını, Hollanda’ya göçmen kabul edilmemesini ve yeni camiiler yapılmasına izin verilmemesini de savunuyor.“Eğer Müslümanlar Hollanda’da yaşamak istiyorlarsa, Kur’an’ın yarısını yırtıp atmalılar, imamları dinlememeliler, çünkü Kur’an’da korkunç şeyler söylendiğini biliyorum” ifadesini kullandı. (Haber 7, 13/02/2007)

Kiliseden İslam”a hakaret. Amerika’nın Florida eyaletinde bir kilise, Noel kutlamaları sırasında İslam’a hakaret etti. Noel kutlamaları için şehrin caddelerini, üzerinde İslâm is of the Devil (İslam Şeytandandır) yazan ışıklı levhalarla süsledi. (27 Aralık 2009)

Olay filmin ardındanki provokasyon çetesi. Hz. Muhammed’e hakaret eden ve Libya’dan Mısır’a, Yemen’den Tunus’a kanlı ayaklanmalara yol açan filmin arkasında şu 4 ilginç isim var. Yapımcı: Sam Bacile: Gerçek adının Nakoula Basseley Nakoula artık kesin. Oyunculara filmin adını “Çöl Savaşçıları” olarak verdi. İnternette yayımladığı casting ilanında adını “Sam Bassiel” diye verdi. Wall Street Journal’a göre 52 yaşında İsrail-Amerikan çifte vatandaşı. Ancak filmin danışmanı Steve Klein, onun bir Kıpti Hırisyan olduğunu söyledi. Film danışmanı: Steve Klein: “Cesur Hıristiyanlar Birliği”, “Ulusal Amerikan Kıpti Meclisi” gibi aşırı sağcı ve İslamofobik bazı hareketlere üye. California eyaletinde bulunan Kaweah kentinin evanjelik kilisesiyle yakın ilişkileri var. Bu filmin üretilmesiyle ilgili olarak yaptığı bir değerlendirmede, “Bu işe, sonunda ne olacağını bilerek girdik” dedi. Fanatik tanıtımcı: Terry Jones: 2010 yılında “Kur’an yakma ayini düzenleyeceğim” diyerek ortalığı ayağa kaldıran Amerikalı rahip. Jones, Müslümanların Masumiyeti filmine destek verdiğini ve filmin tanıtımını da yaptığını açıkça söyledi. Arapçaya çevirdi: Morris Sadek: Ulusal Amerikan Kıpti Meclisi’nin Mısırlı başkanı. Filmin olay yaratan tanıtımlarının Arapça’ya çevrilmesini sağladı ve YouTube’de yayımlanan tanıtımlarına kişisel Twitter hesabından link verip, reklam yaptı. California’da yaşıyor ve kendisini “insan hakları savunucusu” olarak tanıtıyor. “Sam Bacile” kod adıyla filmin yapımcılığını üstlenen kişinin Nakoula Basseley Nakoula olduğu dün kesinleşti. Üstelik Nakoula’nın daha önce, sahte kimlikle dolandırıcılık yaptığı suçlamasıyla 21 ay hapis ve 790 bin dolar tazminat cezasına çarptırıldığı anlaşıldı. Nakoula dün kendisine ulaşan AP muhabirine “Ben o değilim” dediyse de adını gizli tutan bir güvenlik görevlisi, “Sam Bacile”in Nakoula olduğu konusundan şüphe duymadıklarını belirtti.Oyuncuları da kandırmış: Filmin oyuncu kadrosu, internete “Çöl Savaşçıları” adlı bir film için verilen ilâna itibar ederek Sam Bacile’ı bulan aktör ve aktrislerden oluşuyor. Kısacası oyuncular, İslamofobik bir filmde değil, Antik Mısır’ı konu alan bir yapımda rol aldıklarını sandılar. O kadar ki, filmde bazı karakterlerin replikleri bile değiştirildi. Örneğin filmin bir yerinde karakterin, karşısındaki kişiye “George” diye hitap ettiği ağız okuma yöntemiyle hemen anlaşılıyor; ancak ses “Muhammed” olarak çıkıyor. Nitekim filmde rol alan ya da kamera arkası işini yürüten yaklaşık 80 kişilik ekip, dün ortaklaşa bir mektup kaleme alarak, “Kandırıldık” mesajı verdi. Mesajda, “Senaryonun sonradan korkunç bir şekilde değiştirildiğini gördüğümüzde şoke olduk. Ortaya çıkan trajediden derin bir üzüntü duyuyoruz” ifadeleri kullanıldı. (Hürriyet, 14 Eylül 14 2012)

Nakoula filmi hapishanedeyken yazmış. Dünyayı ayağa kaldıran “Müslümanların Masumiyeti” filminin yapımcısı ve yönetmeni olduğuna inanılan Nakoula Basseley Nakoula’nın filmi hapishanedeyken yazdığı ve Haziran 2011’de serbest bırakıldıktan sonra çekimlere başladığı bildirildi. Nakoula’nın 1990’larda da uyuşturucu imalatı nedeniyle hapse girdiği ortaya çıktı. Nakoula, filmi çekmek için kullandığı parayı Mısır’daki ailesinden aldığını da söyledi. Olay adam daha önce Sam Bacile adıyla yaptığı açıklamalarda kendisini bir “İsrailli Yahudi” olarak tanıtarak filme harcadığı 5 milyon doların varlıklı Yahudi arkadaşlarından geldiğini iddia etmişti. (Hürriyet, 14.9.2012) İslam karşıtı “Müslümanların Masumiyeti” filminin yapımcısı Nakoula Basseley Nakoula’yı ‘sahtekarlıktan’ 1 yıl hapis cezasına çarptırdı. Bir bankayı dolandırdığı gerekçesiyle daha önce 21 ay hapis cezası olan 55 yaşındaki Nakoula, 8 ayrı dolandırıcılık davasından yargılanıyordu. Yapımcı Nakoula Basseley Nakoula’nun “Müslümanların Masumiyeti” filmi nedeniyle ise ceza almadığı belirtildi. (T24, 08 Kasım 2012)

Para İsraillilerden, destek Mısır’lı Hristiyan kıpti’den, yönetmen ABD’li evangelist ve uyuşturucu imalatçısı!

Stockholm’de polisin izin verdiği eylemde Kuran yakıldı. (BBC, 28 Haziran 2023) İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström: “Kur’an yakılması ifade özgürlüğüne girer.” (Expressen, 20 Ocak 2023) 

Batı’nın iki yüzlü politikası: Tevrat’ın İsveç’te yakılma teşebbüsü İsveç makamlarınca yasaklanırken, Yahudi bayrağı ve kipası ile fotoğrafları olan ve Kur’an’ı önce İsveç sonra da Hollanda’da defalarca yakan Rasmus Paludan’ın bu eylemlerini İsveç makamları fikir özgürlüğü olarak değerlendirdi. İfade özgürlüğü kim için? İsveç’te aşırı sağcı Rasmus Paludan ifade özgürlüğü adı altında Kur’an-ı Kerim’i yakarak nefret söyleminin en önemli örneklerinden birini gösterdi. Aynı şekilde Tevrat’ın yakılmasına müsade etmeyen yetkililerin kararı ise büyük bir ironi. Tüm bunların dışında İsveç’te bu eylemi yapmak suç fakat Paludan ceza almadı. Peki, ifade özgürlüğü kim için? (TRT Haber, 31.1.2023) “Kur’an-ı Kerim’i yakmak ifade özgürlüğü” diyen İsveç Demokratlar Partisi, aşırı ırkçı Rasmus Paludan’ın gerçekleştirdiği Kur’an-ı Kerim yakma eyleminin ardından İsveç’in İstanbul Başkonsolosluğu’nun cama astığı “Kitabı yakan aptalın görüşlerini paylaşmıyoruz” yazısına tepki göstererek “Paludan’a aptal diyemezler” savunmasıyla parlamentoya soru önergesi sunar. (26.01.2023)  Rasmus’un ise, 13 yaş ve altındaki erkek çocuklara cinsel tacizde bulunduğu da belgelenir. Sabıka kayıtları sebebiyle 2020 yılında Danimarka’da avukatlık mesleğinden 3 yıl süreyle men edilen, ehliyetine de bir yıl süreyle el konulan Rasmus Paludan, yakma fikrinin ise kendisine ait olmadığını öne sürerek İsveçli bir gazetecinin adını verir. Paludan ile görüştüğünü doğrulayan Chang Frick, Paludan’a Kur’an yerine Türk bayrağı yakılmasını önerdiğini, amacının Türkiye Cumhurbaşkanı karşıtı eylem olduğunu söyledi. (NTV, 25.01.2023)

Batı laikmiş, demokratmış, insan haklarını savunurmuş! Avrupa fikir özgürlüğü anlayışına göre siyonizmi eleştirsen anti semitist; lgbt-c’yi eleştirsen nefret suçu; Kur’an’ı yakarsan fikir özgürlüğü!

İsviçre’de okul öncesi çocuklara ‘demokrasi’ aşılanıyor. İsviçre’nin Lozan şehrindeki bir özel anaokulunda çocuklar resim yapmak yerine kurulan “göstermelik” sandıklara oy pusulası atarak küçük yaşlarda ‘demokrasi’yi öğreniyor. (Euronews, 23.01.2021) 22.01.2023 tarihinde aşırı sağcı politikacı Rasmus Paludan, Türkiye’nin İsviçre’nin başkentindeki Stockholm Büyükelçiliği önünde ikinci kez Kur’an-ı Kerim yakar! Ama İsveç’in başkenti Stockholm’deki İsrail Büyükelçiliği önünde Tevrat yakmayı planlayan kişinin eylemi İsveçli yetkililerce engellenir. (Habertürk, 27.01.2023)

Peki bu aşırı sağcı İslam düşmanları kime hizmet eder? “Hollanda’da İsrail doğumlu, aşırı sağcı siyasetçi Gidi Markuszower’in hassas bilgileri “İsrail’e” aktardığı tespit edildi.” (Haber 7, 30.6.2024)

ABD’de Bir kadın, dans ederek Kur’an-ı Kerim yaktı. (8.4.2024)  ABD’de bir üniversitede Kur’an-ı Kerim sayfalarını yaktılar. (İlkha, 11.12.2021)

Biz Müslümanlar, İncil ve Tevrat içinde ilahi hakikatler olduğu düşüncesi ile, bırakın yırtmayı- tekmelemeyi, onlara ‘abdest alıp mı dokunmamız’ gerekiyor, onu bile tartışıyoruz! Bizim Hazreti İsa’ya bakışımızı ve saygımız ile onların Hz Muhammed’e bakışını zaten asla kıyaslayamayız! 

Türbanlıya Hakaret Özgürlük Sayıldı. İngiliz Yargıç, Bir Hristiyanın Tesettürlü Bir Müslümana Yaptığı Hakaretin İfade Özgürlüğü İçinde Olduğuna Hükmetti. İngiltere’de koyu Hristiyan otel sahibi bir karı-kocayla, sonradan Müslüman olan bir müşteri arasındaki “dine” hakaret davası sonuçlandı. Yargıç, İslam’a hakaret ettiği iddia edilen çiftin, ifade özgürlüğü sınırları içinde kaldığına hükmetti. Erica Tazi adlı İngiliz kadın, ağrı tedavisi görmek için geldiği Liverpool’da 4 hafta boyunca The Bounty House Otel’inde kaldı. Oteldeki son günü olan 20 Mart’ta ise kahvaltıya inerken tesettürlü giyindi. Tazi’nin (60) mahkede anlattığına göre otelin dindar birer Hristiyan olan İngiliz sahipleri Ben Vogelenzang (53) ile karısı Sharon (54) kendisini ilk defa tesettürlü görünce bağırıp gülmeye başladı. Tazi, Ben Vogelezang’ın daha sonra kendisine “terörist” diye hakaret ettiğini, bununla da yetinmeyip Hz. Muhammed’i de “bir savaş ağası” diye niteleyerek onu “Hitler, Saddam Hüseyin” gibi liderlere benzettiğini öne sürdü. (Haberler, 11 Aralık 2009)

ABD’de İslam’ı şeytan dini olarak gösteren papaz tartışılıyor. Ancak bu durum yeni değil. Batılılar İslam’ın temsilcisi Türker’i ve İslamiyet’i asırlardan beri şeytanla bir tutuyorlar. (Habervaktim, 12 Eylül 2010)

Bir manyak da Hollanda’dan: Irkçı Edwin Wagensveld, Kuran yırttı. İsveç’te aşırı sağcı politikacı Rasmus Paludan’ın Türkiye’nin Stockholm Büyükelçiliği önünde Kuran-ı Kerim’i yakmasına yönelik tepkiler sürerken bu kez benzer eylem Hollanda’dan geldi. Almanya kökenli Batı’nın İslamlaşmasına Karşı Vatansever Avrupalılar hareketi lideri Edwin Wagensveld, Lahey kentinde tek başına yaptığı eylemde Kur’an-ı Kerim yırttı. (Hürriyet, 25.1.2023)

“Medeniyetler çatışması” ve “Tarihin sonu tezi”nin nihai hedefi Müslümanlardır. Batı için “öteki” yine Müslümanlardır. (Hasan Öztürk, Haber 7, 24.1.2023)

Fransa’da 10 yaşındaki 4 çocuk ‘terörü savundukları’ iddiasıyla 9 saat gözaltında tutuldu. Evlerinin fotoğrafını çektiklerini anlatan baba, “Dinimizle ilgili çok fazla soru sordular, namaz kılıp kılmadığımızı öğrenmek istediler. Macron ve Erdoğan ilişkisi hakkında görüşlerimizi sordular” diye konuştu. Çocukların bir gün önce, okulda Hz Muhammed karikatürleri çizen Charlie Hebdo ve öldürülen Samuel Paty hakkında ders gördükleri öğrenildi. (Euronews, 06/11/2020)

 

 

Vekillere islam karşıtı söylem izni: Hollanda mahkemesine göre milletvekili İslam karşıtı söylemde bulunabilir! Hollanda’da bir mahkeme, İslam karşıtı filmiyle gündeme gelen Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders’in, İslam’ı eleştiren söylemlerde bulunabileceğine karar verdi. Hollanda İslam Federasyonunun (NIF), İslam karşıtı filmin yapımcısı Geert Wilders’ın, İslam’ı sürekli sert şekilde eleştiren ve basında da sıkça yer alan sözlerinin, toplumda düşmanlığa yol açtığını belirterek, bu ifadelerine son vermesi ve düzeltmesi istemiyle açtığı davada mahkeme, milletvekilinin, İslam hakkındaki görüşlerini dile getirmesinde sakınca olmadığına karar verdi. (Hürriyet, 07.04.2008)

Wilders’in sponsoru yahudi işadamları. ABD’de İsrail yanlısı ortadoğu forumu Wilders’in yargı masraflarını karşıladı.  Hollanda’da ırkçı lider Wilders’in Mossad bağlantılı bakan atama planı da sonuçsuz kaldı. (AA, 17.6.2024)

İsviçre’de minare yapımı yasaklandı. İsviçre’de minare yapımına ilişkin referandum yapıldı. Sonuçlara göre minare yapımına yasak geldi. Buna göre İsviçre’de referandum tarihinden itibaren minare yapımı yasaklandı. Halkın % 57,5’i yasağa destek verirken, % 42,5’i yasaklanmasın dedi. (NTV, 29 Kasım 2009) Bir yıl önce ise ‘İsviçre, PKK’yı terörist örgüt ilan etmeyi reddetmişti!’ (8.11.2008)

Bir yıl ara ile iki haber: Toplam 30 kişinin peçe taktığı ve nüfusun sadece %5’inin Müslüman olduğu İsviçre’te (8.6 milyon) peçeye yönelik yasaklama referandumu yapıldı. Ve %51.2 oranla yasak kabul edildi. (AA, 9 Mart 2021) Bir yıl sonra: Eşcinsel evliliğin yasal hale geldiği İsviçre’de ilk çift nikahlandı. İsviçre’de geçtiğimiz yıl eylül ayında yapılan referandumda kabul edilmesinin ardından eşcinsel evlilikler 1 Temmuz itibariyle yasal hale geldi. (Euronews, 01/07/2022)

Muhammed isminin yasaklanmasını isteyen “Fransız eski manken ve politikacı Julien Odoul, Avrupa’ya göçme arayışıyla Belarus’tan Polonya’ya geçmeye çalışan kişilerin, Avrupa’ya geçmelerindense donarak ölmelerinde sakınca görmedi.” (AA, 12.11.2021)

Cuma zaten toplanma demek ama; “Avusturya polisi cuma vaktinde 11 camiyi kontrol etti Avusturya’nın Vorarlberg eyaletinde bulunan 11 camide polis tarafından eş zamanlı gerçekleştirilen araştırmalarda, ‘cuma namazı vaktinde toplantı yapılıp yapılmadığı’ kontrol edildi.” (AA, 11.03.2017)

Fransa cumhurbaşkanlığı adayı yahudi “İslam karşıtı yazar Eric Zemmour, Fransa cumhurbaşkanlığı için adaylığını açıkladı. “Müslümanlara, İslam ve Fransa arasında bir tercih hakkı vermemiz gerekiyor. Çünkü bunu açıktan söylemeseler de tüm Müslümanların cihatçıları “iyi Müslümanlar” olarak görüyor.” dedi. (Euronews, 30/11/2021)

 

 

                                                                                       

Müslüman bir adam, İngiltere’de Londra Metrosu’nda sessizce Kuran okuduğu için başka bir yolcunun ırkçı ve İslamofobik saldırısına uğradı. İşe giderken yolda sessizce Kuran okuyan Müslüman adamdan rahatsız olan yolcu, ‘Burası Hıristiyan bir ülke, sen bizim inançlarımıza göre davranmak zorundasın’ şeklinde cümleler sarf etti. (Yeni Şafak, 2/12/2021) İngiltere’de bir kişi otobüs şoförüne tükürüp Müslümanlara hakaret etti İngiltere’de bir kişinin otobüs şoförüne tükürüp Müslüman karşıtı hakaretler ettiği anlara ilişkin görüntüler sosyal medyada dolaşıma girdi. (AA, 9.8.2024)

ABD kilisesinden İslam karşıtı levha. Amerika’da bir kilisenin girişine İslam karşıtı levhanın konulması Müslümanların tepkisine yol açtı. America in Arabic isimli haber ajansının yayınladığı rapora göre, kilisenin girişine “İslam is of the Devil / İslam Şeytandır” yazılı bir levha konuldu. (Yeni Şafak, 13/07/2009) “Hz. Muhammed’i bul ve öldür”! İngiltere’de, kullanıcıların Müslümanları öldürerek puan topladıkları bir bilgisayar oyununun çeşitli internet sitelerinden bedava indirilmesine izin verilmesi ülkedeki Müslüman derneklerinin büyük tepkisini çekti. İngiltere Müslümanlar Konseyi yetkilileri, tüm dünyada Müslümanlara antipatinin arttığı bir dönemde “Müslüman Kıyımı” isimli bu oyuna herkesin ulaşmasına engel olunmamasının büyük sorumsuzluk olduğunu söyledi. Yetkililer, gençleri ve çocukları Müslümanları öldürmeye teşvik eden oyunun “kabul edilemez” olduğunu vurguladı. Oyunda kullanıcılar, paraşütle Ortadoğu’ya indirilen “Amerikan Kahramanı”nı yönetiyor. (Habertük, 14.09.2008)

“Hollanda’nın sağcı Özgürlük Partisi lideri Geert Wilders, Kuran’ın satış ve dağıtımının yasaklanması çağrısında bulundu. Ayrıca kitabın camide ve evde kullanılmasını da yasaklayacaktı. Bay Wilders, Kuran’ın (Kur’an) şiddeti teşvik eden ve Adolf Hitler’in Mein Kampf’ına benzeyen faşist bir kitap olduğunu söylüyor.” (radionetherlands.nl, 08-08-2007) “İslama ‘faşist’ diyen Wilders beraat etti. Hollandalı aşırı sağcı siyasetçi Geert Wilders, halkı Müslümanlara karşı kin ve nefrete tahrik etme suçlamasıyla açılan davada suçsuz bulundu. (BBC, 23 Haziran 2011) İki yıl sonra, kin kusmaya devam: Wilders: “İslam’ın tehlikeli, totaliter ve faşist bir ideoloji olduğunun kabul edilmesi gerekir.” (BBC, 14 Tem 2013)

Yunan Metropolit, İslam’a kin kustu Yunanistan Pire Metropoliti Serafim, İslam dini, Hz. Muhammed (sav), Kur’an-ı Kerim ve Müslümanlar hakkında akıllara ziyan iftira ve hakaretlerde bulundu. İslam dinini ‘sözde din’ olarak niteleyen fanatik Metropolit Serafim, ‘İslam’a inananların en belirgin özelligi, ‘sözde peygamber’in ‘sözde getirilerini (Kur’anı)’ kabul etmeyenleri kesmek ve öldürmektir’ iddiasında bulundu. (uhim.org, 9.1.2011)

Salman Rüşdi’ye İngiliz şövalyelik ödülü. İslam’a hakaretleriyle şöhret kazanan Hindistan asıllı yazar Salman Rüşdi’ye İngiltere’de şövalyelik unvanı takdim edildi. Şövalyelik nişanı, Buckingham Sarayı’nda Kraliçe Elizabeth tarafından verildi. (Yeni Şafak, 25/06/2008)

 Salman Rüşdi’ye Fransız edebiyat nişanı. Hint asıllı İngiliz yazar Salman Rüşdi’ye Fransa’nın en büyük edebiyat nişanı verildi. Fransa eski Kültür Bakanı Jack Lang, Londra’ya giderek Fransız Büyükelçiliği’nde düzenlenen bir törenle Rüşdi’ye nişanını taktı. (Hürriyet, 23.1.1999) Salman Ruşdi’ye ağır darbe. Salman Rüşdi, ‘Şeytan Ayetleri’ kitabıyla İslam dünyasının tepkisini çekmiş ama o sayede dünyaca ünlü bir yazar haline gelmişti. Yaptığı çalışmalarla kendisini yalanlayan Rüşdi’ye bir darbe de sevgilisi ABD’li aktris Pia Glenn’den geldi. 62 yaşındaki yazar sevgilisi için, “O yazdığı kitapları, kadın avcılığı için kullanır. Cahillik kralı Rüşdi, işe yaramaz ve ödleğin tekidir. Arkadaşlarıma bile birliktelik teklif eden ama ortaya çıkınca inkar eden olgunlaşmamış Ruşdi’den ayrıldığım için mutluyum” dedi. Ayrılıktan sonra ilk kez geçtiğimiz hafta konuşan Glenn, “Kitaplarında yazdıkları birçok konunun aslında yalanlara dayandığını da kendisine itiraf ettiğini” belirtti. (Takvim, 19 Ekim 2009)

Esmer Pinokyo yalan söylemiş. 1992 yılında, İslam’ın katı kurallarından kaçtığı söyleyerek Hollanda vatandaşlığı alan, Esmer Pinokyo lakaplı Somalili Ayaan Hirsi Ali, iltica hakkı için yalan uydurduğunu itiraf etti. Somali’de istemediği bir evliliğe zorlandığı için Hollanda’ya sığındığını iddia ederek Hollanda vatandaşı olan ve kendisini ‘ex-Muslim’ (Eski Müslüman) diye tanımlayan Liberal Parti VVD milletvekili Ayaan Hirsi Ali’nin gecmişi hakkında yalan soylediği ortaya çıktı. Önceki gün Hollanda da yayınlanan Zembla adlı televiz- yona konuk olan Ali, 1992 de Hollanda otoritesine geçmişi hakkında yanlış bilgi verdiğini ve VVD Partisi’nin bu yalanlardan haberdar olduğunu itiraf etti. Ali, 1992de açlık ve iç savaştan dolayı ülkesinden kaçtığının gerçek olmadığını ve o zamanlar mülteci olarak güvenli bir şekilde Kenya’da hayatını sürdürmekte olduğunu söyledi. Gerçek ismi Ayaan Hirsi Magan olan Somali asıllı kadının ağabeyi, halası ve eski eşi, Ali’nin yalanlarının bununla da sınırlı olmadığını söylediler. Aile fertleri, Ayaan Hirsi Ali’nin aile içi şiddete maruz kalmadığı ve hatta zorla evlendirilmediğini söylediler. (Yeni Şafak, 15 Mayıs 2006) Hollanda’da Somali asıllı milletvekili Ayaan Hırsi Ali etrafında dönen tartışmalarla başlayan kriz, hükümetin istifasıyla sonuçlandı. (DW, 17 Mayıs 2006) Yalancı Ayaan Hirsi Ali vekillikten kovuldu. (17 Mayıs 2006) 2015’te İslam karşıtı bir kitap yazan Ayaan Hirsi Ali, ‘İslam’dan ateizme sonra Hıristiyanlığa geçti.’ (13.11.2023) İşin aslını ‘Karşılaştırmalı dinler ızmanı’ Dr. Sophia Rose Arjana şöyle açıklıyor: İslamofobi ve nefretin ticaret metaı haline getirilmesi Medya, aşırı sağcı politikacılar ve sahte aydınların kışkırtmalarıyla Batı’da hızla tırmanan ve “bağnazlığın en makbul formlarından biri” haline gelen İslamofobi, aslında büyük bir sektör. Aralarında Robert Spencer, Ayaan Hirsi Ali, Pamela Geller ve Tevfik Hamid’in de bulunduğu çok sayıda kişi, sırf Müslümanların şeytanlaştırılmasına odaklı bir kariyere sahiptir. Bunlar, sözde “uzmanlıkları” İslam’ı ve Müslümanları aşağılamak olan insanlardır. Bir örnek vermek gerekirse, Ayaan Hirsi Ali, hayatını İslam’ı ve Müslümanları kötü göstermekten kazanıyor. Kitapları, “göçebe”, “gavur”, “kafese konmuş bakire”, “kafir” gibi kelimeleri ve terkipleri başlıklarında içermesiyle İslam’ın, yorum ve uygulamada hiçbir farklılığı ve çeşitliliği olmayan medeniyetsiz, egzotik ve vahşi bir inanç olduğunu düşündürüyor. Bir uzmanlığı olmamasına rağmen sık sık haber programlarına İslam “uzmanı” olarak katılıyor. (AA, 30.05.2016)

Batı emperyalizmine direnmek, insanlığın onur mücadelesidir! Batı’nın müdahale tarzı budur. İçeriden örgütlenmelerle siyasi dizayn yapar. Başarılı olmazsa, demokrasi ve özgürlük söylemleriyle kitlelerin gücünü kullanır. Başarılı olmazsa ekonomik saldırılarla ülkeyi çökertir. Bu da başarılı olmazsa suikastlar gelir, iç çatışmalar gelir ve sonrasında açıktan müdahaleler gelir. Ancak eğer o ülkede keskin bir direnç oluşursa, kitleler bu dirence destek verirse yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Küresel düzenleri için tehdit gördükleri her ülkeyi, her siyasi anlayışı, her kültür ve medeniyeti, her lideri “cezalandırırlar!” Finans sistemlerinin kirliliklerine “hayır” diyen her lideri ortadan kaldırmaya çalışırlar. Afganistan’ı işgal ederken Taliban ve El Kaide’yi gerekçe gösterdiler. Yalandı! Irak’ı işgal ederken Saddam’ı hedef gösterdiler, yalandı! Libya’yı parçalarken Kaddafi’yi bahane ettiler, yalandı! Suriye’nin bir bölümünü işgal ederken DEAŞ’ı bahane ettiler, yalandı! Biz onların yalanlarına göre algıladık bütün bunları. Öyleyse Avrupa’nın yüzyıllardır sürdürdüğü, ABD’nin yirminci yüzyıl boyunca devam ettirip 21. yüzyıla taşımaya çalıştığı bu vahşi sömürge saldırılarına karşı amansız bir direnç geliştirmek zorundayız. Bunun için önce zihinlerimizi özgürleştirmek zorundayız. Batı’nın sömürge gücü elinden alınmalıdır.  (İbrahim Karagül, Yeni Şafak, 25 Ocak 2019)  

Terörizm

Zeytin Dalı Harekatı’nda iki Avrupalı terörist deşifre oldu. TSK, Afrin’de terör örgütü PYD/PKK’ya yönelik Zeytin Dalı Harekatı’nda iki Avrupalı örgüt mensubunu etkisiz hale getirdi. (AA, 18.02.2018)

Avrupalı Teröristler! PKK, “Lejyon Taburu” Kurdu. PKK’ya her türlü desteği veren Avrupa, şimdi de militan göndermeye başladı. PKK içerisinde Avrupa Birliği vatandaşlarından oluşan “Lejyon taburu” kuruldu, karargâhları Ayn el Arab’ta. Avrupalı teröristler Suriye’ye aktivist ve insan hakları savunuculuğu kimliğiyle geliyor. Hiçbir batılı ülke PYD’ye katılan teröristler hakkında hukuki işlem başlatmıyor. PYD saflarında savaşan batı ülkelerinden ithal teröristler onlarca toplu katliam ve infazlara imza atarken batılı ülkeler bu durumu görmezden geliyor. İthal savaşçıların bu yönde yayınlanan onlarca video görseline rağmen dünya bu duruma sessiz kalıyor. PKK’nın Suriye yapılanmasına destek amacıyla PYD’ye katılan teröristler arasında yaralama, tecavüz gibi suçlara karışanların oranının yüksek olduğu bildiriliyor. Misyoner örgütlerinin de PYD’ye destek amaçlı militan sevkiyatında önemli katkısı bulunuyor. (Yeni Şafak, 29/07/2017)

Luis Posada Carilles. Bombacılar, adını verdikten sonra tutuklansa da, hapisten kaçmayı başardı. Adı Küba’yı işgal girişimi Domuzlar Körfezi çıkarmasından uçak düşürmeye, komünist Venezuelalılara işkenceden otel bombalamalarına, Şili Dışişleri Bakanı’na suikasttan Fidel Castro’yu bombalı suikastla öldürmeye teşebbüse dek pek çok suça karıştı. Hatta yıllar sonra New York Times’a verdiği röportajda, bunların bazılarını kabul edecekti. Washington için kötü ve iyi teröristler mevcuttur. Carilles ‘iyi’ bir teröristtir çünkü suçlarının çoğunu, CIA aracılığıyla, Amerikan hükümetinin kirli işlerinin ve gizli eylemlerinin bir parçası olarak işlemiştir. (Hilal kaplan, Sabah, 24.07.2017) 

BM, NATO, BATI

Liberya’da ‘gıda karşılığı seks’ sürüyor. Çocuklara yardım örgütü Save the Children, Batı Afrika ülkelerinden Liberya’daki bazı yardım görevlilerinin kız çocuklarına cinsel tacizde bulunduğunu açıkladı. Buna göre bölgede faaliyet gösteren yerel ve uluslararası yardım kuruluşlarından görevliler, gıda karşılığında çocukları cinsel olarak sömürüyor. Hazırlanan rapora göre polis, öğretmen, yardım görevlisi ya da barış gücü askerleriyle cinsel ilişkiye giren kız çocuklarının yaşı 8’e kadar düşmüş durumda. Karşılığında ise genelde yiyecek alıyorlar. Ancak arabayla bir tur atmak ya da bir film izlemek gibi ‘ödüllere’ de rastlandığı oluyor. (Hürriyet, 8 Mayıs 2006)

BM Barış Gücü askerleri Haiti’de ‘yüzlerce kızı hamile bıraktı’. Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerinin Haiti’de görev yaptıkları dönemde yüzlerce genç kızı ve çocuğu hamile bırakıp yoksulluk içinde tek başlarına çocuk büyütmek zorunda bıraktığı belirtildi. (BBC, 18 Aralık 2019) Bosna ve Ruanda’da katliamlara seyirci kalarak tepki çeken Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerleri bu kez yeni bir skandalla gündemde. Kongo’da BM Barış Gücü askerleri 2005’te milislerden topladığı binlerce silahla gündeme gelmişti. Gelen son haberlere göre ise BM askerleri milislerle silah ticareti yapıyor. (29.04.2008) BM gücünden Sudanlı çocuklara tecavüz skandalı. Sudan’ın güneyinde görev yapan BM Barış Gücü görevlilerinin çocuklara tecavüz ettiği haberleri üzerine BM soruşturma başlatılacağını açıkladı. İngiltere’de yayımlanan Daily Telegraph gazetesinin haberine göre, Juba bölgesinde görevli askeri ve sivil BM personelinin, korunmasız küçük erkek ve kız çocukları seks yapmaya zorladıkları iddia ediliyor. (Hürriyet, 04 Ocak 2007)  Eski BM çalışanına 13 kadına cinsel tacizden 15 yıl hapis. (Diken, 31/10/2022) BM’den Burundi askeri güçlerine tecavüz suçlaması. (Euronews, 15/01/2016) BM’de tecavüz skandalı Fransız Ağır Ceza Mahkemesi, eskiden BM’de çalışan bir Fransız tamirciyi, Orta Afrika Cumhuriyeti ve Kongo’da 20 genç kıza tecavüz etmekten suçlu buldu. (T24, 12 Eylül 2008) Devamı: en.wikipedia.org/wiki/Sexual_abuse_by_UN_peacekeepers

Terör örgütü PKK/YPG, çeşitli uluslararası sözleşme ve düzenlemeleri ihlal ederek kaçırdığı çocukları saflarına katmaya devam ederken, birçok çocuk kaçma ya da intihar girişimi sırasında veya çatışma bölgelerinde yaşamını yitiriyor. (AA, 29.9.2023) “Birleşmiş Milletler (BM) müfredatına göre çocuklardan savaşçı yapmak insanlık suçudur. PKK/YPG her hafta şu çocuklardan bir kaçını kendi haber sitelerinde savaşırken öldürüldüklerini yazıyorlar. Peki BM ve AB ülkeleri bu çocukları görmüyor mu, en az benim kadar görüyorlar.” (Aytekin Yılmaz, 2 Haziran 2022)

Çocuk istismarıyla mücadele kuruluşunun başkanı 2 yaşındaki bebeğe tecavüz girişimi suçlamasıyla gözaltında. ABD’de savaş koşullarının hüküm sürdüğü ülkelerde çocuklara yönelik cinsel suçları önleme faaliyetleri yürüten uluslararası yardım kuruluşunun başkanı Joel Davis gözaltına alındı. Davis, 2 yaşındaki bir çocukla cinsel ilişkiye girmeye çalışmak ve cep telefonunda çocuk pornografisi bulundurmakla suçlanıyor. (BBC, 28 Haziran 2018)

Brüksel UNICEF binasının bodrum katı bir ‘çocuk pornografisi’ merkezi. 8 ile 14 yaş arası çocukların çıplak fotoğrafları çekilip çoğaltılıyor ve video ve fotoğraflar ABD’ye pazarlanıyor. Tutuklananlar arasında UNICEF Belçika komite başkanı Josef Varbeek de var. (Nokta Dergisi, 2.8.1987, Sayı: 30)

Kerry: Mısır ordusu demokrasiyi geri getirdi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır’da ordunun demokrasiyi geri getirdiğini, askerlerin Mursi yanlılarına ateş açmasının demokrasini yeniden kurulmasıyla ilgisi olmadığını söyledi. ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Mısır Ordusu’nun seçilmiş cumhurbaşkanı Muhammed Mursi’yi devirerek ‘demokrasiyi geri getirdiğini’ söyledi. Kerry, darbenin ‘milyonlarca ve milyonlarca kişinin’ isteğiyle yapıldığın belirtti. Washington Mısır’da yaşananları ‘darbe’ diye tanımlamayı reddetti. ABD yasaları uyarınca, bu tanımlama yapıldığı takdirde Washington’ın Mısır’a verdiği yıllık 1,5 milyar dolayındaki yardımın kesilmesi gerkeiyor. Rabia’Tül Adeviyye Camii yakınında bulunan meydandaki ana eylem alanında ve Kahire Üniversitesi’nin ana kampüsünün yanındaki Nahda meydanında geçen Cumartesi günü 70’den fazla kişi ölmüştü. (BBC, 2 Ağustos 2013) Mısır’daki katliamın bilançosu: 3 bin 533 ölü. (AA, 17 Ağu 2013)

AB’nin demokrasi ve idam ikiyüzlülüğü. Türk kamuoyunun idam cezasının getirilmesi talebi karşısında, Türkiye’ye tepki gösteren Avrupa Birliği, Mısır’da Müslümanların idam edilmesine ses çıkarmadı. Üstelik AB ülkelerinin üst düzey isimleri, Mısır’da Müslümanları katleden darbeci Sisi’nin ayağına giderek zirveye katıldı. Her fırsatta aralarında Türkiye’nin de bulunduğu birçok ülkeye “demokrasi dersi” vermeye çalışan AB’nin, hem büyük tepki toplayan idamlara karşı sessiz kalması, hem de kendi çıkarları için Mısır gibi ülkelerin ciddi demokrasi ihlallerine göz yumması, birliğin demokrasi konusundaki çifte standardını bir kez daha göstermiş oldu. (Yeni Akit, 26 Şubat 2019)

‘Beyin ölümü gerçekleşti’ denilen NATO yeniden hayat mı buldu? 2004 yılından beri NATO askerleri sadece doğal afetler sonrası müdahaleler ve Afganistan’dan tahliyenin koordinasyonu için kullanılmıştı Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 2019 yılında NATO’nun “beyin ölümünün” gerçekleştiğini açıklaması o dönem büyük tartışmalara neden olmuştu. Fakat Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi İttifak içerisinde tekrar birlik sağlanmasına yol açtı ve ‘NATO yeniden hayat mı buldu?’ soruları arttı. (Euronews, 05/03/2022)

Müslümana ölü, Hristiyan’a kalkan! The Independent ortaya çıkardı: Irak’ın zengin petrol yatakları ABD ve ingiliz şirketlerince yağmalanıyor. Irak savaşının ilk günlerinde parlamentoda konuşan İngiltere Başbakanı Tony Blair, amaçlarının Irak petrollerini ele geçirmek olduğu yolundaki suçlamaları reddetmiş, “amaçlarını Irak’ın özgür ve demokratik bir ülke olmasını sağlamak” olarak özetlemişti. ABD Başkanı George Bush da “Amacımız Irak’ın petrolünü sahip olmak değil” demişti. Ancak İngiliz The Independent gazetesinin ele geçirdiği, Irak Hidrokarbon (petrol) Yasası Taslağı bu sözlerin pek de samimi olmadığını kanıtladı. Gazete, dünyanın 3’üncü en büyük rezervlerine sahip Irak’ın petrol kaynaklarının ABD ve İngiltere merkezli şirketlerin kontrolüne bırakılacağını ortaya çıkardı. Yasanın BP, Chevron, Shell ve Exxon gibi petrol devlerine 30 yıllık sözleşmeyle Irak’a girme şansı vereceğini, bunun da Irak petrollerinin 1972 yılında millileştirilmesinden sonra yabancılara ilk kez bu imkanın sağlanması anlamına geldiğini vurgulayan Independent, “Bu durum Irak’a yapılan müdahalenin tek amacının ülkenin petrol kaynaklarını ele geçirmek olduğunu savunanların elini de güçlendirecek” diye yazdı. (Vatan, 08.01.2007)

Batı için önemli olan menfaattır.  Onlar sadece para ve kuvvetten anlar. Zayıf ve haklı isen, Batı için hiç bir önemin yoktur. ‘Irak petrolünün kara batakları katrana buladığı’ görüntüleri, Irakta öldürülen masum insanlar yerine dünya kamuoyuna gösterilirken, kara batakların körfez yerine Fransa’daki bir kazada petrole bulanan kuşlar olduğu ortaya çıkar. 11 Eylülün canileri oldukları ileri sürülen Burkari kardeşlerin biri bir yıl önce ölmüş, diğerinin ise FBI ajanı olduğu ortaya çıkar. AB yetkilisi Tom Spencer: “AB konusunda Ankara otuz yıldır oyalıyoruz.” derken, Kuzey ıraktaki insani yardım kuruluşlarına çalışanların casus olduğu ortaya çıkar. ABD’nin Sudan’da “Silah üretiyor” diye vurduğu ilaç fabrikasının kuzey afrikanın ilaç ihtiyacının % 50’sini karşıladığı ve bunun ABD’li ilaç firmalarının hiç işine gelmediği ortaya çıkar. ABD’nin jet uçakları kuzey ırakta iki Türk helikopterini düşürür. (1994) Marmara’da ise Saratoga gemimizi ABD savaş gemileri vurur, tabii ki yanlışlıkla! AIHM başörtüsü ve refah partisi hakkında olumsuz karar verirken Sih’lerin türbanı ve Budistlerin sarı elbiseleri için olumlu kararlar  verir! Rusya ile savaşırken Afganlılar mücahit, ABD ile savaşırken terörist ilan edilir. Saddam Halepçe’de katliam yaparken Irak devlet başkanıdır. Kuveyt petrolüne göz dikince diktatör ilan edilir. ABD’nin Somali operasyonun altında da “Petrol aşkı” çıkar. (Hürriyet, 5.1.93)

Avrupa değerlerinin kaynağı ve geleceği. “Sergilenen görüntüler Avrupa’yı, şimdiye kadar Türkiye’ye veya başka ülkelere demokrasi ve ifade özgürlüğü, toplantı ve gösteri özgürlüğü temelinde yönelttiği bütün eleştirileri fazlasıyla hak eden ama aynı zamanda tutarsız ve samimiyetsiz bir konuma düşürüyor. Avrupa’nın tarihindeki sömürgecilik dünyanın bütün maddi değerlerine zorla el koymayı da bir karakter haline getirmiştir. Avrupa sömürgeciliğinin tarihi aynı zamanda Avrupa dışı ülkelerde uygulamış olduğu katliamların, insanlık-dışı uygulamaların, soykırımların da tarihi olmuştur. Avrupa değerlerinin oluşumunda bu tarihin de belirleyici olduğu çok açıktır.  Avrupa bütün dünyanın tarihini yok sayıp kendi tarihini dünya tarihi olarak sunmayı başarmıştır. Avrupa-merkezci bir bakış açısını bütün dünyaya benimsetip kendi felsefe tarihini bütün dünyanın felsefe tarihi olarak sunmuş, böylece Avrupa-dışı insanlara kendileri hakkında bir “hiçlik” duygusunu yine zorla yaşatmıştır. Sanki tarih boyunca başka hiçbir yerde felsefe, düşünce, bilgelik, hikmet adına hiçbir şey yaşanmamış gibi. Avrupa kendi ortaçağında bir mezhebin bir mezhebe tahammül edemeyip soykırıma tabi tuttuğu, cadı avlarının, engizisyonların, kitlesel sürgünlerin yaşatıldığı karanlığı yaşarken İslam dünyası 72 milleti bir arada barış ve huzur içinde bir arada bir ahenk içinde yaşatan altın formülü bulmuş, uyguluyordu.” (Yasin Aktay, Yeni Şafak, 18 Mart 2017)

Batı için demokrasi, insan hakları, insan hayatı sadece lafta önemlidir. Batı parayı, menfaati, petrolü önceler:  Prof. Dr. Hasan Köni, Tunus, Mısır, Cezayir ve Libya gibi ülkelerdeki isyan dalgalarını analiz ederken, çok çarpıcı bir örnekten yola çıktı. Köni, “Biz, Bolivya gerçeğini inceliyorduk. Bolivya’da Amerikan Kalkınma Ajansı, sivil toplum örgütlerine milyarlarca dolarlık bir yardımda bulunmuş. Bu yardım neticesinde hükümete müthiş bir baskı grubu kurulmuş. Bu gerçekten yola çıktıktan sonra gördük ki, aynı sistem dünyada 26 ülkede birden uygulanmış. Mesela, Mısır’da 2007 yılından beri Amerikan Kalkınma Ajansı tarafından sivil toplum örgütlerine aktarılan para miktarı yaklaşık 180 milyar dolar” diye konuştu. Sivil toplum hareketlerinin planlı ve programlı şekilde organize edildiğini, bunun bir satranç oyunu olduğunu kaydeden Köni, “Batının ne yapacağını tahmin etmemiz çok zor. 5-6 oyun sonrasını planlıyorlar ve oynuyorlar. Biz ise sadece sosyal olayları seyretmekle yetiniyoruz. Bana göre batı Kaddafi’ye Bingazi’de soykırım yapma imkanı tanıyacak daha sonra canına okuyacak” değerlendirmesini yaptı. Bu panelin ardından iki gün bile geçmeden göstermelik BM kararları alınarak 5’li koalisyon Amerika, İngiltere, Fransa tarafından Libya’ya askeri harekat başlatıldı. (Nedim Odabaş, Milli Gazete, 22.03.2011)

“Avrupalı nankördür.” (Prof. Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler, s. 152)

Fransa

72 sömürge, bitmeyen yangın: Fransa Fransa, geçtiğimiz asırlarda farklı kıtalarda 72 ülkeyi ya kolonisi haline getirdi ya da himaye adı altında kendisine bağladı. Ancak bu bölgelerden Fransa’ya göç etmek zorunda kalanlarla yıldızı bir türlü barışmadı. Fransa, 1524’te başlattığı sömürgecilik faaliyetleriyle Afrika’nın batısında ve kuzeyinde 20’den fazla ülkede hakimiyet kurdu. Afrika’nın yüzde 35’i, 300 yıl boyunca Fransa’nın kontrolünde kaldı. (TRT Haber, 04.07.2023) Afrika’nın doğal ve insani zenginliği, Fransa ekonomisi için vazgeçilmez bir kaynak olarak durmaktadır. Bu nedenledir ki Paris hükümeti Libya, Mali, Çad Gölü Havzası ve Fildişi Sahili örneklerindeki gibi olası bir iç çatışma, darbe ya da siyasi kriz durumunda ilk müdahil olan ülkelerden biridir. Bu refleksini günümüzde de sürdüren Fransa, tarihi arka planı da kullanarak sömürge dönemi hakimiyet bölgelerini bırakmamakta her yolu deniyor. (Kriter, 30 Eylül 2020) Esad Türkiye’ye göz kırptı, Macron harekete geçti. Suriye lideri Beşar Esad Türkiye ile diyalog kurmaya hazır olduklarını bildirdi. Aynı gün Paris Temyiz Mahkemesi, Esad hakkında 2013 yılında Guta’da gerçekleştirilen kimyasal saldırılar sebebiyle verilen uluslararası tutuklama emrini onadı. (Türkiye, 28 Haziran 2024) Hırsız Fransa, eski sömürgesi olan 14 Afrika ülkesinden koloni vergisi adıyla hala yılda yaklaşık 500 milyar dolar para haraç topladığını biliyor muydunuz? (Ekrem Sevil, Allah’a Meydan Okumanın Yeni Adı Deizm, s. 92)

Macron, Jeune Afrique gazetesine verdiği demeçte, Afrikalıların sömürge dönemi nedeniyle kendilerine olan kızgınlığından Türkiye ve Rusya’yı sorumlu tuttu. (Haber 7,  20.11.2020) Avrupa kamuoyu: ‘Tuhaf şey! Biz kendilerine adalet ve iyi bir yönetim sunduk; buna rağmen yine de isyan ediyorlar.’ şeklinde şaşkınlık gösteriyorlar. (Hilal ve Haç Çekişmesi, Halil Halid, s. 269, 274) 

Batı dünyasının şifresi: “Kazanmanın ahlakı olmaz!” (Yavuz Bahadıroğlu, Akit, 6.6.2015)

Kim kimin elini niye öpüyor? Berlusconi’nin, Kaddafi’nin elini öpmesi kimi tepkilere yol açtı. Peki Berlusconi Kaddafi’nin elini niye öptü? Berlusconi’nin, liderinin elini öptüğü Libya, İtalya’ya günde ortalama 550 bin varil petrol ihraç ediyor. Libya aynı zamanda doğalgaz üretimiyle önem kazanmakta olan bir ülke. Silvio Berlusconi 2008’de de Libya’ya 5 yıl içinde 20 milyar dolarlık yatırım vaadinde bulunmuştu. (NTV, 30.03.2010)

Ahlaksız Sarkozy. Seçim dönemi öncesi oy avcılığına soyunarak Ermeniler lehine yasa çıkarmaya çalışan Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin, 2007 seçimleri öncesi Libya’nın devlet lideri Kaddafi’den 50 milyon euro yardım aldığı konuşuluyor. Seçimden sonra ise Kaddafi’yi sarayında ağırlayan Sarkozy’nin Libya’ya ilk saldırma emri veren lider olması ‘ahlaksızlık’ olarak yorumlanıyor. (Yeni Akit, 14 Mart 2012) Daha düne kadar petrol çıkarları için Kaddafi’nin elini öpen Batılı liderler, çıkarları tehlikeye girince, Kaddafi kontrolündeki askeri hedefleri bombalamaya başladılar. Batı, bir kez daha emperyalist yüzünü gösterdi. (Yeni Akit, 20 Mart 2011)

Fransa neden bu kadar hızlı davrandı? İtalya ve İngiltere neden hemen “Tamam” dedi? Elbette atalarının yaptığını yapıyorlar. Yani iştahlarını yeni yatırım ve tüketim alanlarına çeviriyorlar. Her zamanki gibi sömürgecilerin acılı kıtasına. Afrika’ya. Petrol coğrafyasına. Son bir kez daha denediler. Diktatörleri ülkelerine onur konuğu olarak çağırdılar. Ağırladılar. Milyarlarca dolarlık alım ve yatırım beklediler. Olmadı. Biraz silah satabildiler o kadar. Tarih boyunca bilinen kuraldır. Sömürgeci ülkeler savunma amaçlı silah geliştirmezler. Şimdiki gelişmiş ülkeler de öyle. O silahlar dilediği bir dönemde, bilinen coğrafyaları yeniden şekillendirmek için kullanılır. Yani “Arkadaş ben bu oyundan yeterince kazanamıyorum. Kağıtları yeniden dağıtacağım” diyebilmek için. Yeni düzende gidip oraya bayrak dikmeye ya da işgale gerek yoktur. Önce demokrasi götürülür. Sonra ülkenin yönetimi değiştirilir. Kendine bağlı yeni bir yönetim oluşturulur. Doğal olarak da yeni yönetim bütün ihaleleri ve kullanım haklarını sana verir. Mesela Irak. Orada Türk müteahhitleri patrondu. Savaştan sonra ihaleler yeniden yapıldı. Irak’a “demokrasiyi götüren” silahlı ülkelerin firmaları ihaleleri aldı. Türkler bu defa taşeron oldu. Kore’de, Kuveyt’te, Afganistan’da ve şimdi Libya’da benzer bir tehlike. Geliyorlar, yönetimleri değiştirdikten sonra büyük işleri o ülkelerin şirketleri alıyor. İlk sömürgeciler Afrika’ya gelirken, “Uygarlığı getiriyoruz” demişlerdi.  Şimdi yıllarca besledikleri kukla diktatörlere karşı “Demokrasiyi getiriyoruz” diyorlar. (Fatih Çekirge, Hürriyet, 22 Mart 2011)

Ahlaksız pazarlık. Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy, Libta operasyonu öncesi Libya petrolünün yüzde 35’inin Fransa’ya verilmesi için muhaliflerle anlaştı. Ama kamuoyuna: “Amaç, Libya’nın yeniden özgürlüğüne kavuşması ve demokrasi umuduyla yeniden buluşması” diye açıklama yapmayı ihmal etmez! Evet! Aslına her şey petro-demokrasi için!

Fransa gözetiminde katliam Orta Afrika’da Müslümanlara yönelik saldırılar sürüyor. Fransızların destek verdiği Hristiyan çeteler Bangui’de iki Müslümanı sokak ortasında yaktı. O sırada devriye gezen Fransız askerleri ise vahşetin güvenliğini sağladı. (Star, 22.1.2014)   

Gezi’de barışçıl Paris’te vandal. Fransız basınından çifte standart! Gezi provokasyonu için barışçıl eylemler. Fransa’nın başkenti Paris’te hayat pahalılığı ve zamları öne sürerek başlatılan eylemler devam ederken Fransız medyasının eylemler karşısındaki tavrı da oldukça dikkat çekici oldu. Türkiye’deki Gezi Parkı provokasyonu için barışçıl eylemler ifadesini kullanan Fransız basını, Paris’teki eylemcileri ise terörist olarak tanımladı. Fransız basının bu tavrı kadar Batı medyasındaki diğer kuruluşların da olaylar karşısında sessizliğe gömülmeleri ise dikkatlerden kaçmadı. (Akşam, 11 Aralık 2018)

“Fransa nükleer reaktörleri için kullandığı uranyumun yüzde 30’unu Nijer’den çıkarıyor. Hal böyleyken Nijer nüfusunun yüzde 90’ı elektriksiz yaşıyor. İtalya Temsilciler Meclisi Üyesi Giorgia Meloni: Emmanuel Macron’un sorumsuzluğuna yazıklar olsun. Libya’yı bombalayanlar onlar oldu. Çünkü İtalya’nın Kaddafi ile enerji alanında özel ilişkilerinin olması onları endişelendiriyor. Aynı zamanda bizi bu hale getiren göç dalgalarının önünde bulduk kendimizi. Bu arada Fransa, Afrika’yı sömürmeye devam ediyor. 13 ülkede para birimi bastırıp üzerlerine damgalıyor ve çocukları madenlerde çalıştırıp hammadde edinmeye devam ediyor. Fransa nükleer reaktörleri için kullandığı uranyumun yüzde 30’unu Nijer’den çıkarıyor. Ve hal böyleyken Nijer nüfusunun yüzde 90’ı elektriksiz yaşıyor. Bize ders verme Macron. Çünkü Afrikalılar senin politikan yüzünden kıtalarını terk etmek zorunda kalıyor. Çözüm Afrikalıların Avrupa’ya göç etmeleri değil, aksine Afrika’nın Avrupalılardan kurtulmasıdır. Sizden ders almayı kabul etmiyoruz.” (T24, 18 Nisan 2021)

Afrika’lı bir erkek Fransa’da metro’da sonunda patlar ve gerçekleri şöyle haykırır:

ABD’nin New York kentinde düzenlenen 78. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşan Togo Dışişleri, Afrika Entegrasyonu ve Yurtdışı Togolular Bakanı Robert Dussey: ”Üstenci tavrınızdan yorulduk, kamuoyumuzu, halkımızı, idarecilerimizi aşağılamanızdan yorulduk, küçümseyici tavrınızdan yorulduk, kibrinizden bıktık. Bıktık, bıktık, bıktık” açıklamasın bulundu. Ama konuşmasını da Fransızca yaptı. (Yeni Şafak, 23/09/2023) Burkina Faso’lu bakan Bassolma Bazié, BM kürsüsünden dünyaya seslendi: “Afrika’nın talihsizliği Fransa ile tanışmış olmasıdır, Batı’nın Afrika’yı soymuş olmasıdır.” (Yeni Şafak 26/09/2023)

Fransa yüzyıllar boyunca Afrika kıtasından öyle avantaj ve zenginlikler elde etti ki ülkenin eski cumhurbaşkanı Jacques Chirac, Mart 2008 tarihinde yaptığı bir açıklamada şöyle demektedir: “Afrikasız fransa 3. Dünya ülkesi olur.” (Gerçek Hayat, 09 Ekim 2023) Dönemin Fransa Cumhurbaşkanı François Mitterand da 1957 yılında ‘Afrika olmasa, Fransa’nın 21. Yüzyıla ait bir tarihi olmaz’ demişti. (İlhami Atasever, Düzcenin Sesi, 16 Eylül 2020)

Fransız sömürgeciliği sona ererken geriye CFA frangı kaldı. CFA frangı, CFA frangı bölgesine üye 14 Afrika ülkesinin ortak para biriminin adı. Bu bölge, Portekiz kolonisi olan Gine-Bissau ve İspanyol kolonisi olan Ekvator Ginesi’ne ek olarak Fransız kolonisi olan 12 ülkeyi içerir. Orta Afrika CFA frangı Kamerun, Orta Afrika Cumhuriyeti, Çad, Kongo Cumhuriyeti, Gabon, Ekvator Ginesi’nde kullanılırken Batı Afrika CFA frangı ise Benin, Burkina Faso, Fildişi Sahili, Gine-Bissau, Mali, Nijer, Senegal ve Togo’da kullanılır. (Independent Türkçe, 9 Ağustos 2023) Fransa’nın Afrika’da uyguladığı sömürge politikalarına sert tepki gösteren İtalya Başbakanı Giorgia Meloni, kıtanın sömürülmesine son verilmesi halinde göçün önlenebileceğini söyledi. Meloni, katıldığı bir televizyon yayınında eline aldığı para için, “Buna CFA Frangı derler. Fransa’nın 14 Afrika ulusu için bastığı sömürge para birimi.” ifadelerini kullandı. İtalyan Başbakan, “Burkina Faso, en yoksul ülkelerden biri. Fransa, Burkina Faso için sömürge para birimi basıyor. Bunun karşılığında Burkina Faso’nun ihraç ettiği her şeyin yüzde 50’sinin Fransız Hazinesi’ne aktarılmasını istiyor.” dedi. “Bu çocuğun çıkarmak için bir tünele indiği altın, çoğunlukla Fransız devletinin kasasına giriyor.” (Ensonhaber, 22.11.2022)

Fransa Cezayir’e girdiğinde ülkemizin nüfusu 8 milyondu. 1962 yılında ülkemizi terk ettiklerinde nüfus ise 6 milyondu. Cezayir parlamentosu başkan yardımcısı Bounah Kamel, Fransa’nın cezayir’i işgal ettiği 1830’da ülkelerinin nüfusunun 8 milyon olduğunu belirterek, ”1962 yılında ülkemizi terk ettiklerinde nüfus ise 6 milyondu. 132 yıl cezayir halkı sanki hiç doğum yapmamıştı” dedi. (Cumhuriyet, 23.12.2011) Macron: Cezayir’den af dilemeyeceğim Fransa’nın Cezayir’deki sömürge tarihi için af dilemenin bir şeyi düzeltmeyeceğini, tamir edemeyeceğini iddia eden Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Af dilemek zorunda değilim” dedi. Cumhurbaşkanı Macron, “Af dilemek zorunda değilim. Mevzu bu değil, bu ifade (af dilemek) tüm ilişkileri koparır” dedi. Macron, “Af dileriz ve herkes kendi yoluna gider” şeklinde bir sonuca varmanın yapılacak en kötü şey olduğunu savundu. (Euronews, 12 Oca 2023) Burkina Faso’da Macron’un maskesi düştü. Fransa’nın Libya’ya müdahalesiyle artan göçmen trajedilerinin hatırlatılması üzerine “İnsan kaçakçılığı yapanlar Afrikalılar” diye bağıran Macron, Afrika’da çok sayıda Fransız askeri bulunması eleştirilince de ”Fransız askerlerini alkışlamalısınız” dedi. (Sputnik, 28 Kasım 2017)

Romantizm dili fransızca, aşk şehri paris, eyfel ve gerçekler. İşgal, sömürge ve darbelerle Afrika kıtasının iliğini kurutan Fransa’nın yarım asırlık zaman diliminde operasyon düzenlediği ve işgal ettiği Afrika ülkesi sayısı 23. Resmi olarak 1958-2014 yılları arası Fransa’ya “koloni vergisi” ödeyen Afrika ülkeleri şunlar: Benin, Burkina Faso, Guinea-Bissau, Fildişi, Mali, Nijer, Senegal, Togo, Kamerun, Orta Afrika Cum., Çad, Kongo, Ekvatoral Gine, Gabon. Günümüzde tam 15 Afrika devletinin resmi lisanı Fransızca.

 Fransa’dan Türkiye’ye yaylım ateşi: Hem NATO üyesi olup hem S-400 almak nasıl mümkün oluyor? (Sputnik, 03.12.2019) Fransa hem NATO üyesi olup hem PKK’ya silah veriyor ama! Türkiye kendisini savunmak isteyince suçlu oluyor! 

Çekya, Çin’in İtalya’ya gönderdiği maske ve sağlık malzemelerine ‘bilmeden’ el koydu. (Euronews 22/03/2020) Fransız basınına göre, İsveç sağlık şirketi Mölnlycke’nin Çin’den satın aldığı maskelere 3 Mart’ta Fransa’da el konuldu. Virüsten en çok etkilenen İtalya ve İspanya’ya gidecek olan maskelerin serbest bırakılması için İsveç hükümeti devreye girdi. Fransa ancak maskelerin yarısını İtalya ve İspanya’ya gönderdi. (AA, 06.04.2020) ‘İtalyanlar tıbbi malzeme taşıyan gemimize el koydu’ diyen Tunuslu Bakan: Tüm Avrupa ülkeleri bir histeri yaşıyor. (Sputnik, 25.03.2020)

Fransızlar Cezayir’i işgal edince, başka ülkelerle ticaretine izin vermez. Cezayir’in Fransa ile olan ticareti: 330.294.702 Frank. Cezayir’in İngiltere ile olan ticareti: 22.632.110 Frank. Cezaevinin Amerika ile olan ticareti: 2.943.482 Frank. (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s.  258) Zaten coğrafi keşiflerin sebepleri; Yeni pazarlar bulmak, memuriyet isteklerine Doğu ülkelerinde kadrolar tedarik etmek, artan nüfusa yerleşebileceği yerler temin etmektir.” (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 69) The Times: “Dünya medeniyeti öyle yarı vahşi Doğu yöneticilerine değil, medeni bir Fransız senyörünün sözüne inanır.” diye yazmaktadır hem sömürgeciliklerini gizlemekte hem de kendilerini medeni olarak vasıflandırmaktadır! Fransızlar Cezayir’i ezerek ve zorla aldılar. Sömürgecilere göre, sahillerin ve Atlas dağları’nın kuzeyindeki verimli toprakların Müslümanlardan boşaltılması gerekiyordu. Sonra Fransa’dan Cezayir’i vatan edinmek isteyenlere kolaylık göstererek, bunlar vasıtasıyla yerli halka Fransız adetlerini, Hristiyanlığı telkin etmeyi amaçladılar. (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 273) Fransızlar şimdi kalkıp da utanmak, ‘Şimdi biz Müslüman halka hürriyet ve adalet verdik’ demeye kadar varabiliyorlar. Fransız istilasının maddi zararları olduğu kadar manevi zararları da oldu. Arap edebiyatı ile İslam ahlakı da kökünden sarsıldı. Fransız üstünlüğü, Medeni Fransa’nın iddia ettiği gibi iyi bir yönetime değil, yalnızca zalim bir kuvvete dayanmaktadır. İngiltere’nin ise kuvvete hürmet, miskinliğe hakaretle muamele ettikleri bilinen bir durumdur. (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s.  274, 276-277) William Ewart Gladstone, Rusya’ya ‘kuzeyden doğan hürriyet bahşedicisi’ tabirini bile layık görmüştür. Batının bu taraflı yan tutmasından dolayı, oldukça cesaret alan Rusya, Asya içlerine doğru medeniyet götürmek bahanesi ile birçok kavmin istiklalini kendi iradeleri altına almıştır. Avrupalılar, Müslümanların açıkça sefaletinden hiç de müteessir olmazlar. (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 279-280)

“Binlerce senedir aynı topraklarda, aynı tarihi, aynı havayı paylaşmış, aynı dili konuşmuş, barış ve huzur içinde  beraber yaşamış olan Tutsi ve Hutu’lar Belçika’nın yönlendirmesi, Alman ve Fransız silahları ile 1995’te iç savaşa tutuşurlar ve sonuçta yarım milyon insan katledilmiştir.” (Eduardo Galeano, Tepetaklak, s. 62)

Ulusal Arşivler Dairesi’nde saklanan ve Le Monde gazetesinde yayınlanan yeni belgelere göre, Ruanda’da soykırım yapılacağı yolunda düzenli bilgiler Mitterrand yönetimine sürekli aktarılmış. Bu belgelerde, François Mitterrand yönetiminin 1990’dan 1994’deki soykırıma kadar, Ruanda’daki Hutu rejimine silah ve siyasi destek verdiği de bir kez daha teyit ediliyor. Yine son belgeler, dönemin Fransız hükümetinin Ruanda’daki giderek kötüye giden durumu yakından izlediği, sivillere yönelik katliamların farkında olduğunu ortaya koydu. Fransa’nın eski Cumhurbaşkanı Mitterrand, Le Figaro gazetesine 1998’de verdiği mülakatta, “O ülkelerde bir soykırım yaşanması o kadar da önemli bir şey değil.” ifadesini kullanmıştı. (Euronews, 18/01/2021)

 

 

 

                                                             


 

Almanya

Batı’nın ahlakı yoktur, menfaati vardır!

Alman Bild gazetesi, Bayraktar’ın Azerbaycan’ın Karabağ’ını kurtarmasında büyük rol oynayan dronlar için: “Erdoğan’ın katil drone’u” tanımını yapar. Aynı siha’ların Ukrayna’da kullanılması üzerine ise, “Umudun silahı Bayraktar” tanımını yapmakta idi. (Aydınlık, 12 Mart 2022)

Şubat 2017’de Almanya başbakanı Merkel, “PKK Almanya’da terör örgütü olarak kabul edilmekte” derken aynı saatlerde PKK Alman polisi eşliğinde apo bayrakları ile yürüyüş düzenlemektedir. Türk Bakanlara yasak ama PKK’ya izin çıktı! Türk bakanların vatandaşlarıyla buluşmasına her seferinde çeşitli bahanelerle engel olan Almanya, terör örgütü PKK’nın Frankfurt’ta düzenlediği etkinliğe göz yumdu. (Haber 7, 18.03.201)

DW, Alman basını, aynı konu: Nükleer enerji Almanya için söz konusu olunca ‘kapatılması kriz’, türkiye söz konusu olunca ‘açılması zararlı!’ Akkuyu’yu bekleyen tehlike: Akdeniz’in suyu ısınıyor. (DW, 30 Kasım 2023) Almanya nükleer santrallerin kapatılmasını erteledi. Almanya’da Federal Meclis enerji krizi nedeniyle bu yıl kapatılması planlanan üç nükleer santralin faaliyetlerini gelecek yıla kadar uzattı. (DW, 1 Kasım 2022)

 

                                             

“39 sivili, öldürmeye alışmak için suçsuz yere katleden Avustralyalı askerlerin bir fotosu daha ortaya çıkar!” (Sözcü, 19.11.2020) 

ABD

“Amerikan demokrasisi iki yüzlülüktür.” (Ferhat Özbadem, Malcolm X, s. 32)

ABD’den skandal Afrin açıklaması. Sivillerin geri dönmesine izin verilmiyor. Washington’da düzenlenen basın toplantısında konuşan Nauert, Zeytin Dalı Harekatı kapsamında Afrin’deki binlerce sivilin yerlerinden edildiğini ve bu sivillerin geri dönüşlerine izin verilmediğini söyledi. Nauert, “Afrin’deki durumu yakından takip ediyoruz. 140.000 kişi yerlerinden edildi. Sivillerin evlerine dönmelerine izin verilmediğini görüyoruz. İnsani koşullar konusundaki ciddi endişelerimizi dile getiriyoruz” dedi. (Dünya, 04.05.2018) “ABD’de ne zaman barış ve demokrasi çığlıkları atıldıysa işte o zaman asıl savaş, gözyaşı, yıkım gelmiştir.” (Erkan Trükten, Ne var ne yok, Beyaz TV, 22 Ocak 2021) AB’den skandal Afrin açıklaması AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini, Zeytin Dalı Harekatı’ndan son derece endişe duyduğunu bildirdi. İnsani yardımların ulaştığından ve sivil halkın operasyondan etkilenmediğinden emin olmalıyız. (Sabah, 22.1.2018)

Sivillere bu kadar değer veren ABD’nin yaptığı sivil katliamlardan bazıları ile ilgili haber başlıkları:

FOX News’te radyo moderatörlüğü yapan haber sunucusu Todd Starnes: Öldürülen her Amerikalı için Afganistan’daki bir şehir yeryüzünden silinmeli. (Sputnik, 27.08.2021) ABD’nin haksız yere vatandaşını öldürdüğü her ülke aynı şeyi düşünse, ABD kaç kere yeryüzünden silinirdi acaba?!

Avustralya askerlerinin Afganistan’da 39 sivili kasten öldürdüğü ortaya çıktı, hükümet özür diledi. Bazı Avustralyalı askerlerin, öldürülen Afgan sivillerin cesetlerinin yanına “meşru bir hedef” olduklarını öne sürmek için silah ve bombaları yerleştirdi. (Euronews, 19/11/2020) “39 sivili, öldürmeye alışmak için suçsuz yere katleden Avustralyalı askerlerin bir fotosu daha ortaya çıkar!” (Sözcü, 19.11.2020) 

“Öldürdüğüm insan masumdu, hiç bir suçu yoktu. ABD’li asker: Eğer Irak’ta bir müslümanı bıçaklayarak öldürürseniz, komutanınız 4 gün izin verir.” Diye yaptığı açıklama videosu hala internette bulunmaktadır.

ABD’nin kuruluşundan bu yana İsrail’e askeri yardımı 300 milyar dolara ulaştı. (Euronews, 05/04/2024) ABD başkanı Biden: Şüphesiz ki ABD, İsrail’i tam olarak desteklemektedir. (AA, 2.10.2024) Batı’nın İsrail’e desteği hafızalara kazındı İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de soykırım işlerken, ABD ve Avrupa ülkelerinden güçlü siyasi ve askeri destek aldı. (AA, 2.10.2024) Eski İsrail askerleri Filistinlilere yıllardır süren zulümleri itiraf etti. İsrail ordusunda görev yapmış birçok asker, 1948’den bu yana Filistinlilere nasıl zulmettiklerini itiraf ederek Filistin halkının yıllar boyunca maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddetin nasıl sistematikleştiğini gözler önüne serdi. Batı Şeria’da iki yıl askerlik yapan Yehuda Shaul, “Orduda çalıştığım süre boyunca iyi bir insan olduğuma ve bizim iyi olan taraf olduğumuza inanarak yaşadım. Bir anda İsrail olarak yaptıklarımızı ve parçası olduğum şeyin gerçekliğini fark ettim.” dedi. eski İsrail askeri Yanay Israeli, ordunun, “Filistinli çiftçiler veya bölgedeki sivillerin bulmaları için taşların altına gizlenen bu bombaların buldukları anda yüzlerine patlayacak şekilde tuzakladığını” söyledi. Doron isimli eski bir asker de komutanlarının, askerlerden birine El-Fawar mülteci kampındaki bir çocuğu öldürmesi için vur emri verdiğini ifşa etti. Güvenlik nedeniyle kimliği açıklanmayan bir diğer eski asker, kimliği belirlenemeyen iki kişinin 5 İsrail askerini öldürmesinin ardından, ordunun kendilerine Nablus yakınlarında bir Filistin güvenlik noktasındaki 3 polisi öldürme emri verdiğini itiraf etti. Filistinli vurana pizza kuponu Geçmişte orduda görev yapan Dean Issacharoff, Filistinlileri vurmalarının teşvik edildiğini vurgulayarak “Baruch Marzel (İsrailli sağ görüşlü siyasetçi), Filistinli birini vuran askerlere pizza kuponu verirdi.” ifadelerini kullandı. Golani Tugayının 51’inci taburunun eski mensubu Ido Gal Razon, 11 Kasım 2015’te İsrail parlamentosuna şikayette bulunarak “(İsrail hükümeti) için 40’tan fazla insan öldürdüm, cinayet işledim.” diye konuştu. Geçmişte İsrail Hava Kuvvetleri’nde pilotluk yapan Yonatan Shapira, “İsrail ordusunun yaptıklarının savaş suçu olduğunu ve milyonlarca Filistinliyi terörize ettiğini fark ettiğimde ordudan ayrılma kararı aldım.” dedi. Nahal Keşif ekibinden eski üyelerinden Nadav Weiman, ordunun “sahte gözaltılar” yaptığını, suçsuz veya hakkında ithamda bulunulmamış kişilerin evlerine gece operasyonları düzenlendiğini, amacın çevredeki silahlı kişileri tahrik etmek ve sivillere psikolojik baskı uygulamak olduğunu söyledi. Duvdevan kuvvetlerinde görev yapmış Achiya lakaplı bir asker ise “(Askerlik yaptığı süre boyunca) Neredeyse hiç teröristle karşılaşmadım. Karşılaştıklarım, aileler ve çocuklardı.” dedi. Achiya, İsrail ordusunun kendilerine sivillerle nasıl iletişim kurulacağını asla öğretmediğini, aksine orduda sivillerin dur emrinin ardından tepki vermelerine izin verilmeden vurulmaları gerektiğinin öğretildiğini belirtti. Bir defasında da evine ilaç almak için geri dönen kişiyi vurmadıkları için üstlerinden azar işittiklerini itiraf eden Achiya, ayrıca askerlerin masum sivillerin hayatlarını umursamadıklarını, bir operasyon sırasında ekibinin yanlış evi bombaladığını ve askerlerin hiçbir şey olmamış gibi operasyona devam ettiğini kaydetti. (AA, 03.01.2024)

ABD basını, sömürülecek ülkenin liderini parlatırken! Sonuçta istatistikler yine işgal edilen ülke üzerinden değil emperyalist ülkenin uğradığı zarar üzerinden haber yapılmaktadır! Gerçekte olanların bir kısmı ise aşağıda verilmiştir: Amerikan dergisi Esquire, dünyanın en iyi giyinen erkeği olarak OutKast müzik grubu solisti Andre 3000’i seçerken, Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’yi de en iyi giyinen erkekler arasında gösterdi. Diğer isimler arasında Karzai’nin yanı sıra İspanya Prensi Felipe, San Francisco Belediye Başkanı Gavin Newsom ve Matt Lauer yer aldı. (Hürriyet, 12 Ağustos 2004) 20 yıllık ABD işgali hem Afganistan’a hem dünyaya pahalıya mal oldu. Afganistan’da ve Pakistan’daki sınır ötesi operasyonlarda 2001’den bu yana savaşın doğrudan sonucu olarak 71 binden fazlası sivil yaklaşık 241 bin kişi hayatını kaybetti. Afganistan’da 2021’in başından bu yana ülke içinde yerinden edilen, şiddet ve güvensizlik nedeniyle evlerini terk etmek ve kendi ülkelerinde yer değiştirmek zorunda kalan Afganların tahmini sayısı ise 270 bine ulaştı. BMMYK, ülke içinde yerinden edilenlerin toplamının 3,5 milyonu aştığını belirtiyor. (AA, 30.08.202)

CNN muhabiri Jim Sciutti İran’ın İsrail’e yaptığı füze saldırısı için, “Mossad’ın merkezi Tel Aviv’de nüfusun yoğun olduğu bir yerde, İran buraları vururken burada siviller olduğunu bilmeli” demektedir. (1 Eki 2024) Peki İsrail Gazze katliamı yaparken 11 ay boyunca, “Hamas Gazze’de sivillerin olduğu yerlerde sivilleri kalkan olarak kullanıyor” demiyor muydu? Veya bu muhabir İsrail tarafından onbinlercesi öldürülen Gazze’li sivil kadın ve çocuk için böyle bir cümle hiç sarfetmiş miydi?! Aynı dakikalarda ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “İsrail’e yapılan saldırı kabul edilemez. Bütün Dünya bunu kınamalı.” demektedir. Dünya İsrail’i kınarken veto eden ABD’dir bu!

“Artık biliyoruz, Batı uygarlığı (Avrupalı ve Amerikalı insanın hayat tarzı) yapısal olarak çifte standartlıdır. Batı hayat tarzı sadece adaletsiz değil, aynı zamanda ikiyüzlüdür. Hz. İsa’ya atfen bir yanağına tokat atılınca öteki yanağının çevrilmesi öğüdünde bulunan Hristiyan, tokadı yediğinde gücü yettiği sürece asla öteki yanağını çevirmez. Gücü yettiği sürece kısas uygulamakla kalmaz, işi intikam almaya kadar götürür. Günümüz Batı aleminde sözü edilen insan hakları kavramını onların şimdi sözünü ettiğimiz ikiyüzlü anlayışından soyutlayarak anlamaya kalkışmak safdillik olur. Batı dünyası gücü yettiği sürece işine nasıl geliyorsa öyle davranmakta beis görmedi, görmez de.” (Rasim Özdenören, Yenişafak, 12 Nisan 2012) “ABD ve Batı güya teröre karşı, ama terör örgütleri ile kol kola. ABD ve Batı güya demokrasi istiyor ve insan haklarını savunuyor, ama öte yandan darbeciler ve diktatörlerle kol koladırlar. ABD ve Batı uyuşturucuya karşı ama, uyuşturucu örgütleri ile de kol kola.ABD ve Batı barışçı, ama en büyük silah üreticisi ve çatışma bölgelerinde savaşan taraflara silah satmak için silah mafyası ile kol kola. ABD ve Batı emek ve hür teşebbüsten yana, ama en büyük kara para onların bankasında, en büyük yolsuzluklar onların off-shore’larında. En büyük kayıt dışı ekonomi ve kara para aklayıcıları kendileri. Borsa manipülatörleri, spekülatörler kendi dostları. ABD ve Batı çevrecidir değil mi, çevreyi en çok kirletenler, tahrip edenler de kendileri. Sağı solu yok bunların, aynı ülkelerin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinde kendilerine iktidar ve servet üretmek isterler. Dostları ve ilkeleri yok, çıkarları var.” (Abdurrahman Dilipak, Akit, 02 Haziran 2016)

Demokrasiyi kendi menfaati için (Mustafa Yıldırım, Sivil örümceğin ağında, s. 14) kullanan ve bunun birçok örneği (Yıldırım, s. 17-354) olan ABD, halkın tercihleri değil (Yıldırım, s. 49) örtülü veya örtüsüz operasyonlarla (Yıldırım, s. 99) toplumu sömürmekte ve ülkeleri sömürmeye devam etmektedir.

ABD’nin ilk kadın Dışişleri Bakanı Madeleine Albrigh: Irak’ta 500 Bin Çocuk Öldürdük, zafer için gerekliydi. Buna Değdi. ABD Eski Dışişleri Bakanı Madeleine Albright’e ait ses kayıtları büyük tartışma yarattı. Albright ses kaydında Irak’ta ABD politikaları nedeniyle 500 bin çocuğun öldürüldüğünü ve bunun başarı için ödenmesi gereken bir bedel olduğunu belirtiyor. (Haksöz Haber, 28 Tem 2015)

Irak’a silah satıp İran’la savaştıran ABD daha sonra, İsrail üzerinden yasa dışı yollardan İran’a da silah satar. Baba Bush başkan yardımcısıdır! Elde ettiği yasal olmayan bu parayı da Nikaragua’daki solcu iktidarı devirmek için kullanır. Sonra en başa dönüp, yasal yollarla silah sattığı Irak’taki silahları bahane edip ‘Irak’a demokrasi getirmek için’ oğul Bush Irak’a askeri müdahale de bulunur!

Suriye’ye demokrasi getiren ABD, demokrasiyi kollarken: ABD askerleri petrol nöbetinde Amerikan askerleri, Suriye’de petrol kuyularının başında nöbet tutmaya başladı. BD Başkanı Donald Trump’ın “Geri çekiliyoruz” talimatının ardından Irak’a yönelen Amerikan askerleri, bölgedeki üsleri kapattı anacak petrolü bırakamadı. Suriye’deki Amerikan askerleri, petrol kuyularının başkasının eline geçmemesi için nöbete başladı. (Ensonhaber, 03.11.2019)

ABD; demokratikleştirmede (!) evrilme: Yıl 2003. Bush, ‘Irak’a demokrasi.’ getireceğiz. Tarih, 11.012016: Amerika’nın Afganistan Elçisi James Dobbins: “Biz, diktatör ülkeleri demokratikleştirmek için saldırmıyoruz. Aksine birlikte barışçıl bir hayat yaşamak için şiddet uygulayan ülkeleri işgal ediyoruz.” Tarih 2020: Trump: “Suriye de petrol bölgelerindeyiz: ABD Başkanı Donald Trump, Suriye’deki ABD varlığı ve İran gerilimi hakkında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Suriye’ye gönderilen ABD askerlerine ilişkin Trump, “Benim için Suriye’de askerlerimizi bıraktı diyorlar. Ne yaptım biliyor musunuz? Petrolü aldım. Orada sadece petrolü alan askerlerimiz var, onlar petrolü koruyorlar” dedi. (Sputnik, 11.1.2020)

Hyena Road (2015) adlı filmde, kaçırılan 2 Afgan kızı kurtarmak için dua eden ABD askeri sahnesi ve gerçek!

İşte Batı’nın gerçek yüzü. ABD Başkanı Venezuela’da kendi kendine yemin eden bir adamı “devlet başkanı” ilan etti, resmen darbe yapmaya kalktı, darbe sürecini de hala tam gaz devam ettiriyor. ABD Venezuela’da darbe yapıyor, Haiti’de ise hükümet karşıtı gösterileri bastırmak için bu ülkeye paralı asker gönderiyor. Ve Avrupa’nın tamamı Venezuela’daki darbe girişimine destek çıkıyor. 2017’de Irak’ın bölünmesini öngören korsan referandum yapılınca Batı dünyası Barzani’ye destek çıktı. 1 hafta sonra İspanya’da Katalanlar referanduma gitmeye kalktı. Sen misin referandum diyen, polis seçim bürolarını bastı, sandıklara el koydu. Yüzlerce Katalan tutuklandı, yüzlercesi yaralandı. 12 Katalan lider hala hapiste. 2013’te Gezi olaylarında olmayan şiddeti varmış gibi gösterip, köpürten Batı medyası, Fransa’da 15 haftadır devam eden, 15 kişinin öldüğü, binlerce kişinin yaralandığı, 1000’den fazla insanın tutuklandığı, onlarca kişinin hedef gözetilerek yüze atılan plastik mermi ve gaz bombaları nedeniyle kör olduğu, polis şiddetinden tek satır, tek kare bahsetmiyor. Fransa Cumhurbaşkanı Macron Ermeni iddiaları için anma günü ilan etme kararı aldı. Peki ya 1994 Ruanda soykırımı ile Cezayir soykırımı ne olacak diyenlere, tek kelimelik cevap vermedi. Suriye’de iç savaş ve 2011’de başladı. Avrupa kılını kıpırdatmadı. Ne zamanki savaştan kaçan Suriyeliler, 2015 yazında Avrupa kapılarına dayandı, bütün Avrupa ülkeleri teyakkuza geçti, sınırlar kapatıldı, panik-stres başladı, o güne kadar 3 milyon Suriyeliye tek başına bakan Türkiye’ye tek teşekkür etmeyen AB, Suriyeliler konusunda başı derde girince Türkiye’ye adeta yalvardı, “bizi Suriyelilerden kurtar” diye Türkiye ile 3 milyar Euro’luk yardım anlaşması yaptı, Türkiye taahhütlerinin tamamını yerine getirdi ama AB, para dahil anlaşmadaki 3 maddeyi de ihlal etti. Bu örnekler son 3-5 yıla ait. İşte ABD ve Avrupa, batının gerçek yüzü tam anlamıyla böyle. (Taha Dağlı, Haber 7, 27.02.2019)

Böyle buyurdu, Japonya’da atom bombası kullanan ve Afganistan’dan Libya’ya sivil katliamlar yapan ABD: “Türkiye Harekatı Sınırlı Tutmalı ve Sivil Kayıplardankaçınmalı” (Bianet, 21 Ocak 2018)

Irak’ı yakan denetçi sapık çıktı! BM eski silah denetçisi Scott Ritter’in internette çocukları taciz ettiği belirlendi.Ritter’ın daha önce de birçok defa sapıklığının tespit edilip örtbas edildiği anlaşıldı. (Milliyet, 18.01.201) İşgal yetmedi tazminat aldılar. Körfez Savaşı sırasında zarar gören Amerikalılar, Irak’tan 400 milyon dolar tazminat ‘kazandı’. Para, ABD’nin el koyduğu Irak fonlarından ödenecek Coniler zarar görmüş. (Milliyet, 12.09.2010) 

“2001’de ABD başkanı Bush, orta doğuda ‘haçlı seferi başlattığını’ söyler.” (Nathan Lean, İslamofobi Endüstrisi, s. 236) Bush: Bu bir haçlı seferi. (Milliyet, 18.9.2001) Bush’tan ‘Haçlı seferi’ yakıştırması. ABD Başkanı George Bush, 11 Eylül’deki intihar saldırılarının ardından terörizme karşı ”Haçlı Seferi” başlattığını söyledi, ancak bunun zaman alacağını, bu yüzden de Amerikan vatandaşlarının sabırlı olmasını istedi. (Hürriyet, 17 Eylül 2001) Bush yine “Haçlı Seferi”ne çıktı. ABD Başkanı George Bush’un, terörizme karşı başlattığı kampanya, yine “haçlı seferi”ne benzetildi. 11 Eylül’den sonra aynı benzetmeyi yapmıştı. (Hürriyet, 19.4.2004) Fransız Bakan’dan şaşırtan itiraf Fransa: Evet bu bir ‘Haçlı Seferi’ Kaddafi ve Rusya Başbakanı Vladimir Putin’den sonra Fransız İçişleri Bakanı da koalisyon güçlerinin Libya operasyonunu “Haçlı seferi” olarak adlandırdı. Fransız basının bildirdiğine göre, Fransa İçişleri Bakanı Claude Gueant, katıldığı bir televizyon programında, Sarkozy’nin Libya’da bir “Haçlı Seferi”ne önderlik ettiğini söyledi. Fransa’nın gerçekleştirdiği Şafak Yolculuğu Operasyonu’nda Sarkozy’nin doğru bir politika izlediğini savunan Gueant, “Tanrıya şükür ki Cumhurbaşkanımız, Haçlı Seferi’nin önderliğini yaptı. (Gazete Vatan, 23.03.2011)

Bush: Irak’a saldırmayı Tanrı emretti. İngiliz televizyonu BBC’de yayınlanacak yeni bir belgeselde, ABD Başkanı George Bush’un, Filistin lideri Mahmud Abbas ile yaptığı bir görüşmede, ‘Tanrı’dan bir görev aldım. Afganistan ve Irak’a o yüzden savaş açtım’ dediği iddia edildi. Filistin Enformasyon Bakanı Nebil Şaat, BBC’ye verdiği röportajda, 2003 yılının Haziran ayında gerçekleşen Bush-Abbas görüşmesinin içyüzünü anlattı. Şaat, Bush’un, ‘Tanrı, ‘George, Afganistan’a git ve teröristlerle savaş’ dedi, yaptım. Ardından, ‘George, Irak’a git ve zorbalığı bitir’ dedi, onu da yaptım’ ifadelerini kullandığını bildirdi. Şaat, ABD Başkanı’nın, Tanrı’nın ona ‘Filistinliler’e bir devlet, İsrailler’e güvenlik, Ortadoğu’ya da barış getirme’ görevi verdiğine inandığını savundu. Mahmud Abbas da, Bush’un, ‘Ahlaki ve dini bir misyonum var. Size bir Filistin devleti vereceğim’ ifadesini kullandığını belirtti. (Hürriyet, Ekim 07, 2005)

Bush: Bu bir haçlı seferi: ‘Saldırılar güçlü bir devi uyandırdı. Tüm dünyayı teröristlerden temizleyeceğiz’ diyen Bush, başlatılan mücadelenin bir haçlı savaşı olduğunu söyledi.” (Milliyet,18.09.2001); “Bush’tan ‘Haçlı seferi’ yakıştırması. ABD Başkanı George W. Bush, 11 Eylül’de düzenlenen intihar saldırıları ile ilgili olarak dün yaptığı bir konuşmada saldırılara karşı başlattığı savaşı ‘Haçlı seferine’ benzetti.” (Hürriyet, 17 Eylül 2001)

İslam topraklarındaki işgal askeri sayısı, Haçlı seferlerinin 22 katı. Ortadoğu uzmanı Robert Fisk, İslam topraklarındaki Batılı asker sayısı Haçlı seferlerinin 22 katı olduğunu yazdı. Gazetenin deneyimli Ortadoğu muhabiri Robert Fisk imzalı makalede, Irak ve Afganistan işgalleri “Niçin oralara gittik. Petrol için mi? Demokrasi için mi? Yoksa İsrail için mi? Ya da kitle imha silahları veya İslam korkusu mu bizi oralara götürdü” sözleriyle sorgulanıyor. Robert Fisk, “Tarihten aldığımız tek ders, tarihten ders alamadığımızdır” başlıklı makalesinde, ‘küçük insanlar’ dediği savaşın mimarlarını, halkı kandırmakla suçluyor. Batılı liderlerin tarihten ders almadığını ve savaşın sonuçlarını da hesaplayamadığını vurgulayan Fisk, şöyle devam ediyor: “İngilizleri Filistin ve Aden’den sürdüler. Fransızları Cezayir’den, Rusları Afganistan’dan, Amerikalıları Somali ve Beyrut’tan, İsraillileri de Lübnan’dan attılar. Tarihten aldığımız tek ders, tarihten ders alamadığımızdır.” İslam topraklarındaki Batılı asker sayısının Haçlı Seferleri sırasındakine kıyasla 22 kat daha fazla olduğunu vurgulayan Robert Fisk, “Ordularımızı İslam topraklarına sevk ettik. Bunu yalnızca, Irak hakkındaki yanlış istihbaratları efendilerimizce unutulan İsrail’in teşvikiyle yaptık. Bir yandan da öldürülen yüz binlerce Iraklı için timsah gözyaşları döktük. Ne yaptığımızı sorgulamamız gerek.” diye devam ediyor. (İndependent, 10.2.2007, Vatan, 16.05.2007)

Alman Siyasetçi Todenhofer, “6 milyon Yahudi’nin ölümüne sebep olanlar Müslümanlar değildi. Aksine bütün bunlar Batı dünyasının zorbalıklarıydı” dedi. 30-40 Iraklı’nın bir Amerikan bombasıyla öldürüldüğünü duyduğunuzda, Iraklıların canının Batılılar için çok fazla bir değer taşımadığını göreceksiniz. Yahudi ABD’li yazar Susan Sontag ile ölümünden önce güzel bir sohbetimiz olmuştu. Sontag’a şöyle söyldim; “Gözlemlediğime göre, 1 Amerikalı 10 Iraklı ediyor” şöyle cevap verdi: “Ne saçmalık! Bir Amerikalı 1000 Iraklı’dan daha değerlidir. Buna benim kadar o da üzüldü. Bu çarpık idrak nereden geliyor? Savaş makineleri pazarlamasına yenik mi düştük? Herkes biliyor ki ikisinin hayatı da aynı değerde. Neden bizde başka türlü tesir ediyor? Sanırım biz kendimizi bir yalan içerisine yerleştirmişiz. Bu yalan şu: İyi olan, asil olan, yardımsever olan bizleriz! Gerçek bu değil. Böyle eğlenceli bir programda bu tür ciddi şeyleri söylemek zor… Bizce uygun, hayatın gerçekleri bunlar. İnanıyorum ki, biz Batılılar dünyayı fikirlerimizin, değerlerimizin ve dinimizin mükemmeliğiyle fethetmedik. Yalnızca ve yalnızca başkalarından daha acımasızca zor kullandık. Daha ciddi olmam gerekirse, Haçlı Seferlerinde 4 milyon kişiyi öldüren Müslümanlar değildi. 1. ve 2. Dünya Savaşı’nda 70 milyon insanı ölümüne sebep olanlar Müslümanlar değildi. 6 Milyon Yahudi’nin ölümüne sebep olanlar Müslümanlar değildi. Aksine bütün bunlar, Batı dünyasının zorbalıklarıydı. (Ensonhaber, 21 Ekim 2023; Video: https://www.facebook.com/watch/?v=517133126364230)

Önce ‘canım’ sonra can düşmanım: Irak’ın devrik lideri Saddam Hüseyin’in ABD tarafından idam edilmesi, derin bir çelişkinin en güncel halkası olarak üzerinden bir kez daha geçilmeyi hak eden bir konu. Saddam bir zamanlar ABD ‘nin müttefik dostlarındandı. Tarih, ‘ne oldum dememeli, ne olacağım demeli’ sözünü haklı çıkartmakta, fakat hiçbir şeyin sürpriz olmadığını görmeniz de muhtemel. ABD’nin bir zamanlar müttefiki olan Saddam’ı idam sehpasına götüren süreç, daha önce başka isimler ve başka rejimler nezdinde defalarca yaşanmıştı. Latin Amerika, Afrika, Arap coğrafyası ve Ortadoğu’daki ülkelerde rejim değişikliği, darbeler, hükümet değişikliklerine zemin hazırlayan “ABD, dostluk yerini çıkar çatışmasına bıraktığında tavır değiştiriyordu.” Sırp diktatör Slobadan Miloşeviç, Panama diktatörü General Noriega, Şilili diktatör Augusto Pinochet, ABD’nin korkulu rüyası Usame bin Ladin ve benzer isimler Saddam’la benzer bir kaderi paylaşıyordu. ABD ile flört edenin hali haraptı, sevdikleri bir süre sonra sevmedikleri hanesine yazılıyordu. Irak’ın Duceyl kasabasında 148 Şii’nin öldürülmesinden yargılanan devrik lider Saddam Hüseyin, 2003 yılından beri Irak’ta işgalci konumunda olan ve 600 bin kişinin öldürülmesinin de sorumlusu ABD tarafından idam edildi. Saddam’ın diktatör olduğu gerekçesiyle Irak’a giren ABD’nin geçmişinde benzer birçok operasyon yer alıyor. Latin Amerika’dan, Afrika ülkeleri, Ortadoğu ve Arap coğrafyasında, bu olay daha önce defalarca tekrarlanmıştı. Guatemala, Vietnam, Dominik Cumhuriyeti, Endonezya, Angola, Şili, Arjantin, Nikaragua, El Salvador, Libya, Lübnan, Panama, Somali, Afganistan, Sudan gibi ülkelerde yaşanan rejim değişiklikleri, darbeler, iç çatışmalarda ABD bir şekilde müdahil veya başrol oyuncusuydu. Galatasaray Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden Doç. Dr. Erhan Büyükakıncı, bu tabloda “ABD’nin demokrasiyi bir yöntem değil pragmatik bir değer olarak gördüğünü söylüyor.” Prof. Dr. Mahir Kaynak ise, dışarıdan destekle işbaşına gelen diktatörler, ihtiyaç ortadan kalktığında bertaraf edilmelerinin normal olduğunu belirterek, “ABD’nin tavrında bir tutarsızlık görmüyorum.” diyor. “ABD’nin destek verdiği diktatörler abad olmuyor, çıkar bittiğinde ‘ABD sevgisi’nin yerini ‘ABD düşmanlığı’ alıyor.”  Beyrut’ta CIA tarafından eğitilen Saddam, 1967 yılında Baas partisinin başına geçti. 1990’da Kuveyt’i işgal ederek tekrar gündeme gelen Saddam’ın ABD ile ilişkileri bu noktada bozuldu. 1991 yılında Birinci Körfez Savaşı başladı. Saddam ikinci kez ise, 11 Eylül 2001 tarihinde ABD’de yaşanan terör eylemlerinin ardından Amerika’nın hedefi haline geldi. ‘İslam birliği’ düşüncesinden dolayı Ziya ül Hak’ın uçağının ABD tarafından düşürüldüğüne inanılıyor. Pakistan Devlet Başkanı Müşerref, “ABD 11 Eylül sonrası Pakistan’ı bombalamak ve taş devrine döndürmekle tehdit etmişti.” itirafında bulundu. General Alberto Noriega Mart 1983’te CIA’in yardımıyla Panama’nın diktatörü oldu. Zaten 1967’den beri CIA adına çalışıyordu. Ancak ABD’nin çıkarlarıyla çatışmaya girdiği için 1989 Aralık ayında ABD ordusu tarafından 10.000 sivilin ölümüne yol açan bir operasyon ile iktidardan indirildi. Slobodan Miloşeviç ABD’nin zorba olarak tanımladığı ve savaş açtığı Sırp lider. 1989 yılında iktidara geldiğinde Batı dünyası tarafından memnuniyetle karşılanmıştı. Amerikalı diplomat Richard Holbrooke tarafından “iş yapılabilecek bir adam” diye tanımlandığında Miloşeviç daha sonra hücresinde kalp krizi geçirerek öldü. (Prof. Dr. Mahir Kaynak, Hepsinin akıbeti aynı olur; Doç. Dr. Erhan Büyükakıncı: ABD için demokrasi pragmatik bir değer, 07.1.2007)

“Her ne kadar ABD yönetimleri özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında, ABD’yi dünyanın ahlaki lideri olarak tanımlasalar da hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat yönetimlerin insan haklarını dış politikada oldukça “seçici” ve “pragmatik” bir şekilde uyguladıkları açıkça görülmektedir.” (Arif Bağbaşlıoğlu, Zeynep Betül Yavuz, 21. Yüzyıl ABD dış politikası’nda insan hakları söylemi: seçici ve pragmatik bir yaklaşım, Akademik Hassasiyetler, Yıl: 2021 Sayı: 17 Cilt: 8, s. 8)

“Bizim Avrupalı olma hevesimiz 18. asrın sonlarına doğru, Üçüncü Selim’in iktidar yıllarında başladı ve heyecanından hiçbir şey kaybetmeden bugüne kadar devam etti. Sahneler ve kahramanlar zamanla yerlerini yenilerine terkettiler, beklenen mutlu sonun hiç gelmemesine rağmen devlet adamlarımızın bir bölümü ümidlerini hiç kaybetmediler. Avrupa’nın Avrupalı olmamız karşılığında ileri sürdüğü şartlar bugünkülerle aynıydı: İşkenceyi yasaklayacak, vergi reformuna gidecek, ekonomimizi düzeltecek, azınlık haklarını koruyacak, uluslararası anlaşmazlıkları hakeme götürecek ve bizden toprak istedikleri zaman hiç itiraz etmeden verecektik… Talepler bitmek bilmedi. Avrupa bir taraftan hep bir şeyler isterken öbür taraftan toprak koparmak yahut imparatorluğun Türk olmayan unsurlarını ayaklandırmak için elinden geleni yaptı. Biz ise ‘‘Avrupalı oluyoruz” deyip tam bir teslimiyet içinde herşeyi kabul ettik. Sonuç ise, malum… Mayıs 1860: Avrupa, Osmanlı toprağı olan Lübnan’ı karıştırmak için kolları sıvadı. İngilizler Dürziler’i, Fransızlar da Maruniler’i kışkırtmaya başladılar ve başımıza uzun seneler devam edecek olan bir ‘‘Lübnan meselesi” çıktı. 5 Eylül l860: İngiltere, Fransa, Prusya, Rusya ve Avusturya, Lübnan’a 12 bin kişilik bir birlik ile bir de donanma göndermeye karar verdiler. Osmanlı hükümeti, 1861’in 9 Haziran’ında Avrupa ülkeleri ile bir protokol imzaladı ve Lübnan’da müstakil bir yönetim kurulmasını kabul etti. Haziran 1862: Sırplar, Belgrad’dan başlayarak bölgedeki Türk ve Müslüman yerleşim merkezlerine saldırdılar. Sırplar’ın tarafını tutan Fransa, onların lehine geçici bir çözüm sağladı. Kesin çözüm 1867’nin 10 Nisan’ında geldi ve Belgrad, Sırbistan’a terkedildi. Haziran 1864: Avrupa, Osmanlı toprağı olan Romanya taraflarında çıkan karışıklıkların halledilmesi için devreye girdi ve İstanbul hükümetine Eflak ile Boğdan’da seçimle işbaşına gelecek meclisler kurulmasını kabul ettirdi. 2 Eylül 1866: Girit’te Hacı Mihail önderliğindeki isyancılar adayı ‘‘Yunanistan’a ilhak ettiklerini” duyurup Müslüman halkı kılıçtan geçirmeye başladılar. Hadise, Avrupa’ya ‘‘Türkler Hristiyanları kesiyorlar” diye yansıdı. Biz ‘‘Girit’i vermeyiz!.. Toprak bütünlüğümüz sizin garantiniz altında” diyor, Avrupa’dan ‘‘Girit’i bırakın… Verin, kurtulun” cevabı geliyordu. Mücadele seneler boyu devam etti ve Türkiye 1897’nin 18 Nisan’ında Yunanistan’a savaş açtı. Biz Atina’yı almak üzereyken Avrupa devreye girip barış istedi. Savaşta kazandığımız herşey barış görüşmelerinde elimizden çıktı. İngiltere, Fransa, İtalya ve Rusya, Girit’e özerklik verilmesini sağladılar. Girit Meclisi daha sonra, 6 Kasım 1908’de ‘‘Yunanistan’a ilhak” kararı aldı ve Yunan toprağı haline geldi.11 Mart 1870: Babıali, yani İstanbul hükümeti, Rusya’nın baskısıyla Bulgar Kilisesi’nin bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı.13 Nisan 1875: Hersek’te Hristiyanlar isyan etti. İstanbul’un ayaklanmayı bastıramayacağından emin olan Almanya, Avusturya ve Rusya isyana karışmayacaklarını açıklamalarına rağmen isyancılara gizliden gizliye destek verdi. Fransa ise resmen taraf oldu, Hersek’in özerkliğini istedi, arkasından Avusturya tarihe ‘‘Andraşi Layihası” diye geçen bir muhtırayla Hersek’te geniş bir reform talebinde bulundu. 4 Haziran 1878: İngiltere, Rus tehdidi karşısında vereceği desteğin bedeli olarak Babıali’den Kıbrıs’ı istedi, hatta gerekirse adayı işgal edeceğini bildirdi. Babıali, adayı İngiltere’ye vermeye mecbur kaldı. 24 Nisan 1881: Türkiye’nin toprak bütünlüğünü garanti eden ülkelerden biri olan Fransa, Türk toprağı sayılan Tunus’u işgal etti ve 12 Mayıs günü Tunus’u Fransa’ya terkettik. 30 Eylül 1895: İstanbul’un Kadırga semtinde ‘‘reform” bahanesiyle toplanan silahlı yüzlerce Ermeni, Babıali’ye doğru yürüyüşe geçti. Maksatlarının hükümet binalarını işgal etmek olduğu anlaşılınca üzerlerine asker sevkedildi, çatışma çıktı ve göstericilerin çoğu öldürüldü. Avrupa ‘‘Türkler Ermeniler’i kesiyor” feryadıyla ayağa kalktı ve o gün yaşanan bu olay Ermeni sorununun başlangıcı oldu. (Murat Bardakçı, Hürriyet, 10 Mart 2002)

Batı, demokrasi, terör. ABD’de El Kaide’nin parti kurup siyaset yapma hakkı var mıdır? Ya da DAEŞ’in Irak, Suriye, Almanya veya Fransa’da parti kurup siyaset yapma hakkı olabilir mi? Batı’da hiç kimse buna “DAEŞ ve El Kaide parti kurup siyaset yapabilir” demez. Ama nedense aynı “Batı başka coğrafyalarda” siyasi partilerin terör örgütlerine sırtını yaslayıp siyaset yapmasını teşvik ediyor ve destekliyor. Batı Türkiye’de terörün parti kurup siyaset yapabileceğini, terör örgütü üyelerini ülkelerinde en üst seviyede ağırlayabileceğini, onlara silah verebileceğini düşünüyor ve söylüyor. Terörle bağlantılı bir siyasete ancak “teröre silah bıraktırma” vaat ve taahhüdüyle bir geçiş sürecinde müsaade edilebilir. Takım elbise giyip, elini kolunu sallayarak öldürdükleri hakim, savcı, polis ve askerin koruması altında gezemezler. “Teröristler, Türk, Kürt, Arap, Sünni, Şii öldürünce meşru; Fransız, Alman ve Amerikalı öldürünce gayri meşru görülürse sorun orada başlar.” Bugün ABD ve AB ile Türkiye arasındaki temel anlaşmazlık noktalarından birisi de budur. Doğu blokunun dağılmasından sonra meydanı boş bulan NATO üncülüğündeki Batı, tüm dünyayı kendi zevk ve arzularına göre dizayn etme sarhoşluğuna kapılmıştır. Kendisine direnen tüm liderler, terör, darbe, seçim destekleri, halk ayaklanmalarıyla alaşağı edilmiştir. NATO ve amiral ülkeleri “terör örgütleriyle dünyayı dizayn icadından sonra” açıkça bu terör örgütlerini desteklemiştir. Terör örgütlerinin elebaşları bu amiral ülkelerin koruma kalkanı altına girmiş ve her türlü desteği almışlardır. PKK’nın beyin takımının yine Almanya, Fransa ve Belçika’da olması; bu ülkelerin siyasetçileriyle siyasi kurumlarında gövde gösterileri yapması da tesadüf değildir. (Ramazan Yaşar, Diriliş Postası, 27 Kasım 2016)

Tarihi eser, altın, petrol çalan ABD’den yemek çalanlar için kaygı mesajı!

ABD: Afrin’den gelen yağma haberleri bizi kaygılandırıyor. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Heather Nauert, Afrin’den son 48 saattir gelen haberler nedeniyle derin endişe duyduklarını açıkladı. Nauert’in yaptığı yazılı açıklamada, “Yağma haberleri de bizi kaygılandırıyor” ifadesi yer aldı. (BBC, 19.3.2018) Silah ararken altınları çaldılar. Kuzey Irak’ta, İslami Hareket liderine yönelik operasyon yapan ABD askerlerinin 100 bin dolar ve altın çaldıkları iddia edildi. (Milliyet, 31.12.2003) ABD işgali sırasında Irak’tan kaçırılan 156 tarihi eseri British Museum iade etti. (Euronews, 30/08/2019) Irak, farklı zamanlarda kaçırılan 181 tarihi eseri ABD’den geri aldı. (Türkmen TV, 8.7.2024) Irak Savaşı’nda altınları yağmalayan ABD’li senatörden kongre baskını sonrası ‘yağmaya sıfır tolerans’ açıklaması. (Yeni Şafak, 8.1.2021) Amerika ve müttefikleri Irak’a girdiklerinde, kitle imha silahları yerine, çok miktarda altın külçeleriyle karşılaştılar ve yıllar geçmesine rağmen hala bu altınların kaderinin ne olduğu belirsiz. Amerikan askerlerinin eline düşen bu büyük hazinenin arasında her külçesi 18 kg olan 2000 altın külçesi sevkiyatı yapıldı. El-Alam’in haberine göre; kısa bir süre sonra Amerikalılar, askerlerinin aynı bölgede yaklaşık 700 milyon dolar değerinde 1183 külçe altın bulduklarını açıkladılar. (THA, 12 Nisan, 2016) ABD, 100 milyon dolarlık altın ele geçirdi. (Hürriyet, 26.5.2003)

Bush: Irak’ta Demokrasi Başarılı Olacak. Başkan Bush, Amerika öncülüğündeki koalisyonun güçlü olduğunu, Amerika’nın kararlı tavrının sürdüğünü, Irak halkının özgürlük içinde yaşamak istediğini ve bunu hak ettiğini belirterek, bu nedenlerden dolayı Irak’ta demokrasinin başarılı olacağını söyledi. Bush, Irak’ta büyük çatışmaların bittiğini açıklamasından bir yıl sonra yaptığı haftalık radyo konuşmasında Irak’ın işgalini savundu. Bush, Irak halkının bugün Saddam rejiminin zalimliğinden ve yolsuzluklarından uzak bir hayat yaşadığını söyledi. Iraklıların günlük hayatındaki gelişmeleri sıralayan Bush, Amerika’nın egemenliği de Irak halkına geri vermeye kararlı olduğunu tekrarladı. (Voa, 01 Mayıs 2004) Bush: Soykırımı önledik. Trafalgar Meydanı’nda yapılan savaş karşıtı gösteriyi ABD’de diğer gösterilerin izlemesi bekleniyorFotoğraf: AP ABD Başkanı Bush, Irak’ta geçen yıl asker sayısının artırılması kararını da savunuyor. “Bu adımla, soykırım boyutuna varabilecek şiddete karşılık verilmiş oldu” diyen Bush, Irak’ın artık “Araplar’ın Amerikalılar’ın yanında terör şebekesi El Kaide’ye karşı savaştıkları bir ülke haline geldiğini” söyledi. (DW, 18 Mart 2008)

Irak’da Saddam kitle imha silahlarını gizlemekle suçlandı ve oraya demokrasi ve özgürlük getirme bahanesi ile işgal edildi. Ama aslında amaç petrol ve İsrail’in güvenliği idi.

Bush: Irak’ta demokrasi doğuyor. ABD Başkanı George W. Bush, Iraklı yetkililerin öldürülmesine ve petrol boru hatlarının bombalanmasına rağmen Irak’ta demokrasinin doğduğunu belirtti. (NTV, 16 Haziran 2004) Bush ‘Irak’a demokrasi götüreceğiz’ sözüne kendi bakanını bile inandıramamış. Eski ABD Savunma Bakanı Donald Rumsfeld, eski ABD Başkanı George W. Bush’un ‘kendisinin de iflah olmaz bir neferi olduğu’ Irak işgalini eleştirerek, “Bush’un ‘Irak’a demokrasi götüreceğiz’ ifadesi bana gerçekçi görünmemişti” dedi. (Sputnik, 10.6.2015) Sonuç: “ABD’nin 18 yıl önce ‘demokrasi ve istikrar’ vaadiyle başlattığı Irak işgalinden geriye yıkım, kan ve kaos kaldı. 13 yıllık ağır ambargo sonucu 500 bin çocuk hayatını kaybetti. Irak Sağlık Bakanlığı’nın verileri üzerinde çalışma yapan bağımsız “Iraqcountybody” organizasyonuna göre, Irak’ta 2003-2011 yılları arasında çatışmalardan kaynaklı yaklaşık 120 bin sivil hayatını kaybetti.” (AA, 19.03.2021) “2003-2011 yılları arasında Irak’ta 461 bin kişinin savaşa bağlı nedenlerle öldüğü ve savaşın 3 trilyon dolara mal olduğu tahmin ediliyor.” (BBC, 20 Mart 2023) Eski ABD Dışişleri Bakanı Rice lafı dolandırmadı: Irak’ı demokrasi için değil, Saddam’ı devirmek için işgal ettik. (Güneş, 12.5.2017) Irak’ın işgalinde istihbarat yalanları. (BBC, 18 Mart 2013) Irak’ın işgalini önleyebilecek diplomat: Kimyasal silah olmadığını herkes biliyordu. (BBC, 4 Nisan 2018)

İşgal eder, katliam yapar, sömürürler. Kaçanları da katlederler! “Dünya İspanya’daki mülteci katliamını konuşuyor! Tüyler ürperten görüntüler. İspanya’nın Kuzey Afrika’daki toprağı Melilla kentinde mülteci katliamı yaşandı. Melilla’ya Fas sınırından geçmeye çalışan göçmenlere İspanya polisi kurşun yağdırdı. 37 mülteci hayatını kaybetti. Başbakan Sanchez’in mültecileri katleden polislere teşekkür etmesi infiale neden oldu.” (İnternet Haber, 26.06.2022) Yunan’dan sığınmacılara kurşun Yunanistan sığınmacıları caydırmak için her türlü yöntemi kullanıyor. Yunan Sahil Güvenlik ekipleri, sığınmacı botlarına doğrudan ateş açıyor; Midilli Adası’na ulaşanlar ya da Edirne’den karşı tarafa geçebilenler tutuklanıyor. (Yeni mesaj, 3.3.2020) Yunanistan’ın Ölüme İttiği 29 Göçmeni Türkiye Kurtardı. Göçmenler, Yunan askerlerince eşyaları ve cep telefonları alındıktan sonra can salına bindirildiklerini ve Türk karasularına itildiklerini söyledi. (07.06.2021) Yunanistan’ın ölüme terk ettiği kaçak mültecileri Türkiye kurtardı. 2018 yılında Edirne’de Jandarma tarafından bulunan birinin ayağı kırık 13 mülteci, Yunanistan polisinin kendilerini dövdüğünü ve kıyafetlerini aldıklarını söyledi. (Türkiye, 23 Eylül 2024) İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Yunanistan Sahil Güvenlik birimleri bu gece 7 göçmeni darp edip eşyalarını alıp ellerini plastik kelepçelerle bağlayıp can yeleği ve bot olmadan denize, ölüme attı” açıklamasında bulundu. (Cumhuriyet, 19.03.2021)

ABD başkanı Obama’dan Suriye’ye kimyasal silah uyarısı. ABD Başkanı Barack Obama, Suriye yönetimini kimyasal silah kullanmaması konusunda uyardı. Obama, kimyasal silah kullanımının, müdahale konusunda fikrini değiştirecek bir “kırmızı çizgi” olduğunu söyledi. (BBC, 21.8.2012) Üç ülkeden uyarı! Harekete geçeriz… ABD, İngiltere ve Fransa, “Esed rejiminin tekrar kimyasal kullanması durumunda harekete geçmekte kararlıyız.” mesajı verdi. (Haber 7, 22.08.2018) BM rezaleti! Suriye’de ‘kimyasal silah kullanıldı’ iddiaları üzerine acil olarak toplanan BM karar almadı. (Gazete Vatan, 23.08.2013)  BM’den hareket yok. (Haberturk, 23.8.2013) Yıl 2012. ABD’nin “kırmızı çizgisi” biyolojik silah defalarca Suriye’de kullanılır ama yıl ‘2024’ hala kırmızı çizgi hatıra gelmez! Ama ABD, Almanya ve İngiltere’ye kazık atınca bir anda Batılılar ‘demokrat’ olurlar!

İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarında can kaybı sayısı 40 bin 939’a, yaralıların sayısı ise 94 bin 616’ya ulaşmışken (NTV, 7.9.2024) İsrail askerinin itirafı ile tüm katliamların devamını sağlayan ülke ifşa olur. “ABD olmasa Gazze savaşı birkaç aydan uzun süremezdi” (Independent, 3 Eylül 2024) ABD bununla da yetinmez ve “Birleşmiş milletlerin güvenli bölge ilan edip koruma altına aldığını söylediği alanlarda üç binden fazla insanı katleden, okulları bombalayarak beş binden fazla sivili insanı kateleden, ambulansları, sağlık ve yardım gönüllülerinin araçlarını bombalayan, katliamlarını görüntüleyen 200’e yakın gazeteciyi öldüren, 20 binden fazlası 15 yaş altı çocuk olmak üzere 41 bin insanı göstere göstere katleden İsrail Devlet Başkanı Netanyahu’yu meclisinde 1 saat konuşturup, 382 tane vekiline 58’i ayakta toplam 76 sefer alkışlatan Amerika, HAMAS’ın üst düzey 5 yetkilisini yargılamak için süreç başlatır! (BBC, 4 Eylül 2024) “Kadın ve çocuk demeden, binlerce sivil öldüren hava bombardımanlarından daha dehşet verici bir şeyler bir şey var mıdır acaba?” (Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, s. 22) Ne yazık ki vardır! Dünya kamuoyu önünde ‘demokrasi, özgürlük, yaşam hakkı’ sloganları atanların bu katliamları uygulaması ve sonrada saf ayağına yatmaları:

Fransa Libya’da aslan payı alınca ABD özgürlük getirmeye karar verir, arada pay alamayan İtalya sömürgecilik ithamında bulunur: Libya’da ateşkes sonrası Fransız Total şirketi petrol üretimini artırmak için devrede. (BBC, 19 Kasım 2020) İtalya, Fransa’yı Libya’nın petrollerine göz dikip Afrika’yı sömürmekle suçladı. (Euronews, 22/01/2019) ABD: Askerlerimiz Libya’ya her an girebilir. ABD Genelkurmay Başkanı Joe Dunford, ABD askerlerini hazırlık yaptığını ve askerlerin her an Libya’ya dağıtılabileceğini açıkladı. (Milliyet, 21.05.2016) ‘Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olabilir’ ABD’nin Libya Büyükelçisi Christopher Stevens’ın Bingazi’de öldürülmesi sonrası açıklama yapan ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, “Bu gözü dönmüş şiddeti kınıyoruz. Özgürleştirdiğimiz bir ülkede bu nasıl olabilir” dedi. ABD Başkanı Obama da, saldırganların adalete teslim edilerek, yargılanacağını söyledi. (NTV, 12.9.2012)

ABD’den Yunanistan itirafı: Ege adalarındaki zırhlı araçların kullanımında ABD menfaatleri esas alındı. S-400’ler için Türkiye’yi F-35 programından çıkaran sonrasında Türkiye’nin F-16 alım talebine taş koyan ABD, Yunanistan’a sattığı silahlar konusunda çifte standart uyguladığını itiraf etti. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Ned Price, Yunanistan’ın “uluslararası anlaşmaları ihlal ederek” Ege adalarına çıkardığı ABD menşeli zırhlı araçlarının kullanım koşullarında ABD menfaatlerinin esas alındığını söyledi. (Yeni Şafak, 29/09/2022)

Veriler ABD’nin Rusya’dan ithalatı artırdığını gösteriyor. (CNN Türk, 06.10.2022) ABD’den Rusya ambargosunu ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye’de çok sayıda kişi ve kuruluşa yaptırım. (Euronews, 12/12/2023)

Kendine “demokrat” Batı’nın ikiyüzlülüğü ve Türkiye: Saddam, Halepçe’ de, başta Fransa olmak üzere ABD ve Avrupa ülkelerinin sattığı silahlarla çoluk çocuk demeden kendi vatandaşlarını katledip gazla zehirleyerek öldürdü. Türkiye Halepçe gazlı katliamından kaçan 40.000 Kuzey Iraklı Kürt komşusuna kucak açtı. 1990’da İkinci Körfez Savaşı’nda bir gecede bu sefer yarım milyon Kuzey Iraklı ayakkabısını dahi giymeye fırsat bulamadan can havliyle yine Türkiye’ye sığındı. Ülkenin dört bir yanından, ânında binlerce yiyecek -içecek -giyecek dolu kamyonlar akın akın yardıma koştu. 1989’da Komünist Bulgaristan Başkanı Jivkov’un başlattığı ‘adını, dilini, dinini değiştir’ zulmü sonucu 300.000 soydaşımız 6 asırdır yaşadığı topraklarda her şeylerini bırakarak Türkiye’ye sığındı. Ne ABD ne Avrupa basınında Jivkov’u kınayan en ufak bir ilana rastlamadık. 1992’den itibaren Saraybosna’lılar Müslüman ve de Türk kabul edildikleri için düzenli ve sürekli soykırıma tabi tutuldular, hatta bir kısmı BM’ye bağlı Hollandalı subay ve askerlerinin gözleri önünde umursamazlıkla katledildi. Bu vahşeti lanetleyen herhangi bir ilâna rastlamadığımız gibi, yıllar sonra katliama göz yuman Hollandalı subay ve askerler Hollanda Devletince madalyalara layık görüldüler. 30 yıl boyunca devam eden PKK vahşetinde öldürülen Asker ve Polis şehitlerimizden vazgeçtim, beş bin’in üstünde çocuk- kadın- yaşlı ve sivil için tavır koymuş kaç Batılı ismi sayabilirsiniz? Öyle bir ilana öncülük eden Türk aydınına da rastlanmadı. 1985’ten bu yana yalnız Almanya’da Türklere ait 3500’den fazla işyeri, dükkan, büro, ev vs saldırıya uğradı, kimileri içinde insanlarımızla yakıldı. Alman Devleti ve Polisi’nin bu olaylara duyarsızlığını eleştiren bir tek ilan göremedim. Bunlar birebir yaşadığım geçmiş olaylardır ve bir hatırlatma mesajıdır.” diyen Bülent Akarcalı, şöyle devam ediyor: “Bu yazı ne Gezi olaylarını ve arkasından gelişen durumları destekleyen yazılı ve görsel basın desteğini, ne de yurt dışında kendi paramızla çıkarttığımız ilânları eleştirmek için yazılmıştır. Tek amacı şudur: Türkiye’nin eksiğini- yanlışını görmeye ve bunu kınamaya bu kadar hazır bir Batı dünyası ve bu dünyayı harekete geçirecek insanlarımız, şu yukarıda saydığım vahşetler, insanlık dışı suçlar işlenirken neredeydiler? Irak’ta bir milyon insan öldürülürken yoktular, hâlâ her hafta yüzlercesi ölürken yoklar. Suriye’dekiler ölürken yoklar. Mısır’dakiler ölürken yoklar. Sınırlarımız içinde bir milyona yakın mülteciye hayat hakkını biz verirken onlar yine yoklar!  (Hasan Celal Güzel, Sabah,  18.08.2013)  Siz hiç Yahudileri eleştirmenin “nefret suçu” olarak kabul edilmesine karşı çıkan bir çağdaş aydın (!) gördünüz mü? Evet, Yahudilere bırakın hakareti eleştiriyi bile “nefret suçu” kapsamında ele alanlara hiçbirinin itiraz ettiği yok! Hiçbirinin aklına “özgürlükleri savunmak” gelmiyor! Yahudilerin eleştirilmesi konusunda “bu kadar tutucu” olanlar her ne hikmetse Müslümanlara hakaret söz konusu olunca alabildiğince “ifade özgürlüğü yanlısı” kesiliyorlar! Bu nasıl bir çifte standart ya da ikiyüzlülüktür? (Zeki Ceyhan, Milli Gazete, 17 Ocak 2015) Başkalarının özgürlüğünü kısıtlama özgürlüğü diye bir şey olmadığı gibi, başka insanların hukukuna tecavüz eden, hakaret eden, aşağılayan, nefret körükleyen söylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilmesi mümkün değil. Müslümanların kutsal değerleri söz konusu olduğunda bir anda “ifade özgürlüğünü” helvadan bir put gibi Müslümanların karşısına dikenler, mevzu Yahudi düşmanlığı, kendi içlerinde bir ırkçılık, nefret söylemi falan olduğunda o putu hiç yüzleri kızarmadan iştahla yerler. (Yasin Aktay, Yeni Şafak, 17.01.2015)

Batı-menfaat. Demokrasi bahane silah satışı şahane. Kaddafi’nin Roma’ya ve Paris’e çadır kurduğu 2009 yılında AB ülkelerinin Libya’ya silah satışı 470 milyon dolar oldu. Bunun içinde İtalya’dan savaş uçağı, Malta’dan hafif silahlar ve İngiltere’den cephane yer alıyordu. Bugün Kaddafi’yi diktatör ve halk düşmanı ilan eden ABD, 2007 yılında Libya’ya 5 milyon dolarlık silah sattı. Bu sembolik rakam ambargonun kaldırılıp diktatörle el sıkışma bedeliydi. Bush’un son yılında bu rakam 46 milyon dolara yükseldi.  2007 yılında Libya, Fransa ile 14 adet Rafale saldırı uçağı satış anlaşması imzalamıştı. İngiliz şirketleri, Libya’nın elindeki tankların modernizasyonu için 2009 sonunda 77 milyon dolarlık bir anlaşmayı ABD’ye götürdü. ABD yönetimi bu anlaşmayı onayladı. Ancak Kaddafi rejimine baskı başlamıştı. Ve skandal ortaya çıkınca kısa bir süre önce anlaşma geri çekildi. 30 Ocak’ta Rusya ile Libya hafif silahlar başta olmak üzere silah satışı için 1.8 milyar dolarlık anlaşma imzaladı. Bunların ne kadarının teslim edildiği bilinmiyor. Evet, Ortadoğu’da ve Arap coğrafyasındaki “diktatör tiyatrosu”nun asıl senaryosu işte budur. Petrol ve silah.  Bu oyunda insan hayatı, ölümler, işkenceler, intiharlar teferruattır. Verdiğin sürece diktatörsün. Kralsın, şeyhsin, emirsin. Vermezsen demokrasi gelir. Mesela Suudi Arabistan Kralı, 35 milyar dolarlık rekor silah alımını ABD’den henüz yapmıştır. Belki de böylece ömrünü uzatmıştır. Şimdi Libya’ya bakıyorum da. Fransızlar hangi uçaklarla bombalıyor biliyor musunuz? Kaddafi’ye sattığı Rafale saldırı uçaklarının daha gelişmişiyle. (Fatih Çekirge, Hürriyet, 21.03.2011)

“Batı ikiyüzlüdür ve bizim gibi ülkelere; “siz küresel dünyaya ayak uydurun”! der; “küresel olun, ulus devletin modası geçti” ! der; ama kendileri, dillerini, kültürlerini sonuna kadar savunurlar, korurlar! Kendi ulus devletlerine sımsıkı bağlıdırlar.” (Ömür Kurt, Banu Avar’la Konuşma, s. 146) “ABD/Batı medeniyeti ikiyüzlüdür, ilkesizdir. Onlar için “demokrasi” ve “özgürlük” kendi çıkarlarına hizmet eden sahte araçlardır.” (Murat AKAN, Twitter, 24 Temmuz 2024) Batı’nın hangi yüzü utanır? Batı, oldum olası ikiyüzlüdür. Hatta ikiyüzlülüğün de ötesinde ‘binbir surat’tır. Bu sebeple yüzsüz diye tanımlamak daha doğrudur. Yüzsüz olduğu için pişkindir. Adı üstünde, pişkin suratta utanma aramayınız! (İsmail Kapan, Türkiye, 5.11.2019) Batı’nın ahlaki değeri de, kriteri de yoktur Batı, bilimi insanlığın umumi faydası için elde etmeye çalışmadı hiçbir zaman. Batı sadece savaşta, siyasette, parada değil; fikirde, bilimde ve sanatta da ikiyüzlüdür. Ahlaki değeri de kriteri de yoktur. (Tayyar Tercan, Milat Gazetesi, 15.09.2022)

 

              

“Korkma sana barış getirmeye geliyoruz!”

 

Soykırım

Amerika Birleşik Devletleri’nin Soykırım Karnesi

Kızılderili Katliamı: 70 milyon Kızılderili kendi vatanlarında katledildi. 16. 17. yüzyılda Afrika Katliamı: 35 milyondan fazla Afrikalı köleleştirilerek (can kayıpları dahil) Amerika Kıtası’na getirildi. 1945 Hiroşima ve Nagazaki Atom Bombası Saldırısı: 350 bin kişinin ölmesine binlerce insanın sakat kalmasına neden oldu. 1945 Dresden Katliamı: 200 bin kişi 3 gün havadan atılan bombalardan öldü. 1950-1953 Kore Savaşı: 4 milyon kişi öldürüldü. 1950 Guatemela İşgali: 200 bin sivil öldürüldü. 1953 İran Darbesi: 10 binden fazla İranlı ABD’nin ekonomik, askeri desteğiyle infaz edildi. 1950-1959 Küba Katliamı: 60 bin kişi ABD destekli Batista birliklerince katledildi. 1960 Kongo Katliamı: 3 milyona yakın kişi CIA destekli iç savaş süresince öldürüldü. 1961-1962 Küba Darbesi: 294 kişi CIA’in küba’da Fidel Castrp’yu devirmek için planladığı Domuzlar Körfezi Operasyonu’nda öldürüldü. 1962-1975 Vietnam Savaşı: 3 milyon Vietnamli sivil hayatını kaybetti. Sivil halk üzerinde zehirli portakal gazı kullanarak soykırım yaptı. 1965-1966 Endonezya Katliamı: 500 bin -1 milyon arası Endonezyalı köylü, işçi, aydın öldü. 1970-1975 Kamboçya ve Laos Katliamı: 1 milyon kişiyi katletti. 1973 Şili Darbesi: 5 bin Şilili sivil hayatını kaybetti. 1974-1983 Arjantin Katliamı: 30 bin insanı öldürdü. 1977 El Salvador Darbesi: 70 bin Salvadorlu öldürüldü. 1980-1988 İran-Irak Savaşı: 700 binden fazla insan ölmüştür. ABD, lisanslı biyolojik ve kimyasal silahlarını Irak’a gönderdi. 1981-1990 Nikaragua İç Savaşı: 50 bin sivil hayatını kaybetti. 1983 Lübnan Katliamı: 14 bin deniz piyadesi ve binlerce kişiyi katletti. 1983 Grenada’nın İşgali: 300 binden fazla insan öldürüldü. 1989 Panama’nın İşgali: 3 bin Panamalı sivil öldürüldü. 1991 Irak’ın İşgali: 1 milyondan fazla Iraklı hayatını kaybetti. 1992-1995 Bosna Herkes Katliamı: 250 binden fazla Müslüman Boşnak, Sırplar tarafından BM ve tüm dünyanın gözleri önünde öldürüldü. 2001 Afganistan İşgali: 150 bin sivil öldürüldü. 2003 Irak İşgali: 1 milyondan fazla Iraklı katledildi. 2003 Darfur Darbesi: 300 bin kişi BM raporlarına göre ölen sayısıdır. 2001-2015 ABD İnsansız Hava Aracı Saldırıları: 10 bin kişi öldürüldü. 2020-2018 Arap Baharı ve Askeri Darbe: 2 binden fazla kişi öldü. 2011-2018 Suriye İç Savaşı: 100 binden fazla kişi öldü, 5 milyondan fazla kişi evini terk etti. ABD desteğinde İsrail’in Filistin Zulmü ve Katliamları: 100 binden fazla Filistinli öldürüldü. Filistinlilere ırk ayrımı ve yerleşim rejimi dayatması devam ediyor. (Sabah, 26.4.2021)

Batı ve Amerika emperyalizminin  yakın tarihi

  1. Emperyalist Paylaşım Savaşı: Özellikle o dönemde palazlanarak İngiliz hegemonyasını tehdit eden Almanya’nın önünü kesmek için başlatılan bu kan banyosunun maddi sonucu 10 milyon ölü, 20 milyon sakattır. Toplam asker sayısı 70 milyonu bulan orduların kapıştığı bu savaşın sadece Avrupa’daki mali bilançosu ise 350 milyar dolarlık yıkımdır. Silah sanayinin patlama yaptığı ama milyonlarca çocuğun açlıktan can verdiği bu büyük katliam emperyalizmin en ağır suçlarından biri olarak tarihte durmaktadır. II. Emperyalist Paylaşım Savaşı ise birincisinin çok çok üzerinde bir kanlı katliamdır. İnsanlığa verilen manevi zararları bir tarafa koyarsak, bu korkunç boğazlaşmanın sadece can kaybı olarak bilançosu tahminen 35 ile 60 milyon insanın ölümüdür. Yalnızca faşizmin kesin yenilgisini sağlayan kahraman Sovyet halkından 11 milyonu asker olmak üzere toplam 20 milyon insan hayatını kaybetmiştir. Ne zaman ki bütün emperyalist kampın sosyalizme saldırsın diye tasmasını gevşek bıraktığı Alman faşizmi Stalingrad önlerinde Sovyet halkının direnişiyle bozguna uğratılmıştır, ancak o zaman Kızıl ordu’nun ilerleyişinden korku duyan müttefikler duruma müdahale etmişlerdir. Bu savaşta Polonya’nın insan kaybı, 5 milyon 800 bin, Almanya’nınki ise 4 milyon civarındadır. Japonya’nın kaybı ise 2 milyon insandır ki bu katliamın önemli bölümü atom bombasının atıldığı Hiroşima ve Nagasaki’de gerçekleşmiştir. 1945’te yapılan bu nükleer katliamda birkaç saniye içinde 250 bin kişi birden öldürülmüş, iki şehir ve onların toplam halkı bir anda haritadan silinmiştir. Bugünkü durum ise özellikle siviller açısından çok daha vahimdir. Örneğin, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda ölen sivillerin askerlere oranı %50 iken 1990’lı yıllardaki çatışmalarda bu oran %90’a ulaşmıştır. 1986-1996 arasındaki savaşlarda ise 2 milyon çocuk ölmüş, 5 milyon çocuk sakat kalmıştır. Ve bugün dünyada 50 milyon insan mültecidir. İşte emperyalizmin militarist yüzünün insani maliyeti budur. Bugün dünyanın en zengin üç adamının varlığı 48 yoksul ülkenin ulusal gelirinden yüksektir. Aynı üç adamın varlığı Afrika’nın bütün ülkelerinin ulusal gelirinden yüksektir. Öte yandan, dünyanın en zengin 225 kişisinin varlığı ise bütün dünya nüfusunun sosyal gereksinmelerini karşılayabilecek miktardadır. Uçurum bu denli derindir. Buna karşılık Dünya Gıda Örgütü (FAO) verilerine göre 1960-1970 arasında 13, 1970-80’de 15, 1980-85 arasında ise 40 milyon kişi açlıktan ölmüştür. 1990’da toplanan Dünya Çocuk Zirvesi raporuna göre her yıl 12 milyon çocuk önlenebilir hastalıklardan ölmektedir ve UNICEF tahminlerine göre 2000’li yıllarda 175 milyon çocuk 5 yaşına gelmeden ölecektir. Tamamen yasak olduğu halde bugün Asya’da çalıştırılan çocukların sayısı 250 milyondur. Ve tabii ki bunlar, şanslı olanlarıdır; bu ülkelerdeki 2 milyon çocuk ise doğrudan fuhuş pazarındadır. Aynı yıllarda, yani 1980-1994 arasında yoksul ülkelerin borçlarının artış oranı %400’dür; 1980-1998 arasında bu borçlar 600 milyar dolardan 2.2 trilyon dolara yükselmiştir. Yalnızca yoksul ülkelerde değil, Avrupa’da da nüfusun %17’si yoksulluk sınırındadır. ABD’de 12 yaş altındaki 13 milyon çocuğun aç olduğu BM verileriyle sabittir. Çünkü ABD’nin maddi varlığının %68’ini nüfusun %1’i almaktadır. Buna karşın aynı ülkede nüfusun 7 milyonu evsizdir, 26 milyon kişi uyuşturucu kullanmaktadır. Emperyalizmin varlığının doğurduğu sonuçlardan biri de, sağlık konusundaki vahim durumdur. Örneğin, emperyalist metropollerde ortalama ömür 72-74 arasında değişirken, bağımlı ülkelerde 55 yılı geçmemektedir. Salgın hastalıklar bağımlı ülkelerde çok yaygındır. Örneğin, iyot eksikliğinden kaynaklanan endemik guatr, tahminlere göre 200 milyon insanı etkilemektedir. 70 ülkede, 180 – 200 milyon insanda parazit hastalığı görülmekte, sıtma Afrika’da her yıl milyonlarca çocuğu öldürmektedir. UNİCEF’e göre, gelişmiş ülkelerde beş kişiye bir doktor düşerken, bağımlı ülkelerde 2700 kişiye bir doktor düşmekte, oran bazılarında ise 20 bine çıkmaktadır. Bağımlı ülkelerde, bir buçuk milyar insan ve 6 yaşından küçük 400 milyon çocuk her türlü tıbbi bakımdan yoksundur. Bağımlı ülkelerde, 1980 verilerine göre, kişi başına sağlık hizmetleri için harcanan yılda yalnızca 1.7 dolardır. Bu, emperyalist metropollerde 144 kat daha fazladır.

Batı dünyaya zulüm ve felaket getirmiştir!

Avrupa: İSPANYA bunların en önemlisidir. Alman ve İtalyan faşizminin desteğiyle İspanya Cumhuriyeti’ne karşı 1936’da ayaklanan General Franko’nun faşist ordusu 1939’un Mart ayında gösterilen insanüstü direnişe rağmen Madrit’i ele geçirdiğinde bir milyondan fazla insanın kanına girmişti bile. Guernica katliamı gibi yüzlerce katliama imza atarak iktidara gelen Franko’nun en büyük desteği ise ABD’ydi ve bu destek sayesinde Franko 80’li yıllara dek ayakta kalabildi. Dünyanın en uzun süren diktatörlüklerinden biri olan Franko diktası, bu dönem boyunca binlerce sendikacı, devrimci ve Bask savaşçısının kanına girdi. Bask ülkesinin işgali bugün de devam ettirilmektedir. PORTEKİZ’deki 45 yıl hüküm süren Salazar diktası da aynı güçlerin ürünüdür. 1930’da bütün siyasi faaliyetleri, sendikaları yasaklayarak işe başlayan Salazar, CIA tarafından desteklenen gizli servisi PİDE’nin baskısıyla Portekiz’i cehenneme çevirdi. Binlerce gencin, işçinin katili olan bu diktatör ancak 1974 yılında bir ayaklanma ile devrilebildi. Portekiz’in bu sürede sömürgelerinde yaptığı katliamlar bir yana kendi askeri kaybı bile 10 bin ölü ve 50 bin yaralıydı. 1943 yılında devrilene kadar Mussolini faşizminin İTALYA’da yaptıkları ve özellikle Afrika’daki katliamları ise tarihe kaydolmuştur. İktidar olur olmaz bütün işçi örgütlerini, grevleri yasaklayan Mussolini yıllarca demir yumrukla yönettiği İtalya’yı Hitler’in emrinde bir bekçi köpeğine dönüştürdü. Sonraki süreçte de İtalyan faşizmi kendisini farklı biçimlerde devam ettirmiştir. Örneğin, İtalyan kontr-gerilla örgütü Gladio Avrupa’nın en kanlı devlet terörü örgütlerinden biridir. CIA denetiminde kurulan ve gazetecilerden adli suçlulara dek yüzlerce insanı kullanan, milyarlarca dolarlık servetleri elinde tutan bu örgüt, yüzlerce cinayete imza atmış, birçok ülkede neo-nazi çetelerin kurulmasına önayak olmuştur. Ünlü Bologna istasyonu katliamı dahil birçok kanlı olaya imza atan Gladio, bugün hâlâ varlığını sürdürmekte ve Türk özel timleri dahil birçok kontr-gerilla örgütüne eğitim kamplarında hizmet vermektedir.  YUGOSLAVYA’nın çektiği acılar ise yüzyılın en trajik olayıdır. 1944’te Alman işgalini sona erdiren Yugoslavya, onyıllar sonra 1990’larda bu kez ABD işgaline uğramıştır. CIA tarafından kışkırtılarak kendi aralarında boğazlaşmaya itilen Yugoslavya halkları, tam bir etnik kargaşa yaşamışlar, bu arada binlerce kişinin öldürüldüğü, tecavüze uğradığı kirli bir savaş sırasında korkunç acılar çekmişlerdir. Sonunda ABD’nin öncülüğünde bölgeyi işgal eden NATO güçleri, Yugoslavya’nın varlığını tamamen sona erdirerek, kukla devletçiklerin yer aldığı bir kaos yaratmışlardır. ABD destekli bir “ayaklanma”(!) ile yıkılan Miloseviç’in yerine onun kadar sağcı ve katliamcı birinin getirilmesi de ABD’nin amacını gözler önüne sermiştir. Bu arada besleme bir örgüt olarak kurulan UÇK bahane edilerek KOSOVA ve MAKEDONYA’nın işgali de tamamlanmıştır. Bu ülkelere karşı düzenlenen NATO operasyonlarında sadece “yanlışlıkla” öldürülen sivillerin sayısı bile net olarak saptanamamaktadır. YUNANİSTAN’da olup bitenleri anlamak için ise yalnızca 1947 yılını hatırlamak yeterlidir. 1941’den beri Alman işgaline karşı yiğitçe savaşan Yunan komünistleri, 1947’de emperyalizm için ciddi bir tehlike oluşturduklarında tarihin en büyük katliamlarından birini yaşadılar. “ABD yardım etmezse Yunanistan komünistlerin eline geçecek” çığırtkanlığı yapan Başkan Truman’ın desteğiyle başlayan katliam süresince 50 binden fazla komünist öldürüldü. İç savaşın bütünü sırasında ise 185 bin partizan ölürken, açlıktan ölenlerin sayısı 260 bindi. Yunanistan’ın toplam nüfusunun yüzde onu böylece katledilmişti; ayrıca yüz binlerce insan toplama kamplarında tutuldu. Daha sonra 1960’larda CIA’nın tezgahladığı Albaylar cuntası ise aynı türden katliamlar konusunda bir emperyalist geleneği devam ettirmiştir. Yüzlerce devrimci öğrenci başta olmak üzere çok sayıda ilerici insan bu dönemde katledilmiş, Yunanistan baştan başa bir işkence haneye çevrilmiştir. ALMANYA’nın sabıkaları sanıldığı gibi Hitler’le başlamamaktadır. Çok daha öncesinde 1918-19 Alman devriminin bastırılması sırasında yapılan kitlesel işçi katliamlarını, Spartakist önderler Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht’in kurşuna dizilmesini hatırlamak bile bunu kavramak için yeterlidir. Daha sonraki 1923 ayaklanması ve Hamburg barikatlarında akıtılan işçi kanı da Alman emperyalizminin en bilinen sabıkalarıdır. Nazi katliamlarından, toplama kamplarından ise daha önce söz etmiştik. Ama sanıldığı gibi Hitler’in yenilgisi de faşizmin bitmesi anlamına gelmemiştir. Daha 1945 yılı bitmeden Hitler’in eski kadroları işbaşına dönmüşlerdi bile. Nazi partisinin gizli servis şefi Gehlen, Federal Almanya’nın da gizli servisini yönetiyordu. Sosyalizme yönelik komploların hemen tümü bu dönemde Almanya üzerinden yürütüldü. Bütün Neo-Nazi örgütleri böylece kuruldu ve güçlendirildi. CIA tarafından desteklenen gizli servis BND 1970’li yıllarda Kızıl Ordu Fraksiyonu (RAF) üyelerine düzenlenen operasyonların ve dört RAF liderinin Stammheim Cezaevi’nde kurşuna dizilmesinin baş sorumlusuydu. CIA’nın alt birimlerinden biri olan OPC tarafından organize edilen AVUSTURYA Nazileri ise devletle tamamen işbirliği halindedirler. Eski SS subaylarının üst düzey yönetici olduğu bu örgüt sendikacılara ve sol partilere, yabancı işçilere karşı saldırıların baş sorumlusudur. Avrupa’nın en sakin görünen ülkesi olan İSVEÇ’te Başbakan Olof Palme’nin benzer bir Neo-Nazi organizasyonu tarafından öldürüldüğü kesin gibidir. Suikastten sonra tanıkların doğrudan teşhis ettiği kişilerin çoğunun eski paralı askerler ve neo-naziler olması ve bunlardan eski bir İngiliz lejyonerinin geçtiğimiz yıllara kadar Kıbrıs Bayrak Radyosu’nda “çevirmen” kadrosunda çalışması hiç rastlantı değildir. İşçi sınıfı tarihinin en büyük ayaklanmasına ve en kanlı katliamına 1871 Komün günlerinde sahne olan FRANSA ise sömürgelerinde uyguladığı yüz kızartıcı suçlarla anılır. Alman işgalinden büyük ölçüde komünist direnişçilerin sayesinde kurtulan Fransa, daha sonra ABD’nin açık desteğiyle sağcı yönetimlerin kapısını aralamış ve bu arada sömürgecilikten hiç vazgeçmemiştir. Büyük bir yenilgiye uğradığı 1954’e kadar Vietnam’a kan kusturan, Cezayir’i kana bulayan Fransa, 1968’lerdeki gösterilerde kendi halkına karşı da acımasız davranmış, Paris sokaklarında yine devrimcilerin kanını akıtmıştır. Bütün bu saldırganlığın başını ise bizzat devlet tarafından kurulan OAS isimli katiller örgütü çekmiştir. Fransa bugün hâlâ Afrika ve Uzakdoğu’dan elini çekmiş değildir. İNGİLİZ emperyalizmi bütün dünyanın en iyi bilinen sömürgeci gücüdür. Şimdilerde eski gücünü yitirmiş gibi görünse de “üstünde güneş batmayan” imparatorluk olarak tanımlanan İngiltere, Hindistan’dan Güney Afrika’ya dünyanın dört bir yanında sayısız katliama ve soyguna imza atmıştır. Son dönemde de Amerikan emperyalizmin en sadık müttefiki olarak görev yapan İngiltere, bütün haydutluk ve katliam savaşlarında bizzat yer almaktadır. l Neredeyse yüz yıldır İngiltere’nin işgali altında olan İRLANDA ise Avrupa’nın kanayan yarasıdır. İngiliz işgaline karşı mücadelenin başladığı ve IRA’nın kurulduğu ilk günlerden beri, İngiliz devleti, zaman zaman yerli işbirlikçilerini de kullanarak İrlanda’da sayısız suç işlemiştir. 1916’da Paskalya Ayaklanması’ndan sonra IRA kurucusu James Conolly ve 12 arkadaşını kurşuna dizen İngiltere, sonraki yıllarda faşist işbirlikçilerini de kulanarak yüzlerce yurtsever İrlandalıyı katletti. Ölüm oruçlarında yaşamını yitiren Bobby Sands ve dokuz arkadaşının da dahil olduğu 3 binden fazla kişi İrlanda için savaşırlarken öldürüldüler. Ki bunların çoğunluğu, “Kanlı Pazar” katliamında olduğu gibi sivil insanlardı. lEsas olarak kendi hatalarının sonuçlarını yaşayan ama bu arada emperyalist kampın gizli servislerinin komplolarına da hedef olan eski sosyalist ülkeler de, reel sosyalizmin çöküşünden sonra büyük bir yıkım içine gömülmüşler, kapitalist sisteme dahil olmanın bedelini çok ağır ödemişlerdir. RUSYA İçişleri Bakanlığı verilerine göre, tutuklanan Rus gençlerinin sayısı 1990-1997 arasında üçte bir oranında artarak 200 bin kişiyi geçmiştir. St. Petersburg’da 3 bin, Moskova’da ise 6 bin çocuk sokaklarda yaşamaktadır.

Kuzey Amerika: Kızılderili katliamı, ABD’nin kuruluşundan çok önce başlayan insanlık tarihinin en ağır suçlarından biridir. Ta Kolomb’un kıtaya ayak bastığı günden beri başlayan katliamlar zincirinin Kuzey’deki ayağı da Güney’den hiç aşağı kalmaz. Bir zamanlar nüfusu 30-40 milyonu bulan Kızılderililerin sayısının bugün 2-3 milyona düşmesi bunun en açık kanıtıdır. Sömürgeci beyazlar tarafından mahvedilen doğa dengesi yüzünden hastalıklardan, açlıktan ölen milyonlarca Kızılderilinin yanında beyazların ayak bastıkları her toprak parçasından sürülen bu insanlar yüz yıl boyuncu sistematik katliamlara uğradılar. Korkunç bir asimilasyon politikasıyla, sahtekarlıklarla adım adım sürülen Kızılderililer, yıllar boyunca toplama kamplarına ya da kimliksizliğe mahkûm edildiler. Amerikan demokrasisi denilen şey, böylece yaklaşık 30 milyon yerlinin katledilmesi üzerine kuruldu. Siyahlara karşı uygulanan kölecilik ise belki şimdi tarih kitaplarında kalmış gibidir ama bu kanlı tarih unutulmamıştır. Yüzbinlerce Afrikalı’nın köle gemileriyle ABD’ye taşındığı bu dönem, ABD’nin ekonomik zenginliğinin de aslında ilk temelini oluşturur. On binlerce kölenin açlıktan, hastalıklardan ve işkenceler yüzünden öldüğü bu dönemden sonra ilk siyah hareketleri başladığında ise ortaya çıkan Ku-Klux-Klan linçleri işin başka bir cephesidir. 1800’lü yıllardan bugüne dek süren Amerikan linç geleneğinde, on binlerce siyah, yakılarak, asılarak öldürülmüş, bu arada kısırlaştırma gibi iğrenç ırkçı yöntemler de uygulanmıştır. Öyle ki, salt 1870-1890 arasındaki yirmi yılda on bin siyah linç edilerek öldürülmüş, 1970’lere kadar siyah kadınların %24’ü, PortoRiko’luların %35’i kısırlaştırılmıştır. Aynı süreçte suikastle öldürülen Malcom X, Martin Luther King gibi siyah önderler ve Kara Panterler’in katledilen militanları da bu arada anılmalıdır. 2 Şubat 1848’de Meksika’ya ait Teksas, Arizona, California gibi sekiz kentin işgal edilerek ABD toprakları haline getirilmesi de ABD tarihinin utanç sayfalarından biridir. Giderek bu topraklar üzerinden eski sahiplerini kovan Amerikalılar, zaman zaman çıkan ayaklanmaları da 1957’de olduğu gibi kanla ve tutuklamalarla bastırmışlardır. Bu arada Meksika’nın büyük kızılderili uygarlığı talan edilmiş ve bu kültür neredeyse tamamen yok edilmiştir. İşçilere yönelik saldırı ve komplolar, ABD tarihinin unutulamaz bir parçasıdır. Sonradan 1 Mayıs gününün mücadele günü ilan edilmesine neden olan 1886’daki 6 işçinin öldüğü gösteri ve 8 işçi önderinin idam edilmesi bunun en bilinen örneğidir. Daha sonra sendikaları satın alarak, işçi sınıfını susturmaya çalışan Amerikan burjuvazisi, bunun yetmediği yerde de, idamlar ve katliamları devreye sokmuş, büyük tutuklamaları arkası arkasına geliştirmiştir. Örneğin sadece 1937’deki Chrysler ve General Motors grevlerinde mafya ve polisin saldırılarında 98 işçi öldürüldü. İşçi sınıfı hareketini her zaman acımasız bir baskı altında tutan ABD, Sacco ile Vanzetti isimli iki işçinin idamında olduğu gibi bin bir türlü komployu kullandı. MacCarthy kampanyası sırasında ise binlerce Amerikalı tutuklandı ve mahkemelerde yargılandı. 1953’te “ajanlık”la suçlanan komünist Julius ve Ethel Rosenberg çiftinin idamı ise tam bir yüz kızartıcı suç olarak ABD tarihine geçti.

Güney Amerika: Kolomb’un karaya ayak bastığı günden beri devam eden Kızılderili uygarlıklarının yok edilmesi, dünya tarihinin en trajik olayıdır. Açgözlü İspanyol ve Portekiz sömürgeciliğinin Güney Amerika’daki katliamlarının kesin rakamlarını tahmin edebilmek bile mümkün değildir. Sayıları milyonlarla ifade edilen Aztek ve İnka halklarının korkunç katliamlarla yok edilmesinin ötesinde sömürgecilerin yerlilerden gasp ettiği maden ve altın stoklarının da miktarı tam olarak bilinmemektedir.  1831’den beri ABD’nin gizli işgalini yaşayan ARJANTİN’deki 1976 faşist cuntası, Latin Amerika tarihinin en kanlı cuntalarındandır. İlk günden beri ABD tarafından tanınan ve desteklenen General Videla cuntası, ilk anda 1300 kişiyi katlederken, daha sonraki yıllarda 30 binin üzerinde devrimciyi, sendikacıları ve işçi önderlerini “kayıp” etmesiyle ünlüdür. “Kayıp” ilan edilenlerin çoğunun ordu helikopterlerinden denize atıldığı ve hatta bu insanların çocuklarının bile evlatlık olarak satıldığı sonraki yıllarda açığa çıkmıştır. BOLİVYA’da ise sadece 1947-1952 arasında çoğu madenci ve tarım işçisi 30 bin kişi ABD destekli cuntalar tarafından katledildi. Bundan öncesinde kışkırtılan bölgesel savaşlarda ölen Bolivyalıların sayısı ise on binlerle ifade edilmektedir. 1980 yılına gelinceye kadarki tarihinde tam 189 hükümet darbesine tanık olan Bolivya’da katledilen insanların sayısını tutmak neredeyse imkansızdır. Üniversite bombalamaktan köy yakmaya kadar her türden cinayet yolunu kullanan Bolivya cuntalarının hepsi de ABD ve CIA desteklidir. Ama herhalde bu cinayetlerin en önemlisi büyük devrimci Che Guavera’nın 1967’de CIA ajanları ve Bolivya ordusunun kasapları tarafından yaralıyken kurşuna dizilerek katledilmesidir.  CIA destekli 1964 darbesi BREZİLYA’nın tarihindeki en kanlı olaylardandır. Üç-dört yıl içersinde cuntanın ABD ile işbirliği yaparak kurduğu “Ölüm Filoları” iki binden fazla kişiyi katletmiştir. 1968’de efsanevi gerilla önderi Carlos Marighella’nın öldürülmesi de Brezilya oligarşisinin sabıkalarındandır. Her zaman faşist rejimler altında yaşayan Brezilya, bugün dünyanın en çok yoksulluk çekilen ülkeleri arasındadır ve her gün ortalama bin çocuğun öldüğü Brezilya kentlerinde polisin de sokak çocuğu avlayarak katlettiği son yıllarda açığa çıkmıştır. EL SALVADOR, Latin Amerika’nın cinayetler ülkesi olarak ün yapmıştır. Daha 1931-1944 arasındaki yerli ayaklanmaları sırasında 15 binden fazla insanı katletmekle işe başlayan El Salvador kasapları, 70’li yıllara gelindiğinde tam bir kıyım makinesi olarak iş görmüşlerdir. Özellikle 1979 yılından sonra CIA tarafından faşist ARENA partisiyle birlikte oluşturulan ölüm mangaları, toplam 70 bin devrimci ve yurtseveri katletmiştir. Binlerce çocuk ve köylü de bu rakamın içindedir. Öyle ki, sadece 1981’de ölüm mangaları içlerinde rahiplerin de bulunduğu 12 bin kişiyi öldürdüler. Bütün bu cinayetlerin arkasında ABD’li danışmanların durduğu ve birçok katliama da bizzat katıldıkları ise resmi belgelerle kanıtlandı. Bütün tarihi cuntalar ve 1931’de olduğu gibi köylü katliamlarıyla (30 bin ölü) geçen GUATEMALA’nın yaşadığı en korkunç dönem 1954’teki ABD işgali ve cuntası dönemidir. United Fruit Company adlı ABD tekelinin desteğiyle toparlanan paralı askerler ve ABD yeşil berelilerinin yaptığı müdahaleden bu yana devam eden faşist cuntalar sırasında toplam 200 binden fazla insan katledildi. Sadece 1986 yılı içersinde öldürülen işçi, köylü ve devrimci sayısı 18 bindir. KOLOMBİYA’daki manzara ise tam bir faciadır. 1948’de United Fruit Company ve Standart Oil’in siparişiyle CIA’nın Kolombiya devlet başkanı Gaitan’ı öldürmesiyle başlayan cuntalar dönemi aynı zamanda cinayetler dönemidir. 1948 ile 1957 arasındaki cuntalar sırasında 300 bin kişi, 1957 ile1963 arasında ise 20 binden fazla insan öldürüldü. Amerikan çıkarları uğruna yapılan bu katliamlara gerilla savaşıyla karşılık veren Kolombiya halkı, bugün hâlâ ABD ordusunun katliamlarıyla karşı karşıyadır.  1898’deki ABD işgalinden 1959’a dek kukla hükümetler tarafından yönetilen KÜBA, 1959’da Fidel ve Che önderliğindeki gerilla güçlerinin iktidarı ele geçirmesiyle emperyalist boyunduruktan kurtuldu. Bu süre içinde sadece Batista cuntası 60 bin Kübalının hayatına mal oldu. Ama Küba, kurtuluş gününden sonra da emperyalizmin saldırılarından nasibini aldı. 1962’de sosyalizmi yıkmak için yapılan Domuzlar Körfezi çıkarmasının başarısızlığa uğramasından sonra da yüzlerce suikast planı ve provokasyon birbirini izledi. Her yönden başlatılan ambargo ise bugün hâlâ devam etmektedir.  MEKSİKA’nın tarihi ABD’nin saldırganlığının tarihidir aynı zamanda. Daha 1848’de topraklarının büyük bölümünü ABD’ye kaptıran Meksika, yerli kültürünün ve bütün maddi zenginliklerinin yağmalandığı yüzyıl boyunca ayaklanmalarla sarsıldı. 1909’da Zapata ve Panço Villa’nın önderliğinde başlatılan köylü ayaklanmalarının bastırılması ABD’nin doğrudan askeri müdahalesi sayesinde bastırılabilmiş ve Zapata ile Villa çeşitli tuzaklarla katledilmiştir. O günden beri cuntalar ve sık sık taraf değiştiren hükümetler tarafından yönetilen Meksika 1994’ten bu yana Zapata’nın mirasını sahiplenen Zapatist Kurtuluş Ordusu’nun (EZLN) başlattığı gerilla hareketiyle sarsılmaktadır.  NİKARAGUA’nın acılı günleri 1885’te Amerikalı korsan Walker’in bölgeyi işgal girişimiyle başladı. 1894’ten sonra ise artık Nikaragua tam bir ABD eyaleti haline getirilmişti. Bütün zenginlikleri ABD tarafından denetleniyor ve oradan yönetiliyordu. 2 Mayıs 1926’da “yoksulların generali” Sandino’nun önderliğinde başlayan anti emperyalist direniş, Sandino’nun ABD uşağı Somoza tarafından tuzağa düşürülerek katledilmesine dek sürdü. Aynı anda Sandino’nun kampları da basılarak üçyüz insan bir anda kurşuna dizilmişti. Bu noktadan sonra Latin Amerika tarihinin en kanlı diktatörlerinden biri olan Somoza’nın diktatörlüğü başladı. CIA ajanı olan Somoza, ülkeyi 1979’da iktidardan alaşağı edilene kadar kan ve dehşetle yönetti. Bu süreçte kurulan Sandinist Ulusal Kurtuluş Cephesi (FSLN)’ye karşı yapılan operasyonlarda binlerce yoksul köylü ulusal muhafız denilen katil çeteleri tarafından öldürüldü. Bu süreçte bizzat CIA ajanlarının yönettiği işkence haneler tam kapasite çalışarak binlerce insanı katletmişti. Ama FSLN’nin iktidarı ele almasından sonra da emperyalizmin komploları bitmedi. Devrim gününden 1985’e kadar geçen sürede Miami’de örgütlenen kontra çetelerinin saldırılarında 11 bin Nikaragualı yaşamını yitirdi, ülke ekonomisi sabotajlarla mahvedildi ve böylece silahla kazanılmış olan devrimin seçim sandıklarında terkedilmesinin zemini hazırlandı. 1780’de ünlü Kızılderili önderi Tupac Amuru’nun katlinden beri PERU’da da cinayet makineleri hiç boş durmadı. 1968’den en son diktatör olan Fujimori’ye dek her zaman baskı ve zulümle yönetilen Peru’da sadece 1980’den bu yana 30 bin kişi işkenceler ve kurşuna dizmeler yoluyla öldürülmüştür. 124’u Lurigancho, 118’i El Fronton cezaevinde olmak üzere yüzlerce devrimci tutuklunun kurşunlanarak öldürülmesi Peru oligarşisinin en kirli işlerindendir. Aydınlık Yol ve Tupac Amuru Devrimci Hareketi (MRTA) örgütlerinin başlattığı gerilla savaşı süresince Fujimori diktası, en kanlı cinayetleri işlemiştir. Özellikle MRTA’nın düzenlediği Japon Büyükelçiliği’nin basılması eylemi sırasında düzenlenen operasyonda gerillaların öldürülmesi son dönem devrimci tarihinin canlı anılarındandır. ŞİLİ ise artık dünyadaki birçok insan tarafından faşist Pinochet cuntasının marifetleriyle tanınmaktadır. ABD kökenli çokuluslu şirketlerin (özellikle ITT) siparişi üzerine CIA tarafından tasarlanan darbe 1973’te general Pinochet tarafından gerçekleştirildi ve darbenin ilk gününde başta solcu başkan Allende dahil olmak üzere toplam 35 binin üstünde insan işkencelerle, kurşuna dizmelerle katledildi, binlerce insan sakat bırakıldı, binlercesi “kayıp” edildi. CIA’nın bizzat katıldığı ve planladığı bu darbe sonrasında bütün sendikalar, partiler kapatıldı, ülke baştan başa işkencehaneye döndürüldü. Buna karşılık Şili cuntası ABD ve IMF’den tarihin en yüksek yardım ve kredilerini aldı. Ancak buna rağmen Pinochet döneminin sonunda Şili ekonomisi tam bir harabe halindeydi. Tupamaros gerilla örgütüyle başa çıkamayan ABD işbirlikçilerinin düzenlediği 1973 cuntasından sonra URUGUAY tam bir cehenneme döndürüldü. Bu dönemde her 54 Uruguaylıdan biri tutuklandı. Diktatörlük binlerce insanı işkencelerden geçirerek katlederken ABD’nin tavsiyesiyle Tupamarosların lider kadroları uzun yıllar boyu en katı tecrit koşullarında, hücrelerde tuttu.  Aynı şekilde VENEZUELA da CIA operasyonlarının deneme laboratuvarı yapıldı. Petrol üretimi bakımından önemli olan Venezuela ABD’nin güneydeki yatırımlarının %66’sını barındıran ülke olarak her zaman cuntalar ve faşist yönetimlerin elinde olmuştur. Bu ülkedeki en küçük bir ulusal hareket bile her zaman kanlı bastırma harekatlarıyla karşılanmış, Douglas Bravo’nun başını çektiği gerilla hareketleri köylülere yapılan katliam seferleriyle bastırılmıştır.  ABD’nin arka bahçesindeki ülkelerden HAİTİ de en kanlı kıyımlardan nasibini aldı. Yalnızca 1915’teki ABD işgali sırasında birkaç günde 3 bin 500 kişi öldürüldü. Daha sonra ABD işgali resmen bittiğinde de kıyımlar bitmedi. ABD destekli cuntalar boyunca 1957’den 1971’e kadar Haiti’de 26 bin kişi öldürüldü. PANAMA Kanalı ise daha kazılırken 28 bin can almıştı. Her zaman kukla hükümetler tarafından yönetilen Panama’da basit öğrenci gösterileri bile her zaman en vahşi kurşuna dizmelerle cezalandırıldı; çünkü ABD için kanal stratejik bir anlam ifade ediyordu. Daha sonraki yıllarda, 1990’da uyuşturucu ticareti yaptığı bahanesiyle Panama devlet başkanı Noriega’nın tutuklanıp ABD’ye götürülmesi ise tam bir komedi olarak nitelendirildi. Müdahaleye bahane teşkil eden Noriega’nın eski bir CIA ajanı olması, ABD’nin uyuşturucu piyasasındaki rolünü açığa çıkarmıştır. 1979’da iktidara gelen sosyalist eğilimli Bishop’un katledilerek devrildiği GRENADA Adası işgali ise ABD’nin bölgede işlediği en son suçlardan biridir. Pervasızca gerçekleştirilen bu işgal sonucunda ABD Grenada’yı 1985’e kadar işgali altında tuttu.

Afrika: Emperyalist sömürgeciliğin en büyük acılarını çeken şüphesiz Afrika kıtası olmuştur. Yüzyıllardır işgal altında tutulan, sömürülen ve baskı altında tutulan Afrika’nın çektiği acı emperyalist aşamayla birlikte daha da artmış, başkaldırdığı her noktada ise kirli savaşın en acımasız yöntemleriyle karşılaşmıştır. 1950’lerde Afrika madenlerinin ve diğer zenginliklerinin %60’ından fazlası emperyalistlerin elindeydi, bütün kaynakları vantuzlanan kıta insanları ise açlık ve sefaletin pençesindeydi. %99’a yakın bir bölümü okuma yazma bilmeyen bu dev kıtanın insanları, nasıl doğup nasıl yaşadıklarının bile farkına varmadan ölüp giderken emperyalist şirketler kasalarını doldurmaktaydılar. O kadar ki, uyanan Afrika, topraklarından sömürgecileri kovduktan sonra bile açlık ve sefaletin pençesinden kurtulamadı.  Uyanışın ilk ve en tutarlı sembollerinden biri ANGOLA’ydı. Portekiz sömürgecilerine karşı mücadeleyi başlatan MPLA’nın haraketi Salazar diktasının en acımasız işkence ve saldırılarıyla karşılaştı. Buna rağmen iktidarı alarak işgalcileri kovan Angola halkı, bu kez de ABD komplolarından kurtulamadı. 1976’daki zaferden sonra CIA güdümlü kontra örgütlerinin saldırıları 300 bin Angolalının ölümüne neden oldu, 80 bini ise sakat kaldı.  BATI SAHRA’da 1973’te mücadeleye başlayan POLİSARİO gerillaları da karşılarında aynı güçleri, binlerce ABD ve Mısır askerini buldular. Zengin fosfat yataklarına sahip Sahra, emperyalistler için vazgeçilmezdi ve bu nedenle işkence tezgahlarını Batı Sahra’ya kurmakta gecikmediler.1830’da Fransa işgaliyle başlayan acılar CEZAYİR halkının yakasını hiç bırakmadı. Petrol ve maden yataklarıyla bütün emperyalistlerin iştahını kabartan Cezayir, 1832-39 arasında Abdülkadir Cezayiri önderliğinde ilk direnişine başladı. Yedi yıl içersinde binlerce ölü, sömürgeciliğin Cezayir’e armağanıydı. Daha sonra, sadece 1945’teki Sedif ayaklanmasında 45 bin ölü sayılabildi. 1954’te bağımsızlık hareketi yeniden başladığında bu kez sahnede Fransız İstihbarat örgütü OAS’ın işkence haneleri ve suikastleri vardı. 1954-1962 arasındaki tablo korkunçtu: 1.5 milyon ölü, 2 milyon 800 bin tutsak… Bağımsızlıktan sonra ise bu kez şeriatçılarla hükümetin organize ettiği kontra örgütler arasındaki iç savaş 100 bin Cezayirlinin canına mal oldu. 1891’den sonra Fransız sömürgesi olan ÇAD da aynı kaderi paylaştı. 1961’den sonra başlayan bağımsızlık savaşına karşı gerçekleştirilen ABD-Fransız işbirliği binlerce ölüye mal oldu. Yeraltı zenginlikleri yağma edilen Çad, daha sonra da ABD güdümlü Habre cuntasıyla karşı karşıya kaldı ve bugün hâlâ ABD’nin egemenlik alanı içinde.ETİYOPYA ise aşağı yukarı ne kadar sömürgeci güç varsa, Osmanlı dahil, ülkesinde gördü ve hepsi tarafından da ayrı ayrı sömürüldü. 1930’da kukla kral Selasiye iktidar olduğunda da bir şey değişmedi. En önemlisi de açlık hiç azalmadı; emperyalistlerin yoksulluğa mahkûm ettiği Etiyopya halkı sadece 1973’teki kıtlıkta 100 binden fazla insanını açlığa kurban verdi. GANA’da da bağımsızlık hareketi emperyalizm tarafından hoş görülmedi. Kwame Nkrumah’ın başlattığı bağımsızlık hareketini bastırmak için bütün kaynaklarını kullanan CIA 1966’da askeri bir darbe düzenledi ve Nkrumah’ı deviren cuntacılar ABD tekellerinin oyuncağı olarak hüküm sürmeye başladılar. Başka bir Portekiz sömürgesi olan GİNE’de büyük devrimci Amilcar Cabral önderliğindeki devrimci hareket, onun öldürülmesine karşın başarıya ulaştı ve demokratik bir halk cumhuriyeti kuruldu. ABD ve NATO’dan aldığı yoğun askeri desteğe rağmen Portekiz, devrimci güçlerin karşısında düzenlediği katliamlarla bile tutunamadı.Emperyalizmin asıl yüz karası ise şüphesiz bölgedeki en kanlı diktatörlük olan ırkçı GÜNEY AFRİKA’ydı. Emperyalizmin bu ülkede işlediği suçların hesabı bile tutulamaz. Nüfusun %90’ı Afrikalı-siyah olduğu halde beyazların vahşi diktası altında bu ülkede kurulan sömürü ağı emperyalistler için öylesine önemlidir ki, yıllar boyunca bu dünyanın en gerici rejimine bütün dünya kapitalizmi destek vermiştir. Neredeyse kölelik koşullarında elmas madenlerinde çalıştırılan siyahlar ise her ayaklanma girişimlerinde vahşi katliamlarla karşılaşmışlardır. Mücadele boyunca yüzlerce devrimci önderi katleden ırkçı rejim, Nelson Mandela’yı da 27 yıl hapiste ABD desteğiyle tutabilmiştir. Başlıcaları Soweto ve Sharpeville’de gerçekleşen onlarca katliamda sayısız çocuk, kadın ve sivilin kanına giren ırkçı rejim, yönetiminin son anına dek ABD ve NATO’dan tam destek aldı.  Eski bir İngiliz sömürgesi olan KENYA da yeni-sömürgeciliğin çürütücü etkisinden nasibini aldı. 1950’lerde Jomo Kenyatta’nın önderliğinde kazanılan “bağımsızlık” bu bakımdan bir anlam ifade etmedi. Onca mücadele ve katliamlardan sonra gelen istikrarsız hükümetler kaosunda Kenya, IMF reçetelerini uygulayan yoksulluk içindeki bir ülke olarak kaldı.  Birçok parçaya ayrılarak sömürgeciler arasında paylaşılan KONGO’nun en büyük parçasını elinde tutan Belçikalılar başka emperyalistlerden hiç farklı değillerdi. 1960’ta sağlanan bağımsızlıktan sonra beceriksiz Belçikalıların yerini alan ABD danışmanları ise kanlı yüzlerini hemen gösterdiler. Bizzat ABD elçisinin de katıldığı bir komployla devrimci güçlerin efsanevi lideri Patrice Lumumba, önce işkencelerden geçirildi, sonra kafasına kurşun sıkılarak öldürüldü ve asit kazanında eritilerek cesedi yok edildi. Zengin maden yataklarının sahibi Kongo, daha sonra ABD işbirlikçisi Çombe ve daha sonra Mobutu ülkeyi IMF’nin kölesi yapmakta büyük başarı gösterdiler.  Daha 1920’lerden itibaren bağımsızlık mücadelesine başlayan ve 60’larda Mondlane ve Samora Machel’in önderliğinde FRELİMO cephesini kurarak gerilla mücadelesine başlayan MOZAMBİK halkı, sömürgecilerden kolay kolay kurtulamadı. Onbinlerce insanın öldüğü savaştan sonra bağımsızlığa kavuştuklarında ise sosyalizm yolunda ilerleyeceklerini açıkça söyleyen Frelimo önderleri birer birer katledildi. Özellikle Samora Machel’in devlet başkanı olduktan sonra uçağına bomba konularak öldürülmesi CIA’nın Afrika’daki en kirli işlerindendir. Aynı şekilde bağımsızlık yolunda ilerleyen ZİMBABWE de bir dizi katliam ve cinayetle durdurulmak istendi. Gerillalar bağımsızlığı sağladıklarında ilk yaptıkları iş ise ülkeyi ilk sömürgeleştiren Cecil Rhodes’in adından gelen Rodezya ismini Zimbabwe olarak değiştirmek oldu.  1980’de iktidara gelen ve ABD’ye sıcak davranmayı reddeden Doe yönetiminin CIA darbesiyle devrilmesi ve devlet başkanının CIA ajanları tarafından kurşunlanması LİBERYA’da olup bitenleri anlamak bakımından iyi bir örnektir.  LİBYA ise bilindiği gibi İtalyan sömürgecilerinin elinden yıllar boyunca zulüm çektikten sonra bağımsızlığa kavuştuğunda, bu kez de dünyanın jandarması ABD’nin elinden kurtulamadı. Her fırsatta bir bahane bularak Libya topraklarını bombalayan ABD jetlerinin dışında CIA’nın en yoğun komplo uyguladığı alanlardan biri Kaddafi’nin ülkesi oldu.  Geçmişten beri stratejik konumu nedeniyle sömürgecilerin aralarında paylaşamadıkları bir coğrafya olan SOMALİ, 80’li yıllarda Sovyet etkisi altında kalmasının bedelini 90’lı yıllarda ödedi. 1992-1994 arasında bölgedeki istikrarsızlığı bahane eden ABD, 28 bini kendi ordusundan olmak üzere 50 bine yakın bir güçle Somali’yi işgal etti. Somali halkının her anti-emperyalist kıpırdanışını baskı ve terörle ezen işgalci güçlerin bu süreçteki en iyi kullandığı araçlardan biri ise Türk ordusu olmuştur.

Doğu ve Güney Asya: ÇİN tarihini emperyalizmin suçları bakımından özetleyebilmek ve emperyalizmin ülkeye verdiği zararları sayılarla ifade edebilmek mümkün değildir. Sadece afyon savaşları boyunca 1840’larda yapılan katliamlar ve Çin’in bir afyonkeşler ülkesi haline getirilmesi bile tarihin en ağır suçlarındadır. Çin’in defalarca işgal edilmesine tarih boyunca katılan ABD, 1900’deki Boxer Ayaklanması sırasında da yedi emperyalist ülkeyle birlikte Çin’i işgal eden ve şehirleri topçu ateşiyle mahveden güçtür. Daha sonraki Japon işgalini silah yardımıyla destekleyen ABD, nihayet Çin Mao önderliğinde emperyalist boyunduruktan kurtulduğunda da boş durmadı. Bu kez de Taiwan adasındaki işbirlikçileri aracılığıyla Çin Halk Cumhuriyeti’ne karşı provokasyonlarını sürdürdü. Bütün bu tarih boyunca emperyalistler tarafından katledilen Çinlilerin sayısı ise diğer ülkelerde olduğu gibi binlerle değil, ancak milyonlarla ifade edilebilektedir. İlk başlarda Hollanda sömürgesi olan ENDONEZYA ise daha sonra 5 ayrı emperyalist gücün işgalini tattı ve en sonunda ABD sömürgesi haline getirildi. Siyasi tarihi boyunca ABD uşaklığı eden diktatörlerin, general bozuntularının pençesinde yaşayan Endonezya’nın en trajik olayı, şüphesiz 1965’te gerçekleşmiştir. Suharto başkanlığında CIA ajanı generaller cunta yaptıklarında tarihin en büyük katliamına imza attılar. 5 ay içinde CIA’nın bilgileri ve bizzat katılımıyla bir milyondan fazla komünist ve sol sempatizan katledildi. Daha sonrası ise tam bir yeni-sömürge felaketidir; yoksulluk, birbirini izleyen cuntalar, katliamlar… Ülkesini ABD’ye satmış olan bu katiller sürüsü, halkın sık sık gerçekleştirdiği ayaklanmalara rağmen hâlâ iktidarlarını sürdürüyorlar. DOĞU TİMOR da ABD’nin Endonezya’yı kullanarak yarattığı katliam alanlarından biridir. Endonezya tarafından 1975’te işgal edilen Doğu Timor, başlattığı bağımsızlık savaşı boyunca akla sığmaz katliamlarla tanıştı. Toplam ölü sayısının 200 bine ulaştığı bu büyük kıyımı gerçekleştiren birliklerin ABD ve İngiliz ortak yapımı olan bir kontr-gerilla eğitim programı çerçevesinde eğitildikleri açığa çıktı. Bugün hâlâ aynı birlikler, cinayetlerini sürdürüyorlar. Sömürgecilik dendiğinde dünyada ilk akla gelen ülke olan HİNDİSTAN ise özellikle İngiltere tarafından yüzyıla yakın bir süre baskı altında tutuldu. Yıllar boyunca süren bağımsızlık mücadalesi sırasında öldürülen on binlerce insanın dışında daha sonraki kışkırtılmış din savaşları dönemi korkunç katliamlara sahne oldu. İngiliz “böl-yönet” taktiğinin kurbanı olan Hint halkı, salt Pakistan ayrılığı döneminde 200 binden fazla ölü verdi. Bu korkunç din boğazlaşması bugün hâlâ devam etmektedir. 1898’de ABD tarafından işgal edilen FİLİPİNLER’de ABD generali Smith’in emri “yakın, yıkın, hapsetmeyin, on yaşından büyükleri öldürün” idi. Sonraki yüz yıl boyunca ABD ve işbirlikçileri hep bu emre uydular. Yüz binlerce ölüden oluşan Filipinler tarihi, Marcos gibi kanlı diktatörler ve diğer işbirlikçiler tarafından yürütüldü. ABD’nin bölgedeki en sadık müttefiki olan Filipin yöneticileri DB ve IMF bütçesinden her zaman en yüksek rakamları aldılar. Buna karşın Filipinler Asya’nın en yoksul ülkelerinden biri olmaya devam etti.  1970-1975 arasında ABD ve işbirlikçi Güney Vietnam tarafından işgal edilen KAMBOÇYA ise en büyük can kaybını ABD bombardımanları sırasında verdi. 600 bin insanın öldüğü bu bombalamalar sona erdiğinde ülke bir harabe haline dönmüştü. KORE, Türkiye’de de iyi bilinen katliam alanlarından biridir. Sosyalizmi seçen Kuzey Kore’ye karşı başlatılan ABD-Güney Kore harekatına Türkiye’nin de içinde bulunduğu bir dizi işbirlikçi ordu da katıldı. 1950’de başlatılan bu korkunç savaş sona erdiğinde savaştan önce 100 bin ölü vermiş olan sosyalist Kore yine dimdik ayaktaydı ama 200 bin insanını kaybetmişti. Üstelik bu süreçte Türkiye gibi ülkelerin ordularından da çok ağır kayıplar verilmiş, yoksul insanlar yerini bile bilmedikleri bir ülkede ABD çıkarları için kırdırılmışlardı. VİETNAM ise hem dünyanın en büyük kahramanlık destanlarından biridir hem de ABD emperyalizminin suç dosyasının en ağır klasörlerinden birini oluşturur. Yüzyılın başından beri devam eden ve önce Fransızları, sonra da dünyanın en büyük ordusuyla üstlerine gelen ABD emperyalizmini hezimete uğratan Vietnam halkı, bütün bu savaşlar boyunca akıl almaz kıyımlara uğradı. 500 binlik ABD ordusu ve birbuçuk milyonluk işbirlikçi Güney Vietnam ordusu, bütün teknolojik olanaklarına karşın Vietnam halkını yenemeyince büyük bir soykırıma başvuruldu. Tarihin en büyük hava bombardımanı yıllarca Vietnam’da vurulmadık tek bir metrekare alan bırakmadı. 1963-1973 arasında öldürülen sivil Vietnamlı sayısı 4.5 milyon kişiydi. ABD bombardımanlarının etkisi bakımından LAOS da Vietnam’la aynı kaderi paylaştı. Laos, bağımsızlık savaşı sırasında toplam 2 milyon ton ABD bombasını topraklarında gördü ki bu, II. Emperyalist Paylaşım Savaşı’nda atılan toplam bomba sayısından daha fazlaydı. AFGANİSTAN, yıllardır işgal altında, yer altı-üstü zenginlikleri sömürülmekte, kendi menfaatleri için köprü gibi kullanılmakta, milyonlarca insanın aç, sefil göçe zorlanmaktadır. Taliban mazeret gösterilip siviller katledilmektedir.

Ortadoğu: Ortadoğu emperyalizm için her şeyden önce petrol demektir; ama petrolün de ötesinde dünyanın bu en sıcak bölgesinde egemen olmak, politik olarak halkları sindirmek çok önemlidir. Bu amaçla Türkiye dahil onlarca Ortadoğu ülkesini baskı altına alan ABD, bölgede bir dizi askeri üs oluşturmayı baştan beri amaçlamış ve başarmıştır. Özellikle İsrail ve Türkiye gibi iki tane sadık bekçi köpeği aracılığıyla bölgeyi denetlemek isteyen ABD emperyalizmi, tarih boyunca bölge halklarına karşı büyük suçlar işlemiştir. Özellikle FİLİSTİN yalnızca Ortadoğu’nun değil, dünyanın kanayan yarasıdır. 1947’de kurulan İsrail devletinden sonra Filistinliler sürgün edilirken, İsrail ABD toplam dış yardımının neredeyse yarısını alıyordu. Böylece bölgede bir bekçi köpeği haline getirilen İsrail, 50 yılı aşkın bir süredir onlarca katliama imza atmış bir “terör devleti” olarak varlığını sürdürmekte ve topraklarını her gün büyütmektedir. Ama aslında Filistinli katliamları İsrail’den de önce başlamıştır. Bu katliamların en büyüğünü 1936 yılında İngiliz yönetimi sırasındaki genel grevde olmuştur. 1939 yılında ayaklanma bastırıldığında 40 bin Filistinli öldü. 20 bini tutuklandı ve 110 Filistinli de asıldı. ABD’nin uşağı Ürdün Kralı’nın 19 Eylül 1970’de yaptığı katliam ise “Kara Eylül” diye bilinir. Filistin kamplarını yoğun top ateşine tutan Ürdün, bu kıyımda 30 bin kadar Filistinliyi öldürmüştür. İsrail ve bölgedeki işbirlikçilerinin katliamları ise sayılacak gibi değildir. Bunların en büyüklerinden birkaçı, Ocak 1976, Haziran 1976’daki Tel Zaatar karantina göçmen kampları katliamı ve 17 Eylül 1981’deki Sabra ve Şatila “göçmen kampları”ndaki katliamlardır. İsrail’in 1982’deki Lübnan işgalinin bilançosu ise 17 bin 500 ölüdür. 1953’te petrolleri ulusallaştırmak isteyen Musaddık’ı askeri darbeyle deviren CIA, İRAN halkının başına Şah Rıza’yı bela ettiğinde bir katliamlar döneminin de kapısı açılmıştır. Yaklaşık 10 bin ABD’li danışmanın kuklası olan Şah döneminde on binlerce devrimci, ilerici öldürüldü. Bölge petrolünü elinde tutmak isteyen ABD, Şah’ın işkence hanelerine en büyük desteği verdi. 1979’da Şah, 20 milyor dolarlık varlığıyla ABD’ye kaçtığında geride bir harabe kalmıştı  IRAK ise bölge ülkeleri içersinde son dönem ABD saldırganlığından en çok zarar gören ülkedir. 200 bin insanın öldüğü Körfez Savaşı ve sonra çoğu çocuk 1.5 milyon Iraklının öldüğü ambargo dönemi bunun en açık örneğidir. Ama Irak olayı bu son olayla açıklanamayacak kadar karışıktır. Daha yüzyılın başında “böl-yönet” politikasıyla bölge ülkelerinin sınırlarını cetvelle çizen emperyalizm, bugünkü despotik yönetimlerin başlıca kaynağı olmuştur. Halkların özgür iradelerini hiçe sayarak bölgede bir sürü kerameti bilinmez Emirlik ve Şeyhlik Kur’an, bölgeyi halk yönetimlerinden uzak tutmak için “yeşil kuşak” projesiyle islami yönetimleri teşvik eden ABD, sonuçta ortaya böyle bir diktalar manzarası çıkarmıştır. Kürt halkının kanlı katili Saddam ile ABD bombardımanları arasında ezilen ise yoksul Irak halklarından başkası değildir. Kaldı ki, Halepçe’de kullandığı ve bir anda binlerce Kürdü öldüren Hardal Gazı’nı da Saddam daha önceden kendisine verilmiş ABD yardımları sayesinde yapabilmiştir. Ancak Irak rejiminin katliamları Kürdistan sorununun yalnızca bir bölümünü oluşturur. Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra Ortadoğu’yu yeniden biçimlendiren emperyalist merkezler ve gerici bölge rejimleri, bu ülkeyi dörde bölerek kendi aralarında paylaşmışlar ve böylece bugün hâlâ devam eden bir trajedinin temelini atmışlardır. Açıkça paylaşılan Mezopotamya, her parçasında ağır bir sömürüye uğramış, Kürt halkı bir dizi katliama uğramıştır. Koçgiri, Ağrı, Şeyh Sait ve Dersim isyanları sırasında gerçekleşen ve on binlerce Kürdün ölümüyle sonuçlanan katliamlar, Halepçe katliamı ve son 15 yılda devam eden savaşın kirli cinayetleri bunun en açık örnekleridir. Ortadoğu bölgesinin en acılı coğrafyalarından biri olan TÜRKİYE ise 1 Mayıs 77 provokasyonu gibi örnekler bir yana, yalnızca CIA tarafından organize edilen cuntalar göz önüne alındığında bile emperyalizmin ağır suçlarını görmemiz mümkündür. Bilindiği gibi 12 Mart 1971 cuntası,Yaklaşık 600 bin insanın işkencelerden geçirildiği ve yüzlerce insanın işkencelerde katledildiği 12 Eylül 1980 darbesi ise adeta bir önceki darbenin yarım bıraktıklarını tamamlamıştır. 60 kişinin idam edildiği bu darbe, aynı zamanda cunta düzenini kalıcı kılacak düzenlemeler yaparak bugüne dek devam eden boğucu bir baskının temellerini atmıştır. 12 Mart’ı CIA’nın organize ettiği bizzat dönemin Dışişleri Bakanı İ. Sabri Çağlayangil tarafından açıklanmıştır. 12 Eylül’deki CIA tezgahı ise zaten hiçbir zaman gizlenmemiştir. 12 Eylül sonrasında ABD desteğiyle güçlendirilen kontr-gerilla örgütlerinin yirmi yıldır işledikleri cinayetler, her geçen gün daha çok açığa çıkmaktadır. KIBRIS’ın yüzyıldır uğradığı işgaller ve işlenen savaş suçları da bölgedeki insanlık suçlarından bir başkasıdır. 74’te başlayan Kuzey’deki fiili işgal durumu ise artık Kıbrıs Türklerinin demokratik örgütleri tarafından tepkiyle karşılanmaktadır. Ve elbette işin bu yanı, sorunun yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır. İşin öteki yakasında ise yine CIA tarafından tezgahlanan Yunan Papadapulos cuntasının destekleyip geliştirdiği EOKA-B faşist örgütünün kanlı cinayetleri vardır. Makarios yönetimini deviren Sampson cuntasının Yunan cuntası tarafından organize edildiği daha sonradan açığa çıkmıştır.

Avrupa’nın katliam sicili. Batılılar, Afrika kıtasını sömürgeleştirdikten sonra Müslümanları silahtan ve diğer din kardeşlerinin desteğinden mahrum bırakıp onları istedikleri gibi ezip işkenceye maruz bıraktılar. Pek çok Afrika ülkesinde Müslümanları ağır baskılarla dinlerini değiştirmeye zorladılar. Dinlerini değiştirmek istemeyenleri de topluca katlettiler. Zengibar’da 26 bin Müslümanın 23 bini yani ortalama yüzde 88’i öldürüldü. Bu da yaklaşık her on Müslüman dan dokuzunun öldürülmesi demekti. Uganda’daki katliamlar sonucu 20. yüzyılın başlarına doğru Müslümanlar azınlık durumuna düşürüldüler.  Avrupa’nın yönlendirdiği Uganda Hristiyanları sadece 1980-85 yılları arasında 100 bin Ugandalı Müslüman’ı şehit ettiler. 1830’da Cezayir’i işgal eden Fransa sadece 1954-62 Cezayir Kurtuluş Savaşı süresince bir buçuk milyon Müslüman’ı şehit etti. Fransızlar bu savaşta mücahitler üzerinde caydırıcı etkisi olması için esir ettikleri kişileri uçaklardan atıyorlardı. Fransızlar benzer katliamları Tunus ve Fas’ta da gerçekleştirdiler. Osmanlıların Balkanlardan çekilmek zorunda kaldığı 1912 yılında Müslümanlar üzerinde baskı ve zulüm de başladı. Osmanlı döneminde nüfusun üçte ikisini Müslümanların oluşturduğu Batı Trakya’da katliamlar ve sürgünler sebebiyle bugün oranları yüzde yirminin altına düşmüştür. İngiliz Channel 4 televizyonu yayınladığı bir programda gizli belgelere dayanarak İngiliz Hava Kuvvetleri’nin 1920-30 yılları arasında Irak’ta Kürt köylerine yaptıkları saldırılarda binlerce sivili öldürdüklerini bildirdi. O dönemde İngiliz Hava Kuvvetleri 30. Filo komutanlığı yapmış olan M. Gale programda yaptığı konuşmada “Kürtlerin uygar yaşam biçimi konusunda bizi örnek almamaları durumunda onları yola getirmemiz gerekiyordu. Bunu da bombalar ve silahlarla yapıyorduk” diye söyledi. Hristiyan Avrupalılar Kudüs’ü işgal etmek için Müslümanların üzerine sekiz haçlı seferi düzenlediler. Bu seferlerinde ele geçirdikleri her yeri harabeye çeviriyor, insanlarını kırıp geçiriyorlardı. Haçlılar ilk seferlerinde Kudüs’ü ele geçiremeyince kendilerinin günâhlarının çok olduğu için bunu başaramadıkları kanaatiyle dördüncü seferlerinden sonra bir çocuk ordusu oluşturdular. Kudüs’ü işgal etmeleri üzere oluşturulan çocuk ordusuna alınan kırk bin çocuğun çoğu yolda soğuktan veya yorgunluktan öldü ve Akdeniz sahiline ancak altı bin çocuk inebildi.  1099 yılında Kudüs’ü işgal eden haçlılar Mescid-i Aksa çevresinde yetmiş bin Müslüman’ı şehit ettiler. Katliamda sadece Müslümanlar değil Yahudiler de öldürüldü. Katliam öncesinde Kudüs’te ikamet eden Müslüman ve Yahudilerden 1099 katliamından sağ çıkan olmadı. Kızılderililer Amerika’nın yerlileridir. Ancak bugün Amerika kıtasında çok az Kızılderili var. Çünkü bunlar ciddi bir soykırımı ile karşı karşıya kaldılar. Bu soykırımında 70 milyon Kızılderili yok edildi. Avrupalıların Amerika kıtasını keşfetmelerinden sonra milyonlarca yerli Meksikalı kasıtlı olarak açlık ve salgın hastalıklar yoluyla ölüme terk edildi. Bu durum karşısında İspanyollar, “inançsızları cezalandırmak için Tanrı’nın gönderdiği hastalıkla mücadele edilmez” demişlerdi. Bu olaylar üzerinde düşününce insan, 1992’de Somali’de bugün de Suriye’de yüz binlerce insanın açlıktan ölüme terk edilmesini daha iyi anlıyor. Aradan asırlar geçtikten sonra aynı Batı, Somali’de yüz binlerce insanı açlık yüzünden ölmekten kurtarmaya yetecek 23 milyon doları göndermeyerek onları ölüme terk etti. Demek ki Batı, Ortaçağ’daki anlayış ve politikasını aynen sürdürüyordu. Avrupa ülkelerinin koruduğu Sırp militanların 1992’de Bosna-Hersek’te gerçekleştirdikleri katliam Batı’nın gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Torontolu araştırmacı James Bacque, ABD ordusunun kaynak ve arşivlerine dayanan bir araştırmasında 1945-46 yıllarında bu ordunun açtığı esir kamplarında 1 milyon Alman askerin kasten açlığa mahkum edilerek öldürüldüğünü ortaya çıkardı. ABD eski adalet bakanı Ramsey Clark öncülüğünde Körfez savaşında izlenen tutumu ve gerçekleştirilen insanlık dışı uygulamaları soruşturmak üzere oluşturulan Uluslararası Savaş Suçluları Mahkemesi uzun süren araştırmaları sonunda hazırladığı raporlarda şunlara dikkat çekti: “Körfez savaşında ABD ve müttefikleri Irak’a Hiroşima’ya atılan atom bombasının yedi katı değerinde bomba attılar. Bunların sadece yüzde yedisinin belli hedefi vardı. Bombaların yüzde altmışı doğrudan sivil halkı hedef aldı. Bu savaşta nükleer savaş başlığı dışında her tür silah kullanıldı. Bombalamalar sonucu Irak’ta 51 cami, 28 hastane 687 okul imha edildi. Savaş sonuçları nedeniyle kötü beslenme yüzünden 45 bin Iraklı çocuk öldü.” (Ahmet Varol, Vakit, 3- 4 Haziran 2016)

“Bir beyazın topraklarınıza ayak basmasına izin verirseniz haritadan silinirsiniz. Uygarlığımız soykırıma dayanıyor. Soykırım politikası ancak bizim kıtamıza ulaştığında bir suç sayıldı.” (İsveç’li gazeteci Peter Kadhammar, 3.12.2018) “Paris’te bir adam öldürülürse, bu bir cinayettir; doğuda elli bin insan boğazlanırsa, bu sadece bir meseledir” Fransız Victor Hugo’nun bu sözünü, Stalin’in “1 kişinin ölümü trajedi 1 milyonunki istatistiktir” sözüyle toplayıp sadece 18 Mart 2011’den 8 Mayıs 2015’e kadar geçen zamanda Suriye’de ölen 240 bin 381 kişiyi bir yere not edin ve altını istatistiki bilgi diye çizin.” (Ahmet Rıfat Albuz, Yeni Şafak, 23.12.2015) Batı daima düşman üreterek ayakta kalmıştır. Komünizmden sonra yeni düşmanı İslam’dır! “Batı’da bu olaylara bakılırken; Müslüman mazlum olduğunda ‘iç savaş’ ama Hristiyan mazlum olduğunda ‘soykırım’ diyorlar. Müslümanların çektikleri acıları kabul etmiyorlar.” (Amerikalı tarihçi William Holt, Yeni Vakit, 23.11.2019)

İngiliz’in sözde yardım kuruluşu Oxfam’ın, Haiti’de ve onlarca Afrika ülkesinde yardım bahanesiyle evsiz ve kimsesiz yüzlerce kadın ve çocuğa tecavüz ettiği ortaya çıktı. (Yeni Söz, 16.02.2018)  Haiti, çalışanlarının cinsel istismar soruşturması devam eden İngiliz yardım kuruluşu Oxfam’ın ülkedeki faaliyetlerini 2 aylığına askıya aldı. (Euronews, 23/02/2018)

ABD’nin ‘tecavüz’ ordusu. İşgal ettiği topraklarda insanlık enkazı bırakan ABD’nin iğrenç bir yüzü daha ortaya çıktı. Pentagon raporunda, ABD ordusu personellerinin birbirlerine tecavüz etme oranları, korkunç boyutlara ulaştı. Raporda yer alan verilere göre, sadece bir yıl içerisinde 20 bin 500 kadın asker, meslektaşının tecavüzüne uğradı. (Akit, 2019-05-0) Amerika Birşelik tecavüz Ordusu. Pentagon raporunda ABD ordusu personellerinin birbirlerine tecavüz etme oranlarının korkunç boyutlara ulaştığı, sadece tespit edilmiş vakıalara göre, her saat bu tip 3 tecavüz yaşandığı kaydedildi. (Memleket, 14 Mayıs 2013)

Sapık ve ahlaksızlık

(‘Dinsiz ahlak olur mu?’ adlı yazımızla paralel okunmasını tavsiye ederiz.)

“Batı’da toplum öldü, tam bir boşluk içindeyiz” Hocaların hocası, yaşayan en önemli toplum bilimcilerden Fransız Alain Touraine, Paris’te haberturk.com’a konuştu! Sosyal sorunlar çözümsüz artık. Bu sorunlar karşısında dünyanın mutlak bir sessizliği ve güçsüzlüğü söz konusuydu. Bu yüzden Touraine’e göre “sosyal” olanın sonuna gelmiştik. Yani artık “toplum” (societé) ölmüştü. Toplumun bütün mutlak değer yargıları ortadan kalktı. Bir örnek vereyim: Biz neyi sanat olarak isimlendiriyoruz? 20. yüzyılın başlarında Marcel Duchamp bir ördek idrarını alır, onu müzeye koyar ve bunun bir sanat eseri olduğunu söyler. Neden? Çünkü müzeye koyarak onu bir sanat eseri haline getirmeye karar vermiştir. Çağdaş sanat müzelerine giderseniz, birçoğunda bir sürü taşın, kumun vs. sergilendiğini görürsünüz. Bu tam manasıyla inşacı bir tavır. “Bunu inşa eden benim” diyor. İkinci bir örnek vereyim: Pornografi müthiş bir gelişim içinde. Bugün Batı dünyasında gençlerin büyük çoğunluğunun cinsel eğitimlerini esas itibarıyla porno filmlerden aldıklarını düşünebilirsiniz. Evli çiftlerin ekmek alır gibi porno film aldıklarını görebiliyorsunuz ve evde de genellikle bu filmleri çocuklarla birlikte izliyorlar. Özellikle de Facebook gibi sosyal ağlar kanalıyla bu eğilim olağanüstü gelişti.” (Habertürk, 01.11.2010) 

 

Sapık ve ahlaksızlık

-Dinsiz ahlak olur mu? Adlı yazımızda benzer içeriklere sahiptir-

İsviçre Zürih şehrinden bir fotoğraf.  Zavallı kızın göz, ağız ve elinin duruşuna dikkat lütfen! İsviçre en zengin Batı ülkesi kabul ediliyor ama işte gençliğinin hali bu! (Fotoğraf, 12.09.1994 tarihli Milliyet gazetesinden alınmıştır!)

Hollanda hükümeti, temmuz ayından itibaren esrar üreticileri istihdam edeceğini belirtti. Hollanda hükümeti, temmuz ayından itibaren belli kriterler kapsamında esrar üreticilerinin istihdam edileceğini belirtti. Kafelere esrar dağıtımı yapılacak, bu durumun suç örgütleri üzerindeki etkisi ölçülecek. (Euronews, 09/06/2020) ABD seçimlerinde esrar kullanımı da oylandı: Halkın onayını aldı. (Euronews, 05/11/2020) Sandıktan esrar çıktı. ABD seçimlerine Barack Obama ile Mitt Romney çekişmesi kadar esrar kullanımının bazı eyaletlerde oylanması da damgasını vurdu. (Mesude Erşan, Hürriyet, 2.12.2012) ABD’nin California, Nevada ve Massachusetts eyaletleri keyif için esrar kullanılmasının yasallaştırılması yönünde karar verdi. (BBC, 9.11.2016) ABD Temsilciler Meclisi, esrarı yasallaştırmaya yönelik tasarıyı kabul etti. (Euronews, 05/12/2020) Esrarın şifresi: 4’ncü ayın 20’si, 4’ü 20 geçe. Pazar günü ABD’deki esrar içicileri bir araya gelecekler ve takvimlerinde kutsal bir tarih haline gelen 4’üncü ayın 20’sini marihuana içerek kutlayacaklar. Muhtemelen toplanma saatleri de 4’ü 20 geçe olacak. (BBC, 18 Nisan 2014)

Arjantin’de ‘mutluluk hakkı’ kararı. Arjantin’de bir mahkeme anayasadaki ‘mutlu olma hakkı’ gereğince bir anne ile üvey kızının evlenmesine izin verdi. (Hürriyet, 7.12.2016)

AB’de bebeklerin yüzde 43’ü evlilik dışı ilişkilerden doğuyor. Avrupa Birliği’nde (AB) 2016 yılında bebeklerin yüzde 43’ünün evlilik dışı ilişkilerden dünyaya geldiği açıklandı. AB İstatistik Ofisinin (Eurostat) son yayımladığı veriler, evlilik dışı doğan bebek sayısında 2000 yılına göre yüzde 15 civarında artış olduğunu ortaya koydu. Evlilik dışı ilişkilerden doğan bebekler oranının en yüksek olduğu ülkeler arasında Fransa (yüzde 60), Bulgaristan (yüzde 59), Slovenya (yüzde 59), Estonya (yüzde 56), İsveç (yüzde 55), Danimarka (yüzde 54), Portekiz (yüzde 53) ve Hollanda (yüzde 50) öne çıktı. AB ortalamasının üstüne çıkan bu ülkelerde evlilik dışı ilişkilerden doğan bebek sayısı evlilik içi doğan bebek sayısını aştı. (AA, 09.08.2018)

Avrupa’da  ‘bebek kutuları’ artıyor. (Radikal, 14.6.2012) Almanya’da ‘bebek kutuları’nın sayısı artıyor. Son olarak başkent Berlin’de bir hastane, ebeveynlerinin gizlice bebeklerini terk edebilmesi için bir “bebek kutusu” geliştirdi. Saint Joseph hastanesinin dış duvarına yerleştirilen “Babyklappe” adı verilen sistemde, bebek, fırına benzeyen kapaklı bir bölmeye yerleştiriliyor. Kutu kapatıldıktan sonra içindeki alarm çalmaya başlayarak hastane personelini uyarıyor. (Hürriyet, 11.12.2013) Yüzlerce yıldır gizlice bırakıyorlar! Avrupa’nın kimsesiz bebekleri duvardaki kutularda. Avrupa’nın neredeyse her yerinde hastane sirenleri, minicik kalpler atmaya devam etsin diye çalıyor. Sayısız bebek 9 asırdır anneleri tarafından bazen yeniden kavuşmak üzere, bazen de sonsuza dek ayrılmak üzere ‘bebek kutuları’na bırakılıyor. Saatler önce dünyaya gelen bebeklerin ilk ‘merhaba’sı ise hemşirelere! (Milliyet, 4.7.2024)

Medeniyetin beşiği diye pazarlanan ve taklit edilen avrupa ‘da (Belçika-Brüksel) kafası metro’nun kapısına sıkışan yaşlı kadın için kimse oralı olmadı. (Video: https://www.facebook.com/watch/?v=1132308030994410, 9 Ekim 2022)

Batı Berlin’de evsiz çocuklar “deney” adı altında pedofili erkeklerin evine yerleştirilmiş! Batı Berlin’de 1970’li yıllarda bir “deney” başlığı altında evsiz çocukların pedofili erkeklerle aynı evlere yerleştirildiği ortaya çıktı. Yaklaşık 30 yıl devam ettiği öğrenilen “deneyin” arka planında pedofili erkeklerin “ideal” koruyucu aile olacağı düşüncesi yattığı öğrenildi. (T24, 17.6.2020)

AB: Avrupa’da her üç kadından biri şiddete maruz kalıyor AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikaları Yüksek Temsilcisi Mogherini,’Kıtada cinsel istismar ve kaçakçılığa maruz kalan mağdurların hemen hemen hepsi kadınlardan oluşuyor.’dedi. (Hürriyet, 25.11.2019)

İngilere’de kadın öğretmenler okul koridorlarında yürümekten korkuyor. Öğretmen sendikası NASUWT, birçok kadın personelin cinsel saldırı ve taciz bildirdiğini söyledi. Kadın öğretmentler de kurban. (Daily Mail, 4.4.2021)

“Çocuk sahibi olan çocuklar. Genç yaştaki hamilelikler Amerika’nın sosyal dokusunu aşındırıyor. Her yıl bir milyondan fazla Amerikalı genç hamile kalacak ve bunların beşinden dördü evli değil. Birlikte Amerika’nın sosyal dokusundaki üzücü bir kusuru temsil ediyorlar. Angela, Michelle ve Stephanie gibi çoğu ergenlik çağında veya ortasında hamile kalıyor; bunların yaklaşık 30.000’i 15 yaşın altında. Araştırmacılar, mevcut eğilimler devam ederse, günümüzün 14 yaşındaki kızlarının tam olarak %40’ının en azından hamile kalacağını tahmin ediyor.” (Time, 21 Haziran 2005)

Batıda sosyal deprem: Avrupa’da evlilik dışı çocuk sayısı: Danimarka % 48, İngiltere % 30, Almanya % 18, Fransa % 14’tür. İspanya’da ilkokul 4 ve 5. sınıf çağında 80 bin kız çocuğu hamile bırakılmıştır. Boşanma oranı Rusya’da % 33, İngiltere’de % 32, Fransa’da % 19’dur. Anne babası ile beraber yaşayan aile sayısı devletin sağladığı ekonomik teşviklere, verdiği özel izinlere rağmen Avrupa’da % 8 ‘dir. Zamanın başkanı  Clinkton’un 15 danışmanı eşcinseldir. ABD’de 20 milyon eşcinsel vardır. Bu da nüfusun  %   10’udur. Bu oran Yunanistan’da % 17 ‘dir. Yani altıda birdir. ailesi ile ilgilenmeyen Avrupa halkı şu an kedi köpek beslemeye adeta mahkum olmuşlardır! ABD’de günde 1900 kadına tecavüz ediliyor (Amerikan tecavüz merkezi raporu), Her 23 dakikada bir cinayet, her 49 saniyede bir saldırı gerçekleşiyor. ABD’de kadın nüfusunun %50′ si kocasından veya bir erkekten dayak yiyor. (Milliyet, 05.08.1990)

Eurostat’ın yayınladığı bir rapora göre Fransa’da her on bebekten altısı evlilik dışı dünyaya geliyor. Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat’ın yayınladığı bir raporda, Avrupa Birliği ülkelerinde evlilik dışı doğan bebeklerin sayısı arttı. AB ülkelerinde 2016’da yaklaşık 5 milyon bebek dünyaya gelirken bu ülkelerin sekizinde bebeklerin çoğunluğu evlilik dışı dünyaya geldi. Evlilik dışı dünyaya gelen bebeklerin en çok olduğu diğer ülkeler ise; yüzde 56,1 oranla Estonya, yüzde 54,9’la İsveç, yüzde 54’le Danimarka, yüzde 52,8’le Portekiz ve yüzde 50,4’le Hollanda oldu. AB üyesi olmayan Avrupa ülkelerinden İzlanda ise yüzde 69,6 ile evlilik dışı dünyaya gelen bebeklerin en çok olduğu ülke. (Euronews,  16.04.2018)

Batı toplumlarında bunalım: İngiltere’de çocukların yarısı 16 yaşına varmadan aile parçalanmalarıyla karşılaşıyorlar, ebeveynlerin boşanmasıyla yüzleşiyorlar. II. Dünya Savaşı’ndan önce çiftlerin 1/30 evlilik öncesi beraberliği yaşarken, şimdi bu oran 9/10’a varmış durumda. Sosyal Adalet Araştırma Merkezi’ne göre çocukların %46’sı evlilik dışı ilişkilerden doğuyor. Çocukların % 70’i bir madde bağımlılığına yönelme içinde. % 50’si olası alkol problemine sahip. Merkezin direktörlerinden Duncan Smith, ailenin çöküşüne yol açan en büyük anahtar faktörün evlilik öncesi partnerlik yaşam tarzının yaygınlaşması olduğunu söylüyor. Evliliğin ve ailenin yaşadığı bu çöküşün, sosyal hayat için büyük bir tehdit olduğunu ve bunun önlenmesi için ailenin yeniden gündeme alınması gerektiğini vurguluyor. ABD’de de ailenin durumu pek parlak değil. Bir araştırma merkezin yaptığı araştırmaya göre ABD’de 25-34 yaş grubu arasında evlilik oranı % 44.4 düzeyinde. Evli çiftlerin yarısından fazlası evlilik öncesi beraber yaşıyor. Üç çocuktan birisi babasız yaşıyor. 8 yaşın altındakilerin % 20’si çocuk istismarına uğruyor. Hastalıkları Kontrol Merkezi’ne göre 2007 yılında her 1000 kadından sadece 69.3’ü doğum yapıyor. (Ergün Yıldırım, Yeni Şafak, 8.7.2018)

Batı’da kadına şiddet Türkiye’den 6 kat fazla. Kadın politikalarında Türkiye’ye akıl vermeye kalkan Avrupa ülkeleri ve ABD’de şiddet sonucu ölen kadın oranlarının ülkemizden daha fazla olduğu ortaya çıktı. Türkiye’de şiddet sonucu ölen kadın oranı milyonda 5 iken; Belçika, Avustralya, Finlandiya, ABD ve Rusya’da bu 6 ila 32 arasında ölçüldü. (Akit, 22.1.2020)

İşte meşhur sübyancı satanist sapıklar. ABD derin devleti, İngiliz Kraliyet üyeleri ve Siyonist baronların sapkın görüntüleri dünyayı sarstı. Sübyancılıkla suçlananlar arasında Obama, Clintonlar, Joe Biden, İngiltere prensi Charles, Rothschild ailesinden bazı kişiler, FETÖ lideri Gülen, George Soros, Hillary Clinton’ın kampanya yürütücüsü ve FETÖ’nün PR’cısı John Podesta’da yer alıyor. Pizza Gate olarak anılan skandallarla ilgili gelişmeler Yeni Söz’ün 11 Nisan tarihli ‘Dünyayı sübyancı satanist sapkın bir çete yönetiyor’ manşetini akla getirdi. Dünyayı satanist sapkın bir çete yönetiyor. (Yeni Söz, 17.11.2016)

Futbolun değil sapıklığın beşiği İngiltere. “Futbolun beşiği” olarak nitelenen İngiltere’deki futbol takımları, çocuklara yönelik cinsel istismarın “merkezi” çıktı. Dünyaca ünlü Premier Lig’den amatör takımlara kadar her kademede sübyancı sapkınların kol gezdiği İngiltere’de, bugüne dek 639 ihbar telefonu kaydedilirken, 83 kişi gözaltına alındı, dünyaca ünlü futbolcular çocukken uğradıkları tecavüzleri ağlayarak anlattı. Dünya İngiliz futbolundaki skandalın şokunu yaşarken, yüzlerce İngiliz polisinin de organize şekilde uzun yıllardır çocuklara taciz ve tecavüzde bulunduğu ortaya çıktı. İngiltere ve Galler’de görev yapan 300’den fazla polis memurunun, Mart 2014-Mart 2016’da hem şüphelilere hem de mağdurlara cinsel istismarda bulunduğu ortaya çıktı. (Yeni Söz, 11.12.2016) Carl Beech: Pedofili çetesi ihbarlarıyla İngiltere’yi karıştıran adam pedofil çıktı. (BBC, 15 Mayıs 2019) Çocuk istismarına ilişkin yürütülen kamu soruşturmasının ilk ön duruşmasında, Lord Janner’ın 1950’lerin ortasından 1980’lerin sonuna kadar 30 mağdura istismarda bulunduğu iddiaları ortaya atıldı. (The Guardian, 9 Mart 2016) Kraliçe pedofili sapığı Yahudi lideri 25 yıl korumuş. Kraliyet tarafından İngiltere yahudilerinin lideri siyonist Janner’in suçlarının  25 yıldır örtbas edildiği ortaya çıktı. (Yeni Söz, 30.1.2016) Janner hiç ceza almadan 19 Aralık 2015 tarihinde öldü ve “Old Bailey yargıcı, ölen İşçi Partisi üyesi Lord Janner’a yönelik cinsel taciz suçlamasıyla açılan ceza davasının, onun ölümü nedeniyle sona erdiğini söyledi.” (BBC, 15 Ocak 2016)

Porno endüstrisinde feminizm akımı: Batı ülkelerinde pornografi sektöründe feminizm akımı git gide yayılıyor. Feminist anlayışla porno film çeken yönetmenlerin sayısı artıyor. Feminist yönetmenler mevcut pornografi sektörünün erkek egemen anlayışla üretimlerde bulunduğunu ve kadınları pasif oyuncular olarak ele aldıklarını iddia edip ‘kadınların da etkin olduğu, şiddet görmediği ve aşağılanmadığı porno filmler çekmek’ istediklerini belirtiyor. Akımın ürünlerini sergilediği film festivallerinin sayısı da sürekli artıyor. Almanya’nın Berlin kentinde 25 Kasım’da başlayacak Porno Film Festivali de feminist porno sinemasının ürünlerinin sergileneceği önemli etkinliklerden biri. Festivalde gösterilecek 100’den fazla film arasında feminist anlayışla hazırlanmış eserlerin önemli bir ağırlığı bulunuyor. Kadın yönetmenlerin söyleşilere katılıp kendi sinema anlayışlarını anlatacakları festival sonunda yönetmen ve oyunculara çeşitli başlıklarda ödüller de verilecek.  (Mynet, 09.11.2009)

Avrupa’daki üniversitelerde 3 kişiden 1’i cinsel tacize uğruyor. Leibniz Sosyal Bilimler Enstitüsü tarafından yapılan araştırmada, Avrupa’daki üniversitelerde okuyan veya çalışan her 3 kişiden 1’inin cinsel tacize maruz kaldığı tespit edildi. Çalışmayı değerlendiren Leibniz Sosyal Bilimler Enstitüsünden Anke Lipinsky, “Cinsiyete dayalı şiddet, toplumun diğer kesimleri kadar bilimsel kurumları da etkileyen sistematik bir sorundur” açıklamasını yaptı. (Hürriyet, 9.11.2022)

Bir Türk tarafından çekilen bir videoda, “Kadınların gece vakti İngiltere sokaklarında rahatça gezemediklerini de öğrendik.” (6.12.2022) denmekte iken, Katar’da Dünya kupasına giden bir İngiliz kadının yorumu aslında çok şey anlatmaktadır: “Katar’da hiç tacize uğramadım: Kadın taraftarlar İngiltere’de bu kadar rahat değil. Katar, Dünya Kupası’nda statlarda alkol yasağı uyguladığı için özellikle İngiliz basınının hedefindeydi. 19 yaşındaki İngiliz kadın taraftar Ellie Molloson burada en rahat maçını izlediğini anlattı. Yeni Şafak’ın sorularını cevaplayan Molloson şunları söyledi: Katar’da hiçbir erkek tarafından sözlü tacize uğramadım. “Bir kadın olarak bu durum, mümkün olduğunu bilmediğim bir şeydi.” Sadece ben değil, tanıştığım tüm kadın taraftarlar gece olduğunda bile sokaklarda rahat şekilde gezebiliyor. İngiltere’de kadın taraftarlar hava karardıktan sonra bunu asla yapamaz.” (Yeni Şafak, 5/12/2022) En rahat maçımdı: Statta alkol yasağı kadın taraftarları tacizden korudu. 19 yaşındaki İngiliz Ellie Molloson, “Burada İngiltere’den daha rahat maç izledim. Küfürsüz, taciz edilmediğimiz, ev rahatlığında bir ortamdan keyif aldık” dedi. Molloson, alkol yasağının özgürlükleri kısıtlamadığını, aksine tüm izleyicilerin özgürce futbol izlemesini sağlayan bir karar olduğunu söyledi. (Yeni Şafak, 3/12/2022)

Babamın, kadın olması muhteşem. Kendal Jenner, ameliyatla kadın olan babası Caitlyn Jenner için “Yaptığı şeyin muhteşem olduğunu düşünüyorum. Nasıl isterse öyle yaşamayı seçti” dedi. Birlikte kuaföre gidip tırnaklarını yaptırdıklarını belirten Jenner, bunun çok eğlenceli olduğunu söyledi. (Gazete Vatan, 17.05.2016) Önemli olan eğlenmek, zevk almak gerisi (Ahlak, eğitim, psikoloji, toplumun devamı) hikaye! Kendal Jenner değişimi “muhteşem, eğlenceli” olarak (Milliyet, 17.05.206) nitelendirirken, annesi ise olayı “büyük bir şok” olarak (NTV, 07.04.2022) değerlendirmektedir!

“Ukrayna’yı NATO konusunda kandırdık. ABD’nin eski Moskova Büyükelçisi Anthony Mcfaul, Rusya-Ukrayna savaşına dair itiraf niteliğinde bir açıklama geldi. Mcfaul, ABD’li diplomatların Ukrayna’yı, NATO’ya katılabileceğini inandırmak için kandırdığını söyledi. (CNN Türk, 25.05.2022)

Fransa’da neler oluyor? Her 2 günde bir kadın katlediliyor. Fransa’da istatistik kurumu tarafından yayınlanan bir raporda her 2 günde bir kadının cinayete kurban gittiği, 2022’nin başından bu yana 121 kadının öldürüldüğü belirtildi. (Hürriyet, 24.11.2022) Fransa’da yeni yılın ilk gününde işlenen üç kadın cinayeti, harekete geçme çağrılarını ateşledi. (Independent, 9.1.2022)

“Yılda 250 bin kadın fuhşa zorlanıyor. Avrupa’daki kadın örgütü Avrupa Kadınları Lobisi’nin (The European Women’s Lobby) verilerine göre AB ülkelerinde yılda 250 bin kadın “hayat kadını” olarak çalışmaya zorlanıyor. AB ülkelerinde 5 kadından 1’i evde şiddete maruz kalıyor. Almanya’da Federal İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı araştırmaya göre 16 yaş ve üzeri her 4 kadından 1’i hayatında en az bir kere şiddete maruz kalıyor. Bu oranın yüzde 90’ı eş ya da akrabaları tarafından gerçekleştiriliyor. Almanya’da yılda 45 bin kadın sığınma evine gidiyor. Almanya’da kadınların en az yüzde 10’una eşleri tarafından sık sık şiddet uygulandığı tahmin ediliyor. Almanya genelinde koca dayağı nedeniyle yılda yaklaşık 45 bin kadın çocukları ile birlikte kadın barınma evine müracaat ediyor. Sadece Aşağı Saksonya eyaletinde bir yılda 40 kadın barınma evine başvuran kadınların sayısının 2 bin 400 olduğu, bunların 2 bin 200 çocukları bulunduğu belirtiliyor. Kadın koruma örgütleri ise Avrupa’da kadına karşı şiddetin resmi rakamlara yansıyanlardan çok daha fazla olduğunu, daha kapsamlı araştırmaları yapılması gerektiğini ifade ediyor. Eğitimli batılı kadın da dayak yiyor. Almanya İçişleri Bakanlığı’nın 2009 yılında açıklanan “Eşler arası ilişkide kadına karşı şiddet” adlı araştırması, ülkede sadece eğitimsiz kadınların değil, lise ve üniversite eğitimi almış kadınların da bilinenden çok daha fazla şiddete maruz kalabildiğini gösteriyor. Kadına karşı şiddetinin maliyetinin de çıkarıldığı araştırmalarda hastane ve mahkeme masraflarıyla birlikte kadına karşı şiddetin yıllık 14,5 milyar Avro’ya mal olduğu belirtiliyor. Almanya’da Kadına Yönelik Şiddete Karşı Müdahale Merkezi’nin (RIGG) istatistiklerine ve resmî sayılara göre ülke genelinde her yıl, yaşları 14 ile 80 arasında değişen 40 bin kadın şiddete maruz kalıyor. Almanya’da kadın devlet tarafından da ikinci sınıf vatandaş muamelesi görüyor. OECD’nin en son verilerine göre aynı işi yapan kadın ile erkeklerin aldığı ücret oranlarındaki fark yüzde 22 ile en fazla Almanya’da kadınla aleyhinde. İngiltere’de iki cinayetten birinin faili eski sevgili: İngiltere’de her üç günde bir kadın, şiddete maruz kaldığı için hayatını kaybediyor. Haftada yaklaşık 2 kadın eşi veya arkadaşı tarafından öldürülüyor. İçişleri Bakanlığı’nın istatistiklerine göre her yıl yaklaşık 150 kadın ev içi şiddete kurban gidiyor ve tüm şiddet suçlarının dörtte birini ev içi şiddet oluşturuyor. Başka bir araştırma ise ülkede öldürülen her 2 kadından 1’inin eski erkek arkadaşı ya da eski kocası olduğunu gösteriyor. Fransa’da dört günde bir kadın cinayeti. Fransa’da her 4 günde bir kadın eşi veya erkek arkadaşı tarafından öldürülüyor. Her yıl 25.000 kadın tecavüze uğruyor. İtalya’da ise, her üç günde bir kadın sevgilisi, eşi ya da eski eşi tarafından öldürülüyor. İtalyan kadınların yüzde 64’ü kendi evlerinde öldürülüyor. Hollanda da her beş kadından biri, erkek arkadaşının şiddetine uğruyor. İspanya da 2005 yılında 60’tan fazla kadın, aile içi şiddet nedeniyle hayatını kaybetti. Ülkede 2 milyon kadının eşleri tarafından kötü muamele gördüğünü açıklayan İspanyol hükümeti, 2006 yılında “Şiddete Karşı Duyarlılık Planı” hazırladı. kadına şiddetin sebepleri: Araştırmalarda, Avrupa’da kadına karşı şiddetin nedenleri arasında psikolojik sorunlar, uyuşturucu ve alkolizmin önemli rolü olduğu belirtiliyor. Özellikle AB ülkelerinde sınırların kalkması ve pasaportsuz geçişle birlikte kadına karşı şiddet sorununun yeni boyutlar kazandığına dikkat çekilirken Avrupa’da kadınların en güvenli olduğu ülkelerin İspanya ve İsviçre olduğu ifade ediliyor. Yunanistan ile ilgili ise kadına karşı şiddet konusunda doğru dürüst bir araştırmanın bile yapılmadığı belirtiliyor. ABD’li öldüresiye dövüyor. ABD’de kadınların dörtte biri aile içi şiddete maruz kalırken, her yıl 4 bin kadın dövülerek hayatını yitiriyor, yılda 4 milyon kadın da eşinden dayak yiyor; her 15 saniyede bir kadın dayak yerken, her 6 dakikada 1 kadına tecavüz ediliyor. 2 milyon kadar kadın da yaralanıyor. Kanada’da kadınların yüzde 51’i 16 yaşına gelene kadar en az bir defa fiziksel veya cinsel şiddete maruz kalıyor. ABD’de kadına yönelik şiddetin doğrudan maliyeti yıllık 3-5 milyar dolar, ülke ekonomisine dolaylı etkisi ise 100 milyar dolar. Ünlüler de mağdur. Hollywood yıldızı Diana Lane 2004 yılında kocası Josh Brolin’nin fiziksel şiddetine maruz kaldı. Ünlü şarkıcı Tina Turner, şiddete uğradığı fotoğrafıyla medyada yer almıştı. Whitney Houston, kocası Bobby Brown’un fiziksel şiddetine maruz kalmış. Madonna da Sean Penn ile evliliğini dayak yediği için bitirmişti. Amerikalı sunucu Oprah Winfrey, verdiği bir röportajda çocukluğunda fiziksel ve cinsel şiddet gördüğünü söyledi. Ünlü şarkıcı Rihanna, erkek arkadaşı Chris Brown’dan dayak yedi. Ünlü oyuncu Pamela Anderson 1996 yılında evlendiği şarkıcı Tommy Lee ile 2 yıl evlikten sonra şiddet gördüğü iddiası ile boşandı. Lee eşine şiddet uyguladığı gerekçesiyle 6 ay hapse mahkum edildi. Eski eşini döven mel gibson’a 36 ay göz hapsi. Aile içi şiddetten yargılanan Avustralya asıllı ünlü Amerikalı oyuncu ve yönetmen Mel Gibson’a, şartlı tahliye çıktı. Gibson, eski eşi Oksana Grigorieva’ya karşı Ocak 2010 tarihinde şiddet uyguladığını reddetmedi ve savcı ile anlaşma yaptı. 55 yaşındaki Gibson üç yıl boyunca göz hapsinde tutulacak, bir yıl boyunca aile içi şiddetle ilgili eğitim alacak, 16 saat kamu hizmetinde bulunacak, mahkeme masraflarını ödeyecek ve 400 dolar da para cezası ödeyecek. Gibson’ın, son birkaç yıl içinde, alkollü araba kullanma, eşine kötü davranma, ayırımcılığa yol açacak cümleler sarf etme gibi suçlardan dolayı başı adaletle birçok defa derde girmişti.” (Ertuğrul Cesur, Akit, 8 Mart 2012)

Basından derlediğim ‘Batının ahlak standardı’ merkezli haberler: Norveç’te temyiz mahkemesi, striptizin bir sanat olduğuna hükmetti. Oslo Yüksek Mahkemesi, striptiz yapılan özel kulüplerin giriş biletlerinin katma değer vergisinden muaf olmasına yönelik daha önce bir mahkemenin verdiği kararı onayladı ve mahkemenin 3 yargıcı da oy birliğiyle striptizin bir sanat olduğunu tescil etti. (Haberturk, 6 Aralık 2006) ABD’li  oyuncu Halk Berry, oscar ödülü aldığı törende, evli olduğu halde ödülü aldığı aktör A. Brody ile “ateşli bir şekilde” öpüşerek tebrik edilir! (2003) İngiltere’de 8 premier lig oyuncusu, 17 yaşındaki bir kıza tecavüz ile suçlanır (Milliyet, 6 Ekim 2003) Oyuncular: “sık sık otellerde oda ve kızları değiştiriyorduk.” derler. Her 4 kadından birisinin tecavüze uğradığı ABD’de bekaret kemeri yeniden satılmaya başlanır! ABD’de 50  eyaletin 48’inde, yapılan araştırmalar sonucuna göre genç  kızlar ev  kadınlığını iş hayatına tercih etmektedir. (New york  ve California  hariç) 2023’te 259 milyon yetişkinin bulunduğu ABD’de 82 milyon 880 bin kişinin en az bir silaha sahip olduğu düşünülüyor. (AA, 14.7.2024) ABD ulusal araştırma enstitüsü: Her üç eşten biri boşanma davası açıyor! ABD ve Avrupa’da özgürlükten yana olan evli çiftler, tatillerini tek başlarına geçirmeyi tercih ediyor. Time dergisi: 1985-1995 yılları arasında  çocuklar arasındaki  cinayet oranı % 153 arttı! Alman kadınlarının %60’ı  eşinden dayak yiyor, bunların arasında doktor, avukat eşleri de var. Sığınma evlerine dayaktan sonra en çok kızını kocasından kurtarmak isteyen kadınlar sığınıyor. Liselerde uyuşturucu ise çok yaygın. (Hamburg sığınma evi çalışanı Işık Soner ile Milliyetin yaptığı mülakat, 13 Mart 2011) İsviçre Zürih kenti, Sihl ırmağı kıyısı, uyuşturucu kullananların  “cenneti” olarak kabul edilir. İsviçre’de uyuşturucu kullanmak serbest, satmak suç  kabul ediliyor. ABD Ünitaryen kilisesi  eşcinsel evliliğine onay verdiğini ilan eder. Alman Bild gazetesi Detlef ile Christian adlı iki erkeğin kilisedeki düğün fotoğraflarını yayınlar.  ABD New jersoy  eyaleti iki eşcinsel erkeğin  evlatlık edinebilmelerine izin verilir. New York’ta ise William cash ile Roy andrew adlı erkekler evlenir. ABD’de New York’ta iki lezbiyen (Jenni Blossom ve Bianca Powell) evlenir. Madonna ile Bayan C. Love  bir arada beraber  yaşarlar. Robert  Kennedy’nin Rus balet  Rudolph    Nureyen   ile birlikte yaşadığı ortaya çıkar. ABD’li lezbiyen Albay (Debra  Meeks) 12 kadın askerle zorla aşk yapar. ABD’de eşcinselliğini açıkça ilan edip seçilen kongre üyesi, yargıç, belediye başkanı, meclis üyesi sayısı 61’dir. (1992) ABD  NBC televizyonu: Polis kayıtlarına  göre  yılda 3 milyon  kişi  aile bireylerinin tecavüzüne  uğruyor. Günde tam  1100  çocuk  tecavüze  uğruyor. Dale Carneige: ABD’de   her  35  dakikada  bir intihar, 120 saniyede bir delirme olayı oluyor. Her  23  dakikada bir kişi öldürülüyor, 6 dakikada bir bir kadının ırzına geçiliyor, 49 saniyede bir kişi  saldırıya  uğruyor. ABD’de  polis dışında  gönüllü  koruyucu birlikler  kuruluyor. (1986 verileri) ABD’de AIDS’den ölen eşcinsel sayısı 17.789’dur. (1992) Nevada’da her yıl kadınlar çıplak iken baştan aşağı boyalarla boyanıp, sınırsız özgürlüğün tadını çıkarttırmaktadırlar. İngiliz Ulaştırma bakanının (S. N. Blackpool) bir eşi, 4 metresi olduğu ortaya çıkar. İngiltere’de uyuşturucu kullanmak serbest, satmak yasak. Adam başı eşcinsel lokali var. Soho’daki kulüplerin yarısı ise lezbiyenlere ait. İngiltere’de Channel 4 televizyonu, kral Edward’ın  vatan haini olduğu için krallıktan uzaklaştırıldığını, olayı örtmek için ise “aşkı uğruna tahtı terkettiğini” dünyaya duyurduklarını ortaya çıkarır ki, daha sonra eşinin bu eski kralı aldattığı da ortaya çıkar. Ünlü ET filminin çocuk oyuncusu D. Barry More 11 yaşında alkolik olur. 13’ünde uyuşturucuya başlar, 20’sinde kliniğe yatar. Aktör Marlon Brando’nun oğlu cinayetten hapse atılır, kızı ise intihar eder. Brando’nun  özel bir adası bile vardır. Almanya Bild gazetesi: Alman baba ve kızın 4  çocuğu oldu (1990) Rick Mardin ile erkek şarkıcı G. Michael arasında tuhaf bir arkadaşlık olduğu medyaya yansır! İspanya’da ilkokul 4 ve 5. sınıf çağında 80 bin kız çocuğu hamile  kalır. Boşanma oranı Rusya’da % 33, İngiltere’de % 32, Fransa’da % 19’dur. Anne babası ile beraber yaşayan aile sayısı devletin sağladığı ekonomik teşviklere, verdiği özel izinlere rağmen Avrupa’da % 8’dir. Zamanın başkanı  Clinkton’un 15 danışmanı eşcinseldir. ABD’de 20 milyon eşcinsel bulunmaktadır. Bu da nüfusun  %   10’una tekabül eder. Bu oran yunanistanda % 17 yani altıda birdir. Amerika, çocuk  yıldız Jonbenet Rramsey’in  tecavüz edilip öldürülmesi ile  sarsılır.  6 yaşınsaki bu  çocuğun wamp görünüşlü bir barbie’ye  dönüştürülmesi tartışma yaratır. (Annesi de 1977 Virginia güzelidir.)

Babasız büyüyen çocuklarda suç oranları: Amerika’da çocukların yüzde 60’ı babası veya genellikle de annesiyle yalnız yaşıyor. Amerikalı anne-babalar, 20-30 yıl öncesine kıyasla çocuklarına yüzde 40 daha az zaman ayırdıkları tespit edilmiş; “hafta boyunca sadece 17 saat.” Ayrıca, çocukların dışarıda “gözetim altında olmaksızın” oynayabilme şansları yok artık. Suç oranlarının artması ve çalışmak zorunda olan annelerinin ilgisizliği yüzünden güvenli bir ortamda özgürce koşturamayan çocuklar, bunun bedelini büyüyünce topluma ödetiyorlar. ABD’de yapılan bazı istatistiklere göre; babasından ayrı büyüyen çocuklar aileleri ile büyüyenlere oranla: 8 kat daha fazla suç işleme ihtimali, 5 kat daha fazla intihar etme ihtimali, 12 kat davranışsal bozukluk gösterme ihtimali, 12 kat daha fazla tecavüze meyilli, 32 kat daha fazla evden kaçma ihtimali, 10 kat daha fazla uyuşturucu kullanma ihtimali, 9 kat daha fazla liseden atılma ihtimali, 33 kat daha fazla ciddi suiistimallere maruz kalma ihtimali, 73 kat daha fazla öldürülme ihtimali, Okulda ‘A’ alma ihtimali 10 kat daha az, Ortalama % 44 ölüm oranı daha fazla, Ortalama % 72 hayat standardı daha düşük, Öğrencilerden davranış bozuklukları gösterenlerden % 85’i babasız evden gelenler, Evsiz veya evden kaçanlar çocukların % 90 ı babasız evden, Okuldan atılanların % 71 i babasız evden, Gençlerden intihar edenlerin % 63 ü babasız evden, Tecavüzcülerin % 80 i babasız evden, Cezaevlerinde yatan gençlerin % 85 i babasız evden, Babasız kızların 1 kat daha fazla, Babası yetişen kızların 13-19 arası evlenme oranı aile ortamında yetişen kızlara göre % 53 daha fazla, Bu kızların prematüre bebek yapma oranı % 164 oranında daha fazla, 1983’te ABD’de yapılan ir araştırmada ülke genelinde tüm suçlu çocukların % 60 ı anne vesayeti altında yani babasız, Şu anda ABD’de 18 milyon çocuk annesiz ya da babasız yaşamaktadır Bu rakam tüm Amerikan çocuklarının % 75 ine tekabül ediyor, Şu anda Türkiye’de sokak çocuklarının % 82 si parçalanmış aile çocuklarıdır. (Sefa Saygılı, Zafer Dergisi, 06.17.2009)

Rezalet! Çocuklar için prezervatif satışı! onunda bu da oldu. Isviçre’de 12-14 yaş grubu için yeni küçük boy prezervatiflerin satişına başlandı. Abone ol Isviçre’de yapilan bir araştirmada 12-14 yaşindaki çocuklarin 1990’lara göre daha fazla cinsel birliktelik yaşadiği ortaya çikinca, hükümet yeni bir adim daha attı. Isviçrede reşit olma yaşi 16 olsa da yasalara göre ilişki yaşayanlar arasinda 3 yaş bulunmasi durumunda hiçbir cezai hüküm bulunmuyor. (İnternet Haber, 05.03.2010) Reyting uğruna satılık bekaret. Avustralya’da televizyon yapımcısı Justin Sisley, gençlerin en yüksek teklif karşılığında bekaretlerini satacakları bir program hazırladı. (Posta, 12 Mayıs 2010) Sadakat şart değil. Amerikalı oyuncu Angelina Jolie ilişkilerin yürümesi için sadakatin önemli olmadığını söyledi. Sevgilisi Brad Pitt ile birlikte üçü evlatlık 6 çocuk büyüten Amerikalı oyuncu Angelina Jolie ilişkilerin yürümesi için sadakatin gerekli olmadığını söyledi. (Posta, 24 Aralık 2009)

Yeni vali: Karım istediğiyle yatar. Telekız skandalı ile istifa eden valinin yerine gelen New York valisi David Peterson: Sonra haber yapmanoza gerek yok. Evliyken tam 3 yıllık bir ilişkim oldu. Eşim de istediği adamla yatıyor. Eşimle açık bir evlilik anlaşması yapmıştık. Michelle de istediği erkekle sevişiyor. (Akşam, 19.3.2008) Öz kızıyla ilişkisini TV’de anlattı. Avustralya öz kızı ile ilişki yaşayan ve çocuk sahibi olan 61 yaşındaki John Deaves’i konuşuyor. ‘Kanal 9’da yayınlanan ‘60 Dakika’ isimli programa konuk olan John Deaves ve öz kızı 39 yaşındaki Jenny Deaves’le ilişkisini anlattı. (Gazete vatan, 08.04.2008) 13’lük baba olayı sarpa sardı. 13 yaşındaydı. Kız arkadaşı kucağına “al bu senin bebeğin” diye bir bebek tutuşturdu. (İnternet haber, 27.03.2009) Kardeşler ama 4 çocukları var. Almanya’nın Saksonya eyaletinde yaşayan Patrick S. ve Susan K. kardeş olmalarına rağmen evlenerek ortak dört çocuk sahibi oldu. Ülkede şimdi yakın akrabalar arasındaki evliliğin suç olup olmadığı tartışması yapılıyor. Almanya’da ensest ilişki yasalara göre suç sayılmasına rağmen ikili bu ilişkiden vazgeçmedi. Patrick S. ensest ilişki nedeniyle iki yıl hapis yattı. Çift ilişkilerinde bir yanlışlık olmadığını savunuyor. (Hürriyet, 14.3.2008) “Babamın bebeğine hamileyim ve birbirimize çok aşığız” (Sun, 25 Oca 2012) Metroda akıl almaz görüntüler. Kanada’nın Toronto kentindeki bir metro istasyonunda bir çift uluorta seks yaptı. (En Son haber, 13.12.2011) Belçika cinsel ilişki rıza yaşını 16’dan 14’e indirdi Belçika’da ceza yasasında yapılan yeni değişiklikle, 16 olan cinsel ilişkiye rıza yaş sınırı 14’e indirildi. Bu yaştaki bir kişinin ilişkiye girdiği kişi ile arasındaki yaş farkı 5’ten fazla olmayacak. (BBC, 22 Temmuz 2018)

İngiliz kız 11 yaşında hamile kalıp 12 yaşında doğum yaptı. 12 yaşında İngiltere’nin en genç annesi oldu. İngiltere, daha ilkokulda hamile kaldıktan sonra doğum veren kızın haberiyle çalkalandı. Sağlıklı doğan bebeğin anneannesi sadece 27 yaşında. Londra’nın kuzeyindeki Bedford kentinde 1998’da çocuğu olan Sean Stewart, halen bu rekoru elinde tutuyor. Stewart, sadece 12 yaşındaydı. (Cumhuriyet, 2 Haziran 2010) Bu lisede 90 kız hamile ya da anne. ABD’nin Tennessee eyaletine bağlı Memphis kentindeki bir lisede, 90 kız öğrencinin hamile ya da doğum yapmış olduğunun ortaya çıkması Amerikan kamuoyunda şok etkisi yarattı. Frayser Lisesi’nde, eğitim gören, yaşları 13 ile 17 arasında değişen kız öğrencilerden yüzde 26’sının hamile olduğu ya da bu eğitim yılı içinde doğum yapmış oldukları belirtildi. Her dört kız öğrenciden birinin hamile ya da anne olduğu lisedeki hamilelik oranı, Memphis kentinin yüzde 15-20 arasında bulunan, küçük yaşta hamile kalan kız çocukları oranını da geçiyor. Reşit olmayan yaşta hamilelik, dünyada en çok ABD’de yaşanıyor. Hastalık Önleme ve Denetleme Merkezi’nin verilerine göre, ABD’de her üç genç kızdan biri, 20 yaşına varmadan hamile kalıyor. (Hürriyet, 15 Oca 2011) Fransa’da genç kızlara doğum kontrol hapı bedava. (En Son haber, 27.10.2012) Ulusal Meclis’te Perşembe günü onaylanan kararla Fransa’da 2013 yılından itibaren yaşları 15-18 olan genç kızlara istenmeyen gebeliklerin önüne geçilmesi için doğum kontrol haplarının sağlık sigortaları tarafından ücretsiz verilmesi kararlaştırıldı. (Hürriyet, 27.10.2016) Ama uzun etek sakıncalı: Fransa’da ikinci ‘uzun etek’ krizi Fransa’da geçen yıl bir kız öğrencinin “uzun etek” giydiği gerekçesiyle okula alınmamasının ardından benzer bir olay bu sefer Paris yakınlarında bir banliyöde yaşandı. Nouvel Obs gazetesinin haberine göre, 16 yaşındaki Müslüman bir kız, etek boyunun uzun olması dini bir simge olarak yorumlanarak okula alınmadı. (AA, 06.05.2016) ‘Uzun etek takıntısı Müslümanlara yönelik’ Fransa’da uzun etek giydiği için okula alınmayan genç kız, okulda Müslüman olmayan ama uzun etek giyen kızlara yaptırım uygulanmadığını, yaptırımın Müslümanlara yönelik olduğunu söyledi. (AA, 01.05.2015)

Ivana sert: Kocam beni herkes görsün istiyor. Bırakın İvana’ya herkes baksın. İvana Sert de Hülya Avşar’ın programında “Kocam herkes beni görsün istiyor” deyince manşetlere fırlayıverdi. “Siz sadece bakıyorsunuz ama o benim” duygusunun cazibesini kim inkar edebilir? Bir Prof diyor ki “Güzel bir eşe sahip olmak erkeğin egosunu tatmin eder.” (Takvim, 3.11.2009) Boşandılar. Ivana Sert’in yılan hikayesine dönen davası sonuçladı. Ivana Sert Yargıtay’ın onadığı 400 bin liralık tazminatı eşinden faiziyle aldı. Yurdal Sert, “şiddetli geçimsizlik ve haysiyetsiz hayat sürme” iddialarıyla açtığı davada ayrıca eşinin Hatem Yavuz’la aşk yaşadığını iddia ederek 1 milyon lira tazminat istemişti. (Hürriyet, 5.10.2016)

Hollanda’da seks ile ödeme yapılabilecek. Hollanda’nın Rotterdam kentinde, bir sürücü kursunun öğretmenlerinin seks karşılığında ders vermesi ülkede yeni bir tartışma başlattı. Bunun ardından başlayan tartışmalar sonucunda yasada değişik yapılmasına karar verildi. Öte yandan Van der Steur ve Hollanda Ulaştırma Bakanı Melanie Schultz, bugün parlamentoda yaptıkları açıklamada uygulamanın yasallaşacağını duyurdu. Yasanın çıkmasıyla birlikte eğitmenler, 18 yaşından büyük öğrencilere hizmet takası usulüyle ders verebilecek. (Sözcü, 19 Aralık 2015)

İsviçreli performans sanatçısı Milo Moiré, “Aynalı Kutu” adını verdiği gösteriyi aralarında Dusseldorf ve Amsterdam’ın da olduğu Avrupa şehirlerinde daha önce sergiledi. 18 yaş üzeri insanların, 30 saniye boyunca memelerine ve cinsel organına dokunmasına izin verdi. (1 Haziran 2017)

Her 5 İngiliz kadından biri tatil yaptığı ülkede hamile kalıyor. Hotel.com internet sitesinin çocuk sahibi veya hamile 2 bin İngiliz kadın üzerinde yaptığı araştırmaya göre, kadınların yüzde 20’si yurt dışında tatil yaparken hamile kaldıklarını bildirdi. İngiliz kadınların en fazla hamile kaldığı tatil noktası yüzde 19’la İspanya. İspanyol tatil merkezlerini sırasıyla Fransa, İtalya ve Portekiz izliyor. İngiliz turistlerin en gözde tatil yerlerinden biri olan Türkiye ise bu sıralamada yer almıyor. Araştırma, yurt dışında tatil yapan her 4 İngiliz’den birinin bu sırada yabancı biriyle seks yaptığını ve her 20 İngiliz turistten birinin bu tatillerde cinsel yolla bulaşan hastalık kaptığını da ortaya çıkardı. Araştırmanın ortaya koyduğu başka bir veri ise, İngiliz erkeklerin yüzde 40’ının, kadınların ise yüzde 38’inin tatil sırasında plajda seks yaptığını itiraf etmesi oldu. (Milliyet, 06.07.2013)

Sokak ortasında çiftleşenlere, ‘sokakta tuvaletinizi de yapıyor musunuz?’ diye sorardık, onu da yapıyorlarmış! Sokak ortasında tuvalet. İngiltere’nin Bristol şehrinde belediye tuvalet sorununa öyle ilginç bir çözüm buldu ki, görenler hayrete düşüyor. İngiltere’de ülkenin beş büyük şehrinden biri olan Bristol’da belediyenin umumi tuvalet sorununa bulduğu ‘sokak ortasına tuvalet’ çözümü görenlere, ‘ Burası İngiltere mi?’ dedirtiyor. Ülkenin beş büyük şehri arasında yer alan Bristol’da belediye haftasonları artan talebi karşılamak için şehrin göbeğine portatif tuvaletler koydu. Dört tarafı açık tuvaletlerin özellikle haftasonları barlardan çıkan vatandaşların tuvalet ihtiyaçlarını karşılamaları amacıyla düşünüldüğü ifade ediliyor. Haftasonları aşırı alkol alanların sokaları kirletmemeleri için başvurulan bu yöntem şehre gelen turistleri hayrete düşürüyor. (TRT Haber, 05.12.2011)

Londra’da işlek bölgelerin ‘idrar kokan’ sokakları yetkilileri farklı önlemler almaya zorluyor. Londra’nın gece hayatıyla ünlü ama aynı zamanda çok sayıda kişinin yaşadığı zengin Soho bölgesi, sokaklarda işeme sorunuyla mücadele etmek için yeni bir yol deniyor. Barlar, restoranlar, tiyatrolar ve farklı eğlence mekanlarının bulunduğu bu bölgede yaşayanlar, uzun zamandır sokakların idrar kokmasından şikayetçi. Yetkililer bu mahalledeki sokaklarda neredeyse tüm köşe başlarında görülen idrar kokusu sorununa son vermek için bu alanları özel bir sprey ile kaplıyor. Duvarı kaplalyan bu özel sprey boya ile yüzeyde bir tür ‘itici tabaka’ oluşuyor ve bu da yüzeye çarpan sıvıyı geri sıçratıyor.  Bu yöntem, köşe başlarında rastgele ihtiyacını giderenlerin ‘kirlenmemek için’ böyle bir davranıştan kaçınmasını amaçlıyor. Londra’da işlek bölgelerin ‘idrar kokan’ sokakları yetkilileri farklı önlemler almaya zorluyor. (Euronews, 29/01/2023)

ABD’de grup seks neden arttı? Yapılan bir araştırmada genç kızların yüzde 7’si grup seks yaptığını kabul etti. Araştırma Boston Sağlık Merkezi tarafından 14 ile 20 yaş arası 328 genç kadın arasında yapıldı. Araştırmanın lideri Emily Rothman bu tür ilişkinin bu kadar yaygın olmasının sebebini porno filmlere bağlanabileceğini söyledi. (Habertürk, 22.12.2011)

P Diddy ismiyle bilinen rapçi ve müzik yapımcısı Sean Combs’a cinsel taciz, cinsel saldırı ve tecavüz suçlaması yönelten kadın ve erkeklerin sayısının 120’ye ulaştığı ifade edildi. (BBC, 2 Ekim 2024) İsveç’te tecavüz oranları neden yüksek? İsveç Ulusal Suçları Önleme Konseyi (BRA), Avrupa’da nüfusuna oranla en fazla tecavüz vakalarının görüldüğü ülkelerden birinin neden İsveç olduğunu araştırdı. İspanya’da 2020 yılına kadar şiddet içermeyen eylemler tecavüz olarak değerlendirilmiyordu. (Euronews, 10.10.2020) Fransa’da bir erkeğin ilaç verdiği eşine, en az 70 kişiyle birlikte 10 yıldır cinsel saldırıda bulunduğu ortaya çıktı. (Sputnik, 3.9.2024) Beş Amerikalı kadından biri cinsel saldırı kurbanı. ABD’de kadınların yaklaşık yüzde 20’si yaşamlarının bir noktasında tecavüze ya da tecavüz girişimine hedef oluyor. Amerikan Hastalık Kontrol Merkezi’nce yapılan araştırmada kadınların yüzde 25’inin de eşlerinin veya birlikte yaşadıkları kişilerin saldırısına uğradıkları belirlendi. Amerika’da kadın ve erkeklere yönelik cinsel şiddetin boyutlarının incelendiği ulusal çaptaki ilk araştırmaya göre, dakikada 24’den fazla insan tecavüze, şiddete veya ısrarlı izlemeye maruz kalıyor. Bu nitelikte 12 milyon suç duyurusu yapıldığını belirten merkez, “Cinsel Partner ve Cinsel Şiddet Araştırması”nın sonuçlarını, “son derece hayret uyandırıcı” diye niteledi. Araştırmaya göre, önceki bir yıl içinde Amerika’da 1 milyonu aşkın kadın tecavüze uğradığını bildirdi. (BBC, 15.12.2011) Tecavüzü gülerek izlediler. ABD’de piknik alanında 10 genç bir kıza tecavüz etti. Çevreden geçen 25 kişiden hiçbiri yardım etmedi. (İHA, 30 Ekim 2009) Damadın spermleriyle doğurdu. Kaynana, damadının spermleriyle üçüz annesi oldu. (Haber 3, 27 Ekim 2008) Annesi öldü, onu halası doğuracak. (Milliyet, 25.01.2009) Bu bilim adamının 600 çocuğu var! İngiltere’de sperm bağışı yapılan bir kliniğin sahibi bilim adamı Bertold Wiesner’ın, 600 çocuğunun olduğu kaydedildi. (Cumhuriyet, 8 Nisan 2012) İlişki yaşamadan 46 çocuk! O Avrupa’nın en fazla çocuk sahibi erkeği. 46 çocuğu var ama çocuklarının annelerinin hiçbiriyle ilişkisi olmadı. Avrupa’nın bir numaralı sperm vericisi Hollandalı Ed Houben Hollanda’nın Maastrich kentinde yaşıyor. Turizm rehberiliği yapıyor ve Avrupa’nın dört bir yanında toplam 46 çocuğu var. (Milliyet, 02.12.2008) Neden annemle evlendim? Phyllis Irwin (sağdaki), Lillian Faderman adlı partnerini evlat edindi ve bu sayede yasal bir şekilde çocuklarının anneannesi oldu. (BBC, 4 Mart 2020) ABD’de yaşayan Ukrayna asıllı Katya isimli genç bir kız, uluslararası bir eskort sitesi üzerinden bekaretini 1.2 milyon euro karşılığında sattı. (Sputnik, 18.1.2020)

Oğlunun spermiyle hamile kaldı, torununu doğurdu! ABD’nin Nebraska eyaletinde 61 yaşındaki Cecile Eledge, oğlu ve oğlunun kocası için taşıyıcı anne olarak kendi torununu doğurdu. Eşcinsel çift çocuk sahibi olmak istedi ve 61 yaşındaki anne oğluna yardımcı olmak için oğlunun partnerinin kız kardeşinin yumurtası ile oğlunun sperminden olma tüp bebek için taşıyıcı olarak kendi torununu doğurdu. (Euronews, 2 Nis 2019

Amacı da dünyayı gezmek. Genç model Giselle, 3,9 milyon dolara bekaretini sattı. Giselle, kazandığı parayla dünyayı gezmeyi ve eğitimi için yatırım yapmayı planlıyor. (Sözcü, 3 Ocak 2018)

Bakire kalmak yarışmaktan zor. ABD’li atlet Lolo Jones’un (29) bir programda bakire olduğunu açıklaması ve evlenene kadar cinsel ilişkiye girmeyeceğini söylemesi ABD basınında geniş yer buldu. Londra Olimpiyatları’nda ABD’yi temsil edecek olan Jones, “Bakire olmak olimpiyatlara hazırlanmaktan, üniversiteyi bitirmekten zor. Bu hayatımda yaptığım en zor şey. 22-24 yaşlarındayken sevimliydi. Birçok erkek gerçeği öğrenince sizden uzaklaşıyor” dedi. (Milliyet, 24 Mayıs 2012)

Fahişelik itibarlı meslekmiş. Ukrayna’da liseli kız öğrenciler arasında yapılan bir araştırma, öğrencilerin hayat kadınlığını itibarlı meslekler arasında gördüğünü ortaya koydu. Araştırma sonuçlarını değerlendiren uzmanlar, genç kızların “Vip” müşterilerin lüks otomobil ve mücevher gibi vaatlerine kandıklarını, gelecekte onları “köle hayatı, aç bırakılma ve dayak gibi tehlikelerin yanı sıra şişman ve kirli kişileri tatmin etme zorunluğunun” beklediğini bilmediklerini söylediler. (Posta, 04 Mart 2010)

Teşhirci sapıklığa mazeret! İngiltere’nin kentlerinde binlerce kişi cumartesi günü ‘Dünya Çıplak Bisiklet Sürme Günü’ hareketine katılarak çıplak halde bisiklet sürdü. Etkinliğe katılanların amacı insan bedenini yüceltmek, çevresel konulara ve otomobil yerine daha fazla bisiklet kullanımına dikkat çekmekti. (Sputnik, 10 Haz 2019) Bütün köy yardım kuruluşuna gelir için soyundu! İngiltere’nin Kent şehrindeki Iwade köyünün sakinleri yardım kuruluşuna gelir sağlamak için çırılçıplak soyunarak objektiflere poz verdi. İngiltere’nin Kent şehrindeki Iwade köyünün sakinleri yardım kuruluşuna gelir sağlamak için çırılçıplak soyunarak objektiflere poz verdi. Köylüler elde edilen gelirin fazla olması halinde kalan parayı kiliseye bağışlayacaklarını ifade etti. (Bursa Hakimiyet, 05.12.2018) Hostesler yardım için soyundu. İngiliz havayolu şirketlerinden Ryanair”da görev yapan “iyiliksever” hostesler evsizler için bikinili pozlar verdi. 2009 yılı takvimi için çekilen fotoğraflardan elde edilen gelir, Dublin Simon Community isimli evsizler derneğine bağışlanacak. (Milliyet, 13.11.2008) Çek vekiller yardım için soyundu. Çek Cumhuriyeti’nin 4 kadın milletvekili yardım amaçlı satılacak bir takvim için seksi pozlar verdi. (Milliyet, 14 Tem 2010) Avustralya’da 20 yaşındaki manken, “Bir sivil toplum kuruluşuna bağış yapan ve makbuzunu bana gönderenlere çıplak fotoğraf göndereceğim” dedi. Genç kadın saatler içinde rekor para topladı. (Sözcü, 6 Ocak 2020)

İnternetten Tanıştığı Adamı Yiyen Alman Yamyam 15 Yıl Sonra Konuştu 2001 yılında yaşanan tuhaf hadisede Armin Meiwes internetten tanıştığı Bernd Brandes’i öldürüp cesedini de aylar boyunca yemişti. Bernd Brandes internette birileri tarafından yenmek istediğini söyledi. İçinde insan yeme isteğiyle yanıp tutuşan Armin Meiwes de onu evine davet etti. Önce Brandes’in penisini kesip birlikte yediler. Daha sonra Brandes uyku ilaçları aldı ve Meiwes de onu boğazını keserek öldürdü. “Hayatımda yediğim en güzel akşam yemeğiydi. Sırtından bir parça etle kendime biftek yaptım. Yanında patates kızartması ve salata yedim. Tadı domuz etine benziyordu ama daha farklıydı. 40 yıldır böyle bir şey hissetmeyi bekliyordum. Bernd öldüğünde çok mutluydu. Akşam yemeğim olmayı kendisi istedi.” 2002 yılında yakalandı ve ömür boyu hapse mahkum edildi. Şimdilerde ise vejeteryan olduğu söyleniyor. (Haberself, 12.02.2016) Babamın küllerini kokainle karıştırıp burnuma çektim. Rock dünyasının “en vahşi” müzisyenlerinden olan efsanevi Rolling Stones’un gitaristi Keith Richards, 2004 yılında 84 yaşında ölen babası Bert Richards’ın yakılan küllerini kokainle karıştırıp burnuna çektiğini söyledi. (Hürriyet, 5.4.2007)

ATV’de ‘Kim Milyoner Olmak İster’ adlı programda sorulan soru: 1980’lere kadar hangi ülkedeki yetim, gayrimeşru doğmuş, ebeveyni alkolik, ayrılmış veya fakir olan çocuklar devlet tarafından bazen açık artırmada satılarak çiftliklerde zorla çalıştırılmıştır? A: Danimarka B: Norveç C: İsviçre D: Belçika. Cevap: C şıkkı. (ATV, 21.01.2022)

       

 

 

Macron’un rakibi Marine Le Pen ırkçılığını tescilledi: Siyahi kadına dokunmamak için çaba sarf etti. (Yeni Şafak, 12.4.2022)

Kısaca, Batı medeniyeti kendi ülkelerinin dışında refah, barış veya demokrasi ile asla ilgilenmez! Onlara göre her şey Batı için, Batıya göre, Batıya kadardır! Kendini onlara beğendirmek için ömrünü harcayan ev zencileri için ise, sadece onların yemek artıkları ve ona göre de saygıları kalacaktır!

.

 

Leave a comment