“Kadının öğretmesine izin vermem, kadın ancak sükuta olsun (sussun).” (İncil, Timeteosa Mektuplar, II/12)
“Kitabı Mukaddes’te, cennetten çıkarılış ile ilgili bölümlerinde, Adem’in günahı işlemesine Havva’nın neden olduğu yazılıdır. Bu yüzden kadınları ‘gazap tekneleri’ olarak görmek ve onlara karşı kuşkucu ve acımasız bir tavır takınılmıştır.” (Gai Eaton, İslam Ve İnsanlığın Kaderi, s. 97)
Yıl 2013’den 2021’e. Ağlama duvarına da nereden baksanız en fazla 100 metre geriden bile ibadet etmelerine izin verilmeyen Yahudi kadınlar!
“Kadınların Ağlama Duvarı savaşı.” (BBC, 13.4.2013) “Yahudi Erkekler Yahudi Kadınlara Saldırdı. Ağlama Duvarı’nda ibadet hakkını mahkeme kararıyla kazanan Yahudi kadınlar, bin kadar erkeğin saldırısına uğradı. Ağlama Duvarı’na polis kordonu sayesinde ulaşan kadınlar, üzerlerine atılan yabancı maddelere rağmen ibadetlerini tamamlayarak ayrıldı. Kadınları taşıyan otobüs ise taşlandı. Çıkan olaylarda bazı polisler hafif yaralanırken, kadınlardan yaralanan olmadığı açıklandı. “Duvarın Kadınları” grubundan Leyla Gordon, tek amacının Tanrı’ya ibadet etmek olduğunu belirterek, “Bize ne yapamayacağımızı buyuramazlar.” dedi.” (Sondakika, 10.05.2013) Ortodoks Yahudi erkekler Kudüs’te Musevi kadınların ibadet etmesini engellemeye çalıştı. (BBC, 08.03.2019) Ultra-Ortodokslar, Ağlama Duvarı’nda dua etmek isteyen kadınlara karşı toplanıyor. (Serbestiyet, 4 Kasım 2021)
“Sefard mezhebine mensup Yahudi erkekler, her sabah şu şekilde dua ederler; “Ezeli ilahımız! Kainatın kralı! Beni kadın yaratmadığın için Sana hamdolsun!” (Fatmagül Berktay, Tektanrılı Dinler Karşısında Kadın, s. 97) Bu kanada mensup erkeklerin günlük sabah dualarında: “Sana şükürler olsun Allah’ım, beni bir kadın olarak yaratmadın” ifadesi geçerken, kadınlar, “Beni dileğine göre yarattığın için sana şükürler olsun” (The Kendath, “Memories of an Orthodox youth,” Susannah Heschel, On Being a Jewish Feminist, 96-97) diye dua etmetkedirler. Ben ölümden daha acı, kendisi bir tuzak, kalbi bir kapan ve elleri zincir olan bir kadını buldum. Allah’ı hoşnut edecek bir kimse ondan kaçsın; o, sadece günahkarları tuzağına düşürsün. Araştırırken 1000 kişi arasında 1 tane dürüst erkek buldum, ama bütün kadınlar arasında bir tane dürüst kadın bulamadım.” (Eski ahit, Ecclesiastes, 7: 26-28) Hiçbir kötülük, kadının kötülüğünün yanına yaklaşamaz. Günah kadınla başlar ve bütün hepimiz onun yüzünden öleceğiz. (Ecclesiasticus 25: 19, 24)
Talmut’a göre “Kadınlar, Tevrat’ın çalışma konusunun dışındadır.” Bu geleneğin bazı bilginlerine göre, “Tevrat’ın sözleri kadınlara söylenmektense, ateşte yansın.” ve “Her kim, kendi kızına Tevrat’ı öğretirse, ona müstehcenlik öğretmiş gibi olur.” demektedir. (Denise L. Carmody, “Judaism,” Arvin Sharma, Women in World Religions, s. 197)
Eski Ahid, adet gören kadını, bulaşıcı bir murdarlık içinde telakki eder. Bu kadının dokunduğu her şahıs, her eşya, bir gün boyunca kirli kalır. (Levililer, 15: 19-23) Adetli olduğu günler boyunca ‘murdarlık evi’ olarak isimlendirilen özel evlere kapatılırdı. (Swidler, Women in Judaism, s. 140) Dahası, eğer kadının ayaklarının tozundan da olsa murdar olmuşsa, kocası sinagoga girmekten men edilirdi. Hanımı, kızı veya annesi adet gören bir haham, sinagogda haham duasını yapamaz (Women in Judaism, s. 138) İlk Yahudi toplumunda ise kadınların şahitlik yapmasına izin verilmez (Swidler, s: 115) cennetten kovulmuş olması sebebiyle kadının şahitlik yapamaması, ona verilen dokuz cezadan biri kabul edilirdi. (Louis M. Epstein, The Jewish Marriage Contract, s. 149)
Kitabı Mukaddes’te dulluk, düşüklüğün sembolü olarak görülürdü (Eş’iya, 54:4) Tekvin 38’e göre çocuksuz dul kadın, evli olsa bile kocasının erkek kardeşiyle evlenmek zorundaydı, böylece o, ölmüş kardeşin neslini devam ettirir, onun adının silinmesine mani olmuş olurdu:
Ve Yehuda, ona dedi: kardeşinin karısının yanına gir, ve ona kayın biraderlik vazifeni yap ve kendi kardeşine zürriyet yetiştir. (Tekvin, 38:8) Dul kadının bu evliliğe izni gerekmezdi. Onun vazifesi, kocasının neslini devam ettirmekti. Kitab-ı Mukaddes’teki bu hüküm, uygulandığı yerlerde hala devam etmektedir. (Lesley Hazleton, Israeli Women: The Reality Behind the Myths (New York: Simon and Schuster, 1977) s: 45-46; www.enfal.de/ev16.htm)
Günümüzde İsrail’de kadınlar, dini mahkemelerde şahitlik yapma hakkına sahip değildirler. (Lesley Hazleton, Israeli Women: The Reality Behind the Myths (New York: Simon and Schuster, 1977) s. 41) Batıda geçen yüz yılın sonlarına kadar hem Kilise, hem de sivil hukuk, kadına şahitlik hakkı tanımıyordu. (Matilda J. Gage, Woman, Church, and State (New York: Truth Seeker Company, 1893) s. 142) Yahudilik, kocaya boşama hakkı verme konusunda nettir. (Tesniye, 24:1-4) Hala boşanamayan kadınlar vardır, boşanmak için karısından binlerce dolar istemektedirler. (The Toronto Star, Nisan 8, 1995)
Kitabı Mukaddes’in miras hukuku, Sayılar 27:1-11de ana hatlarıyla belirtilmiştir. Buna göre kadın, kocasının malından hiçbir şey alamazken, koca çocuklarından bile önce eşinin mirasçısı olur. Kız, ancak erkek çocuk yoksa mirasçı olur. Dullar ve kızlar, erkek çocuklar bulunduğu müddetçe nafakaları erkek mirasçıların merhametine kalmıştır. Hristiyanlık, uzun yıllar bu hukuk üzerinde devam etti. Hem Kilise, hem de sivil hukuk, kız kardeşleri erkek kardeşleriyle birlikte babanın mirasına ortak olmaktan yasaklamıştı. Bu hukuk, geçen asrın sonlarına kadar sürdü. (Matilda J. Gage, Woman, Church, and State, s: 142) Talmut, kadının malını kocanın malı gibi ilan eder: Kendine ait olan eşya kocasınınsa, nasıl bir kadın mal edinebilir? Kocanın malı kocanın, kadının malı da kocanındır. Kadının tasarrufları ve sokakta bulduğu şeyler de kocasınındır. Ev eşyaları, masanın üzerindeki ekmek kırıntıları bile kocanındır. Eğer kadın eve bir misafir davet eder ve onu doyurursa, kocasının malından çalmış olur (San. 71a, git. 62a, R. Thompson, Women in Stuart England and America, s: 162)
Meşhur Hristiyan apostolu ve İncil yazarlarından Dimaşklı Yuhanna kadın hakkında şöyle söylemektedir: “Kadın kötülüğün çocuğu, emniyet ve huzurunda düşmanıdır” (Benazus, H. Bezanus, Geçmişten Günümüze Kadınlar Ve Kadınlarımız, s.279)
“Hristiyanlıkta kadın düşmanlığı ise, Yahudilikten, özellikle Paulus eliyle Hristiyanlık metinlerine de sokulmuştur. Paulus, Sezar’a mümkün olduğu kadar itaat sağlayabilmek için, insanlığın yarısını köleleştiriyor, başlarına hakimiyet damgası vuruyor, örtünmeyen kadının saçlarını sıfır numara tıraş ettirmeye, usturaya vurdurmaya kalkışıyordu. (Korintoslular’a, 11. Bab, 6) Aziz Paulus’un acayip gerekçesi şudur: “Çünkü erkek kadından değil, fakat kadın erkektendir. Çünkü erkek de kadın için değil, fakat kadın erkek için yaratıldı. Bunun için kadın, başım üzerinde hakimiyet alametine malik olmalıdır.” (Ahd-i Cedid, Paulus’un Korintoslulara Birinci Mektubu, 9-10; Prof. Hüseyin Hatemi, İlahi Hikmette Kadın, s. 136, 148-149) Pavlus: “Kiliselerde kadınlar sükut etsinler. Çünkü onlara söylemek için izin yoktur, Çünkü kadına Kilise’de söylemek ayıptır.” (Korintoslulara Birinci Mektup, 14/34-35) Hristiyan Kutsal metinlerinde kadının durumu şöyle bir ifade edilir; “Kadın ölümden daha acıdır. Hristiyan azizlerinden Tertolyan; ‘Kadın, şeytanın insan nefsine giriş kapısıdır. Allah’ın yasalarını iptal eden, erkeğin çehresini bozan iğrenç bir yaratıktır.” (Mustafa Sıbai, Kadının Yeri, s.50) “Hristiyanlıkta daha sonraları Hz. Meryem dışında kalan tüm kadınların Cehennem azabından kurtarıcı Ruh’tan yoksun oldukları kararına varılmıştır.” (Necla Yasdıman, Kadınların Çoğunun Cehennemlik, Akıl ve Dinlerinin de Eksik Olduğundan Bahseden Hadislerin Tahlil ve Tenkidi, s. 55; Doç. Dr.Ali Osman Ateş, Kadın’dan nakil, s. 222) St. Paul: Mukaddeslerin bütün kiliselerinde olduğu gibi, kiliselerde kadınlar sükut etsinler; çünkü onlara söylemek için izin yoktur; ancak şeriatın da dediği gibi, tabi olsunlar. Eğer bir şey öğrenmek isterlerse, evde kendi kocalarına sorsunlar; çünkü kadına kilisede söylemek ayıptır.” (Korintoslulara birinci mektup: 14: 34-35)
Büyük ilahiyatçı olarak görülen İskenderiyeli Clement, “Kadın, kadın olmaktan ötürü utanmalıdır” diyerek (Salih Akdemir, Tarih Boyunca ve Kuran-ı Kerim’de Kadın, İslami Araştırmalar, Cild 5, Sayı 4, s. 251) kadını tamamen aşağılamış ve hiçleştirmiştir. Zamanla tortuları biriken bu anlayış, 13. asra geldiğine “Cadı karı” olarak tarihe mal olan “tüyleri ürperten, diken diken eden” bir kadın katliamını başlatmıştır.” (12 Mart 1995) “Öte yandan Demokrasinin beşiği sayılan İngiltere’de kadın murdar bir yaratık sayıldığından İncil’e el süremezdi.” (Doç. Dr. Ali Sarıkoyuncu,T kadın hakları üzerine bir değerlendirme, Bilig, sayı:8, 1999 s. 115) Avrupalı filozoflar, ‘kadının bir ruhu var mıdır, yoksa o ruhsuz bir yaratık mıdır? Eğer ruhu varsa, acaba insan ruhu mu, hayvan ruhu mudur?” diye soruyorlardı. Bir başka tartıştıkları konuysa şuydu: “Kadının insan ruhuna sahip olduğu farz edilse bile, erkeğe nispetle, toplumsal durumu kölenin durumu gibi midir, yoksa biraz daha yüksek bir yaratık mıdır?” (Prof. Muhammed Kutub, İslam’ın Etrafındaki Şüpheler, s.150) “Milattan sonra 5. yüzyılda Hristiyan din adamları kadının mahiyeti hakkında toplantılar tertip ettiler. Toplantıların konusu şu idi: Kadın kendisinde ruh olmayan sade ceset midir? Yoksa normal insanlar gibi hem ruhu hem de cesedi olan bir varlık mıdır? Bu toplantılar neticesi kadınlar kurtulan ruhtan çıkmışlardır. Yani ruhu olmayan cesetlerdir. Mesih’in annesi (Meryem)’in dışındaki bütün kadınlar cehennemliktir düşüncesinde fikir birliğine varmışlardır.” (Muhammed Abdulmaksud, el-Mer’etü fi Cemi’ı’l-Edyan ve’l-Usur s. 30) Alman düşünür Schopenhauer ise, “Bir kadınla bir erkeğin birleşmesinin çok iğrenç bir şey olduğunu, İsa’nın böylesine iğrenç bir ilişkinin ürünü olmamak için babasız doğduğunu ileri sürmüştür.” (Orhan Hançerlioğlu, Düşünce Tarihi, s. 279)
Hz. Havva’nın suçu mu? Kitabı Mukaddes, Tekvin 2:4 ve 3:24’te Allah’ın Hz. Adem ve Havva’ya bir ağacın meyvesini yasakladığı, fakat daha sonra yılanın Hz. Havva’yı, Hz. Havva’nın da Hz Adem’i kandırdığı anlatılır. Allah’ın kınamasından dolayı da Hz. Adem’in suçu Hz. Havva’ya attığı belirtilir: “Yanıma verdiğin kadın… O, ağaçtan bana verdi ve yedim.” Allah da, Hz. Havva’ya şöyle seslenir: “Zahmetini ve gebeliğini ziyadesiyle çoğaltacağım; ağrı ile evlat doğuracaksın; ve arzun kocana olacak, o da sana hakim olacaktır.” Adem’e de, “Karının sözünü dinlediğin ve ondan yemeyeceksin diye sana emrettiğim ağaçtan yediğin için toprak senin yüzünden lânetli oldu, ömrünün bütün günlerinde zahmetle ondan yiyeceksin” der.
Cennetten kovulmanın sonucu olarak kadınlara şu dokuz musibetin verildiği ileri sürülür: “O, kadınlara dokuz musibet ve ölüm vermiştir: Adet ve bakirelik kanı yükü, hamilelik, çocuk doğurma, çocukları büyütme, (kocası öldüğünde) yas tutan birisi olarak başını örtmek, daimi bir köle veya efendisine hizmet eden kız köle gibi kulaklarını delmek; şahid olarak kabul edilmez, hepsinden öte, ölüm.” (1 Leonar j. Swidler, Women in Judaism: the Status of Women in Formative Judaism, s. 115)
İlk günah inancına göre, Hz. Havva’nın işlediği ve Hz. Adem’e de işlettiği iddia olunan günah, irsi olarak bütün insanlığa geçmektedir ve bütün insanlar, bu günahla dünyaya gelmektedir. İsa Mesih, bu günahı temizlemek için kendini kurban ettiği için, Hz. Havva, yani kadın, dolayısıyla Hz. İsa’nın kanından da sorumlu tutulmuştur. (Rosemary R. Ruether, “Christianity”, Arvind Sharma, Women in World Religions, p. 209)
İngiliz kadın araştırmacı Karen Armstrong, ilk dönem ve daha sonra bazı azizlerin şu görüşlerini nakleder: Bilmiyor musunuz ki, her biriniz bir Havva’sınız? Tanrı’nın size olan cezası bu çağda da devam ediyor. Siz, şeytanın kapısısınız: yasak ağacın mührünü açansınız, İlâhi kanunu ilk terk edensiniz; sizler, şeytanın saldırmayı göze alamadığı adamı razı edensiniz; Tanrı’nın sureti olan insanı yok edensiniz. Sizin hak ettiğiniz cezadan dolayı Tanrı’nın oğlu ölmek zorunda kaldı. (St. Tertullian); Eş veya anne olmuş ne fark eder, o hala erkeği baştan çıkaran Havva’dır, bütün kadınlardan kaçınmalıyız. Onun, çocuk doğurmasının dışında, erkeğin ne işine yaradığını anlayamadım. (St. Augustine); Fert olarak kadın kusurlu ve yararsızdır. Çünkü erkek hücredeki aktif güç, erkek cinsiyetinde mükemmel bir benzerliği meydana getirirken, kadın, aktif güçteki kusurdan veya maddî bir hatadan, hatta harici tesirlerden meydana gelir. (T. Aquinas); Luther, kadınlarda, yan tesirleri bir yana, dünyaya mümkün olduğu kadar çok çocuk getirmenin dışında bir fayda görmez:
Onlar yorulsa, hatta ölseler bile problem değil. Bırakın onlar, çocuk doğururken ölsünler. Çünkü onlar, bunun için bu dünyadalar. (Karen Armstrong, The Gospel According to Woman, pp. 52-62. Ayrıca: Nancy van Vuuren, The Subversion of Women as Practiced by Churches, Witch, “Hunters, and Other Sexists, pp. 28-30)
Kitabı Mukaddes’te, hamile kadın erkek çocuğu doğurursa, “murdarlığının 7 gün, kız çocuğu doğurursa 2 hafta olacağı”nı yazar. Yani, kız çocuğunun erkek çocuğundan iki kat daha fazla kirlilik sebebi olacağı belirtilir. (Levililer, 12:2-5) LKatolik İncil’inde kız çocuğunun doğumu bir kayıp olarak nitelenirken, erkek çocuğunu eğiten adama düşmanlarının bile gıpta edeceği kaydedilir. (Ecclesiasticus, 22:3; 30:3)
Batı’da evli bir kadının hukuki statüsü, fiillerinin herhangi hukuki bir değeri de yoktu. Kocası, onun yaptığı sözleşme, pazarlık veya mukaveleyi feshedebilirdi. Kadın, başkalarının mülkü olarak görüldüğünden dolayı bağlayıcı bir sözleşme yapamazdı. (Matilda J. Gage, Woman, Church, and State, s. 141)
İncil, net bir şekilde evlilik hayatının sona eremeyeceğini söyler. Hz. İsa’nın, “Fakat ben size derim ki; zinadan başka bir sebeple karısını boşayan kimse onu zaniye yapmış olur, ve kim boşanmış kadınla evlenirse zina eder.” (Matta 5:32)
Papa: Katolik Kilisesi’nde kadınlar asla papaz olamayacak. Katoliklerin ruhani lideri ve Vatikan şehir devleti başkanı Papa Francesco, Katolik Kilisesi’nde kadınların asla papaz olamayacağını açıkladı. Gazetecinin, “Yani sonsuza kadar hiç kadın papaz olmayacak mı?” yönündeki ısrarlı sorusuna karşılık Papa, 2005 yılında ölen 2. Jean Paul’un 1994’te kadın papazlara tamamen kapıları kapatan deklarasyonunu hatırlatarak, “Bunu dikkatle okursak, kararın bu yönde kesin olduğunu görürüz. Onun bu konudaki açık kararı hala geçerlidir” dedi. (BBC, 2 Kasım 2016)
Kadın piskopos kiliseleri böldü. Alman Protestanların ilk kez bir kadın piskoposu başkanlığa seçmesine Rus Ortodoks Kilisesi sert tepki gösterdi. Kiliseler arasında 50 yıldır süren diyalog askıya alındı. (DW, 14 Kasım 2009)
Kadın başpiskopos Antje İsveç Kilisesi’ni karıştırdı. İsveç Kilisesi’nin başpiskoposluğuna, bir kadının seçilmesi ülkeyi karıştırdı. İsveç Kilisesi’nin 71. başpiskoposluğuna, yüzde 56 oy oranı ile Antje Jackelén’in (56) seçilmesi feministler ve kadın örgütleri tarafından sevinçle karşılanırken, bazı din adamları da İsveç Kilisesi’nin çöküşünün başladığına dikkat çekti. (Yeni Akit,17.10. 2013)
Hristiyanforum’a sorulan bir soruya verilen uzun cevabı, biz özetleyerek aktaralım:
“Pavlus “herkesin” dua ve peygamberlikte bulunmasını istiyor, teşvik ediyor. Aynı zamanda arka arkaya yazdığı 117 (veya 14) cümlede kadınların “toplantılarda sessiz kalmalarını” istiyordu. Bu sessiz kalma isteği dua ve peygamberliği kapsamıyordu. Kadınlar kilisede önder olamazlar, öğretiş veremezler. Önemli olan günümüze uymak veya toplam fayda hesabı değil, Kutsal Kitap’a uygunluktur.”