Bu konu ile beraber, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’ adlı yazımızı da tavsiye ederiz.
Giriş
Özellikle son 30-40 yıldır eşcinselliğin psikolojik bir hastalık değil, genetik kökenli doğal bir eğilim olduğu imajı toplumda oluşturulmaya çalışılmaktadır. Hatta iş o raddeye varmıştı ki, ‘eşcinsellerin tedavi olması gerektiğini savunanların asıl tedavi edilmesi gereken kesim olduğu’ (BBC Türkçe, 22 Eylül 2018: Rome Tor Vergata Üniversitesi’nden Endokronoloji ve Medikal Seksoloji profesörü Emmanuele Janini: “Asıl tedavi edilmesi gereken hastalık homofobi’dir.”) bile ileri sürülmeye başlanmıştı! Ama artık bilimsel araştırmalar ortaya koymuştur ki, ‘eşcinselliğe özel bir gen yoktur.’ (Acık Beyin, 6 Mart 2021) “Prof. Dr. Zeki Bayraktar: Eşcinselliğin genetik olduğuna, doğuştan olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Aksine, bunun böyle olmadığına dair kanıtlar var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Eşcinsellik kesinlikle doğuştan değil, sonradan öğrenme ile ilgili ve sosyal bir sorundur. Prof. Dr. Sefa Saygılı: Kimse eşcinsel doğmaz, daha sonra ortaya çıkar. Herhangi bir eşcinsellik ile ilgili hormonal farklılık yoktur, genetik farklılık yoktur, kromozomal farklılık yoktur. Bu tamamen kişinin yönelimidir. Bu normalden bir sapmadır. Özellikle günümüzde boşanmalar artıyor, çocukları %70-80 oranında anneler büyütüyor. Yani babalar yok. Bir erkek modeli göremiyor çocuk, erkek modeli göremediği için yine kimliğini annesine bakarak ona benzeterek, geliştirebiliyor.” (Yeni Şafak, 28/06/2022)
Evrimsel bir dünya görüşünü savunan ve dolayısı ile de eşcinselliği de normal kabul eden bir sitenin bu konudaki başlığı bile her şeyi açıkça ortaya koymaktadır: “Eşcinselliğin Genetik Temeli Olması Muhtemel; Ancak Eşcinselliğe Sebep Olan Tek Bir Gen Yok!” (evrimagaci, 30 Nisan 2020) Hem ‘muhtemel’ kaydına rağmen eşcinselliğin ‘genetik’ olduğunu görüşü en başta ilan edilmekte hem de yine başlıkta ‘özel bir gen’ olmadığı açıkça itiraf edilmek zorunda kalınmaktadır! Yani, ortada bilimsel bir kanıt değil bir önkabul, bir ‘inanç’ ve bir yönlendirme bulunmaktadır! Evrim ağacı tarafından, 7 Aralık 2014 tarihli yazılarında “Dünya’nın En Saygın Hakemli Dergisi” olarak nitelendirilen Nature: “No ‘gay gene’: Massive study homes in on genetic basis of human sexuality”: ‘Eşcinsellik Geni’ Yok: İnsan cinselliğinin genetik temeline ilişkin kapsamlı çalışma. (nature.com, 29 Ağustos 2019) Zaten evrimagacı sitesinin “Eşcinselik Genetik mi, Tercih mi? Eşcinsel Genleri Var mı?” adlı yazısı da evrimcilerin kullanmayo çokça sevdiği şu kelime ile bitmektedir: ‘muhtemeldir.’ (Evrimağacı, 27 Haziran 2019) Eşcinselliği savunan iki akademisyenin görüşü ile devam edelim: Prof. Dr. Mehmet Sungur: Eşcinsellik genetik mi değil mi ‘kesin değil’ ama genetik olduğunu ‘düşünüyorum.’ Prof. Dr. Aytül Özkürkçigil: 1993 yılında yapılmış bir çalışmada homoseksüel erkeklerin, X kromozomunda bir bozukluk olduğu yönünde bulgulardan ‘söz edildi.’ (Haber 3, 20 Mart 2010)
Cambridge, Massachusetts’teki Broad Institute of MIT ve Harvard’da genetikçi olan baş araştırma yazarı Andrea Ganna: “eşcinsel geni yok!” Dünyaca ünlü bilim dergileri Nature ve Science’ta yayınlanan, yaklaşık 500.000 kişinin genomlarına dayandırılan bilimsel çalışmada “Cinsel davranışların çevresel ve kültürel faktörlerden etkileneceği” belirtildi. Bir genetikçi olan EMBL Avrupa Biyoinformatik Enstitüsü yöneticisi Ewan Birney, “Normal insanlar ile eşcinseller arasında gen olarak hiçbir fark bulunmadığını ortaya koyan araştırmayla ilgili eşcinsel davranışlar üzerine pek çok sosyolojik araştırma yapıldığını ve Dr. Ganna ile arkadaşlarının çalışmasının alkışı hak ettiğini” ifade etti. (Basından, 8.2.2021) Harvard Üniversitesi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde görevli ekip, Britanya’daki iki farklı kurumda kayda geçirilen 477 bin 500 veriyi inceledi. Genetik yapılarına dair verileri kaydedilen binlerce kişiye cinsel yönelimleri konusunda da soru yöneltildi. Sonuçları ‘Science’ adlı bilimsel yayın organında yayınlanan araştırmaya göre, sanılanın aksine ‘eşcinsellik geni diye bir şey yok.’ Beş genetik varyasyonun eşcinsellikte önemli etkisi olduğunu saptayan bilim insanları, “Ancak bu beşli eşcinsellerin sadece yüzde 1’inde bulunuyor. Araştırma ekibinden Ben Neale şunları söyledi: “Bir kişinin eşcinsel ilişki yaşayıp yaşamayacağını belirlemek için geliştirilecek gen testi sonuç vermez. Birinin genetik yapısına bakıp eşcinsel ilişki yaşamaya eğilimli olup olmadığını anlamak imkansız.” (Basından, 30.08.2019) Kısaca, “Eşcinsellik geni efsanesi boşa çıkmış bir iddiadır.” (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 86)
Detay
Eşcinsellik, kendi cinsine ilgi duymaktır ve bu normal olmayan bir psikolojiyi ifade eder. Tedavi edilmesi gereken bir durumdur ve bu mümkündür. Eşcinsel olup sonradan normal cinsel tercihe dönen birçok insanın varlığı da eşcinselliğin aslında bir zorunluluk olmadığını, zamanla tedavisinin mümkün olduğunu otaya koymaktadır. 2012 tarihli UNIMELB Eşcinsel Psikolojisi araştırması verilerine göre, kendini – dikkat biseksüel değil – eşcinsel olarak tarif edenlerin % 67’sinin güzel-alımlı bir kadın gördüğünde ondan etkilendiğini de ortaya koymuştur. Yani bazı psikolojik (Çocukluk dönemindeki yetişme ortamı, bu dönemde yaşananlar, baskı altında yetiştirilme ve kimliğini bulamama, kız gibi yetiştirilen erkek çocukları, karşı cinse duyulan hayal kırıklığı, sadece kadınların olduğu bir ortamında büyüme, annenin çocuğunu aşırı koruyucu olması ve üzerine aşırı düşmesi veya babanın tam tersi soğuk, mesafeli olabilmesi gibi) nedenlerle insanlar eşcinselliğe yönelebilse de aslında bu durumun tamamen ‘bir yanlış güdülenme, ortamı yanlış algılama, yetişmede ortaya çıkan problemlerden kaynaklanan bir psikolojik sapmadan’ başka bir şey değildir. Ayrıca basının da teşviki ile özellikle ergenlikte sırf meraka dayalı bu duruma meyledenler olduğu gibi, bağırsak paraziti türü hastalıkları yanlış algılayıp bu tür eğilimleri olduğunu zannedenlerin olması da olayın diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. “Bugün bazı bilim adamları eşcinselliğin genetik olduğunu söylüyor. Bu iddiayı ortaya atan kişinin kendisi homoseksüeldi. Pornografik filmler, anne babaların çocuklarını yetiştirme şekli sonunda çocuklar filmlere ve yetişme tarzlarına göre kişilik kazanıyor. Kopma noktası burada.” (Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 86, 87)
Eşcinsellik normal olmadığının bir diğer kanıtı da, sadece bir yüzyıl eşcinselliğin yaşandığı bir dönemden sonra insanlığın devam etmesinin mümkün olmayacağı gerçeğidir. Bu arada eşcinsel ailede yetişen çocuklar da görülecek travmalar da işin ayrı bir trajedisidir. Eşcinselliği savunanlar arasında, hayvanlar âleminde görülen bazı eşcinsel olayları örnek gösterenlere de rastlanılmakta ise de unutulmamalıdır ki, gerek evrimsel gerek dinsel açıdan baktığımızda şunu rahatlıkla görebiliriz; İnsan hayvandan üstün/ileri bir varlıktır! Hayvanlar âleminde iki erkek bir dişi için ölümüne kavga eder ve kazanan dişiye sahip olur. Ayrıca hayvanlar âleminde hemcinslerini yiyenlerin olduğu da bir gerçektir ve tüm bunlardan daha istisnai olan hayvansal davranışları örnek almak gerekliliği iddiasının sağlıklı olmayacağı gerçeğidir. Yine altını çizmemmiz gereken diğer bir hususta dünyamızda son iki yüzyılda yaygınlaşan kimyasalların hayvanların koku kökenli cinselliklerini olumsuz yönde etkilediği gerçeğidir.
Ayrıca ters ilişkinin, kişinin iç organlarına kalıcı zararlar verdiği ve AIDS ve frengi gibi hastalıkların bulaşmasını kolaylaştırdığı da ayrı bir bilimsel gerçektir. Bilindiği gibi her erkekte az miktarda kadınlık hormonu da bulunmaktadır: Bu ortalama yüzde 5 civarındadır ki, bu normal bir durumdur. Öyle olmasa, bütün erkekler aşırı sert ve maço, bütün kadınlar ise aşırı kırılgan olurlardı ve ayrıca karşı cinslerin birbirini anlayıp hissetmesi pek de mümkün olmazdı. Ancak sorun bu hormonların aşırı ön plana çıkarılıp yanlış tercihlere neden olduğu zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Normalin üstüne çıkan her belirti nasıl hastalık kabul edilip tedavi ediliyorsa, yukarıda saydığımız nedenlerle ortaya çıkan hormonal dengesizlikle sonuçlanan yanlış yönelmeler de bir hastalıktır ve mutlaka tedavi edilmelidir. Paradoksal bir örnek verelim; 1990’lı yıllarda ABD’de yapılan geniş kapsamlı seksüellik deneylerinde normal seksüel tercihe sahip bazı erkeklerin, gay erkeklerden daha fazla kadınlık hormonu salgıladıkları belirlenmiştir. Bu durum bile aslında her şeyin beyinde bittiğini göstermektedir. Yine eşcinselliğin, nesillerle ve dünyanın geleceğiyle oynayan bazı lobi/zihniyet/oluşumlar tarafından da beslendiği ve desteklendiği bir gerçektir ve batılı ülkelerdeki eşcinselliğe dönük destek açıklamalarının bu açıdan da irdelenmesi gerekmektedir. Transeksüellik yani cinsiyet değiştirmek ise başlı başına doğal olmayan, psikolojik bir sorundur ve zenci doğup kendini beyazlatmak isteyenlerin psikolojisinden faksızdır bu durumdur.
Günümüzde, ‘İslam’ın sınırları içinde kalıp, eşcinsel bir hayatın yaşanabileceği’ şeklinde İslam tarihinde asla rastlanmayan görüşleri ileri sürenlere rastlanmaya başlanmıştır. Kur’an’da; A’raf 81, Şuara 165-166, Neml 54-55, Ankebut 28-29, Enbiya 74. gibi ayetlere bakıldığında aleni veya gizli, ‘toplu veya özel’ her türlü eşcinsel yaklaşımın yasak olduğu açıkça görülmektedir. Bir de hermafrodit (İslam literatüründe Hunsa müşkil) denen; çift cinsiyetli olarak adlandırılan insanlar vardır ki, aslında bunlar da çift cinsiyetli değildirler. Sadece iki cinsiyet organına da sahiptirler. Bir insana çift cinsiyetli denilebilmesi için kadınlara ait XX ve erkeklere ait XY üreme kromozomlarının “her ikisini de” taşıması gerekir ki, bu biyolojik olarak imkansızdır. Hermafrodit yani belirgin olmayan bir dış genital bölgeyle doğmuş kişilerde ya XX ya da XY kromozomu bulunur; yani aslında bu kişilerin genetik olarak tek ve belli bir cinsiyetleri vardır. O kişi hangi cinsiyete sahipse, o cinsiyete göre yaşamayı seçerek, diğer cinsiyete ait üreme yapısı ile alakalı tedavi olup normal hayatına devam etmelidir. Bunda ne dinen ne tıp açısında bir sorun yoktur. (Detay için; Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, IV/407-410; Hilâl Duman, İslam hukukunda hünsa, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6/1 (Haziran 2002), Cilt: 6 Sayı: 1, s. 295 – 318)
İslam’da insanın cinsel kimliğinde “tercih” değil “doğallık” esastır.
Eşcinselliğin genetik olmadığını savunanlardan olan CİSED Başkanı Dr. Cem Keçe: “Eşcinsellik doğuştan gelen bir şey değildir. İnsanın doğasına aykırı bir durumdur. Anne ve babanın hatası yüzünden oluşur. Çocuğun ruhsal gelişim evrelerinde yani 0-6 yaş arasındaki dönemde anne ve babası ile yaşadığı çarpık ve hatalı ilişkiler sonucunda temeli atılan ve daha sonra yaşanan yakınlaşmalarla pekişen gelişimsel bir kusurdur. Eşcinsellerde, geriye dönüp baktığımızda babanın yokluğu ya da babanın aşırı otoriter oluşu ön plandayken, kadınlarda da anneyle sevgi dolu yakın bir ilişkinin kurulamayışı temel sıkıntılar olarak karşımıza çıkmaktadır.” Psikolog Dr. Meliha Karayay : “Bu konuda pek çok yeni çalışma var. Biz, psikoloğuz, bize gelen hastalarımızı dinleyip edindiğimiz bilgilere göre eşcinsellik sonradan edinilen bir davranıştır. Aile içi ilişkilerin çocuk tarafından nasıl algılandığı, bu konuda son derece önemli. Ailenin, çocuğun kimlik gelişimi dönemindeki tutumları çocuğa yansıyabilir. Model alma yaklaşımı ortaya çıkarsa, eşcinsellik ortaya çıkabilir. Cinsel kimlik modeli dört yaşında oluşmaya başlar. Ancak çocuk, cinsel kimliğini üç yaşında keşfeder ve ailesine sorular sormaya başlar.” (Sabah, 21.03.2010) Prof Dr. Nevzat Tarhan, Psikiyatrist: “Homoseksüeller cinsel yönelimini ve cinsel tercihini doğal yani genlerin öngördüğü heteroseksüel yönelime değil, bir sapma olan kendi cinsine yöneltmişlerdir. Homoseksüel Pedofili olarak bilinen çocuk yaştaki eşcinsteki kişilere cinsel ilgi duyma en sık rastlanılan homoseksüalite biçimidir. Homoseksüellik ile ilgili bir gen tanımlanamamıştır. Ancak eşcinsel tercihi olan kişilerin yetiştirilme tarzı araştırıldığında ‘sosyal öğrenmenin rolü’ göze çarpar. Aşırı koruyucu ve erkeklere düşman bir anne modeli ile zayıf, evle az ilgilenen veya sevgi vermeyen bir baba rollerini sık görürüz.” (Haber7.com, 15 Mayıs 2009) Psikiyatrist İbrahim Balcıoğlu: “Homoseksüalite, cinsel kimlik bozukluğudur ve onun sapık biçimlerinden biridir.” Prof. Tarhan: “İnsanlığın geleceği açısından ciddi bir tehlike. Gençler arasında özgürlük gibi zannedilse de özgürlük değil, bazı değerlerin yok olması. Böyle devam ederse, 50 yıl sonra insan nesli diye bir şey kalmayacak. Sorumlulardan biri de bilim dünyası. Cinsel özgürlük bilim adına destekleniyor. İnsanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur. Eşcinsellik, cinsel kimlikten sapmadır. O sebeple toplumsal olarak onaylanmamalıdır. ” (Habertürk, 13.11.2009)
Eşcinsellik Geni!
“Amerikalı moleküler biyolog Dean Hamer, bundan 10 yıl kadar önce de oldukça iddialı bir çıkış yapmış bir isim. 1993 yılındaki bir çalışmasında erkeklerin X kromozomundaki bir bölgenin eşcinselliğe neden olduğunu ileri sürmüş ve bu “buluşu” medya tarafından göklere çıkarılmıştı. Ancak aynı kromozom üzerinde çalışan diğer bilim adamları, Hamer’ın bulgusunu doğrulayamadılar. Böylece “eşcinsellik geni” efsanesi boşa çıkmış oldu.” (Mustafa Akyol, Referans, 12 Ekim 2004) Scientific Americam Mind dergisinin Nisan 2010 tarihli sayısında “The Third Gender” yani “Üçüncü Cinsiyet” başlıklı makalede Jesse Bering biyolojik cinsiyetinden ve cinsel kimliğinden rahatsız olan Transseksüelleri inceler. Üçüncü cinsel kimlik olan transseksüelleri ikiye ayırır. Açık transseksüeller, gizli trans seksüeller. Her iki transseksüel durumla ilgili bilimsel çalışmalarda genetik veri bulunamadığı vurgular. Kültürel sosyal normların ve öğrenmelerin transseksüel cinsel kimlik ve cinsel yönelim oluşmasındaki ana rolünden söz etmiştir. (Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Haber 7, 16 Nisan 2010) “Son ilmi araştırmalar, medyanın bu slogan haberlerinin doğru olmadığını göstermektedir. Söylenenin aksine genlerin kendini ifade etmesinin ‘fiziki çevre ile birlikte sosyokültürel faktörlerle de düzenlendiği’ anlaşılmıştır.” (Hamza Aydın, Aralık 2013)
Tedavi gören eşcinsellerin anlattıklarının ortak noktaları şunlardır: “Eşcinselliğin temelinde aile içi sorun, baba figürünün olmaması gelir. Gençler uygun rol model bulamayınca medyanın da yönlendirmesi ile cinsel kimlik krizine girer ve bazen de ailesinden intikam almak için eşcinselliğe yönelirler. Eşcinseller birbirlerine bağlı ve mutlu lanse edilseler de durum tam tersidir. Bu alemde sex, aldatma ve para en önde gelen kavramlardır. O ortama düşen bir daha çıkamaz, battıkça batar.” Oğlu özel okulda 16 yaşında, “Anne ben erkek değilim.” diyor. Neden, çünkü rol alabileceği, örnek olabilecek bir erkek yok hayatında. Tek mücadele eden ve örnek alacağı annesi var ve o da onu örnek almış! Sonuçta da kendini onunla özleştirip, ergenlik çağı içinde ikileme düştüğü o çağda -kendine tek seçenek olarak sunulan- kadın rolünü kendine daha yakın olarak görüp benimsiyor.” (Basından, 17.10.2009) Terapi sürecinden geçen eşcinsellerden birisinin şu sözü dikkat çekicidir: “Uzun yıllar gey olduğumu sandım. Sonunda anladım ki gerçekte ben gey değil, homoseksüellik problemi olan heteroseksüel bir erkektim.” (Hayrettin Karaman, Yeni Şafak, 24.05.2009) Sonuç şu başlıkta: “Filiz K: Bir gay’le evlendim hayatım kaydı.” (Ayşe Arman, Hürriyet, 8 Eylül 2007)
“Bir dönem Kolombiya Üniversitesi Psikiyatri Profesörlüğü yapan Robert Spitzer, 200 denekle yaptığı araştırma sonrasında, psikolojik tedavi gören eşcinsellerin sapkınlıklardan kurtulduğunu saptadı. 20 yıl boyunca eşcinseller üzerine çalışmalar yapan ve birçok makale yayınlayan Dr. Neil Whitehead, “Kimse eşcinsel olarak doğmaz” dedi ve tüm genom tarama testlerinde eşcinsellik geni diye bir gene rastlanmadığını kaydetti.” (Yeni Akit, 19.8.2018)
“Eşcinsellik tedavi edilebilir bir hastalık mı? Özgür bir tercihin mi yoksa çocuklukta yaşanan travmaların sonucu mu olduğu hálá tartışılan eşcinseliğin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu ve pek çok kişinin psikoterapi sonucu eşcinsel eğilimlerinden vazgeçtiği iddia edildi. ABD’de uzun yıllar Eşcinsellik Üzerine Ulusal Araştırma ve Tedavi Birliği Narth’ın başkanlığını yürüten Dr. Joseph Nicolosi’nin Türkçe’ye de çevrilen “Erkek Homoseksüeller İçin Onarım Psikolojisi” isimli kitabı, eşcinselliğin nasıl tedavi edilebileceğini anlatıyor. Kitabın yazarı öyle bir çırpıda bir kenara bırakılabilecek bir isim de değil. Dr. Joseph Nicolosi, uzun yıllar ABD’de Eşcinsellik Üzerine Ulusal Araştırma ve Tedavi Birliği Narth’ın başkanlığını yapmış, şimdi de Kaliforniya’daki Thomas Aquinas Psikoloji Kliniği’ni yönetiyor. Türkiye’de de eşcinselleri tedavi etmeyi amaçlayan klinikler mevcut.” (Hürriyet, 12.12.2008)
Aşağıdaki haber de aslında eşcinselliği savunanların ne kadar baskıcı olduğunu ve toplumu yönlendirmek için sadece tek tarafın görüşünün önplana çıkarılmasını istemekte olduğunu göstermektedir: “ABD’de “Oz Büyücüsü” olarak tanınan ünlü doktor Mehmet Öz, ABD’deki eşcinsel örgütlerini kızdırdı. Öz’ün geçtiğimiz günlerde yayınlanan programına “düzeltici terapi” tartışmasının ‘iki tarafını birden davet etmesi’ tepkilere neden oldu.” (Hürriyet, 7.12.2012)
Ameliyatla kadın oldu ama şimdi kadavradan penis istiyor Daha önce ameliyatla kadın olan D.K. yeniden erkek olmak için kadavradan penis nakli konusunda yasal düzenleme istedi. (En son haber, 26.10.2012) Erkekti kadın oldu, yine döndü. 1987’de cinsiyetini değiştirip kadın oldu, 17 yıl sonra karar değiştirip tekrar erkek olmak için bıçak altına yattı. (Milliyet, 09.11.2010) İngiliz asker erkekti kadın oldu, pişman oldu erkek oldu. (Basından, 28.11.2012) Kadın olursam sevgilimle evleniriz sanmıştım. Kadir Murat Sözübir 19 yaşındayken travesti olmayı seçti. Adını Aslı Başak olarak değiştirdi. 10 yıl kadın görünümüyle yaşadıktan sonra eski haline döndü. Sözübir: “Kadın olursam, sevgilimle daha az dikkat çekeriz diye düşündüm. Belki böylece ilk aşkımla evlenebilirdik” Birkaç yıl öncesine kadar plajda bikiniyle gezerken şimdi erkek gibi giyiniyor. Aslı’dan Kadir’e döndükten sonra hissetiklerini anlatırken “O 10 yılı hiç yaşanmamış sayıyorum. Kendimi 19’umda sanıyorum” diyor. (Milliyet, 04.05.2008) Uğruna kadın oldu koca dayağı yedi. Bursa’da evlenen Öykü Ö., “Hem beni dövüyor hem aldatıyor” diyerek dava açtı. (Basından, 27.9.2012)
ABD donanmasının özel kuvvetlerinde görevli olan ve erkekten kadına dönen Kristin Beck, cinsiyet değiştirme kararının hayatının en büyük hatası olduğunu söyledi. “Ben kullanıldım. Çok saftım, gerçekten kötü bir durumdaydım ve kullanıldım. Propagandaya maruz kaldım. Beni aşan bilgiye sahip birçok insan tarafından kötü bir şekilde kullanıldım. Ne yaptıklarını biliyorlardı. Amerika’nın tamamına yayılmış binlerce cinsiyet kliniği var. Çocuklar içeri girip ‘Ben erkek gibiyim’ veya ‘Bu beni rahat hissettiriyor’ dediğinde bir psikolog, ‘Ah, sen transseksüelsin’ diyor. Ve ertesi gün, pedofillerde tıbbi kastrasyon için kullandıkları hormonların aynısı olan hormonları alıyorsunuz. Şimdi bunu 13 yaşındaki sağlıklı çocuklara veriyorlar. Bu doğru görünüyor mu? Bu yüzden Amerika’ya uyanmasını söylemeye çalışıyorum” (Yeni Çağ, 12/12/2022) Mersin’de yaşayan 34 yaşındaki Vanlı Y.K., henüz 11 yaşındayken eşcinselliğini keşfetti. 2003 yılında Ankara’da ameliyatla kadın oldu. 2008 yılında da sevdiği bir erkekle evlendi. Ancak bir süre sonra kendisini erkek gibi hissettiğini belirterek ayrıldı. Bu arada dini vecibelerini yerine getirerek namaz kılmaya devam eden Y.K., yıllar sonra kadın olduğuna pişman oldu. Y.K., “Allah’ın yaratmış olduğu bedenime kendi arzularımdan dolayı müdahalede bulunmuştum. Şimdi tekrar erkek olmak ve hayatımı düzene sokmak istiyorum.” Yine İngiliz Hava Kuvvetleri’nden emekli olan 75 yaşındaki Gary Norton 23 yıl önce ameliyatla kadın oldu ve “Gillian” adını aldı; ancak şimdi “gerçek bir erkek” olduğunu anladığını ve pişman olduğunu söylüyor. Norton, yeniden erkek olmak için ameliyat olmak istediğini ancak Ulusal Sağlık Hizmetleri yetkililerinden olumsuz yanıt aldığını açıkladı. (Haber Türk, 25.10.2012) Cinsiyet değiştirip erkek olmuştu. 7 yıl sonra yeniden kadın olma kararı aldı. ABD’nin Michigan eyaletinde 19 yaşındayken cinsiyet değiştirerek trans erkek olduğunu duyuran Issa, 7 yıl sonra uzun süren hormon tedavilerinin ardından kararından vazgeçerek yeniden kadın olmak istediğini açıkladı. (CNN Türk, 27.01.2022) Cinsiyet değiştirip kadın olmuştu. Şimdi tekrar erkek olmak istiyor. Los Angeles’ta yaşayan 30 yaşındaki Veach, kullandığı hormon tedavileri, lazer epilasyon, göğüs büyütme operasyonu ve saç bakımına verdiği paranın çok fazla olduğunu kaydederek, tekrar erkek olmaya karar verdiğini söyledi. Hormon tedavisini bırakan Veach, göğüslerini saklamak için göğüs kası yapmaya çalışıyor. (Cumhuriyet, 4 Şubat 2019) Cinsiyet değiştirip sonra bundan pişman olan Chloe Cole Temsilciler Meclisi karşısında konuştu: Tarihin ‘En Büyük Tıbbi Skandallarından Biri’ “Çocuklar, cinsiyet değiştirmenin yaşam boyu sürecek ve kalıcı olacak sonuçlarını kavrayamıyor.” (Dünya ÇAKOP, 30.7.2023) ABD Kongresi’nde “lgbt çocuk” oturumunda acı itiraf: Çocukluğum mahvoldu ABD Kongresi’nde “sözde lgbt çocuk” oturumunda konuşan bir kız çocuğunun söyledikleri şoke etti. 12 yaşında ailesi yardımıyla cinsiyet değiştirmeye başlayıp 16 yaşında pişman olan Chloe Cole isimli çocuk, “Çocukluğum mahvoldu” dedi. (Haber 7, 28.7.2023) Koreli Bir Kadın Olmak İçin 5 Milyon TL Harcayan Fenomen Oli London Tekrar Cinsiyet ve Irk Değiştirdi! (Onedio, 15.11.2022) Cinsiyet değiştiren genç ağlayarak pişmanlığını anlattı: “Yapmayın” Sapkın LGBT örgütünün tuzağına düşen Joey Maiza isimli genç, cinsiyet değiştirdiği için ne kadar pişman olduğunu ve insanların zarar gördüğünü, çektiği bir video ile ağlayarak anlattı. Maiza, “İnsanlar 30-40 yaşlarına geldiğinde ‘ben 16 yaşımda ne yaptım’ diyecek.” diyerek büyük tehlikeye dikkat çekti. (Milli Gazete, 4.10.2022) Yüzlerce genç trans birey orijinal cinsiyetlerine dönmek için yardım arıyor 2018 yılında cinsiyet değiştirme ameliyatından vazgeçen bir kadın, cinsiyet değiştirme ameliyatı geçiren birçok kişinin keşke bu ameliyatı olmasaydım diye düşündüğünü söylüyor. (news.sky.com/story/hundreds-of-young-trans-people-seeking-help-to-return-to-original-sex-11827740) Haydar Dümen: Nil’in erkek olduktan sonra seksten haz alması imkansız! Dr. Dümen, cinsiyet değiştirme operasyonunun genellikle pişmanlıkla sonuçlandığını iddia etti. “Cinsiyet değişim vakaları üzerinde 1970’den beri çalışıyorum. Bu kişiler cinsel açıdan erkek olamıyor. Seksten haz almaları da imkansız. Pişman olanlara çok rastladım. Alınan hormonlar ruh dengesini de olumsuz etkiliyor. Kişinin tek kazancı var; mavi nüfus kağıdıyla psikolojik açıdan rahatlamak. Keşke Nil bu ameliyatı olmasaydı.” dedi. (Posta, 26 Şubat 2013)
Trans ameliyatları sonrasında yaşanan pişmanlıklar
Cinsiyet ameliyatla veya hormonlarla değiştirilebilen bir şey değildir. [1]. ‘’Cinsiyet değiştirme ameliyatı’’ yanlış bir nitelemedir, ameliyatlarla bir erkek kadına, bir kadın erkeğe dönüşemez, bu mümkün değildir. “Yapılan cinsiyetin değiştirilmesi değil, cinsiyetin iptalidir.” Transseksüel olamlar cinsiyetlerini değiştiren değil ‘cinsiyetlerini iptal eden’ [ne erkek ne kadın haline gelen] bireylerdir. Örneğin bu ameliyatları yaptıran [kadın olmak isteyen bir erkek] ise; Önce cildi hariç penisi[inin işlevsel kısmı] ve testisleri alınır. Böylece artık testosteron ve sperm üretemez hale gelir. Yani o artık [genetik yapısı 46XY/erkek olsa da] penisi, testisleri, spermi ve dölleme yeteneği bulunmayan [erkekliğini iptal ettiren] bir bireydir. Karşıt cinse geçmek [kadın olmak istediği] için anüsü ile üretrası arasında bir oyuk/çukur açılarak sözde vajina yapılır. [içi boşaltılan penis cildi ters çevrilir ve bu çukura döşenir], ancak bu vajina asla doğal bir vajina gibi işleve sahip değildir, sekresyon salgılayamaz, esneyemez, kasılamaz, orgazmik fonksiyonu bulunmaz. Vücut orayı bir yara gibi algıladığından pek çok vakada daralır/kapanır, bu yüzden sık sık metal dilatatörlerle açılmaya genişletmeye çalışılır, enfeksiyonlar, kokular olur, tabi bu arada kesilen kısaltılan üretse (idrar kanalı) da daralmaya, tıkanmaya başlar. Kısaca bu bireyler erkekliklerini kaybettikleri gibi ne işlevsel olarak ne de üreme kapasitesi açısından asla bir kadın olamazlar. [yumurtalıkları ve rahimleri olmadığı gibi suni vajinaları da asla doğal bir vajina işlevini göremez]. Beden yapıları dışarıdan östrojen hormonu kullanarak kısmen feminenleşir ve meme protezi de takılabilir ancak tabi ki tüm bunlar bir bireyin kadın olmasını sağlayamaz. Eğer bu birey [erkek olmak isteyen bir kadın] ise; Ameliyatla memeleri, rahmi, yumurtalıkları ve vajinası alınır. Böylece artık östrojen ve oosit [yumurta] üretemez, siklusu sonlanır. Yani o artık [genetik yapısı 46XX/kadın olsa da] memeleri, rahmi, yumurtalıkları ve vajinası bulunmayan gebe kalma-doğurma yeteneğini kaybeden [kadınlığını iptal ettiren] bir bireydir. Karşıt cinse geçmek [erkek olmak istediği] için kol ve bacak vb bölgesinden alınan dokularla [ki bunlar deri ve yağdan ibarettir] yapay bir penis yapılabilir ancak bu penisin ne işlevi olur ne de duyusu, tamamen görüntü için yapılan bir şeydir bu, yine sırf görüntü için plastik veya silikon testis protezleri takılabilir ama aşka işlevi yoktur. Kısacası bu bireyler kadınlıklarını kaybettikleri gibi işlevsel ve üreme kapasitesi bakımından erkek de olamamış bireylerdir, yapılan bu penis erekte olamaz, et yığınıdır, bir kadınla penetratif cinsel ilişki yaşayamazlar, buna muktedir değildirler. Beden yapıları dışarıdan testosteron hormonu kullanarak kısmen maskülenleşebilir ve erkeksi kıllanma olabilir ama tabii ki tüm bunlar da bir bireyin erkek olmasını sağlayamaz. Bu ameliyatı sık yapan doktorlardan Santucci yeni yapılan bu penis için “…o fallus bir fallus değil; deri ve yağdan oluşan bir zarf.’’ diyor. [2]. Evet, bu penis deri ve yağdan oluşan, ne işlevi ne de duyusu/hissi olan bir doku yığını ama bu deri ve yağ dokusunun alındığı bacakta veya kolda ciddi sekeller oluşuyor, yani kol veya bacak kısmen sakatlanıyor, ayrıca estetik problemler de cabası. [3] Peki, bu bireyler kendi bedenlerini sakatlayacak şekilde bu zahmetli ve acı verici ameliyatları niye yaptırıyor ve niye cinsiyetlerini iptal ettiriyorlar? Çünkü biyolojik cinsiyetleri ile uyumlu bir cinsiyet kimliği [psikolojik cinsiyet] geliştiremiyor, ‘cinsiyet hoşnutsuzluğu’ içinde oluyorlar; ‘ben erkek bedeninde hapsolmuş kadınım’ veya ‘ben kadın bedeninde hapsolmuş erkeğim’ demeye ve bedenleri ile savaşmaya başlıyorlar. Psikolojik cinsiyetlerini düzeltemedikleri [bunu yapacak terapist bulamadıkları için] ‘biyolojik cinsiyet’ ile ‘psikolojik cinsiyet’ arasındaki çatışmayı biyolojik bedene müdahale ederek çözmeye çalışıyorlar; yani erkek ise erkeklik organlarını, kadın ise kadınlık organlarını kestirip attırmak istiyorlar. Yaşadıkları ruhsal sorunların bu şekilde son bulacağını [rahatlayacaklarını] düşünüyorlar. Ama tabii ki yanılıyor ve de kandırılıyorlar. Yapılan çalışmalar translarda sık görülen anksiyete, depresyon, madde kullanımı ve intihar gibi ruhsal sorunları ameliyatlardan sonra da yüksek oranda devam ettiğini, bu sorunların bitmediğini ilaveten intihar, kalp-damar hastalıkları ve kansere bağlı ölümlerin daha da arttığını gösteriyor. [4-7] Tabii bu sorunlar trans bireylerin hem yaşam kalitesini bozuyor hem de yaşam süresini kısaltıyor. 2013 yılında San Fransisco’da yapılan bir araştırma, transgender bireylerin ortalama 25 yıl daha az yaşayabileceğini iddia ediyor. [8] Dahası yaşarken de huzurlu ve mutlu olamıyorlar. Ameliyatla cinsiyet değiştiren transseksüellerde; depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, kişilik bozuklukları, iş ve sosyal hayata dair problemler, partner problemi, yalnızlık hissi ve intihar gibi ruhsal problemler.[9,10]; ve idrarda yanma, sık idrara çıkma, idrar kaçırma, cinsel ilişki sonrasında üriner enfeksiyonlar gibi biyolojik problemler sık yaşanıyor.[11] Kuhn ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada cinsiyet değiştirme ameliyatları sonrasında yaşam kalitesi ve hasta memnuniyetinin [ameliyat olmayan translara göre] anlamlı düzeyde daha düşük olduğu tespit edilmiştir. En sık memnuniyetsizlik nedeni olarak da idrarla ilgili üriner problemler ve cinsel problemler gösterilmiştir.[12] Kısaca ameliyat olan trans bireylerin ruhsal sorunları bitmezken hatta artarak devam ederken ilaveten ameliyatlara bağlı çok ciddi sorunlar oluyor. Son yıllarda ameliyattan sonra azımsanmayacak sayıda pişman olan trans var.[5,13,14] Çünkü bu ameliyatlardan sonra depresyondan kurtulamadıkları gibi.[15], yaşam kaliteleri de anlamlı bir şekilde düşüyor ve hayal kırıklığına uğruyorlar.[12,15] Hatta bu pişmanlıklar o kadar artmaya başladı ki, lobinin baskılarına ve örtme çabalarına rağmen sadece akademik yayınlara değil Reuters ve Dailymail.com gibi ünlü ajanslarının/sitelerin raporlarına [haber analizlerine] de yansıyor.[2,16] Pişman olan translar [lobinin tehditlerine rağmen] organize oluyor ve ‘’De-trans etkinlikleri’’ yaparak geçişe karşı mücadele veriyorlar, aynı hataya başkaları düşmesin diye çaba sarf ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki bu ameliyatlardan sonra pişmanlık fayda vermiyor, kaybedilen organlar geri alınamıyor. Ve tabii ki doktorlara karşı dava açıyorlar [yakın gelecekte bu davalar daha da artacaktır]. Dailymail.com sağlık editörü Caitlin Tilley’in bilimsel verilere dayalı olarak hazırladığı Haziran 2023 tarihli raporuna göre ameliyat olan trans bireylerde gözlemlenen sorunlar şunlardır.[2]; “Bu vakaların yaklaşık yarısında hayatı tehdit eden [ölümcül] komplikasyonlar gelişiyor.Trans erkek ve kadınların yarıdan fazlasında ameliyat sonrasında şiddetli ağrılar oluyor ve aylar sonra ya tıbbi müdahaleye ya da ilave ameliyatlara ihtiyaç duyuyorlar. Vajina konstrüksiyonu yapılan trans kadınların neredeyse yarısında, penis ameliyatı [falloplasti] yapılan trans erkeklerin ise %64’ünde sorunlar gelişiyor. Trans ameliyatları sonrasında genellikle enfeksiyon ve ağrı sorunları oluyor ve hastalar tuvaleti kullanmada [işemede] veya seks yapmada zorluk yaşıyorlar. Kanada Ontario’daki Women’s College Hospital’da yapılan büyük bir araştırmada ‘popo’ ameliyatı geçiren trans kadınların yarıdan fazlasının yıllar sonra çok fazla acı çektiğini ve tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyduklarını gösteriyor. John Hopkins Üniversitesindeki bir araştırma vajinoplasti geçiren trans kadınların %30’unda ameliyatla bağlantılı bir enfeksiyon geliştiğini gösteriyor. Teksas’ta farklı hastanelerde yapılan araştırmalar, penil protez yerleştirilen falloplastili 80 trans bireyin %36’sında [6-24 ay içinde] ileri düzeyde cerrahi gerektiren bir komplikasyon geliştiğini gösteriyor. Aynı ameliyatı geçiren 792 hastayla yapılan başka bir çalışmada, vakaların %36’sında cerrahi müdahale ile penisteki implantın çıkarılmasını gerektiren ciddi komplikasyonlar görüldü. Ortalama 2,6 yıllık takipten sonra hastaların %40’ında artık orijinal implantları yoktu[çıkarılmıştı]. Kanada’da Ocak 2023’te yayınlanan başka bir araştırma, ameliyat olan trans kadınların yarıdan fazlasının tıbbi müdahale gerektirecek kadar çok acı çektiğini gösteriyor. Cerrahi olarak vajina oluşturulmuş [erkekten kadına geçmiş] bu bireylerin üçte biri, ameliyattan bir yıl sonra işemekte zorlanıyor veya cinsel sorunlar yaşıyordu. Kanada’da vajinoplasti ameliyatı yapılan 80 trans kadının tıbbi kayıtları incelenmiş ve şu komplikasyonların geliştiği tespit edilmiştir: Ağrı [%53,8], darlık-dilatasyon [%46,3], kanama [%42,5], cinsel işlev sorunları [%33,8], vajinal akıntı [%32,5], vajinal sıkılık [%28,7], işeme-idrar sorunları [%22,5], yara iyileşme sorunu [%21,3], estetik memnuniyetsizlik [%18,8], vajinada kıllanma [%12,5], anatomik düzensizlik [%12,5], ruh sağlığı problemleri [%12,5], derinlik kaybı [%10], kötü koku [%10], vajinal kanalın kapanması [%10], uyuşma [%3,8] ve vajinal kuruluk [%2,5] Ruhsal sorunlar nedeniyle hastaneye yatış %2,5 iken, vakaların yaklaşık beşte biri [%19], yeni vulvalarının görünümünden memnun olmadıklarını ve kozmetik revizyon istediklerini söylemişlerdi [ayrıca bazı vakaları birden çok şikayet bildirmişlerdi].” Pişman olan binlerce bireyden sadece birkaçının sözlerini [aynen] naklediyorum (adı geçen rapordan); “Belki ilk bir iki ay mutluydum ama ameliyattan sonra moralim daha da bozuldu. Yeni vajinam daralmaya başladı. İnternette insanlara ne kadar depresif olduğumu söylüyordum. Pek çok insan bunun ameliyat yüzünden olduğunu düşündü… Ama hiç enerjim kalmamıştı, çok uyuşuktum, beynimde sis vardı ve hiç cinsel dürtüm yoktu. Benim için son derece travmatik olan şey, ‘penisimi bir daha asla geri alamayacağım. Onu geri istiyorum ama alamıyorum.’ Seks artık benim için travmatik bir şey. [Shifter] “Aynı “tedavi” nedeniyle onarılamaz şekilde zarar görmüş pek çok insanla tanıştım. Testosteron kullanımından dolayı ses ağrısı çeken insanlar tanıyorum. Çocuklarını emziremedikleri için mahvolmuş insanlar tanıyorum. Ya kendi bedenlerinden korktukları için – libidoları tamamen tükendiği için – ya da seks artık fiziksel olarak acı verici bir şey haline geldiği için cinsel yakınlıktan asla zevk almayan/almayacak olan insanlar tanıyorum. Bu tedavi ile kısırlaştırılan insanlar tanıyorum. [Ben kendim, tüm hayatım boyunca kararlı bir şekilde çocuk doğurmak istediğim halde, hayatımın en karanlık yıllarında sahip olduğum son ‘dişi’ göstergelerden birini ortadan kaldırmakta ısrar ettiğim [aldırdığım] gerçeğini düşünürken oturup ağladım]. Bağımlılığın derinlerine inen insanlar tanıyorum, çünkü yaşadıkları onca şeyden sonraki günü atlatabilmelerinin tek yolunun bu olduğuna inanıyorlar. Hayatın en iyi kısımlarının kendilerinden çalındığına inandıkları için yataktan kalkamayan insanlar tanıyorum. Çok fazla acı gördüm [ve hissettim]. Bu kadar. Hâlâ kendimi ondan bir adım geride tutuyorum. Vücudumuzu değiştirdi, doğal işleyişimizi yok etti, bize kronik ağrı ve ömür boyu sürecek komplikasyonlar verdi ve bizi kırık ve yalnız hissettirdi. Hayatımın geri kalanını memelerim olmadan, kalın bir sesle, erkek tipinde saçla/saçsız ve hamile kalma yeteneği olmadan yaşayacağım. Tamamen sağlıklı olan rahmimi aldırmak en büyük pişmanlığım.” [Zacchigna] “Bu ameliyatlar kulağa geldiği kadar korkunç. Mevcut ameliyatlar oldukça acımasız. Uyandığım an, hatta her şeyin felaket derecesinde kötüye gittiğini anlamadan önce ‘’s….r git, bu bir hataydı’’ [dedim]. [4 yıl geçtiği halde] Kasık bölgemde hiç his yok. Beni bıçakla bıçaklayabilirsin ve ben bunu anlayamam. Tüm alan uyuşmuş, sanki şok geçirmiş ve dört yıl geçmesine rağmen –hala- ne olduğunu anlayamıyor. Yıllar sonra, yeni vajinamın yanında eksik bir et parçası gibi görünen bir şey var, kelimenin tam anlamıyla biri beni hacklemiş gibi görünüyor. Kimse bana penisimin taban bölgesinin bırakıldığını, çıkarılamayacağını söylemedi -bu, içinde seğiren gerçek bir güdükle kaldığın anlamına geliyor. Testosteron aldığınızda ve libidonuz geri geldiğinde, ağaç olamayan bir sabah odunuyla uyanırsınız. Seks dürtüm olsa bile neo-vajinam o kadar dar ve küçük ki, istesem bile seks yapamam. Ve küçük bir dilatör/genişletici kullandığımda, zevkten çok acıyı algılayan gelişigüzel duyu ceplerim oluyor. Sonra tuvalete gitme eylemi var. Mesanemi boşaltmam yaklaşık 10 dakikamı alıyor, son derece yavaş, acı verici ve ne kadar gevşesem de akıntı/damlama devam ettiği için tüm o bölgeye yayılacak ve beni sırılsıklam bırakacak. Kendimi temizledikten sonra, birkaç dakika içinde iç çamaşırımın ıslak olduğunu fark edeceğim – ne kadar silsem de bir saat boyunca yavaşça damlıyor. 35 yaşında gittiğim her yerde sidik kokma riskini aldığımı hiç bilmiyordum. Ameliyattan yaklaşık beş yıl sonra hâlâ ağrı, enfeksiyon ve acılarla uğraşıyorum. Arkanıza yaslanıp düşündüğünüzde, her şeyin bir delilik olduğunu anlıyorsunuz. Mutlak vahşi delilik. Ve bu [vahşi delilik] hâlâ devam ediyor, toplu halde, dünya çapında.”[ Ritchi].
Sonuç/mesaj: Peki ne yapılmalı/yapılabilir? Bu bireyler bu kadar zahmetli ameliyatları gelip geçici bir hevesten dolayı yaptırmıyorlar, çok ciddi psikolojik sorunları var bu sorunlarını terapi ile çözemedikleri için çözümü bu şekilde bulmaya çalışıyorlar, çünkü ne yazık ki onlara bu konuda yardımcı olacak terapist yok (veya yok denecek kadar az). Ayrıca transeksüel kimlik iyice yerleştikten sonra özellikle yirmili yaşlardan sonra çözüm o kadar kolay da değil.
Çünkü Transseksüellik de eşcinsellik gibi temelde bir cinsiyet kimliği problemidir, cinsiyet kimliği ise (daha önce de defalarca belirttiğimiz üzere) erken çocukluk döneminde (1-6 yaş arasında) geliştirilir, kritik rolü hemcins ebeveyn ile özdeşim oynar (ebeveynle özdeşim ve akran etkileşimleri). Sağlıklı bir cinsiyet kimliği geliştirebilmek için bu süreçlerin sağlıklı yaşanması gerekir, aksi halde erkek çocuk babası ile kız çocuk annesi ile özdeşim kuramaz ve biyolojik cinsiyetine uygun cinsiyet kimliği geliştiremez (transeksüelliğin zeminini oluşturan cinsiyet hoşnutsuzluğu gelişir, biyolojik cinsiyet ile psikolojik cinsiyet çatışır), yani basit bir ifadeyle söylersek birey erkek veya kadın olmayı başaramaz, dolayısıyla önleyici tedbir açısından odaklanılması gereken yer burasıdır(hatalı ebeveyn davranışlarının düzeltilmesi ve doğru rehberliğin sağlanması), bu sağlıklı yapılabilirse internet ve sosyal medyanın zararı da minimize edilmiş olur aksi taktirde internetin olumsuz etkisi katbekat artar, günümüzde olan da budur zaten, kısaca çocuklarımızın gençlerimizin bu aşamaya gelmesini istemiyorsak, suyu baştan kesmeliyiz, olay bu aşamaya geldikten sonra iş çok zor, “biz bunu kabul etmiyoruz, istemiyoruz, aşalım, keselim, yasaklayalım vs” demenin bir yararı olmaz/olmuyor, yani bu sorunu yasaklayarak, bağırarak-çağırarak, slogan atarak çözemeyiz, akılla ve bilimle çözebiliriz ancak. O halde karanlığa küfretmeyi bırakalım ve bir mum yakalım. Daha detaylı bilgi için bu konudaki yazılarıma, seminerlerime, videolarıma ve hassaten şu kitabıma (İnterseks-Hermafrodit ve Eşcinsel, Motto y, 2022, İstanbul) bakabilirsiniz.
Prof. Zeki Bayraktar. Kaynaklar: 1-Moxon SP. Stress mechanism is sex-specific: female amelioration or escape from stress to avoid compromising reproduction contrasts with male utilisation or in effect manufacture of stress to fulfil male ‘genetic filter’ function. New Male Studies, 2015; 4(3) 50-62. 2-Tilley, 2023; https://www.dailymail.co.uk/…/Just-16-gender-dysphoria. 3-Santucci, 2019; https://www.med.unc.edu/…/Santucci-Forearm_Phalloplasty. 4-Dhejne C, Lichtenstein P, Boman M et al. Long-Term Follow-Up of Transsexual Persons Undergoing Sex Reassignment Surgery: Cohort Study in Sweden. PLoS One. 2011; 6(2): e16885. 5-Dhejne C, Öberg K, Arver S, Landén M. An analysis of all applications for sex reassignment surgery in Sweden, 1960-2010: prevalence, incidence, and regrets. Arch Sex Behav. 2014 Nov;43(8):1535-45. 6-Gooren LJ, Giltay EJ, Bunck MC. Long-term treatment of transsexuals with cross-sex hormones: extensive personal experience. J Clin Endocrinol Metab. 2008;93:19–25. 7-Murad MH, Elamin MB, Garcia MZ et al. Hormonal therapy and sex reassignment: a systematic review and meta-analysis of quality of life and psychosocial outcomes. Clin Endocrinol (Oxf) 2010;72:214–231. 8-Camenker B. The health hazards of homosexuality: what the medical and psychological research reveals/Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri, Kaknüs yayınları, 2021, s.81 9-De Cuypere G, Elaut E, Heylens G, Van Maele G, Selvaggi G, T’Sjoen G, Rubens R, Hoebeke P, Monstrey S. Long-term follow-up: Psychosocial outcome of Belgian transsexuals after sex reassignment surgery. Sexologies 2006; 15(2): 126-33. 10-Jokić-Begić N, Korajlija AL, Jurin T. Psychosocial adjustment to sex reassignment surgery: A qualitative examination and personal experiences of six transsexual persons in Croatia. The Scientific World Journal 2014. Mar 25;2014:960745. 11-Hoebeke P, Selvaggi G, Ceulemans P, Cuypere GD, T’Sjoen G, Weyers S, Monstrey S. Impact of sex reassignment surgery on lower urinary tract function. European urology 2005;47(3): 398-402. 12-Kuhn A, Bodmer C, Stadlmayr W, Kuhn P, Mueller MD, Birkhäuser M. Quality of life 15 years after sex reassignment surgery for transsexualism. Fertility and Sterility 2009;92(5): 1685-89. 13-Landen M, Walinder J, Lundström B. Prevalence, incidence and sex ratio of transsexualism. Acta Psychiatr Scand, 1996;93:221-223. 14-Olsson SE, Möller A. Regret after sex reassignment surgery in a male-to-female transsexual: a long-term follow-up. Arch Sex Behav. 2006 Aug;35(4):501-6. 15-Newfield E, Hart S, Dibble S, Kohler L. Female-to-male transgender quality of life. Qual Life Res. 2006;15:1447–1457. 16-Respaut R, Terhune C, Conlin M. A REUTERS SPECIAL REPORT, Why detransitioners are crucial to the science of gender care, Dec 22, 2022.
Transseksüeller 25-28 yıl daha erken ölüyorlar
Danimarka’da ortalama ömür kadınlarda 81.9, erkeklerde 78 iken –ameliyat olan- transseksüellerde 53.5’tir. [1] Yani transseksüeller 25-28 yıl daha erken ölüyorlar. Neden? Çünkü kullandıkları hormonlara bağlı olarak kanser, akciğer ve kalp-damar hastalıkları artıyor, buna ameliyatlara bağlı komplikasyonlar, enfeksiyonlar ve yoğun psikiyatrik sorunlarla birlikte intiharlar da eklenince sonuç böyle oluyor. [2] Yaşarken de mutlu olamıyorlar, mutsuz ve huzursuz bir yaşam sürüyorlar. Tüm çalışmalar transseksüellerin ameliyat öncesinde de sonrasında da [ömür boyu] yoğun psikiyatrik sorunlar yaşadıklarını gösteriyor. [2,3]. Hatta bazı translarda ameliyattan sonra mevcut psikolojik sorunlar daha da artıyor. [2] İlaveten ameliyatlara bağlı problemler yaşıyorlar [ki bunlar idrar ve gayta kaçırma, yapamama, fistüller, ek ameliyatlar, ağrılar, genital-cinsel sorunlar vb gibi yaşam kalitesini bozan çok ciddi sorunlardır]. Nitekim transseksüellerin yaşam kalitesi cerrahiden 15 yıl sonra anlamlı derecede düşük bulunmuştur. [4] Ama buna rağmen psikiyatri ‘yanlış bedende doğdum’ düşüncesi ile cinsiyetinden/bedeninden hoşnutsuz olan bu bireylere ‘ben senin psikolojini değiştiremiyorum, sen cinsiyetini/bedenini değiştir, rahatla’ telkininde bulunuyor. Bu telkin translarda zaten var olan cinsiyet hoşnutsuzluğunu daha da artırıyor, bir an önce ameliyat olmak [ve rahatlamak!] istiyorlar. Ama sonuç tabii ki çoğu kez umdukları gibi olmuyor, hatta –çoğu bunu açıktan itiraf edemese de- daha da kötüleşiyor. Almanya’da yapılan güncel bir çalışmada, geçiş sürecini başlatan ama sonra pişman olan/vazgeçen transseksüellerin yarıdan fazlası [%55’i], geçişe başlamadan önce bir doktor veya psikiyatrist tarafından yeterince aydınlatılmadığını [yeterli bir değerlendirmeye tabi tutulmadığını] bildirmiştir. [5] İşte translara en büyük zararı veren asıl transfobikler bu doktorlardır; yardıma muhtaç olan bu bireyleri, yeterli takip ve değerlendirme yapmadan [rıza mühendisliği marifeti ile] geriye dönüşü olmayan ameliyatlara sürükleyen ve böylece ömürlerini 25-28 kısaltan, yaşarken de mutsuz olmalarına neden olan bu doktorlar. Yanlış olan bilim değildir. [nitekim naklettiğim bu verileri de bilim sağlıyor bize], bilimin politik görüşlerle istismar ve hatta iğdiş edilmesi, bilimsel veri olarak gerçek verilerin değil bilim soslu hurafelerin takdim edilmesi, kısaca -bu konudaki- bilim vitrininin ele geçirilmesi ve istenenlerin rafa çıkarılmasıdır. Şimdilik bu rafları biz düzenleyemiyorsak da mutfaktan malzemeleri taşımaya devam edeceğiz.”
Prof. Zeki Bayraktar. Kaynaklar: 1-Simonsen RK, Hald GM, Kristensen E, Giraldi A. Long-Term Follow-Up of Individuals Undergoing Sex-Reassignment Surgery: Somatic Morbidity and Cause of Death. Sex Med. 2016 Mar;4(1):e60-8. 2-Simonsen RK, Giraldi A, Kristensen E, Hald GM. Long-term follow-up of individuals undergoing sex reassignment surgery: Psychiatric morbidity and mortality. Nord J Psychiatry. 2016;70(4):241-7. 3-Dhejne C, Lichtenstein P, Boman M et al. Long-Term Follow-Up of Transsexual Persons Undergoing Sex Reassignment Surgery: Cohort Study in Sweden. PLoS One. 2011; 6(2): e16885. 4-Kuhn A, Bodmer C, Stadlmayr W, Kuhn P, Mueller MD, Birkhäuser M. Quality of life 15 years after sex reassignment surgery for transsexualism. Fertility and Sterility 2009;92(5): 1685-89. 5-Vandenbussche E. Detransition-Related Needs and Support: A Cross-Sectional Online Survey. J Homosex. 2022 Jul 29;69(9):1602-1620.
Eşcinsellik genetik mi?
Bilim insanları da artık eşcinsellik üzerinde etkili kuvvetli bir gen olmadığına kanaat getirmiştir ve doğuştan gelen genetik faktörler yerine ‘sonradan kazanılan’ epigenetik faktörlerin daha etkili olduğu yönünde fikir birliği oluşmuştur. (Gavrilets, S., U. Friberg, and W.R. Rice, Understanding Homosexuality: Moving on from Patterns to Mechanisms. Archives of sexual behavior, 2018. 47 (1): p. 27-31) Olaya evrimci bakış açısı ile baksak bile, genetik faktörlerin eşcinselliği oluşturmada ciddi bir etkisi olsa idi, buna neden olan genlerin uzun zaman önce doğal seçilimle yok olup gitmesi gerekirdi. Çünkü eşcinsel bir ilişki ile üreme şansı olmadığı için, eşcinseller genlerini sonraki nesillere aktarmada eşcinsel olmayanlara göre çok daha zayıf kalacaklardı ve böylece eşcinsellik zamanla tükenecekti. Kendi teorileri bile iddialarını çürütmektedir!
Eşcinsellik, alkol, uyuşturucu ve sağlık: Gay ve biseksüel insanlarda kişilik bozukluğunu, alkol ile uyuşturucu kullanımının, (Herek, G.M., et al., Correlates of internalized homophobia in a community sample of lesbians and gay men. Journal-Gay and Lesbian Medical Association, 1998. 2: p. 17-26; Huebner, D.M., et al., The impact of internalized homophobia on HIV preventive interventions. American Journal of Community Psychology, 2002. 30(3): p. 327-348; Bostwick, W.B., et al., Dimensions of sexual orientation and the prevalence of mood and anxiety disorders in the United States. American journal of public health, 2010. 100(3): p. 468-475; Stall, R., et al., Alcohol use, drug use and alcohol‐related problems among men who have sex with men: the Urban Men’s Health Study. Addiction, 2001. 96(11): p. 1589-1601; Marshal, M.P., et al., Suicidality and depression disparities between sexual minority and heterosexual youth: A meta-analytic review. Journal of Adolescent Health, 2011. 49(2): p. 115-123; Jimenez AD. Triple jeopardy: targeting older men of color who have sex with men. J AIDS. 2003;33(Suppl. 2): S 222–5) ve intihar eğiliminin daha fazla olduğu görülmüştür ki bu araştırmalar Türkiye, Çin, İzlanda, İngiltere ve ABD için yapıldığında da sonuç farketmemektedir. (Yalçınoglu, N. and A.E. Önal, Escinsel ve biseksuel erkeklerin icsellestirilmis homofobi duzeyi ve saglik uzerine etkileri. Turkish Journal of Public Health, 2014. 12(2): p. 100; Lian, Q., et al., Sexual orientation and risk factors for suicidal ideation and suicide attempts: a multi-centre cross-sectional study in three Asian cities. Journal of epidemiology, 2015. 25(2): p. 155-161; Silenzio, V.M., et al., Sexual orientation and risk factors for suicidal ideation and suicide attempts among adolescents and young adults. American journal of public health, 2007. 97(11): p. 2017-2019; Arnarsson, A., et al., Suicidal risk and sexual orientation in adolescence: a population-based study in Iceland. Scandinavian journal of public health, 2015. 43(5): p. 497-505; Eisenberg, M.E. and M.D. Resnick, Suicidality among gay, lesbian and bisexual youth: The role of protective factors. Journal of adolescent health, 2006. 39(5): p. 662-668; King, M., et al., Mental health and quality of life of gay men and lesbians in England and Wales: controlled, cross-sectional study. The British Journal of Psychiatry, 2003. 183(6): p. 552-558; Warner, J., et al., Rates and predictors of mental illness in gay men, lesbians and bisexual men and women: Results from a survey based in England and Wales. The British Journal of Psychiatry, 2004. 185(6): p. 479-485) ve ayrıca eşcinsellerde sağlık ve cinsel hastalıklar oranı da çok daha fazladır. (Beyrer, C., et al., Global epidemiology of HIV infection in men who have sex with men. The Lancet, 2012. 380(9839): p. 367-377; CDC. Questions and answers: the 15% increase in HIV diagnoses from 2004 to 2007 in 34 states and general surveillance report questions [Internet]. 2009 [Cited 2010 Jan 15]. http://www.cdc.gov/hiv/topics/surveillance/resources/qa/surv_rep.htm. ; CDC. Estimates of new HIV infections in the United States [Internet]. 2008 [Cited 2010 Jan 15.] cdc.gov/hiv/topics/surveillance/resources/factsheets/incidence.htm; Ntale, R.S., et al., HIV seroprevalence, self-reported STIs and associated risk factors among men who have sex with men: a cross-sectional study in Rwanda, 2015. Sex Transm Infect, 2018: p. sextrans-2017-053311)
Eşcinselliğe yönlendiren faktörler: Bu faktörlerin başında aile bütünlüğünün sağlanamaması, çocuklara yeterli eğitimin verilmemesi ve çocukların arkadaş ortamlarında gördükleri eşcinsel yönelimlere duydukları merak sayılabilir. Örneğin, Çırakoğlu eşcinselliğe ilişkin dört farklı nedensel ‘yükleme’ olduğunu bulmuştur. (Çırakoğlu, O.C. (2006). Perception of homosexuality among Turkish University students: The role of labels, gender, and prior contact. The Journal of Social Psychology, 146(3), 293-305) Bunlar fiziksel ve/veya psikolojik bozukluklar, cinsel tercih, model alma ya da heyecan arayışı ve karşı cinsle ilişkilerde yaşanan sorunlar şeklinde özetlenebilir.
Hayvanlarda eşcinsellik
Eşcinselliğin hayvanlarda da görülmesi normal birşey olduğu anlamına gelmemektedir. Eşcinsellik davranışı gösteren hayvanlarda hormonel veya anatomik olarak bir farklılık tespit edilmemiştir. (Bagemihl, Bruce (1999). Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity. New York: St. Martin’s Press) Yine eşcinsellik hayvanlar arasında, insanlarda olduğu gibi bir süreklilik göstermemektedir. (Bagemihl, Bruce (1999). Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity. New York: St. Martin’s Press) Yani kalıcı değildir ve böyle hayvanlar kısa süreliğine bu tür davranış gösterse de normal cinselliğe geri dönerler. (Kaynak: www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/06/escinselligin-sagliga-zararlari) Eşcinseller, doğada hayvanlar arasında da eşcinsel eğilimler olduğunu söylerler.
Maymunların torunları olduğunu iddia edenler için hayvanlardan örnek göstermeleri gayet doğalsa da, bunun nedeninin ekolojik dengenin bozulması ve dolayısı ile hayvanların koku alma yeteneklerinin tahrip edilmesi değil midir? Peki buna neden olanlar da, her türlü sapıklığın ‘özgürlük’ adı altında piyasaya sürüldüğü liberal ve ateist çevreler değil midir?
Eşcinsellik tedavi edilebilir, isterse 6 ayda eşcinselliği bırakabilir
Psikolojik destek alarak farklı cinsel eğilimlerinden kurtularak kendisini bu meselenin çözümüne adayan Ertuğrul Tulpar, kendisi ile aynı sorunu yaşayan insanları bir dernek çatısı altında bir araya getirdi: “Eşcinselliğin tedavisinin mümkün olduğunu anlatıyoruz. Hayat hikayelerini dinliyoruz. Özellikle çocukluk çağında yaşadıkları sıkıntıları büyük bir dikkatle dinliyoruz. Bunları yazmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü yazmak başlı başına şifalandırıcı bir yöntem çünkü kişinin kendiyle baş başa kalmasını ve gerçeklerle yüzleşmesini sağlıyor. Psikolojik destek alarak üç ila altı aylık tedavi süreciyle, eşcinselliği geride bırakmasını sağlıyoruz. Biz biliyoruz ki eşcinsellik, psikolojik kökenli sosyolojik bir rahatsızlıktır. Çocukluk yıllarında yaşanan travmalar, anne baba çocuk üçgenindeki dengesizlikler eşcinselliğin sebeplerindendir. Eşcinsellerin en az beşte ikisinin çocukken tecavüze uğradıktan sonra eşcinsel olduğunu, eşcinselliğin psikolojik temelli toplumsal bir hastalık olduğunu, eşcinselliğin tedavisinin mümkün olduğunu söylemek için bir araya geldik. Eşcinsellik uzun yıllar cinsel kimlik bozukluğu/ruhsal hastalık olarak tanımlandı. 1970’li yıllara kadar eşcinsel bireyler çeşitli medikal yöntemler ve psikoterapiyle tedavi edildi. Zamanla siyasi kutuplaşmalar arttı. Bir grup dedi ki, eşcinseller zorla tedavi edilmelidir, diğer grup hayır eşcinsellik kişisel tercihtir hastalık değildir. 1990’lı yıllarda Dünya Sağlık Örgütü, siyasi bir kararla eşcinselliği hastalık ve cinsel sapıklık kategorisinden çıkardı. Bilim dünyası eşcinselliği tedavi etmekten vazgeçti. Eşcinsel tedavi hizmeti veren hekimler baskı altına alındı, gericilik ve bilim dışılıkla suçlandı. Geçmişte zorla tedavi edilmek istenen eşcinseller vardı, günümüzde tam tersine eşcinsel hislerden rahatsızlık duyan ve tedavi olmak isteyen ‘Lütfen bana yardımcı olun, eşcinsel olmak istemiyorum, beni tedavi edin’ diyen bireyler zorla eşcinsel dünyanın içine gönderilmekte. Eşcinsel bireyler, psikolojik destek görerek çocukluk travmalarını tedavi ettiklerinde cinsel yönelimleri kendiliğinden değişmekte ve karşı cinse yönelim başlamaktadır. Yüzlerce vakaya yardımcı olduk… Tedavi sonucunda, eski yaşantısından uzaklaştı. Şimdi evlendi, çok mutlu ve üç yaşında bir kızı var. LGBT üyeleri eşcinselliğin doğuştan olduğunu kabul ediyor. Biz bunun çocukluk travmalarının sonucu oluştuğunu biliyoruz. Eşcinsel dernekler fuhuş mafyasıyla işbirliği içinde.” (Sabah, 22 Mart 2019)
Gay olunur mu, gay doğulur mu?
Eşcinselliğin nedenleri. Eşcinselliğin çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durum olduğunu ifade eden Dr. Cem Keçe şöyle diyor: “Eşcinselliğin nedenlerini anlamamız çok önemlidir. Çünkü önemli olan yaygınlaşmasının önlenmesidir. Eşcinselliğin nedenleri şunlardır: Rol modellerin yanlış alınması, hormonsal bozukluklar, çocukluk döneminde şiddete maruz kalmak, tacize ve tecavüze uğramak, çocuklukta karşı cinsle ilgili yaşanmış kötü bir deneyim, ciddi aile sorunları, aşırı otoriter bir babanın varlığı, baba veya figürlerinin çocuğun hayatında olmaması, aşırı duygusal veya içine kapalı bir yapıya sahip olunması, erken boşalma, iktidarsızlık, vajinismus veya disparoni gibi cinsel işlev bozuklukları nedeniyle yaşanan başarısız ve aşırı sorunlu cinsel deneyimler, yanlış yetiştirilme yani erkek çocukların kız gibi, kız çocuklarında erkek gibi yetiştirilmesi, ebeveynler başta olmak üzere yakın çevrede eşcinsel eğilimleri olan kişi veya kişilerin modellenmesi ve örnek alınması, kızların daha yumuşak tavırları olan erkekleri, erkeklerin ise daha erkeksi tavırları olan kızları aralarına alma eğilimleri, yazılı ve görsel medyanın eşcinselliği özendirici yayınları. Eşcinsellik, ailenin baskısına bir tepki sonucu da meydana gelebilir. ‘Yaptığımız çalışmalarda ve literatür bilgilerinde, sağlıklı ve mutlu bir aile ortamında yetişmiş ve herhangi bir travmaya maruz kalmamış ama eşcinsel bir yaşantı süren bir kişiye hiç rastlamadım.’ Çünkü ‘eğer bir kişide eşcinsel bir yönelim varsa; mutlaka sağlıksız bir aile yapısı, sorunlu bir çocukluk ve cinsel travma mutlaka vardır.’ Cinsel Terapist Psk. Gülüm Bacanak: “Cinsel terapi sürecinde biraz aceleyle konulduğuna inandığımız “gizli eşcinsel” tanısı bu yanlışların başta gelenlerindendir. Çünkü böylesi acele konulan bir tanı cinsel terapisti doğrudan eşcinsellik dinamiğine yaklaştırır. Oysa “eşcinsel olmak kötü bir şeydir” inancıyla belirginleşen homoseksüel kaygılar; ergenlik dönemindeki bir aşamanın, biseksüel eğilimlerin baskınlaştığı geçici bir evrenin artıklarıdır. Geçici eşcinsellik kaygısı yaşayan ergenler, mutlaka burada kalmazlar. Eğer sağlıklı bir ortamda arkadaşlık ilişkileri yaşayabilirlerse, eşcinsel sitelere veya barlara takılmazlarsa, ailenin sevgisini koşulsuz olarak hissedebilirlerse normal dışı eğilimleri zamanla azalacak ve ortadan kalkacaktır. Ancak, kendi kabuklarına çekildikleri ve çaba göstermedikleri takdirde, eşcinsel olmaktan başka bir çıkar yol bulamazlar.” (Hürriyet, 22 Aralık 2008) Devamına, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’ adlı yazımızdan ulaşabilirsiniz!
Daha çocuk bunlar. Ne trans’ı ne parlaması ne hormonu ?!!
Sapıtınca duramazsın! Müslümanları suçlayanlar aslında kendilerini tarif etmektedir!
Türkiye LGBTİ Birliği adlı eşcinsel haklarını savunduğunu iddia eden yapı, İslam dinine ve Hz. Muhammed’e yönelik hakaret ve aşağılama içeren birtakım paylaşımlarda bulundu. İslam dininin pedofiliyi ve eşcinselliği yasakladığı, her iki uygulamaya karşı da İslam’ın hükümlerinde çok ağır cezalar öngörüldüğü biliniyor. (Mepa News, 14 Temmuz 2020)
Eşcinsellik ve pedofili, ensest, nekrofili
“Harry Hay. 1912 doğumlu Amerikalı Hay, LGBT hareketlerinin ilki olarak kabul edilen Mattachine Society’yi 1950’de kurması ve savunucusu olmasıyla biliniyor. Harry Hay’in bir başka özelliği ise Marksist düşünce ile siyasi boyutta ilgilenmesi… Harry Hay aynı zamanda pedofili örgütlerin Amerika’da neredeyse ilki olarak kabul edebileceğimiz North American Man-Boy Love Association/ Kuzey Amerika Erkek- Erkek Çocuk Aşk Derneği’nın önde gelen aktivistlerinden biri olarak karşımıza çıkıyor. Erkek çocuklara ilgi duyan erkek meselesinin, bir “gey meselesi” olduğuna inanıyor ve eşcinsel örgütlerle pedofili örgütleri arasında ayrılmaz bir bütün olduğuna inanıyor. 1983’te New York Üniversitesi’nde NAMBLA’ya ait bir forumda söylediği şu sözler pedofili aktivizmini gözler önüne koymak için kâfidir diye düşünüyorum: “If the parents and friends of gays are truly friends of gays, they would know from their gay kids that the relationship with an older man is precisely what thirteen-, fourteen-, and fifteen-year-old kids need more than anything else in the world.” Yani diyor ki: “Eğer geylerin arkadaş ve ebeveynleri gerçekten geylerin arkadaşları olsalardı, kendi gey çocuklarından, daha olgun/yaşlı bir adamla ilişkinin, kesinlikle 13-14 ve 15 yaşındaki çocukların dünyadaki her şeyden daha fazla ihtiyaç duyduğu şey olduğunu bilirlerdi.” (Genconculer, 26 Ekim 2022) 1977’de Solcu kimlikleriyle tanınan bir grup Fransız sanatçı ve filozof pedofilinin serbestleştirilmesi için dilekçe kaleme aldılar. Dilekçeyi imzalayanlar arasında Foucault, Louis Aragon, Althusser, Jean-Paul Sartre, Simone de Beauvoir, Gilles Deleuze, aktör ve eşcinsel aktivist Jean Danet, sinemacı ve yazar Alain Robbe-Grillet, Philippe Sollers, çocuk doktor ve psikianalisti Fransız’da çocuk eğitimi konusunda yol gösterici kabul edilen uzmanlardan Françoise Dolto, filozof Roland Barthes, pedofiliyi yazılarında da savunan ve cinsel istismar iddiaları nedeniyle geçtiğimiz sene hakkında adli işlem yapılan çağdaş Fransız edebiyatının önemli isimlerinden Gabriel Matzneff gibi isimler yer alıyor. (Teoridergisi, 17/04/2021)
“Bugün eşcinsellik yarın pedofili normal kabul edilecek. LGBT, cinsiyetsizlik ve pedofili aynı kategoride değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Zira Avrupa’da eşcinsellik propagandası anaokullarına kadar girdi. Bugün “Onur Yürüyüşü” adıyla 8-10 yaşındaki küçücük çocukları “cinsel obje” gibi giydirerek, dünyanın en “medeni” şehirlerinin caddelerinde dans ettirdiklerini gördük. “Ben böyle yaratılmışım” tezine sığınan eşcinseller gibi pedofiller de “Ben böyle yaratılmışım” demeye başladılar bile. Almanya’da tıp doktorası yapan TEDx konuşmacısı Mirjam Heine, “Pedofili, değişmez bir cinsel yönelimdir” diyerek pedofilinin ‘‘istemsiz duygular’’ olarak kabul edilmesini istedi. Aynı şekilde BBC de bir pedofili ile yapılan röportajı yayınlayarak “Pedofillerin yargılanmaya değil, anlaşılmaya ve yardım edilmeye ihtiyacı var” dedi. LGBT, cinsiyetsizlik ve pedofili aynı kategoride değerlendirilmesi gereken kavramlardır. Zira Avrupa’da eşcinsellik propagandası anaokullarına kadar girdi. Bugün “Onur(suzluk) Yürüyüşü” adıyla 8-10 yaşındaki küçücük çocukları “cinsel obje” gibi giydirerek, dünyanın en “medeni” şehirlerinin caddelerinde dans ettirdiklerini gördük. 7-8 yaşlarındaki çocuklara ebeveynleri desteğiyle drag queenlik yaptırılarak bu sapıklığı çocuklara da bulaştırma konusunda oldukça mahirler.” (Gerçek Hayat, 9.7.2019) Sonuç olarak evrimci site evrim ağacında artık şu konu tartışılmaktadır: “Eş cinsellik hastalık değilken pedofili neden hastalıktır?” (evrimagaci.com, 9.12.2020)
Günümüzde artık “Hollanda’da çocuk ve hayvanlara yönelik cinsel istismar görüntülerinin serbest bırakılmasını savunan parti” bile var. (BBC, 26 Ekim 2020) Partinin adı ‘Kardeşçe Aşk, Özgürlük ve Farklılık Partisi’ (İHA, 20.09.2020) “2018’de TEDx’in Würzburg Üniversitesi’nde organize ettiği konferansta konuşmacı olarak yer alan Alman aktivist Mirjam Heine, “Pedofili algımız neden değişmeli?” adlı konuşmasının bir bölümünde şunları dile getirir: “Pedofili de eşcinsellik gibi doğal bir cinsel yönelimdir. Tıpkı pedofililer gibi bizler de duygularımızdan sorumlu değiliz. Duygularımızı biz seçmiyoruz. Diğer herkese gösterdiğimiz saygıyı pedofililere de göstermeliyiz.” (Video: twitter.com/Vanguardreboot/status/1673038349437632512/video/1) Bir trans kadın akademisyen Çocuk sevicileri için “küçüklere çekim duyan bireyler” ifadesini akademik metne soktu. Bu sapıkların amaçları, “çocuk seviciliğini haklar arasına sokmak.” (9.7.2024. Makale: academicworks.cuny.edu/gc_etds/2285) Dünyada en çok çocuk istismarı sitesi Avrupa’da. (BBC, 3 Nisan 2017) Almanya’da pedofiliyi savunan onlarca dernek var. Liberaller ve Yeşiller’den isimler de var bunların arasında. Pedofili vakalarının en çok görüldüğü ülke de Belçika. (Ayşe Böhürler, x.com, 30 Eyl 2024) Pedofili sapkınlığı Avrupa’da yaygınlaşıyor. (Yeni Akit, 16.1.2017)
10 yaşındaki çocuğun cinsiyetini değiştirip podyuma çıkardılar. Dünyanın önde gelen giyim markalarının defile yaptığı ünlü New York Moda Haftası’nda, 10 yaşındaki çocuk üzerinden LGBT propagandası yapıldı. Bir erkek çocuğu olarak; LGBT’li sözde bir aileye doğan Noella McMaher, henüz 2 yaşındayken sözüm ona cinsiyet değiştirmek istediğine karar verdi. 4 yaşında İSE hormon tedavisi almaya başladı. Daha bebekken kandırılan McMaher, New York Moda Haftası’nda podyumda yürütülerek, “10 yaşında cinsiyet değiştiren en genç model” olarak ABD basını tarafından süslü cümleler ile kamuoyuna tanıtıldı. (Haber 7, 15.09.2022) Baba, trans kızı kendini rahat hissetsin diye bikini markası yarattı: Her kız çocuğu parlamayı hak ediyor. Kanada’da bir baba trans kızı kendisine uygun mayo bulmakta zorlanınca onun için bikini yaptı. (Diken, 06/02/2021) Makyaj konusunda herkese on basacak kadar büyük bir tutkusu olan 10 yaşındaki Jack ile tanışın öncelikle. 10 yaşındaki bir erkek çocuğundan futbol veya basketbol oynamasını beklersiniz, yaramazlık yapmasını beklersiniz veya sürekli arkadaşlarıyla vakit geçirmesini beklersiniz. Ama bir yetişkinden çok daha iyi makyaj yapabilmesini beklemek? Boredpanda’dan derlediğimiz haberimizin baş kahramanı 10 yaşındaki Jack, herkesin ağzını açık bırakan makyaj yeteneği ile harika işlere imza atıyor. (Onedio, 29.05.2017)
Georgia’nın Oxford şehrinde yaşayan hükümet çalışanı 33 yaşındaki William Dale Zulock ve 35 yaşındaki eski bankacı Zachary Jocoby Zulock, temmuzda polisin evlerinde çocuk pornosu indirdiklerine ilişkin ihbar almasının ardından gözaltına alınmıştı. (19 Ocak 2023) Ve daha sonra “ABD’de eşcinsel evli bu çiftin, evlat edindikleri iki çocuğu istismar ettiği ortaya çıktı. Çocukları fuhuş çetesine pazarlayan çiftin yaptıkları büyük tepki toplar.” (En Son Haber, 19.01.2023)
Kanada’da LGBT grubu lideri Sean Gravells, çocuklara yönelik cinsel suçtan tutuklandı. (15 Ocak 2024) Kuzey Amerika Erkek/Erkek Sevgisi Derneği (NAMBLA), Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir pedofili ve oğlancılık savunuculuğu kuruluşudur. Yetişkinlerin reşit olmayanlarla cinsel ilişkisini suç sayan reşit olma yaşı yasalarını kaldırmak için çalışmaktadır. Hollanda Pedofili Özgürleştirme Hareketi Başkanı ise Dr Frits Bernard’dır. Frits Bernard, Hollanda’da klinik psikolog, seksolog ve eşcinsel ve pedofil aktivistidir.
LGBTIQPE+: “LGBTIQ+ derken, buna P yani Pedofili de eklendi. Sıra geldi “E”ye, yani Ensest’e… Pedofili, Ensest, Nekrofili, Zoofili, Pandasex, Queer, Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender ve İnterseks, Travesti, Aseksüel, Homoseksüel…” (A.Dilipak, Yeni Akit, 20.02.2021)
Soru: Ben bu konuyu birçok yerde araştırdım ama net bir cevap bulamadım. Allah Kur’an ın birçok yerinde sizi erkek ve dişi olarak yarattım diyor, ama bazı insanlar doğarken çift cinsiyetli doğuyor. Eger tedavi edilmesse ergenlikte cok büyük sorunlar yaşıyorlar. Kur’an da sadece dişi ve erkekten bahsedelirken neden çift cinsiyetli insanlar yaratılıyor? Allah sizden razı olsun iyi çalışmalar.
Cevap: Kur’an genel hükümleri bildirir, hadisler açıklar, sünnet uygulamayı gösterir ve zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlara ise İslam alimleri Kur’an ve sünnet çizgisinde fetva adını verdiğimiz hükümleri ortaya koyar. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Kur’an temel-ana prensipleri ortaya koyar ve insan hayatında ana ekseni oluşturan kuralları belirler, istisna veya geneli ilgilendirmeyen konuları hadislere veya fetva veren müçtehit alimlere bırakır. Kur’an ‘da Hucurat suresi 13. ayette geçen ifadeye bakalım: “Biz sizi bir erkek ve bir dişiDEN yarattık.” Ayette geçen ‘min’ edatının kelime anlamı ‘-den, -dan’ şeklindedir. İngilizcedeki ‘from’ kelimesinin karşılığıdır. Ayet mealen şunu söylemektedir: “Sizi bir erkek (Adem) ve bir kadın (Havva)’dan yarattık!” Ayetten hareketle, bir kadın ve erkek ‘olarak’ şeklinde anlam verilmesi mümkün değildir. Tam 41 çeşit meali inceledim. Sadece, ‘bir’ mealde “biz sizi bir erkek ve bir dişi olarak yarattık” şeklinde çevirisi yapılmıştır, geri kalan 40 mealin hepsinde ‘dişiden veya kadından’ şeklinde çeviri yapıldığını hatırlatalım ki, doğru çeviri de budur! Çünkü ayetin arapça kelime meali şudur; “İnna: Kesinlikle biz, Halaknakum: Sizi yarattık, Min: -den, Zekerin ve ünsa: Kadın ve erkek.” Belki aklınız, başka ayetlerde geçen, “sizi çift olarak yarattım” anlamına gelen (Nebe, 8; Zariyat, 49) ayetlere karıştırmış olabilir. Kur’an’ın genel hükümler bildirdiğini hatırlayacak olursak, burada da bir sorun olmadığını görürüz: Tüm dünyada her şey çift (Kadın-erkek; artı-eksi; doğu-batı; iyi-kötü.) yaratılmıştır! (Bu konularda detay için, ‘Kur’an’daki bilimsel hatalar, çelişkiler iddiasına cevap’ adlı yazımızdaki, ‘Her şey çift mi yaratılmıştır?’ başlıklı cevaba ve ‘Kuran’da ‘Ben, O, Biz’ ifadelerinin kullanımı’ adlı yazımıza bakılabilir.) Peki, Hünsa denen çift cinsiyet olayına İslam nasıl bakar, bunu zaten yukarıdaki yazımızda ele aldık. Bu istisnai bir konudur, Kur’an ‘da yer almasa da İslami olarak hüküm bellidir, çözümsüz bir konu değildir! Daha fazla bilgi için, DİA, Hünsa maddesine bakılabilir. (XVIII/491-492; islamansiklopedisi.org.tr/hunsa)
Selamün aleyküm hocam. Yazınızdan Allah razı olsun istifade ettim. Ben tıp fakültesinde okuyorum. Eklemek istediğim bir şey var. Bir insanın hem XX hem XY kromozomlarını taşıması mümkün değildir yazmışsınız buradaki hatayı belirtmek istedim. Çok nadir de olsa böyle bir durum olabilir ama bu kişiler de genel olarak bir cinsiyete daha yakın anatomik özelliklere sahiptirler. Hatta teknik olarak karışıklık yaratmak istemem ama bir insan XY kromozoma sahip olmasına rağmen dişi dış cinsel organına sahip olabilir. Böyle bir vakaya kendim de şahit oldum. Tabi bunlar çok nadir durumlardır. Bu vaka için de iç organları erkeğe uygun olduğu için ameliyatları planlandı. Uzun oldu kusura bakmayın sadece kromozom=cinsiyet olmuyor her zaman bunu belirtmek istedim. Doğrusunu Allah bilir
VE ALEYKUN SELAM AYŞE BACIM,
HEMEN BURAYA VE E-KİTABA ‘AYNEN’ EKLİYORUM. AMACIMIZ GERÇEĞE ULAŞMAK…
ALLAH RAZI OLSUN, SELAM VE DUA İLE.
Evet eşcinsel geni yok ama cinsel davranışlara etki ediyor. Eşcinsel davranışla ilişkili binlerce genetik değişken olduğunu ve bunların çoğunun küçük bir etkisi bulunduğunu gösterdi. Neden devamını vermediniz o haberlerin?
CEVABEN
Eskiden eşcinseller, “Bu genetik, bizim suçumuz yok ” derlerdi… Tıpkı “kaderimizde bu yazılı” diyenler gibi!
Yorum farkı var ortada!
Gen olduğu için insan eşcinsel olunmuyor ama eşcinsel olunduğu için gen ile davranış etkileşime giriyor.
*
Valla hocam şu an aklım karıştı. Geçenlerde teyit.org tan bir alıntıdır hatta linkini de atayım:
İddia 1: “Eşcinsellik geninin olmayışı eşcinselliğin doğuştan olmadığı anlamına geliyor”
Videonun ilk dakikalarında, Science dergisinde yayınlanan, genetik faktörlerin eşcinsellik üzerindeki belirleyiciliğini inceleyen bir araştırmaya atıf var. Ancak 2019’da yayınlanan bu makale, videoda öne sürülen, “Eşcinsellik geni diye bir şey yok, dolayısıyla eşcinsellik doğuştan değil” çıkarımından çok daha karmaşık bulgular ve sonuçlar ortaya koyuyor.
Öncelikle çalışma, eşcinsellik geni diye bir şeyin olmadığını değil, cinsel davranışların bir yahut birkaç genden ziyade, birçok farklı gen sayesinde ve sosyokültürel etkilerle şekillendiğini ortaya koyuyor.
477 bin 522 kişinin genomları üzerine yapılan bu çalışma, genom çapında ilişkilendirme çalışması (GWAS) olarak biliniyor ve belirli özelliklerin genomlarının tespit edilmesinde ve bu bulguların klinik değerlendirmeye dönüştürülmesinde kullanılıyor.
Araştırmanın sonucuna göre eşcinsellik çokgenli (poligenik) bir özellik. Boy, cilt rengi, göz rengi gibi özelliklerimiz, birden fazla genimiz tarafından etkilendiği için çok genli özelliklere örnek. Ancak çok genli özellikler çevresel faktörlerden de etkileniyor; örneğin genetik faktörlerin yanı sıra erken yaşlardaki beslenme alışkanlıklarımız boyumuzu etkiliyor. Bu sebeple araştırmada cinsel davranışların tamamen genetik ya da tamamen çevresel olmadığının, birçok insan davranışı gibi çok katmanlı ve karmaşık bir olgu olduğunun altı çiziliyor.
Makalede bu çalışmanın, eşcinselliğin doğuştan olmadığını kanıtladığına dair herhangi bir bilgi yok ve araştırmayı yürüten bilim insanlarından psikolog Michael Bailey, bu çalışmanın bağlamdan koparılmaması gerektiğini vurgulamış. Bailey, cinsel davranışların çevresel faktörlerle etkilenebiliyor olmasının, cinsel yönelimleri değiştirebileceğimiz anlamına gelmediğini de söylüyor.
Videodaki uzmanlar, eşcinselliğin doğuştan olmadığını kanıtlamak için bu çalışmaya hatalı bir şekilde atıfta bulunduktan sonra, video boyunca eşcinselliğin, ailesinden (erkekler için özellikle babasından) sevgi ve ilgi görmeyen kişilerde çıktığını ya da kişinin kendi cinsiyetinden örnek alabileceği biri olmadığı zaman geliştiğini tekrarlıyor.
Dr. Kaptan bu konuda şöyle söylüyor:
“Cinsellik gibi daha komplike kavramlara dair tek bir geninin gösterilemiyor olması, cinsel yönelimin doğuştan gelen bir özellik olma ihtimalini dışlamaz. Eşcinselliğin neden ortaya çıktığını bilmiyoruz, ama neden ortaya çıkmadığına dair bildiğimiz en önemli şeylerden biri, yetiştirilme şekli ile ebeveyn tutum ve davranışları. Yıllarca bilim insanları eşcinsellerin aile özelliklerini araştırdılar. Bu konuya dair geniş örneklemli çalışmalar var. Ne kardeş özelliğinin, ne babanın baskıcı ve katı tutumlarının, ne örnek nesne olarak bir kişinin olup olmamasının cinsel yönelimi belirgin olarak etkilediğine dair bir kanıt gösterilmiştir. Böyle bir çoğunluk ortaya konmamıştır. Tek bir eşcinsel olmadığı gibi, tek bir eşcinsel ailesi de yoktur. Katı, uzak, mesafeli baba figürü Anadolu’da, büyükşehirlerde, Türkiye’yi de geçelim, dünyanın dört bir yanında, ataerkil aile sisteminin var olduğu her yerde bulunabilecek bir özelliktir. Böyle bir durumda bu ailelerin hepsinin çocuklarının eşcinsel olmasını beklerdik. Bu tür basit çıkarımlar, cinsel yönelimi ifade etmek için yeterli bir perspektif sunmaz ki doğruluğu kanıtlanamamıştır. Eşcinsellerde de heteroseksüellerdeki kadar aile çeşitliliği vardır. Freud dahi psikanaliz kuramını açıklarken eşcinselliğin psikopatoloji olduğunu söylememiştir, herhangi bir eşcinsele tedavi amaçlı psikanaliz uygulamayı reddetmiştir. Savlarımızı ortaya koyarken bilimsel kanıtlara dayanmak önemli.”
https://teyit.org/analiz/lgbti-karsiti-argumanlarin-ortak-niteligi-yanlis-bilgi
CEVABEN
Özet şu cümle: “Öncelikle çalışma, eşcinsellik geni diye bir şeyin olmadığını değil, cinsel davranışların bir yahut birkaç genden ziyade, birçok farklı gen sayesinde ve sosyokültürel etkilerle şekillendiğini ortaya koyuyor.”
Ben şunun da altını çiziyorum: Bilgi taraflı yorumlanmaktadır! Eşcinsel geni olmadığı ispat edilmek için yola çıkılmamıştır ama şimdi “genler ve sosyo-kültür”den bahsedilmeye başlanmıştır! YANİ ÇOCUĞUN YETİŞTİRİLDİĞİ ORTAM! Bu zaten bizim de iddiamız: Özel gen yok ama farklı eğilime neden olabilme ihtimali varsa, eşcinsellerin var dediği gen zaten yok ama farklı kombinasyonlarla ortaya çıkan farklı cinsel tercihe neden olabilen “genler” sorun teşkil ediyorsa; tedavi edilmelidir. Ayrıca çocuk yetiştirilmesi önemle üzerinde durulması gereken bir konu! Çocuklar ‘yanlış’ eğitim veya ortamda farklı tercihlere yönlendirilebiliyor. En masumu: Kız bekleyen aile erkek olunca veya tersi, çocuk olan değil, istenen-arzu edilene göre giydirilip yetiştiriliyor…
selamlar
*
Bir de hocam size teşekkür ederim gerçekten güzel cevaplar veriyorsunuz. Kibarca. Üslubunuzu takdir ettim.
CEVABEN
Teşekkürler :))
*
Birçok psikiyatr veya psikolog bunun bir tedavisi olmadığını söylüyor. Hatta youtubeda videoları da vardır. Hatta bazı ülkeler bunu bıraktı.
CEVABEN
Halil kardeşim, “Bilim değişmez mi?”, ” Batı medeniyeti” ve “dinsiz ahlak olur mu?” adlı yazıları bi oku!
Sağlık, bilim, teknoloji şu an “seçkinlerin” emrinde! Gazete, basın ve sosyal siteler toplumu yönlendirmek için kullanılır, haber vermek için değil!
Şu ateist, oryantalistler bitse; Ülkemde Sabetaistler, Pakraduniler, masonlar, koçlar, derin devlet… Dünyada Rothschild, Rockefeller, B’nai B’rith … liste uzun…
Hocam merhaba bu cevapları ChatGPT’ye söyledim. Biraz darlayayım dedim de ChatGPT’yi: Verdiği cevap:
“Anladım, belirttiğiniz konulara dair düşüncelerinizi paylaştınız. Eşcinsellik gibi karmaşık bir konu, farklı faktörlerin etkileşimi sonucu ortaya çıkabilir ve bilimsel araştırmalar bu konuda daha fazla anlayışa ulaşmaya çalışıyor.
Eşcinselliğin genetik temelleri hakkında farklı görüşler vardır ve henüz kesin bir sonuca varılmamıştır. Bahsettiğiniz kaynakta da belirtildiği gibi, cinsel davranışlar genetik faktörlerin ötesinde sosyo-kültürel etkilerden de etkilenebilir. Bu, özel bir genin eşcinselliğe yol açtığını gösteren kesin bir kanıt olmadığı anlamına gelir.
Çocukların yetiştirilme ortamının cinsel tercihlerini etkileyebileceği konusu da tartışmalı bir konudur. Ancak çoğu bilimsel çalışma, cinsel yönelimlerin büyük ölçüde biyolojik temellere sahip olduğunu ve çevresel faktörlerin bu yönelimleri değiştirme gücünün sınırlı olduğunu göstermektedir.
Eşcinsellik konusu hem bilimsel hem de toplumsal olarak karmaşık ve hassas bir konudur. Saygılı ve açık bir diyalogun önemini vurgulayarak, görüşlerinizi paylaştığınız için teşekkür ederim.”
Hocam yanlış anlamayın sadece ChatGPT ne düşünüyor merak ettiydim, burada vermiş olduğunuz cevapları copy-paste yaptım. Biraz böyle darlayayım dedim ChatGPT’yi ????
CEVABEN
Halil kardeşim, yapay zeka birçok ahlaki sorunlulardan daha objektifmiş. Ama unutmayalım ki yapay zekayı da kodlayanların bir ideoloji ve hayat görüşleri var. Hine de paylaşım için teşekkürler
*
Hocam merhaba. Elinize sağlık. Sayenizde bu site ile doğru yola ilerlediğimi düşünüyorum.
CEVABEN
Sen hak ettin, Rabbim hidayet verdi, biz sadece aracı olduk.
Yer ve gökleri yoktan var edene hamd olsun. Bize de dua ediniz inşallah.
Not: Sakın vesvese illetine maruz kalma. Sadece yaşamaya” odaklan. Dindar gençlerle beraber ol. Muhabbet ve selam ile
*
Yalnız hocam katılmadığım bir yer var ki, bir yerde sanırım evrim teorisi kısmında, birine cevap verirken “Artık ateist siteleri takip etme” gibi bir şey demişsiniz. İyi de hocam, sevmediğin ideolojilerin ne dediğini neden takip etmeyelim? Madem hidayet verilmiş, o zaman onların yazdıklarından etkilenmezsin diye düşünüyorum. Yani bu düşüncelerin(ateizm, deizm, agnostisizm gibi) ne yazdığı önemsiz midir? Ben olsam takip ederdim.
CEVABEN
O arkadaşla ilgili önceden konuşmalarımız var, ona özel idi bu mesaj! Yoksa ben 34 senedir ateist deist oryantalist eser site makale…okurum.