Giriş
Cin kelimesi lügatte; “örtmek, örtünmek, gizli kalmak” manalarına gelen “cenne” fiilinden türemiştir. (R. İsfehani, Müfredat. Cin md) Cin, genel manasıyla “örtülü ve gizli olan” demektir. Müfredi/tekili “cinn” olup, çoğulu “cann” gelir. Cin cemaatine de “cinne” denir. (Asım Efendi, Kamus. Cin md) Terim anlamı ise, gözle görülmeyen bir takım ruhani varlıkların adıdır. Cinler, türlü şekillere girebilen, havadan ve ateşten yaratılmış, akıllı ve gözle görülmez varlıklardır. (Süleyman Ateş, İslâm’a itirazlar ve Kur’ân-ı Kerîm’den Cevaplar, 34)
Kur’an ’da cinlerden bahseden “ Ben İnsan ve cinleri ancak, bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 56); “Canı da daha önce, zehirli, dumansız ateşten yarattık.” (Hicr, 27); “Cinni de ‘yalın/dumansız bir ateşten’ yarattı.” (Rahman, 15); “Ey ins ve cin topluluğu, içinizden size, âyetlerimi anlatan ve bu günle karşılaşacağınıza dair sizi uyaran elçiler gelmedi mi?” (En’am, 130) ayetler bulunduğu gibi, Cin suresi adında 28 ayetten oluşan bir özel sure de bulunmaktadır.
İslam’a göre cinler; akıl, idrak, irade ve şuur sahibi varlıklardır. Bu sebeple Allah’a iman etmek, Onun emirlerine itaat ve ibadet etmekle mükelleftirler. Cinler hem Peygamberimize hem de Hz. Musa ve diğer peygamberlere muhatap olup tebliğlerini dinlemişler ve bir kısmı iman edip bir kısmı da inkâr etmişlerdir. Nitekim cinlerin kâfirlerine şeytan denilmektedir.
Cinler ışık gibi lâtif/ince cisimlerdir. Elle tutulmazlar, fakat gözle görülebilirler. Gerçi İmam-ı Şafiî’nin, A’raf sûresinin yirmi birinci ayetine istinaden, cinlerin görülemeyeceğini söylediği ve “Cinni gördüm, diyenin şahadeti kabul edilmez” dediği rivayet ediliyorsa da, “Hayatu’l-Hayvan” adlı eserin sahibi Demiri: “Bu sözün cinlerin asıl mahiyetleriyle görülemeyeceği mânâsına anlaşılması lâzım geldiğini” beyan etmiştir. Zira çeşitli şekillere girmiş cinleri, sahabîlerden ve başka kimselerden pek çok gören olmuştur. (Kadı İyaz, Şifa-i Şerif, 1/279-280)
Aşağıda değineceğimiz gibi eskiden çeşitli hayvan kılığında görünür olan cinlerin kafir olanları, günümüzde “ Uzaylı, ufo” görüntüsü ile insanları kandırmaktadır. Günümüz insanına bu varlıkların mahiyet ve mevcudiyetlerini anlatmanın zorluğu ortadayken bazı müelliflerin pozitif ilimlerin yardımıyla cin meselesini izaha çalışmışlar, kimi cinlerin mahiyetlerinin bir kısım ışınlardan (A. Hulusi, Cin, s. 61) ya da enerjiden (Nurbaki, Kur’ân-ı Kerîm’den Ayetler ve İlmî Gerçekler, s. 53) veya bazı hadîslerde hastalıkların sebebi olarak gösterilmesine nazaran, mikroplardan (Rıza, Menâr, III/96) ibaret oldukları tarzında görüşler ileri sürmüşlerdir. Işın veya enerji yapıları hakkında bilgi verirken, mikrop tanımı efendimizin teşbih kullanmasını anlamayan alimlerin yanılgısı neticesi oluşan yanlış bir kanaattir.
Yapıları çok gelişmiş olmakla birlikte düşünce ve duygu kapasitesi açısından genel olarak insanlardan geridirler. İman etmeyen kafir cinlerin en büyük özellikleri ve eğlenceleri insanların zayıflıklarından yararlanarak kendi özelliklerini kullanıp insanları kendilerine boyun eğdirip istediklerini yaptırmaktadır.
Cinler
“Cin, şuur ve iradesi bulunan, ilahi emirlere muhatap dolayısıyla kafir ve müminleri bulunan bir varlıktır. Kısa zamanda uzun mesafeleri kat edebilir, ancak gaybı bilmezler. Şekil değiştirebilmektedirler. Cinler insanlardan daha uzun ömürlü olsalar da insanlar gibi onlarda ölümlüdürler.” (Prof Temel Yeşilyurt, Çağdaş inanç problemleri, s. 171, 175, 176) İnsanlar cinleri orijinal şekilleri ile göremezler. (Araf, 27)
Karabasan, peri, ruh, hortlaktan uzaylı, ufodan reenkarnasyon/tenasüh/ruh göçü, ruh çağırmaya uzanan, farkında olmasak ta, var olan ve bizlerin, gerek iyilik ve daha çokta (Kafir cinlerce) gerek kötülük yapmak amacıyla hayatımıza giren cinler, Allah’ın Kur’an ’da bizlere bildirdiğine göre dumansız alevden (Akıllı enerji alanı, ışınlardan yaratılmış (Rahman, 15), maddenin içine nüfuz edebilme, içine girebilme özelliğine sahip (Hicr, 27) insanlar yaratılmadan önce evrende var olan, tıpkı insanlar gibi Allah’a ibadetle emrolunmuş (Zariyat, 56) akıllı, iradeli, kadın, erkek cinsi ve çocukları olan, belli bir ömürleri olup en büyük eğlenceleri insanların zayıf noktalarından istifade ederek onları kendilerine tabii kılöaya çalışmak olan, eskiden koyun, keçi, kedi vs şeklinde insanlara görünürken, günümüzde, uzaylı, uçan daire şekillerinde insanlara gözüken, reenkarnasyon, ruh göçü gibi sahte dirilme-göç oyunları ile insanları kandıran, büyülerde kullanılan yaratıklarıdır.
Cinlerin varlığının ispatı
Enerji aslında maddedir, madde de enerji. Aralarındaki fark ise gelip geçicidir. Çeşitli şartlarda madde enerjiye, enerjide maddeye dönüşebilir. Eğer madde, ışık hızıyla seyretmeye başlarsa, o madde ışına, enerjiye dönüşür. Tersi, eğer enerji yoğunlaşırsa ona “Madde” deriz. Mesela bir taşkömürünü yakarsak, o değişime uğrar ve ortaya ısı, ışık (enerji) ve kül çıkar. Yani madde enerjiye dönüşmektedir.
İşte cinler belli sözlerle, bu işleri yapabilmektedirler. Yani akıllı ışınlardan oluşan yapılarını Allah’ın izniyle, belli sözlerle yoğunlaştırıp görünür hale gelebilmektedirler.
Kuantum fizik teorisine göre cisimler etrafa enerji yayarlar. Fakat yayılan bu enerji akarsu gibi devamlı değil, kesik kesik dalgalar halindedir. Bu dalgalar halinde yayılan enerji parçalarına kuantum denir. Madde aslında enerjinin yoğunlaşmış (Enerjide maddenin yayılmış) halidir. Maddeyi meydana getiren bu enerjide dalgalar halinde bulunduğuna göre, aslında “dalgaların meydana getirdiği (Ses, ışın dalgaları) bir âlemde yaşıyoruz” dersek yanılmış olmayız.
‘Her madde, dalgalar halinde yayılan enerjinin yoğunlaşmış halidir’ şeklinde özetlenebilecek bu teorilerden hareketle, vücudundan geçen röntgen ışınlarından habersiz olan insanın, yapısı bu dalgalardan meydana gelen canlıları da (Cinleri) inkar edemeyeceği bir gerçektir. Tıpkı ses, ışın, akıl, duygular, elektrik, rüzgar vb gibi, görmediğimiz halde varlığını kabul ettiğimiz şeyleri nasıl reddedemiyorsak, cinler de varlığını, gözle göremesekte, kabul ettiğimiz varlıklardır.
Cinler vardır. Peki, Aynı dinden olduğumuz Müslüman cinleri bir kenara bırakacak olursak, Hıristiyan – ateist cinlerin zararlarından nasıl korunabiliriz?
Görülmeyen ışınlardan oluşan, maddeye nüfuz edebilen cinlerden, yine görülmeyen ama etkili bir kalkan oluşturan belli dualarla (Onları okurken oluşan ses-zihin dalgalarının oluşturacağı kalkanla) korunabiliriz. Bu sureler şunlardır: Euzü besmele ile Müminun 97.-98. ayetler:” Rabbi euzu bike min hemezatiş şeyatini ve euzü bike en yahdurun.”; Nas-Felak sureleri; Ayete’l-Kursi suresi ve abdestli dolaşmak.
Her hastalığın ilacı ayrı ayrıdır. Kâfir cin musallatına karşıda ilaç yukarıdaki dualardır. Özellikle uykuda (karabasan), ruh çağırma, tenasüh (!) olaylarında işe yaradığı bir gerçektir. “Bakara son iki ayet (Amenneresulü), Nas-Felak, ayet-el kürsi okuyana, o gün cin ve şeytan zarar veremez.” (Cami’ussağir, 2/47, no.1289; Buhari, Fezailü’l-Kur’an,10,17; Tirmizi, Fedailül-Kuran, 4; Beyhaki, Şu’abül-İman, 2/460; Ebu Davud, Edeb, 101; Nesaî, İstiâze 1; Tirmizi, Daavat, 117)
Cinlerin yaşları
Hız arttıkça zaman yavaşlar. Hız belirli bir noktaya ulaştığı zaman ise zaman durur. Bir örnek verelim: Bir taşıt uzaya yolculuk yapmaktadır. Hızını, ışık hızına yakın kabul edelim. Bu taşıt içindeki insan bir yıl süreyle dünyadan uzaklaşır ve bir sene sonra bu araç geriye dönüp dünyaya yönelir. Dünyaya döndüğünde kendisi için gidiş bir dönüş bir toplum iki sene geçer. Fakat dünyadaki insanlar için tam iki asır geçmiş dünya üzerinde üç nesil değişmiştir. (İkiz paradoksu) İşte bunun gibi yapıları gereği madde ile kayıtlı olmadıkları için daima yüksek hız içinde yaşayabilen cinler, normalde 70 sene civarı ömürleri varken dünyadaki insanlarla kıyaslandığında 700-1000 sene yaşayabilmektedirler.
Cinlerin yaşamları
Cinlerde, insan gibi kadın erkek iki cinsten oluşur. İnsanlar gibi evlenir, yer, içer, çocuk sahibi olur savaşırlar. Dine inananı, inanmayanı vardır. Yaşarlar ve ölürler. Hortlak, hayalet, ruh çağırma, uzaylı, peri, uçan daire, tenasüh gibi adlandırılan tüm görüntüler aslında cindir. Fakat batılılar, cinleri tam anlamıyla bilmedikleri, değiştirilmiş İncil’de, günümüz Hıristiyanlığında cin konusu ve onların özelliklerinden tamami ile doğru şekilde anlatılmadığı için cinlerin göründüğü her surete batılılar ayrı bir isim (Uzaylı, uçan daire, ruh, peri, hayalet) vermektedir. Hâlbuki bizler, cinleri bize tanıtılan yüce Rabbimize hamt olsun ki, onların bu oyunlarına gelmiyor ve onları asıl hüviyetleri ve özellikleri ile tanıyabiliyoruz.
Cinler insanları nasıl aldatır?
Cinler hipnotizma ve trans esnasında, büyü için kullanıldıklarında, ruh (Cin) çağırma seanslarında, uzaylı kılığında insanla temasa geçtiklerinde insanlara musallat olabilirler. Bedenimizi beyin vasıtasıyla yöneten ruhu; bedeni veya psikolojik bir rahatsızlık esnasında (Loğusalık anında, çok sinirli, öfkeli olduğumuz, aşırı duyarlı, hissi olduğumuz anlarda, geceleri aşırı çıplak dolaştığımız zamanlarda, ağır hastalıklar sırasında) beynin yönetiminden uzaklaştırıp vücudun yönetim merkezini ele geçirmesi sonucu “cin çarpması”, “cinin musallat olması” gibi olaylar gerçekleşir. Ayrıca trans anında, meditasyon sırasında beyin ile ruh arasına yine (Kafir) cinlerin girme olayları da vuku bulmaktadır. Cinler insanları birkaç şekilde aldatabilir:
Müslüman’ı (-n cahil, bilgisiz olanlarını) İslami gayeler görüntüsü altında, o kişinin İslam’a olan yakınlığını istismar ederek kandırır. Kafir cinler cahil Müslümanlarla falanca evliya, melek zamanla da tanrı iddiası ile irtibat kurarlar. O Müslüman’a yakın gelecek hakkında yalan-yanlış bilgiler verir, olağanüstü rüyalar gösterir, bazı zor anlarda ona yardımda bulunurlar. Çevresindeki insanların rüyalarına girer, rüyada onu yüce bir insan şeklinde gösterir ve o saf Müslüman’ın kendisini veli, olağanüstü bir kişi zannetmesine sebep olurlar. Hasta (olduklarını zanneden) insanları tedavi ettirir, felçlileri yürütmeye başlarlar. Böylece o cahil Müslüman’ın çevresine insanlar toplamaya başlar. Cahil insan zamanla kendini gerçekten veli, olgun bir mürşit sayar ve bu sayede bir cin, bir insan vasıtasıyla binlerce insana hükmeder. Türkiye’de İskender Erol Evrenesoğlu, Zühre Ana, Bülent Ö., Pakistan’da Kadıyaniliğin kurucusu Mirza Gulam Ahmed Kadıyani gibileri buna örnektir. Cinler böyle durumlarda önce dini emirleri insanlara uygulatır. Namaz, sadaka gibi. Sonra asıl isteklerini, gayri İslami emirlerini Müslümanlara benimsetir. İtikatları bozulan Müslümanların tenasühe inanmaları, kendini veli zanneden saf Müslüman’ın mesih, mehdi hatta zamanla peygamber ve en son tanrı olduğuna insanları inandırırlar.
Müslüman olmayanları hümanist, insancıl gayelerle kandırır cinler. Ruh çağırma, transla ruhlarla irtibata girme esnasında görülen cinler, kendilerini başkalarının ruhu, uzaylı, tanrı gibi hissettirerek insanları kandırırlar.
Ruh Çağırma: Örnekle açıklayalım: A kişisi farkında olmadan bir cinle yıllar geçirir. Sonra A kişisi (Çoğunlukla intihar ederek veya cinayete kurban giderek) vefat eder. Cin uzaya çıkar, dünyadan uzaklaşır. Aradan 50-100 veya 200-300 sene geçer. A’nın torunlarından B kişisi dedesinin ruhu (!) ile irtibata girmek için bir ruh çağırma seansı düzenlerler. Seans esnasında transa geçen toplulukla uzaydaki cin arasında zihinsel bir irtibat kurulur (Telepati) Cin çağrıyı alır ve dünyaya döner. Kendisi için 10-20 sene, dünyadakiler için geçen yüzyıllar öncesini anlatmaya başlar. Hem de en ince detaylarına dek. Seanstakiler, gelenin A’nın ruhu olduğuna kesin inanmışlardır. Cin’de kendini dinleyecek cahil bir topluluk bulmuştur. Oyun böylece başlar.
Tenasüh: A kişisi evini farkında olmadan bir cinle paylaşmaktadır. Zamanla A kişisi anormal bir şekilde, intihar, cinayet ile ölür. Cin o anda dünyanın herhangi bir tarafında yeni doğmuş bir bebeğe musallat olur. Duasız, abdetsiz bir ortamda çocuğun iradesini kolaylıkla ele geçirir cin. Çocuk biraz büyüyüp konuşmaya başlayınca kendi içine A’nın ruhunun girdiğini söylemeye başlar. Görmediği ev, kişiler hakkında çok gizli, sır gibi bilgileri ailesine anlatır ve bu bilgiler doğrudur da! Konuşan çocuktur fakat konuşturan cindir. Bilgileri çocuk konuşur ama cin söylettirmektedir. Dışarıdan bakınca, mantıklı bir sonuç çıkarabilmek için çocuğun içine A’nın ruhunun girdiğini kabul etmekten başka çare yoktur! Hâlbuki çocuğun içine giren cindir ve tenasüh diye de bir şey de asla yoktur!
Uzaylılar: Eskiden görülen perili ev, konuşan hayvanlara gibi olaylara inanmayan, onları gördüğünü söyleyen her insanla alay edenleri aldatıp, kendilerine tâbi kılıp, bu şekilde kendilerine inanmayanlarla eğlenip alay etmek isteyen cinler, uçan daire, uzaylı şeklinde çevrelerine görünür. Halbuki köyde hayvan, şehir de uzaylı gibi görülen her iki şekilde aslında aynıdır; cin! Uzaylılar kılığında görülen cinler, görünür hale geldiklerinde genellikle büyük, patlak gözlü, boyları küçük kolları zayıf ve uzun şekilde görünürler.
Büyü: Büyünün özü cinlere dayanır. Bir kelime grubunun belli sayıda, yan yana okunması ile gerçekleşir. İnsan beyninin devamlı ürettiği elektro manyetik dalgalar belli kelimelerin tekrarı ile adeta bir şifre oluşturur. Bu şifre belli cinleri harekete geçirir ve cin o şifreyi açan kişinin isteklerini yapmak durumunda kalır. Büyü vardır fakat dinimizce haram kılınmıştır.
Özetle cinler (Camdan geçen güneş ışınları gibi) maddeye nüfuz edebilme özelliklerine sahiptirler. Fakat her halükarda insanlar cinlerden üstündür. Gerek zeka, gerek (Dua okuyarak cinlere) tesir etme yönünden! Yeter ki cinlerden çekinmeyelim, onlardan korkmayalım!
Korkulacak tek varlık, Yüce yaratıcı, ahiret gününün sahibi olan Allah’tır. Zaten Allah’tan, sadece Allah’tan korkana ne cin, ne de insan tesir etmez, korkutamaz. Çünkü o insanın vekili, koruyucusu her şeyin üstünde; Rab, İlâh, Malik, Hafîz olan Allah’ü Teal’dır.
Hz Muhammed’in bazı hadislerinde bahsettiği cinler: Mikrop!
Hz. resul, “Mikropları” bilmekte ve sahabisini onlardan uzak tutmak istemekte idi! Bir hadis-i şerif’lerinde: “Tezek ve kemiklerle temizlenmeyin, çünkü onlar cinlerin azığıdır.” (Müslim, salat 150 (450); Tirmizi, tefsir, ahkâf (3254); İbrahim Canan, K. Sitte, IV/244; İmam-ı Şiblî, cinlerin esrarı, 96) buyurmuşlardır. Bilindiği gibi hayvan tezekleri ve kemikler mikroorganizmaların, mikropların üreyip çoğaldığı yerlerdir. Hz. resul insanlara sakınmaları gereken mikropları, o dönemdeki insanların sakındığı diğer bir kavram olan cin ile açıklamış ve insanları mikroplardan uzak tutmayı amaçlamıştır. Diğer bir hadisinde de “Çöplerin cinlerin toplantı yeri olduğu” (Abdurrezzak, Musannaf, XI/32) buyurmuştur. Çöplerde bol miktarda ne olduğunu belirtmeye gerek yoktur herhalde! Yine Hz. resul: “Tırnakların uzatılmaması gerektiğini, yoksa içlerine cin gireceğini.” belirtir. Bakımı zor uzun tırnakların içlerine ne gireceği de yine malumdur. Bir başka hadislerinde de “Kapların ağızlarını örtün, dağarcık (ve tulukların) ağzını bağlayın.” (Buhârî, Eşribe: 22, Edebü’l-Müfred, 1221, Bed’ü’l-halk: 11, 14, İsti’zân: 49, 50; Müslim, Eşribe: 96-99, (2012-2014); İbn Mace, Eşribe 1; Ebû dâvud, Eşribe: 22, (3731-3734) ve “Şu kenefler, (cin ve şeytanların) hazır bulundukları yerlerdir.” (Ebû dâvud, tahâret: 3, (6); İbrahim Canan, Kütüb-i sitte tercüme ve şerhi, X/380) buyurmuşlardır.
Hz. Resul, zaten devamlı kafirlerce eleştirilen “Yalancı, cinlenmiş” iftiralarına maruz kalmış biri idi. Bir de görünmeyen, hastalık sebebi küçük canlılardan bahsetse -Mekke’li müşrikler cin’e inanıyorlardı- iftiraların dozu iyice artacaktı. Hz. resul’de bilinen ve sakınılan bir diğer kavram olan cin ile insanları mikroplardan sakındırmaya çalışmış ve ‘bazı hadislerinde’ cin kelimesini mecazi anlamda, mikrop anlamında kullanmıştır!
Klasik bir örnekle bitirelim: “Şaman Durek: Afro-Amerikan Türk Şaman! Afrika kabilesinin şifacı kadını olan büyükannesi onun bir şaman olacağını ve selefi olarak atadığını henüz o doğmadan çok önce söylemişti. Çocukken, insanların düşüncelerini duyuyor, enerjilerini görüyor, ruhlarla konuşuyor, olacak olayları olmadan önce biliyor, insanların acılarını hastalıklarını biliyor ve onları iyileştiriyordu. “Her şey Atatürk’ü rüyamda görmemle başladı. Genç, şapkalı, çok iyi giyimli bir adam bana doğru yürüyor. “Türkiye’ye gitmen lazım. Çünkü Türkiye’de insanların derin kökleri var. Onlara köklerini hatırlatmalısın” diyor. İki gün sonra Türkiye’den arkadaşım Ceyda aradı. “Seni rüyamda gördüm, Türkiye’ye gelmelisin” dedi. Bir hafta sonra İstanbul uçağındaydım” Kız kardeşimin babasının Türk olduğunu öğrendim. Annemin bir Türk’le ilişkisi olmuştu ama bugüne kadar “bize gerçeği söylememişti”, aslına kendisi de emin değildi. Bunu birkaç ay önce öğrendim. “Atatürk’ün isteğini nasıl yerine getirebilirim” diye sormuş o içindeki sese. “O ses bana ‘kitap yazmalısın’ dedi” diyor. “Tanrı bana Türkiye’ye gelmemi söylediği için buradayım. (Tanrı mı, Kemal mi söyledi, iki ayrı röportajında iki ayrı iddiası var.) ‘Şamanizm bir din değilmiş; yol gösteriyor(muş)’hem zaten Şamanizm İslam’la çelişmezmiş ki! “Hem Şamanist, hem Müslüman olabilirmişsiniz.” “Şamanizm bir yaşam tarzı gerçeğe ulaşma aracı” imiş.” (A. Dilipak, Akit, 27 Kasım 2016)