Misyonerlik Dosyası

1.067 kez görüntülendi

Misyonerlik Dosyası

  ” Papa ve İncil, Şiddet dini Hıristiyanlık, Batı medeniyeti, Şiddet karşısında İslam ” başlıklı yazılarımızı tavsiye ederiz.

“Kitap ehlinden bir çoğu sizi tekrar kafirliğe çevirmek isterler.” (Bakara, 109); “Kitap ehlinden bir cemaat, sizi doğru yoldan saptırmak ister. Halbuki onlar ancak kendilerini saptırırlar da farkına varmazlar.” (Ali İmran, 69); “Ey kitap ehli, için hak olan yolu eğri göstermeye çalışıyorsunuz?” (Ali İmran, 99)

.

“Bir Müslüman bir Batı ülkesinde kendi dinini anlatırken, İslâm’ı yaymaya çalışırken Hz. Musa ve Hz. İsa’ya dil uzatmaz, uzatamaz. Yahudilerin ve Hıristiyanların Ehl-i Kitap olduklarını görmezden gelemez. Oysa “misyoner kafalı” bazı Hıristiyanların, her fırsatta, Hz. Peygamber’le ilgili neler söyledikleri biliniyor. Müslümanlarca malumudur: Hz. Peygamber ve İslâm’la ilgili “üretilmekte olan” yalanların, iftiraların hepsi bir araya getirilecek olsa, orta büyüklükte bir kitap değil, orta büyüklükte bir kütüphane olur”  (Mehmet S. Aydın, Varoluş Yolunda, s. 301)

Misyonerler aynı zamanda sömürgeciliğin de ajanlarıydılar. Onlar sömürgeciliğin ajanları olarak milliyetçilik ideallerini yaydılar. Misyonerler Hıristiyanlığa ikna edilebilsinler diye, Müslümanların zihinlerinde İslam’ı lekelemeye yönelik hiçbir çabadan geri durmadılar. Bunlardan biri olan Samuel W. Zwemer, İslam’ı Hıristiyanlık için bir tehlike ve onun baş belası olarak görüyordu. “Biz ya galip gelmeliyiz ya da mağlup. Kökeni, tarihi ve şu anki yaklaşımı ile İslam anti Hristiyandır.” diyordu. Ona göre İslam, savaşlar çıkaran bir din, Hıristiyanlık ise, insanlığın en mükemmeli ve kötülüklerden ve ahlaksızlıklardan en uzak olan din idi. Duncan B. MacDonald, misyonerlik hedeflerine ulaşılması için en etkili yol, İslam’a doğrudan saldırmak değil fakat yeni fikirlerin onun temellerini kemirmesini sağlamaktı” görüşündeydi. Misyonerlerin iki amacı olmuştur: Birincisi Müslümanları Hıristiyanlaştırmak ki bunda başarı sağlayamamışlardır. İkinci amaç Müslümanlar Hıristiyanlaştırılamıyorsa, o zaman sekülerleştirilmeliydi. Bu sayede Müslümanlar sömürgesel yayılmaya ve sömürüye yönelik bir tehlike olmayacaklardı. Misyonerler muhataplarına göre yöntem uygulamakta idiler, Afrikalılara İslam Hıristiyanlık arasındaki bir buluşma noktası olarak kitabı mukaddes’i gösteriyorlardı. Araplar için batılılaşmanın ortaya çıkardığı ihtiyaçlar odak noktasını oluştururken, İngiltere’deki Müslüman öğrencilere sevgi, dostluk ve konukseverlik gösterilerek yalnızlıkları istismar ediliyordu. İslam’dan dönenleri de şüphe ile yaklaşmışlardır. (Asaf Hüseyin, Batının İslam’la Kavgası, s. 71-82) 

İslam düşmanı “Oryantalistlerin dini hedefleri misyonerliktir.” (M. Hamdi Zakzük, Oryantalizm veya Medeniyetler Hesaplaşması, s. 67) 

Oryantalizm Müslümanları Hıristiyanlaştırma amacını da güder. Dinler arası diyalogdan amaç İslam’ı tanıma değil tanımlamadır. (İsmail Süphandağı, Batı ve İslam arasında Oryantalizm, s. 123, 124) 

İstila sancağının Hıristiyan olmayan ülkelere girişlerine rehberlik edenler papazlardır. (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 98) Pederlerin çalışmaları, İngiltere’nin siyasi tedbirlerine bir hizmet maksadıyla gerçekleşiyordu. (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 106) Misyonerler; “Muhammed’in Arabistan’ını şeytanın pençesinden kurtarmakla, Allah’ın oğlu şan kazanır.” derler. (İngiliz rahibi John R. Nott,The Evangelization of the World in this Generation, s. 145)

“Kilise haçlı ruhunu hiç kaybetmedi denirse aşırı bir ifade kullanılmamış olur.” (Hilal ve Haç Çekişmesi, Halil Halid, s. 52) 

“Misyonerler, sömürgeciliğin öncü kolu gibi çalışıyorlardı.” (Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, s. 16)

“Hıristiyan misyonerler Avrupa’da emperyalizmi sürekliliğini teşvik eden büyük bir lobi idi.” (Philip G. Altbach, Gail P. Kelly, Sömürgecilik ve eğitim, s. 63) 

Hıristiyanlık aydınlanma sonrası sömürgecilikle bütünleşmiş ve sömürgeciliğin keşif kolu haline gelmiştir. (İsmail Süphandağı, Batı ve İslam arasında Oryantalizm, s. 127)

“Oryantalizm yaptığı çalışmalarda bir yandan da misyonerlere doküman hazırlanmıştır.” (Osman Cilacı, Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik faaliyetleri, s. 45) 

Nobel Barış ödülü sahibi Güney Afrikalı rahip Desmond Tutu: “Misyonerler geldiğinde bizim elimizde topraklarımız onların ellerinde İncilleri vardı, gözlerimiz bir kapayıp açtık ki ne görelim; bizim elimizde incirler onların elinde topraklarımız var.” (Adnan Şensoy, Ey misyonerler cevap verin, s. 25; Kerim Aytekin, Misyonerlere kanmayın, s. 147)

Misyonerlik her dönemde batı yayılmacılığının önemli bir aracı olmuştur. Şimdilerde Hıristiyan misyonerlerin Türkiye’ye yeni bir Haçlı seferi düzenlediğini görüp duruyoruz. Kim bu konuda halkı uyandırmak ve misyonerliğin oyunlarını bozmak çabasında ise o da bu ülkenin yurtseveridir.” Namık Kemal Zeybek ( Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 110) 

Misyonerlik konusunda eğitim gören Protestanlara genellikle, ‘Müslümanlara isa’yı anlat; Muhammed’e saldırma’ kuralı öğretilir. ( Eildert Mulder, De Koran zet me aan het denken, Trouw, 24.3.2014)

“İnançları bilmek, değişim önermenin ve değişim ışığı görmenin ilk şartıdır. Çalışmalarda İslam’ın benimsenmiş olarak gösterilmesi gerekiyor. Bu bir Hıristiyan’ın İslam’ı kabulü anlamında değildir, İslam’dan nefret edilebilir. Fakat İslam’ın değiştirilmesi, reforme edilmesi halinde daha sevileceği düşüncesinin empoze edilmesi gereklidir.”  (Harry Dorman, Towards Understanding İslam, s. 125)

“Müslümanların en büyük ilgi ve endişesi, Allah’ın en büyük olduğu konusu olmamalıdır. Hıristiyanlaşmayı şart koşmuyoruz fakat din değiştirme konusunda Müslümanların müsamahalı olmalarını istiyoruz.” (Misyoner Prof. Kenneth Cragg, The Call of the Minaret (Minarenin çağrısı), s. 107)   

Sekülarizm Müslümanlar için bir nimettir.” (Wilfred Cantwell Smith, Modern Çağda İslam, s. 281) 

Papaz Calhon Simon, “İslam Birliği, Arap halkların Avrupa’nın egemenliğinden kurtulmalarına yardımcı olmaktadır. Onun için misyonerlik bu hareketlerin önlenmesinde büyük bir etken olmuştur. Çünkü misyonerlik, Avrupalıları cazip bir aydınlık içinde göstermeye çalışmaktadır.” demektedir. Misyonerlik, aynı zamanda Müslümanların sömürülmekte olduğu ülkelerde, emperyalizmin çıkarları için tehlike oluşturmalarını da önlemeye çalışmaktadır. Misyonerler, eğitim yolu ile yabancı egemenliğine karşı çıkmayan doğulu kişilikler yetiştirmeye çalışmaktadır. Misyonerliğin Müslümanları yıpratmaya çalışması, onları Hıristiyanlığa çağırmak ve Hıristiyan olmaları için direkt çalışmak şeklinde değildir. Her şeyden önce, İslam’ı ve Müslümanları çirkin göstermeye çalışırlar. (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 225) Amerikalı misyoner Henry Jesups, “Misyonerlik, Müslümanları uygarlaşmaya çalışacaktır.” der. (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 223, 225-226)

Müslümanlara sevgi ile yaklaşınız. Hz. Muhammed (s.a.s.)’i yalanlamayınız. Hz. İsa için Allah’ın oğludur demeyiniz. Çünkü Müslümanlar bunu kabul etmezler. Daha çok onların kendi milletiyle ve dinî değerleriyle alâkâlarını kesmeye ya da zayıflatmaya çalışınız.” (Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 37)

Misyoner Rahip Samuel Zwemer’in sözleri oldukça açık seçik olsa gerek: “Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım.. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım.”(Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ank. 1996, s. 42)

Pavlus Korintlilere yazdığı birinci mektubunda metodunu şöyle anlatmaktadır: “Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ancak daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kutsal Yasanın (Musa Şeriatı) altında olmadığım halde Yasa altındakileri kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım. Mesih’in yasası altında olan birisi olarak , Yasaya sahip olmayanları kazanmak için Yasaya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapıp ne edip bazılarını kurtarmak için herkesle bir şey oldum.”(1 Kor. 9/19-22)

Doktora öğrencisi olarak Amerika’da bulunmus Ilahiyat Fakültesi Ögretim Üyesi Mustafa Köylü, Türkmenistan’in içme suyu bulma problemi yasanan Gözleve kentinde misyonerlerin oradaki bir caminin bahçesine oturarak halkin Hiristiyan olmasi karsiliginda kuyu açabileceklerini söylediklerine sahit olmustur. (Turan, Ömer, “Avrasya Cografyasinda Misyonerlik Faaliyetleri”, Avrasya Etüdleri sy.16. 1999 s.25)

Kardinal Danielou’nun belirttiği gibi, deyim yerindeyse havarilerin çevresinde oluşan “Musevi-Hıristiyanlık” (Judeo-chretienne) ve “Pavlus’un oluşturduğu Hıristiyanlık” olmak üzere iki akım gelişti. (Doç. Dr. Mehmet Aydın, “Batı ve Doğu Hıristiyanlığına Tarihi Bir Bakış”, Ank. Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi, cilt: 27, s. 123)

İznik Konsili’nde Hıristiyanların hemen hemen tamamının anlamadığı bir ‘amentü’ empoze edilmiştir. Bunu Konsil pederlerinin çoğunluğu da anlamaz. Hıristiyanlık, hem Yunanlılaştırıldı hem de Romalılaştırıldı. (Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 206, 208)

 “Ülke içinde Katolik kilisesi ile kanlı bıçaklı olan Fransız siyasetçiler, sömürge ülkelerinde kiliseyle ittifak halinde çalışmış, sömürgeleştirilen ülkedeki yerli halkın Fransız kültürü adaptasyonunda misyonerlerin büyük katkısı olacağını fark etmişlerdir.” (Derin Tarih, s. 31, sayı: 79, Ağustos 2019)

“Akdeniz sahilindeki toplumların Hıristiyanlaştırma görevini üstlenen ‘Beyaz pederler’ teşkilatının kurucusu Cezayir başpiskoposu Fransız Charles Lavigerie şöyle der: “Cezayir, Fransa için verimli bir ülke olacak. İncil sayesinde medeniyetin ışıkları burada parlayacak.” (Ahmet Kavas, Afrika Misyonerleri Cemiyeti: Beyaz Babalar (Peres Blancs)  s.15)

Aziz Augustine’e göre tanrı, sadece eski Ahit’te değil, yeni Ahit’te de şiddeti tercih etmektedir. (Şiddet karşısında İslam, DİB, s. 68)

 Aziz Augustine, haklı zulüm teorisinden bahsetmiş, insanların kurtuluşu erdirilmeleri için onlara baskı uygulanabileceğini söylemiştir. ( Alan  Kreider, Violence and Mission in the Fourth and Fifth Centuries, Lessons for Tuday, 129)  

 Amerika’nın ünlü misyoner örgütü ABCFM’in faaliyetlerini özetleyen 1880 tarihli Bartlett Raporu şöyle başlar: “Misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır.”  (Samuel Colcord Bartlett, Historical Sketch of the Missionsof the American Board in Turkey, Boston, ABCFM yayını, 1880, s. 1)

ABD’li misyonerler ABCFM, Pliny Fisk ve Levi Parsons’a 1 Aralık 1833 tarihli talimat mektubu ile şu görevi veriyordu: “Bu mukaddes ve vadedilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferi ile geri alınacaktır.”  (Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika/19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okullar, s. 33)

“John Takle, Osmanlı Devleti içindeki gizli misyonerlere şöyle seslenir: ‘Onların kitabını, yani Kur’an’ı, dinlerine karşı kullanmanız gerekiyor Zira o Kur’an İslam’da en keskin silahtır. Kur’an’ın yeni bir şey getirmediğini ve içeriğinde yeni hükümler gibi görünen şeylerin doğru olmadığını insanlara göstermeliyiz.’ (J. M. Zwener, İslam and Missions, s. 217) Bu bakış açısı batı dünyasında çok uzun bir müddet İslamiyet’in yanlış bilinmesine, bu yüzden de İslam’a karşı kin duymasına neden olmuştur. Bu doğal olarak misyonerlik faaliyetlerinin bir sonucuydu. Profesör Edward Mead Earle’nin şu yorumu dikkat çekici bir tespittir: “İslam dünyasının, özellikle de Türklerin, Batı kamuoyunda yanlış tanınmasından misyonerler sorumludur. Amerika’da da, onlar bizlere, İslamiyet’i ve Müslümanları alay eder bir şekilde anlattılar.” (Earle, ‘Yakındoğu’da Amerikan misyoner grupları’ adlı makalesinden, s. 7) Misyonerlik, ‘ötekine’ -batılı olmayana-  yönelik üstünlük mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Oryantalizm gibi misyonerlikte, sömürgeciliğin keşif koludur!  Misyonerler elde ettikleri bilgilerle bir yandan Hıristiyanlığın yayılmasını amaçlarken  öte yandan da, bağlı bulundukları ülkelerdeki siyasal kesimlere, elde ettikleri bilgileri iletiler. Misyonerliği ve oryantalizmi, dinsel ve siyasal emperyalizmin ta kendisi olarak göstermek ve doğu toplumlarına sızan Truva atı olarak görmek yanlış olmaz.” (Baharoğlu, s. 50-51) 

Amerikalı protestan misyoner Everett P. Wheeler: “Biz Türkiye’de Hıristiyanlık için okul, hastane açıyoruz. Türkler bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki…” Everett P. Wheeler, The Duty of the United States of America to American Citiens in Turkey, s. 3)

Profesör Nikolay Ilminski, “Ortodoks dini Rus olmayanlarca kabul edildiğinde, bu onları Ruslara daha çok yakınlaştıracaktır.” (s. 12) John D. Rockefeller’in başdanışmanı Frederick T. Gates, Mr. Rockefeller’e gönderdiği 1905 tarihli bir mektupta, Amerikan ihracatının hızlı gelişiminden bahsediyordu. Ona göre bu gelişme “yabancı beldeler, misyonerlerin öncülüğünde ticari açıdan zapturapt altına alınmasaydı söz konusu olmayacaktı.”  (Philip G. Altbach, Gail P. Kelly, Sömürgecilik ve eğitim, s. 182) 

Oryantalist Samuel Zwemer: “Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim. İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, hristiyan adetlerini, hristiyan bayramlarını, hristiyan kültürünü, hristiyan ahlakını aşılayalım.” (Rahip Samuel Zwemer tarafından misyonerlere yönelik bir konferans da söylemi, İlkadım Dergisi, Mayıs 2004)

.

.

     Misyonerlik

Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik faaliyetleri

Misyoner din yaymaya çalışan papazlara denir.(Alfred Bertholet, Wõrterbuch der Religionen, Stuttgart 1962, s. 362) Misyon teşkilatları içerisinde en eski ve en kuvvetlisinin İngilizlere ait olduğu rahatlıkla söylenebilir. (s. 23 ) Katolik kilisesi bünyesinde faaliyet gösteren Cizvitler en fanatik grubu oluşturur. (s. 25 ) Papalık, 1662 yılında Vatikan misyon bakanlığını kurmuştur. Fransa Katolikleri misyonerlik faaliyetleri açısından İngiltere ve Amerika’dan sonra gelir. (s. 26 ) Papalık, 1593-1608 yılları arasında Portekiz ve İspanya krallarına keşfedilmiş veya keşfedilecek bütün ülkelere misyoner gönderme yetkisi tanımıştı. (s. 27 ) Misyonerler uzun yıllar sömüren emperyalist devletlere yardım ederler, İslam ülkelerindeki emellerine ulaşabilmek için başlangıçta onları dinlerinden soğutarak, aralarında bir takım anlaşmazlıklar çıkaran misyonerler, çeşitli metotlar uygulamalarına rağmen olumlu bir netice alamamışlardır. Haçlı Seferleri’nin hüsranla sonuçlanması ve zor kullanmanın istenilen neticeyi vermemesi üzerine, misyoner teşkilatı bu sefer de sureti haktan görünerek, cazip birtakım tekliflerle din telkinine çalışmıştır. (s. 28 )  Misyonerlik gayesine ulaşabilmek için her çeşit vasıtaya başvurmayı meşru görür. (s. 37 ) Birinci planda öyle yapalım ki, bütün Müslümanlar, onları sevdiğimize inansınlar.

Misyonerlere gerekli olan Müslüman milletlerin geleneklerine saygılı davranmaktadır. Mesela, İsa mutlaka Allah’ın oğludur demekten kaçınmalı ki onlara yaklaşmak mümkün olunca istenildiği şekilde propaganda yapılabilsin. Misyonerlerin güvercinler gibi masum olmaları gerekir fakat bu, onların yılanlar gibi kurnaz olmasına engel teşkil etmez.” (Trımıngtlam, İslam’ın Ethiopia, London 1948, Charles R. Watlson, İslam and Miss ions, London 1949, s. 53)

Müslümanlar dinlerini yaymak için gayrimüslimlere baskı yapmazlar. (s. 39 ) Dinde hiçbir zorlama yoktur (Bakara, 256); Sizin dininiz size, benim dinim bana. (Kafirun, 6) Misyonerler, başlıca faaliyet sahaları olarak okullar, kolejler, yabancı dil kursları, hastaneler, kızılhaç gibi kurumları seçerler. Çok fakir bir ülke olan Senegal’e giden misyoner heyet, gıda yardımı yapacağı her aileden bu yardıma karşılık bir çocuklarını vermesini şart koşar. Batılıları oryantalizme teşvik eden bazı önemli faktörler vardır: (s. 40 ) Dini faktörler, sömürgecilik faktörleri, ticari faktörler, siyasi faktörler, bilimsel faktörler  gibi.

Louis Massignun: Onların her şeylerini yıktık, derin bir boşluğa düştüler. Nöldeki: Eserlerimin gayesi doğuyu ne kadar küçük gördüğümü kanıtlamaktadır. (s. 41-42- 43 )Oryantalizm,. yaptığı çalışmalarda bir yandan da misyonerlere doküman hazırlanmıştır. (s. 45 ) İnanç turizmi uğruna, dini ve milli değerleri misyonerliğe zemin hazırlayıcı bir hale getirilmemelidir. (s. 50 ) Bir kadına hazreti İsa şöyle der: Ben sadece israiloğullarına gönderilmiş bir Peygamberim benden sonra ismi Ahmet olan bir peygamber gelecektir. (Halil Suade, İncil Barnaba, Kahire 1908, s, 126) “Misyonerlik faaliyetlerinde bulunan tabibe gereken kendisinin ilk önce misyoner sonra tabip olduğunu hiçbir zaman unutmamasıdır.” (Y.Urulgiray, Misyonerlik faaliyetleri, s. 35) Bir misyonerin anlattığı şu an ay ne kadar enteresandır: Tıbbi misyona Bir Müslüman çocuğu geldi. Ona, büyük faydasını gördü bir ölçü ilaç tertip ettim. Bu iyilik yüzünden çocuğunun bütün ailesi ve bazı komşuları da misyona geldiler ve tanrının sözlerini işittiler. Eğer bir Hıristiyan gitse de onlara İncil’den bahsetse muhakkak taşlanırdı.. (s. 56 )

Bir süreden beri misyonerler, broşürlerle halkımızı Hıristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar. (s. 59 )

Rahip Samuel Zwemer, 1911 yılında şunları söyler: “Müslümanları dinlerinden uzaklaştırmak adeta imkansız denecek kadar zor bir iştir. Onlara önce Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım. Müslümanları o hale getirelim ki, isimleri Müslüman olduğu halde giyinişleriyle, davranışlarıyla, akıl ve hisleri ile tamamen bir Hıristiyana benzesinler. Günü geldiğinde onları toptan vaftiz edebiliriz.”(s. 73 ) Misyonerlerin hedefleri hem dini hem emperyalisttir. Gayelerine ulaşabilmek için çeşitli kimliklere de bürünmektedirler. (s. 74 ) Misyonerlerden casusluk yapanlar olmuştur. (s. 75 ) Yakın tarihimiz, ihtida etmiş görünen casusların maceraları ile doludur. (s. 77 ) Yehova Şahitlerine göre, Katolik ve Protestanlar doğru yoldan saptırılmışlardır. Yehova Şahitleri Katolikler tarafından daima ciddi bir şekilde eleştirilmişlerdir. (s. 79 ) Hıristiyan dünyası, Haçlı seferleri ile elde edemediği bu ülkeyi kültür emperyalizmi ile ele geçirmeye çalışmıştır. (s. 93 ) Misyoner faaliyetleri aynı zamanda kültür emperyalizmin bir uzantısı durumundadır. (s. 94 ) İstanbul’da Bible House, Uluslararası SOS çocuk köyleri birliği ile Müslüman çocukların devşirme usulü ile Hıristiyanlaştırılması planlanmıştır. (s. 95 )

Misyoner James E. Dittes, The Muslim World dergisindeki The Christion mission and Turkish İslam başlıklı makalesinde; “Misyonerlerin Türkler arasına girerek onların senpatilerini kazandıktan sonra dini telkinde bulunmaları, Türk kültür hayatında köklü değişiklikler yapmak için sabırla çalışmaları” önerilmiştir. E. Dittes’e göre modern Türkiye’de İslam’ın bütünleştirici bir merkez olmak hizmetini göremeyecek kadar hırpalanmıştır.(s. 97 ) Ülkemizde Hıristiyanlık propagandası yapmak kanunen suçtur. (s. 100) Bizde misyonerlik teşkilatına benzer kuruluşlar olsa ve ‘Hıristiyan ülkelerine sızmak’ isteseydi, o zaman Hıristiyan aleminin yaygarasını bir görmeliydiniz.(S. Ayverdi, Misyonerlik karşısında Türkiye, s 178) İslam dünyası tamamen sistemli ve teşkilatlanmış bir misyoner teşkilatı ile karşı karşıyadır. (s. 127) Fatihlerin torunları şimdi çocuklarının ruhunu, haçlıların kültürüne teslim etmek emeliyle, çan kapılarında sıra bekliyor. (Nurettin Topçu, Büyük Fetih, İstanbul 1962, s. 12 ) İslam’a gönül vermiş insanımız kendi dinini anlatan kitapları aynı şekilde dağıtmayı denemesi en uygun bir davranış olacaktır..(s. 128 ) Mehmet Akif’in dediği gibi, “Misyonerler gece gündüz çalışırken acaba, oturup vahyi ilahiyi mi bekler ulema.” (s. 130 ) Bugün yeryüzünde misyonersiz ve propagandasız yayılan yegane din İslam’dır. (s. 136 ) Fener Rum patriği Grogorios, İstanbul Rum cemaatinden topladığı milyonları Atina’daki Etniki Eterya cemiyetine göndereceği sırada yakalanmış ve 1821’de ölümle cezalandırılmıştır. (s. 145 ) Papa ll. John Paul 24 Aralık 1999’da Hıristiyan misyonerliğin hedeflerini şöyle açıklamıştır; “Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika Hıristiyanlaştırıldı, üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hıristiyanlaştıralım.” (s. 146 )

Doç. Dr. Osman Cilacı, Hıristiyanlık propagandası ve misyonerlik faaliyetleri

.

.

Ey misyonerler cevap verin

Hıristiyanlar, Yahova şahitlerin Hıristiyan olmalarına rağmen ‘inkârcı kafir elçiler’ diye tanımlarlar. (s. 9 ) Yahova Şahitlerinin, dünyanın 1975 yılında son olacağı bilgisi boşa çıktı. (s. 12 ) Kurumun iki ayda bir çıkan Uyan! (Awake) adlı yayın organı -üye olmayanlara yöneliktir- her ay 40 dilde 16 milyon nüsha basılmaktadır. (s. 13 ) Yuhanna 1:1i Yahova Şahitleri; “Söz (İsa) Tanrıydı.” iken, kurum bu metni “söz bir tanrıydı” diye çevirmiştir. (s. 14 )  Yahova şahitleri, kutsal kitab’a ait Hıristiyanlığın bütün ana öğretilerini -üçlü Birliği, kutsal ruhun kimliğini ve  rab İsa’nın tanrılığıını- inkar ediyorlar. İsa’nın bedensel dirilişini ve gözle görülen bir şekilde döneceğini reddediyorlar. Cenneti inkar ediyor, Kurtuluş mesih’in ölümüne değil, Şahitlerin önderliğine bağlıdır iddiasındadırlar. (s. 15 ) 1930’larda Katolik piskoposlar, Franco’nun ordularını kutlamıştı. Papa XII. Pius, Hitler’i ve Mussolini yi destekledi. (s. 68 ) Baba Tanrı imajının, Hıristiyanlıkta ciddi bir insan biçimli Tanrı inanışına (atropomorfizme) yol açtığı muhakkaktır. (s. 71 ) Bu durum daha çok eski Hint Avrupa kültürünün bir sızıntısıdır. Hıristiyan sözcüğü Yunanca ‘Christianos’ sözcüğünden türetilmiş ‘Christos’ Mesih’in Grekçe karşılığıdır. (s.72 ) Kur’an’da Nasraniyet olarak adlandırılır. Birbirlerine nusrat (yardım) etmelerine nispet olabilir. Hz İsa, genel kabule göre milattan önce (MÖ.6) doğmuştur. (s. 73 ) Yaşamı hakkında o dönemden kalma belgelerde onunla ilgili bilgi yoktur. yoksul bir Yahudi çocuğudur. Mesih, ‘yağ sürülmüş, kutsanmış’ anlamına gelir. (s. 74 ) Tanrı – insan inancı, Roma imparatorluğu tarafından benimsenmiştir. (s. 75) 3 yıl kadar Yahudileri/İsrailoğullarını imana çağıran Hz.İsa, tutuklanmıştı. (s. 76 ) Pavlus, peygamberlikle görevlendirildiğini ileri sürüyordu. (Galatyalılara mektubunda, 1/11-12) Yahudi olmayan Roma vatandaşları, pagan kültürüne sahip idi. Kardinal Danielou’nun belirttiği gibi, Havarilerin çevresinde oluşan Musevi- Hıristiyanlık (Judeochretienne) ve Pavlus’un oluşturduğu Hıristiyanlık olmak üzere iki akım gelişti. (Doç. Dr. Ahmet Aydın, Batı ve Doğu Hıristiyanlığına Tarihi Bir Bakış. Ank. Üniv. İlahiyat Fak. Dergisi cilt: 27, s. 123 vd. ) Pavlus’un Bu tavrında ısrarı ,İsa’nın gerçek havarilerini ve bağlılarını öfkelendirmişti ve bunları kutsal kitabında da (Elçilerin işleri, 21 /17- 40 ) anlatıyordu. (s. 82 ) Pavlus, MS.67 yılında başı kesilerek öldürülür.

Hz İsa’ya iman edenler, önce Yahudilerin komploları, peşinden putperest Roma İmparatorluğu’nun devlet terörü karşısında inim inim inlemişlerdi. (s. 87) Hz İsa’nın bildirdiği din, Pavlus’tan sonra bir de İmparator Konstantin’in, elinde, ikinci bir dönüşüm yaşamıştır. (s. 88) İmparator Konstantin, Kilisenin ve İmparatorluğu’nun düzenini sağlam temellere oluşturmak için 325’te İznik’te bir konsil topladı. (Jaroslaw Pelikan, Jesus: Through The Centuries, s. 52) İznik Konsil’ine katılan piskoposlarına toplam sayısı 2048’dir. İmparator Konstantin, konsili bizzat yönetti ve tartışmalara katıldı. Konstantin’in Hıristiyanlığa girişi ile ilgili epeyce spekülasyon vardır. Hristiyan olan İsa Karataş bile ‘Gerçeği Saptıranlar’ adlı kitabında ” bu konuda kesin bir şey söylemek tabii ki mümkün değildir” diye yazıyor. (s. 89 ) Papaz Arius, Hz İsa’nın tanrılığına karşı çıkıyordu. Karşı görüşte olan imparator Konstantin, Arius ve bazı taraftarlarını zorla dışarı attı ve öldürttü. Hz İsa’nın tanrılığını, 318 delege karar altına aldı. İznik konsilinin karar metninden: “Hak Tanrıdan (doğan) hak Tanrıdır. Babaya eşittir. Hıristiyanlıktan sonra gelen bütün dinler bâtıldır.” (s. 91 ) Haçlı seferleri’nin temelinde bu inanç yatmaktadır. Garaudy’e göre İznik Konsilinde, Hıristiyanların hemen hemen tamamının anlamadığı bir “amentü/ kredo” empoze edilmiştir. (s. 92 ) Böylece Hıristiyanlık Romalaştırıldı. (Garaudy, 20. Yüzyıl Biyografisi, s. 206) Antikçağ Yunan mitolojisinde Herkül, annesi insan babası ise Tanrı olduğu için yarı insan yarı Tanrı bir yaratıktır. Hz İsa’nın tanrılaştırılması sayesinde Hıristiyan İmparatorda Tanrı’nın yeryüzündeki temsilcisi konumuna yükseltiliyordu. (s. 93 ) 325 yıl boyunca, standart bir kutsal kitabı olmayan Hıristiyanlar, İznik Konsilinde bu konuyu da bir sonuca bağlamıştır. İlk kuşak Hıristiyanlar 4 İncil’den açık ve seçik bir biçimde söz etmemektedir. (s. 94 ) Kutsal Ruhun tanrılığı 381’de İstanbul’da toplanan konsilde karara bağlanmış, böylece Teslis (Trinite) inancına ulaşmışlardır. (s. 95) Teslis inanışının ayrıntısında çokça tartışma vardır. ( Eliade, Coulinno, s. 137- 141) Roma İmparatorluğu II.Teodosyus (Theodosius) İstanbul’da bir konsil topladı, Karar metni; Tanrı kutsal Ruh’a da iman ederiz, ona secde ederiz..(s. 97) Havarilerin tebliğinde teslis yer almaz. (s. 98 ) Teslis inanışının doğuşu Hıristiyan inancının eski Yunan Felsefesi ile harmanlanması sonucu olmuştur. (s. 99 )

Hz İsa’nın dili, İbranice ise de, Hıristiyan kutsal metinleri Yunanca (Grekçe) yazılmıştır. Yunan felsefesi, Hint Avrupa kültürünün izlerini taşır. (s. 100) Konseylerin tümü imparatorlarca toplanmıştır. (s. 101 ) Hz. Muhammed; Eğer sara hastası ise o zaman nasıl oluyor da, her sara nöbetinden sonra dünyanın en harika sözleriyle geliyordu. (s. 104 ) İncil ve Tevrat’ın büyük bir kısmı zaman içerisinde değiştirilmişti ama, küçük bir kısmı olsa da orijinalliğini koruyordu. (s. 106 ) Hz Muhammed kendilerinden yağmalanan malları geri alabilmek için Mekkelilerle Bedir’de karşılaşmışlardır, onlardan mallarını istemişler, kabul edilmemiş ve böylece savaşmıştır. (s. 109 ) Medine’deki Yahudilerin hemen hemen yarısı da Müslüman oluyordu. (s. 111 ) Uhud Savaşı’nda Hz. Muhammed önce Medine’de kalıp savunma savaşı yapmak istedi, gençler hücum savaşı yapmak istiyorlardı, bu kez Uhud dağı’nın eteklerine okçular dizdi. İki durumda Müslümanlar kazanabilirdi. Zaten Müslümanlar savaşı kazanmışken okçuların yerlerini terk etmeleri yüzünden savaş kaybedildi. (s. 111 ) Uhud Savaşı’ndan sonra 70 kadar Müslüman yola çıkmış, putperestlerin peşine düşmüştü. Bu savaştan sonra İslam’ın büyüme hızı 10 kat artmıştı. (s. 112 ) Hz Muhammed’in hayatının yarısı açlıkla geçmiş ve hiçbir zaman servet sahibi olmamıştır.(s. 113 ) Hıristiyanların itikadına göre Hz İsa öldürüldükten sonra cehenneme inip, Hz. Adem aleyhisselam ile zürriyetinden (soyundan) olan bütün peygamberleri oradan çıkarmıştır. (s. 167) Çok ibadet ettiği söylenilen Hz. İsa’nın, bu, İlah’ın kendi kendisine ibadet etmesi gibi abes (saçma) bir sonuç doğurmaz mı? Baba tabirinden (gercek) manada değildir. İncil’lerde Cenabı Hakkın insanların da babası olduğu yazılmaktadır. “Ne mübarektir sulh (barış) ediciler, zira onlara evladu’llah (Allah’ın Evlatları) tesmiye (isimlendirme) olunacaktır.” (Beşinci Bab, 9. fırka); “Ta ki, ( babanızın) evladı olasınız.”(Beşinci Bab,45. fırka) Oğulluğun Hz. İsa (Aleyhisselam)’a has (õzel) okunmasında bir münasebet (alaka) görülemez.(s.169 )


Adnan Şensoy, Ey misyonerler cevap verin

 

Misyonerlere kanmayın

Misyonerlik, Hıristiyanlığı yayma faaliyetidir. Misyonerler sadece inançlarını değil, milli değerleri de hedef almakta, bozup ifsad etmekten de çekinmemektedirler. (s. 13 ) Avrupa Topluluğu mevzuatta değişiklikler, özgürlükler adı altında çalışmalara başladılar. Avrupa’da inançlara baskı devam ederken, AB’nin Bir Hıristiyan kulübü olduğunu hatırlatmaktadırlar. (s. 14 ) Biz İslam’a ait her türlü alameti, işareti,  gelişmeyi bastırırken Hıristiyan misyonerler boş durmuyor. İslam gerçeğini bütün insanlığa anlatmak bizim kaçınılmaz görevlerimizdendir. (s. 15 )

Yahudiler kılıç ile dünyaya egemen olacak bir peygamber beklerken Hz. İsa gibi yumuşak tavırlı bir peygamber onların beklentilerini karşılamıyordu. (s. 24 ) İsrail soyundan bekledikleri peygamberin Araplardan

çıkması üzerine Yahudiler, Peygamberimizi de kabul etmemişlerdir. (s.33, 63 ) Gelecek olan Mesih/ kurtarıcı, kılıç kuvveti ile Romalıları yenecek ve kendilerini kurtaracaktı. İsa, hahamlara çatıyor dini otoriteyi reddediyordu. Yahudiler Hz İsa’yı Roma’nın Kudüs’teki genel valisine şikayet ettiler. (s. 25) İstiyorlardı ki bu yumuşak huylu adam gitsin, geleceğini söylediği peygamber gelsin ve beklentilerine cevap versin. (s. 26 ) Hz. İsa’dab sonra  havariler gizliden gizliye inançlarını yaymaya devam ettiler. Ama Roma devleti de onları izlemeye devam etti. (s. 28 ) Hıristiyanlık, Hz İsa’dan sonra icat edilmiştir. Nasıra kasabasında doğduğu için nasrani deniyordu. (s. 29 ) Saint Paul bir ses duyar: “Ben üzdüğün İsa’yım.  Hıristiyan ol” Bundan etkilenen Paul Hıristiyan olur. Bu olayın sahibi de kendisi, yaşayanı da kendisidir. Hıristiyan manası Mesih kurtarıcı demektir. (s. 30 ) Herkesin kendi çıkarı doğrultusunda bir bekleyiş içerisinde bulunduğu sırada, Hz Muhammed Arapların içinden çıktı. Gelen peygamber beklentileri doğrultusunda olmayınca Yahudi ve Hıristiyanlar onu reddettiler. (s. 33 ) O gelince de inkar ettiler. Çünkü gelen peygamber, onların beklentileri gibi onların içinden çıkmamış, onların beklediği şeyleri söylememişti. Gelen peygamber hiçbir kavmin sözcülüğünü yapmıyor, hiçbir milletin hakimiyeti adına bir şey söylemiyor, tüm insanlığın kurtuluşu için evrensel bir mesaj sunuyordu. (s. 42) Peygamberliğin 5 yılında 16 kişilik bir grup Habeşistan’a göç etti. 2 sene sonra 90 kişilik Bir kafile daha Habeşistan’a gitti. Müşrikler Kral Necaşi’den göç edenleri teslim etmesini istediler. (s. 43 ) Müslümanlar:”Biz köle miyiz, biz borçlu muyuz, biz kanlı mıyız? O halde, ne diye bizi istiyorlar?” (s. 44) Necaşi onları teslim etmez.  Vefat edince,  Hz Muhammed, ‘Ona gıyabında cenaze namazı kılacağız.’ der. (s. 47 ) Selman-ı Farisi’nin dünyaya ve dünya malına değer vermediğini görüyoruz. (s. 58 ) Dine karşı çıkan toplumun o  zamanki önderlerinin tek korkuları çıkarları adınadır. (s. 76 )Eğer o çıkarcılar, toplumun ileri gelenleri kişisel çıkarlarını değil de insanlığı düşünmüş olsalardı tüm insanlığın hidayetine vesile olacaklardı. Ne yazık ki, kişisel çıkarlar toplumsal menfaatlere baskın gelmiştir. (s. 78 ) Abdullah bin Selam: Hz Musa ve Tevrat hakkında bilgileri olan bir kişi olarak Hz Muhammed’e iman etmesi herkesin dikkatini çekmişti. “Hz Muhammed’in Allah’ın peygamberi olduğunda asla şüphem yoktur.” diyordu. (s. 79 ) Yahudilerden çok az kişi Müslüman olmuştu, peygamberin kendi içlerinden olmasını ve kendilerini diğer bütün insanlara karşı üstün duruma getirmesini bekliyorlardı.. (s. 80 )

325 senesinde İznik’te

bir sürü kitap ile insanlar toplanıyor ve hangisinin ilahi vahiy eseri olabileceğine karar veriyor. Seçilen dört kitap birçok hususta birbirinden ayrıdır, biri diğerine uymamaktadır. Her biri Hz İsa’dan en aşağı 1 asır sonra yazılmıştır. İlk orijinal nüshaları da elde bulunmamaktadır. (s. 120) Hıristiyanlıkta ruhanilerin din adamlarının yetkileri çoktur. Günah çıkartmışlar, kralları bile aforoz ederek din dışına itebilmişlerdir, endüljans senetleri çıkartarak satmışlardır. (s. 123) Birisinin ilhama muhatap olduğunu söylemesi, onun dışında hiçbir kimseyi bağlamaz. İslam’da ruhbanlık yoktur. Ashab Hz Muhammed’e bazı konularda, ” Bu vahiy midir yoksa sizin görüşünüz müdür? Eğer izniniz olursa bu konuda bizim de bir görüşümüz var.” derlerdi (s. 124 )  Yahudilikte ve Hıristiyanlıkta Ruhaniler/din adamları vahiy alıyormuş gibi davranıyor ve hadlerini aşarak Allah’ın irade ve takdirine karışıyorlar. (s. 127) İslam’da ise vahye tek muhatap peygamberlerdir. (s. 128) Papalar rüşvet almadan hiçbir kardinali tayin etmiyorlar, rüşvetleri halka endüljans senetleri satarak çıkarıyorlardı. (s. 130 ) Kilise doktrininde ve Aristo’nun kitaplarında bulunmayan hiçbir bilgiye itibar edilmiyor, bilimsel çalışmalarla buluşlar yapan insanlar cezalandırılıyordu. (s. 131 ) İleride işlenecek günahlar içinde endüljans senetleri satmaya başlamıştı. Aforoz olan kimse ile herkes münasebetini kesmek zorundaydı. (s. 132 )

Almanya’da ilahiyat profesörü olan Martin Luther günahların ancak Tanrının bağışlayabileceğini  söylüyor, endüljans senetlerine karşı çıkıyordu. Papa Luther onu aforoz etti o da bu belgeyi yaktı.. (s. 134 ) Saksonya prensi güçlü bir adamdı ve onu kendi şatosuna alarak korudu. Luther’in en önemli destekleyicileri Almanya imparatorluğu ile anlaşmazlık içinde bulunan Alman prensleri idi ve bunların sayısı 500 kadardı. Bu küçük hükümetler, imparatorun otoritesine karşı koymak için Luther’in fikirlerini desteklediler. Luther, Roma ile bağlantılarının kesilmesini ve her tarafta ayrı kiliseler kurulmasını tavsiye etti. Luther kilisenin elinde bulunan çok geniş topraklarının alınması gerektiğini savunuyordu. Kilise malları yağmalandı ve prensler de bu mallara el koydular. Bu defa, imparator Şarlken ile prensler arasında savaşlar başladı. Şarlken, Luther mezhebinin daha fazla yayılmaması için bir karar aldı. Luther taraftarı olan prensler ve şehirler, bu kararı ‘protesto’ ettiler. Böylece Protestanlık mezhebinin adı oluştu. 25 yıl süren mezhep savaşları başladı. 1555 yılında Protestanlık resmen tanınmış oldu. (s. 135)

Fransız Kalven, İncil’den başka hiçbir kanun tanımıyordu. Fransa’da Kalven taraftarları ile Katolikler arasında şiddetli çatışmalar oldu. 25 Ağustos 1572’de ‘Saint Barthelemy’ yortusu, yani bir Hıristiyan bayramı gecesinden önce Kalven ve taraftarlarına karşı büyük bir katliam düzenlendi, on binlerce insan öldürüldü. Fransa’da 1598’de Protestanlık resmen tanındı. İngiltere’de de yine bir Protestan mezhebi olan Anglikan mezhebi kuruldu. (s. 136 ) Katolik, Ortodoks ve Protestan mezhepleri oluştu. İspanya’da Engizisyon mahkemeleri çok sayıda Protestan’ı idama mahkum etti. (s. 137 ) Avrupalı Hıristiyanlar dinlerinde reformlar yaparak dinlerini hayatın dışına çıkardılar. (s. 140) İnsanlar çareyi din ile dünyayı ayırmakta buluyorlar. (s. 143) Hıristiyan’ta din diye kabul ettikleri ve kabul ettirmeye çalıştıkları şeyler bir maddi menfaatler organizasyonudur. (s. 145 ) Misyonerlik, Hıristiyanlığı yaymak amacıyla değil sömürü amacıyla yapılmaktadır. (s. 146 ) Kilise, İslam’da olduğu gibi ‘isteyen kabul etsin isteyen inkar etsin’ deyip insanları serbest bırakmamış, kendi prensiplerini kabul etmek istemeyen insanlara şiddet uygulamış, itirazlarını hayatlarıyla ödetmiştir.

   

Kerim Aytekin, Misyonerlere kanmayın

 

 

Dikkat misyoner geliyor

Misyonerlerin amacı ülkemizi bölmek. Bu amaç için inançta büyük bir hasar oluşturmaya çalışırlar. “Ermeni soykırımını kabul edin, Alevi ve Kürtlere azınlık statüsü verin, zorunlu din derslerine son verin, İstiklal Marşı’nı değiştirin, topraklarımızın satışını engellemeyin.” isterler. (s. 7) Türk silahlı kuvvetleri raporuna göre, misyonerler 2020 yılına kadar Türk halkının yüzde onunu Hıristiyanlaştırmayı hedeflemiştir. Misyonerler ‘Türkiye’de silahsız Haçlı seferi yapıyoruz” demektedirler. (s.10 )

Kutsal ruh Allah’ın Mukaddes ruhudur ki, o da Allah’tır. Allah İsa’da bedenleşmiştir. Pavlus tevhidi Helen Paganizmine boğdurup tanınmaz hale getirmiştir. Pavlus, Hz. İsa’yı ilahlaştırıp, boşalan yere kendisi oturmuştur. 431 yılında Efes konsilinde (ruhbanlar toplantısı) Meryem’in Tanrı annesi olduğu onaylanmıştır. (s. 11 ) Hamdi Yazır; “Hıristiyanlık şirkin bir tekamülünden ibaret kalmıştır.” der. Aurelius Augustinus; ‘Tanrım, senin karşılığı hiç kimse günahsız değildir, 1 günlük bir bebek bile olsa’ der. (s. 12 ) Kilise, kurumsallaşmış İsa’dır. Katolik inancına göre papa yanılmaz ve yanıltılamaz. 4 İncil ve 27 kitap, yeni ahit olarak tanınır. söz konusu dört İncil, yüzlerce İnci içinden seçilmiştir. İsa, aramca ya da İbranice konuşmuştur, ancak İnciller Yunanca yazılmıştır. (s. 13 ) En eski isteyen yazarlardan Clemens (150-215) Yuhanna’nın İncili dostlarının isteği üzerine ama yine kutsal ruhun ilhamı ile yazdığını söyler. Katolik mezhebinin merkezi Vatikan’dır, Katolikliğin başı Papadır. (s. 14 ) Ortodoksluğun birçok merkezi vardır. Protestan mezhebi XVI. yy’da, 1517’de başladığı kabul edilir. Kurucusu Martin Luther’dir. Misyonerlik bugün tamamen siyasal bir saldırıya dönüşmüştür. Psikolojik harp vasıtası olarak kullanılmaktadır. (s. 15 )

İlk haçlı ordusu 1095’te harekete geçti, Kudüs’e kadar geldiler. Rene Rousset diyecektir ki: “Haçlılar Kudüs’te o kadar çok Müslüman öldürdüler ki, atların ayakları kan deryasına battıkça insan etleri duvarlara sıçrıyordu.” Meşhur Pierre Lermit, 1097 Antakya kuşatmasında; ‘tuzlayıp pişirerek Türklerin etini yiyebilirsiniz’ diyordu.Şeyhülislam Abdurrahman Efendi’nin 18 Haziran 1647 tarihli fetvasında ise şöyle diyordu; ‘Hıristiyan ahalinin ibadetleri engellendiği takdirde İslam ibadetinin engellenmesi halinde verilecek cezalar tatbik edilecektir.’ Aynı tarihlerde Avrupa’da, mezhep savaşları yüzünden oluk oluk kan dökülmektedir. 1240’ta yüzlerce Protestanı yakan Wilhelm Arnaldi, 1866’da papa IX.Pius tarafından Azizliğe yükseltildi. Papa III. İnnocenz’in Güney Fransa’daki Katharer tarikatının yok etmekle görevlendirdiği kardinal Henri, Beziers’te ‘Herkesi öldürün, Tanrı imanlı ile imansızı kendi ayırsın.’ derdi (s. 17) Protestan Calvincilerde İsviçre’de, ilahiyatçı Michel Servet’i yakıyordu. Tarihçi Preserved Simit’in dediği gibi ‘Protestanlarda ceza verme gücüne erişir erişmez, bu gücü kullandılar ve Avrupa tamamen mezarlığa dönüştü.’ (s. 18) Papaz Bleda bir defasında yola çıkan 140.000 Endülüs Müslüman’dan 100 bininin öldürüldüğünü yazar. 700 yıl boyunca tek bir Hıristiyan ya da Yahudi zorla Müslüman yapılmadığı halde, Müslümanlar kılıç zoruyla vaftiz edildiler, zorla Hıristiyan yapıldılar. Montgomery Watt: “Endülüs’te Müslümanların kültürel üstünlüğü karşısında ezilen ve çoğu rahiplerden oluşan oryantalistler, kendi halklarına her şeye rağmen Hıristiyanlığın üstün olduğunu gösterebilmek için İslam imajını çarpıttılar.” der. (s. 20)

Batı tarafından ismi barbara çıkarılan Osmanlı’nın hiç beceremediği bir talan ve vahşeti ve Türklerin 3 yüzyılda sağlayamadığı zenginliği batı, 30 yılda Avrupa’ya getirdi. 16.yüzyılda, 900.000 Afrikalı köle Amerika’ya götürüldü. Sömürgecilik, ‘batınının dışında herkes yerli-barbardır’ düşüncesini putlaştırdı. Herkesi öldürmeye, sömürmeye, Hıristiyanlaştırmaya hakları vardı. (s. 21 ) Yakmaktan sonra vazgeçemedikleri ikinci öldürme şekli, Müslümanların derisini yüzmekti. Eskice köyü papazı bir kızcağızın memelerini kesip kanı ile ellerini yıkamıştı. Karlova’da bir papaz, ayin sırasında bir demet gül çıkarıp ‘Müslüman kanı ile sulanmış kilise bahçesindendir.’ demişti. (s. 22) ‘Avrupa’yı İslam’dan koruyoruz’ diyen Sırplar, Boşnak esirleri birbirine öldürttü. Annelere çocuklarının gözü önünde tecavüz edildi. Babalarının cesetlerini çocuklara taşıttılar. Luka kampında dişleyerek öldürme yolunu buldular. Esirlerden kan ve organ alıp sattılar. Diri diri gömülen Boşnaklar vardı. Stadyumlar mezarlık yapılmıştı. Batıdaki bazı örgütler Sırp çetniklere öldürdükleri her Müslüman için para ödüyordu. Heyecan arayan kimi zengin Avrupalılar, Bosna’ya gelip uzaktan Müslüman avlıyordu. Binlerce kadın tecavüz sonucu hamile kalmıştı. Fırsat bulduğu yer ve zamanlarda aynı işkenceler şaşırtıcı olmayacaktır. (s. 23 )

Papalığın Doğu Kiliseleri Birliği Komisyonunun başı Achille Silvestrini, Vatikan’ın PKK’yı desteklediğini açıkladı. Roma Katolik kilisesinin hazırlattığı Kürt Dili gramerinin Tarihi 1787’dir. Kilise yalnızca kilise, misyoner yalnızca misyoner değildir. (s. 26 ) Papa, 20 Kasım 2000’de Türklerin 1915-1923 arasında 8 milyon Hıristiyan katlettiğini söylüyordu. İtalyan piskoposlarına gazetesi L’Avvanire, 3 Ocak 2000’de; “Avrupalı Fikri, başlı başına düşman İslam dünyasına karşı geldi.” diye yazıyordu. (s. 27) Fener Rum patriği Bartholomeos, 9 Aralık 2001’de yapılan yurt dışında yaşayan Yunanlılar konseyi kongresindeki konuşmasında şunları söylüyordu; “Ortodoks Kilisesi, Helenizm’in şekillenmesine ve devam ettirilmesine büyük önem vermektedir.” Yunan Ortodoks Kilisesi Başpiskoposunun 23 Ağustos 2004’te söylediği sözler; “Yunan halkı Anadolu’yu geri alma idealinin etrafında birleşmelidir.” Yunan Ortodoks Kiliseleri Başpiskoposu Hristodulos, 29.03.2005 tarihli Hürriyet gazetesindeki demecinde;Türkler şimdi AB ye girmek istiyorlar, Barbarların Hıristiyan âlemi içinde yeri yok. Birlikte yaşayamayız.” Yunan halkı uyanık tutuluyor, oysa Türkiye’de birtakım çevreler çok abartılı bir Yunan dostluğu faaliyeti içindeler. (s. 29) Robert koleji okulunun müdürü olan Washburn amaçlarını şöyle açıkladı; “Bu kolej, Türk halkına Hıristiyan ruhunu, hayat tarzını ve dünya görüşünü aşılamak için kurulmuştur.” Araştırmacı Gold, “Robert kolej olmasaydı Bulgaristan olmazdı” der. Kolej o yıllarda, 13 kilise açtı. Okulda yetiştirilenler Anadolu’ya öğretmen ve vaiz olarak gönderildi. (s. 31)

Türkiye’de 1820 yılında faaliyete geçen Amerikan Bord, kurduğu okullar aracılığı ile hem Hıristiyanlaştırma faaliyetlerinde, hem de Ermeni ayaklanmalarında etkili bir rol oynamıştır. Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iddialarını Amerika ve Avrupa’da kökleştirenler “Amerikan Bord” misyonerleridir. Merzifon Amerikan koleji’nin müdürü White,İstanbul’daki Bible House’nin Müdürü Frederic Gudsel’e şöyle yazıyordu; “Türkiye’yi Hıristiyanlaştırmak için gerekirse 500 sene bekleyeceğiz.” (s. 32 ) Osmanlı önce Katolik misyonerlerle tanışmıştır. Ardından Protestan misyonerlerin geldi. Suriye patrik okulunda cephane ele geçirildi. Misyonerlik ruhani casusluktur ve misyonerlik sömürgeciliğin koçbaşıdır. (s. 33 )

Almanya Munster’de bulunan ilahiyat fakültesi, 1910 yılında Alman devletinden bir talepte bulunur. Okulumuzda misyonerlik bölümü açılsın.  Talebinin gerekçesi şudur: Alman devletinin çağımızda sürdürdüğü sömürgeleştirme çabalarını başarılı kılmak. (s. 34 ) “Ehli kitapla ancak en güzel yoldan mücadele edin ve deyin ki; bize indirilene de size indirilene de, iman ettik. Bizim tanrımız da sizin tanrınız da birdir.” ( Ankebut, 46) Agah Oktay Güner Macaristan’a gitmiş ve Estergon kalesini görmek istemiştir. Kilisedeki resimlere bakmak ister. (s. 38 ) Tabloda Hz İsa çarmıha gerilmektedir ve bu işi yapanlarda ellerinde çivilerle yeniçerilerdir! Bu da ne diye sorar. Cevap şöyledir: “Bu tablo, Estergon’un 600. yıl dönümünde Papa tarafından şehrimize hediye edilmiştir. (s. 39) Hıristiyan mezhepleri içinde Tevrat’a en bağlı olan mezhep Protestanlıktır. (s. 40 ) 1889-1896 Ermeni isyanları, misyonerlerin eseriydi.1905 Yemen isyanını, İngiliz misyonerler hazırlamıştı. Kiliselerde insanlara soylarını araştırmaları söylenmekte, kliseleri ziyaret için giden insanlara dahi ‘Siz Rumsunuz, Ermenisiniz, Sırpsınız’ propagandası yapılmaktadır. Misyonerler Kürt ve Alevi gruplarını öncelikli hedef seçmişlerdir. (s. 41 ) Ünlü misyoner Zwemer, 1930’da Kudüs’te misyoner adaylarına şöyle demektedir; Hıristiyan hükümetlerin sizden İslam ülkelerinde yerine getirmenizi istediği asıl görev, Müslüman ülkelerdeki nesillerin dinini öğrenmesine mani olmak, onları dinlerinden soğutmaktır. Louis Massignon, 1965’te Vatikan’da misyonerlere şu mesajı verir; “Müslümanların her şeyini bozduk ve yok ettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu.” (s. 44) Papa,”Hıristiyanlık tehlikede. Müslümanları Hıristiyanlaştıramasanız, hiç olmazsa dinsizleştirin.” (s. 45) Misyoner rahip Samuel Zwemer: “İslam memleketlerinde Hıristiyan adetlerini, bayramlarını, Hıristiyan kültürünü aşılayalım.”  (s. 47, 76 ) Missionary Counacil Sekreteri William Caton: Hıristiyan’ın Müslüman’a ilk mesajı doktrin değil sevgi olmalıdır. (s. 54 ) 18 temmuz 1998, İngiltere Lambeth (Anglikan Kiliseleri) toplantısında hedef kitlenin milli ve dini bütünlüğünden koparılmış gençler olduğu açıklanmıştır. (s. 55 ) James Davidson “İslam, Batı için Sovyet İmparatorluğu’ndan daha tehlikeli olabilir.” der. (s. 56) Alevi dedesi olan Hıdır Bulut: “Bana devletin yıllar önce Ermenilere uyguladığı bir kıyım olduğunu, şimdi de devletin Alevileri, ikinci sınıf vatandaş olarak gördüğünü, benim desteğim ile Türkiye’yi kurtaracaklarını söylediler. Peygamberimize dil uzattılar.”  (s. 57) Misyoner papaz Geo Harris; “Bir Müslüman’ı Hıristiyan yapmak için onu zorla, dininden şüpheye düşür. Senin dinin çağa uymuyor de, onun geçmişi ile irtibatını kopar.” (s. 64 ) Victor Hugo: “Eğer Tanrı babalarının hatasından çocuklarını sorumlu tutan tanrı ise… Evet, ey Papaz, ben o Allah’a karşı münkirim. (İnkarcıyım).” der. (s. 65) Pekin’de İngilizler 60 bin el yazması tarihi eseri yaktılar. Hindistan’ın İngiliz genel valisi Kalküta’nın tek büyük caddesinde Hintlilerin 3 gün dört ayak üstünde yürümelerini emretmiştir. Fransız Katolik enstitüsünden Prof.J.Danielov; ” Aydınların zihnine, eserlerine Hıristiyan unsurlar sokun.” (s. 66 ) İngiliz Charles Mismer; “Hıristiyanlar alim olunca Hıristiyanlıkla ilişkileri kesilir. Müslümanlar da cahil olunca İslamiyet’le ilişkileri kesilir.” der. (s. 67 ) ‘Kur’an’a inanmam’ diyen misyoner sıkıştığında kendini şöyle savunur: “İsa Kur’an’da yok mu? Ehli kitap yok mu?” Misyoner, eskiden Müslüman olduğunu, hem de çok iyi bir dini eğitim aldığını söyleyebilir. (s. 69) Müslüman iken Hıristiyan yapılan ve Tarsus Protestan kilisesi pastörlüğüne kadar yükselen İlker Çınar, “Beni düşünmeye sevk eden şey, misyonerlik kisvesi altında bölücülük yapılmasıydı. Misyonerliğin amacı milleti bölmek. Vaat edilmiş toprakları yine alacağız demekteler. Aleviler ve Kürtler üzerinde çalışıyorlar. Tarihi eser kaçakçılığı da yapılıyor. Tarsus’ta 5000 İncil dağıttık. Bunlar kimseyi sevmiyor, seviyor görünüyor. Sevgiyi, bizi yok etmek için kullanıyorlar.” (29.01.2005, Flash TV. )

‘Biz Almanya’da cami açmıyor muyuz, elbette Hıristiyanlarda burada kilise açacak’ şeklinde bir düşünce asla doğru değildir. Türkiye’nin Almanya’da Berlin’i “Ruhani Müslüman devlet” kurma amacı yoktur. Müslümanlar Almanya’da Protestan Katolik savaşını fışkırtmıyor. Hangi Almanın kanında Amerikan, Fransız, Rus kanı var araştırmıyor.(s. 72-73 )

638’de Kudüs’ü fetheden Hz Ömer ile halkın malı ve canı korunacaktır dinlerine dokunulmayacak ve onlara mezhepleri konusunda bir baskı yapılmayacaktır. (s. 83 ) Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, “Avrupa-1809’larda bile, kadının insan olup olmadığını tartışıyordu.” demektedir. (s. 85)

Philips Hitti: “İslam medeniyetinin modern dünyaya en büyük yardımı ve hediyesi ilimdir. Avrupa’nın ilerleme hayatında İslam kültürünün mutlak tesirini takip edemeyeceğimiz bir tek safha yoktur.”; R.V. Bodley; “Rönesansı İslamiyet’e borçluyuz.”; E.F. Gautier: “Bizim Rönesans’ımız, İslam medeniyetinin hatırasını çabuk unuttu. Halbuki ona karşı çok büyük minnetleri vardır.”; Montucla: ” 11. yüzyılın karanlıklarını dağıtmaya gelen ilk ışıkları Müslümanlara borçluyuz.” (s. 92); Gustave Edmund: “İslam’ın Batı üzerindeki tesiri çok büyüktür.”; M. Watt: “Avrupa’nın ilk kaynak eserlerinde bulunan birçok atıflar, İslam tesirinin Yunan tesirinden çok daha fazla olduğunu artık kesin olarak ispat etmiştir.” (s. 93)

Yetiştirilmiş, arkasında global sermaye olan bir düşman ordusu ile karşı karşıyayız. (s. 110 ) Misyonerlik Türkiye içinde büyük bir tehlike haline gelmiştir. Misyonerlik, emperyalizmin mızrak ucudur. 28 Şubat sürecinin toplumda yol açtığı psikolojik yıkım, misyonerlerin ekmeğine yağ sürmüştür. (s. 111 ) Bir an önce halkımızın misyoner faaliyetlerini tepki göstermesi gerekir. (s. 112) Bir dini onun mensubu olmayanlara anlatmak manasında tebliğ bir haktır. Misyonerlik tebliğ değildir çünkü, hem amaçların hem de araçları meşru ve masum değildir. Misyonerlerin amacı Hıristiyan devletlere daha kolay sömürecekleri ülkeler ve topluluklar kazandırmaktır. (s.117) Bugün geri kalmış ülkelerde Hıristiyanlaştırmış olanlarda, batılı ve beyaz seçkin topluluklara eşit olamamış, her bakımdan ikinci sınıf insan muamelesi görmüşlerdir.

Misyonerleri akidelerini başlangıçta gizlerler. İnsanlara, Hıristiyan misyoner olarak yaklaşmazlar. Muhatapların dinleri ve gelenekleri konusunda gerçekleri çarpıtıp, insanların çeşitli ihtiyaç ve zaaflarını iyi kullanırlar. (s. 118) İslam’daki tebliğ ve irşat çabalarının temel amacı, İslami öğretilerin insanlara duyurulmasıdır. Oysa Hıristiyan misyonerliğinde ne yapıp edip insanların kazanılması amaçlanmaktadır. Hıristiyanlar tarih boyunca gittikleri yörelerde sadece Hıristiyan mesajlarını duyurmayı değil, onların Hıristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdir. Hıristiyan güçler insanları hızla asimile etmeyi dini bir görev addetmişlerdir. Çeşitli baskılarla yöre hakları hızla Hıristiyanlaştırılmıştır. (s. 124) Misyonerler özellikle genç zihinleri değişik amaçlarla aldatarak dinlerinden döndürülmek istemişlerdir. (s. 126) Misyonerlik, siyasi hedefler gütmektedir. Misyonerler, acıyı ve sevinci kullanmakta ve istismar etmektedirler. Kürtlere ve Alevilere ‘Siz zorla Müslüman yapıldınız’ propagandası yapılmaktadır. (s. 130) “Misyoner faaliyetler uzandıkları yere mutluluktan çok sorun taşıyorlar. Bu gibi faaliyetlerinde kültürel tahribat yarattığını söylemeliyiz. Kendi evinde muhtaç insanlara el uzatmayan misyonerler, Rusya’ya el atıyorlar. Kore bu gibi faaliyetlerden dolayı parçalanmış bir inanç ve kültür ortamına dönüşmüştür. Misyonerlerin açtığı okulların sayısının 400 olarak tespit etmiştim.” İlber Ortaylı  (s. 132- 133 )

Türk silahlı kuvvetleri raporundan: Misyonerin hedefi Türk halkının yüzde onunu Hıristiyan yapmaktır. Misyonerlerin Alevi ve Kürt vatandaşlara daha fazla yoğunlaşmışlardır. Misyonerlerin mümkün olduğunca yerli halkı öne sürmekte, kendilerini gizlemektedirler. (s. 153 ) MİT raporundan: SEV ve ÇEV misyonerlikle bağlantılı vakıflardır. Emniyet Genel müdürlüğü raporundan: Misyonerler için Alevi vatandaşlarımız önemli bir hedef kitledir. (s.156 )

Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor

.

.

.

Maraş Depremden 6 gün sonra, 12.02.2023 tarihinde İngiliz misyonerler Kahramanmaraş’ta Saçaklızade ilköğretim okulunda idiler ve Yasin-i Şerifi görünce; ‘No Kur’an’ diyorlardı. Sitelerini de 2 gün önce Yeni Zelanda üzerinden açmışlardı!

Misyonerlik Dosyası Konusuna Ait Etiketler

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz


Yukarı Çık