-Bu konuyla alakalı ‘Misyonerlik dosyası’ adlı yazımızı da tavsiye ederiz.-
Misyonerlik tarih boyunca hiçbir zaman sadece inanç ile sınırlı bir faaliyet alanı olmamıştır. Sömürgeciliğin ayrılmaz bir parçası olan misyonerlik bugün hâlâ dünyanın birçok bölgesinde yardıma muhtaç insanların mahrumiyetleri üzerinden ülkelere nüfuz etme aracı olarak kullanılmaktadır. Sivil toplum kuruluşu kisvesi altında dünyanın en fakir ve yardıma muhtaç bölgelerine giden misyonerler, küçük yaşlarda misyoner kurumlarda endoktrine edilen (beyni yıkanan) yetim ve yardıma muhtaç çocukları büyüdüklerinde kendi toplumlarına geri gönderilerek misyonerlik çalışmalarının devamı sağlanmaktadır.
Mesela, ABD başkanı Bush’un Ortadoğu Danışmanı, Neoconlardan olan ABD’nin Afgan ve Irak Büyükelçisi Zalmay Halilzad Afgan (Peştun) asıllı bir ABD vatandaşıdır.
Hristiyanlık ve Misyonerler
Hristiyanlığın 20. yüzyılda en fazla artış gösterdiği kıtalar Asya ve Afrika kıtalarıdır. Günümüzde toplam Hristiyan nüfusun %35’i bu iki kıtada yaşamaktadır. Oysa yüzyılın başında adı geçen iki kıtada yaşayan Hristiyanlar, toplam Hristiyan nüfusun sadece %5’ini oluşturuyordu. Başka bir ifade ile 20. yüzyılın başında Asya ve Afrika kıtalarında toplam 25-30 milyon civarında Hristiyan mevcutken bugün bu rakam 700 milyona ulaşmış durumdadır. (Gazi Erdem, “Misyonerlik ve Misyonerlerin Çalışma Metotları” Diyanet İlmi Dergi, Cilt 38, Sayı 2, Yıl 2002)
Batılı devletlerin Afrika kıtasında ekonomik ve siyasi olarak ne kadar aktif oldukları göz önünde bulundurulduğunda, misyonerlik ve sömürgecilik arasındaki yakın ilişki de ortaya çıkmaktadır.
“Dünyanın birçok siyasi sorununa biz yol açtık. İngiltere Başbakanı David Cameron, bugün dünyadaki siyasi sorunların önemli bölümünün ülkesinin imparatorluk dönemindeki davranışlarının sonucu olduğunu kabul etti.” (Milliyet, 08.04.2011)
Bağımsızlık hareketleri Asya ve Afrika da başarıya ulaşırken Batılı güçler “Yeni-sömürgecilik” (neo-colonialism) anlayışını geliştirdiler. “Yeni-sömürgecilik” kavramı, siyasal bağımsızlığa sahip olmasına rağmen dolaylı yöntemlerle emperyalizmin, bağımlılığın ve gizli sömürgeciliğin hâlâ sürmesi anlamına gelmektedir. Yani sömürgecilik uygulamada halen devam etmektedir sadece yöntemini değiştirilerek farklı araçlarla yapılmaktadır. Yeni “sömürgeciliğin, eskisine nazaran sömürülen ülkelerin “rızasıyla” ve hatta sömüren ülkelere duyulan “özenme” ile gerçekleşmesi ya da mali ve sosyal yardım ve destek kisvesi altında dolaylı yollardan uygulanması olayın tespitini zorlaştırıyor. Bugün gelinen durumda yeni sömürgeci güçler artık yaptıklarının hiçbir hukuki ve ahlaki sorumluluğunu almadığı gibi, “insanlık adına yaptıkları üstün hizmetler” gerekçesiyle uluslararası arenada prestijli ödüllere layık görülüyor.” (perspektif.eu/2023/06/02/somurgecilik-bitti-hosgeldin-yeni-somurgecilik) Bugün yeni-sömürgecilik süreci içinde bulunan ve sömürülen ülkelerin hiçbirinin ekonomik bağımsızlıkları bulunmamaktadır. 2001 yılında Güney Afrika’nın Durban şehrinde düzenlenen ırkçılık karşıtı konferansta köle ticaretinin insanlık suçu olarak kabul edilmesi, sorumluların cezalandırılması çağrısı yapılmıştır. Bazı Batılı diplomatlar, köle ticaretinin “bugün” insanlığa karşı bir suç olduğunu ancak uygulandığı dönemlerde bir suç olmadığını, dolayısıyla geriye dönük bir tanzimin söz konusu olmayacağı görüşünü dile getirmişlerdir. Konferansta hiçbir Batılı ülke geçmiş ile ilgili sorumluluk almamış ve özür dilememiştir. Söylenen tek cümle; “sömürgeciliğin insanlığa karşı suç olduğunu bir kez daha onaylıyoruz” şeklinde olmuştur. (Deniz Altınbaş, İnsanlığa Karşı Suçlar ve Yeni-Sömürgecilik, Uluslararası Suçlar ve Tarih, 2011, Sayı: 11/12, s. 70)
Bugünkü Hristiyanlığın teolojik kökenleri İsa Mesih’in çarmıhta öldürülmesi ve üç gün sonra dirilmesi gibi bir dizi olayla açıklanmaktadır. Hz. İsa hayatta iken yazılı bir mesaj bırakmamıştır. İncil ve diğer Hristiyan kaynaklar, Hz. İsa’dan çok sonra yazılmıştır. Günümüzde “misyonerlik” teriminin yüzyıllardır oluşturduğu negatif imajı değiştirebilmek için faaliyetlerini farklı isimler ve terminolojilerle ifade etmeye başlamışlardır. Bunlar içerisinden ‘evanjelizm, diyalog, inkültürasyon’ terimleri ön plana çıkmaktadır.
Misyonerliğin başlangıcı
Teolojik olarak Hristiyanlar misyonerlik faaliyetlerini Hz. İsa’nın “öyleyse dağılın ve Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adına bütün halklardan havariler edinin” (Matta İncili, 28: 19) sözüne dayandırmaktadır. Aslında Hz. İsa, Filistin’deki Yahudi topluluğu içinde doğmuş ve ‘onlara’ Hz. Musa’nın öğretilerini hatırlatma görevi ile gönderilmiştir. Hristiyanlığın bugün benimsediği teoloji ise, Pavlus tarafından ortaya atılan bazı mistik iddiaların zamanla din adamları ve siyasi otoritenin düzenlediği konsey toplantılarında oluşturulması ile ortaya çıkmıştır. Halkları Hristiyanlaştırma Konseyi’ tarafından 8 Mayıs 2000 tarihinde organize edilen “Papalık Misyonerlik Cemiyetleri Ulusal Başkanları Yıllık Toplantısı”nda açılış konuşması yapan Konsey Başkanı Kardinal Josef Tomko, misyonerliğin Hristiyanlıktaki dinî temellerini anlattıktan sonra; “İsa’dan 2000 yıl sonra misyon hâlâ tamamlanamamıştır. 6 milyar insanın sadece 1/3’ü Hristiyan, 2 milyar Hristiyan’ın da sadece 1 milyar kadarı Katolik’tir.” demektedir.
“Misyonerleri akidelerini başlangıçta gizlerler.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 118) Pavlus, Korintlilere yazdığı mektupta şu ifadeleri kullanmaktadır: “Kazanmak için herkesle her şey oldum.” (1 Kor, 9: 19-22; Benzer İncil ayetleri için bk. 1 Kor. 6: 12, 10: 23, 10: 33)
Hristiyanlaştırma amacına ulaşmak için her yolun mubah olduğu doğrultusundaki öğreti, yüzyıllardır Hristiyan misyonerlerin başvurduğu metotların teolojik temellerini oluşturmaktadır. Hristiyanlık inancı, Roma imparatorları tarafından benimsendikten sonra, ‘misyon faaliyetlerinin baskı ve şiddet içerdiği’ bilinmektedir. ‘Siyasi otorite ile bütünleşen’ Hristiyanlık, resmi ideolojinin belirlediği inanç ve öğretiler dışında kalan diğer bütün kiliselere karşı savaş ilan etmiştir. Pavlus Hristiyanlığının vazgeçilmez bir öğesi olan misyonerlik faaliyetleri ve misyonerlerin hedefleri, siyaset ve din ortaklığı ile belirlenmiştir. Kilisenin kurumsallaşması, Batı Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ile oluşan siyasi boşluğun kilise tarafından doldurulması ve kilisenin dini/dünyevi iktidar olarak Avrupa sahnesine çıkması ile başlamıştır. Yunanca konuşan Doğu kiliseleri ve Latince konuşan Batı kiliseleri ‘gerek kültürel gerekse İncil’in tercümesinden kaynaklanan farklılıklardan dolayı’ karşılıklı birbirlerini aforoz etmişlerdir. Doğu-Batı kilisesi ilişkileri 1054 yılında resmi olarak iki kilisenin birbirini Hristiyanlık dışı ilan etmesi ile tamamen kopmuştur. Ayrılıkların öncelikli sebebi, Hristiyanlık dini esaslarının dönemsel ve siyasi çıkarlar için değiştirilmesi, imparatorların bizzat dini oturumlar düzenlemeyi talep etmesi ve bu oturumlara başkanlık etmesidir. Bunun yanında İsa Mesih’in Tanrı’nın oğlu olup olmadığı, Hz. Meryem’in kutsallığı, Kutsal Ruh’un mahiyeti, İsa Mesih’in iradesinin Tanrı’nın iradesinden farklı olup olmadığı, hem Tanrı hem oğul olan İsa Mesih’in ‘ne zaman Tanrı ne zaman oğul’ olduğu, heykellerin Tanrı’nın yansıması mı yoksa ‘kendisi mi’ olduğu, din adamlarının evlenip evlenemeyeceği, ekmek-şarap ayininde yenilecek ekmeğin mayasız ekmek olup olmadığı gibi birçok konuda görüş ayrılığı yaşamış olan bu iki mezhep, orta Çağ’da yürütülen Haçlı Seferleri ile askeri olarak da birbirlerine karşı savaşmışlardır. Katolik Kilisesi’nin dini konulardaki katı tutumu ve misyon anlayışı, önce Avrupa kıtasında yaşanan karanlık Orta Çağ dönemine sebep olmuş, sonrasında ise bütün dünyayı etkileyen sömürgecilik anlayışını ortaya çıkarmıştır.
Katolik Kilisesi önderliğinde Haçlı Seferleri düzenlenmiştir. 1095-1291 yılları arasında Hristiyan Avrupa tarafından İslam’ın ilerlemesini durdurmak üzere Papa’nın çağrısı ile başlatılan “kutsal savaşlar”, sadece ‘Müslümanları değil, Doğu Hristiyanları olarak bilinen Ortodoksları ve hatta Yahudileri de’ hedef almıştır. Bu seferlerde şehirleri yağmalanmış ve Katolik inancını kabul etmeyen toplumlar katledilmiştir. Batı Kilisesi’nin Doğu Hristiyanları üzerinden uyguladığı baskı ve şiddetin boyutlarını anlamak için İstanbul’un fethi sırasında Hristiyanlar tarafından söylendiği rivayet edilen “Türk sarığını Latin kavuğuna tercih ederiz.” sözü manidardır. (Sir Charles Eliot, Turkey in Europe, London, 1908; İlber Ortaylı, “Tanzimat Döneminde Balkanlar’da Ulusal Kiliseler ve Rum-Ortodoks Kilisesi”, (Editör Ali Berktay), Osmanlı’da Milletler ve Diplomasi Seçme Eserler III, s. 24; Hidayet Işık, Mostar, (Mayıs 2010). “İstanbul’un fethi ve Fatih’in dünya başkenti hayali”, sayı: 63, 3 Aralık 2014) 16. yüzyıldan itibaren ise Martin Luther kilisenin otoritesini kabul etmemiştir.
Avrupalı sömürgeci kaşifler tarafından dünyanın birçok bölgesindeki yerli halklar değersiz görülerek köleleştirilmiş ve toprakları işgal edilmiştir. Dini ve ahlaki açıdan oldukça problemli olan bu tür uygulamalarla dünyanın pek çok bölgesini siyasi iktidarları altına alan Avrupa krallıkları, yerli halkları etkisiz hale getirmek için dini, bir propaganda aracı olarak kullanmıştır. Kilise tarafından “misyon” anlayışı ile açıklanan bu sömürge sistemi, ahlaki açıdan ise “ilkel halkları medenileştirmek” olarak adlandırılmıştır. Hristiyan olmayan bütün toplumları medeniyete ve kurtarılmaya muhtaç gören Batı düşüncesi, birkaç yüzyıl içerisinde dünya halkları için büyük bir tehdit ve yıkım sebebi olmuştur. Sömürgeci Batı imparatorluklarının siyasi ve ticari amaçlarına ulaşmaları adına koloni ülkelerinin vatandaşlarını Hristiyanlaştırma görevi üstlenen misyonerler için 19. yüzyıl parlak bir dönem olmuştur. Daha detaylı bilgi için, ‘Batı Medeniyeti’ adlı yazımıza bakılabilir.
Tarihten Günümüze Misyoner Gruplar: Cizvitler (Jesuit), Metodistler, Fransiskenler, Anglikanlar, Dominikenler, Yehova Şahitleri.
Misyonerlerin Metodları
Bütün misyonerler gerekli eğitimlerden geçirilmektedir. Üniversite ve kolejlerde örgün eğitim içerisinde teorik olarak belirli bir bölgede çalışma yapmak üzere eğitilen misyonerler, yaygın eğitim için de tecrübe kazanacak şekilde yönlendirilmektedirler. Bölge ile ilgili bilgi toplamak için yürüttükleri faaliyetleri ile ilgili Ahmed Hamdi Paşa’nın “Misyoner: İngiliz Misyoneri Nasıl Yetiştiriliyor?” isimli kitabı önemli bilgiler içermektedir: “Misyonerlerin her sınıfının maaşları ve ayrıca özel ödenekleri de vardır.” (Ahmed Hamdi Paşa, Misyoner: İngiliz Misyoneri Nasıl Yetiştiriliyor?)
Bugün misyonerler tarafından kullanılan metotların en dikkat çekicileri, ‘Interpretatio Christiana (Hristiyan yorumlama), inkültürasyon, kontekstualizasyon, dinler arası diyalog’dur.
Interpretatio Christiana: Yerli halkın inanış ve pratiklerini Hristiyan inancına uygun şekilde yorumlanmaktır. İnkültürasyon: Adaptasyon sağlama yöntemidir. Malezya ve Endonezya’da çok tartışılan Hristiyan grupların Allah kelimesini kullanma talebi gibi. Kontekstualizasyon: Diğer dinler ve kültürler arasında bir bağlantı kurmayı amaçlamaktadır. Diyalog: Dini anlamda mutlak bir doğru olmadığını ve bütün dinlerin aynı ilah tarafından gönderildiğini öğütleyen bu metot, dinler arasında diyalog ve hoşgörü zemini oluşturmanın yanında, dinlerin sadece bir kültür öğesi olduğu fikrini de yaygınlaştırmayı amaçlamaktadır.
Günümüz Hristiyan Yardım Kuruluşları ve Misyonerler
Hristiyan misyoner grupların sadece dini propaganda misyonu taşımadıkları, bağlı bulundukları ülkelerin siyasi ve ekonomik çıkarları için de çalışmalar yaptıkları yukarıda ifade edilmişti. Bu çalışmaların en yoğun olduğu alanlar ise sivil toplum ve insani yardım alanlarıdır. Uluslararası fonları kullanarak yardıma muhtaç coğrafyalarda çalışmalar yapan Hristiyan kurumlar, bu toplumlarda Hristiyanlığı yaygınlaştırmak, Hristiyanlık sembollerini daha görünür kılmak gibi amaçlara hizmet etmektedir. Hristiyan kurumların yardım faaliyetlerini kiliseler ve din adamları aracılığıyla yürütmeleri ve mağduriyetleri sebebiyle zayıf olan insanları kendi dini ritüelleri içerisine dahil etmeleri oldukça yaygın bir uygulamadır. Sömürge sistemi kaldırıldıktan sonra Batılı Hristiyan ülkelerin diğer ülkeler üzerinde siyasi ve ekonomik planlar yapabilmesine imkan veren misyonerlik sistemi, bugün en çok yetimleri ve kimsesiz çocukları hedef almaktadır. Yetimlere ve bakıma muhtaç çocuklara yönelik çalışmalar yapan uluslararası Hristiyan yardım kuruluşlarından önde gelen bazıları şunlardır: Christian Alliance for Orphan/CAFO (Yetimler için Hristiyan İttifakı): CAFO’ya üye Çin’de faaliyet gösteren 23 misyoner kurum vardır. Aynı şekilde Afrika kıtasında, Liberya’da 16 CAFO üyesi misyoner kurum faaliyet gösterirken Etiyopya’da 18 kurum, Tanzanya’da 14 kurum listelenmiştir. Asya kıtasında ise Hindistan’da tam 40 CAFO üyesi misyoner kurum yetimlere yönelik çalışmalar yapmaktadır. SOS Children Çocuk Köyleri: 500’den fazla çocuk köyü inşa etmişlerdir. Bugün çeşitli programlarla 1,2 milyon çocuğa ve yetişkine hizmet vermektedir. Türkiye’de de faaliyet göstermektedirler ve kendilerine yapılanmisyonerlik suçlamalarını basını kullanarak örtmeye çalışmaktadırlar.
World Without Orphans/WWO (Yetimsiz bir Dünya): WWO kendisini “her çocuğun sevgi dolu kalıcı bir aile ile Kutsal Babasını bilerek büyümesi için global bir hareket” olarak tanımlamaktadır. 2016 yılının Şubat ayında gerçekleştirilen “Global Forum”da katılımcılar, ‘Savaşlar, yoksulluk ve afetler sebebiyle mağdur olan çocukları evlat edinmenin onları sadece maruz kaldıkları fiziksel zor şartlardan kurtarmak demek olmadığını, ayrıca Tanrı’yı tanıtarak ve İncil’in öğretilerini benimseterek yetimlerin ilahi kurtuluşa ermelerini de sağlamayı amaçladıklarını’ vurgulamışlardır. World Vision (Dünya Vizyonu): Hristiyan evanjelik yardım kuruluşu olan World Vision, 100 kadar ülkede yardım faaliyetleri yürütmektedir. 4,2 milyon çocuğa sponsor olduğunu, tertip ettiği kalkınma programları ile 62 milyon çocuğa fayda sağladığını ifade etmektedir. World Vision 2,79 milyar dolar bütçesi ile dünyanın en büyük yardım kuruluşları arasında yer almaktadır. BM gıda yardımı dağıtım projesinin ana uygulayıcısı olarak 30’dan fazla ülkede saha çalışanı bulunan World Vision kurumunun toplamda 44.000’in üzerinde çalışanı bulunmaktadır. Compassion (Merhamet): 1,8 milyon çocuğa sponsor olduğu belirtilmektedir. 657 milyon dolar bütçesi olan Compassion, 158.000 çocuk ve anneye İsa Mesih’in mesajını ulaştırdığını ifade etmektedir. Kanada ve İsviçre gibi ülkeler tarafından da resmi olarak desteklenmektedir. World Orphans (Dünya Yetimleri): Amerikalı evanjelik Hristiyan bir grup tarafından kurulmuştur. 25’ten fazla ülkede kiliselerin iş birliği ile çalışmalar yürütmektedir. Engineering Ministries International/ EMI: Hristiyan mühendisler tarafından kurulmuştur. Samaritan’s Purse: Bugün 100’den fazla ülkede yardım faaliyetleri yürütmektedir. Samaritan’s Purse’un yöneticisi koyu bir evanjelik Hristiyan olan Billy Graham’ın oğlu Franklin Graham’dır. ABD Başkanı George W. Bush’un mürşidi olduğu bilinen ve 2000 yılındaki başkanlık yemini töreninde dini ayini yöneten Protestan lider Franklin Graham, “İslam’ın tanrısı bizim tanrımızla aynı değil. O, Hristiyan veya Yahudi-Hristiyan itikadındaki tanrının oğlu değil. Başka bir tanrı ve ben onun (İslam’ın) çok kötü, şeytani bir din olduğunu düşünüyorum. Öyle harika, barışçı bir din olduğuna inanmıyorum.” demektedir.
El Salvador depreminden sonra bölgeye yardım götüren Samaritan’s Purse hakkında yardım dağıtırken mağdurlara Hristiyan ibadetlerine katılma şartı uyguladığı şeklinde şikayetler olmuştur. Bütün faaliyetlerin İsa Mesih adına yapıldığını ve İsa Mesih sevgisinin aşılanmaya çalışıldığını kurumun resmi ifadelerinde görmek mümkündür. Bu kurumlar imkanları kısıtlı olan ailelerin çocukları ile ailesini kaybetmiş yetim çocukları Hristiyanlaştırarak misyonerlerin kurduğu sisteme dahil etmektedir.
Misyonerlerin çocuklara yönelik çalışmalarında kullandıkları metotlar şu şekildedir: Eğitim kurumları yoluyla, Bursiyerlik, Yardım faaliyetleri, Evlat edinme, Yetimhaneler açma.
Afrika’da Misyonerler
Son bir asırda dünya üzerinde Hristiyanlığın en hızlı yayıldığı kıta Afrika’dır ve Afrika Hristiyanları sayı açısından Avrupa’yı yakalamıştır. 1900’de Afrika’da 9 milyon Hristiyan yaşarken bugün bu rakam sadece Vatikan’a bağlı kiliselerin verilerine göre 330 milyona ulaşmış bulunmaktadır. Misyonerler, imkansızlıklar ve mağduriyetler sebebiyle yardıma muhtaç olan yoksul halk arasında rahatça dini propaganda yapabilmektedir. Bu gruplar, yerel halkın ihtiyacı olan tarım ve hayvancılık gibi gelir sağlayan projelerle topluma nüfuz etmektedir. Zamanla gelişen Hristiyan kitle kendine ait araziler satın alarak hastane, okul gibi toplum için önemli inşa faaliyetleri üstlenmektedir. İHH ile bölgeye giden gönüllü gazetecilerden Osman Sağırlı’nın Sierra Leone’deki izlenimleri şu şekildedir: “Sierra Leone’de misyonerlik faaliyetleri oldukça fazla. %70’i Müslüman olan bir ülkede camiden çok kilise var. Neredeyse 10 kişiye bir kilise düşüyor. Ülkede 1980 yılına kadar %5 olan Hristiyan nüfus bugün %30’lara dayanmış. Eski bir papaz olan Mustafa: ‘Burada ne yazık ki Müslümanlar çok fakir durumda. Okulların % 80’i misyonerlere ait. Ailesi Müslüman olan fakat yoksulluk ve fakirlik çekenler mecburen misyonerlerin eline düşüyor. Şimdi burada adı Muhammed olan çocukları özellikle papaz yapıyorlar. Ailelerine servet veriyorlar; ev, araba ne isterlerse… Onlar çok itibarlı kişiler olarak kabul ediliyor!’ (afrika.ihh.org.tr/tr/main/publications/seyahatname/3/yetimlerulkesi-sierra-leone/83)
Ortadoğu’da Misyonerler
Özellikle son bir asırdır Batılı sömürgeciler için ekonomik ve stratejik anlamda çekim merkezi olan Ortadoğu, aynı zamanda etnik ve dini savaşların, kaos ve kargaşanın da merkezi konumundadır. Irak, Filistin, Suriye ve Yemen gibi bölge ülkeleri hemen her gün şiddet ve katliam haberleri ile gündeme gelmektedir. Arap dünyasında yetimhane anlayışı, çocuklara akrabaları tarafından sahip çıkılmasından dolayı yaygın değildir. Ancak bitmeyen savaşlar ve artan şiddet sebebiyle ailelerin, akrabaların tümüyle kaybedilmesi sonucu kimsesiz ve sahipsiz kalan çocuk sayısı hızla artmaktadır.
Balkanlar’da Misyonerler
ABCFM, özellikle Ortadoğu’yu hedef alan bir Amerikan Protestan kuruluştur. Filibe’de erkek çocuklar için, Eskizagra’da kız çocuklariçin açtığı okullarla “sözde Hristiyan” (nominal Christian) olarak kabul ettikleri Bulgarları Protestanlaştırma çalışmaları yürütmüşlerdir. Anadolu’da Ermenileri, Balkanlarda ise Bulgarları hedef almıştır. Amerikalı misyoner H.G.O. Dwight, İstanbul’dan The Missionary Herald gazetesine gönderdiği bir yazıda Bulgarların Protestan olmasının Rusya’nın ve Yunanistan’ın bölgedeki etki gücünü azaltacağını ve Balkanlardaki Bosna, Sırbistan, Arnavutluk gibi yerlere de Amerikan misyonerlik faaliyetlerini ulaştıracağını umut ettiğini ifade etmiştir. (H.G.O. Dwight, “European Turkey as a Field of Christian Missions”, The Missionary Hearld, 54: 20 (Ekim 1858): 322-324) Yugoslavya Federasyonu’nun dağılmasından sonra Balkanlarda yaşanan iç savaşlar halkın yardım ihtiyacını ve mağduriyetini arttırmıştır. Bu durumu fırsat bilen misyoner örgütler, bölgedeki çalışmalarını genişleterek devam ettirmiştir. Özellikle Müslüman halkların yaşadığı bölgelerde insani yardım ve eğitim alanlarında çalışmalar yapan misyoner kurumların sayısı oldukça fazladır.
Asya’da Misyonerler
Kırgızistan, Bağımsız Devletler Topluluğu ülkeleri arasında ekonomik durumu en kötü olan ülkelerden biridir. 2012’ye kadar ülkede siyasi istikrarsızlık devam etmiş, insanların neredeyse %25’i iş bulmak için başka ülkelere göç etmek zorunda kalmıştır. 2008 yılı itibarıyla 5,2 milyon nüfusu olan Kırgızistan’da, nüfusun %80’ini oluşturan 4.160.000 Müslüman’dan 250.000’inin yoğun misyonerlik çalışmaları sonucu dinini değiştirmiş olabileceği belirtilmektedir. 2009 Ocak ayı raporlarına göre ülkede 364 Hristiyan örgüt faaliyet göstermektedir.
İHH yetim çalışmaları
İHH İnsani Yardım Vakfı kuruluşundan itibaren (2024 yılı itibari ile) 32 yıldır sürdürdüğü yetim çalışmalarına Ramazan, Kurban ve Yetim Dayanışma Günleri’nde eğitim, sağlık vb. sosyal yardım projeleriyle dönemsel ve Yetim Sponsorluk Destek Sistemi ile düzenli yardımlar olmak üzere iki ayrı kategoride devam etmektedir. İHH, ilk yetimhane çalışmasını 2003 yılında Pakistan’da hayata geçirmiştir. 2016 itibarıyla 11 ülkede 31 yetimhanede yetim çocuklara destek vermeye devam etmektedir. İHH bugün; 135 ülke ve bölgede 800.000’i aşkın yetime dönemsel destek, 56 ülke ve bölgede 85.000 yetime düzenli destek sağlamaktadır. Vakfın 11 ülkede 31 yetimhanede 2.100’ün üzerinde yetime sahip çıkmaktadır.
Sonuç
Misyonerlik çalışmaları Batılı devletlerin emperyal hedefleri ile uyumludur ve birlikte yürütülmektedir. Misyonerlerce medeni milletlerin Hristiyan olmaları gerektiği anlatılmış, sömürüye maruz kalan memleketlerin sadece yer altı ve yer üstü zenginlikleri değil inançları da sömürülmüştür. Misyoner örgütler dünya üzerinde çok yaygın ve geniş bir hizmet yelpazesiyle genellikle insanların fakir ve eğitim anlamında geri bulunduğu memleketlerde çalışmalarda bulunmaktadır. Yardımları muhtaç insanların çaresizliği ve zaafları üzerinden bulundukları ülkelere nüfuz etme aracı olarak kullanılmaktadır. Batı ülkelerinde insanlar hızla Hristiyanlık inanışından uzaklaşıp kiliseler bir bir kapanırken, hatta bazı ülkelerde ateist nüfus Hristiyan nüfusu geride bırakırken, misyoner örgütlerin başta Afrika ve Asya kıtaları olmak üzere tüm dünyada insanları Hristiyanlığa davet etmeleri, gerçek emellerini açıkça ortaya koymaktadır. Zira iddia ettikleri gibi mesele sadece samimi bir iman hatırlatması ise, neden yanı başlarından başlamak yerine binlerce kilometre uzaktaki halkları tercih etmektedirler? Asıl olan çocukları yetim bırakan savaşlara engel olmak ve sınırsız silah üretimini durdurmak iken, insanları daha da yoksullaştıran bu savaş makinelerinin karşısında yer alan ve yoksulluğun giderilmesi için mücadele eden neredeyse hiçbir misyoner örgüt bulunmamaktadır. Bu örgütler devletlerinin beşinci kol çalışmalarını yürütme adına savaş ve yoksulluk mağduru ülkelerde faaliyetler gerçekleştirmektedir. Misyoner yapılar yetim çocuklara yönelik eğitim merkezleri ve yetimhaneler inşa etmekte; buralarda fiziksel olarak Asyalı veya Afrikalı ama düşünce, hissiyat ve dünyaya bakış olarak Batı düşünce ve inancına hizmet eden nesiller yetiştirmektedirler. Misyonerlerin faaliyette bulundukları ülkelerde en başarılı oldukları alanlar okullar (eğitim) ve yetimhanelerdir. İslam Kalkınma Bankası’nın ‟Yetim ve Yetimhaneler Özel Fonu” oluşturması ve İslam ülkelerinin bu fona ekonomileri ölçüsünde katkıda bulunmaları gerekmektedir. Yetimhanelerin finansal açıdan zorluk yaşamamaları için sürekli gelir getirme kapasitesine sahip vakfiyeler oluşturulmalıdır. Bu vakfiyeler İslam dünyasının ekonomik durumu iyi olan STK’ları tarafından oluşturulabileceği gibi İslam Kalkınma Bankası tarafından da deruhte edilebilir. Misyoner örgütlerle mücadele anlamında özellikle bu alanda tecrübeli olan kurumların deneyimlerini aktarabilecekleri seminer programları ve çalıştaylar gerçekleştirilmesi önem arz etmektedir. Son dönemde Avrupa’ya geçiş yapan 10.000 çocuğun kayıp olduğu tespit edilmiştir. Bunlara son olarak Almanya’da 18 yaş altı 5.835 çocuğun ortadan kaybolduğu haberleri de eklenmiştir. İnsan kaçakçıları, misyoner yapılar ve diğer şer odakları faaliyetlerini rahatça sürdürebilmektedir.
Tarihi süreç içinde ‘Misyonerlik ve Yetimler’ dergisini: İndiriniz
IHH Yetim Faaliyet Raporu 2022: İndiriniz
Ahmed Hamdi Paşa’nin ‘Misyoner’ adlı eseri: İndiriniz



