Misyonerlik Dosyası

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

Konu ile bağlantılı ‘Papa ve İncil’, ‘Batı medeniyeti’, ‘Misyonerlik ve yetimler’, ‘Oryantalizm yanılgısı’ başlıklı yazılarımızı da tavsiye ederiz.

Giriş

“Hıristiyanlığı yayma yolunda görev alan; rahip, papaz veya din adamlarına da misyoner denir.” (Mehmet Kocaoğlu Misyonerlik Faaliyetlerinden Pontus Rum Devletine Uzanan Süreç, Giresun Tarihi Sempozyumu, 24- 25 Mayıs 1996, Bildiriler, İstanbul, 1997, s. 236) “Misyonerlere destek veren, devletler, kiliseler, siyasiler, holdingler ve bilim çevreleri” olduğu gibi “Batılı Hıristiyan devletler de misyonerliği ekonomik çıkarları uğrunda sömürgecilik için bir basamak olarak kullanmaktadırlar.” (Doç. Dr. Remzi Kılıç, Misyonerlik ve Türkiye’ye yönelik misyoner faaliyetleri, TÜBAR-XIX-/2006-Bahar, s. 340) “Misyonerler, Hıristiyanlığın bir sonucu olarak kabul ettikleri, Batı Uygarlığının nüfuz alanını genişletmek, eskiden kendilerine ait olan yerlere yeniden sahip olmak, dünyayı Hıristiyan-Batı Kültürü ile etkilemek ve dünyadaki bütün rejimleri değiştirmek, amacını gütmektedirler.” (Abdurrahman Küçük, Misyonerlik Nedir? Dinler Tarihçileri Gözüyle Türkiye’de Misyonerlik, Sempozyum 01-02 Ekim 2005, s. 32)

“Misyonerler çalışmaları dini olmaktan çok siyasidir. Onlar Osmanlı topraklarında yaşayan Hristiyanları kışkırtıyorlar ve imparatorluğu yıkmayı hedefliyorlardı.” (Kemal Kahraman, Muhammed M. Pickthall, s. 88) kutsalkitap.org adlı misyoner sitesi, ‘Misyonerlik Nedir? Misyonerlerin Amacı Nedir? Bölücülük Müdür?’ başlıklı yazısında, misyon kelimesinin, “görev” misyonerin ise “bu görev için atanan kişi” anlamına geldiğini yazdıktan sonra “amacımız asla herhangi bir ülkenin siyasi yada politik işlerine karışmak; Bozgunculuk yaratma, yönetim yada iktidarlara ve kanunlara karşı gelmek mümkün değildir.” diye yazsalar da, ‘Çanlar köyü kampı’ adlı site, “Bir misyoner, çalışmalarını ‘gayriresmi iletişim yoluyla’ gerçekleştirebilir.” (online.campbellsville.edu/career-outcomes/missionaries) diye açıkça yazmaktadır. Ve bu çalışmalar sonucunda “Misyonerler özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde Kürt ve Nasturilerin ayaklanmalarında önemli rol oynadılar. Bunda ayrıca 17. yüzyıldan itibaren bölgeye gelen Fransız ve İtalyan Katoliklerinin de payı büyük olmuştur. 1829’da Yunanistan’ın 1908’de Bulgaristan’ın ve I. Dünya Savaşından sonra da Arap topraklarının Osmanlı’dan kopmasına misyoner faaliyetlerinin küçümsenemeyecek katkıları olmuştur.” (Ayten Sezer, Osmanlı döneminde misyonerlik faaliyetleri, ait.hacettepe.edu.tr/akademik/arsiv/misy.htm) Özellikle “İngiltere, belirlediği hedeflere ulaşmada sömürgecilik ve misyonerliği en etkin şekilde kullanan ülkelerden biri olmuş.” (B. Bolat, Ratip Ayaz, İngiliz misyonerlik faaliyetlerinin Osmanlı devleti’nin yıkılış sürecine etkileri, s. 39) ve bu “Misyonerler XV. yüzyıldan sonra da Hristiyan devletlerin işgal ettiği sömürge topraklarındaki insanları Hristiyanlaştırma faaliyeti olarak kullanılmıştır.” (Abdurrahman Küçük, “Misyonerlik Nedir? Dinler Tarihçileri Gözüyle Türkiye’de Misyonerlik, s.19) Ama zamanla misyonerlik de kılık değiştirmiştir. “1961’de Yeni Delhi’de yapılan toplantıda “Dünya Kiliseler Konseyi” kurulmuştur. Bu konseyde alınan kararlar gereğince “Hıristiyanlığın yayılması için bir yere kilise yapmak kalıcı ve isabetli bir yol değildir. Orada asıl ‘kalıcı olan Hıristiyanlığın, o toplum kültürü içerisine nüfuz etmesidir.’ Yoksa Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çalışıp durmayın. Onlara Hıristiyan adetlerini, bayramlarını, kültürünü ve ahlakını aşılamaya çalışmak en avantajlı yoldur” denmek suretiyle misyonerlere yeni hedefler gösterilmiş ve “karakter inşası” önem kazanmıştır. (Ömer Turan, Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri, Avrasya Etütler, 2002, s. 22; Hüseyin Canyaş, O. Canyaş, osmanlı’dan günümüze misyonerlerin kültürel alandaki faaliyetleri, TÜBAR-XXXI-/2012-Bahar, s. 72)

Detay

İslam düşmanı olanlar, “İçlerindeki çekememezlik yüzünden, Müslümanları, inandıktan sonra küfre döndürmek isterler.” (Bakara, 109); “Kitap ehlinden bir cemaat, sizi doğru yoldan saptırmak ister. Halbuki onlar ancak kendilerini saptırırlar da farkına varmazlar.” (Ali İmran, 69); “Ey kitap ehli, niçin hak olan yolu eğri göstermeye çalışıyorsunuz?” (Ali İmran, 99)

“Bazı Batılı yazar ve düşünürler, kasıtlı olarak veya iyice araştırıp incelemeden İslam’a ve onun yüce peygamberine karşı haksız isnatlarda bulunmayı adeta bir takıntı haline getirmişlerdir. İslam’ı ve Müslümanlığı önyargısız bir şekilde anlama gayreti göstermeden, dünyanın herhangi bir yerinde yaşayan Müslümanların hayat tarzlarını, davranışlarını ele alarak olumsuz bir kanaat ortaya koyuyorlar. İslam’ın evrensel mesajını bir tarafa bırakarak, belli olaylar üzerinden giderek dinimizi karalamak istiyorlar. Bunun ardındaki sebep açıktır; Batı’da kiliseden koparak İslamiyet’e yönelen insanların sayısında küçümsenmeyecek ölçüde artışlar vardır. Bu artış kiliseyi tedirgin etmektedir. Son yıllarda Müslüman dünyasına ve özellikle de ülkemize yönelik misyonerlik faaliyetlerinin yoğunlaşmasındaki sebep bu panikten ileri gelmektedir. Bir sevgi ve barış dini olan İslam’ın imajını kanlı terör olaylarıyla zedeleyip, Hristiyanlığın yıldızını parlatmaya çalışıyorlar.” (Mehmet Nuri Yılmaz, Hürriyet, 12.08.2005)

“Misyonerlik, Hristiyanlığı yayma faaliyeti.” (Kerim Aytekin, Misyonerlere kanmayın, s. 13) iken “Misyoner ise, din yaymaya çalışan papazlara verilen addır.” (Alfred Bertholet, Wõrterbuch der Religionen, Stuttgart 1962, s. 362)  “Latince ‘missio’dan gelen misyon sözlükte ‘görev ve yetki’, misyoner ise “görevli olan kişi” anlamına gelmektedir. İslam ülkelerine yönelik yoğun misyonerlik faaliyetleri Batılı milletlerin ‘sömürge faaliyetlerine paralel biçimde’ ortaya çıkmıştır. Misyonerler sömürge yönetimleriyle yakın ilişki içerisinde olmuşlar ve karşılıklı çıkar gözetmişlerdir. Günümüz misyon teknikleri arasında en dikkat çekici olanı “kültüre uyarlama” yöntemidir. Bu yöntemde Hristiyan mesajı ve değerlerinin yerel kültürler, şartlar, değerler ve öncelikler gözetilerek sunulması hedeflenir.” (DİA, misyonerlik maddesi)

Papa ll. John Paul, 24 Aralık 1999’da Hristiyan misyonerliğin hedeflerini şöyle açıklamıştır; “Birinci bin yılda Avrupa, ikinci bin yılda Amerika ve Afrika Hristiyanlaştırıldı, üçüncü bin yılda ise Asya’yı Hristiyanlaştıralım.” (Doç. Dr. Osman Cilacı, Hristiyanlık propagandası ve misyonerlik faaliyetleri, s. 146) “İkinci Cihan harbinin sonunda itibaren Hristiyan misyonerleri Türkiye’deki faaliyetlerini hayli artırmışlardır.”  (İspanyalı eski Katolik papaz Abdullah Tercüman (Anselmo Turmeda), Hristiyanlığa Reddiye, s. 6)

 “Oryantalizm, yaptığı çalışmalarda bir yandan da misyonerlere doküman hazırlanmıştır.” (Osman Cilacı, s. 45) İslam düşmanı “Oryantalistlerin dini hedefleri de misyonerlik.” (M. Hamdi Zakzük, Oryantalizm veya Medeniyetler Hesaplaşması, s. 67) olmuştur. “Oryantalizm de Müslümanları Hristiyanlaştırma amacını da güder. Dinler arası diyalogdan amaç ise, İslam’ı tanıma değil tanımlamadır. (İsmail Süphandağı, Batı ve İslam arasında Oryantalizm, s. 123, 124) “John Takle, Osmanlı Devleti içindeki gizli misyonerlere şöyle seslenir: ‘Onların kitabını, yani Kur’an’ı, dinlerine karşı kullanmanız gerekiyor. Zira o Kur’an İslam’da en keskin silahtır. Kur’an’ın yeni bir şey getirmediğini ve içeriğinde yeni hükümler gibi görünen şeylerin doğru olmadığını insanlara göstermeliyiz.’ (J. M. Zwener, İslam and Missions, s. 217) Bu bakış açısı Batı dünyasında çok uzun bir müddet İslamiyet’in yanlış bilinmesine, bu yüzden de İslam’a karşı kin duymasına neden olmuştur. Bu doğal olarak misyonerlik faaliyetlerinin bir sonucuydu. Profesör Edward Mead Earle’nin şu yorumu dikkat çekici bir tespittir: “İslam dünyasının, özellikle de Türklerin, Batı kamuoyunda yanlış tanınmasından misyonerler sorumludur. Amerika’da da, onlar bizlere, İslamiyet’i ve Müslümanları alay eder bir şekilde anlattılar.” (Earle, Yakındoğu’da Amerikan misyoner grupları adlı makalesinden, s. 7) Misyonerlik, ‘ötekine’ -Batılı olmayana- yönelik üstünlük mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır. Oryantalizm gibi misyonerlik de, sömürgeciliğin keşif koludur!  Misyonerler elde ettikleri bilgilerle bir yandan Hristiyanlığın yayılmasını amaçlarken  öte yandan da, bağlı bulundukları ülkelerdeki siyasal kesimlere, elde ettikleri bilgileri iletirler. Misyonerliği ve oryantalizmi, dinsel ve siyasal emperyalizmin ta kendisi olarak göstermek ve doğu toplumlarına sızan Truva atı olarak görmek yanlış olmaz.” (Ömer Baharoğlu, Oryantalizm İslam ve Türkler, s. 50-51) “Yeni sömürgecilikte misyonerler ve onların açtıkları okullar da önemli rol oynamaktadır.” (Mehmet Şevket Eygi, Abdullah Tercüman (Anselmo Turmeda), Hristiyanlığa Reddiye, s. 123) “Kiliseler başka ülkelerde okullar açmışlardır fakat okutulan derslerin kökeni misyonların temsil ettiği kilisenin inançlarına dayanmaktadır.” (Ali Ömer, Hristiyanlığı terk ederek İslamiyet’i kabul edişimin sebepleri, s. 25) Amerikalı protestan misyoner Everett P. Wheeler: “Biz Türkiye’de Hristiyanlık için okul, hastane açıyoruz. Türkler bizi istemeyebilir, ama oranın sahibi Türkler değil ki!” (Everett P. Wheeler, The Duty of the United States of America to American Citiens in Turkey, s. 3) demektedir.

“Misyonerlerin sömürgecilik yolunda yardımcı oldukları da bilinmektedir.” (İspanyalı eski Katolik papaz Abdullah Tercüman (Anselmo Turmeda), Hristiyanlığa Reddiye, s. 6) “Misyonerler aynı zamanda sömürgeciliğin de ajanlarıdır. Onlar sömürgeciliğin ajanları olarak milliyetçilik ideallerini yaydılar. Misyonerler Hristiyanlığa ikna edilebilsinler diye, Müslümanların zihinlerinde İslam’ı lekelemeye yönelik hiçbir çabadan geri durmadılar. Bunlardan biri olan Samuel W. Zwemer, İslam’ı Hristiyanlık için bir tehlike ve onun baş belası olarak görüyordu. “Biz ya galip gelmeliyiz ya da mağlup. Kökeni, tarihi ve şu anki yaklaşımı ile İslam anti Hristiyandır.” diyordu. Ona göre İslam, savaşlar çıkaran bir din, Hristiyanlık ise insanlığın en mükemmeli ve kötülüklerden ve ahlaksızlıklardan en uzak olan din idi. Duncan B. MacDonald, misyonerlik hedeflerine ulaşılması için en etkili yol, İslam’a doğrudan saldırmak değil fakat “yeni fikirlerin onun temellerini kemirmesini sağlamaktı” şeklindeki metodu savunuyordu. Misyonerlerin iki amacı olmuştur: Birincisi Müslümanları Hristiyanlaştırmak ki, bunda başarı sağlayamamışlardır. İkinci amaç Müslümanlar Hristiyanlaştırılamıyorsa, o zaman ‘sekülerleştirilmeliydi.’ Bu sayede Müslümanlar sömürgesel yayılmaya ve sömürüye yönelik bir tehlike olmayacaklardı. Misyonerler ‘muhataplarına göre yöntem’ uygulamakta idiler. Afrikalılara, İslam Hristiyanlık arasındaki bir buluşma noktası olarak Kitabı Mukaddes’i gösteriyorlardı. Araplar için Batılılaşmanın ortaya çıkardığı ihtiyaçlar odak noktasını oluştururken, İngiltere’deki Müslüman öğrencilere sevgi, dostluk ve konukseverlik gösterilerek yalnızlıkları istismar ediliyordu. ‘İslam’dan dönenlere de şüphe ile’ yaklaşmışlardır.” (Asaf Hüseyin, Batının İslam’la Kavgası, s. 71-82) 

“Misyonerlik, emperyalizmin mızrak ucudur.” (Adnan Odabaş, Dikkat misyoner geliyor, s. 111) “Misyonerlik, Hristiyanlığı yaymak amacıyla değil sömürü amacıyla yapılmaktadır.” (Kerim Aytekin, s. 146) “Hristiyanlık aydınlanma sonrası sömürgecilikle bütünleşmiş ve sömürgeciliğin keşif kolu haline gelmiştir.” (İsmail Süphandağı, Batı ve İslam arasında Oryantalizm, s. 127; Osman Cilacı, s. 37) “Misyonerler, sömürgeciliğin öncü kolu gibi çalışıyorlardı.” (Jack Goody, Avrupa’da İslam Damgası, s. 16) “İstila sancağının Hristiyan olmayan ülkelere girişlerine rehberlik edenler papazlardır.” (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 98)  “Türklerin Ermenilere soykırım yaptığı iddialarını Amerika ve Avrupa’da kökleştirenler ‘Amerikan Bord’ misyonerleridir.” (Adnan Odabaş, s. 32) “Almanya Munster’de bulunan ilahiyat fakültesi, 1910 yılında Alman devletinden bir talepte bulunur. Okulumuzda misyonerlik bölümü açılsın. Talebin gerekçesi de şudur: Alman devletinin çağımızda sürdürdüğü sömürgeleştirme çabalarını başarılı kılmak.” (Adnan Odabaş, s. 34) İngiliz “Pederlerin çalışmaları da, İngiltere’nin siyasi tedbirlerine bir hizmet maksadıyla gerçekleşiyordu.” (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 106) “Misyonerler; ‘Muhammed’in Arabistan’ını şeytanın pençesinden kurtarmakla, Allah’ın oğlu şan kazanır.’ demektedirler.” (İngiliz rahibi John R. Nott, The Evangelization of the World in this Generation, s. 145) “Hristiyan misyonerler Avrupa’da emperyalizmi sürekliliğini teşvik eden büyük bir lobi idi.” (Philip G. Altbach, Gail P. Kelly, Sömürgecilik ve eğitim, s. 63)

Nobel Barış ödülü sahibi Güney Afrikalı rahip Desmond Tutu: “Misyonerler geldiğinde bizim elimizde topraklarımız onların ellerinde İncilleri vardı, gözlerimiz bir kapayıp açtık ki ne görelim; bizim elimizde incirler onların elinde topraklarımız var.” (Adnan Şensoy, Ey misyonerler cevap verin, s. 25; Kerim Aytekin, s. 147)

“Misyonerlik her dönemde Batı yayılmacılığının önemli bir aracı olmuştur. Şimdilerde Hristiyan misyonerlerin Türkiye’ye yeni bir Haçlı seferi düzenlediğini görüp duruyoruz. Kim bu konuda halkı uyandırmak ve misyonerliğin oyunlarını bozmak çabasında ise, o da bu ülkenin yurtseveridir.” (Adnan Odabaş, s. 110) Amerika’nın ünlü misyoner örgütü ABCFM’in faaliyetlerini özetleyen 1880 tarihli Bartlett Raporu şöyle başlar: “Misyonerlik faaliyetleri açısından Türkiye, Asya’nın anahtarıdır.” (Samuel Colcord Bartlett, Historical Sketch of the Missionsof the American Board in Turkey, 1880, s. 1) “Misyonerlerin amacı ülkemizi bölmektir. Bu amaç için inançta büyük bir hasar oluşturmaya çalışırlar.” (Adnan Odabaş, s. 7) “Misyonerler ‘Türkiye’de silahsız Haçlı seferi yapıyoruz” demektedirler.” (Adnan Odabaş, s.10) “1889-1896 Ermeni isyanları, misyonerlerin eseriydi. 1905 Yemen isyanını, İngiliz misyonerler hazırlamıştı. Kiliselerde insanlara soylarını araştırmaları söylenmekte, kiliseleri ziyaret için giden insanlara dahi ‘Siz Rum’sunuz, Ermeni’siniz, Sırp’sınız’ propagandası yapılmaktadır. Misyonerler Kürt ve Alevi gruplarını öncelikli hedef seçmişlerdir.” (Adnan Odabaş, s. 41) “Misyonerlik, siyasi hedefler gütmektedir. Kürtlere ve Alevilere ‘Siz zorla Müslüman yapıldınız’ propagandası yapılmaktadır.” (Adnan Odabaş, s. 130) “Alevi dedesi olan Hıdır Bulut: “Bana devletin yıllar önce Ermenilere uyguladığı bir kıyım olduğunu, şimdi de devletin Alevileri, ikinci sınıf vatandaş olarak gördüğünü, benim desteğim ile Türkiye’yi kurtaracaklarını söylediler. Peygamberimize dil uzattılar.” (Adnan Odabaş, s. 57) demektedir. Müslüman iken Hristiyan olan ve Tarsus Protestan kilisesi pastörlüğüne kadar yükselen İlker Çınar, “Beni düşünmeye sevk eden şey, misyonerlik kisvesi altında bölücülük yapılmasıydı. Bunlar kimseyi sevmiyor, seviyor görünüyor. Sevgiyi, bizi yok etmek için kullanıyorlar.” (29.01.2005, Flash TV) diye itiraflarda bulunmuştur. “Misyoner faaliyetleri aynı zamanda kültür emperyalizmin bir uzantısı durumundadır.” (Osman Cilacı, s. 94) Louis Massignon, 1965’te Vatikan’da misyonerlere şu mesajı vermektedir; “Müslümanların her şeyini bozduk ve yok ettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bağlılıkları ve insani duyguları yok oldu.” (Adnan Odabaş, s. 44) “E. Dittes’e göre de modern Türkiye, İslam’ın bütünleştirici bir merkez olmak hizmetini göremeyecek kadar hırpalanmıştır.” (Osman Cilacı, s. 97) Misyonerlere göre “Sekülarizm Müslümanlar için bir nimettir.” (Wilfred Cantwell Smith, Modern Çağda İslam, s. 281) ve amaç onları dinlerinden soğutup emperyal isteklerine karşı gelmeyecek kıvama getirebilmektir. Günümüzde bunu kısmen de olsa başarmışlardır. “28 Şubat sürecinin toplumda yol açtığı psikolojik yıkım, misyonerlerin ekmeğine yağ sürmüştür.” (Adnan Odabaş, s. 111) Artık “Fatihlerin torunları, şimdi çocuklarının ruhunu haçlıların kültürüne teslim etmek emeliyle, çan kapılarında sıra bekliyor.” (Nurettin Topçu, Büyük Fetih, İstanbul 1962, s. 12) Kısaca “Misyoner faaliyetler uzandıkları her yere mutluluktan çok sorun taşırlar.” (Adnan Odabaş, s. 132- 133)

“Ülke içinde Katolik kilisesi ile kanlı bıçaklı olan Fransız siyasetçiler, sömürge ülkelerinde kiliseyle ittifak halinde çalışmış, sömürgeleştirilen ülkedeki yerli halkın Fransız kültürü adaptasyonunda misyonerlerin büyük katkısı olacağını fark etmişlerdir.” (Derin Tarih, s. 31, sayı: 79, Ağustos 2019) “Akdeniz sahilindeki toplumların Hristiyanlaştırma görevini üstlenen ‘Beyaz pederler’ teşkilatının kurucusu Cezayir başpiskoposu Fransız Charles Lavigerie şöyle demektedir: “Cezayir, Fransa için verimli bir ülke olacak. İncil sayesinde medeniyetin ışıkları burada parlayacak.” (Ahmet Kavas, Afrika Misyonerleri Cemiyeti: Beyaz Babalar (Peres Blancs)  s.15) Profesör Nikolay Ilminski, “Ortodoks dini Rus olmayanlarca kabul edildiğinde, bu onları Ruslara daha çok yakınlaştıracaktır.” (Philip G. Altbach, Gail P. Kelly, Sömürgecilik ve eğitim, s. 12) derken, John D. Rockefeller’in başdanışmanı Frederick T. Gates ise Rockefeller’e gönderdiği 1905 tarihli bir mektupta, Amerikan ihracatının hızlı gelişiminden bahsediyordu. Ona göre bu gelişme “yabancı beldeler, misyonerlerin öncülüğünde ticari açıdan zapturapt altına alınmasaydı söz konusu olmayacaktı.” (Philip G. Altbach, Gail P. Kelly, Sömürgecilik ve eğitim, s. 182) “Misyonerlerin hedefleri hem dini hem emperyalisttir. Misyonerlerden casusluk yapanlar olmuştur.” (Osman Cilacı, s. 74, 75) “Misyonerlik bugün tamamen siyasal bir saldırıya dönüşmüştür. Psikolojik harp vasıtası olarak kullanılmaktadır.” (Adnan Odabaş, s. 15)

“Papaz Calhon Simon, “İslam Birliği, Arap halkların Avrupa’nın egemenliğinden kurtulmalarına yardımcı olmaktadır. Onun için misyonerlik bu hareketlerin önlenmesinde büyük bir etken olmuştur. Çünkü misyonerlik, Avrupalıları cazip bir aydınlık içinde göstermeye çalışmaktadır.” demektedir. Misyonerlik, aynı zamanda Müslümanların sömürülmekte olduğu ülkelerde, emperyalizmin çıkarları için tehlike oluşturmalarını da önlemeye çalışmaktadır. Misyonerler, eğitim yolu ile yabancı egemenliğine karşı çıkmayan doğulu kişilikler yetiştirmeye çalışmaktadır. Misyonerliğin Müslümanları yıpratmaya çalışması, onları Hristiyanlığa çağırmak ve Hristiyan olmaları için direkt çalışmak şeklinde değildir. Her şeyden önce, İslam’ı ve Müslümanları çirkin göstermeye çalışırlar.” (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, s. 225) Bu nedenle de Amerikalı misyoner Henry Jesups, “Misyonerlik, Müslümanları uygarlaşmaya çalışacaktır.” demektedir. (Muhammed el-Behiy, s. 223, 225-226)

“Haçlı Seferleri’nin hüsranla sonuçlanması sonucu farklı bir metot izlemeye karar veren Hristiyanlar, misyonerlik faaliyetlerine başlarlar.” (Osman Cilacı, s. 37) “Kilise haçlı ruhunu hiç kaybetmedi denilse aşırı bir ifade kullanılmamış olur.” (Halil Halid, Hilal ve Haç Çekişmesi, s. 52)  ABD’li misyonerler ABCFM, Pliny Fisk ve Levi Parsons’a 1 Aralık 1833 tarihli talimat mektubu ile şu görevi veriyordu: “Bu mukaddes ve vadedilmiş topraklar silahsız bir haçlı seferi ile geri alınacaktır.” (Uygur Kocabaşoğlu, Kendi Belgeleriyle Anadolu’daki Amerika/19. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Amerikan Misyoner Okullar, s. 33) Farklı metot uygulayanlar da vardır tabii! “Aziz Augustine’e göre ise tanrı, sadece eski Ahit’te değil, yeni Ahit’te de şiddeti tercih etmektedir.” (Şiddet karşısında İslam, DİB, s. 68) “Aziz Augustine, ‘haklı zulüm’ teorisinden bahsetmiş, insanların kurtuluşu erdirilmeleri için onlara baskı uygulanabileceğini söylemiştir.” (Alan  Kreider, Violence and Mission in the Fourth and Fifth Centuries, Lessons for Tuday, 129)  

“Hristiyan dünyası, Haçlı seferleri ile elde edemediği bu ülkeyi kültür emperyalizmi ile ele geçirmeye çalışmaktadır.” (Osman Cilacı, s. 93) Missionary Counacil/Misyoner Konseyi sekreteri William Caton: Hristiyan’ın Müslüman’a ilk mesajı doktrin değil sevgi olmalıdır.” (Adnan Odabaş, s. 54) derken, “Misyonerlik konusunda eğitim gören Protestanlara da genellikle, ‘Müslümanlara İsa’yı anlat; Muhammed’e saldırma’ kuralı öğretilmekte idi.” (Eildert Mulder, De Koran zet me aan het denken, Trouw, 24.3.2014) “İnançları bilmek, değişim önermenin ve değişim ışığı görmenin ilk şartıdır. Çalışmalarda İslam’ın benimsenmiş olarak gösterilmesi gerekir. ‘Bu bir Hristiyan’ın İslam’ı kabulü anlamında değildir. İslam’dan nefret edilebilir.’ Fakat ‘İslam’ın değiştirilmesi, reforme edilmesi halinde daha sevileceği düşüncesinin empoze edilmesi’ gereklidir.” (Harry Dorman, Towards Understanding İslam, s. 125)  “Müslümanlara sevgi ile yaklaşınız. Hz. Muhammed’i yalanlamayınız. Hz. İsa için Allah’ın oğludur demeyiniz. Çünkü Müslümanlar bunu kabul etmezler. Daha çok onların kendi milletiyle ve dini değerleriyle alakalarını kesmeye ya da zayıflatmaya çalışınız.” derler. (Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 37) Misyoner Rahip Samuel Zwemer’in sözleri oldukça açık seçik olsa gerek: “Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hristiyan adetlerini, Hristiyan bayramlarını, Hristiyan kültürünü, Hristiyan ahlakını aşılayalım. Müslümanları o hale getirelim ki, isimleri Müslüman olduğu halde giyinişleriyle, davranışlarıyla, akıl ve hisleri ile tamamen bir Hristiyana benzesinler. Günü geldiğinde onları toptan vaftiz edebiliriz.” (Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri,  s. 42; Rahip Samuel Zwemer tarafından misyonerlere yönelik bir konferans da söylemi, İlk Adım Dergisi, Mayıs 2004; Osman Cilacı, s. 73; Adnan Odabaş, s. 44, 47, 76) Misyoner papaz Geo Harris; “Bir Müslüman’ı Hristiyan yapmak için onu zorlama, dininden şüpheye düşür. ‘Senin dinin çağa uymuyor’ de, onun geçmişi ile irtibatını kopar.” (Adnan Odabaş, s. 64) “Müslümanların en büyük ilgi ve endişesi, Allah’ın en büyük olduğu konusu olmamalıdır. Hristiyanlaşmayı şart koşmuyoruz fakat din değiştirme konusunda Müslümanların müsamahalı olmalarını istiyoruz.” (Misyoner Prof. Kenneth Cragg, The Call of the Minaret (Minarenin çağrısı), s. 107) “İsa mutlaka Allah’ın oğludur demekten kaçınmalı ki, onlara yaklaşmak mümkün olunca istenildiği şekilde propaganda yapılabilsin. Misyonerlerin güvercinler gibi masum olmaları gerekir fakat bu, onların yılanlar gibi kurnaz olmasına engel teşkil etmez.” (Trımıngtlam, İslam’ın Ethiopia, London 1948, Charles R. Watlson, İslam and Miss ions, London 1949, s. 53) Misyoner James E. Dittes, The Muslim World dergisindeki The Christion mission and Turkish İslam başlıklı makalesinde; “Misyonerlerin Türkler arasına girerek onların senpatilerini kazandıktan sonra dini telkinde bulunmaları, Türk kültür hayatında köklü değişiklikler yapmak için sabırla çalışmaları” önerilmiştir. (Osman Cilacı, s. 97) 

Hristiyanlaştırma kursuna kaydolup 4 aşamadan ikincisini bitirdiğimde tarafıma yollanan broşürlerden! Görüldüğü gibi, metotlarına uygun olarak misyonerler kelime oyunları ile Müslümanlara teslis inancını hoş göstermeye çalışmaktadırlar!

 Misyonerler “Gayelerine ulaşabilmek için çeşitli kimliklere de bürünmektedirler.” (Osman Cilacı, s. 74) Pavlus Korintlilere yazdığı birinci mektubunda metodunu şöyle anlatmaktadır: “Ben özgürüm, kimsenin kölesi değilim. Ancak daha çok kişi kazanayım diye herkesin kölesi oldum. Yahudileri kazanmak için Yahudilere Yahudi gibi davrandım. Kutsal Yasanın (Musa Şeriatı) altında olmadığım halde Yasa altındakileri kazanmak için onlara Yasa altındaymışım gibi davrandım. Mesih’in yasası altında olan birisi olarak, ‘Yasa’ya sahip olmayanları kazanmak için ‘Yasa’ya sahip değilmişim gibi davrandım. Güçsüzleri kazanmak için güçsüzlerle güçsüz oldum. Ne yapıp ne edip bazılarını kurtarmak için herkesle bir şey oldum.” (1 Kor. 9/19-22)

Hz Muhammed diye internette reklamlarında yazarlar ama azıcık irtibatı ilerletince veya misyoner/oryantalist eserleri karıştırınca Peygamberimize atmadıkları iftira kalmadığı görülür! ‘Allah’ı tanımak’ derler ama aslında onların tanrısı bizim Allah’ımız gibi tek değildir; Baba, oğul, kutsal ruh şeklinde üç parçadan oluşan bir tanrı inancına sahiptirler! Özetle misyonerler kelimenin tam anlamı ile takiyyecilik yapmaktadırlar! Detay için ‘Müjde ve sevgi dini olarak lanse edilen Hristiyanlık, Papa ve İncil’ adlı yazımıza bakılabilir.

“Misyonerler her çeşit vasıtayı kullanırlar.” (Osman Cilacı, s. 37) “İnsanlara, Hristiyan misyoner olarak yaklaşmazlar. Muhatapların dinleri ve gelenekleri konusunda gerçekleri çarpıtıp, insanların çeşitli ihtiyaç ve zaaflarını iyi kullanırlar.” (Adnan Odabaş, s. 118) Doktora öğrencisi olarak Amerika’da bulunmuş ilahiyat fakültesi öğretim üyesi Mustafa Köylü, Türkmenistan’ın içme suyu bulma problemi yaşanan Gözleve kentinde misyonerlerin oradaki bir caminin bahçesine oturarak halkın Hristiyan olması karşılığında kuyu açabileceklerini söylediklerine şahit olmuştur. (Turan, Ömer, Avrasya Coğrafyasında Misyonerlik Faaliyetleri, Avrasya Etütleri, s.16. 1999 s. 25) “Senegal’e giden misyoner heyet, gıda yardımı yapacağı her aileden bu yardıma karşılık bir çocuklarını vermesini şart koşmuşlardır.” (Osman Cilacı, s. 40) “Misyonerler Bengal’deki insanların yoksulluklarından, eğitim ve kültür yetersizliklerinden azami derecede faydalanarak bu coğrafyada yoğun Hıristiyanlaştırma faaliyeti yürütmüşlerdir. Sosyal alanlarda yürüttükleri faaliyetlerin yanı sıra eğitim alanındaki yatırımları ve akademik araştırmaları bu noktada başrol oynamıştır.” (Nur Uddin, Müslüman beldelerinde hıristiyan misyonerlik faaliyetleri ve oryantalizmden faydalanma bağlamında Bengal bölgesi örneği, Academic Platform, Cilt: 6, Sayı: 1, 2022, ss. 106-127/ Volume: 6, Issue: 1, 2022, s. 125) Aynı metot ülkemde de uygulanmaktadır!

 

Maraş Depremden 6 gün sonra, 12.02.2023 tarihinde İngiliz misyonerler Kahramanmaraş’ta Saçaklızade ilköğretim okulunda idiler, misyonerlik faaliyeti yapıyorlardı ve Yasin-i Şerifi görünce de; “No Kur’an” diyorlardı. Sitelerini de 2 gün önce Yeni Zelanda üzerinden açmışlardı! Ne kadar hümanist oldukları da şu itiraflarından anlaşılmaktadır: “Misyonerlik faaliyetlerinde bulunan doktora gereken, kendisinin ilk önce misyoner sonra doktor olduğunu hiçbir zaman unutmamasıdır.” (Y. Urulgiray, Misyonerlik faaliyetleri, s. 35)

“İnanç turizmi uğruna, dini ve milli değerleri misyonerliğe zemin hazırlayıcı bir hale getirilmemelidir.” (Osman Cilacı, s. 50) Bu satırları yazan bizzat ben, Anadolu’nun en muhafazakar illerinden birinde kendilerinin ‘İnanç turizmi’ ile uğraştığını söyleyen iki misyonerle tartışmıştım…!

“Bir süreden beri misyonerler, broşürlerle halkımızı Hristiyanlaştırmaya çalışmaktadırlar.” (Osman Cilacı, s. 59) Aşağıda, sadece bana yollanan veya misyonerlik için hazırlanan ve kiliselerden bizzat aldığım kitap ve broşürler gözükmektedir.

Fransız Gazeteci Raymond Cartier tarafından da ifade edildiği gibi, “İslam’ın misyoneri, ruhban sınıfı ve teşkilatlı propagandası yoktur.” (Thomas Carlyle, Peygamber Kahraman Muhammed, s.  18) ve buna rağmen herhangi “Bir Müslüman bir Batı ülkesinde kendi dinini anlatırken, İslam’ı yaymaya çalışırken Hz. Musa ve Hz. İsa’ya dil uzatmaz, uzatamaz. Yahudilerin ve Hristiyanların Ehl-i Kitap olduklarını görmezden gelemez. Oysa “misyoner kafalı” bazı Hristiyanların, her fırsatta, Hz. Peygamber’le ilgili neler söyledikleri biliniyor. Müslümanlarca malumudur: Hz. Peygamber ve İslam’la ilgili “üretilmekte olan” yalanların, iftiraların hepsi bir araya getirilecek olsa, orta büyüklükte bir kitap değil, orta büyüklükte bir kütüphane olur.”  (Mehmet S. Aydın, Varoluş Yolunda, s. 301) “İslam’daki tebliğ ve irşat çabalarının temel amacı, İslami öğretilerin insanlara duyurulmasıdır. Oysa Hristiyan misyonerliğinde ‘ne yapıp edip’ insanların kazanılması amaçlanmaktadır. Hristiyanlar tarih boyunca gittikleri yörelerde sadece Hristiyan mesajlarını duyurmayı değil, insnaları Hristiyanlaştırmayı hedeflemişlerdir. Hristiyan güçler insanları hızla asimile etmeyi dini bir görev saymışlardır. Çeşitli baskılarla yöre halkları hızla Hristiyanlaştırılmıştır. (Adnan Odabaş, s. 124) “Kilise, İslam’da olduğu gibi ‘isteyen kabul etsin isteyen inkar etsin’ deyip insanları serbest bırakmamış, kendi prensiplerini kabul etmek istemeyen insanlara şiddet uygulamış, itirazlarını hayatlarıyla ödetmiştir.” (Kerim Aytekin, s. 146) ‘Biz Almanya’da cami açmıyor muyuz, elbette Hristiyanlarda burada kilise açacak’ şeklinde bir düşünce asla doğru değildir. Müslümanlar Almanya’da Protestan Katolik savaşını fışkırtmıyor. ‘Hangi Almanın kanında Amerikan, Fransız, Rus kanı var’ diye araştırmıyor. (Adnan Odabaş, s. 72-73) “Bizde misyonerlik teşkilatına benzer kuruluşlar olsa ve ‘Hristiyan ülkelerine sızmak’ isteseydi, o zaman Hristiyan âleminin yaygarasını bir görmeliydiniz.” (S. Ayverdi, Misyonerlik karşısında Türkiye, s 178)

“Misyonerlik tebliğ değildir çünkü hem amaçları hem de araçları meşru ve masum değildir. Misyonerlerin amacı Hristiyan devletlere daha kolay sömürecekleri ülkeler ve topluluklar kazandırmaktır. Zaten bugün geri kalmış ülkelerde Hristiyanlaştırılmış olanlar da, Batılı ve beyaz seçkin topluluklara eşit olamamış, her bakımdan ikinci sınıf insan muamelesi görmüşlerdir.” (Adnan Odabaş, s. 117, 118)

  

 

 

 

 

Leave a comment