İfk Olayı

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

 

Resul-i Ekrem Mustalik Gazvesi’nden dönerken onunla beraber olan eşi Hz. Aişe, konakladıkları bir yerde sabaha karşı hareket emri verildiği esnada özel ihtiyacını gidermek üzere ordugahtan uzaklaşmıştı. Geri gelirken boynundaki Yemen akiği gerdanlığın düşmüş olduğunu fark etmiş ve kendisini bekleyecekleri düşüncesiyle dönüp aramaya koyulmuştu; ancak karanlıkta onu bulup el yordamıyla tanelerini toplayana kadar çok vakit kaybedince, kervana hareket emri verilmiş, kadınlar deve üzerine konan kapalı odacıklarda seyahat ettikleri ve Hz. Peygamber’in eşlerinin artık perde arkasından konuşup görüşmeleri emri de gelmiş (Ahzab, 53) olduğu için onun devesini çekenler, kendisini mahfede zannederek yola çıkmışlardı. Hz. Aişe konak yerine geldiğinde diğerlerinin hareket ettiğini görünce,  yokluğunun anlaşılıp aramaya çıkacaklarını düşünerek orada beklemeye başlamıştı. Ordunun artçılarından Safvan b. Muattal es-Sülemi, görevi gereği kamp yerini kontrol ederken onu bulur ve devesini yere çökertip, kendisi de uzaklaştıktan sonra Hz Aişe’yi devesine bindirip hayvanın yelesinden tutar ve kendisi de yaya olarak yola çıkarlar ve bir süre sonra da orduya yetişirler. Fakat hızlı yürümekle birlikte kendisi yaya olduğu için kafileye ancak kuşluk sıcağında mola verdikleri yerde ulaşabilirler. Hz Aişe olayı şöyle anlatır: “Safvan, devesini ıhdırdı. Beni, binsin diye ayağını devesinin ön ayağına bastı. ‘Bin’ dedi ve kendisi geri çekildi. Ben de hemen kalkıp deveye bindim. Kendisi de devenin başını, yularını çekerek askerlere yetişmek için süratle ilerlemeye başladı. Nihayet asker, konak yerine inip yerleştiği sırada idi ki Safvan’ın, devemin yularını çekerek konak yerine getirdiği görüldü.” (İbn Hişam, es-Sîre, III/310-311; Müslim, 8:113-114)

Söz konusu gecikme başlangıçta kötüye yorumlanmamış, hatta kimsenin dikkatini bile çekmemişken, hicretten önce Hazrec kabilesinin reisi olan ve Medine’nin yönetimi kendisine verilmek üzere iken Hz. Peygamber’in gelmesiyle bundan ‘mahrum kalan’ Abdullah b. Übey b. Selul’ün başlattığı dedikoduyla birlikte iç huzursuzluklara yol açan önemli bir olay halini alır. İslamiyet’i istemeyerek kabul ettiği için ‘münafıkların reisi diye bilinen Abdullah b. Übey ile adamlarının’ Resul-i Ekrem’i ve kayınpederi Hz. Ebu Bekir’i küçük düşürmeye ve aralarını açmaya yönelik sözleri, bazı müminlerin de katılmasıyla (Kaynaklar bunlardan Hassan b. Sabit, Mistah b. Üsase ve Hamne bint Cahş’ın adını vermektedir.) kısa zamanda yayılma istidadı göstermişti. Sefer dönüşü rahatsızlanarak bir ay kadar yatan Hz. Aişe ise söylentileri duymamış, sadece bu süre içerisinde daha önceki rahatsızlıklarında gösterdiği ilgiyi göstermeyen Resulullah’ın odasına seyrek uğramasından bir şeyler olduğunu sezmişti. Hz. Aişe, hastalığının nekahet döneminde babasının teyze kızı Ümmü Mistah’tan oğlunun bu dedikoduyu anlattığını duymuş ve üzüntüsünden tekrar hastalanmış, (Müslim, Tevbe, 56) arkasından da Hz. Peygamber’den izin alıp babasının evine gitmişti.” (TDVİA, 21/507–509)

Hz. Ömer, “Ya Resulallah! Haşa! Bu büyük bir kara çalma ve iftiradır. Kesinlikle biliyorum ki, bu, münafıkların yalanlarından birisidir.” derken Hz. Ali de “Ya Resulallah! Bir gün bize namaz kıldırıyordun. Namaz içinde iken, ayakkabılarını çıkartmıştınız. Size uyarak biz de çıkartmıştık. “Namaz bitince, ayakkabılarımızı çıkarmanın sebebini bize sormuştunuz. Biz de sana uymuş olmak için çıkardığımızı söylemiştik. Bunun üzerine siz; ‘Temiz olmadıkları için, onları çıkarmamı bana Cebrail emretti’ demiştiniz. “Böyle ayakkabılarına bulaşan pislik, size bildirildiği ve onları pislik bulaşığından dolayı çıkarmanız size emredildiği halde, ailenize, namus kirletecek kötülüklerden bir şey bulaşsın da, onu çıkarmanız için size emredilmesin, olur mu hiç?” (Nureddin Halebi, İnsanü`l-Uyun, II/624-625) Yine Hz Ali, gerçeği öğrenmek için Aişe’nin cariyesi Berire’nin tanıklığına da başvurulabileceğini söyler. Berire, “Hanımı için iyilikten başka bir şey bilmediğini” söyler. Berire, Hz. Aişe’yle sürekli beraberdi, belki  de Hz. Peygamberden daha fazla yanında oluyordu. (Hişam, Sire, III/313-314; Müslim, 8:115) Zaten Safvan erkeklik gücü olmayan  (Hasur: Manevi takvasından dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen) birisi idi. Bunu kendisi de açıkça ifade etmişti. (İbn Hisam,  Sire, s. 306, Müslim, Tevbe, 57) Hz. Peygamber’in hanımlarından hiçbiri iftirada en ufak bir rol almadıkları gibi, onu tasvip edici en ufak bir söz bile söylememişlerdir. O kadar ki, uğruna kız kardeşi Hamne bint-i Cahş’ın iftirada rol oynadığı Hz. Zeyneb bile, Hz. Aişe hakkında sadece iyi sözler sarfetmiştir. Bizzat Hz. Aişe (r.a) bunu şöyle açıklar: “Hz. Peygamber’in hanımları içinde Zeynep benim en güçlü rakibimdi. Fakat iftira olayıyla ilgili olarak Hz. Peygamber kendisine görüşünü sorduğunda, o şöyle cevap vermişti: “Ey Allah’ın Rasulü, Allah’a yemin ederim ki, onda takvadan başka bir şey görmüş değilim.” (Müslim, VIII/118; Mevdudi, Tefhimü’l-Kur’an, III/502)

Eğer Hz. Peygamber, Hz. Aişe’nin zina yaptığına inansa ve boşasaydı kim ne diyebilir di ki? Kaldı ki Hz. Ali boşamasını söylemiştir ama Hz. Peygamber vahyi beklemiştir. Yüce Allah’ta onun masum olduğunu ve münafıkların dedikodularıyla hareket edilemeyeceğini bildirmiştir. (Nur, 11-20; Müslim, 8:117; Müsned, 6:197) O gün ordunun artçısı olan Safvan b. Muattal es-Sülemi’dir. Bir Müslüman’ın, Peygamberin eşine karşı anormal bir duygu taşıdığını hangi akıl kabul edebilir ki? İstanbul Eyyüb semtinde mezarı bulunan Eba Eyyub el-Ensari’nin karısı iftira söylentilerinden söz ettiğinde, bu büyük sahabi şöyle demiştir: “Ey Eyyub’un annesi, Aişe’nin yerinde orada sen olsaydın böyle bir şey yapar mıydın?” Karısının “Allah’a yemin olsun ki asla yapmazdım.” demesi üzerine o şunu söylemiştir: “O halde Aişe senden daha iyi bir kadındır. Bana gelince, Safvan’ın yerinde ben olsaydım, böylesine kötü bir düşünceyi aklımdan bile geçirmezdim. Safvan ise benden daha iyi bir Müslüman’dır.” (Mevdudi,Tefhimü’l-Kur’an III/503) Hz Aişe daha sonra inen ayet üzerine “Ben, Allah’tan başka kimseye hamd ve teşekkür etmem. Benim beraatımı bildiren Allah’tır!” diyerek biraz da naz ile kırgınlığını ifade etmiştir. (Buhari, Şehadat 15, 30, Cihad 64, Meğazi 11, 34; Müslim, Tevbe 56; Ahmed, VI/60, 195, Zemahşeri, IV/121)

Nur suresinin 11. ve takip eden on ayeti ‘hem iftira edenlerin maskelerini indirmiş hem de iftira ile ilgili önemli hükümler getirmiştir.’ Bu olay ile aslında efendimizin hayatı üzerinden tüm Müslümanlara mesajlar verilmiştir. Efendimiz hayatın her alanında Müslümanlara örnek olmuştur. Fakir de zenginde olmuş ve yerine göre sabretmiş, şükretmiş, infak etmiştir. Allah (cc) Efendimiz üzerinden, kadınlara miras verilmesinden evlatlık müessesinin gerçek hüviyetine kavuşturulmasına dek birçok konuda kullarına uygulamaları gereken kuralları öğretmiş ve göstermiştir.

Ateist Dursun, “Gecenin önemli bir bölümünde birlikte kalan Aişe ile Safvan, bu birlikteliği daha önce planlamış olamazlar mıydı? Çünkü Safvan’ın arkadan geldiğini herkes gibi Aişe de biliyordu. Aişe isteseydi kolyeyi aramaya giderken haber verebilirdi.” diyerek okuyucuyu yönlendirmek ister. Gerek Müslim (Müslim, Tevbe, 56)  ve gerekse Buhari (Buhari, Tefsiru sureti’n-Nur, 6) sahihlerinde olayı bütün detayları ile anlatmışlardır. Haşa, kötü niyetleri olanlar bunu herkesin birbirini yanyana göreceği şekilde mi yapardı? Hz Aişe orduda asker mi idi ki, kim öncü kim artçı bilebilsin?! Hz. Aişe’nin gerdanlığı aramak üzere gitmesi ve bulması da ortalığın ağarmakta olduğunu göstermektedir. Buhari’de Safvan’ın tan yeri ağardıktan sonra oraya geldiği açıkça ifade edilmiştir. İkinci konaklama yerinde hemen arkalarından yetiştikleri de yine bütün rivayetlerde kaydedilmektedir. Bütün bunlar güvenilir kaynaklarda yer aldığına göre, “gecenin önemli bir bölümünü birlikte geçirdiler” sözü, baş münafıkın baş iftirasına benzemiyor mu? Hz. Aişe’nin kolyeyi aramak üzere gittiğini haber vermemesinin de makul sebepleri vardır: Hemen gidip dönecektir, Peygamber (sav) hanımlarının perde arkasından olmaksızın başkalarıyla konuşmaları ise zaten ayet ile yasaktır ve insanlar bir şeylerini kaybedince hemen söylemez, önce arayıp bulmaya çalışırlar!

İslam düşmanları her daim bu olayı İslam’a saldırmak için bir malzeme olarak kullanmaya çalışmışlardır. 1013 yılında Bizans sarayına elçi olarak giden Bakıllani’ye papazlar kralın huzurunda, “Peygamberinizin iftiraya uğrayan eşi Hz Aişe’ye ne olmuştu?” diye alaycı üslupla sordukları soruya Bakıllani şu cevabı vermiştir: ‘Aişe ile Meryem iftiraya uğradılar. Aziz ve Celil olan Allah onların suçsuzluklarını açıkladı. Aişe eşi olan ama çocuk doğurmayan bir kadındı. Meryem ise kocasız olduğu halde bir çocuk doğurdu. Şu halde Aişe’nin Meryem’e nispetle daha suçsuz olması gerekir. Ama her ikisi de kendilerine yapılan iftiralardan uzak ve suçsuz kadınlardır. Allah’ın selamı ikisinin de üzerine olsun ‘ (İbni Asakir, Tebyinu Kezibil Müfteri, s. 219; İbni Kesir, el-Bidaye, XV/549)

Ve asla unutulmamalıdır ki, “Peygamberin eşleri Müminlerin analarıdır.” (Ahzab, 6)

 

Leave a comment