Konu ile alakalı, “Bilim yanılmaz mı?, Deizm, Ateizm Yanılgısı, Dinsiz ahlak olur mu?, Evrim, Allah’ın varlığının ispatı” başlıklı yazıları da öneririz.
Önce basında çıkan bir haber ile konumuza başlayalım: “Ateistler daha zeki çıktı”: 63 bilimsel çalışmadan 53’ü ateistlerin dindar insanlara oranla daha zeki olduğunu ortaya koydu. Araştırmaya göre, cinsiyet ve ‘eğitim gibi diğer faktörler din ile zeka arasındaki ilişkiyi etkilemiyor.’ Çalışmayı yürüten 3 psikolog zekayı, “planlama, problem çözme, soyut düşünme, karışık düşünceleri algılama, çabuk öğrenme, tecrübeden ders çıkarma” kriterlerine göre tanımladı. (NTV, 14.08.2013; Habertürk, 13.8.2013; Sözcü, 15.5.2017; 1.2.2018) “Yine aynı bilim insanları, sonucun kesin kabul etmenin ‘adil olmayacağını’ da açıkladı.” (Risale haber, 17 Mayıs 2017) “Araştırmayı yürüten ekip, analizin IQ testlerinden yapıldığını ve ‘duygusal ile yaratıcı zekanın değerlendirmeye katılmadığına’ dikkati çekiyor. Dolayısıyla, ateistlerin dindarlardan daha zeki oldukları sonucunu kesin olarak kabul etmenin ‘adil olmayacağını’ vurguluyorlar.” (Aydınlık, 15.5.2017) ‘Haber Sol’ adlı sitenin 09.06.2017 tarihli haberi: “Zeki insanlar açıklanamaz olguları (belirsizliği) bilim yolu ile açıklamaya meyilli, bunu yapabilecek kadar zeki, bunu yapamayan insanların ise dindarlığa meyilli” Zaten, ‘Yükselen İslamcı köktencilik ve genel olarak dinci köktenciliğin nedeni, köktendincilerin ortalamadan daha fazla oranda, daha fazla dincilik-artıran gene sahip olmaları ve daha az oranda zeka-artıran genlere sahip olmaları’dır. Ve doğal olarak, bu nedenle de “Neden Müslümanların bilime daha az katkı yaptıkları da” (Ellis, L., vd. The future of secularism: a biologically informed theory supplemented with cross-cultural evidence, Evolutionary Psychological Science, 2017) kendiliğinden ortaya çıkmaktadır!
Demek ki, biz ‘dinci/radikal/yobaz/fundamentalist/radikal/marjinal/hucu/köktendici/aşırı dinciler’de suç yok, suç tamamen genlerimizde! Ateist Dawkins’in genlerin ‘bencil’ olabiliyordu ama ateistlere sayesinde genlerin aynı zamanda geri zekalı da olabildiğini öğrenmiş olduk! O halde ‘kader’ ve ‘kötülük problemi’ gibi ateistlerin sıkça sorduğu sorulara da ateistler sayesinde cevap bulmuş oluyoruz! Suç, alınyazımızda!
Şaka bir yana, haberde kullanılan dil ve ‘yükselen İslamcılık’ gibi kavramlar zaten haberin siyasi ve istihbarat çerçevesinde hazırlandığının ipuçlarını vermektedir. Ayrıca, diğer dinler için bu iddianın gerçek olabilme ihtimali varsa da, İslam için bu tür iddialar asla söz konusu olamaz! Müslüman bilim öncülerinin bilime katkıları ortadadır. Bu arada, bilimi nasıl ideolojilerine alet ettikleri ve iddialarının ne kadar bilim dışı ve ön kabule dayandığının delillerini de, ‘ateizm yanılgısı’, ‘deizm yanılgısı’, ‘Bilim değişmez mi?’, ‘Kur’an ve bilim’, ‘kader’ adlı yazılarımızda bulabilirsiniz!
Ateistlerin ne kadar zeki olduklarına gelince, örnekler üzerinden gidelim ve kararı okuyucumuza bırakalım!
Devlet eli ile ateizm propagandası bile yapılmış ama bu bile ateizmin toplumlarda yer edinmesi ile sonuçlanmamıştır! “Rusya’da ‘militan tanrısızlar örgütü’ kurulmuş” (Nikita Kruşçev, Anılar, s. 107), “SSCB dönemimde ilkokul 4. sınıfta ‘Allah’sızlar kulübü’ okullarda kurulmuş.” (Enver Altaylı, Ruzi Nazar, s. 30), Yine Rusya’da ateizmi yaymak için 800.000 üyesine dinsizlik eğitimi veren “Muharip/savaşçı Dinsizler Cemiyeti” gibi kuruluşlar aktif olarak çalışmıştı. (Büyük Türkeli Dergisi, Temmuz, 1962, Yıl:1, Sayı: 6, s. 14) Yine “Allah’ı inkar evleri” kurulmuş.” (Milli Işık, 30 Aralık 1968, Sayı: 20, s. 14) Ve “halkın İslam örf ve adetleri ve milli kültürleri aleyhine devamlı mücadele” edilmişti. (Orkun, Nisan 1963, Yıl 2, Sayı: 15, s. 26) Sovyet Dergisi ‘Hinger School Herald’ 1958 Nisan sayısı’nda da, ‘okullarda din aleyhtarı kurslarda ateizm hakkında daha fazla eğitim verilmesi gerektiği’ yazılmaktaydı. Demokrat partiler bile ateizm için çalışmakta idi: “Rus Sosyal Demokrat İşçi Partisi’ni, işçilerin her türlü dinsel uyutmacadan kurtulması adına mücadele etmek için kurduk. Bizim propagandamız tamamen bilimsel, dahası materyalist dünya görüşü üzerindedir.” (Sosyalizmin Dine Bakışı, Rusça yayın yapan Novaya Zihn Dergisi Sayı: 28, 3 Aralık 1905) “Sovyetler Birliği döneminde, Marxist ve Leninist dünya görüşü “bilimsel ateizm” adıyla eğitim ve öğretimde zorunlu bir ders olarak okutulmuş ve dinin ortadan kalkması için yoğun mücadele verilmiş, dini inançlar, kurumlar, ibadetler, törenler yasaklanmıştı.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 157) “70 yıllık ateizm uygulamasından sonra insanlar dine hasret kalmışlar.” (Salih Akdemir, Yörünge, 9-16 Ağustos 1992, 88. Sayı, s 10) ve sonuçta, bu sosyalist devlet yıkılır yıkılmaz, halk dinlerine geri dönmüştü! “75 yıl boyunca anaokulundan üniversitesine kadar bütün okullarda ateizm için beyin yıkayanlar, toplumun giderek kokuşması karşısında çareyi şimdi herkesin din eğitiminden geçirilmesinde bulmaya başlar.” (Yeni Yüzyıl, 12.01.1996)
Gerçekte ise, Francis Bacon tarafından da ifade edildiği gibi, “Az felsefe insanı Tanrıtanımazlığa, derinlemesine felsefe de Tanrı’ya götürmektedir.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 127; E. Gilson, ateizmin çıkmazı, s. 80; Nedim Cisr, İlim felsefe Kur’an’ın ışığında, s. 150; Prof. Nihat Keklik, Filozofların özellikleri, I-B; Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 58) Gustave Flauber aynı konuyu şu şekilde özetler: “Bilginin azı insanı dinden çıkarır, çoğu ise dine geri döndürür.” (Mehmet Akbulut, Tanrı Dersem Çık Allah Dersem Çıkma, s. 16) Nobel ödüllü fizikçi Werner Heisenberg ise bu hakikati farklı şekilde şöyle ifade eder: “Doğa bilimleri bardağından içilen ilk yudum insanı ateist yapar. Ama bardağın dibinde yaratıcı sizi beklemektedir!” (Cüneyt Avcıkaya, Kolaycılığa kaçmanın adıdır deizm, s. 22) Lord Cliffen, ‘Derin düşündüğünüzde ilimler sizi Allah’ın varlığına kabule zorlar.” (Afif A. Tabbara, İlmin ışığında İslamiyet; Emin Arık, Deizm ve ateizm çıkmazı, s. 63) diyerek, asıl meselenin, konulara yüzeysellikten uzak derinlemesine hakim olabilmekte olduğuna işaret eder.
Lawrence Krauss ise, ‘Hiç yoktan bir evren’ isimli kitabında “Kainatın hiçlik’ten var olduğunun akla uygun olduğunu” iddia eder. Aslında onun hiçlik dediği, var olan bir şeydir. Ona göre hiç, ‘boş fakat önceden mevcut bir uzay’ şeklinde tanımlanır. Yani onun hiçlik kavramı aslında, mevcut olan bir şeye işaret eder. Yani ona göre hiçlik, fiziki bir şeyden oluşmuştur. (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 131)
Bilim, faili mechul (!): Bilim, fiili (-n ‘nasıl’ olduğunu) bize anlatır ama faili anlatmaz. Nasıl sorusuna cevap verir, neden ve kim sorusunu göz ardı eder. İngiliz fizikçi Paul C. V. Davies, ‘Bilimle uğraşan hiçbir kimse, fizik kanunlarının nereden geldiğini hiç sormamaktadır.’ (Ergin Ögcem, Ateizmden deizme Antony Flew, Doktora tezi, s. 107) demektedir. Neden sormadığı ise, ateistlerin cevaplaması gereken bir soru-n-dur!
Naturalist/doğayı yaratıcı kabul eden felsefeci Colin McGinn, “Maddenin, doğal seçilim yoluyla bir tür ‘tasarım’ sergilediğini” (Colin McGenn, The Mysterious Flame, s. 12) ifade ederken, aslında yaratanı reddedip, yaratılana yaratan sıfatı yüklemenin ancak ateist akılla mümkün olabildiğine dair bizlere örneklik teşkil eder.
Dinsiz insan zaten olmaz, olamaz. John R. Searle: “Materyalizm bir anlamda zamanımızın ‘dini’dir. Daha ziyade geleneksel dinlerde olduğu gibi, materyalizm, sorgulamaksızın kabul edilir. Materyalistler, tümüyle diğer materyalistler tarafından genel olarak kabul edilebilecek bir materyalizm versiyonu da formüle edememişlerdir.” (Searle, Mind, s. 48) derken, Phillip Johnson ise, ‘natüralizmin imana dayanarak kabul edilen bir dünya görüşü olduğunu’ söylemektedir. (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett’ten Dawkins’e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s. 81)
Evrim’in bilim değil bir ‘inanç’ olduğunu, ‘evrim’ adlı yazımızda görmüştük, buradan konuya Francis Crick ile devam edelim: “Bugünün ‘bilimi ile açıkça çelişse de’, davranışlarımızın birbiri ile etkileşen sayısız nöronlara dayandığını söylemek, kendimizi küçük düşürmez.” (Crick, Şaşırtan varsayım, s. 289) “Uzun dönemde ‘getirilebilecek’ bilimsel kesinlik, bizi atalarımızın hurafelerinden kurtarabilir.” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett’ten Dawkins’e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi s. 285) Francis Crick, “bir neron destesinden başka bir şey olmadığımızı, ‘benlik, özgür irade, bilinçli anılarımız, üzüntülerimiz, neşelerimiz gibi pek çok zihinsel niteliğin aslında var olmadığını” iddia eder ve ‘Şaşırtan Varsayım’ isimli eserinde şöyle devam eder: “Eninde sonunda beynin nasıl çalıştığını gerçek anlamda öğrendiğimizde, algılarımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımızın üst düzeyde yaklaşık bir açıklamasını yapabileceğiz.” (Şaşırtan varsayım, s. 284) “Proteinlerin ‘yeteneklerini’ öğrendiğimizde, bilincin de gizemli yanları yok olur.” (Şaşırtan varsayım, s. 285) Bu ifadelere göre bilinç bir yandan bizim için gizemini korurken öte yandan varlığını DNA, RNA ve proteinlere borçludur. Halbuki “Az bir bilgi, iki varlığı (bilinç, beyin) bu derece kesin bir karşılıklı bağımlılığa sokmamıza nasıl izin verebilir?” (Kemal Batak, Naturalizm Çıkmazı, Dennett’ten Dawkins’e yeni ateizmin felsefi temelleri ve teistik eleştirisi, s. 115) “Örneğin kızamık ve yüksek ateş, belli bir korelasyona sahiptir. Ancak bu iki hadiseye virüs gibi bir diğer etkenin neden olması gibi, C lifleri ile üzüntü kaynaklı bir acıya ruhun ya da zihnin neden olduğunu düşünmemize engel olan nedir?” (Batak, s. 116) “Materyalistler, yarı-dinsel imanla kendi görüşlerinin doğru olduğundan emin olsalar da, asla kendilerinin, diğer filozofların ve materyalistlerin tatmin olacağı bir materyalizm versiyonu geliştirebilmiş değillerdir.” Naturalist materyalizm, ‘yarı-dinsel bir imanla’ kendi görüşlerinin doğru olduğundan emindir. Dawkins, tanrının varlığını, Crick, ölümden sonraki yaşamı “bir hipotez” gibi görmektedir. Doğada var olan her şeyin fiziksel ya da maddi olduğu iddiası olan fizikalizm ya da materyalizm, katı natüralizmin bir türüdür.” (Batak, s. 117, 119, 122) Dennett’in ifadesi ile, “her birimiz, binlerce farklı türde, trilyonlarca hücrenin bir araya toplanmış şekliyiz. İnsanı canlı yapan bireysel hücreler ki, her biri ‘zihinsiz bir mekanizmadır.’ Çoğunlukla ‘otonom bir mikrorobottur’ ve bunlar bir maya hücresinden daha ‘bilinçli değildir.’ Yaşam ‘mucizeleri’ – büyüme, kendini onarma, savunma, üreme- bütünüyle ‘şaşırtıcı karmaşık araçlar’ tarafından, fakat mucizevi değil, tamamlanmıştır. Her birimiz zihinsiz “robotlardan” yapıldık.” (Daniel C. Dennett, Sweet Dreams, s. 2-3) “Bizler yaşamkalım ‘makineleriyiz’, genler adıyla bilinen bencil moleküllerini körükörüne korumak için ‘programlanmış robot’ araçlarız.” (Dawkins, Bencil Gen, s. 5) Ortada robot, mekanizma, mucize, şaşırtıcı araçlar, makineler vardır ama, ‘bunları kim yapmış, kim programlamış, kim üretmiş ve kullanmaktadır?’ gibi sorular ateistler için önemsiz ayrıntılardır sadece!
Ayrıca ateistler, “Dindeki ibadetleri anlamsız görüyorler ama çağdaşlık adı altında bir sürü ritüel (ruhçuluk vb.) uydurmaktan geri kalmazlar.” (Prof. Cafer Karadaş, Ateist ve deistlere cevap, s. 63) “Evrendeki her gelişmeyi zorunlu sebep sonuç ilişkisine bağlayan materyalistler, evrenin varlığa gelişi ve ilk canlının ortaya çıkışı söz konusu olduğunda bu tezlerini bir yana bırakırlar.” (Prof. Cağfer Karadaş, Kafama takılanlar 2, s. 65) Evrenin tesadüfen oluştuğunu ileri süren materyalistler, iş kendi gündelik hayatlarına gelince işlerini asla tesadüf/şansa bırakmazlar ki, bu da samimiyetsizliklerinin önemli göstergelerindendir!
Eski Yunanlılarda, Hristiyanlarda, günümüz ateistleri de ne yazık ki, “Allah’ı gereği gibi kavrayamamışlardır.” (Hac, 74) Eski Yunanlılar Allah’ın yarattığı meleklerini, Hristiyanlar Allah’ın Peygamberini (‘İncil, papa’ adlı yazımıza bakılabilir), ateistler ise Allah’ın yarattığı doğayı Tanrı ilan (‘Naturalizm’ adlı yazımıza bakılabilir) edinmişlerdir!
Aslında deistler, ‘Kainat kitabını’ okuyup yaratıcıya ulaşırken İslam’a yaklaşmakta, fakat vahyi reddederek hakikatten uzaklaşmaktadırlar. Ateistler ise, ‘La İlahe’ derken İslam’a yaklaşırken, ‘illallah’ demedikleri için İslam’a ulaşamamaktadırlar!
Dünyanın düz olduğunu ileri süren tefsircilerden hareketle İslam’a saldırmaya çalışan ateistlere de bir hatırlatma yapalım: O tefsirlerin yazıldığı dönemde “bilimsel olarak” Batlamyus teorisi bilime hakim idi ve bilim, dünyanın düz olduğu ileri sürüyordu! Yani ateist arkadaşlar eleştirecekse, bilime göre ayeti yorumlamaya çalışan İslam alimlerini değil, bilimin ne kadar oynak bir düzlem sahip olduğunu görüp bilimi mutlaklaştıranları eleştirmelidir! Çünkü, dünyanın bilim adına düz olduğunun iddia edildiği o dönemlerde, Kur’an’dan hareketle dünyanın yuvarlak olduğunu ifade eden birçok İslam alimi de mevcuttur! Detay, ‘Kur’an ve bilim’ adlı yazımızdadır!
Ateistler durmadan değişken bir içeriğe sahip olan bilime kutsiyet izafe etmektedirler. (‘Bilim değişmez mi?’ adlı yazımıza bakılabilir.) Onlar bilim sayesinde uzayda yolculuk yapılacağını iddia eder, ölüme çare bulunacağını ümit ederler, ama bunları Müslümanlar miraç’la, cennette sonsuz yaşam ile ifade edince onları çağdışılıkla itham ederler. Sonra onlara ‘Primitif dogmatik rudic’ denince de kızarlar! İnsanların içinde vahşet duygusunun olduğunu ve bunun da hayvanların zamanla insana evrilmesinin bir kalıntısı olduğunu ileri sürebilen evrimciler, insanın içindeki sonsuzluk, tatminsizlik, özlem gibi duyguların, cennetten kovulan atamızdan kalan, ana vatanımıza olan özlem olarak yorumlayan Müslümanlara neden itiraz ederler acaba? Din karşıtı ateistler, materyalizmin dibi olan “bilimsel sosyalizm” ve “eşitlik” adı altında “sınıfsız bir toplum” sloganı ile yapılan piar çalışmalarıyla ulaşılmasını hayal ettikleri “proletarya diktatörlüğü” ile yönetilen ülkelere güzellemeler yaparken, sıra ‘sınıfsız kul devletine’, Marks’ın sakalı değil Müslüman’ın sakalına, Che değil Şamil’e (Şeyh’inden Basayev’ine), Küba’nın Guayaberası değil (Kadın erkek için) tesettüre, (Mesela) İngilizce değil, Arapça’ya gelince neden kırmızı görmüş boğalara dönüşmektedirler?!
Bilimin bir gün ölümsüzlüğü bulacağına iddia eden ateistler, Nuh Aleyhisselam’ın 950 sene yaşadığına inanmazlar! “Allah, fakirlere ne için yardım etmiyor?” diye şikayet eden ateistler fakiri doyurmazken, fakirlere yardım etmeye çalışan ‘Allah’ın yardım eli olan’ yardım kuruluşlarını da, ‘irtica’cı diye yaftalarlar! Materyalistler yaratıcıyı, dolayısı ile onun ezeli olduğunu kabul etmezler ama, artık sonradan ortaya çıktığı bilimsel olarak ispat edilen ‘maddenin’ ezeli/öncesiz/başlangıçsız olduğunu ilan edip ona yaratıcılık sıfatı yüklemeye devam ederler. Bir zamanlar bilim dünyasının mihenk taşı ‘Newton yasaları’ idi. Aykırı bir görüş ifade edilemez, karşı çıkanlar bilim dünyasından aforoz edilirdi. İzafiyet, Kuantum, Big Bang ile artık Newton -tümden değilse de önemli oranda – tarihe karışmıştır. Makro alemden mikro aleme geçildikçe Newton fiziğinin iflası daha iyi görülmektedir! Bizi bir Yaradan’ın var ettiğine inanmayan ateistler, uzaylıların genlerle oynayarak maymunları insanlaştırdığına da inanbilmektedirler! Peki bu ateis arkadaşlar şu sorunun cevabını neden araştırmamaktadırlar: Uzaylıları, genleri kim yarattı?
Kur’an’ın dogma olduğunu iddia eden ateistler, ‘evrim, Dawkins, Marx, natüralizm, materyalizm’ söz konusu olduğunda inananlardan çok daha fazla dogmatik olmaktadırlar!
Bir tebessüm arası verip sonra konumuza devam edelim: Ateist: “Yeşil yanınca yayalar, kırmızı yanınca sürücüler geçiyor. Boşuna bunları düzenleyen aramayın, işte nedenler; kırmızı ışık ve yeşil ışık!” Karayolları genel müdürü: Kozmik enerji belanızı versin!
Aslında öpülen kurbağanın prense dönüşmesi ile doğal seleksiyonun “öptüğü” maymunun insana dönüşmesi aynı derecede bilimseldir!
Ateizm Derneği
1912’den kalma, eski ve güncelliğini yitirmiş bir modeli kendilerine sembol kabul eden bu dernek üyelerinin bilimsellik ve hümanistlik derecelerine bir bakalım.
O kadar akıllı bir araya gelip, 4 sene küçük bir derneği idare edemiyorlar ama “koca evreni idare eden yok” iddiasını akıl ve bilim adına savunabiliyorlar! Daha sonra Musevilerin derneklerinde şarkılar söyleyen Selin Özkohen (Kohen, İbranice kahin demektir!) başkan seçilince, dernek ekonomik sıkıntılardan kurtulmuştur! Ateizm Derneği’nin kurucularından biri de 20 yıldır İsrail’de istihdam edilen İzzet Murat Güler. Sosyal medya paylaşımlarında her zaman İsrail lehine ve İslam aleyhine paylaşımlar yapan Güler’in aynı zamanda ırkçı paylaşımlar da yapmaktadır ve aldığı cezalar nedeni ile de Türkiye’ye girişi yasak. (Haksöz haber, 06 Haziran 2024)
Ateizm Derneği’nin “Atatürk düşmanı” olduğu, derneğin “PKK’lılardan oluştuğunu” iddia edenleri haklı çıkarırcasına işler yapıldığını, dernekteki kişilerce, “DHKP-C militanlarını evine gönderilmekle” tehdit edildiğini, “gigtv’de yaptığı yayından sonra, “sen ateizm derneğini Atatürkçü düşünce derneği mi yapacaksın?” denilerek hakaretlere uğradığını, ayrıca dernek yöneticilerden (kurduğu cast ajansında alıkoyduğu birçok kadının fotoğraflarını zorla erotik sitelere yükleyen ve sonra da “ülkemizde cinsellik tabu olmuş” diyen) Onur Romano’nun 6 kıza tecavüz edip birinin intiharına neden olduğunu ileri sürüp istifa eden Ahmet arkadaşın iddiaları doğru mudur acaba?
Ateizm derneğince ‘eleştirel düşünme’ üzerine yapılan duyuru ilanı ve eleştirenlerin başına gelenler!
Ateizme göre değerin sınırları: Onur Romano’nun istifa etmesi gerektiği gündeme getirilince, dernek yöneticisi Ferial hanımın açıklaması:
6 Şubat 2023’te ülkemizde Kahramanmaraş merkezli 11 ilimizi etkileyen büyük bir deprem olur. Derneğin depremden sonraki 3 günlük ekran görüntüsü yukarıda ve dernekte hiç bir faaliyet ve açıklama yok. Bu arada ise, yardım eden dini vakıflara ise çamur atmaya devam ederler. (9.2.2023) Bir hafta sonraki bir sorum ve sayfalarındaki o haftalık paylaşımlar ise aşağıdadır ve hala hiçbir yardım faaliyeti yoktur! Konu hakkında, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’ adlı yazımızı da tavsiye ederiz.
Ateist arkadaşlar hala bildiğimiz gibi! Binlerce inançlı akademisyenin şimdiye kadar kendilerine tek söz etmemelerini hoşgörü olarak görmeyip de, kışkırttıkları bir tanesinin isyanını genele şamil kılmaları, iç dünyaları hakkında epey bilgi vermektedir. Müslümanlara karşı kendileri provokatörce paylaşımlardan hiç taviz vermezken, arada bir de ‘hoşgörü’ mesajı vermeleri de çelişkiler silsilelerine yeni bir halka eklemektedir! ‘Kurban yerine ağaç dikin’ diyenlerin ağaç dikme kampanyasını destekleme/beğenme sayısı ise sadece ‘dokuz’dur. – rakamla ‘9’ –
Deizm Derneği ise ‘Dünyayı Deistirelim!’ sloganı ile 01.10.2018 tarihinde kuruluş bildirgesini yayınlar. 14 Nisan 2022 tarihinde ise olağanüstü genel kurula çağrı başlığı altında, “sayın üyemiz, derneğimiz yönetim kurulu toplanarak, derneğin feshi gündem maddesi ile olağanüstü genel kurul yapmayı kararlaştırmış ve buna istinaden bu çağrıyı yapmaktadır.” duyurusu ile son toplantısını yapar.
Yukarıdaki fotoğraf ateist/natüralist mantığa güzel bir örnektir. ‘Big Bang gerçekleşti ve her şey, tesadüfen kendiliğinden oluştu.’ şeklinde oldukça bilimsel (!) bir yorum yapan bu septik/empirist/rasyonalist/pozitivist arkadaşların aklına şu sorular nedense hiç gelmez! O fincan nasıl oluştu ve nereden tam da o kağıtın üstüne gelebildi, içindeki kahve nereden geldi, nasıl cezve ateşle birleşti ve o fincana onu kim koydu ve kim düşürdü? O kağıtın ve üzerinde durduğu nesnenin oluşum aşamalarını da listeye ekleyerek sorular silsilesini sürdürebiliriz de, asıl soru; Ortaya çıkan eserdeki (!) cansız, hareketsiz, çoğalmayan, sessiz ve iki boyutlu olanı mı yoksa, canlı cansız tüm varlıkları birbiri ile düzen ve uyum içinde devam ettireni mi savunmak daha realist bir yaklaşım olur acaba?! Ateizm ve bilimsellik demişken; Ateist “Şengör, Big Bang gibi genel kabul gören bilimsel bir teoriyi, ateizmle uyumlu olmadığı gerekçesi ile reddetebilmekte.” (A. Bilgili, Bilim ne değildir? s. 13) ve meşhur ateist “Dawkins’in de kuantum fiziği ile başı hiç hoş değildir.” (Doç. A. Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 123) her nedense…!
Ateistlere göre soldaki çoğalan hareketli canlının bir yapanı yok ama sağdaki plastik oyuncak bir teknoloji ürünüdür! Resmini ben yaptım ama aslına (Hareket eden, konuşan, gören, kalbi atan, canlı ve çoğalanı) yaratan yok öyle mi? Bir de ateistin zekalı (!) olanı bu! İkinci resimdeki, sağdakini para vererek alan ateist, soldakinin tesadüfen oluştuğuna inanmaya devam etmektedir!
Bir evrimci, sizce, hangisinin ‘sanat eseri’ olduğunu savunur? “Doğa yarattı, tabiat ana sundu, evren hediye etti.” gibi sözlerin mantıklı olma ve gerçekleşme olasılığı, yukarıdaki heykelin kendini yontabilme ihtimali kadar rasyoneldir! Halbuki, her akıllı insanın kavrayabileceği gibi, “Kaya parçaları, kendi kendine heykel olma güç ve iradesine sahip değildir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm sonuçsuz serüven, s. 155)
Evrimci natüralistler Allah’ı inkar edip sonra sahte tanrıcıklara (Doğa, tabiat ana) ilahi özellikler atfederler! “sneakertoast.com/trending/scary-nature-spt-fb” adlı sayfada, Allah yerine doğa/tabiat için kullanılan cümlelere dikkat ediniz ve sadece bir sayfada ‘Allah’ kelimesinin bu kadar çok geçtiğini bir düşünün! Ama Doğa kelimesi geçince konu birden ne kadar ilahi mesajdan uzaklaşmaktadır!: “Doğa Ana’nın bir mizah anlayışı var, Doğa Ana’nın muhteşem bir eseri, Doğa Ana’nın sunduğu her şey, Doğa Ana kesinlikle ilginç yaratıklar yaratıyor, Doğanın yaratmayı seçebileceği, Doğa Ana sayesinde, Doğa Ana’nın başka bir şakası, Kararları verenin Doğa Ana olduğunu, Doğa Ana’nın yarasaları yaratırken ne düşündüğünü, Doğa Ana’nın keneye kendi ilacını tattırma yolu, Bu kadar güzel bir şeyin öldüğünde tamamen farklı görünmesini ancak doğa sağlayabilir, İyi oynadın doğa ana iyi oynadın, Doğa bilge ve zekidir, Doğa Ana’nın tüm yaratıkları, Doğa Ana’nın hazırladığı başka bir sürpriz, Hayat dersi için teşekkürler Doğa Ana, Doğa Ana bazen bizi korkutur, Her şey için teşekkürler Doğa Ana, Doğa Ana bizi çok sık şaşırtıyor, Doğanın bu gerçek gücü, Doğa Ana’nın flora ve faunasını korumanın bir yolu, Doğa Ana ve şakaları, Doğa Ana’nın güzelliği yaratmasının benzersiz bir yolu, Doğa Ana’nın gerçek ihtişamlarından biri, Doğa Ana’nın cevaplayabileceği bir soru.”
.
Barkod sistemi her üründe var, görebilene!
Dawkins, ‘Yarasa radarının, bir mühendisi hayranlıktan serseme döndürecek bir başarıya eriştiği biliniyor.’ (Dawkins Kör Saatçi, s. 28) derken, bunu tanrıya değil, ‘doğal seleksiyona ve doğal seçilimin kör sürecine’ bağlamaktadır. (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 165, 172)
Aslında ateizm, aklın yüz karasıdır. Tesadüfen oluşmuş herhangi bir teknolojik ürünü doğada gören var mı? Ama doğadan ilham alınarak taklit edilenlere teknolojik sıfatını layık gören ateistler, kendisi taklit edilenler için ‘üreticisi yok’ diyebiliyorlar! Radardan uçak sanayisine, boya üretiminden inşaata ‘Biyomimetik’ ilmi de ateist naturalistleri yalanlamaktadır!
Evrim ağacında mantık aramak!
Laboratuar Ortamında Üretilmiş İlk Kromozomu Ekim Ayında Yarattıklarını Açıklayan Bilim Adamlarının “Yapay Yaşam Çok Yakında” Sözü Doğrulandı. Science Dergisi’nde Dün Yayınlanan Makalede, Amerikalı Uzmanların “Sentetik Kromozomu” Nasıl Elde Ettikleri Anlatılıyor. Bir Sonraki Adımda Yaratılan Bu Yapay Kromozom, Canlı Bir Hücreye Yerleştirilecek ve Ortaya İlk Yapay Organizma Çıkacak. (Haberler, 26.1.2008) Haberde kullanılan kelimeler üzerinden gidelim: ‘Laboratuar Ortamında’: Yani akıllı uzman tasarımcı ve uygun ortam gerekli; Yarattıklarını: Aslından kopya çekmek yaratıcılık adını alıyor metinde; Çok yakında: Bir sürü akademisyenden oluşan uzman ekip, teknolojik destek, gen ilmindeki gelişmeler, bilgisayarlar, ekonomik destek olduğu halde hala, ‘yakında!’ Ama aslı tesadüfen oluşabilmekte idi!; Canlı hücreye: E kendiliğinden oluşabilecek kadar basit olan bu hücreyi kullanmak yerine uzman ekip bir hücre yapamamış mı? Aslında kısa bir paragraf bile, yaratıcıya işaret eden birçok işareti barındırmaktadır, tabii görebilene…!
Doğru şartları sağlayan kim? Yıllarca o şartları ve sonraki milyarlarca hücre arasındaki uyum ve diğer (Çevre, besin, koruma, yeme, büyüme vb) ortamları aynı oran ve şekilde devamını sağlayan kim? Tek yetişkin insan bile, doğup büyüyene dek birçok özel ortam ve aşamalardan geçerek hayat bulabiliyorken, milyonlarca çeşiti ile her türünden bitki, hayvan ve insanların “bir arada” ve “uyum içinde” devamını sağlayan biri olmadan yaşayabildiğine hangi “inanç” sizleri iman ettiriyor, inandırıyor! Tek hücreden bir insana geçişin her aşaması ayrı şartlara bağlı iken, aynı insandan farklı cins var etmek ve bunları birbirleri ile uyum içinde ve binlerce yıl boyunca devamını sağlamak nasıl bir “doğru şartlar” silsilesini gerektiriyor? Bir de bunu diğer hayvan türleri için tek tek ve birbirleri ile uyum halinde devam ettirildiğini düşünün ve bir de buna bitkileri ve tüm bunlarla uyum içinde işleyen akılsız varlıkları (gezegenlerin uyumundan su döngüsüne, atomlardan fiziksel-biyolojik kanunlara dek) ekleyin ve başa dönüp her birisinin birbirleri ile düzenini ve bunun milyonlarca seneyi bulan zaman süresince bunun devam ettiğini düşünün! Tek hücreyi bu teknoloji çağında oluşturamayanların, o hücrenin insana dönüşümünü, ‘zaman tanrı’larına bağlamaları da yine ve sadece “’iman’ ile açıklanabilir!
Kur’an’a hakaret ettiği için bir kızın fareye dönüştüğüne inanan cahil Müslüman’la, farenin insana dönüştüğünü iddia eden pozitivist evrimci ateist arasında hiçbir fark yoktur! Kur’an’daki, insanın maymuna dönüştüğü ‘benzetmesini’ (Bakara, 66) beğenmeyen ateistler, maymunun insana dönüştüğünü iddiasını, bilimsel ilan etmektedirler.
Kasap eti manavdan alıyor di mi? 634 kafir de beğenmiş ki, genel zeka seviyelerini tespit edebilmemiz için bedava anket yapmışta oldular, kendilerine müteşekkiriz!
Oyuncu Orhan Aydın adlı ateist arkadaşa cevabı bir haber ile verelim, diğer paylaşımlar zaten her şeyi kendiliğinden açıklıyor: “Sivas’ın Akıncılar ilçesinde, insanların “Allah razı olsun” demelerinin kendisini mutlu ettiğini belirterek 14 yılda 8 bin 500 ağaç diken ve 20 bin ağaç dikmeyi hedefleyen 70 yaşındaki Selim Petek’in hikayesini çok konuşuldu. Haberin servis edilmesinin ardından birçok kişi Petek’e teşekkür etti.” (İnternet Haber, 08.06.2020)
Balık canlı değil mi, oğlunuza et yedirdiğinizi defalarca ilan ettiniz, o et neden yasaklansın demiyorsunuz sayın Batu?! Kurban kesen İŞİD’çi ama köfteci Ramiz dayının sponsorluğu ‘caiz’ öyle değil mi sayın Sam? Bir tarafta kurbanı katliam olarak nitelendirenler, kendi sosyal medya paylaşımlarında kebab, köfte, salam, tavuk paylaşımı yapmasalar daha inandırıcı olurlardı! Üstelik hiç biri, en az 3’te birini bir fakirle de paylaşmamışken!
“Istakoz pişirilmeyi anlatan ve bunun videosunu paylaşan (28.08.2021) -ki istakoz canlı canlı kaynar suya atılır ve öyle pişirilir- Fatih Altaylı, “Kurban kesmeyin, hayvanlara eziyet etmeyin” dediği (26.06.2023) videosunda bir de, “Ben de tatilde boğa güreşlerini izlemeye gideceğim” demeseydi iyidi!
“Kendini ateist olarak tanımlayanlar arasında Tanrı inancını kesin olarak reddedenlerin oranı %8.8. Kendini dindar olarak niteleyen gençlerin arasında düzenli beş vakit namaz kılmanın oranı yüzde 28.6. ‘Ateist gençler arasında’ cuma namazı kılanların oranı %42.9 Oruç tutanların oranı %58.6” (SEKAM, Türkiye’de gençlik, 2016, s. 98, 101) “Yapılan iki araştırma, ateistlerin dahi dua ettiklerini göstermiştir.” (International Herald Tribüne, 18 Temmuz 1991) Yorumsuz!
.
Fiili dua nedir, nasıl yapılır bilmez; toplumsal görev dağılımından da habersiz ama bilgiç! ‘Dua nedir, nasıl yapılmalıdır?’ sorusunun cevabı için ‘Kader’ adlı yazımıza; ‘Dua ve bilim’ için ‘İslami emir ve yasaklar ve hümanizm’ adlı yazımıza bakılabilir.
-Deprem sonrası sosyal medya paylaşımlarından-
Yukarıdaki yorumlar, deprem sonrası enzakdan çocuk çıkarılırken ‘Allah’a hamd edenlere’ tepki için ateistlerce yazılardır. Enkaz başında uğraşan da ‘bizim takımdan’ IHH ekipleri! Masa başında akıl verenler ise klavye ateistleri! Çocuğa anlatır gibi ateistlere sıfırdan anlatalım o zaman: Allah – Haşa- kullarına, “malzemeden çal, kalitesiz malzeme kullan, kolonları kes” dese, yorumlar haklı olabilirdi. Ama Kur’an’ın emirlerinin (Örneğin, 114 sureden sadece ikinci suredeki aklı kullanma ile ilgili ayetlerini sıralayalım; Bakara, 44; 73, 75, -76, 170, -171,179, 197, 242, 269, 282) tersine, birileri aklını kullanmaz, daha az para ile daha çok kâr elde etmek için malzemeden çalar, “Aklını kullan, kul hakkına dikkat et” türü ilahi emirleri görmezden gelir; Heyelan bölgesine, dere yatağına bina yapıp, sonra ‘Rabb’i suçlarsa, bu hem cehalet göstergesi hem asıl suçluyu görmezden gelmek ve gizlemek amaçlı bir yaklaşım tarzı olur. Bizler asıl suçluları ilan ettiğimiz halde başka zamanlarda da ateistler, ‘Müslümanlar haklarını aramıyor, ahirete havale ediyor’ diye yine biz Müslümanları suçlarlar!
6236 ayet, bu bir! İki: Arapça dil bilgisi kuralı gereği ki, Fransızca’da da bu böyledir, kadın erkek karışık bir topluluğa hitap edilirken, erkek sığası/kipi kullanılır. Yani; erkeklerden de bahseden ayetler sonra artı 80 ayet! Ateistler bu kere de şöyle itiraz edeceklerdir kesin; Tüm emirler ve yasaklar da hep kadınlara!
Not: Kur’an’da erkek suresi yoktur ama Nisa/kadınlar, Ali İmran, Mücadele, Mümtehine gibi kadın isimleri taşıyan sureler vardır! Ayrıca kadının ana-eş olması bu arkadaşı neden germiş o da ayrı bir inceleme konusu! Malum, feminist geçinen tüm dernekler aile, anne adını duyunca geriliyor…! Devamı için, ‘İslam’da kadın hakları’ ve ‘Modernizm ve kadın’ adlı yazılarımıza bakılabilir.
Evrenin başı ve sonu vardır: Big-Bang, Entropi ve Big Crunch
Materyalist felsefeci George Politzer, ‘Felsefenin Başlangıç İlkeleri’ adlı kitabının 156. sayfasında mealen, “Evren eğer yaratılmış olsaydı, o takdirde sonsuz bir varlık tarafından ‘belli bir anda ve yoktan’ var edilmiş olması gerekirdi.” demektedir ki haklıda idi! Ve bilim ilerleyerek, kendisinin materyalist olmasına neden olan temel iddiasını yerle bir etmiştir!
Kur’an, yoktan yaratılan, genişleyen ve sonunda kıyametle yok olacak evrenden bahseder. Ayetler ve bilim ne diyor, sıra ile bakalım:
“O, yaratan, ‘yoktan’ var eden, şekil veren Allah’tır. Güzel isimler O’nundur.” (Haşr, 24) “O inkar edenler görmüyorlar mı ki, başlangıçta göklerle yer, birbiriyle ‘bitişik iken’ Biz onları ayırdık ve her canlı şeyi sudan yarattık. Yine de onlar inanmayacaklar mı?” (Enbiya, 30) İbn Abbas’tan gelen bir rivayete göre, yer ve gökler her ikisi bitişik tek kütle iken, Yüce Allah bunları birbirinden ayırmıştır. Ka’b, Dahhak, H. Basri, Said b. Cübeyr, Ata gibi ilk devrin önde gelenleri de bu görüşü benimsemişlerdir. Bunlara göre, bölünüp ayrılma, kütlenin ortalarında yer alan hava gücüyle meydana gelmiştir. Ka’b ise, ayrılmanın bir rüzgar sebebiyle olduğunu söyler. Tefsirinde tabiat ve gökbilimlerine yer veren Razi’de daha çok bu görüşü benimser. (Taberi İbn Cerir, Camiu’l-Beyan an Tevi’l-Kur’an, M. el-Babi el-Helebi, XVII/17-18; Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, XI/187-188; İbn Kesir, Tefsiru’l-Kur’anı’l-Azim, III/176-177)
Peki bilim ne diyor? Yapılan araştırmalar, evrenin ‘bir noktanın’ patlaması sonucu ortaya çıktığını gösteriyor. Araştırmalar, “Bu ‘tek nokta’nın, ‘sıfır hacme’ ve ‘sonsuz yoğunluğa’ sahip olması gerektiğini gösteriyor.” (Cüneyt Avcıkaya, Kolaycılığa kaçmanın adıdır deizm, s. 48; Yunus Kalkan, Big Bang teorisi’nin teistik deliller açısından değeri, yüksek lisans tezi, 2005, s. 34) “Tek noktan, ‘sıfır hacme ve sonsuz yoğunluğa sahip’ olmalıdır. Bilim, yokluk kavramını ancak sıfır hacimdeki nokta ifadesi ile tarif eder. Bu İslami literatürde, ‘yaratma’ demektir.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 33) “Big Bang ile kainatın ‘yok veya yok hükmünde bir noktadan’ meydana geldiği dile getirilmektedir.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm sonuçsuz serüven, s. 146, 205) “Büyük patlama adı verilen teori, evrenin yaklaşık 13 milyar yıl önce ‘bir sıfır noktasından’ büyük bir patlama sonucu başladığı ve gittikçe genişleyerek büyüdüğünü ortaya koymaktadır.” (Doktor Soner Duman, Allah’ım sorularım var, s. 23) “Evren, neredeyse ‘yokluğa yakın bir noktadan’ oluşmuştur.” (B. Erdem, Teistik argümanlar, s. 13) “Başlangıçta tüm hammadde ‘çok küçük noktanın’ içindeydi. Evren, 13.8 milyar yıl önce ‘leblebiden küçük noktanın’ içindeydi, bu noktada kütle çekimi kuvveti diğerlerinden ayrıldı. Sonra güçlü nükleer kuvvet, elektromanyetik kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet birbirinden ayrıldı. Evren sürekli ‘genişlemektedir.’ Yıldızlarla ilgili süreçlerde, bedenimizin yapı taşları olan karbon ve oksijen gibi atomlardan oluşmuştur.” (Caner Taslaman, Neden Müslüman’ım ? s. 38-39, 260) “Evrendeki bütün madde ve enerji hayal bile edemeyeceğimiz bir yoğunluk ve sıcaklığı olan ‘küçücük bir bölgede’ toplanmış olmalıydı; yeterince geriye gidebilseydik şimdi büyük patlama dediğimiz, her şeyin başladığı zamana ulaşırdık.” (Stephen Hawking, Büyük Tasarım, s. 106) “Çok uzun bir süre için ne atomlar vardı, ne de atomların içinde yüzebilecekleri bir evren. ‘Hiçbir şey yoktu. Hiçbir yerde hiçbir şey’ yoktu.” (Bill Bryson, Hemen Her Şeyin Kısa Tarihi, s. 2) “Evren, 10-43 saniyede ‘bitişiktir.’ Bu, bir Saniye’nin milyonda birinin, milyonda birinin, milyonda birinin, milyonda birinin, milyonda birinin, milyonda birinin, milyonda birinin, onda biri demektir! Kainat bu zaman aralığında yaratılmaya başlanmıştır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 233)
“Biz göğü ‘büyük bir kudretle’ bina ettik ve şüphesiz Biz (onu) ‘genişletici’yiz.” (Zariyat, 47) Arapça’da, v-s-a (genişlemek) kökeninden türeyen ‘Vasi’un’ kelimesi de ‘geniş’ anlamına gelir. ‘Musiun’ kelimesi de bu kelimeden türemiş, ‘genişleten ‘ anlamındadır. İbn-i Zeyd, Zeccac, İbn-i Kesir, Fahreddin Razi, Ebussuud Efendi, Mukatil b. Süleyman, el-Firuzabadi, el-Taberani ve İbn Cerir Taberi, Elmalı Hamdi Yazır ve Ebu Suud Efendi’nin Kur’an tefsirinde de bu kelime bu anlamda geçer. “Geceyi, gündüzü, Güneş’i ve Ay’ı yaratan O’dur; her biri ‘bir yörüngede’ yüzüp gidiyor.” (Enbiya, 33) Yörüngeler bilimsel olarak 17. yüzyılda ispat edilmiştir. Rahman 5. ayetle, Enbiya 33. ayet bir arada okununca; Bir hesaba (Kur’an’da geçen kelime ‘HüSBan’ aynen Türkçeye de geçmiştir: HeSaP) göre hareket eden ve yüzen Ay ve Güneş (ve gece gündüzün yaşandığı dünya) bir yörüngede yüzerler! “Allah’ın, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağı.” (Enbiya, 104) ve “Dağlar darmadağın olup ufalandığı.” (Vakıa, 5; Zümer Suresi 68) zaman ise kıyamet kopacaktır.
“Eğer Planck süresi içinde (evrenin başlangıcından sadece 10 üzeri eksi 43 saniye sonra) genişleme ve çökme kuvvetlerinin oranında 10 üzeri 55’te 1 kadar küçük bir farklılaşma olsaydı, ya genişleme çok hızlı olacak ve evrende galaksiler oluşmayacaktı, ya da daha yavaş genişleme yüzünden sonunda çok hızlı bir çöküş vuku bulacaktı.” (A.H. Guth, ‘Inflationary Universe’, Physics Reviewd, 23, 1981, s. 348)
Big Crunch: Büyük Çöküş: Bilim adamları evrenin kütlesi yeterli miktara ulaştığında, çekim kuvvetleri nedeni ile bu genişlemenin duracağını ve bunun, evrenin kendi içine çökmeye, büzülmeye başlamasına sebep olacağını bildirmektedir. (Philip Ball, “Black Crunch Jams Universal Cycle”, Nature, 23 AralIk 2002; Dr. David Whitehouse,“Universe is ‘doomed to collapse’”, BBC News Online, 22.10.2002, http://news.bbc.co.uk/1/hi/sci/tech/2346907.stm; Mark Schwartz, “Cosmic ‘big crunch’ could trigger an early demise of our universe”, Stanford Report, 25 Eylül 2002) “Herşey bir protondan bile küçük bir nokta şeklinde küçülecek. Aşama aşama negatif hale gelen kara enerji, evrenin dengesinin değişmesine sebep olacak ve büzülüp çökecek.” (Mark Schwartz, “Cosmic ‘big crunch’ could trigger an early demise of our universe”, Stanford Report, 25 Eylül 2002)
Evet, bilim Kur’an’ın dediklerine gelmekte, ‘’yok’tan yaratılmadan ‘genişleme’ye ve sonunda ‘kıyamet’e dek ayetleri onaylamaktadır. Normalde patlamalar yıkım getirir; Big Bang ise düzen getirmiştir. Entropik prensibi gereği, kontrol edilmeyen süreç kaosa meyillidir. Düzen koruma sona erince kıyamet kopacaktır.
Bir iki bilimsel adım atıp bir metali havada tutmaya “Bilim” denir ve internet aramalarında bilim yazınca önce bu örnek ilk sırada yer alır! Ama o metalin milyarlarca kat büyüğü, milyonlarca yıldır aynı yörüngede döner, üzerinde yürüyen, sürünen, uçan, yüzeni ile milyonlarca çeşit canlı binlerce senedir bir arada yaşar ve bunları sağlayanı inkar etmek kimilerince rasyonalizm/pozitivizm diye yutturulmaya çalışılır!
İnsan, bitki, hayvan her canlı kendine özgü bir sistemine sahiptir. Bu sistemler birçok parçalardan oluşur ve tümü de hem kendi içinde hem diğer tüm türlerle uyum içindedir. Tüm canlı ve cansız varlıkların birbiriyle uyumlu bir şekilde yaşamı devam ettirmesi, bir düzen koyucu ve koruyucuyu zorunlu kılar.
Prof Dr Güner Sönmez: “Bir iki cümle sarfetmek için; beyin, omurilik, sinirler, diyafram, akciğerler, ses telleri, dil, dudaklar ‘kusursuz bir uyumla seferber’ olur.”
(Video: instagram.com/drgunersonmez/reel/C1EUsOOKMPC) derken, ateistler bu cümleyi şöyle tamamlar: Düzenleyen yok, tamamen tesadüf!
Yerlisi, yabancısı aynı, bilim var; ilim, idrak, tefekkür yok!
Ateist Prof. Kerem Cankoçak: “Bir düşünsenize; 13 milyar yıl önce yaratıyorsunuz, bekliyorsunuz bekliyorsunuz yaklaşık 9 milyar yıl sonra güneş sistemi oluşuyor, sonra dünya oluşuyor, sonra yine bekliyorsunuz birkaç milyar yıl daha geçiyor çok hücreli canlılar ortaya çıkıyor, kambriyen geliyor geliyor yine bekliyorsunuz maymunlar iki ayaküstünde yürümeye başlıyorlar, evrimleşiyorlar. 200 bin yıl önce atamız homo sapiens ortaya çıkıyor. Yine bekliyorsunuz mağara döneminde insanlar birbirini yiyor, yamyamlık var. Buraya kadar hiç bir müdahale yok, geliyor geliyor, 2000 yıl önce gökten vahiy iniyor. Böyle bir şeyin olmayacağı zaten belli.”
“İnsanın üzerinden, henüz anılmaya değer bir şey olmadan önce uzun dönemden bir süre geçmemiş miydi?” (İnsan, 1) Ateist akademisyen hem Kur’an’da var olan bir dönemi gündeme getiriyor hem de sonra ateizme çıkarım yapmaya çalışıyor! Ayrıca bu akademisyen ama daha ‘yaratıcının yarattığı zaman ile sınırlandırılamayacağını’ bile bilmemektedir! Zaman, biz insanlar için söz konusudur. Allah (cc) için MÖ 2453 veya İsa’dan sonra 2453 diye bir zaman söz konusu değildir! Yazarı kitabın içinde, Bill Gates’i Windows’da, ressamı resminde arayan; sonsuz olanı sonlu olan yarattığına sığdırmaya çalışan ateist akıl, hem zaman Big bang ile başlamadığını düşünemez hem evrimi bilimsel kabul edip ateizme ulaşır! Nerden bakılsa bu iddialar tutarsızlık ve mantıksızlık içermektedir ki, bu ateist zihniyet bir de Kur’an’da çelişki aramaktadırlar! Detay için, ‘Ateizm yanılgısı’, ‘Evrim’, ‘Kur’an’da çelişki yoktur’ adlı yazılarımıza bakılabilir!
Okan Bayülgen’im ‘Uykusuzlar Kulübü’ adlı programına katılan Prof. Kerem Cankoçak, “Madde, evren, yıldız, gezegen, canlı, bilinç kendiliğinden oluşur” derken, kendiliğinden oluşmayan “50 soruda Maddenin evrimi “adlı kitabının reklamını yapmaktadır! Evrimci rasyonel pozitivist Çağrı Mert Bakırcı’da, “Herşey kodlardan oluşmaktadır, hatta benim sitem bile” diye ‘kodland’ reklamı yaparken, evrenin kodlayıcısı olabileceğini düşünememektedir!
Halbuki “Zaman, büyük patlama ile başlamıştır.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 146) “Evrende geçerli olan kuralları belirleyen zaten tanrının kendisidir ve tanrının kendi kurallarını mahkum olduğunu zannetmek, onu hiç tanımamaktan kaynaklanan bir hata olur. ‘Big Bang teorisi ile artık, maddenin yanı sıra uzay ve zamanında bir başlangıcı olduğu’ sonucuna varılmaktadır.” (Selçuk Kütük, Ateizm Yanılgısı, s. 102, 146) “Big Bang göstermiştir ki, zaman dediğimiz kavram evrenin var olması ile başlamıştır.” (Alper Bilgili, Bilim ne değildir? s. 109) “İzafiyet Teorisi bizi mutlak zaman düşüncelerini terk etmeye zorlar, uzay ve zaman birbirine bitişik ve kopmaz biçimde bağlıdır.” (Fritjof Capra, Batı düşüncesinde dönüm noktası, s. 95)
Kısaca, zamanı yaratan Allah’ı zamanla sınırlandırmaya çalışan akla ateist akıl denir!
Dün dündür diyen ateist akıl!
Atehöst’e teşekkürler
Ateist Ayşe Hür: “Allah neden evreni bu kadar hassas yaratsın?” Ateist Ergi Deniz Özsoy: “Hücre neden yaratıcı bu kadar kompleks yaratsın?”
“Eğer yıldızlar birbirlerine biraz daha yakın olsalar, astrofizik çok da farklı olmazdı. Ama bir fark daha olurdu: Bu manzarayı seyredecek olan ‘ben’ olmazdım. Uzaydaki bu devasa boşluk, bizim varlığımızın bir ön şartıdır.” (George Greenstein, The Symbiotic Universe, s. 21) “Eğer evren yaşam için uygun bir mekan olacaksa, süpernova patlamaları çok belirli bir oranda gerçekleşmeli ve bu patlamalar ile diğer tüm yıldızlar arasındaki uzaklık, çok belirli bir uzaklık olmalıdır. Bu uzaklık, şu an zaten var olan uzaklıktır.” (Michael Denton, Nature’s Destiny, s. 11) “Sadece yaşam dostu bir gezegende değil aynı zamanda yaşam dostu bir evrende bulunuyoruz. Fizikçilerin hesabına göre, eğer fizik kanunları ve değişmezleri bir parça bile farklı olsaydı, evren yaşamı imkansız kılacak şekilde gelişirdi” (Ateist Richard Dawkins, Tanrı Yanılgısı, s. 135)
Ateistler ne olsa kabul edecekler? Georges Politzer gibileri ‘evrenin başlangıcı olduğu bulunursa kabul ederiz’ dediler, etmediler. Hücre basit olduğu için kendi kendine oluşur (Evrim) dediler, hücrenin kompleks olduğu bulununca da, ‘şimdi de niye bu kadar kompleks?’ diyorlar! “Onlar Allah’ı gereği gibi takdir edip tanımadılar.” (Zümer, 67)
Evreni oluşturan şeyler, bilinçli olmayan yasalar (Nükleer kuvvet, zayıf kuvvet, çekim kuvveti ve elektromanyetik kuvvet) sayesinde var olur. Evreni oluşmasına neden olan bu yasalarda bilinç yoktur. Bilinci olmayan bu yasaların bilinçli ve düzenli/uyumlu bir sistemi var ediyor olabilmesi, bu yasaların bir bilinç tarafından tasarlandığını kanıtlar.
“Ateizm, bilimsel değil, psikolojiktir.” (Fred Hoyle, Chandra Wickramasinghe, Evolution from Space, s. 130) “Tanrı’ya inancın önündeki engeller rasyonel değil, genel anlamda, psikolojiktir.” (Paul C. Vitz, Ateizmin Psikolojisi; Alıntı: Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 2013/1 , Cilt 2, Sayı 2, s. 133) New York üniversitesi psikoloğu Paul C. Witz, ‘Ateizmin psikolojisi’ isimli kitabında, “önde gelen ateist düşünürlerin sorunlu aile hayatlarına sahip olduklarını” söyler. Ona göre “tanrıya inancın önündeki engeller rasyonel değil genel anlamda psikolojiktir.” (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 45)
Türk ateist ancak cennet ehline, o da ahirette gözükecek Yaradan’ı bu dünyada görmek istemektedir. Pardon ama O (cc) gözükse veya senle chat yapsa “imtihan” denen şeyin bir anlamı kalır mı? Cevaplarını önceden gördüğün şeye imtihan denebilir mi? İnternet forumlarının bile bir yöneticisi var da bu kainatın yok öyle mi?! “Bilgisizler, dediler ki: “Allah bizimle konuşmalı veya bize de bir ayet gelmeli değil miydi?” Onlardan ‘öncekiler de’ onların bu söylediklerinin benzerini söylemişlerdi. ‘Kalpleri birbirine benzedi.’ Biz, kesin bilgiyle inanan bir topluluğa ayetleri apaçık gösterdik.” (Bakara, 118)
Süleymani ve Selimiye Camilerini görüp de Mimar Sinan’ı görmediği için bu eserlerin mimarını reddetmek ne kadar rasyonel ise ateistler de o kadar rasyoneldir!
Allah ve dolayısı ile ilahi emir ve yasaklar endişe değil huzur kaynağıdır! (‘İslami emirler ve hümanizm adlı yazımıza bakılabilir’) Ayrıca, İslam hayatın hangi tadını almaya engel olmaktadır? İnsana zararlı olanlar dışında İslam zaten hiçbir şeyi yasaklamamıştır! Allah’ın olmadığını iddia eden hangi materyalist toplum ayakta kalabilmiştir? İşte en güçlü ateist devler SSCB, işte Varşova paktı ülkeleri, işte Küba!
“Londra’ya ateist otobüs. Tanrı büyük olasılıkla yok. Öyleyse endişelenmeyi bırakın ve hayatınızı yaşayın.” (Hürriyet, 22.10.2008) “Ateist teori açısından bakınca, yok olup gideceğimiz bir hayat… Niçin alabildiğince ‘pervasızca’ yaşamayacaksınız ki?” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 328)
Ece Temelkuran: “Ben bu kitabı yazmadan önceki bir yıl Kur’an-ı Kerim çalıştım. Bimediğim bir şeydi. Çok büyük eksiklikti. Hz Muhammed’in hayatını, islam tarihini öğrendim. (Hürriyet, 2.2.2013) Ece hanım yılların ateisti ama Kur’an ve peygamberini okumadan inkar etmiş!
İddia: Millet uzaya mekik yollarken biz şeytan taşlıyoruz. Gerçek: Türkiye ‘Göktürk Uydusu’nu uzaya gönderince devrimci ODTÜ’lüler taş ve Molotof ile olayı protesto ederler! “ODTÜ’de uydu savaşı. ODTÜ’de Göktürk-2 uydusunun uzaya fırlatılması nedeniyle düzenlenen töreni protesto eden öğrencilere polis müdahale etti. Öğrenciler polise misket ve taş attı.” (Milliyet, 19.12.2012)
Oruç ile alay eden ateist kesim oruç (!) tutuyor!
Ölümüne oruç ‘yaşatırmış’ ama sabrı öğreten ve nimetin değerini kavratan oruç dinsel gericilikmiş!
Babası nedeni ile aldığı dini bilgilerle imam, müezzinlik yapabilecek kadar bilgisi olan, 1968’den itibaren işçi hareketi içinde yer alan, kaynakçılık yapan bir işçi olan Maskar 1977 yılında da TKP’ye üye olur. Maskar babasından Kuran’ı tecvitle okumayı öğrenir. Bazen müezzinlik bazen de imamlık yapar. Anneannesi, tek evladı olan annesine bir Ermeni ismi olan Mayrik ismini verir. Babasının onu okutacak parası kalmadığı için liseyi bırakmak zorunda kalır ve bu olay onu çok sarsar. Köylere gittiğinde daha çok Bakara Suresi’ni okur. Dinleyenler de hüngür hüngür ağlarmış.” (Birgün, 16 Nisan 2011; Haber sol, 08.09.2020) 22 Eylül 2018 tarihli kendi facebook sayfasında Suriyeli karşıtı ırkçı bir paylaşım yapan Maskar, bir gün önceki (21 Mart 2013) paylaşımında ise, “Ermeni yetimi Ruhi Su Razmig Sucuyan bütün ailesini soykırımda kaybetti.” ve “İmam Hatip” diyene, “Hayır, bilimsel eğitim”; “şeriat” diyene “sosyalizm” diyeceksin.” şeklinde paylaşım yapmakta idi! Diğer paylaşımlarından birkaçıda şöyledir: Küba sağlıkta neden ‘en başırılı’ ülke? Kadınların çuvala girmesini istiyorlar. Fidel yaşıyor. Ne beş vaktin ezanı, ne anjelüs çanları. Süryani Halk Kahramanı Şemun Hanne Haydo. “Fabrika Ayarlarına Dön Türkiye” adlı paylaşımında ise 1975 tarihinde resmi geçit törenindeki mini etekli kızların resimleri ile 2016 tarihli başörtülü kız öğrencilerin sotoğraflarını paylaşmakta idi. Diğer paylaşımları da komünizm ve Lenin reklamları ile doludur… Gelelim Bakara Suresine: Bakara suresine adını veren ‘Bakara’ kelimesi, ‘İnek’ anlamına gelir. Kurban olarak kesilmesi emredilen (Bakara, 67-71) ineğe tapanlar üzerinden Allah’a isyana yolculuğu, Yahudilerden başlamış (A’raf, 148) günümüz ateistlerini de kapsayacak şekilde yoluna devam etmektedir.
İnek sadece bir hayvan adı değildir! O aslında nankörlüğün alameti, verilen nimetlerin değerini bilmemenin simgesidir. Yahudileşme yolunda, vahyi terk edip dünyevileşmeye yönelenlerin işareti, ilahi vahiyden uzaklaşıp sahte ilahlara tapmanın sembolüdür. Yani ayette geçen inek, vicdanın sesinin bastırılmasını temsil etmektedir. İnek, nefsi ilah edinmenin ve şeytanın vesvesesinin dünyadaki maddeleşmiş halidir. İyilikten anlamamanın, kibrin ve azgınlığın adıdır. O inek ölmemiş; Hinduizm, Hristiyanlık veya ateizm adı altında, vahyi reddedip yerine sahte putlar edinenler şeklinde aramızda yaşamaya devam etmektedir! Bu ‘Bakara’nın yani ineğin Musa aleyhisselam tarafından kesilmesi de, aslında putların; kutsallaştırıp tapılan putların/ideolojilerin bir tebliğci tarafından kesilip yok edilmesi anlamına gelmektedir! Yoksa olay tek başına kesilen bir hayvan meselesi değildir! Bu ad boşuna bu sureye verilmemiştir! Onu sadece bir hayvan adı olarak anlamak, Kur’an’ın ruhunu ve mesajını anlamamaktır. Anlamadığını inkar eden de aslında cahilliğini itiraf etmektedir! İşin ilginci oryantalist bir Hristiyan olan Riccoldo, “vahiyden kaynaklanan bir metinde bulunması uygun olmayan, bazı surelerin hayvan adı taşıması gibi hususların, Kur’an’ın vahiy kaynaklı olmadığının delili” olarak ileri sürmüş.” (Fuat Aydın, Batı İslam Arkeolojisinin Algısı, s. 51) olmasıdır! İslam’ın ruhunu anlamayan imam (!) ile Hristiyan oryantalist kafa aynıdır; imam (!) oryantalist kadar İslam’a uzaktır. Tabii bu iki kafadaşa, ‘Oxford’ kelimesinin ‘öküz geçidi, kalesi’ anlamına geldiğini hatırlatıp, biri Marxist diğeri Hristiyan iki oryantalistten alıntı yapıp konuyu sonlandıralım: “Marksist Robinson bile ‘Mahomet’ isimli kitabının girişinde, “Bir inkarcı olmasına rağmen yine de Hz Muhammed’in peygamberliğini takdir etmemeye hakkının olmadığını” belirtmektedir.” (Selahattin Sönmezsoy, Kur’an ve Oryantalistler, s. 144) İngiliz oryantalist “Arberry, “Ben Müslüman değilim, ancak İslamiyeti anlamak isteyen her insan Kur’an adı verilen kitabı hafife almaya veya onun hakkında cahilce hükümler yürütmeye yeltenmemelidir. O insanlığın en büyük abideleri arasında sayılır.” (Selahattin Sönmezsoy, Kur’an ve Oryantalistler, s. 219) demektedir.
Olmayan uzaylılara inanan materyalistler DNA’nın şifresinin tesadüfen oluştuğunu kabul etmektedirler!
Ateistler bu tür paylaşımlarla güya Müslümanlar ile alay etmektedirler
Kur’an’da değil her cümle, her kelime veya her harf bile bir nedenle bu kitapta bulunur ve bir hikmeti vardır. (‘Kur’an ve Bilim’ adlı sayfamıza bakılabilir.) Bu ayet tek başına bile, ateistlerin iddiasının aksine bilimsel bir mucizedir: Hz Meryem, doğum sancısı çekince (Meryem, 23) bir melek ona, “Hurma ağacını kendine doğru silkele ki sana taze hurma dökülsün. Ye, iç, gözün aydın olsun.” (Meryem, 25-26) diye seslenir. Çünkü Hurmada bulunan oksitosin maddesi modern tıpta da doğumu kolaylaştırıcı bir ilaç olarak kullanılmaktadır. (Zekeriya Aktürk, Memet Işık, Besin Değeri ve Sağlık Açısından Hurma; Doç.Dr. Pınar Kadiroğulları, instagram.com/doc.dr.pinarkadirogullari/reel/CzQjByqqfXq) Oksitosin, doğumu kolaylaştırıcı etkisi nedeniyle pek çok kaynakta “rapid birth” yani “hızlı doğum” ifadesiyle tanımlanmaktadır. “Doğum sonrası kanamayı önlemek için oksitosin doğumdan sonra mümkün olan en kısa sürede uygulanmalıdır.” (National Institutes of Health/Amerikan Ulusal Sağlık Enstitüleri, pmc.ncbi.nlm.nih.gov/articles/PMC4476866) Peki, ateistler bundan etkilenir mi? Hala onlara komik mi geliyor ayet? “Şimdi siz gaflet içinde eğlenerek bu söze mi şaşıyorsunuz, gülüyorsunuz da ağlamıyorsunuz? Haydi Allah’a secde edin ve O’na kulluk edin. ” (Necm, 59-62)
Doktora öğrencisi Pelin D. Çolak’un sosyal medyada yaptığı bir açıklama! “Madde nasıl ortaya çıktı, henüz bunun fiziki açıdan çok temellendirilmiş bir yanıtı yok! Ama bunun ileride olmayacağı anlamına gelmiyor.” Bu açıklama tıp doçenti Ümit Sayın’ın açıklamasını hatırlatmaktadır: “Hiç bir fosil bulunmasa bile bu evrim kuramını çökertmez. Varsayalım ki henüz hiç bir fosil bulamadı. Bu tüm ara canlıların, doğaya karıştığını gösterir. Diyelim ki tüm fosiller fos çıktı ! Bu bile evrim kuramını çökertmez.” (Ümit Sayın, “Uçtu Uçtu Dinozor Uçtu”, Bilim ve Ütopya, Kasım 1998) Eğer pozitivizm bu ise, o zaman “Evrenin düz olduğu doğrulandı.” (https://map.gsfc.nasa.gov/universe/uni_shape.html ; NTV, 11 Ekim 2023) nasılsa, ‘aslında dünya da düz, sadece yüz sene sonra deliller bulunacak’ deyip işin içinden çıksak, biz de rasyonalist bir iddiada bulunmuş olur muyuz acaba?!
Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık okuyan öğrencilerin dersine, ders öğretmenleri misafir bir evrimci akademisyeni misafir eder. Akademisyen öğrencilere bilimsel (!) açıklamalarda bulunur: “Tekerlek nasıl evrildi ise insanlıkta öyle evrimleşmiştir!” Öğrencilerden biri (Cemil M.) kalkar ve “Hocam, tekerlek ‘kendi kendine mi‘ evrildi?” diye sorar! Tabii cevap vermek yerine hemen konuyu değiştirir evrimci akademisyen!
Empirik materyalizm
Stanley Miller 1953 yılında bir deney (Miller-Urey Deneyi) yapar ve ilkel atmosferide bazı aminoasitlerin sentezlenebileceğini gösterdiğini ileri sürer. Ama deneyini yaparken ortamı (soğuk deney ile) sonuç alacağı şekilde kendisi ‘ayarlamıştır.’! (Detay, ‘Evrim’ adlı yazımızda)
Turan Dursun’da nasıl ateist olduğunu şu şekilde anlatır: Bir gün eline bir süpürge alır ve su dolu kovaya daldırır, duvara sürter, duvarda şekiller belirir: Yüzyıl Dergisi, Yıl 1, 1990, sayı 6: “Allah’a inanıyordum. Ancak ‘deneyimler yaptım’ kendi kendime. Su dolu kovanın içine süpürgeyi batırıp duvara sürdüm. Şekiller bir ‘rastlantı.’ Dünya’nın oluşumu da öyle olmasın? Bu arada o da (Allah) tümden silindi.” Bu ‘bilimsel deney’ sonunda ‘Acaba evrende böyle tesadüf sonucu oluşamaz mı’ diye düşünmüş ve ateist olmuş bu empirist arkadaş. İyi de, “o kova, o su, o süpürge, o duvar, onları bir araya getiren bir el, akıl ve irade olmasa o şekil oluşur mu idi?” diye ‘düşünmedi’ tabii! “Ne de az düşünürsünüz?” (Mü’min, 58)
Yaptıkları deneylerinin aslında yaratıcıya işaret ettiğinden habersiz bu iki empirist arkadaşlar kendilerini rasyonalist, pozitivist, determinist, septik kabul ederler ama biz de onlara göre bilim karşıtı, usdışıcı birer irrasyonel kişileriz!
Tabakta tane tane dilimlenmiş görse ‘biri hazırlamış’ diye düşünülür! Ama biri bunu otomatiğe bağlayanca, onu reddedenepozitivist deniyor! Ey ateist arkadaş, kozmik enerji, tesadüf tanrısı ve evrim el ele verip şans eseri sanata hayat verdiler ve maymun torunu olan size bu hoş görüntülü tatlı atom bileşenleri sundular. Evrene bir pozitif enerji göndermeye ne dersiniz? Hadi yogaya!
Ülker Napoliten çikolatasını düşünelim: Dışında naylon bir ambalaj vardır. Ambalajın içinde bir kutu, kutunun içinde 8 adet çikolata bulunur. Bu çikolataların her biri de ayrı ayrı kağıttan ambalaj içinde bulunur. Elimize bir de bir mandalina alalım ve düşünelim: Çikolata kutusunu sallarsak ondan ses gelecektir; ambalaj aşamasında israf edilmiştir. Ambalajı çıkarılmadan çikolata da yenememektedir. Önce en dıştaki plastik, sonra kutu sonra her çikolatanın kendi özel ambalajı açılmalıdır. Her ambalaj tabiat için bir çöptür, plastik olanları daha geç olmak üzere tabiat tarafından yıllar içinde eritilebilecektir! Çikolatayı toprağa gömsek hiçbir zaman bir çikolata ağacı elde edemeyiz. Gelelim mandalinaya: Salladığımızda içinden ses gelmez, sıfır hata ile ambalajlanmıştır! Mandalinanın ambalajını soyunca tabiatta çöp oluşturmaz, aksine geri dönüşümlü olarak büyük bir mekanizmanın küçük bir parçası olduğunu ispat eder şekilde kabuk hemen çürür ve geri dönüşümlü olarak sıfırdan görevini yapmaya yeniden başlar. Mandalinanın dış ambalajı/kabuğu soyulunca her dilimi için özel olan ambalajını soymaya gerek yoktur. Her dilim ambalajı ile tüketilebilmektedir! Yenen mandalina da sağlığa yararlıdır, vücud savunmasını güçlendirir. İçinden çıkan her çekirdek zamanla birer mandalina fabrikasına dönüşme kapasitesine sahiptir! Ama çukalatayı yapan varken mandalina “Tesadüfen, doğal seleksiyon” ile oluşmuştur!
Çikolatayı çok seven biri gitse, çikolatanın fabrikasını incelese, birçok girdi, çıktı, elektrik, çöp, atık ile karşılaşacaktır. Onları göz ardı edip çikolatayı çok seven bu arkadaş, fabrikanın duvarına yapışsa, sarılsa, öpse ve “Sana teşekkür ederim, ne kadar güzel şeyler üretiyorsun!” dese, bunu görenler o kişi hakkında ne düşünürler acaba? “Bu adam zeka özürlü herhalde.” derler ve adamı ya tımarhaneye sokarlar ya da alaya alırlar. Aynı şey mandalina seven için de söz konusudur. Bu kişi de mandalina ağacına gidip onu gözlemlese, görecektir ki, fabrikanda karşılaşılan enerjiden çöpe hiçbir sorun bu ağaç için söz konusu değildir. Yıpranan parçalar direk geri dönüşüm mekanizmasında kullanıma hazır hale gelmektedir. Bu kişi ağaca yaklaşıp ona sarılsa ve “Sen ne kadar harika bir ağaçsın, ne güzel mandalinalar yapıyorsun, sana helal olsun.” dese, dışarıdan sizce bu sahne nasıl algılanır? Gerçekte mandalina ağacı akıl ve irade sahibi değildir, sadece kendisine kodlanan görevi yerine getirmektedir: Çamuru güneş ile birleştirip kendine kodlanan görev ne ise; mandalina tohumu/çipi çamuru mandalina, elma çipi aynı çamuru elma, limon çipi limon, biber çipi aynı çamuru bibere dönüştürür; ayrı renk, tat, koku, şekil, ambalajla! Asıl konumuza dönersek; çikolatayı beğenen binasına, tuğlasına değil sahibine teşekkür etmelidir. Mandalinayı beğenen de ağacına değil onun amirine (Yaradan’ına) teşekkür etmelidir. Tabiat ana yaratmaz, bahşetmez, hediye etmez! Doğa/toprak ana yoktur. Her ağaç, su, taş, hayvan; kısaca canlı cansız her ‘yaratılan’ bir araya gelerek kendilerine kodlanan görevleri yerine getirir. Bu görevleri o kadar uyumlu, dengeli ve ahenk içinde yerine getirirler ki, bazı basireti kapalı kişiler bu uyum ve dengeyi aşıp, kanunları koyan ve işleteni göremezler.
İnsan ürünleri bir kesikle çalışmaz hale gelirken, Yaradan’ın ürünleri bir kesikten hayat bulmaktadır! Ateistin teslis inancına göre bu çiçek; Kozmik enerji, tabiat ana ve bencil gen üçlemesinin bir ürünüdür.
Bir uçak düşünelim. Her tarafı açık, altında üstünde, sağında solunda oturabiliyor, yüzebiliyor, koşabiliyor, her türlü spor hareketleri yapılabiliyor. Sizin dışınızda da milyarlarca canlı bitki, hayvan, her biri birbiri ile ilişkili ve uyum içinde, aynı ortamda ve ilişki ağı içinde yaşamlarını devam ettiriyor. Bu uçak hem kendi etrafında dönüyor, hem de hedefine yakıtsız, motorsuz, pilotsuz olarak ulaşıyor. Ateistlere göre bu uçak tesadüfen oluşmuştur!
Akılsız ve şuursuz hayvanlara kamuflajı, arıya arada boşluk bırakmayacak şekilde petekleri, kuşa mühendislik harikası yuvayı yapmayı öğreten doğal seleksiyon ve bencil gen’lere sonsuz teşekkürler!
Evrende tesadüfe tesadüf edilmez
Fransız komünist partisi eski sekreteri Roger Garaudy.
Artık hiçbir şeyin göründüğü kadar basit olmadığını, her şeyin şifreler ve kodlamalardan oluştuğunu biliyoruz
Newton yasalarına göre, evren mekanik bir makine gibi işlemekte, otomatik, ardarda gelen ve tahmin edilebilir ihtimallerle çalışmakta idi. Ama izafiyet ve kuantumdan sonra artık, iki madde (mesela A ile B maddeleri) etkileşime geçince illa C maddesi ortaya çıkacak diye bir zorunluluk yoktur! C, D, E şıkları söz konusudur. İşin daha ilginci, ortaya çıkabilecek olan bu şıklardan her birisi de başka bir madde ile (mesela F) ile etkileşime girince ortaya çıkma olasılığı olan alternatifler bir kat daha fazla artmakta (mesela G, H, I gibi) ve bu döngü her defasında, varlıkların etkileşimi oranında artmakta ve alternatiflerin tahmini her aşamada daha da zorlaşmaktadır. Ama evren tüm bu ‘kaos görünümüne’ rağmen tıkır tıkır işlemeye devam etmektedir. Çünkü, her bir ihtimali bilen ve en doğru tercihi seçip işleme koyan; evreni yöneten ‘Malik’ ve ‘Rab’ olan Allah (cc) her an evrene müdahile etmektedir. “Allah her an iş üzerinde, her an yaratma halindedir!” (Rahman, 29) Ve’l-hamdü l’illahi Rabbim alemin.
Ateistlere sorular
Big Bang’i kim tetikledi? Cansızdan nasıl canlı oluştu? Canlı nasıl irade, akıl, vicdan, duygu sahibi oldu? Aklın ürünü bilim ve teknoloji kullanılarak, canlı türlerinden ozona her sistem bozulmakta, savaşlardan sömürüye dünya hızla sona yaklaşmaktadır! Tabiatın dengesi bozuldu, nükleer ve teknik buluşlar insan neslini her yönden tehdit etmektedir. Bilim neden ürettikleri ile her şeyi hızla tüketmektedir?! Aklın ürünü olmayan (!) doğa, insandan önce uyum içinde bir bütün olarak tıkır tıkır işlemekte idi! Hani bilim insanları tanrı seviyesine (Homo Deus) çıkaracaktı?! Sonunda tabiat ana mı insanı cezalandıracak, kozmik enerji mi belamızı verecek?
Ateist ideolojiler neden hep baskıcı, totaliter ve zalimdir? Emekçi (!) devletlerde neden işçiler az bir ücret ile çalıştılır? Komünizmin doğduğu merkezler olan Almanya, Fransa gibi ülkeler neden kapitalizmin merkezi konumundadır? Emekçileri, dünyayı sömüren bu ülkelerde neden proleter bir devrim yapmazlar? Ateist kuzey Avrupa ülkelerinde neden uyuşturucu kullanımı, tecavüz ve intihar çok yaygındır? Neden Afrika ülkeleri hala, medeniyetin beşiği olduğu iddia edilen ve demokrasi ihraç etmekle meşhur ülkelerce sömürülmektedir? Kapitalizmin en son teknoloji ürünleri neden gittikçe daha az ömürlü olmaktadır? BM’nin yaraya merhem olduğu bir zulüm, IMF’nin kalkındırdığı bir ülke var mıdır? Kürtajdan eşcinselliğe neden her türlü olumsuz fikirler hep gündemde tutulmaktadır? Neden devamlı aile kurumu modern hayatın hedefindedir? Din savaşları mı yoksa komünist-kapitalist ve faşist nedenli savaşlar mı daha çok insan kaybına neden olmaktadır? İnsan hakları sadece beyaz ırktan olan Batılılara ait bir özellik midir? Sarı ırkı sömüren, siyah ırkı köleleştiren, kızılderili ırkı yok eden hangi dinin temsilcileridir? Şoförsüz araçlar son teknoloji ürünü de, motorsuz, pilotsuz, benzinsiz, her tarafı açık olan dev uzay gemisi olan dünyamız değil midir? Bilim ve felsefe gibi iki pozitivist akım neden her seferinde bir önceki teorinin yanlışlığını kanıtlayabilerek ancak ilerleyebilmektedir? Bu, bilimin kutsanmaması gerektiğinin kanıtı değil midir?
Namazı küçümseyip meditasyona yönelen, hurafeye karşı çıkıp astrolojiden medet ummak, tanrıyı inkar edip kozmik enerji/tesadüfü ilah edinmek, akıllı tasarımı inkar edip akılsız maddelere akıllı sıfatı yakıştırmak, peygamber ve evliya kavramını reddedip, siyasetçi, terörist veya bilim adamlarından azizler devşirmek, yaratıcıyı reddedip yaratılana yaratıcı özellikleri vermek, bu evrenin yaratıcısı olmadığını iddia edip çoklu evren teorisini ileri sürerek topuğuna kurşun sıkmak, öncesiz ve sonsuz evren teorileri Big Bang ve Termodinamiğin 2. yasası ile yerle yeksan olan sizler, bu gibi çelişkiler yumağından ne zaman ve nasıl çıkmayı düşünüyorsunuz?
Seküler rasyonalistin din ve ritüellerinıi şöyle sıralasak hata eder miyiz acaba? Tanrı: Doğa; Kutsal kitap: Bilimsel (kabul edilen) eserler; Peygamber: İdeolojik, pozitivist veya medyatik idol; İlahi: Klasik, protest veya enstrümantel müzik; İbadet: Yoga, Feng şui, diyet; Sünnet: Moda akımları; Put: Lider, futbol takımı; Kutsal su: Şarap vb.; Tapınak: AVM, stadyum, konser salonu… Kısacası, aşağıda da görüleceği gibi, dinsiz toplum asla yoktur!
Ateizm bir inançtır! Evrimi savunanları, ne fosil kayıtlarının kendilerini yalanlaması ne de DNA’nın şifresinin bulunması evrimi savunmaktan alıkoymuştur! ‘Evren Ezeli ebedi’dir’ dediler: Big Bang teorisi ve entropi yasası gerekli cevabı bilimsel temelde verdiği halde, görmezden gelir, inkar ederler! Komünizm, yani dinsiz bir hayatın olacağını ileri sürdüler: Ne Göbeklitepe’deki kazılar ne de yıkılan komünist SSCB’den sonra ortaya çıkan devletlerdeki dini uyanış onları fikirlerinden vazgeçirtti! Ne tarih, ne bilim, ne psikoloji ateizmi doğrulamadığı halde, bir inanç olduğu için hala savunucuları tarafından iman esası olarak savunulmaya devam etmektedir.
Naturalizm, “Her şey doğadandır ve sonsuzdan beri vardır” şeklinde özetlenebilecek bir fikir akımıdır! Ama bilim, evrenin 13.8 milyar yıl önce ortaya çıktığını söylemektedir. Yani hem madde hem de zamanın bir başlangıcı vardır! O halde, evreni yaratan, evrenin için de olamayacağı gibi, zamanın da bir başlangıcı olduğuna göre zamanın da için de olmaması gerekmektedir. Çünkü yaratan, yaratıkları ile sınırlandırılamaz! Hassas ayar konusu da bir problem olarak ateistlerin önünde önemli bir sorun teşkil etmektedir. Yaşamın ortaya çıkma ihtimali hemen hemen imkansızdır. Yerçekimi sabiti, kozmik sabit hep belli değerlere sahiptir! Kısaca ateistlerin anlamadığı temel sorun; Sebepler (Termodinamikten çekim yasalarına, genlerden atomlara) ilah (Yöneten, yaratan, akıl, irade sahibi) değildir. Aracıları, vasıtaları aşıp amaca, asıla ulaşmaktır marifet!
Dinsiz toplum olmaz ve imkansızdır!
“Dinsiz toplum yoktur.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 38) “Yıllarca (Materyalist ve ateist bir emperyalist ülke olan) Sovyetler Birliği’ne tapmıştı Türk solu. (Gün Zileli, Yarılma, s. 375) “İnsanlar siyasi otoriteleri ilahlaştırmıştır.” (Hacı Ali Şentürk, Ateizm, Sonuçsuz Serüven, s. 160) Doğu Perinçek çevresine put kırıcı bir izlenim veriyordu. Ama Che Guevara putuna saldırırken, ‘başka bir puta, Mao Zedong putuna’ sarılıyordu. (Yarılma, s. 344) İstanbul’daki Maocular içinde güçlü bir Çin Komünist Partisi tapıncı/tapınma hali söz konusuydu. (Yarılma, s. 376) Solcu kesim arasındaki ayrılıklar ve bunların kendi dergilerine yansıması sonucu yazılanlar, sanki her bir satır ‘Allah kelamıymış’ gibi, Yahudilerin dini metni olan ‘Talmutik’ bir dille kaleme alınıp okunuyordu. ÇKP’nin çevirileri, her cümle ‘bir dinsel kelam havasında’ okuyucuya sunuluyordu. (Yarılma, s. 378) Maocu her gencin arka cebinde Mao’nun idolojik kitabı olan ‘Kızıl Kitabı’n Türkçe versiyonu bulunuyordu. Bir ‘müminden’ farkımız yoktu. (Yarılma, s. 434)
Dinsizlerin de sünnet, ritüel, idol/şeyhleri vardır: “Kur’an-ı Kerim Müslümanlara rol model olarak Peygamberimizi (Ahzab, 21) gösterirken, 1970’li yıllardan itibaren şiddet eylemi gerçekleştiren Marksist devrimci sol gruplar en fazla Mahir Çayan’dan etkilenip onun hayatını model olarak kabul etmekte.” (Turhan Feyizoğlu, Mahir, s. 549) iken, Deniz Gezmiş ise arkadaşı Mustafa İlker Gürkan’a, “Che Guevara’nın yoluna inanıyorum” diyordu. (Turhan Feyzioğlu, Deniz, s. 220) Materyalist devrimci gençler Che Guevara gibi sakal bırakmaya, onu giymiş olduğu botlara benzer ayakkabılar, giymiş olduğu parkaya benzer giysiler giymeye başlamışlardı. (Feyzioğlu, Deniz, s. 204) İslam’da temizlik ne kadar önemli ise, bir dönem de devrimci sol örgütler arasında ‘yıkanmamak’ bir devrimcilik ölçütü olarak kabul ediliyordu. (Turhan Feyizoğlu, Mahir, s. 240)
Yusuf küpeli, ‘Sovyetler Birliği’nde Faşizm var’ diyenleri ‘kaz kafalı’ olarak nitelendirirken (Feyizoğlu, Mahir, s. 283), Mahir Çayan da Sovyetler Birliği’ne ‘kahrolsun’ denilemeyeceğini haykırmakta idi. (Feyizoğlu, Mahir, s. 117)
“Marxizm’in kendisi de, zaman içerisinde bir din haline gelmiş, taraftarlarınca kutsallaştırılıp yayılmaya çalışılmıştır. Önde gelenleri de tanrılaştırılmıştır. Dinsizlik, sorgulanmasına dahi izin verilmeden fetiş (put) durumuna getirilmiştir.” (Aydın Topaloğlu, Ateizm ve Eleştirisi, s. 142) Onlara göre “Marx, İsa ya da Muhammed düzeyinde ‘dini’ bir önder olarak düşünülmelidir.” (R. Heilbroner, Inescaoable Marx, s. 134)
Tanrıyı inkar eden bir sistemi savunan SSCB’de “Parti doruğuna tırmanabilen kişiler, Tanrının yeryüzündeki gölgesi olan devletin de üstüne çıkınca, otomatikman Tanrılaştılar. Sovyet sosyalizminde kişiye tapınma hastalığı yayıldı.” (Sosyalist lider Dr. Hikmet Kıvılcımlı, Çin Halk Cumhuriyeti, Sosyalist Gazetesi, Yıl: 1, Sayı: 2, 7.2.1967) 26 yaşındaki Alman vatandaşı Cihan Kendal, Alman Saaeland eyaletinden Suriye’ye gitmiş, PKK/PYD’ye katılmıştı. 2012 Newruz kutlamaları için şu tespitte bulunmaktadır: “Kürt halkı ile PKK arasındaki bağı gördüm, tıpk bir din gibiydi.” (Akit, 27.4.2016)
Dini reddeden toplumlar, kendi ideolojilerini bir din haline getirmişlerdir: “Marksizm’in kendisi de ‘inanmaya’ çağırmakta, ikna yolu ile değil, baskı ve şiddet kullanarak kutsallaştırmaya layık gördüğü şeyi, insanların da kutsallaştırması istemektedir. Kendisi, devleti tanrılaştırmak ve ona tapmaya çağırmaktadır. Bilim mihrabında secdeye çağırmaktadır. Politbüro’ya bir kutsallık ve itibar elbisesi giydirilmektedir. Bunlar, bir avuç kapitalist tekelcinin karşıtı olan ‘tekelcilerdir.’ Kapitalizmin politbürosu sermaye sahipleri; Komünizmin sermayedarı, politbüro’dur! Fark sadece bu kadar.” (Muhammed el-Behiy, İslami düşüncede oryantalist etki, 153-158)
“Hayatının sonlarına doğru 68 neslince “oportünist” diye adlandırılan ve daha sonra siyasal bilgiler fakültesi sosyalist fikir kulübünden de ihraç edilecek olan Sadun Aren’e, zamanında devrimciler ‘mürşit’ gözü ile bakarlardı.” (Turan Feyizoğlu, Mahir, s. 136) “68 neslinin devrimcilerinden Muharrem Kılıç, sosyalizm için çalışmak bizim için ‘ibadet düzeyinde bir militanlıktı’ demekte idi.” (Turhan Feyizoğlu, FKF, s. 125) Sendikacılar, TİP lideri M. Ali Aybar’a ‘Allah’ derlerdi. ‘Kıble’ Sovyetlerdi. TKP ulaşılmaz bir yapı olarak ‘kutsanırdı.’ İsmail Bilen, çevresince ‘tapılan biri’ idi. (Naciye Babalık, Türkiye komünist partisi’nin sönümlenmesi, s. 74, 114, 133, 221) Köylere TİP’ni anlatmak için çıktıklarında devrimci gençler imamı taklit edip abdest alıp namaz kılarken (Gün Zileli, Yarılma, s. 226), şehirlerde ise fakültelerin küçücük mescitlerine girip, içeridekileri dövüp mescidin içini tahrip etmekte, sadece dolabında Kur’an var diye öğrencileri yurttan sokağa atmakta idiler. İzmir yüksek İslam enstitüsü öğrencisi Çorumlu Erol’un öğrenci yurdundaki dolabında, sadece Kur’an-ı Kerim olduğu için devrimcilerce, ‘bu yurtta yarın seni görmeyeceğiz’ denilerek hemen kovulmuştu. (Mehmet Yazıcı, Unutulmayan Anılar, s. 160) 9 Aralık 1970 tarihinde ODTÜ’de Deniz Gezmiş’in liderliğini yaptığı bir grup, mescidi basmış ve ‘namaz kılan öğrencileri döverek’ Mescitteki eşyaları tahrip etmişlerdi. (Emin Demirel, Terör, s. 918) Yusuf Küpeli: “Kahrolsun Rusya” diye bağırmayız, buna da izin vermeyiz, biz komünistiz.” (Turhan Feyzioğlu, Mahir, s. 117) derken, ölüleri için de, “Dört savaşçı daha ‘devrimcilerin cennetinde’ onlara katılıyor.” (Jean Cormier, Che Guevara, s. 157) şeklinde dini tanımlamalar yapıyorlardı. Komünist SSCB’nin lideri Kruşçev, Komünist parti kimliğine bakışını söyle açıklamakta idi: “Partili komünist benim ‘kardeşim’ sayılırdı, hatta ‘ondan üstündü.’ Büyük mücadelemize olan ortak ‘inancımıza, görünmez bağlar ile’ bağlıydık. Komünizmin kurulması benim için ‘kutsal’ bir şeydi, komünist harekete katılan herkes benim için bir ‘aziz’ idi.” (Nikita Kruşçev, Anılar, s. 84) “Polo, ‘Che’ye tapınmayı bir din’ gibi sürdüren bir topluluğun başı iken,” (Jean Cormier, Che Guevara, s. 160) Che, yandaşlarınca da, ‘gerilla İsa Mesih’ diye anılmakta idi. (Jean Cormier, Che Guevara, s. 424) biri idi. PYD elebaşı Salih Müslim’in eşi Ayşe Efendi, Abdullah Öcalan’ı ‘peygamberlerin peygamberi’ ilan etmişti. (Basından, 6 Mayıs 2024) Komünistler Lenin ve Stalin’i birer kutsal kişiliğe yükseltirler. (Operatör Doktor Mehmet Ali Derman, Çürütme (reddiye), s. 65) Lenin’e göre de, “Marxizm her zaman doğru idi.” (Fulya Gürses, Hasan Basri Gürses, Dünya’da ve Türkiye’de gençlik, s.44)
“Karl Marx, komünist ihtilalin sanayi gelişiminden dolayı İngiltere veya Almanya’da olacağını düşünmüştü. Lakin bu ihtilal Rusya’da meydana gelmiştir.” (İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi, s. 221) ve o devlette, tüm baskılara rağmen 100 sene bile yaşamamıştır!
Hobsbawm’ın Önerisi: Silahsız Peygamber Marx İkinci Kez Doğsun! Karl Marx’ın mirası, silahsız bir peygamber olarak, inkar edilemez. (Bianet, 22 Ocak 2011) Aynı doğrultuda, Bolşevik Nikolay Gerigey’in 1903 yılındaki parti kongresi öncesi delegelere hitaben yaptığı konuşmadan şunu söylüyordu: “Sayın Lenin işçi sınıfı için ikinci bir peygamber gibidir.” Dolayısı ile, Yılmaz Çetiner’in bir eserinin adının da ‘Mao’ya Tapanlar’ olması artık kimseyi şaşırtmamaktadır. “BDP mitingide ‘Apo Peygamber’ pankartı. YSK’nın kararını fırsat bilerek terör estiren BDP’lilerin düzenlediği bir eylemde Kürtçe “Kürtlerin Peygamberi Apo” pankartı açıldı. Yeni Akit, PKK yöneticisi Tuncelili Ali Haydar Kaytan’ın örgüt mensuplarına ders verirken ki şok bir ses kaydına ulaşmış, ses kaydının dökümü 22 Nisan günü sürmanşetten yayınlamıştı. Ses kaydında PKK yöneticisi Ali Haydar Kaytan, kampta teröristlere “PKK, peygamberlik geleneğinin yeniçağa uyarlanmış biçimidir. Önderlik de bir bakıma ‘Çağdaş İbrahim’ oluyor. Apoculuk yeni bir dindir” diye ders veriyordu.” (memleket.com.tr, 25 Nisan 2011) HDP milletvekili Osman Baydemir’de 28.10.2010 tarihli bir konuşmasında, “Camiden çıkıp harekete katıldım. Önderliğin anlaşılması açısından yapılan açıklamalarda önderliğin Allah gibi gösterilip kendilerinin peygamber gibi gösterilmesi.” gibi ifadeler kullanıyordu. KCK’lı Berivan Yasak ile Muhittin Taş’ta kendi aralarındaki konuşmalarda, Öçalan’ın evinden ‘Kabe’ diye söz ediyorlardı. Ev ziyaret içinde, “tavaf ettik, hacı olduk. Toprağına yüz sürdük.” ifadeleri kullanılır. (25.11.2011) BDP milletvekili Nursel Aydoğan da Öçalan için bizi yaratan ifadesini kullanır. (26.11.2012) “Öcalan’ın okuduğu ‘Sosyalizmin Alfabesi’ kitabı onun bütün dünya görüşünü değiştirecek ve Öcalan “Muhammed kaybetti, Marks kazandı” diyecekti.” (Gazete Vatan, 13.03.2008) Öçalan kitabında da, “Tanrı ile savaşı verdim, bu savaştan başarı ile çıktıktan sonra yarı Tanrı oldum.” (Özgür Yaşamla Diyaloglar, Ekim 2002, s. 257) diyecektir.
“İslami açıdan sizin en çok sevip hürmet ettiğiniz şey, sizin tapındığınız şeydir. Bu bir ideoloji, lider, aileden bir fert hatta kendiniz olabilir. Allah’a ibadet etmiyorsak, başka bir şeye tapıyoruzdur. Kendi nefsimize, arzularımıza veya gelip geçici maddi varlıklara. Kur’an, Allah’ı Rab kabul etmezsek, birçok efendilere köle olacağımızı bizlere gösterir.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 409, 415-416)
Materyalist bir ideolojiyi savunan ateist terörist PKK lideri Öçalan ve Hz Muhammed: Abdullah Öçalan “Konuştuğu zaman herkes alkışlardı, bir odaya girdiğinde herkes ayağa kalkardı, bir karar aldığında hiç kimseye karşı çıkmaz ya da sorular sormazdı.” (Aliza Marcus, Kan ve inanç, PKK ve Kürt hareketi, s. 355) Hz Muhammed: “Acemlerin birbirlerini yücelterek kalktıkları gibi siz de ayağa kalkmayın.” (Ebu Davud, Edep 153), “Hristiyanların Meryem oğlunu (İsa’yı) övmekte aşırı gittikleri gibi siz de beni övmede aşırılık göstermeyin. Şüphesiz ki ben Allah’ın kuluyum. Onun için bana ‘Allah’ın kulu ve resûlü’ deyin.” (Buhari, Enbiya, 48) Sahabe Peygamberimize “ey Allah’ın resulü bu Allah’ın vahyimi yoksa sizin görüşünüz mü?” diye sorarlar, Peygamberimizin “Bu benim görüşüm” demesi üzerine sahabi de kendi görüşlerini ifade eder ve bu istişareler sonunda ortak bir sonuca ulaşılırdı. (Zeyni Dahlan, es-Sîretu’n-nebeviye, I/196) Sonrada ateistler bizi bağnaz, tutucu, dogmatik, eleştirel düşünmeyen kişiler olarak nitelendirir!
“Bazı yalancıları tapu ve totemleştiren ateistler aslında hazreti Resul aleyhisselam’ı kıskanmaktadırlar.” (Molla Musa Celali, Ateist İtirazlara Cevaplar, s. 128) “Lipidus: Hz Muhammed’in açık tebliğinin ilk yılları hayal kırıcıydı. Tebliği neredeyse toptan bir muhalefetle karşılaştı. Bernard Lewis: Başlangıçta pek az taraf kazandı. Bunlar da fakir tabakadandı. Hz Muhammed, Platon gibi antik Yunan medeniyetinin beşiğinde doğmamıştır. İskender’in askeri başarısı, için de yetiştiği topluma bağlanabilir. Napolyon, Fransız Devriminin çocuğudur. Lenin, zaten kendisi olmadan önce var olmuş bir hareketin önderidir. Nebi’nin içinden çıktı toplum kadar iptidai, donuk ve yeniliğe kapalı olanını bulamayacaksınız. Bernard Levis: Peygamber hayatında büyük işler yapmıştı. Arabistan’ın putperest kavmine yeni bir din getirmişti. Edward Gibbon: Muhammed’in yetenekleri, bizim nazarımızda takdir edilmiştir. Ama başarısı, Belki de hayranlığımızı çok daha fazla çekmiştir. Onun başarısı, ölümünden sonra devletleri paramparça olan İskender ve Timur’la da kıyaslanacak gibi değildir. O, fikirleri peşi sıra terk edilen Lenin gibi de değildir. Michael Hart: Dinsel ve din dışı etkilerin bu emsalsiz karışımı Muhammed’in, insanlık tarihindeki en etkin kişi unvanını hak ettiğine inanmama yol açmaktadır.” (Altay Can Meriç, Peygamberliğin ispatı, s. 396-406) Montgomery Watt: O, olumsuz şartlara rağmen çoğu kere hata yapma şansı olmaksızın, ama daima erişeceğinden emin olarak hedefine doğru ilerlemişti. (What, Muhammed Medine’de, s. 105)
‘Gençleri dininden eden video’ diye reklamı yapılan videoya Murat Kökten kardeşimizin videosu ve sitemizden yazılardan oluşan cevapları özetle verelim.
“Her şeyin tesadüfen bir araya geleceğini anlayamadığınız için ateistleri anlayamıyorsunuz” diyen E. Aydal’a cevaplarımız ‘Allah’ın varlığının ispatı’ ve ‘Evrim’ adlı yazılarımızdadır. Allah’ın varlığını bilimsel ispat isteyen ateistin bu talebi, Tanrının atomlardan oluşmasını beklemesi anlamına gelir. Bilim, atomlardan oluşanı deneysel olarak inceler. Bilim, yaratılmışlar arasındaki ilişkinin matematiğe dökülüp kategorize edilmesinden ibaret bir yaratılanı anlama çabasıdır. Ama O (c.c) atomlardan oluşmayan (Şura, 11) dolayısıyla laboratuvarda deney gözlemle elde edilebilecek bilgilerle değil, tarih, felsefe, adli tıp gibi bilimsel olan ama deneysel olmayan bilim dallarında olduğu gibi, varlığını ispat edebilecek argümanlarla varlığına deliller getireceğimiz en Yüce varlıktır. Kötülük problemi ve doğal afetler konularına cevabımız ‘Kader’ adlı yazımızdadır. “Neden diğer dinler değil de İslam?” Bakara 170. ayet zaten dinleri araştırmamızı emreder! Kur’an sorgulamaya davet eder, taklidi değil tahkiki imanı önceler. Neden İslam? Çünkü diğerleri bozulmuş, tevhid dini olma özelliklerini kaybetmişlerdir. İslam ise barış, adalet, huzur ve en hümanist olan tek mantıklı dindir! Bu konuda, ‘İslam tüm dinlerin özüdür’, ‘Kur’an ve bilim’, ‘İsa, papa, incil’, ‘İslami emirler ve hümanizm’ adlı yazılarımıza bakılabilir. Hz Musa yaşasaydı? ‘Ateistlere cevap’ adlı yazımızda konu ele alınmıştır. İslam, Hz Adem’den itibaren gelen dinin adıdır. ‘İslam, Tüm dinlerin özüdür’ adlı yazımıza bakılabilir. İslam’ın savaşa bakışı, Barış dini olması konularına, ‘İslam Savaş hukuku’, ‘İslam Barış dinidir’ adlı yazılarımızdadır. Meleklerin yardımı ne demek? ‘Ateistlere cevaplar’ adlı yazımızda bu konu açıklanmıştır. Allah kalpleri mühürler mi? Aynı başlıklı yazımıza bakılabilir. İslam ve kadın, eşcinsellik gibi konularda aynı başlıklı yazılarda ele alınmıştır. İslam ve akraba evliliği aynı başlıkta ele alınmıştır. Dua işe yarar mı? ‘İslam ve humanizm ‘adlı yazımıza bakılabilir. Kur’an ve bilim konusu aynı başlıkta ele alınmıştır. Kul olmak mı birey olmak mı? Sorusuna cevap, ‘Kul olmak’ başlıklı yazımızdadır. Videonun sonuna doğru “Ateistler ‘Her şey tesadüfen bir araya geldi’ diyor ifadesi yanlıştır.” diyen Efe Bey’i videosunun başındaki yukarıda verdiğimiz cümlesi yalanlamaktadır! Ki tesadüfü savunmadıkları iddialarını, ‘Evrim teorisi’ adlı yazımızda delillerle çürütülmüştür! Kuran, evrenin yaratılışını (Enbiya, 30), insanın yaratılışını, (Kıyamet, 37), atalarımızın dinini (Bakara, 170), peygamberi (Yunus, 38) ve en nihayetinde Kur’an, bizzat Kuran’ın kendisini sorgulamamızı ister. (Nisa, 82)
Kadın bedeninin teşhiri ve istismarını “özgürlük” olarak nitelendiren ateist kafa!
Devrimci ve evrimci sol yobazlar
68 nesli başta İslam karşıtı sosyalist kesim, “Biz Amerikan filosunu ülkeden kovarken, siz yobazlar hala dogmatik düşünceleri savunuyorsunuz” derler. İnsanın kınadığı şeyi başına gelmeden ölmezmiş. Aynı kesim, Amerikan emperyalizmine karşı iken, kendilerini kullanan İngiliz emperyalizmine hizmet ettiklerinin hiçbir zaman farkına varamamışlar ve darbe zamanlarında hepsi Avrupa’daki ‘kürkçü’ dükkanlarına dönmüşlerdir. Askeri hapishaneden, ‘herkesin haberi olduğu halde’ tünel kazarak kaçabildiler, arananlar listesinde adı yazılı iken kimliğini verdiği polis tarafından serbest bırakılabilmilerdir! (Turhan Feyizoğlu, Mahir, s. 456, 474, 523. Ayrıca Gün Zileli, Yarılma) Ama hiçbir zaman bu kesim bunlardan bir ders çıkarmamış, hala maşa olarak İngilizlerce kullanılmaya devam edilmektedirler! İslami kesimi dogmatik olarak nitelendirilenler, ‘geçmişte’ hiçbir zaman bilimsel olarak ispat edilemeyen evrim’i bir inanç gibi savunmakta, ‘günümüzdeki’ tek evren olgusuna alternatif olarak ileri sürdükleri ‘paralel evren, çoklu evren’ teorileri ile çelişkiye düşmekte, ‘gelecekte’ dinsiz bir toplum olacağı beklentisi ile, ütopik bir hayal dünyasında yaşamaya devam etmektedirler.
Bizler ‘cinler vardır, bizden farklı bir boyuttalar’ derken bunu kabul etmeyen ve bilim dışı ilan eden bu kesim şimdi paralel evren teorisini savunmaktadırlar.
‘Sigara içmek yasaktır’ yazısı, sigara içene ceza verebilir mi? O yasayı çıkaranlar ancak o hükmü uygulamaya gücü yetenlerdir! Ama ateistler, tabiat kuralları dedikleri şeylerin ‘hem yaratıcı ve hem de uygulayıcı’ olduğunu ileri sürmektedirler.
Hindistan’a gitse ortalıkta et yiyecek cesareti kendinde bulamayacak modern sekülerler, Türkiye’de, oruç tutanların gözü önünde yemek yiyen kendilerine bir de saygı gösterilmesini beklemektedirler! Halbuki saygı karşılıklıdır!
Ateist diyor ki, ‘İslam köleliği kaldırdı ise Müslümanlar neden köle ticareti yaptı?’ Bu soruyu, namaz kılmayan, içki içen, zina eden ama kendine sorulduğunda, ”Elhamdülillah Müslüman’ım” diyen insanlarla çevresi dolu olan birisi sormaktadır!
“Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, Cennet-i ala meyhane midir?” Ömer Hayyam’ın şiirinden hareketle biz Müslümanları tahkir etmeye çalışan İslam karşıtlarının kendileri aslında ahireti meyhaneye gibi algılamaktadır. Can Yücel’in mezarı ve Cihat Tamer’in, Ferhan Şeysoy’un cenazesindeki konuşmaları buna en büyük delildir! “Geçen cuma Yücel’in ölüm yıldönümü nedeniyle mezarlığa gelenler, “Yücel’in vasiyeti” diyerek şarap içmiş, ardından mezara şarap dökmüştü.” (Milliyet, 20.08.2011) Tiyatrocu Ferhan Şensoy’un cenaze töreninde konuşan oyuncu Cihat Tamer: “70 senedir bu ülkeyi din bağımlısı hükümetler yönetiyor. Ona rağmen 70 senedir inadına tiyatro yapıyoruz. Şimdi o (Ferhan Şensoy) Rasim’ine kavuştu. Münir Ağabey’ine, Erol Ağabey’ine kavuştu. Hep birlikte ‘orada bir meyhanede’ kafayı çekiyorlardır.” (Cumhuriyet, 3 Eylül 2021)
Materyalist beddua: Ey Ateist arkadaş, revizyonist ilan edilen bir oportünist olasın, Komprador olasın da gosist ilan edilesin, Konformist bir lümpen olasın da tabiat ana seni ıslak tuvalet terliği ile dövsün, kozmik enerji seni çarpsın, bencil genler senin kuyruğunu düşürmesin, Big Bang patlamasaydı da içinde kalaydın, paralel evrenlere gelesin, leninizm ile maoizm arasında kalasında başına liberalizm düşsün, komünist Çin’de sendikasız işçi olasın, yükselen burcun keçi burcu olsun, birana su katsınlar, votkan sahte alkolden yapılsın, peygamberin Darwin, Marx, Mao ve azizlerin olan deniz ve Che, kutsal kitabın Das Kapital ve kırmızı kitap belanı versin, kapitalist gardırobun sosyalist sloganlara gelsin, ışıklar içinde uyuyasın.
“Bir sorunun virgülüne kadar aynı olma ihtimali milyarda birdir. Birkaç sorunun virgülüne kadar aynı olma ihtimali trilyonda birdir. Onlarca sorunun virgülüne kadar aynı olma ihtimali katrilyonda birdir” (Sözcü, 2.8.2022) KPSS’de sorular aynı çıkmış ve bu ihtimaller kanununa göre imkansızmış! İyi de ey evrimi savunan arkadaşlar! Siz sonsuz sayıdaki ihtimal dışı olasılığı evrim adına onaylıyor, savunuyorsunuz! (‘Evrim’ adlı yazımıza bakılabilir!) Sizin bakış açınıza göre bu soruların örtüşme ihtimali çok normal ve sıradan olması gerekmez mi? İşinize gelmeyince evrimsel mantığı neden reddediyorsunuz?! Yok eğer, “Bu kadar tesadüf olması imkansız, biri bunu ayarladı” diyorsanız, bu bakış açısını evrende olan kurallara neden uygulamıyorsunuz?!
Mısır püskülü, kiraz sapı, limon kabuğu faydaları artık herkesçe bilinmektedir. Yani değil meyvenin kendisi, artığı bile şifa kaynağıdır! Yani Rabbimizin yarattığı her şey geri dönüşümlü ve faydalıdır! Peki bilimde gelinen zirveye rağmen ya insanların yaptıkları ve atıkları?!!
Ateist mantık, ilmi ahlak!
Ateist mantık, ilmi ahlak!
Kulaklığının kablosu birbirine dolanırken, bir insan vücudundaki toplam 160.000 km uzunluğundaki damarları birbirine karıştırmadan vücuda dağıtanı inkar edene ateist denir!
Evrimci ateist akıl! Kas: Kendini tamir edebilme özelliğine sahip, zarar gördüğünde alarm verir. Ama bu özellikleri olmayan fiber kablo ‘teknoloji ürünü’ iken, kas/damarlar kendiliğinden oluşmuştur! Ey ateist arkadaş, dünyaya bu son için mi geldik? Tüm yaşadıklarımız, sevinçlerimiz, üzüntülerimiz sonunda pis, değersiz toprak olup yok olmak için mi idi? Sonsuz bir mutluluk ihtimali, daha insani, vicdani ve akli değil midir?! ‘Tesla Bot’ olarak da bilinen ‘Optimus’, bir robotik insansı. Ben buna bakıp Allah’ın ilmini kudretine görüyorum. Ateist ise ona bakarak bilimi ilahlaştırıp Tanrı’yı inkar ediyor!
Ateizmde intihara övgü
Chamfort’un intihar felsefesi. Koyu bir nihilist/anlamsızcı/bilinemezci olan Chamfort’a göre yaşamak bir hastalıktır. Ölümse ilaç. Krallar ve papazlar, intihar öğretisini yasaklayarak, köleliğimizin devamını sağlamak istemiştir. 13 Nisan 1794’te kafasına sıktığı kurşun, gözünü parçalamakla birlikte onu öldürmeyince, boğazını keserek intihar etmiştir.
Marquis de Sade. Ateist olan Sade’ın tek ahlaki pusulası doğadır. Onun gözünde insan bir böcekten farksızdır. Ve doğa hayatı ölümle besler. O nedenle cinayet iyidir, toplu cinayet en iyisidir. (John Attarin, “Dostoyevsky vs. the Marquis de Sade”, Modern Age, Güz 2014) O, şiddete, suça, ölüme ve hazza kışkırtır. Edebiyatında/sanatında bunları yüceltir. Ne kadar aykırı ve sapıkça olursa olsun, her türlü arzuyu sınırsızlaştırır. (Georges Minois, İntiharın Tarihi, İstemli Ölüm Karşısında Batı Toplumu, s. 291) Arthur Schopenhauer. Schopenhaeur’a göre hayat bir çeşit hatadır. Var olmak dayanılmaz bir ıstıraptır. O yüzden ölüm doğuma göre daha iyidir: “Hiç doğmamış olmak, doğmuş olmaktan çok daha iyidir.” (Arthur Schopenhauer, On the Suffering of the World, 1850, s. 21) Michel Foucault. 1979 yılında, Fransa’nın ilk gay dergisi Le Gai Pied’in ilk sayısında intihar üzerine bir yazı yazar. “intihardan daha güzel, daha derin düşünülmeyi hak eden başka bir tutum olamaz. Hayatımız boyunca intiharımız üzerinde çalışmalıyız.” (Michel Foucault, “Passion According to Werner Schroeter”, Foucault Live: Collected Interviews 1961-1984 içinde, ed. Sylvére Lotringer, New York: Semiotext, 1996, s. 313, 314) “Bir tıp doktoru, Dawkins’e yazdığı bir mektupta şöyle demektedir: “Neden hepimiz intihar etmiyoruz? Dünya görüşünüz öğrencilere ve pek çok insana sahiden bu izlenimi veriyor. Size göre hepimiz bir hiç sayesinde, tesadüfen birleştik ve yine bir hiçe döneceğiz. Bir efsaneye inanmak, size inanmaktan iyidir, çok daha iyidir. Ayrıca, sizin dünya görüşünüz insanları endişeye, uyuşturucu bağımlılığına, şiddete, nihilizme, hedonizme, Frankenstein bilimine ve 3. Dünya Savaşı’na sürükler, dünyada cehennemi yaşatır.” (Aliye Çınar, Deizm ve ateizm üzerine, s. 103)
Ateistler, milyarlarca çeşit bitki, hayvan, insanı sadece karbon, azot, fosfor, kükürt, hidrojen ve oksijenden ve her birinin renk, desen, karakter, kodlarını diğerinden farklı ama hepsini de birbiriyle uyumlu bir ilişkiler yumağı içinde yaşayacak şekilde üretip, yaşamlarının devamını sağlayacak bir ortamı oluşturanı inkar etmektedir! Akıl, irade, kudret sahibi bir insan toprak, su ve güneşten aşağıdakileri yapabilirken, başka bir ilim, kudret ve güç sahibi bir akıl da, bu mekanizmaya minik bir dokunuşla neler meydana getir-t-iyor! “Hiç düşünmez misiniz?” (En’am, 50, 80; Hud, 30; Müminun, 68, 85; Saffat, 155; Ali imran, 65)
Ateistler, ‘bilimde sorgulanamayan hiçbir şey yoktur’ dedikleri halde, bilimsel olarak ispat edilemeyen evrimi,eşcinselliği sorgulayanları ‘adeta tekfir’ etmektedir!
Parlak zekalı ateistler: Ateist Dennett, ateistleri ”parlak zekalı” olarak tanımlamaktadır. (Armstrong, Tanrısızsız ahlak, s. 27) İddia: ‘Ateistler parlak zekalıdır.’ Kaynak; Ateist Dennett!
Ateist kafa: Ateistler bir taraftan İslami fetihleri ganimet güdüsü ile açıklamaya çalışırken bir taraftan da ‘müellefe-i kulüb’a devlet tarafından yapılan yardımları Müslüman olmaları için verilen rüşvet diye yorumlamaktadırlar! Müslüman’ın amacı para ise neden dağıtsın? Dağıtıyorsa, canı pahasına kazandığı bu parayı neden Müslüman olmayanlara versin? Demek ki ortada maddi menfaat, para, ganimet hırsı, dünyalık diye bir şey yok! Ayrıca, ateist kesimin idollerinden “Che, kamyona, ölülerin yanına mümkün olduğunca çok ganimet yüklerken.” (Jean Cormier, Che Guevara, s. 158) Müslümanlar “savaş halinde iken yendikleri düşmanların mallarına el koymayıp ne yapacaktı? Mesela, düşmanların bizi öldürmek için kullandıkları aletleri, ceplerindeki paraları, sakladıkları silahları almayacakmışız ki, biz oradan gittikten sonra arkadaşları onlara alsın, bizi öldürmeye, öldürmek için finansman arayışlarına devam etsin. Mantık bu yani.” (Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s.184) Sanki böyle yapınca ateistler ‘daha çok’ Müslümanları eleştirmeyecek! Bu konuda, ‘Savaş esnasında uyulması gereken kurallar’ adlı yazımızdaki ‘Ganimet iddiası’ başlıklı yazıyı tavsiye ederiz.
Ateist akıl: Eskiden ateistler evrenin ezeli ve mekanik bir şeklinde çalıştığını ileri sürerdi. Son yüzyılda ise kaos teorisini, izafiyet ve kuantum teorilerinden hareketle ileri sürmeye başlamışlardır. Halbuki aslında ateistler evrende kaos değil, sadece insanların zihinlerinin çözemeyeceği kadar karmaşık alternatifler zincirinin sonunda, yine bir düzenin devam ‘ettirildiğini’ itiraf edememektedirler! Detay için, ‘Ateistlere cevaplar’ adlı yazımızdaki ‘Evrende kaos mu var düzen mi?’ adlı yazımızı tavsiye ederiz.
Dünyada, metres adı altında kullanılıp attıkları kadınlara aldırmayan veya genelevde çalışan sistem kurbanı kadınları ‘seks işçisi’ adı altında onaylayan materyalistler, ahiretteki huri kavramı üzerinden İslam’a saldırmaya çalışmaktadır! Detay için, ‘Ateistlere cevaplar’ adlı yazımızdaki ‘Nebe 33 ayetinin açıklamasını bulamadım’ başlıklı yazımızı tavsiye ederiz.
‘Çamurdan ilkel çorba insana dönüşür’ dersen bilimsel, pozitivist bir evrimci, ‘çamur insana; asa yılana dönüşür’ dersen dogmatist bir dinci ilan edilirsin!
Ağır sanayi devrimi nasıl yerini kodlama ve yapay zeka devrimine bıraktıysa, ateistlerin de mekanik evren modeli de evrenin kodlama ile devam ettiği gerçeği ile çökmüştür.
Saatin mekaniğini teknoloji diye alkışlayan ateist kafa; biyolojik saat olan uykuya, alarm mekanizması olan sinir sistemine, refleks ve içgüdü davranışlarına tesadüf diyerek küçümsemektedir!
Seküler deist kemin mimaride geliştikçe yaratıcının büyük bir mimar olduğunu düşündüler ve ona ‘Evrenin ulu mimarı’ dediler. Daha sonra bilim geliştikçe, mekanik evren görüşü bilime hakim oldu ve tanrı bu çarkı yaratan ve döndüren şeklinde anlaşılır oldu. İzafiyet ve kuantum teorisi ile enerji ve dalga boyu aleminde yaşadığımız anlaşılınca O’na ‘kozmik enerji’ adı verilir oldu. Şimdi evrenin kodlama ile ayakta durduğu anlaşılınca bakalım Yaradan’a seküler kesim ne isim verecek?
Tuğlalar anlaşarak bir araya gelip bir bina oluşturabilir mi? Ateistlere göre evet! Ateistler ‘nasıl’ sorusuna odaklanıp ‘neden ve niçin’ sorusunu gözardı etmektedir! Bilim ‘nasıl’ı açıklar. Ama bu onun yapanını inkarı gerektirmez! İşte bu nedenle de, herhangi bir ürünün nasıl çalıştığını bildiği zaman, o ürünü yapanı inkar edene ateist denir.
İnsan genomu 3.2 milyar DNA bazından oluşur. Azıcık kodlama bilen mükemmel teknolojiyi hemen hisseder!
Eğer akılsız atomların tümü bitki, hayvan ve insan neslini oluşturuyor ve tümü bir amaç doğrultusunda birbirleri ile uyum içinde hayatlarına devam ediyorsa, bu, akılsız varlıkları bir amaç doğrultusunda yöneten birinin olduğunu gösterir.
Bir araba vidasını toprağa atsanız araba çıksa, herkes bu teknolojiye hayran kalır. Ama herhangi bir bitkinin bir tohumunu toprağa atınca ağaç ortaya çıkıyor ama kimse bunu önemsemiyor. Neden? Çünkü insanlar bu yüksek teknolojiye alışmış, fark bile etmiyor!
İnsan devamlı mükemmellik peşinde koşar. Var olmayan şey istenmez. Demek ki, mükemmel olan bir yer ve en mükemmel olan bir varlık vardır! Eskiden sadece tuğlalardan oluşan bina gibi hayal edilen evrenin daha sonra matematik ve mekanik bir sistem gibi olduğu anlaşıldı. Ama artık son zamanlarda bir de buna kodlama/şifreleme sistemi eklendi. Bu sadece şu ana kadar fark edebildiklerimizdir! Demek ki tüm bunların ortaya çıkmasına neden olan varlıkta tüm bu bilgiler vardı. Ateistler tüm bu bilgileri şuursuz atomlara izafe ederlerken Müslümanlar akıl, irade,kudret sahibi Allah’a izafe ederler. Sizce hangisi daha mantıklı ve rasyonel?
Kaos teorisini ileri sürenlerle, evrimin basitten mükemmelliğe doğru tekamül ettiğini savunan kesimin aynı olması da ayrı bir paradokstur!
Sanatkar, sanattan önce var olmalıdır. Ateistlere göre sanat hem önce vardı, hem de sonradan oluşmuştur! Aslında materyalistler bilim değil ideoloji pazarlamaktadırlar! Bilim adamı sıfatları olmaları da onların ideolojik söylemlerinin bilimsel olduğu anlamına gelmemektedir!
Bilgisayarın bilinci var mıdır? Ya peki duyguları veya iradesi? Peki bilgisayarın kendisi ve içindeki kodlamalar kendiliğinden mi oluşmuştur? Evrimciler, atom/fotondan hücreye, canlı cansız tüm türlerden beyin, akıl ve bilince kadar tüm varlıkların oluşumunu işte böyle bilimsel (!) şekilde açıklamaktadırlar! Doğa’nın bilinci, iradesi, duyguları mı vardır? Natüralistlere göre evet! Ve bunu savunmaya da bilimsellik adını vermektedirler! Detay için, ‘Natüralizm’ adlı yazımıza bakılabilir.
Ateistlerce ileri sürülen ‘boşlukların tanrısı’ iddiası da boş ve komik bir iddiadır. Biz Müslümanlar, bilim ilerleyip doğanın ”nasıl’ işlediğini öğrendikçe ateizme kaymakta değiliz! Aksine, bilim ilerledikçe, işleyen sistemdeki mükemmelliği görüp, nasıl’ı yapan ‘kim’e ulaşmakta ve O’na olan inancımız kuvvetlenmektedir!
Ateizm daha cansızdan canlıya geçişi, ilk maddeyi, bilinci, kodlamalar dünyasını, bırakın canlıyı; tek bir hücrenin oluşumunu bile açıklayamamışken, bir de tüm evrendeki canlı cansız varlıkların hepsinin birbiri ile bağlantılı/uyumlu olan yaşamına bir açıklama getirme iddiasında bulunmaktadırlar! Ama ileri sürdükleri tüm fikirler temelsiz ve bilim dışıdır! Kaos teorisinden çoklu evrene, tesadüf (tanrısından) politeizm/natüralizme!
Ateist: “Hucurat, 2: Muhammed kendi ile aşırı sesli konuşanlardan rahatsız olunca, ‘ayet indi deyip’ bunu yasakladı.” iddiasında bulunurlar. Putları kıran, içkiyi yasaklayan…; Namazı, orucu emreden… dinin tebliğcisi mi bundan çekinecek de ayet uyduracak?! Detaylar, ‘Ateizm’ adlı kategorimizde!
Pozitivist rasyonel bilimci ateist arkadaş! İnsan doğmadan önce anne karnında yaşamıyor muydu?
Uzaylıya inanan ama Yaradan’ı reddeden Efe arkadaş ahirette dirilince 🙂
“Bir kalpte hem Allah sevgisi hem dünya tutkusu hem Allah’a itaat hem şeytana bağlılık olamaz. İnsan dünyalık evleri bile iki ayrı kişiye kiraya veremezken kalbini nasıl aynı anda hem Allah’a hem şeytana tahsis edebilir?” Benzetme, mecaz, edebi sanatları bile anlamaktan aciz sanatsever ateist TV zekası işte bu kadar!
TİP Genel Başkanı Erkan Baş: “Sovyetler Birliği’nin yıkıldığı 91’den bu yana dünyada savaş olmayan tek bir gün yok. Her gün savaşlar arttı, kan döküldü. Sosyalizm bir güç olarak sahneden çekildiğinden beri emperyalizm dolu dizgin saldırıya geçti.” (Artı TV, 16 Nisan 2023) SSCB’nin; Afganistan’ı işgalini, Türkiye’den Artvin, Kars ve Ardahan’ı istemesini, Kafkasları, Türki cumhuriyetleri işgal etmesini, Ermenileri kışkırtmasını, II. Dünya savaşında Almanya ile anlaşması sonra Almanya’nın kendisine saldırınca Hitler’le savaşmasını, Çekoslovakya’yı işgalini, Bosna savaşındaki rolünü ve en son günümüzde Kuzey Kore, Küba, Laos, Çin’i Komünist yoldaşımız bilmiyor herhalde!
Bizi hoşgörüsüzlükle ve savaşçı bir dine inanmakla itham eden ateistlerden Efe Aydal, 2 Ocak 2024 tarihli twitter’daki bir paylaşımında “Atatürk olsaydı, o da bütün şeriatçıların bir alanda toplanmasına izin verirdi. Sonra Sabiha Gökçen’i arardı.” diyerek kendi aklınca şeriatçıların bombalanması gerektiğini ileri sürmüştü.
“Evrimin tanımı sadece bir türün başka türlere dönüşmesi değildir; Evrimde olan, bir türün bir başka türe dönüşümü olmak zorunda değildir.” (Evrim ağacı, 28 Şubat 2020, 11 Kasım 2012) Köşeye sıkışan evrimciler, evrimin en temel özelliğini de reddetmeye başladılar. En son örnek, evrim ağacı kurucusu Çağrı Mert Bakırcı! Halbuki ‘evrim, tüm canlı türlerin ortak atadan oluşması’ değil mi idi?!
Ateizmin yeni tanımı: “olabileceği” gibi, zanni bilgilerden hareketle ‘kesin bilgilere’ ulaşmaya çalışma teorisidir!
Ateist Prof Ali Nesin: “Çok şaşırtıcı bir evrende yaşıyoruz. Bahsedilen sayılar, bulduğumuz kurallar, efendim belli ki mantığı var, belli ki bir düzeni var, o düzen olmasa biz de olmazdık zaten. Daha da şaşırtıcı şeyler var, fiziği bırakalım felsefe yapalım: Maddenin varlığı, madde nasıl olabiliyor, hep mi vardı madde? Nasıl bir şey hep olabilir? ‘Hep olmak’ ne demektir, yani bu nereye kadar gidiyor ve durduk yere madde nasıl olabiliyor? Bu evrenin sonu neresi, nasıl sonsuz bir şey olabilir? Biz nereden geldik? Tüm bunlar ilginç sorular. Ama bunun sonucunda da Allah’ın varlığı çıkmaz, sadece ‘bir şeyi’ bilmiyoruz. Yani bu düzen ‘nasıl’ olmuş, bu dünya nasıl olmuş, bu evren nasıl olmuş, madde nerden gelmiş?… Bilmiyoruz! Diyorum ki, gerçekten de bir Allah olması lazım diyorum yani olması lazım, nasıl mümkün böyle bir şey? Ben de diyorum ama, yani inanmıyorum.” (Twitter, 24 Ocak 2024: https://twitter.com/i/status/1750161667151798646) “O, düşündü taşındı, ölçtü biçti. Kahrolası, ne biçim ölçtü biçti! Sonra kahrolası ne biçim ölçtü biçti! Sonra baktı. Sonra kaşlarını çattı, suratını astı. En sonunda sırtını dönüp gitti ve kibrine yenildi… Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım.” (Müddessir, 18-29)
Ateist fizikçi Leonard Susskind’in kozmolojik sabit hakkındaki soruya verdiği cevap şu şekildedir: “Kozmolojik sabit o kadar hassas ki, bu değer çok çok küçük bir oynama yapmaya kalksanız burada olmazdık. Bunun ‘sebebi bilinmiyor’, ‘evreni ne yarattı’ ise (Kim yarattı demeyi sevmiyorum) Neyse, ‘kim yarattıysa’ çok çok hassas bir sabite yaratmış. Kimse hala sebebini bilmiyor. Bildiğimiz tek şey; eğer bu kuvvet biraz daha güçlü olsaydı, galaksiler yok olurdu… Varlığımız olmayacaktı!” Ateizm probagandası konuşmasında yaratıcıya delil itiraflarıdır bu sözler aslında!
“İnsanlar cehenneme gireceğine göre Allah niçin onları yaratmıştır?” diyen ateistler hem cehenneme gireceklerini hissedip vicdanları rahatsız olmakta ama hem de inanmadıkları (!) yaratıcının inanmadıkları ahiretini sorgulamaya devam etmekte ve çelişkiye düştüklerini fark edememektedirler!
Peygamberimiz makam ve dünyalık için mi peygamberliğini ilan etmişti? Peygamberimiz Hz Hatice ile evlenmeden önce ticaretle uğraşan ve belli bir ekonomik seviyeye gelmiş bir tüccar idi. Hazreti Hatice ile evlendikten sonra ekonomik durumu daha da arttı ama peygamberliğini ilandan sonra sadece malını mülkünü değil, emeğini, bedenini, ruhunu, arkadaşlarını davası yoluna feda etti. Kendisine İslam davasından vazgeçmesi karşılığında para, makam, kadın teklif edildi, elinin tersiyle itti, tüm akrabalarını, arkadaşlarını, doğup büyüdüğü şehri, tüm şehri ve aslında tüm dünyayı davası için karşısına aldı! Sadece Mekke’de 13 yılını hep işkenceye, zulme, baskıya, hakarete uğramakla geçirdi! Evini, yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Medine’de de yine rahat bırakılmadı. Devamlı saldırılara maruz kaldı. Sonunda Mekke’yi fethedince de, hayatının son yıllarını krallar gibi yaşamak yerine, yeniden Medine’ye dönerek, içinde eşya bulunmayan tek kişilik odasında yaşamaya devam etti! Dünyalık peşinde koşan kişinin hayatı böyle mi olurdu?
Evrimciler “Tabiatta mücadele vardır” diyerek, arka planda binlerce senedir devam eden uyumu göz ardı ederken, şimdi de “evrende kaos var” diyerek yüz binlerce senedir devam eden evrensel düzeni görememekte ısrar etmektedirler!
Ateist kimdir?
Allah’ın evreni yaratırken kullandığı dili (Bilimi) araştırmayı kutsallaştırıp, o dili Yaradanı inkar eden kimseye verilen addır. İnsan kaynaklı kötülüklere engel olacak kuralları koyan Allah’ın kanunlarını reddedip, sonra da ortaya çıkan kötülüklerden Allah’ı sorumlu tutanlardır!
Aslında ateizm diye bir şey de yoktur! Ateistlerin de tanrısı vardır. Adı farklı olabilir; Bazen doğa, bazen gen, bazen evrim, bazen zaman, bazen kozmik enerji. Ama kesin olan tek bir şey var ki, o da tanrısız hiçbir insan olmadığıdır!
Ateist, “beni dünyada yaratıp sonra cezalandıracak bir tanrıya inanmıyorum.” der. Ben ise, “beni yaratıp sonra cennete koyacağını umduğum bir yaratıcıya inanıyorum.” diyorum. Aradaki fark neden? Çünkü ateist, vicdanının, yaptıklarından dolayı kendisini rahatsız etmesinden dolayı huzursuzluk duyup isyan etmektedir!
30 küsur senedir ateizm üzerine yaptığım araştırmalar sonucu şunu gördüm ki, insanlar genellikle 3 nedenden dolayı ateist olurlar: Ya çocukluğunda geçirdiği bir tramvayı atlatamama ya anne babası veya çevreden aldığı ateizm yönlendirmesi veya kendi nefsinin istediği şekilde yaşama arzusu.
Çoklu Evren teorisine ileri süren ateistler! Besmeleden sonra Kur’an’ın ilk ayeti, ‘Alemlerin Rabbi’ diye başlıyor! İddianda samimi isen haydi namaza!
Ateizmin yeni tanımı: “olabileceği” gibi, zanni bilgilerden hareketle kesin sonuçlara ulaşmaya ateizm denir.
“İnsanlar cehenneme gireceğine göre Allah niçin onları yaratmıştır?” diyen ateistler hem cehenneme gireceklerini hissedip vicdanları rahatsız oluyor hem de inanmadıkları (!) yaratıcının inanmadıkları ahiretini sorgulamakla çelişkiye düşüyorlar!
Peygamberimiz makam ve dünyalık için mi peygamberliğini ilan etmişti?
Peygamberimiz Hz. Hatice ile evlenmeden önce ticaretle uğraşıp belli bir ekonomik seviyeye gelmiş bir tüccar idi. Hazreti Hatice ile evlendikten sonra ekonomik durumu daha da arttı ama peygamberliğini ilandan sonra sadece malını mülkünü değil zamanına, emeğini, bedenini, ruhunu, arkadaşlarını davası yoluna feda etti. Kendisine İslam davasından vazgeçmesi karşılığında para, makam, kadın teklif edildi, elinin tersiyle itti, tüm akrabalarını, arkadaşlarını, doğup büyüdüğü şehri, tüm tanıdıklarını davası için karşısına aldı! Sadece Mekke’de 13 yıl hep işkence, zulüm, baskı, hakaret ile geçti! Evini yurdunu terk etmek zorunda kaldı. Medine’de yine rahat bırakılmadı. Sonunda Mekke’yi fethedince ise, hayatının son yıllarında krallar gibi yaşamak yerine yeniden Medine’ye dönerek, içinde eşya bulunmayan tek kişilik odasında yaşamaya devam etti!
Evrimciler “Tabiatta mücadele var” diyerek arka planda binlerce senedir devam eden doğal dengeyi göz ardı ederken, şimdi de “evrende kaos var” diyerek yüz binlerce senedir devam eden düzeni görememekte ısrar etmektedirler.
Ateist, Allah’ın evreni yaratırken kullandığı dili (Bilimi) araştırmayı kutsallaştırıp, o dili Yaratanı inkar eden kimseye verilen addır.
Kötülüklere engel olacak kuralları koyan Allah’ın kanunlarını reddedip, sonra da ortaya çıkan kötülüklerden Allah’ı sorumlu tutanlara ateist denir!
Ateizm diye bir şey yoktur! Ateistlerinde tanrısı vardır. Adı farklı olabilir; Bazen doğa, bazen gen, bazen evrim, bazen zaman, bazen kozmik enerji. Ama kesin olan tek bir şey var ki, o da tanrısız hiçbir insan yoktur!Ateist, “beni dünyada yaratıp sonra cezalandıracak bir tanrıya inanmıyorum.” diyor. Ben de, “beni yaratıp sonra cennete koyacağını umduğum bir yaratıcıya inanıyorum.” diyorum. Aradaki fark neden? Çünkü ateist, vicdanının yaptıklarından dolayı kendisini rahatsız ettiğinden dolayı huzursuzluk duyup isyan bayrağı çekmektedir…
30 küsur senedir ateizm üzerine araştırma yaparım. İnsanlar genellikle 3 nedenden dolayı ateist oluyorlar: Ya çocukluğunda geçirdiği bir tramvayı atlatamama ya anne babası veya çevreden aldığı ateist yönlendirme veya kendi nefsinin istediği şekilde yaşama arzusu.
Ateist arkadaşa 3 soru: “Big Bang’i kim tetikledi? Cansızdan nasıl canlı oluştu? Canlı nasıl irade, akıl, vicdan, duygu sahibi oldu?
Çoklu Evren teorisine ileri süren ateistler, Kur’an’ın ilk ayeti ‘alemler’in rabbi diye başlıyor! E haydi namaza 🙂
.
Bu bilgilerin olduğu kitaplar yokmu? Ya da hangi siteden bu bilgilerin olduğu kitaplara ulaşabilirim? Bu konuda yardımcı olursanız sevinirim
CEVABEN
Tüm bu bilgileri tek tek yıllar içinde derleyip oluşturduk. İsterseniz PDF olarak sitemizden tüm yazılarımı indirebilirsiniz!
DUa ediniz, bu çalışmamızı kitap halinde de getirelim… Selam ile.
Not: Ateist ve deizm kategorileri son güncellemeleri PDF’ye eklenmemiştir. Bir kaç hafta içinde ekleyip PDF kitabı güncelleyeceğiz inşallah!