Eşcinsellik, gen/hormon ve İslam

Within spread beside the ouch sulky and this wonderfully and  as the well and where supply much hyena so tolerantly recast hawk darn woodpecker

Giriş

Özellikle son 30-40 yıldır eşcinselliğin psikolojik bir hastalık değil, genetik kökenli doğal bir eğilim olduğu imajı oluşturulmaya çalışılmıştır. Hatta iş o raddeye varmıştı ki, ‘eşcinsellerin tedavi olması gerektiğini savunanların asıl tedavi edilmesi gereken kesim olduğu’ (BBC Türkçe, 22 Eylül 2018: Rome Tor Vergata Üniversitesi’nden Endokronoloji ve Medikal Seksoloji profesörü Emmanuele Janini: “Asıl tedavi edilmesi gereken hastalık homofobi’dir.”) ileri sürülmeye başlanmıştı! Ama artık araştırmalar ortaya koymuştur ki, ‘eşcinselliğe özel bir gen yok’ (Acık Beyin, 6 Mart 2021) “Prof. Dr. Zeki Bayraktar: Eşcinselliğin genetik olduğuna, doğuştan olduğuna dair hiçbir bilimsel kanıt yoktur. Aksine, bunun böyle olmadığına dair kanıtlar var. Prof. Dr. Nevzat Tarhan: Eşcinsellik kesinlikle doğuştan değil, sonradan öğrenme ile ilgili ve sosyal bir sorundur. Prof. Dr. Sefa Saygılı: Kimse eşcinsel doğmaz, daha sonra ortaya çıkar. Herhangi bir eşcinsellik ile ilgili hormonal farklılık yoktur, genetik farklılık yoktur, kromozomal farklılık yoktur. Bu tamamen kişinin yönelimidir. Bu normalden bir sapmadır. Özellikle günümüzde boşanmalar artıyor, çocukları %70-80 oranında anneler büyütüyor. Yani babalar yok. Bir erkek modeli göremiyor çocuk, erkek modeli göremediği için yine kimliğini annesine bakarak ona benzeterek, geliştirebiliyor.” (Yeni Şafak, 28/06/2022)

Evrimsel bir dünya görüşünü savunan ve dolayısı ile de eşcinselliği de normal gören bir sitenin bu konudaki başlığı bile her şeyi açıkça ortaya koymaktadır: “Eşcinselliğin Genetik Temeli Olması Muhtemel; Ancak Eşcinselliğe Sebep Olan Tek Bir Gen Yok!” (evrimagaci, 30 Nisan 2020) Hem ‘muhtemel’ kaydına rağmen eşcinselliğin ‘genetik’ olduğunu görüşü en başta ilan edilmekte hem de yine başlıkta ‘özel bir gen’ olmadığı itiraf edilmek zorunda kalınmaktadır! Yani, ortada bilimsel bir kanıt değil bir önkabul, bir ‘inanç’ ve bir yönlendirme bulunmaktadır!

 

No ‘gay gene’: Massive study homes in on genetic basis of human sexuality: ‘Eşcinsellik Geni’ Yok: İnsan cinselliğinin genetik temeline ilişkin kapsamlı çalışma (nature.com, 29 Ağustos 2019)

Cambridge, Massachusetts’teki Broad Institute of MIT ve Harvard’da genetikçi olan baş araştırma yazarı Andrea Ganna, “’eşcinsel geni’ yok” Dünyaca ünlü bilim dergileri Nature ve Science’ta yayınlanan, yaklaşık 500.000 kişinin genomlarına dayandırılan bilimsel çalışmada “Cinsel davranışların çevresel ve kültürel faktörlerden etkileneceği” belirtildi. Bir genetikçi olan EMBL Avrupa Biyoinformatik Enstitüsü yöneticisi Ewan Birney, “Normal insanlar ile eşcinseller arasında gen olarak hiçbir fark bulunmadığını ortaya koyan araştırmayla ilgili eşcinsel davranışlar üzerine pek çok sosyolojik araştırma yapıldığını ancak, Dr. Ganna ile arkadaşlarının çalışmasının alkışı hak ettiğini” ifade etti. (Basından, 8.2.2021) Harvard Üniversitesi ve Massachusetts Teknoloji Enstitüsü’nde görevli ekip, Britanya’daki iki farklı kurumda kayda geçirilen 477 bin 500 veriyi inceledi. Genetik yapılarına dair verileri kaydedilen binlerce kişiye cinsel yönelimleri konusunda da soru yöneltildi. Sonuçları ‘Science’ adlı bilimsel yayın organında yayınlanan araştırmaya göre, sanılanın aksine eşcinsellik geni diye bir şey yok. Beş genetik varyasyonun eşcinsellikte önemli etkisi olduğunu saptayan bilim insanları, “Ancak bu beşli eşcinsellerin sadece yüzde 1’inde bulunuyor. Araştırma ekibinden Ben Neale şunları söyledi: “Bir kişinin eşcinsel ilişki yaşayıp yaşamayacağını belirlemek için geliştirilecek gen testi sonuç vermez. Birinin genetik yapısına bakıp eşcinsel ilişki yaşamaya eğilimli olup olmadığını anlamak imkansız.” (Basından, 30.08.2019) Kısaca,  “Eşcinsellik geni efsanesi boşa çıkmış bir iddiadır.” (Mustafa Akyol, Bilim, din ve ateizme dair modern ezberlerin sonu, s. 86)

Detay

Eşcinsellik

Kendi cinsine ilgi duymaktır ve bu normal olmayan bir psikolojiyi ifade eder. Tedavi edilmesi gereken bir durumdur ve bu mümkündür. Eşcinsel olup sonradan normal cinsel tercihe dönen birçok insanın varlığı da eşcinselliğin aslında bir zorunluluk olmadığını,  zamanla tedavisinin mümkün olduğunu otaya koymaktadır. 2012 tarihli UNIMELB Eşcinsel Psikolojisi araştırması verilerine göre, kendini – dikkat biseksüel değil – eşcinsel olarak tarif edenlerin % 67’sinin güzel-alımlı bir kadın gördüğünde ondan etkilendiğini de ortaya koymuştur. Yani bazı psikolojik  (Çocukluk dönemindeki yetişme ortamı, bu dönemde yaşananlar, baskı altında yetiştirilme ve kimliğini bulamama, kız gibi yetiştirilen erkek çocukları, karşı cinse duyulan hayal kırıklığı, sadece kadınların olduğu bir ortamında büyüme, annenin çocuğunu aşırı koruyucu olması ve üzerine aşırı düşmesi veya babanın tam tersi soğuk, mesafeli olabilmesi gibi) nedenlerle  insanlar eşcinselliğe yönelebilse de aslında bu durumun tamamen ‘bir yanlış güdülenme, ortamı yanlış algılama, yetişmede ortaya çıkan problemlerden kaynaklanan bir psikolojik sapmadan’ başka bir şey değildir. Ayrıca basının da teşviki ile özellikle ergenlikte sırf meraka dayalı bu duruma meyledenler olduğu gibi, bağırsak paraziti türü hastalıkları yanlış algılayıp bu tür eğilimleri olduğunu zannedenlerin olması da olayın diğer bir boyutunu oluşturmaktadır. “Bugün bazı bilim adamları eşcinselliğin genetik olduğunu söylüyor. Bu iddiayı ortaya atan kişinin kendisi homoseksüeldi. Pornografik filmler, anne babaların çocuklarını yetiştirme şekli sonunda çocuklar filmlere ve yetişme tarzlarına göre kişilik kazanıyor. Kopma noktası burada.” ((Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları, s. 86, 87) Eşcinsellik normal olmadığının bir  diğer kanıtı da, sadece bir yüzyıl eşcinselliğin yaşandığı bir dönemden sonra insanlığın devam etmesinin mümkün olmayacağı gerçeğidir. Bu arada eşcinsel ailede yetişen çocuklar da görülecek travmalar da işin ayrı bir trajedisidir. Eşcinselliği savunanlar arasında, hayvanlar aleminde görülen bazı eşcinsel olayları örnek gösterenlere de rastlanılmakta ise de  unutulmamalıdır ki,  gerek evrimsel gerek dinsel açıdan baktığımızda şunu rahatlıkla görebiliriz; İnsan hayvandan üstün/ileri bir varlıktır. Hayvanlar aleminde iki erkek bir dişi için ölümüne kavga eder ve kazanan dişiye sahip olur. Ayrıca hayvanlar aleminde hemcinslerini yiyenlerin olduğu da bir gerçektir ve tüm bunlardan daha istisnai olan hayvansal davranışları örnek almak gerekliliği iddiasının sağlıklı olmayacağı gerçeğidir. Yine altını çizmemmiz gerekn diğer bir hususta dünyamızda son iki yüzyılda yaygınlaşan kimyasalların hayvanların koku kökenli cinselliklerini olumsuz yönde etkilediği gerçeğidir. Ayrıca ters ilişkinin,  kişinin iç organlarına kalıcı zararlar verdiği ve AIDS ve frengi gibi hastalıkların bulaşmasını kolaylaştırdığı da ayrı bir bilimsel gerçektir. Bilindiği gibi her erkekte az miktarda kadınlık hormonu da bulunmaktadır ki bu normal bir durumdur. Öyle olmasa, bütün erkekler aşırı sert ve maço, bütün kadınlar ise aşırı kırılgan olurlardı ve ayrıca karşı cinslerin birbirini anlayıp hissetmesi pek de mümkün olmazdı. Ancak sorun bu hormonların aşırı ön plana çıkarılıp yanlış tercihlere neden olduğu zamanlarda ortaya çıkmaktadır. Normalin üstüne çıkan her belirti nasıl hastalık kabul edilip tedavi ediliyorsa, yukarıda saydığımız nedenlerle ortaya çıkan hormonal dengesizlikle sonuçlanan yanlış yönelmeler de bir hastalıktır ve mutlaka tedavi edilmelidir. Paradoksal bir örnek verelim; 1990’lı yıllarda ABD’de yapılan geniş kapsamlı seksüellik deneylerinde normal seksüel tercihe sahip bazı erkeklerin, gay erkeklerden daha fazla kadınlık hormonu salgıladıkları belirlenmiştir. Bu durum bile aslında her şeyin beyinde bittiğini göstermektedir. Yine eşcinselliğin, nesillerle ve dünyanın geleceğiyle oynayan bazı lobi/zihniyet/oluşumlar tarafından da beslendiği ve desteklendiği bir gerçektir ve batılı ülkelerdeki eşcinselliğe dönük destek açıklamalarının bir de bu açıdan irdelenmesi gerekmektedir. Transeksüellik yani cinsiyet değiştirmek ise başlı başına doğal olmayan,  psikolojik bir sorun göstergesidir. Zenci doğup kendini beyazlatmak isteyenlerin psikolojisinden faksızdır bu durum.

Günümüzde İslam’ın sınırları içinde kalıp, eşcinsel bir hayatın yaşanabileceği gibi, İslam tarihinde asla rastlanmayan görüşleri ileri sürenler de vardır. Kur’an ‘da; A’raf 81, Şuarâ 165-166, Neml 54-55,  Ankebût 28-29, Enbiya 74.  gibi ayetlere bakıldığında aleni veya gizli, ‘toplu veya özel’ her türlü eşcinsel yaklaşımın yasak olduğu açıkça görülmektedir. Bir de hermafrodit (İslam literatüründe Hunsâ müşkil) denen; çift cinsiyetli olarak adlandırılan insanlar vardır ki, aslında bunlar çift cinsiyetli değillerdir. Sadece iki cinsiyet organına da sahiptir. Bir insana çift cinsiyetli denilebilmesi için kadınlara ait XX ve erkeklere ait XY üreme kromozomlarının “her ikisini de” taşıması gerekir ki, bu biyolojik olarak imkansızdır. Hermafrodit yani belirgin olmayan bir dış genital bölgeyle doğmuş kişilerde ya XX ya da XY kromozomu bulunur; yani aslında bu kişilerin genetik olarak tek ve belli bir cinsiyetleri vardır. O kişi hangi cinsiyete sahipse, o cinsiyete göre yaşamayı  seçerek, diğer cinsiyete ait üreme yapısı ile alakalı tedavi olup normal hayatına devam etmelidir. Bunda ne dinen ne tıp açısında bir sorun yoktur. (Detay için; Celâl Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, IV/407-410; Hilâl Duman, İslâm hukukunda hünsâ, Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi 6/1 (Haziran 2002),  Cilt: 6 Sayı: 1, s. 295 – 318) İslam’da insanın cinsel kimliğinde “tercih” değil “doğallık” esastır.

Eşcinselliği savunan iki akademisyenin görüşü:

Prof. Dr. Mehmet Sungur: Eşcinsellik genetik mi değil mi ‘kesin değil’ ama genetik olduğunu ‘düşünüyorum.’ Prof. Dr. Aytül Özkürkçigil: 1993 yılında yapılmış bir çalışmada homoseksüel erkeklerin, X kromozomunda bir bozukluk olduğu yönünde bulgulardan ‘söz edildi.’ (Haber 3, 20 Mart 2010)

Eşcinselliğin genetik olmadığını savunanlar:

Dr. Cem Keçe, CİSED Başkanı: “Eşcinsellik doğuştan gelen bir şey değildir. İnsanın doğasına aykırı bir durumdur. Anne ve babanın hatası yüzünden oluşur. Çocuğun ruhsal gelişim evrelerinde yani 0-6 yaş arasındaki dönemde anne ve babası ile yaşadığı çarpık ve hatalı ilişkiler sonucunda temeli atılan ve daha sonra yaşanan tesadüfî yakınlaşmalarla pekişen gelişimsel bir kusurdur. Eşcinsellerde, geriye dönüp baktığımızda babanın yokluğu ya da babanın aşırı otoriter oluşu ön plandayken, kadınlarda da anneyle sevgi dolu yakın bir ilişkinin kurulamayışı temel sıkıntılar olarak karşımıza çıkar.” Dr. Meliha KarayayPsikolog: “Bu konuda pek çok yeni çalışma var. Biz, psikoloğuz, bize gelen hastalarımızı dinleyip edindiğimiz bilgilere göre eşcinsellik sonradan edinilen bir davranıştır. Aile içi ilişkilerin çocuk tarafından nasıl algılandığı, bu konuda son derece önemli. Ailenin, çocuğun kimlik gelişimi dönemindeki tutumları çocuğa yansıyabilir. Model alma yaklaşımı ortaya çıkarsa, eşcinsellik ortaya çıkabilir. Cinsel kimlik modeli dört yaşında oluşmaya başlar. Ancak çocuk, cinsel kimliğini üç yaşında keşfeder ve ailesine sorular sormaya başlar.” (Sabah, 21.03.2010) Prof Dr. Nevzat Tarhan,  Psikiyatrist:  “Homoseksüeller cinsel yönelimini ve cinsel tercihini doğal yani genlerin öngördüğü heteroseksüel yönelime değil, bir sapma olan kendi cinsine yöneltmişlerdir. Homoseksüel Pedofili olarak bilinen çocuk yaştaki eşcinsteki kişilere cinsel ilgi duyma en sık rastlanılan homoseksüalite biçimidir. Homoseksüellik ile ilgili bir gen tanımlanamamıştır. Ancak eşcinsel tercihi olan kişilerin yetiştirilme tarzı araştırıldığında sosyal öğrenmenin rolü göze çarpar. Aşırı koruyucu ve erkeklere düşman bir anne modeli ile zayıf, evle az ilgilenen veya sevgi vermeyen bir baba rollerini sık görürüz.” (15 Mayıs 2009, Haber7.com) “İbrahim Balcıoğlu, Psikiyatrist:  “Homoseksüalite, cinsel kimlik bozukluğudur ve onun sapık biçimlerinden biridir.” Prof. Tarhan: “İnsanlığın geleceği açısından ciddi bir tehlike.  Gençler arasında özgürlük gibi zannedilse de özgürlük değil, bazı değerlerin yok olması. Böyle devam ederse, 50 yıl sonra insan nesli diye bir şey kalmayacak. Sorumlulardan biri de bilim dünyası. Cinsel özgürlük bilim adına destekleniyor.  Benim savunduğum ekole göre insanda biyolojik olarak eşcinsel eğilim yoktur. Eşcinsellik cinsel kimlikten sapmadır. O sebeple toplumsal olarak onaylanmamalıdır. ” (Habertürk, 13.11.2009)

Eşcinsellik Geni!

“Eşcinsellik Geni” de Boşa Çıkmıştı. Amerikalı moleküler biyolog Dean Hamer, bundan 10 yıl kadar önce de oldukça iddialı bir çıkış yapmış bir isim. 1993 yılındaki bir çalışmasında erkeklerin X kromozomundaki bir bölgenin eşcinselliğe neden olduğunu ileri sürmüş ve bu “buluşu” medya tarafından göklere çıkarılmıştı. Ancak aynı kromozom üzerinde çalışan diğer bilim adamları, Hamer’ın bulgusunu doğrulayamadılar. Böylece “eşcinsellik geni” efsanesi boşa çıkmış oldu. ” (Mustafa Akyol,  Referans, 12 Ekim 2004) Scientific Americam Mind dergisinin Nisan 2010 tarihli sayısında “The Third Gender” yani “Üçüncü Cinsiyet” başlıklı makalede Jesse Bering, Biyolojik cinsiyetinden ve cinsel kimliğinden rahatsız olan Transseksüelleri incelemiştir. Üçüncü cinsel kimlik olan transseksüelleri ikiye ayırmıştır. Açık transseksüeller, gizli trans seksüeller. Her iki transseksüel durumla ilgili bilimsel çalışmalarda genetik veri bulunamadığı vurgulanmıştır. Kültürel sosyal normların ve öğrenmelerin transseksüel cinsel kimlik ve cinsel yönelim oluşmasında ki ana rolünden söz edilmiştir. (Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Haber 7, 16 Nisan 2010) “Son ilmî araştırmalar ise, medyanın bu slogan haberlerinin doğru olmadığını göstermektedir. Söylenenin aksine genlerin kendini ifade etmesinin fizikî çevre ile birlikte sosyokültürel faktörlerle de düzenlendiği anlaşılmıştır.”  (Hamza Aydın, Aralık 2013)

Tedavi gören eşcinsellerin anlattıklarının ortak noktaları: “Eşcinselliğin temelinde aile içi sorun, baba figürünün olmaması gelir. Gençler uygun rol model bulamayınca medyanın da yönlendirmesi ile cinsel kimlik krizine girerler, bazen de ailesinden intikam almak için eşcinselliğe yönelirler. Eşcinseller birbirlerine bağlı ve mutlu lanse edilseler de durum tam tersidir. Sex, aldatma ve para en önde gelen kavramlardır. O ortama düşen bir daha çıkamaz, battıkça batar.” “Oğlu özel okulda 16 yaşında ” Anne ben erkek değilim.” diyor. Neden, çünkü rol alabileceği, örnek olabilecek bir erkek yok hayatında. Tek mücadele eden ve örnek alacağı annesi var ve o da onu örnek almış! Sonuçta da kendini onunla özleştirip, ergenlik çağı içinde ikileme düştüğü o çağda  -kendine  tek seçenek olarak sunulan-  kadın rolünü kendine daha yakın olarak görüp benimsiyor.” (Basından, 17.10.2009)

Terapi sürecinden geçen eşcinsellerden birisinin şu sözü dikkat çekicidir: “Uzun yıllar gey olduğumu sandım. Sonunda anladım ki gerçekte ben gey değil, homoseksüellik problemi olan heteroseksüel bir erkektim.” (Pr. Hayrettin Karaman, Yeni Şafak, 24.05.2009)

“Filiz K: Bir gay’le evlendim hayatım kaydı” (Ayşe Arman, Hürriyet, 8 Eylül 2007)

   (19.08.2018)


oz-escinsellik-1

  pismanolanlar-2

transeksuel-dumen-1pismanolanlar-1

Mersin’de yaşayan 34 yaşındaki Vanlı Y.K., henüz 11 yaşındayken eşcinselliğini keşfetti.  2003 yılında Ankara’da ameliyatla kadın oldu. 2008 yılında da sevdiği bir erkekle evlendi. Ancak bir süre sonra kendisini erkek gibi hissettiğini belirterek ayrıldı. Bu arada dini vecibelerini yerine getirerek namaz kılmaya devam eden Y.K., yıllar sonra kadın olduğuna pişman oldu. Y.K., “Allah’ın yaratmış olduğu bedenime kendi arzularımdan dolayı müdahalede bulunmuştum. Şimdi tekrar erkek olmak ve hayatımı düzene sokmak istiyorum” Yine İngiliz Hava Kuvvetleri’nden emekli olan 75 yaşındaki Gary Norton 23 yıl önce ameliyatla kadın oldu ve “Gillian” adını aldı; ancak şimdi “gerçek bir erkek” olduğunu anladığını ve pişman olduğunu söylüyor. Norton, yeniden erkek olmak için ameliyat olmak istediğini ancak Ulusal Sağlık Hizmetleri yetkililerinden olumsuz yanıt aldığını açıkladı. (Haber Türk, 25.10.2012) 12 yaşında erkek olmak için ailesi yardımıyla cinsiyet değiştirmeye başlayıp 16 yaşında pişman olan ve eski cinsiyetine dönen Chloe Cole, yanlış bedende doğduğuna inandırıldığını söyledi. Güvendiği yetişkinlerin ona ömür boyu geri dönüşü olmayan zararlar verdiğini belirten Cole, “Bugün sizinle Amerika Birleşik Devletleri tarihindeki en büyük tıbbi skandallardan birinin kurbanı olarak konuşuyorum” sözleri ile açıklamalarına başlayan Cole, “Sizinle, skandalı sona erdirme cesaretine sahip olmanız ve diğer savunmasız gençlerin, çocukların ve genç yetişkinlerin benim yaşadıklarımı yaşamamasını sağlamanız umuduyla konuşuyorum.” ifadelerini kullandı. (Takvim, 28.07.2023) ABD’de 19 yaşındayken cinsiyet değiştirip trans erkek olduğunu açıklayan Issa Ismail, 26 yaşında kararından vazgeçip tekrar kadın olmak istediğini duyurdu. (Kıbrıs Gerçek, 28 Ocak 2022) ABD donanmasının özel kuvvetlerinde görevli olan ve erkekten kadına dönen Kristin Beck, cinsiyet değiştirme kararının hayatının en büyük hatası olduğunu söyledi. “Ben kullanıldım. Çok saftım, gerçekten kötü bir durumdaydım ve kullanıldım. Propagandaya maruz kaldım. Beni aşan bilgiye sahip birçok insan tarafından kötü bir şekilde kullanıldım. Ne yaptıklarını biliyorlardı. Amerika’nın tamamına yayılmış binlerce cinsiyet kliniği var. Çocuklar içeri girip ‘Ben erkek gibiyim’ veya ‘Bu beni rahat hissettiriyor’ dediğinde bir psikolog, ‘Ah, sen transseksüelsin’ diyor. Ve ertesi gün, pedofillerde tıbbi kastrasyon için kullandıkları hormonların aynısı olan hormonları alıyorsunuz. Şimdi bunu 13 yaşındaki sağlıklı çocuklara veriyorlar. Bu doğru görünüyor mu? Bu yüzden Amerika’ya uyanmasını söylemeye çalışıyorum” (Yeni Çağ, 12/12/2022) Sapkın LGBT örgütünün tuzağına düşen Joey Maiza isimli genç, cinsiyet değiştirdiği için ne kadar pişman olduğunu ve insanların zarar gördüğünü, çektiği bir video ile ağlayarak anlattı. Maiza, “İnsanlar 30-40 yaşlarına geldiğinde ‘ben 16 yaşımda ne yaptım’ diyecek.” diyerek büyük tehlikeye dikkat çekti. (Milli Gazete, 04 Ekim 2022)

Eşcinsellik genetik mi?

Bilim insanları da artık eşcinsellik üzerinde etkili kuvvetli bir gen olmadığına kanaat getirmiştir ve doğuştan gelen genetik faktörler yerine sonradan kazanılan epigenetik faktörlerin daha etkili olduğu yönünde fikir birliği oluşmuştur. (Gavrilets, S., U. Friberg, and W.R. Rice, Understanding Homosexuality: Moving on from Patterns to Mechanisms. Archives of sexual behavior, 2018. 47 (1): p. 27-31) Olaya evrimci bakış açısı ile baksak bile, genetik faktörlerin eşcinselliği oluşturmada ciddi bir etkisi olsa idi, buna neden olan genler uzun zaman önce doğal seçilimle yok olup giderdi. Çünkü eşcinsel bir ilişki ile üreme şansı olmadığı için, eşcinseller genlerini sonraki nesillere aktarmada eşcinsel olmayanlara göre çok daha zayıf kalacaklardı, böylece eşcinsellik zamanla tükenecekti. Kendi teorileri bile iddialarını çürütmektedir! Eşcinsellik ve alkol, uyuşturucu ve sağlık: Gay ve biseksüel insanlarda kişilik bozukluğunu, alkol ile uyuşturucu kullanımının, (Herek, G.M., et al., Correlates of internalized homophobia in a community sample of lesbians and gay men. Journal-Gay and Lesbian Medical Association, 1998. 2: p. 17-26; Huebner, D.M., et al., The impact of internalized homophobia on HIV preventive interventions. American Journal of Community Psychology, 2002. 30(3): p. 327-348; Bostwick, W.B., et al., Dimensions of sexual orientation and the prevalence of mood and anxiety disorders in the United States. American journal of public health, 2010. 100(3): p. 468-475; Stall, R., et al., Alcohol use, drug use and alcohol‐related problems among men who have sex with men: the Urban Men’s Health Study. Addiction, 2001. 96(11): p. 1589-1601; Marshal, M.P., et al., Suicidality and depression disparities between sexual minority and heterosexual youth: A meta-analytic review. Journal of Adolescent Health, 2011. 49(2): p. 115-123; Jimenez AD. Triple jeopardy: targeting older men of color who have sex with men. J AIDS. 2003;33(Suppl. 2): S 222–5) ve intihar eğiliminin daha fazla olduğu görülmüştür ki bu araştırmalar Türkiye, Çin, İzlanda, İngiltere ve ABD için yapıldığında da sonuç farketmemektedir. (Yalçinoglu, N. and A.E. Önal, Escinsel ve biseksuel erkeklerin icsellestirilmis homofobi duzeyi ve saglik uzerine etkileri. Turkish Journal of Public Health, 2014. 12(2): p. 100; Lian, Q., et al., Sexual orientation and risk factors for suicidal ideation and suicide attempts: a multi-centre cross-sectional study in three Asian cities. Journal of epidemiology, 2015. 25(2): p. 155-161; Silenzio, V.M., et al., Sexual orientation and risk factors for suicidal ideation and suicide attempts among adolescents and young adults. American journal of public health, 2007. 97(11): p. 2017-2019; Arnarsson, A., et al., Suicidal risk and sexual orientation in adolescence: a population-based study in Iceland. Scandinavian journal of public health, 2015. 43(5): p. 497-505; Eisenberg, M.E. and M.D. Resnick, Suicidality among gay, lesbian and bisexual youth: The role of protective factors. Journal of adolescent health, 2006. 39(5): p. 662-668; King, M., et al., Mental health and quality of life of gay men and lesbians in England and Wales: controlled, cross-sectional study. The British Journal of Psychiatry, 2003. 183(6): p. 552-558; Warner, J., et al., Rates and predictors of mental illness in gay men, lesbians and bisexual men and women: Results from a survey based in England and Wales. The British Journal of Psychiatry, 2004. 185(6): p. 479-485) ve ayrıca eşcinsellerde sağlık ve cinsel hastalıklar oranı daha fazladır. (Beyrer, C., et al., Global epidemiology of HIV infection in men who have sex with men. The Lancet, 2012. 380(9839): p. 367-377; CDC. Questions and answers: the 15% increase in HIV diagnoses from 2004 to 2007 in 34 states and general surveillance report questions [Internet]. 2009 [Cited 2010 Jan 15]. http://www.cdc.gov/hiv/topics/surveillance/resources/qa/surv_rep.htm. ; CDC. Estimates of new HIV infections in the United States [Internet]. 2008 [Cited 2010 Jan 15]. http://www.cdc.gov/hiv/topics/surveillance/resources/factsheets/incidence.htm. ; Ntale, R.S., et al., HIV seroprevalence, self-reported STIs and associated risk factors among men who have sex with men: a cross-sectional study in Rwanda, 2015. Sex Transm Infect, 2018: p. sextrans-2017-053311) Eşcinselliğe yönlendiren faktörler: Bu faktörlerin başında aile bütünlüğünün sağlanamaması, çocuklara yeterli eğitim verilemesi ve çocukların arkadaş ortamlarında gördükleri eşcinsel yönelimlere duydukları merak sayılabilir. Örneğin, Çırakoğlu eşcinselliğe ilişkin dört farklı nedensel yükleme olduğunu bulmuştur. (Çırakoğlu, O.C. (2006). Perception of homosexuality among Turkish University students: The role of labels, gender, and prior contact. The Journal of Social Psychology, 146(3), 293-305) Bunlar fiziksel ve/veya psikolojik bozukluklar, cinsel tercih, model alma ya da heyecan arayışı ve karşı cinsle ilişkilerde yaşanan sorunlar şeklinde özetlenebilir. Hayvanlarda eşcinsellik: Eşcinselliğin hayvanlarda da görülmesi normal birşey olduğu anlamına gelmiyor. Eşcinsellik davranışı gösteren hayvanlarda hormonel veya anatomik olarak bir farklılık tespit edilmemiştir. (Bagemihl, Bruce (1999). Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity. New York: St. Martin’s Press) Yine eşcinsellik hayvanlar arasında, insanlarda olduğu gibi bir süreklilik göstermemektedir. (Bagemihl, Bruce (1999). Biological Exuberance: Animal Homosexuality and Natural Diversity. New York: St. Martin’s Press) Yani kalıcı değildir ve böyle hayvanlar kısa süreliğine bu tür davranış gösterse de normal cinselliğe geri dönerler. (Kaynak: www.bilimveyaratilisagaci.com/2018/06/escinselligin-sagliga-zararlari)

Eşcinseller, doğada hayvanlar arasında da eşcinsel eğilimler olduğunu söylüyorlar.
Maymunların torunları olduğunu iddia edenler için hayvanlardan örnek vermeniz gayet doğal, peki bunun nedeninin; ekolojik dengeyi bozan ve hayvanların koku alma güdülerini tahrip olması olduğunu ve buna neden olanların da yine sizin sapıklıklarınızı özgürlük adı altında piyasaya sürmeye çalışan dünyadaki liberal ve ateist çevrelerin olduğunu biliyor muydunuz? 

Eşcinsellik tedavi edilebilir, İsterse 6 ayda eşcinselliği bırakabilir. Psikolojik destek alarak farklı cinsel eğilimlerinden kurtularak kendisini bu meselenin çözümüne adayan Ertuğrul Tulpar, kendisi ile aynı sorunu yaşayan insanları bir dernek çatısı altında bir araya getirdi. Eşcinselliğin tedavisinin mümkün olduğunu anlatıyoruz. Hayat hikayelerini dinliyoruz. Özellikle çocukluk çağında yaşadıkları sıkıntıları büyük bir dikkatle dinliyoruz. Bunları yazmalarını tavsiye ediyoruz. Çünkü yazmak başlı başına şifalandırıcı bir yöntem çünkü kişinin kendiyle baş başa kalmasını ve gerçeklerle yüzleşmesini sağlıyor. Psikolojik destek alarak üç ila altı aylık tedavi süreciyle, eşcinselliği geride bırakmasını sağlıyoruz. Biz biliyoruz ki eşcinsellik, psikolojik kökenli sosyolojik bir rahatsızlıktır. Çocukluk yıllarında yaşanan travmalar, anne baba çocuk üçgenindeki dengesizlikler eşcinselliğin sebeplerindendir. Eşcinsellerin en az beşte ikisinin çocukken tecavüze uğradıktan sonra eşcinsel olduğunu, eşcinselliğin psikolojik temelli toplumsal bir hastalık olduğunu, eşcinselliğin tedavisinin mümkün olduğunu, söylemek için bir araya geldik. Eşcinsellik uzun yıllar cinsel kimlik bozukluğu / ruhsal hastalık olarak tanımlandı. 1970’li yıllara kadar eşcinsel bireyler çeşitli medikal yöntemler ve psikoterapiyle tedavi edildi. Zamanla siyasi kutuplaşmalar arttı. Bir grup dedi ki eşcinseller zorla tedavi edilmelidir, diğer grup hayır eşcinsellik kişisel tercihtir hastalık değildir. 1990’lı yıllarda Dünya Sağlık Örgütü, siyasi bir kararla eşcinselliği hastalık ve cinsel sapıklık kategorisinden çıkardı. Bilim dünyası eşcinselliği tedavi etmekten vazgeçti. Eşcinsel tedavi hizmeti veren hekimler baskı altına alındı, gericilik ve bilim dışılıkla suçladılar. Geçmişte zorla tedavi edilmek istenen eşcinseller vardı, günümüzde tam tersine eşcinsel hislerden rahatsızlık duyan ve tedavi olmak isteyen “Lütfen bana yardımcı olun, eşcinsel olmak istemiyorum, beni tedavi edin” diyen bireyler zorla eşcinsel dünyanın içine gönderilmekte. Eşcinsel bireyler, psikolojik destek görerek, çocukluk travmalarını tedavi ettiklerinde, cinsel yönelimleri kendiliğinden değişmekte ve karşı cinse yönelim başlamaktadır. Yüzlerce vakaya yardımcı olduk…Tedavi sonucunda, eski yaşantısından uzaklaştı… Şimdi evlendi, çok mutlu ve üç yaşında bir kızı var. LGBT üyeleri eşcinselliğin doğuştan olduğunu kabul ediyor. Biz bunun çocukluk travmalarının sonucu oluştuğunu biliyoruz. Eşcinsel dernekler fuhuş mafyasıyla işbirliği içinde. (Sabah, 22 Mart 2019) 

Gay olunur mu, gay doğulur mu? Eşcinselliğin nedenleri: Dr. Cem Keçe: Eşcinselliğin çoğunlukla zor ve acı dolu bir sürecin sonunda oluşan bir durum olduğunu ifade eden Dr. Cem Keçe; şöyle diyor: “Eşcinselliğin nedenlerini anlamamız çok önemlidir. Çünkü önemli olan yaygınlaşmasının önlenmesidir. Eşcinselliğin nedenleri şunlardır: Rol modellerin yanlış alınması, hormonsal bozukluklar, çocukluk döneminde şiddete maruz kalmak, tacize ve tecavüze uğramak, çocuklukta karşı cinsle ilgili yaşanmış kötü bir deneyim, ciddi aile sorunları, aşırı otoriter bir babanın varlığı, baba veya figürlerinin çocuğun hayatında olmaması, aşırı duygusal veya içine kapalı bir yapıya sahip olunması, erken boşalma, iktidarsızlık, vajinismus veya disparoni gibi cinsel işlev bozuklukları nedeniyle yaşanan başarısız ve aşırı sorunlu cinsel deneyimler, yanlış yetiştirilme yani erkek çocukların kız gibi, kız çocuklarında erkek gibi yetiştirilmesi, ebeveynler başta olmak üzere yakın çevrede eşcinsel eğilimleri olan kişi veya kişilerin modellenmesi ve örnek alınması, kızların daha yumuşak tavırları olan erkekleri, erkeklerin ise daha erkeksi tavırları olan kızları aralarına alma eğilimleri, yazılı ve görsel medyanın eşcinselliği özendirici yayınları, vb. Eşcinsellik ailenin baskısına bir tepki sonucu da meydana gelebilir. Yaptığımız çalışmalarda ve literatür bilgilerinde, sağlıklı ve mutlu bir aile ortamında yetişmiş ve herhangi bir travmaya maruz kalmamış ama eşcinsel bir yaşantı süren bir kişiye hiç rastlamadım. Çünkü eğer bir kişide eşcinsel bir yönelim varsa; mutlaka sağlıksız bir aile yapısı, sorunlu bir çocukluk ve cinsel travma mutlaka vardır.” Cinsel Terapist Psk. Gülüm Bacanak:  “Cinsel terapi sürecinde biraz aceleyle konulduğuna inandığımız “gizli eşcinsel” tanısı bu yanlışların başta gelenlerindendir. Çünkü böylesi acele konulan bir tanı cinsel terapisti doğrudan eşcinsellik dinamiğine yaklaştırır. Oysa “eşcinsel olmak kötü bir şeydir” inancıyla belirginleşen homoseksüel kaygılar; ergen­lik dönemindeki bir aşamanın, biseksüel eğilimlerin baskınlaştığı geçici bir evrenin artıklarıdır. Geçici eşcinsellik kaygısı yaşayan ergenler, mutlaka burada kalmazlar. Eğer sağlıklı bir ortamda arkadaşlık ilişkileri yaşayabilirlerse, eşcinsel sitelere veya barlara takılmazlarsa, ailenin sevgisini koşulsuz olarak hissedebilirlerse normal dışı eğilimleri zamanla azalacak ve ortadan kalkacaktır. Ancak, kendi kabuklarına çekildikleri ve çaba göstermedikleri takdirde, eşcinsel olmaktan başka bir çıkar yol bulamazlar.” (Hürriyet, 22 Aralık 2008) 

Sapıtınca duramazsın! Bizi suçlarlar ama aslında kendilerini tarif etmektedirler!

Eşcinsellik ve pedofili, ensest, nekrofili (Devamı, ‘Dinsiz ahlak olur mu?’ adlı yazımızda)

 

Daha çocuk bunlar. Ne trans’ı ne parlaması ne hormonu ?!!

Georgia’nın Oxford şehrinde yaşayan hükümet çalışanı 33 yaşındaki William Dale Zulock ve 35 yaşındaki eski bankacı Zachary Jocoby Zulock, temmuzda polisin evlerinde çocuk pornosu indirdiklerine ilişkin ihbar almasının ardından gözaltına alınmıştı. (19 Ocak 2023)

“2018’de TEDx’in Würzburg Üniversitesi’nde organize ettiği konferansta konuşmacı olarak yer alan Alman aktivist Mirjam Heine, “Pedofili algımız neden değişmeli?” adlı konuşmasının bir bölümünde şunları dile getirmişti: “Pedofili de eşcinsellik gibi doğal bir cinsel yönelimdir. Tıpkı pedofililer gibi bizler de duygularımızdan sorumlu değiliz. Duygularımızı biz seçmiyoruz. Diğer herkese gösterdiğimiz saygıyı pedofililere de göstermeliyiz.” (Video: https://twitter.com/Vanguardreboot/status/1673038349437632512/video/1)

Kanada’da LGBT grubu lideri Sean Gravells, çocuklara yönelik cinsel suçtan tutuklandı. (15 Ocak 2024)

Kuzey Amerika Erkek/Erkek Sevgisi Derneği (NAMBLA), Amerika Birleşik Devletleri’ndeki bir pedofili ve oğlancılık savunuculuğu kuruluşudur. Yetişkinlerin reşit olmayanlarla cinsel ilişkisini suç sayan reşit olma yaşı yasalarını kaldırmak için çalışmaktadır. Hollanda Pedofili Özgürleştirme Hareketi Başkanı ise  Dr Frits Bernard’dır. Frits Bernard, Hollanda’da klinik psikolog, seksolog ve eşcinsel ve pedofil aktivistidir.

 

LGBTIQPE+: “LGBTIQ+ derken, buna P yani Pedofili de eklendi. Sıra geldi “E”ye, yani Ensest’e… Pedofili, Ensest, Nekrofili, Zoofili, Pandasex, Queer, Lezbiyen, Gey, Biseksüel, Transgender ve İnterseks, Travesti, Aseksüel, Homoseksüel…” (A.Dilipak, Yeni Akit, 20.02.2021)

Trans ameliyatları sonrasında yaşanan pişmanlıklar

Cinsiyet ameliyatla veya hormonlarla değiştirilebilen bir şey değildir[1]. ‘’Cinsiyet değiştirme ameliyatı’’ yanlış bir nitelemedir, ameliyatlarla bir erkek kadına, bir kadın erkeğe dönüşemez, bu mümkün değildir. “Yapılan cinsiyetin değiştirilmesi değil, cinsiyetin iptalidir.” Transseksüeller cinsiyetlerini değiştiren değil ‘’cinsiyetlerini iptal eden’’ [ne erkek ne kadın haline gelen] bireylerdir. Örneğin bu ameliyatları yaptıran [kadın olmak isteyen bir erkek] ise; Önce cildi hariç penisi[inin işlevsel kısmı] ve testisleri alınır. Böylece artık testosteron ve sperm üretemez hale gelir. Yani o artık [genetik yapısı hala 46XY/erkek olsa da] penisi, testisleri, spermi ve dölleme yeteneği bulunmayan [erkekliğini iptal ettiren] bir bireydir. Karşıt cinse geçmek [kadın olmak istediği] için anüsü ile üretrası arasında bir oyuk/çukur açılarak sözde vajina yapılır[içi boşaltılan penis cildi ters çevrilir ve bu çukura döşenir], ancak bu vajina asla doğal bir vajina gibi işleve sahip değildir, sekresyon salgılayamaz, esneyemez, kasılamaz, orgazmik fonksiyonu bulunmaz vs. Vücut orayı bir yara gibi algıladığından pek çok vakada daralır/kapanır, bu yüzden sık sık metal dilatatörlerle açılmaya genişletmeye çalışılır, enfeksiyonlar, kokular olur, tabi bu arada kesilen kısaltılan üretse (idrar kanalı) da daralmaya, tıkanmaya başlar vs. Kısaca bu bireyler erkekliklerini kaybettikleri gibi ne işlevsel olarak ne de üreme kapasitesi açısından asla bir kadın olamazlar [yumurtalıkları ve rahimleri olmadığı gibi suni vajinaları da asla doğal bir vajina işlevini göremez]. Beden yapıları dışarıdan östrojen hormonu kullanarak kısmen feminenleşir ve meme protezi de takılabilir ancak tabi ki tüm bunlar bir bireyin kadın olmasını sağlayamaz. Eğer bu birey [erkek olmak isteyen bir kadın] ise; Ameliyatla memeleri, rahmi, yumurtalıkları ve vajinası alınır. Böylece artık östrojen ve oosit [yumurta] üretemez, siklusu sonlanır. Yani o artık [genetik yapısı hala 46XX/kadın olsa da] memeleri, rahmi, yumurtalıkları ve vajinası bulunmayan gebe kalma-doğurma yeteneğini kaybeden [kadınlığını iptal ettiren] bir bireydir. Karşıt cinse geçmek [erkek olmak istediği] için kol ve bacak vb bölgesinden alınan dokularla [ki bunlar deri ve yağdan ibarettir] yapay bir penis yapılabilir ancak bu penisin ne işlevi olur ne de duyusu, tamamen görüntü için yapılan bir şeydir bu, yine sırf görüntü için plastik veya silikon testis protezleri takılabilir ama aşka işlevi yoktur. Kısacası bu bireyler kadınlıklarını kaybettikleri gibi işlevsel ve üreme kapasitesi bakımından erkek de olamamış bireylerdir, yapılan bu penis erekte olamaz, et yığınıdır, bir kadınla penetratif cinsel ilişki yaşayamazlar, buna muktedir değildirler. Beden yapıları dışarıdan testosteron hormonu kullanarak kısmen maskülenleşebilir ve erkeksi kıllanma olabilir ama tabii ki tüm bunlar da bir bireyin erkek olmasını sağlayamaz. Bu ameliyatı sık yapan doktorlardan Santucci yeni yapılan bu penis için “…o fallus bir fallus değil; deri ve yağdan oluşan bir zarf.’’ diyor[2]. Evet, bu penis deri ve yağdan oluşan, ne işlevi ne de duyusu/hissi olan bir doku yığını ama bu deri ve yağ dokusunun alındığı bacakta veya kolda ciddi sekeller oluşuyor, yani kol veya bacak kısmen sakatlanıyor, ayrıca estetik problemler de cabası [3]. Peki, bu bireyler kendi bedenlerini sakatlayacak şekilde bu zahmetli ve acı verici ameliyatları niye yaptırıyor ve niye cinsiyetlerini iptal ettiriyorlar? Çünkü biyolojik cinsiyetleri ile uyumlu bir cinsiyet kimliği [psikolojik cinsiyet] geliştiremiyor, ‘’cinsiyet hoşnutsuzluğu’’ içinde oluyorlar; ‘’ben erkek bedeninde hapsolmuş kadınım’’ veya ‘’ben kadın bedeninde hapsolmuş erkeğim’’ demeye ve bedenleri ile savaşmaya başlıyorlar. Psikolojik cinsiyetlerini düzeltemedikleri [bunu yapacak terapist bulamadıkları için] ‘’biyolojik cinsiyet’’ ile ‘’psikolojik cinsiyet’’ arasındaki çatışmayı biyolojik bedene müdahale ederek çözmeye çalışıyorlar; yani erkek ise erkeklik organlarını, kadın ise kadınlık organlarını kestirip attırmak istiyorlar. Yaşadıkları ruhsal sorunların bu şekilde son bulacağını [rahatlayacaklarını] düşünüyorlar. Ama tabii ki yanılıyor ve de kandırılıyorlar. Yapılan çalışmalar translarda sık görülen anksiyete, depresyon, madde kullanımı ve intihar gibi ruhsal sorunları ameliyatlardan sonra da yüksek oranda devam ettiğini, bu sorunların bitmediğini ilaveten intihar, kalp-damar hastalıkları ve kansere bağlı ölümlerin daha da arttığını gösteriyor[4-7]. Tabii bu sorunlar trans bireylerin hem yaşam kalitesini bozuyor hem de yaşam süresini kısaltıyor. 2013 yılında San Fransisco’da yapılan bir araştırma, transgender bireylerin ortalama 25 yıl daha az yaşayabileceğini iddia ediyor[8]. Dahası yaşarken de huzurlu ve mutlu olamıyorlar. Ameliyatla cinsiyet değiştiren transseksüellerde; depresyon, travma sonrası stres bozukluğu, kişilik bozuklukları, iş ve sosyal hayata dair problemler, partner problemi, yalnızlık hissi ve intihar gibi ruhsal problemler[9,10]; ve idrarda yanma, sık idrara çıkma, idrar kaçırma, cinsel ilişki sonrasında üriner enfeksiyonlar gibi biyolojik problemler sık yaşanıyor[11]. Kuhn ve ark. tarafından yapılan bir çalışmada cinsiyet değiştirme ameliyatları sonrasında yaşam kalitesi ve hasta memnuniyetinin [ameliyat olmayan translara göre] anlamlı düzeyde daha düşük olduğu tespit edilmiştir. En sık memnuniyetsizlik nedeni olarak da idrarla ilgili üriner problemler ve cinsel problemler gösterilmiştir[12]. Kısaca ameliyat olan trans bireylerin ruhsal sorunları bitmezken hatta artarak devam ederken ilaveten ameliyatlara bağlı çok ciddi sorunlar oluyor. Son yıllarda ameliyattan sonra azımsanmayacak sayıda pişman olan trans var[5,13,14]. Çünkü bu ameliyatlardan sonra depresyondan kurtulamadıkları gibi[15], yaşam kaliteleri de anlamlı bir şekilde düşüyor ve hayal kırıklığına uğruyorlar[12,15]. Hatta bu pişmanlıklar o kadar artmaya başladı ki, lobinin baskılarına ve örtme çabalarına rağmen sadece akademik yayınlara değil Reuters ve Dailymail.com gibi ünlü ajanslarının/sitelerin raporlarına [haber analizlerine] de yansıyor[2,16]. Pişman olan translar [lobinin tehditlerine rağmen] organize oluyor ve ‘’De-trans etkinlikleri’’ yaparak geçişe karşı mücadele veriyorlar, aynı hataya başkaları düşmesin diye çaba sarf ediyorlar. Çünkü biliyorlar ki bu ameliyatlardan sonra pişmanlık fayda vermiyor, kaybedilen organlar geri alınamıyor. Ve tabii ki doktorlara karşı dava açıyorlar [yakın gelecekte bu davalar daha da artacaktır]. Dailymail.com sağlık editörü Caitlin Tilley’in bilimsel verilere dayalı olarak hazırladığı Haziran 2023 tarihli raporuna göre ameliyat olan trans bireylerde gözlemlenen sorunlar şunlardır[2]; “Bu vakaların yaklaşık yarısında hayatı tehdit eden [ölümcül] komplikasyonlar gelişiyor.Trans erkek ve kadınların yarıdan fazlasında ameliyat sonrasında şiddetli ağrılar oluyor ve aylar sonra ya tıbbi müdahaleye ya da ilave ameliyatlara ihtiyaç duyuyorlar. Vajina konstrüksiyonu yapılan trans kadınların neredeyse yarısında, penis ameliyatı [falloplasti] yapılan trans erkeklerin ise %64’ünde sorunlar gelişiyor. Trans ameliyatları sonrasında genellikle enfeksiyon ve ağrı sorunları oluyor ve hastalar tuvaleti kullanmada [işemede] veya seks yapmada zorluk yaşıyorlar. Kanada Ontario’daki Women’s College Hospital’da yapılan büyük bir araştırmada ‘popo’ ameliyatı geçiren trans kadınların yarıdan fazlasının yıllar sonra çok fazla acı çektiğini ve tıbbi müdahaleye ihtiyaç duyduklarını gösteriyor. John Hopkins Üniversitesindeki bir araştırma vajinoplasti geçiren trans kadınların %30’unda ameliyatla bağlantılı bir enfeksiyon geliştiğini gösteriyor. Teksas’ta farklı hastanelerde yapılan araştırmalar, penil protez yerleştirilen falloplastili 80 trans bireyin %36’sında [6-24 ay içinde] ileri düzeyde cerrahi gerektiren bir komplikasyon geliştiğini gösteriyor. Aynı ameliyatı geçiren 792 hastayla yapılan başka bir çalışmada, vakaların %36’sında cerrahi müdahale ile penisteki implantın çıkarılmasını gerektiren ciddi komplikasyonlar görüldü. Ortalama 2,6 yıllık takipten sonra hastaların %40’ında artık orijinal implantları yoktu[çıkarılmıştı]. Kanada’da Ocak 2023’te yayınlanan başka bir araştırma, ameliyat olan trans kadınların yarıdan fazlasının tıbbi müdahale gerektirecek kadar çok acı çektiğini gösteriyor. Cerrahi olarak vajina oluşturulmuş [erkekten kadına geçmiş] bu bireylerin üçte biri, ameliyattan bir yıl sonra işemekte zorlanıyor veya cinsel sorunlar yaşıyordu. Kanada’da vajinoplasti ameliyatı yapılan 80 trans kadının tıbbi kayıtları incelenmiş ve şu komplikasyonların geliştiği tespit edilmiştir: Ağrı [%53,8], darlık-dilatasyon[%46,3], kanama[%42,5], cinsel işlev sorunları[%33,8], vajinal akıntı[%32,5], vajinal sıkılık[%28,7], işeme-idrar sorunları[%22,5], yara iyileşme sorunu[%21,3], estetik memnuniyetsizlik[%18,8], vajinada kıllanma[%12,5], anatomik düzensizlik[%12,5], ruh sağlığı problemleri[%12,5], derinlik kaybı[%10], kötü koku[%10], vajinal kanalın kapanması[%10], uyuşma[%3,8] ve vajinal kuruluk[%2,5]. Ruhsal sorunlar nedeniyle hastaneye yatış %2,5 iken, vakaların yaklaşık beşte biri [%19], yeni vulvalarının görünümünden memnun olmadıklarını ve kozmetik revizyon istediklerini söylemişlerdi [ayrıca bazı vakaları birden çok şikâyet bildirmişlerdi].” Pişman olan binlerce bireyden sadece birkaçının sözlerini [aynen] naklediyorum(afı geçen rapordan); “Belki ilk bir iki ay mutluydum ama ameliyattan sonra moralim daha da bozuldu. Yeni vajinam daralmaya başladı. Bacaklarımı açıp düzüleceğimi sanmıştım ama penisimi verdikten sonra bu hiç olmadı. İnternette insanlara ne kadar depresif olduğumu söylüyordum. Pek çok insan bunun ameliyat yüzünden olduğunu düşündü… Ama hiç enerjim kalmamıştı, çok uyuşuktum, beynimde sis vardı ve hiç cinsel dürtüm yoktu. Benim için son derece travmatik olan şey, penisimi bir daha asla geri alamayacağım. Onu geri istiyorum ama alamıyorum. Seks artık benim için travmatik [bir şey], çünkü başarısız ameliyatlar geçirdim.” [Shifter] “Aynı “tedavi” nedeniyle onarılamaz şekilde zarar görmüş pek çok insanla tanıştım. Testosteron kullanımından dolayı ses ağrısı çeken insanlar tanıyorum. Çocuklarını emziremedikleri için mahvolmuş insanlar tanıyorum. Ya kendi bedenlerinden korktukları için – libidoları tamamen tükendiği için – ya da seks artık fiziksel olarak acı verici bir şey haline geldiği için cinsel yakınlıktan asla zevk almayan/almayacak olan insanlar tanıyorum. Bu tedavi ile kısırlaştırılan insanlar tanıyorum. [Ben kendim, tüm hayatım boyunca kararlı bir şekilde çocuk doğurmak istediğim halde, hayatımın en karanlık yıllarında sahip olduğum son ‘dişi’ göstergelerden birini ortadan kaldırmakta ısrar ettiğim [aldırdığım] gerçeğini düşünürken oturup ağladım]. Bağımlılığın derinlerine inen insanlar tanıyorum, çünkü yaşadıkları onca şeyden sonraki günü atlatabilmelerinin tek yolunun bu olduğuna inanıyorlar. Hayatın en iyi kısımlarının kendilerinden çalındığına inandıkları için yataktan kalkamayan insanlar tanıyorum. Çok fazla acı gördüm [ve hissettim]. Bu kadar. Hala kendimi ondan bir adım geride tutuyorum. Vücudumuzu değiştirdi, doğal işleyişimizi yok etti, bize kronik ağrı ve ömür boyu sürecek komplikasyonlar verdi ve bizi kırık ve yalnız hissettirdi. Hayatımın geri kalanını memelerim olmadan, kalın bir sesle, erkek tipinde saçla/saçsız ve hamile kalma yeteneği olmadan yaşayacağım. Tamamen sağlıklı olan rahmimi aldırmak en büyük pişmanlığım.” [Zacchigna] “Bu ameliyatlar kulağa geldiği kadar korkunç. Mevcut ameliyatlar oldukça acımasız. Uyandığım an, hatta her şeyin felaket derecesinde kötüye gittiğini anlamadan önce ‘’s….r git, bu bir hataydı’’ [dedim]. [4 yıl geçtiği halde] Kasık bölgemde hiç his yok. Beni bıçakla bıçaklayabilirsin ve ben bunu anlayamam. Tüm alan uyuşmuş, sanki şok geçirmiş ve dört yıl geçmesine rağmen –hala- ne olduğunu anlayamıyor. Yıllar sonra, yeni vajinamın yanında eksik bir et parçası gibi görünen bir şey var, kelimenin tam anlamıyla biri beni hacklemiş gibi görünüyor. Kimse bana penisimin taban bölgesinin bırakıldığını, çıkarılamayacağını söylemedi -bu, içinde seğiren gerçek bir güdükle kaldığın anlamına geliyor. Testosteron aldığınızda ve libidonuz geri geldiğinde, ağaç olamayan bir sabah odunuyla uyanırsınız. Seks dürtüm olsa bile neo-vajinam o kadar dar ve küçük ki, istesem bile seks yapamam. Ve küçük bir dilatör/genişletici kullandığımda, zevkten çok acıyı algılayan gelişigüzel duyu ceplerim oluyor. Sonra tuvalete gitme eylemi var. Mesanemi boşaltmam yaklaşık 10 dakikamı alıyor, son derece yavaş, acı verici ve ne kadar gevşesem de akıntı/damlama devam ettiği için tüm o bölgeye yayılacak ve beni sırılsıklam bırakacak. Kendimi temizledikten sonra, birkaç dakika içinde iç çamaşırımın ıslak olduğunu fark edeceğim – ne kadar silsem de bir saat boyunca yavaşça damlıyor. 35 yaşında gittiğim her yerde sidik kokma riskini aldığımı hiç bilmiyordum. Ameliyattan yaklaşık beş yıl sonra hala ağrı, enfeksiyon ve acılarla uğraşıyorum. Arkanıza yaslanıp düşündüğünüzde, her şeyin bir delilik olduğunu anlıyorsunuz. Mutlak vahşi delilik. Ve bu [vahşi delilik] hala devam ediyor, toplu halde, dünya çapında.”[ Ritchi].

Sonuç/mesaj: Peki ne yapılmalı/yapılabilir? Bu bireyler bu kadar zahmetli ameliyatları gelip geçici bir hevesten dolayı yaptırmıyorlar, çok ciddi psikolojik sorunları var bu sorunlarını terapi ile çözemedikleri için çözümü bu şekilde bulmaya çalışıyorlar, çünkü ne yazık ki onlara bu konuda yardımcı olacak terapist yok (veya yok denecek kadar az). Ayrıca transeksüel kimlik iyice yerleştikten sonra özellikle yirmili yaşlardan sonra çözüm o kadar kolay da değil.
Çünkü Transseksüellik de eşcinsellik gibi temelde bir cinsiyet kimliği problemidir, cinsiyet kimliği ise (daha önce de defalarca belirttiğimiz üzere) erken çocukluk döneminde (1-6 yaş arasında) geliştirilir, kritik rolü hemcins ebeveyn ile özdeşim oynar (ebeveynle özdeşim ve akran etkileşimleri). Sağlıklı bir cinsiyet kimliği geliştirebilmek için bu süreçlerin sağlıklı yaşanması gerekir, aksi halde erkek çocuk babası ile kız çocuk annesi ile özdeşim kuramaz ve biyolojik cinsiyetine uygun cinsiyet kimliği geliştiremez (transeksüelliğin zeminini oluşturan cinsiyet hoşnutsuzluğu gelişir, biyolojik cinsiyet ile psikolojik cinsiyet çatışır), yani basit bir ifadeyle söylersek birey erkek veya kadın olmayı başaramaz, dolayısıyla önleyici tedbir açısından odaklanılması gereken yer burasıdır(hatalı ebeveyn davranışlarının düzeltilmesi ve doğru rehberliğin sağlanması), bu sağlıklı yapılabilirse internet ve sosyal medyanın zararı da minimize edilmiş olur aksi taktirde internetin olumsuz etkisi katbekat artar, günümüzde olan da budur zaten, kısaca çocuklarımızın gençlerimizin bu aşamaya gelmesini istemiyorsak, suyu baştan kesmeliyiz, olay bu aşamaya geldikten sonra iş çok zor, “biz bunu kabul etmiyoruz,  istemiyoruz, aşalım, keselim, yasaklayalım vs” demenin bir yararı olmaz/olmuyor, yani bu sorunu yasaklayarak, bağırarak-çağırarak, slogan atarak çözemeyiz, akılla ve bilimle çözebiliriz ancak. O halde karanlığa küfretmeyi bırakalım ve bir mum yakalım. Daha detaylı bilgi için bu konudaki yazılarıma, seminerlerime, videolarıma ve hassaten şu kitabıma (İnterseks-Hermafrodit ve Eşcinsel, Motto y, 2022, İstanbul) bakabilirsiniz. Prof. Zeki Bayraktar.

Kaynaklar: 1-Moxon SP. Stress mechanism is sex-specific: female amelioration or escape from stress to avoid compromising reproduction contrasts with male utilisation or in effect manufacture of stress to fulfil male ‘genetic filter’ function. New Male Studies, 2015; 4(3) 50-62. 2-Tilley, 2023; https://www.dailymail.co.uk/…/Just-16-gender-dysphoria. 3-Santucci, 2019; https://www.med.unc.edu/…/Santucci-Forearm_Phalloplasty. 4-Dhejne C, Lichtenstein P, Boman M et al. Long-Term Follow-Up of Transsexual Persons Undergoing Sex Reassignment Surgery: Cohort Study in Sweden. PLoS One. 2011; 6(2): e16885.  5-Dhejne C, Öberg K, Arver S, Landén M. An analysis of all applications for sex reassignment surgery in Sweden, 1960-2010: prevalence, incidence, and regrets. Arch Sex Behav. 2014 Nov;43(8):1535-45.  6-Gooren LJ, Giltay EJ, Bunck MC. Long-term treatment of transsexuals with cross-sex hormones: extensive personal experience. J Clin Endocrinol Metab. 2008;93:19–25.  7-Murad MH, Elamin MB, Garcia MZ et al. Hormonal therapy and sex reassignment: a systematic review and meta-analysis of quality of life and psychosocial outcomes. Clin Endocrinol (Oxf) 2010;72:214–231.  8-Camenker B. The health hazards of homosexuality: what the medical and psychological research reveals/Eşcinsel Hayat Tarzının Sağlık Tehlikeleri, Kaknüs yayınları, 2021, s.81  9-De Cuypere G, Elaut E, Heylens G, Van Maele G, Selvaggi G, T’Sjoen G, Rubens R, Hoebeke P, Monstrey S. Long-term follow-up: Psychosocial outcome of Belgian transsexuals after sex reassignment surgery. Sexologies 2006; 15(2): 126-33.  10-Jokić-Begić N, Korajlija AL, Jurin T. Psychosocial adjustment to sex reassignment surgery: A qualitative examination and personal experiences of six transsexual persons in Croatia. The Scientific World Journal 2014. Mar 25;2014:960745.  11-Hoebeke P, Selvaggi G, Ceulemans P, Cuypere GD, T’Sjoen G, Weyers S, Monstrey S. Impact of sex reassignment surgery on lower urinary tract function. European urology 2005;47(3): 398-402.  12-Kuhn A, Bodmer C, Stadlmayr W, Kuhn P, Mueller MD, Birkhäuser M. Quality of life 15 years after sex reassignment surgery for transsexualism. Fertility and Sterility 2009;92(5): 1685-89.  13-Landen M, Walinder J, Lundström B. Prevalence, incidence and sex ratio of transsexualism. Acta Psychiatr Scand, 1996;93:221-223.  14-Olsson SE, Möller A. Regret after sex reassignment surgery in a male-to-female transsexual: a long-term follow-up. Arch Sex Behav. 2006 Aug;35(4):501-6.  15-Newfield E, Hart S, Dibble S, Kohler L. Female-to-male transgender quality of life. Qual Life Res. 2006;15:1447–1457.  16-Respaut R, Terhune C, Conlin M. A REUTERS SPECIAL REPORT, Why detransitioners are crucial to the science of gender care, Dec 22, 2022.  

Transseksüeller 25-28 yıl daha erken ölüyorlar

Danimarka’da ortalama ömür kadınlarda 81.9, erkeklerde 78 iken –ameliyat olan- transseksüellerde 53.5’tir [1]. Yani transseksüeller 25-28 yıl daha erken ölüyorlar. Neden? Çünkü kullandıkları hormonlara bağlı olarak kanser, akciğer ve kalp-damar hastalıkları artıyor, buna ameliyatlara bağlı komplikasyonlar, enfeksiyonlar ve yoğun psikiyatrik sorunlarla birlikte intiharlar da eklenince sonuç böyle oluyor [2]. Yaşarken de mutlu olamıyorlar, mutsuz ve huzursuz bir yaşam sürüyorlar. Tüm çalışmalar transseksüellerin ameliyat öncesinde de sonrasında da [ömür boyu] yoğun psikiyatrik sorunlar yaşadıklarını gösteriyor [2,3]. Hatta bazı translarda ameliyattan sonra mevcut psikolojik sorunlar daha da artıyor [2]. İlaveten ameliyatlara bağlı problemler yaşıyorlar [ki bunlar idrar ve gayta kaçırma, yapamama, fistüller, ek ameliyatlar, ağrılar, genital-cinsel sorunlar vb gibi yaşam kalitesini bozan çok ciddi sorunlardır]. Nitekim transseksüellerin yaşam kalitesi cerrahiden 15 yıl sonra anlamlı derecede düşük bulunmuştur [4]. Ama buna rağmen psikiyatri ‘’yanlış bedende doğdum’’ düşüncesi ile cinsiyetinden/bedeninden hoşnutsuz olan bu bireylere ‘’ben senin psikolojini değiştiremiyorum, sen cinsiyetini/bedenini değiştir, rahatla’’ telkininde bulunuyor. Bu telkin translarda zaten var olan cinsiyet hoşnutsuzluğunu daha da artırıyor, bir an önce ameliyat olmak [ve rahatlamak!] istiyorlar. Ama sonuç tabii ki çoğu kez umdukları gibi olmuyor, hatta –çoğu bunu açıktan itiraf edemese de- daha da kötüleşiyor. Almanya’da yapılan güncel bir çalışmada, geçiş sürecini başlatan ama sonra pişman olan/vazgeçen transseksüellerin yarıdan fazlası [%55’i], geçişe başlamadan önce bir doktor veya psikiyatrist tarafından yeterince aydınlatılmadığını [yeterli bir değerlendirmeye tabi tutulmadığını] bildirmiştir [5]. İşte translara en büyük zararı veren asıl transfobikler bu doktorlardır; yardıma muhtaç olan bu bireyleri, yeterli takip ve değerlendirme yapmadan [rıza mühendisliği marifeti ile] geriye dönüşü olmayan ameliyatlara sürükleyen ve böylece ömürlerini 25-28 kısaltan, yaşarken de mutsuz olmalarına neden olan bu doktorlar. Yanlış olan bilim değildir [nitekim naklettiğim bu verileri de bilim sağlıyor bize], bilimin politik görüşlerle istismar ve hatta iğdiş edilmesi, bilimsel veri olarak gerçek verilerin değil bilim soslu hurafelerin takdim edilmesi, kısaca –bu konudaki- bilim vitrininin ele geçirilmesi ve istenenlerin rafa çıkarılmasıdır. Şimdilik bu rafları biz düzenleyemiyorsak da mutfaktan malzemeleri taşımaya devam edeceğiz.” Prof. Zeki Bayraktar.

Kaynaklar: 1-Simonsen RK, Hald GM, Kristensen E, Giraldi A. Long-Term Follow-Up of Individuals Undergoing Sex-Reassignment Surgery: Somatic Morbidity and Cause of Death. Sex Med. 2016 Mar;4(1):e60-8. 2-Simonsen RK, Giraldi A, Kristensen E, Hald GM. Long-term follow-up of individuals undergoing sex reassignment surgery: Psychiatric morbidity and mortality. Nord J Psychiatry. 2016;70(4):241-7. 3-Dhejne C, Lichtenstein P,  Boman M et al. Long-Term Follow-Up of Transsexual Persons Undergoing Sex Reassignment Surgery: Cohort Study in Sweden. PLoS One. 2011; 6(2): e16885.  4-Kuhn A, Bodmer C, Stadlmayr W, Kuhn P, Mueller MD, Birkhäuser M. Quality of life 15 years after sex reassignment surgery for transsexualism. Fertility and Sterility 2009;92(5): 1685-89.  5-Vandenbussche E. Detransition-Related Needs and Support: A Cross-Sectional Online Survey. J Homosex. 2022 Jul 29;69(9):1602-1620.  

araf-81-1

Soru cevap:

Selamün aleyküm. Ben bu konuyu birçok yerde araştırdım ama net bir cevap bulamadım. Allah Kur’an ın birçok yerinde sizi erkek ve dişi olarak yarattım diyor, ama bazı insanlar doğarken çift cinsiyetli doğuyor. Eger tedavi edilmesse ergenlikte cok büyük sorunlar yaşıyorlar. Kur’an da sadece dişi ve erkekten bahsedelirken neden çift cinsiyetli insanlar yaratılıyor? Allah sizden razı olsun iyi çalışmalar.

W.a.selam Bilal kardeşim, ecmain inşallah.

Kur’an genel hükümleri bildirir, hadisler açıklar, sünnet uygulamayı gösterir ve zaman içinde ortaya çıkan yeni durumlara ise İslam alimleri Kur’an ve sünnet çizgisinde fetva adını verdiğimiz hükümleri ortaya koyar. Yukarıda ifade ettiğimiz gibi Kur’an  temel-ana prensipleri ortaya koyar, insan hayatında ana ekseni oluşturan kuralları belirler, istisna yani geneli ilgilendirmeyen konuları hadislere veya fetva veren müçtehit alimlere bırakır. Kur’an ‘da Hucurat suresi 13. ayette geçen ifadeye bakalım. Ayetin mealine baktığımız zaman şunu görürüz: “Biz sizi bir dişi ve bir erkekTEN yarattık.” Ayette geçen ‘min’ edatının kelime anlamı ‘-den, -dan’ şeklindedir. İngilizcedeki ‘from’ kelimesinin karşılığıdır. Ayet mealen şunu söyler: Sizi bir erkek (Adem) ve bir kadın ( Havva)’dan yarattık! Ayetten hareketle, bir kadın ve erkek ‘olarak’ şeklinde anlam verebilmemiz mümkün değildir. Tam 41 çeşit meali inceledim. Sadece, ‘bir’ mealde “biz sizi bir erkek ve bir dişi olarak yarattık” şeklinde çevirisi yapılmıştır,geri kalan 40 mealin hepsinde ‘dişiden veya kadından’ şeklinde çeviri yapıldığını hatırlatalım ki, doğru çeviri de budur! Belki aklınız, başka ayetlerde geçen, “sizi çift olarak yarattım” anlamına gelen (Nebe, 8; Zariyat, 49) ayetlere karıştırmış olabilir. Kur’an ‘ın genel hükümler bildirdiğini hatırlayacak olursak, burada da bir sorun olmadığını görürüz: Tüm dünyada her şey çift (Kadın-erkek; artı-eksi; doğu-batı; iyi-kötü.) yaratılmıştır! Peki, Hünsa denen çift cinsiyet olayına İslam nasıl bakar, bunu zaten yukarıdaki yazımızda ele aldık; Bu istisnai bir konudur, Kur’an ‘da yer almasa da İslami olarak hükmü bellidir, çözümsüz bir konu değildir! Selam ile 

3 Comments