Kuran’da ‘Ben, O, Biz’ ifadelerinin kullanımı

2.096 kez görüntülendi

Resim bulunamadı

Kuran’da hitap tarzları, “Ben- Biz, Sen, O” ifadeleri

Giriş

İnsanların kendi zihinlerindeki dilbilgisi kuralları çerçevesinde bir vahiy kitabı bulmak maksadı ile Kur’an’a yaklaşınca bir algılama ve anlamada yanılması ortaya çıkmaktadır. Kur’an insan ürünü değildir, ilahi kaynaklıdır ve aynı zamanda metni de edebî/sanatsal bir mucizedir. Kendi üslubu ve dili/mantığı içinde Kur’an’ı anlamaya çalışmayanlar, önce kendi ön kabulleri çerçevesinde bir metin ile karşılaşmayı beklemekte, İlahi kaynaklı bu metinler umdukları şablonlara uymayınca da o kutsal metinleri kendi kuralları çerçevesinde (Tefsir usulü) anlama gayreti yerine onu eleştirmeye, inkâra yönelebilmektedirler. Kur’an ilk indiği ortamın dil ve edebiyat özelliklerini usul/metot olarak kabul etmiş ve o ortama uygun olarak indirilmiştir. Kur’an çekirdek kadrosunu Arabistan’da kurmuş, bu çekirdek kadro daha sonra İslam’ı dünyaya yaymıştır. Kur’an’ın ‘dili ve tefsirini’ anlamak için önce Arap dili ve edebiyatını da bilmek gerekmektedir. ‘Kur’an’ın anlamı sade olsa da ifade tarzı edebi ve sanatsal içeriklidir.’ Kur’an indiği dönemdeki “Konuşma dili” üzerine indirilmiştir. Bu konuda Sîbeveyhî şunları söylemektedir: “Gramer Arapların konuşma dilindeki en işlek yapılardan oluşturulmuş hiyerarşik bir yapıdır. Kur’an, şiir, darb-ı meseller (Örneklemeler), deyimler, kalıplaşmış ifadeler, dua ve beddua sıgaları belirlenmiş gramer kurallarına bire bir uymayabilir. Bu durum onların yanlış olduğu anlamına gelmez. Zira gramerin oluşturulmasında ana malzeme Arapların konuşma dilidir. Kelâm/konuşma dili merkez dildir. Diğerleri yan dili temsil eder.” (Soner Gündüzöz, Kur’an’da yerleşik gramer kurallarına aykırı dil yapıları ve kur’an’ın lehçe haritası üzerine bir inceleme II, s. 133; Sîbeveyhi, el-Kitâb, I/92) Kur’anın birinci hedefi halkın anlaması olduğu için halkın anlayış/kavrayışı temel hedef kabul edilmiştir. Halk şiir ile yoğrulmuş edebi bir dile hâkim idi, Kur’an’ın dili de bu üsluba uygundur. Sabit ama aynı zamanda edebi bir dildir Kur’an’ın dili. “Kur’an, Arapça inmiş olmakla birlikte kelimelerin seçiminde, cümlelerin oluşmasında ve konuların ifadeye dökülmesinde Arapçadaki yaygın şekillere göre farklılık gösteren, kendine has eşsiz bir anlatım tarzına da  sahiptir.” (Kur’an, DİA, XXVI/394) Velîd b. Mugîre’nin ”Arap şiirini, kasidesini, recezini benden daha iyi bilen yoktur. Muhammed’in söylediği Kur’an bunlardan hiçbirine benzemiyor” şeklindeki (Hâkim, II/506-507) ifadesi Kur’an’ın eşsiz özgünlüğünü açıkça göstermektedir. Bu nedenle de ayet sonları uyumu (fâsıla), ayetlerin uzunluk ve kısalığı vb. durumlar sureden sureye, hatta bazen bir sure içerisinde değişiklik göstermektedir. Seyyid Kutub’un ifadesiyle “Kur’an üslûbunun büyüleyiciliğini, onun hem şiirin hem nesrin -Düzyazının- tüm özelliklerini bir araya toplayan emsalsiz nazmı teşkil eder.” (Kur’an’da Edebî Tasvir, s. 155-156); “Kur’an’da lafız ve mana dengesi tam bir uyum içindedir. Kur’an ifadelerini oluşturan kelimeler öyle seçilmiştir ki bunlar maksadı eksik ve fazla olmadan anlatır, kısa ve özlü anlatımın tercih edildiği yerlerde mana ihmal edilmediği gibi muhtevanın ayrıntısına girilmesi gerektiği yerlerde de söz israfına gidilmez. Rummânî’nin belirttiğine göre ”Anlamı uygun ve güzel lafızla zihinlere ulaştırmak” demek olan ve üst, orta ve alt tabakaları bulunan belâgatın en yüksek derecesini Kur’an’ın belâgatı oluşturur. Bu bakımdan Kur’an’ın, hem Arapların hem Arap olmayanların benzerini ortaya koyamayacakları bir i‘câz özelliği vardır.” (Rummânî, Nüket fî İ’câzi’l-Kur’an, s. 69-70) Kur’an’a objektif yaklaşan oryantalistler de Kur’an’ın bu üslup ve edebi dilini övmüşlerdir: “Mekkeliler hala ondan mucize istiyorlardı ve Hz. Muhammed (sav), dikkate değer bir cesaretle ve kendinden eminlikle misyonunun teyidi olarak Kur’an’ın kendisine başvurdu. Tüm Araplar gibi onlar da lisan ve konuşma sanatında uzmandılar. Eğer Kur’an onun kendi yazması olsaydı, diğer kişiler onunla rekabet edebilirdi. Bırakalım onun gibi on ayet yazsınlar. Eğer yazamazlarsa (ki kesinlikle yazamazlar) o zaman Kur’an’ı açık bir mucize olarak kabul etsinler.” (Oxford Üniversitesi’nden Arap dili uzmanlarından Hamilton Gibb, Arabic Literature an Introduction); “Misyonunun gerçekliğinin bir kanıtı olarak ne zaman Hz. Muhammed (sav)’ten bir mucize istense, O, Kur’an’ın İlahi kaynağının bir kanıtı olarak Kur’an ifadelerini ve kıyaslanamaz üstünlüğünü kullanmıştır. Aslında Müslüman olmayan kişiler için bile hiçbir şey onun anlaşılır bir bütünlüğe ve kavrayıcı bir tokluğa sahip dilinden daha harika değildir. Gösterişli ahenklerle dolu seslerin bolluğu ve olağanüstü ritimler, en düşmanca ve kuşkuyla yaklaşan kişilerin değişmesinde önemli olmuştur.” (Paul Casanova, L’Enseignement de I’Arabe au College de France -Fransız Kolejinde Arap Eğitimi – adlı makalesinden); “Arapça Kur’an’a aşina olan herkes bu dini kitabın güzelliğini övmede hemfikirdir; biçimindeki ihtişam o kadar üstündür ki, herhangi bir Avrupa lisanına tercüme edildiğinde gerektiği gibi takdir edilemeyebilir. (Edward Montet, Traduction Francaise du Coran, Kur’an’ın Fransızca Tercümesi); “Orijinal Arapçası ile Kur’an insanı harekete geçiren bir güzelliğe ve cazibeye sahiptir. Özlü ve üstün stili, genellikle kafiyeli olan, birden çok anlamlar içeren kısa cümleleri, kelime kelime tercümesinde ifade edilmesi son derece zor olan anlamlı bir etkiye ve patlayıcı bir enerjiye sahiptir. ” (John Naish, The Wisdom of the Qur’an); “Kur’an evrensel olarak, Arapların en asil ve kibarı olan Kureyş lehçesinde, en güzel ve saf bir dille yazılmıştır. Kur’an’ın stili güzel ve akıcıdır ve birçok yerde özellikle de Allah’ın haşmeti ve nitelikleri tarif edildiği zamanlar yüce ve görkemlidir. O kadar başarılıdır ve dinleyicileri o kadar hayrete düşürür ki, bazı muhalifleri bunun bir büyücülük ve sihir etkisi olduğunu düşünmüşlerdir.” (George Sale, The Koran: The Preliminary Discourse -Kur’an: İlk Vaaz- adlı kitabından); “Kur’an Gerçekliğin, hikmetin ve üslup sadeliğinin mucizesidir.” (Aziz Bosworth Smith, Mohammed and Mohammadanism); “Elimize her aldığımızda kısa bir süre içinde bizi cezbeden, hayretler içinde bırakan ve en sonunda önünde eğilecek kadar hayran bırakan bir eserdir. Kur’an’ın üslubu, içeriği ve amacına uygun olarak çok kuvvetli, yüce ve muhteşemdir. Bu kitap tüm çağlar boyunca en etkili kitap olarak kalacaktır. (Goethe’den alıntı: T. P. Hughes’un Dictionary of Islam (İslam Sözlüğü) adlı kitabından); “Kur’an seçkin güzellikte bir kafiyeye ve kulağı büyüleyen bir ahenge sahiptir. Gerçekte, hem şiir hem nesirde engin ve verimli olan Arap edebiyatı içinde onunla kıyaslanacak hiçbir şey yoktur.” (Alfred Guillaume,  Islam); Maxime Rodinson’da “Hz Muhammed’in belagat ve fesahat de son derece ileri olan Araplara hiç bilmedikleri yeni bir edebi üslup ile meydan okuduğunu” söyler. (Prof Dr. Abdülaziz Hatip, Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 197); “Arapça Kur’an’ın yüce belagatini zayıf da olsa yansıtacak bir şeyler üretme girişimim, mesajın kendisinin yanı sıra, kompleks ve zengin kafiyeleriyle çeşitlenmiş insanlığın en büyük edebi başyapıtı olan Kur’an’ın karşısında sönük kaldı. Muhteşem şekilde süslenmiş orijinaliyle kıyaslandığında (meallerin) donuk ve düz seslere sahip olması şaşırtıcı değildir.” (Arthur J. Arberry, The Koran Interpreted, Açıklamalı Kur’an); “Taha Hüseyin’in dediği gibi, “Kur’an ne şiir, ne de düz yazıdır. O sadece Kur’an’dır.” Kur’an’da icaz, iltifat, nida, teşbih… gibi daha pek çok özellikler onun hep üslup özelliğidir.” (Prof İsmail Cerrahoğlu, Tefsir Usulü, s. 160)  

“Ben-Biz, Sen, O” ifadeleri

Arapçanın dil özelliği olarak  ve hatta başka dillerde de azamet, yücelik ifadesi olarak bazen bir kişi için, birinci çoğul şahıs olarak “Biz” ifadesini kullanır. ‘Nûnu’l-azame’ denilen ve Arapçada Azamet cem’i olan “Nûn” zamirin kullanılmasına Arap dili-belagatinde çok sık rastlanır. Bu üslubun; işi yapanın büyüklüğüne, yapılan işin önemine, sebeplik yönünden söz konusu icraatlarda çok vasıtaların rol oynamasına işaret eder. Bu ifadeden maksat ‘çokluk değil, güç ve kudretin büyüklüğünü’ belirtmektir. Nitekim Türkçemizde de ve gerekse başka dillerde karşımızda tekil şahıs varken yücelik, saygı ifadesi olarak ikinci tekil şahıs olan “Sen” yerine “Siz” kelimesi kullanılmaktadır. Fakat Allah’tan birinci tekil şahıs yerine birinci çoğul şahıs  (Ben yerine biz) kullanılırken, ikinci şahıs olarak bahsedildiğinde hep ikinci tekil şahıs “Sen” ifadesi geçer, istisnai olarak azametini ifade için  “Siz” ifadesi geçse de Allah’tan üçüncü şahıs olarak bahsedildiğinde hep üçüncü tekil “O” zamiri kullanılır, hiçbir zaman üçüncü çoğul şahıs “Onlar” ifadesi kullanılmaz. Çünkü Allah tek ve bir olandır.

“Allah Kur’an’da niçin ‘Biz’ diyor? Türkçede ‘siz’ ifadesi bir saygı manası içeriyorsa, Allah’ın ‘Biz’ ifadesinde de azametine vurgu vardır Allah (cc) zatından bahsettiği ayetlerde ise ‘ben’ buyurmaktadır.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın, s. 159)

Kur’an’da aynı ayette “Sen, O” ifadelerinin geçmesi

 Kur’an-ı Kerim’de birçok ayette Cenab-ı Hakk’ın birliği, zatında, fiillerinde ve sıfatlarında ortağı olmadığını açıklayan bir çok ayet (Bakara, 163, 255; Ali İmran, 2, 6, 18; Maide, 73; En’am, 102;, İsra, 42; Müminun, 91; Kasas, 70; Saffat, 4; Zuhruf, 84; Duhan, 8; Haşr, 22-23; İhlas,1 vs. ) bulunmaktadır. İslam’ı diğer dinlerden ayıran en belirgin özelliği vahdet -Allah’ın tek ve bir olması- inancıdır. Bu temek özellik ortada iken Allah (cc) kendisi için “O, biz” gibi ifadeleri kullanıyorsa burada Arap dili ve edebiyatının özelliklerine bakmak gerekmektedir. Arap dilinde  ‘İltifat üslubu’ ile, zaman zaman şahıs zamirlerinde değişikliği yapılır. İltifat sanatı ile ayetlerde mesela üçüncü tekil şahıstan birinci çoğul şahsa geçerek, “O şöyle yaptı.” dedikten hemen sonra, “Biz şöyle takdir ettik.” gibi bir cümle kullanılabilir. Bu Arap dilindeki sanatsal içerikli ifadelerin bolca kullanılmasının doğal bir sonucudur. Arapça indirilen Kur’an (Şuara, 192-195; Ta-Ha, 113; Zümer, 28; Fussilet, 3; Nahl, 103)  ifadelerinin o dilin sanatını kapsayacak şekilde gönderildiğini anlamayan, bu dile ve inceliklerine hâkim olamayan hatta aksine hiç haberi olmayan insanlar bu ayetlerden hareketle Kur’an hakkında şüpheler ortaya çıkarmaya çalışmakta ve aslında kendilerinin Kur’an hakkındaki cahilliklerini ilan ettiklerinin farkına bile varamamaktadırlar. Aynı ayette Allah Teâla hakkında üçüncü tekil şahıs (O) ile birinci çoğul şahıs (Biz) ifadelerinin kullanılmasının Kur’an’da birçok örneği vardır: “Sizi bir tek candan yaratan O’dur. Biz ayetlerimizi anlayan kimseler için açıkça bildirdik.” (En’am, 98); “Gökten bir ölçüye göre su indiren de O’dur. Biz onunla ölü bir ülkeye hayat veririz. İşte siz de mezarlarınızdan öyle çıkarılacaksınız.” (Zuhruf, 11; Ayrıca Taha, 53, 134, Neml, 60, Lokman, 10, En’am 5, 38, 99, 106; Fâtır, 27 vd.) Bu kullanımların ise başlıca üç nedeni bulunur: İsme (Allah kelimesine) dönen zamir anlamında kullanılır. Mesela, “Eğer Allah sana bir sıkıntı, bir zarar dokundurursa, onu yine O’ndan başka giderecek yoktur.” (Yunus, 107) “Huve” zamiri Kur’an’da  kullanılırken, Allah’ın mutlak bir varlık olduğunu gösterir. İhlas suresinin başında yer alan “Kul Huve”de olduğu gibi. Daha önce Allah adı geçmediği halde, ‘O’ zamiri doğrudan Mutlak varlık olan Allah’ı gösterir. Çünkü tüm kâinatta gerçek rızık veren, koruyan, ilah olan O’dur. Bütün “O”lar, gerçek manada bir tek “O”ya işaret eder. Kâinattaki her şey O’nun isim ve sıfatlarının birer yansımasıdır. Kur’an çok renkli, insanı bıktırmayan mucizeli üslup özelliklere sahiptir. Kur’an insanların alışageldikleri belli bir üslubu takip etmez. Olayları farklı zaman kipleriyle, kişileri farklı kiplerle anlar. Örneğin Yüce Allah kendinden bahsederken bazen “Allah”, “Rahman” gibi isimlerini kullanırken bazen zamirlerle “ben”, bazen “O”, bazen de mühim hadise ve kıyamet gibi inkılaplara gücünün yeteceğini ifade etmek için azamet ifadesi olarak “biz” zamirini kullanır. Ayetlerin öncesi ve sonrasına (siyak-sibak), konuya (makam) göre bazen gayb (üçüncü tekil şahıs) bazen muhatap kipiyle konuşulur. Örneğin, Fatiha suresinin ilk ayetlerinde gayb (O, üçüncü tekil şahıs) kipiyle Allah övüldükten sonra ‘iyyake’ ifadesiyle birden muhatap (Sen) kipine geçilir. Yüce Allah adeta karşısındaymış gibi O’na yalvarıp dua edilir. Bu Kur’an’ın üslubudur. Kur’an’ı anlamak isteyen bu üslubunu kabul edip bu metodundan hareketle mesajını anlamaya çalışmalıdır, yoksa kul yapısı dil bilgisi kuralları ile Kur’an dili ve onun sanatsal içeriği anlaşılamaz. “ Bunun nedeni Allah’ın insan zihninde kişileştirilemeyeceği gerçeğidir. Yani hiçbir şahıs zamiri, kişi zamiri onun gerçek varlığına işaret edemez. Sadece ve sadece bir imadır.” Günümüzde bu üslubu kavrayamayan, Arap dilinin özelliklerini bilmeyen günümüz ateist ve oryantalistlerinin aksine efendimizin döneminde bu üslup çok sık kullanıldığı için hiç bir müşrik Arap bu ifadelere itirazda bulunmamış ve Kur’an’da Allah’ın birliğine aykırı ayet bulunduğunu ima dahi etmemiştir. Çünkü bu dilbilgisi kurallarını biliyor ve doğal karşılıyorlardı. Allah’ın birliğine itirazları olsa da Arap dilinin özelliklerini bildikleri için bu ayetleri kullanmak akıllarına bile gelmemiştir.

Kur’an’da biz ifadesinin kullanılması

Allah’ın bizatihi kendisi ile ilgili ayetlerin hem hitap şekli hem de fiil sığası/kipi tekil  gelir. ‘Tevhid, ibadet ve ihlas’ gibi konularda Allah (cc) hiçbir vasıtayı asla kabul etmez. Mesela  “Ben cinleri ve insanları sırf beni tanıyıp yalnız Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zâriyat, 56. Ayrıca Bakara, 186;Tâ-hâ, 14 vd.) ayetinde olduğu gibi. Ama Allah (cc) icraatına bazen yarattıklarını perde yapmak suretiyle onlara değer verdiğini göstermek için biz ifadesini Kur’an’da kullanır. Mesela Bakara suresinde “Bir halife yaratacağım” (Bakara, 30) dedikten biraz sonra ‘kulnâ: dedik’ (Bakara, 35) buyurur. Allah azze ve celle yaratma fiilinin yalnız kendisinin olduğundan, yaratmada hiçbir sebep, hiçbir vasıta bulunmadığından “Ben yarattım” dedikten sonra 35. ayette  “dedik” ifadesi ile Cenab-ı Allah’ın kelamını (Ayetlerini) insanlara tebliğde Vahiy meleğinin, Hz. Peygamberin ve daha başka vasıtaların sebepliği söz konusu olduğundan Cenab-ı Allah orada cemi sığasıyla “Biz dedik” ifadesini kullanmıştır. Aynı şeyi  Hicr, 9. ayette de görürüz: “Hiç şüphe yok ki o zikri (Kur’an’ı) Biz indirdik, onu koruyacak olan da Biz’iz.” Allah (cc) Kur’an’ın sahibidir, bu sözün tek sahibi O’dur. Fakat bu kelamı Cebrail (as) ile göndermiştir. Muhatap Peygamber Efendimizdir. İşte bu vasıtalara verdiği değeri ifade için ayette “Biz” ifadesi kullanılmıştır. Fetih suresi, 1. ayetteki  “Biz sana aşikar bir zafer ihsan ettik.” biz ifadesi de müminlere verdiği değeri ifade eder. Âlûsî bu konuda şöyle demektedir: “Allah Teâla’nın azamet cem’i ile zaferi kendisine isnad ettikten sonra affetme işini ism-i a’zam olan Allah lafz-ı celiline isnad etmesi şuna işaret edebilir: Mağfiret etmede hiçbir sebebin müdahele durumu yoktur. Ama Allah zaferi bazı vasıtaları kullanarak verir.” (Ruhu’l-Meani, Fetih sûresi, 1-2 tefsiri, XXVI/91) Biz kelimesi ayrıca te’kid/pekiştirme için de kullanılır: “Ahirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz, sizin için elbette daha hayırlıdır. Sizin elinizdekiler tükenir ama Allah’ın elinde olanlar bakidir. Biz sabredenleri, işledikleri en güzel işleri esas alarak ödüllendirecek, kötülüklerini bağışlayacağız.” (Nahl, 95-96) Âlûsî bu ayeti şöyle açıklıyor: “ve lenecziyennehüm (ödüllendireceğiz) ifadesinde üçüncü tekil şahıstan birinci çoğul şahsa geçilmesi, “Ahirette Allah nezdinde olan nimet, eğer bilirseniz sizin için elbette daha hayırlıdır” cümlesinde yer alan sözü  pekiştirme  için olup sözünde durmanın önemini hatırlatmak amacına yöneliktir.” (Ruhu’l-Meani, Nahl sûresi, 95-96 tefsiri, XIV/225)

Özetle, “Allah kendi için bazen aynı cümlede bile olmak üzere ‘Ben, Biz, Sen, O’ ifadelerini neden kullanır? “Kur’an’da ‘iltifat sanatı’ vardır. Bu Arap belagat ilminin de kabul ettiği bir yöntemdir. İltifat ile sayılarda, muhatapta, zamanda, halde, zamir yerini isim kullanılması gibi çeşitli yerlerde, metinde değişikliklere gidilir. Vurgu yapmak, metnin özelliğini yükseltmek, azamet, kudret, samimiyet vurgulamak gibi amaçlar için bu yöntem kullanılır.” (Hamza Andreas Tzortzis, Hakikatin izinde, Din bilim Ateizm, s. 334); Kur’an’da, Allah için “Rububiyet (Evrendeki herşeyi yaratıp düzenleyen, eğiten, terbiye eden)  ve vahdaniyetini (Tek yaratan ve yöneten) ifade eden lafızlar, çoğul değil tekil olarak gelmiştir. Allah varlıkları şereflendirmek ve onurlandırmak için ‘ben yerine biz’ kullanır. Kur’an’ı Biz indirdik” (Hicr, 9) Kur’an’ın nüzulünde Cibril görevlendirilmiştir.” (Yardımcı Doçent Doktor Abdülcelil Candan, Kur’an okurken zihne takılan ayetler, Müşkilü’l Kur’an, s. 100-101); Allah (cc) “Zatından bahsettiği ayetlerde ise ‘ben’ buyurmaktadır.” (Ömer Faruk Korkmaz, Sorun kalmasın, s. 159); Zaten, “Başka dillerde de, yüceltmek, büyüklemek, ta’zim etmek için; bir kişi hakkında çoğul ifadesi kullanılır. Türkçede de, ‘Hoş geldiniz.” ifadesi, bir kişi için rahatlıkla kullanılmaktadır.” (Metin Aydın, Ateizm Yanılgısı, s. 223); “Allah kendisi için, ‘Ben, biz, O’ olarak hitap etmekte ve bu zamirler sık sık yan yana da gelmektedir: “O tek ilahtır, bu yüzden benden korkun.” (Nahl, 51) Aslında tam biz Allah’ı kullanışlı bir kavrama indirgeme arzusuyla bir tanım içerisine hapsetmeye hazırlandığımız da, O bizi böylece engellemektedir.” (Gai Eaton, İslam Ve İnsanlığın Kaderi, s. 153)  

Kuran’da ‘Ben, O, Biz’ ifadelerinin kullanımı Konusuna Ait Etiketler

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

  1. Bilge dedi ki:

    Allah razı olsun çok yararlı ve tatmin edici bir çalışma olmuş. Ateistlerin süistimal ettiği bu konuda her Müslüman bilgi sahibi olmalı.

    CEVABEN
    Amin, ecmain. Allah razı olsun!

  2. abdullah dedi ki:

    bu yazıya ait kaynaklara ulaşmamız mümkün müdür hocam.

    CEVABEN
    Selam ile,
    Abdullah kardeşim,
    30 yıldır kenara not ettiğim yazı, belgeleri bir gün internette yayınlama gibi bir niyetim olmadığından bazı yazıları, ne yazık ki, kaynak olmadan yayınlıyoruz.
    Mutlaka bir yerden ( İnternet veya basılı eser) aldım, okudum ama kaynakları belirtmeye son yıllarda başladım – Özellikle oryantalizm yazıları kaynaklıdır –
    Ama yinede bazı kaynaklar sayfada var ama …

Yorumu Cevapla [ Yoruma cevap yazmaktan vazgeç ]


Yukarı Çık