Garanik olayı veya Şeytan ayetleri

11 yıl önce
Resim bulunamadı

                                                                    Giriş

  T. Dursun, Salman Rüşdü’nün ortaya attığı “Şeytan Ayetleri” meselesine “değinerek” bunların gerçek olduğunu iddia etmektedir. İşin ilginç yanı bir taraftan ‘Kuran yakıldı, orjinali artık yok’ derken diğer taraftan kalkıp “Şeytan Âyetleri” iddiasını ortaya atmak ancak Dursun gibi usul- metot – kural tanımayanlara has bir özellik olmalıdır.

                                                          Garanik olayı nedir?

    Bir gün Kureyş’in kalabalık bir meclisinde oturmuştu. O gün Kureyş’in kendisinden uzaklaşmalarına sebeb olacak bir şeyin inmemesini istiyordu. Yüce Allah “Aşağı kayan yıldıza andolsun” sûresini indirdi. Allah’ın Elçisi (s.a.v.) sûreyi okuyup: “Gördünüz mü Lât ve Uzza’yı ve üçüncüsü olan Menat’ı?” âyetine gelince şeytân, onun diline  “Şu yüce turnalardır ve onların şefaati umulur” sözlerini attı. Kureyşliler: “Muhammed bundan önce hiç tanrılarımızı hayır ile anmamıştı” dediler. Peygamber okumasına devam edip sûreyi bitirince secde etti, onlar da Müslümanlarla birlikte secde ettiler.Akşamolunca Cebrail Peygamber’e geldi: “Sen ne yaptın, benim Allah’tan sana getirmediğim, söylemediğim şeyi insanlara okudun” dedi. Yüce Allah: “Senden önce hiçbir resul ve nebi göndermemiştik ki o, temenni ettiği zaman şeytân onun ümniyyesine (bir düşünce) atmış olmasın…” ( Hacc, 52 ) âyetini indirdi. (Câmi’u’l-beyân: 17/87; Mefîtihul-ğayb: 23/49-50; İbn Kesîr, Tefsir: 3/230.)

      Öncelikle garânîk uydurmasının bağlanmaya çalışıldığı Necm sûresi, Mekke’de inen ilk sûrelerden, Hac Sûresinin ise Medîne devresinin sonlarına doğru inen surelerden olduğunu belirtelim. Yani iki sure birbiri ile bağlantılı değildir.

     Hac, 52. ayet: ” ( Ey muhammed!) Biz senden önce hiçbir elçi ve hiçbir peygamber göndermedik ki o bir şey temenni ettiği ( arzuladığı ) zaman, şeytan onun arzusuna şüpheler karıştırmasın. Bunun üzerine Allah şeytanın karıştırdığı şüpheyi giderir. Sonra da Allah, âyetlerini tahkim eder. Allah alîm’dir (her şeyi bilir), hakîmdir (hikmet sahibidir) “

    Arzu, istek insani bir özelliktir ve şeytan bu arada insana vesvese verebilir. Hz. resul’de bir insandır – Ki o sayede bıze örnek, idol olabilmiştir, melek olsa idi örnek alınamazdı, kelime-i şehadette de önce “Abduhu” sözü yani Hz. Muhammed (sav) önce Allah’ın kulu’, sonra “Resuluhu”, O’nun resuludur, deriz! – Vahıy dışındaki ıstek- arzularına şeytanın vesvese vermesi normaldir. O efendimizin de bunlardan uzak kalması bize yine örnek olmalıdır! Nefis, arzu ile alakalı bu tür durumların vahiy ile hiç bir alakası yoktur!

      Şuara, 210-212: ” Onu ( Kuran’ı ) şeytanlar indirmedi. Bu onlara hem yaraşmaz hem güçleri yetmez. Şüphesiz onlar vahyi işitmekten uzak tutulmuşlardır.”

      Tekvir, 25: ” O Kuran, kovulan bir şeytan’ın, sözü değildir.” 

    Dinleme imkânı dahi bulamadıkları vahye, şeytanın bir şeyler karıştırabilmeleri hiç mümkün olabilir mi? Zaten tüm tefsirlerin ittifakı üzeredir ki Kuran direk kalbe  vahyolunur.

    ” Onu (Kuran’ı, kavrayıp belletmek için) aceleye kapılıp dilini onunla -Cebrail ile -hareket ettirip durma. Hiç şüphesiz, onu (kalbinden) toplamak ve onu (sana) okutmak bize ait bir iştir. Şu halde, biz onu okuduğumuz zaman, sen de onun okunuşunu izle  ” (Kıyamet, 16-19 )

  Taberi ve İbn Ishak’ın  Es-Sire adlı eserlerinde bu olayın anlatıldığını yazan Dursun, olayın gerçek olduğunu iddia eder.

İbn-i ishak’ın israiliyattan rivayetleri naklettiği olmuştur. İbni Atiyy tefsirinde bu rivayet için, “lafızları karışıktır” demiş, sahih dememiştir. Taberi ise, “denildi ki” diyerek olayı aktarmıştır ki onun bu üslubunun rivayeti sahih görmesi anlamına gelmediği ortadadır. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 140, 141) Garanik hadisesini oryantalistlerden Karen Armstrong, Leone Caetani, Maurice Gaudefroy-Demombynes, Louis Massignon “asılsız” olarak nitelendirirler. Bu rivayet Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Darimi, Ahmet Bin Hanbel gibi hadis alimlerinin eserlerinin hiçbirisine girmemiştir. Olayın naklinin kendisine nispet edildiği Tek Sahibi olayın yaşandığı zamanda henüz doğmamıştır. (Meriç, s. 145, 146) Razi, Ebu Bekir İbni Arabi, Kadi İyaz, Kurtubi, Kırmani, Ayni, Şevkanî, Alûsî, İbni Kesir, Ebu Suud, Hatib Şirbini, Zeccac, Tahir bin Aşûr gibi alimler de bu rivayete uydurma demişlerdir. (Meriç, s. 153)

“Dursun’un öncelikli kaynağı olan İbn-i İshak için İslam alimleri ve ünlü hadisçilerin değerlendirmelerini aktaralım: Dârekutnî gibi büyük hadisçiler, bunun rivayetlerini vâhî, son derece sakat görmüşlerdir. Zehebî: “Sîresini, rivayet zinciri kopuk, tanınmayan, bilinmeyen şeylerle, yalan şiirlerle doldurmasından başka bir günahını bilmiyorum” diyor. Nesâi ve başkaları, İbn İshak için “Sağlam değildir”, Dârekutnî: “Sözleri kanıt olamaz”, Süleyman et-Teymî, Hişâm ibn Urve: “Yalancıdır”, imam Mâlik: “Deccâllerden biridir!”,Hammâd ibn Seleme: “Zarurî olmadıkça İbn İshak’tan rivayet etmedim”; Yahya el-Kattân: “Muhammed ibn Ishâk’ın yalancı olduğuna tanıklık ederim.” demişlerdir.Kendisine onun yalancı olduğunu nereden bildiği sorulan Yahya, bunu Vüheyb’in söylediğini, ona da Mâlik ibn Enes’in söylemiş olduğunu, ona da Hişâm İbn Urve’nin söylediğini anlatmıştır: İbn İshâk, Hişâm’ın karısı Münzir kızı Fâtıma’dan hadis rivayet etmiş. Oysa Hişâm henüz yedi yaşında iken bu kızla evlenmiş olduğunu, o günden beri karısı Fâtıma’nın, hiçbir erkek yüzü görmediğini anlatmıştır. Böyle iken İbn İshâk, ondan rivayet naklediyor. Hatîb-i Bağdâdî’nin tespitine göre İbn İshâk, gaza (savaş) haber­lerini vaktinin şâirlerine gönderir ve onlardan bu olayların temasına uygun şiirler yazmalarını istermiş ki o şiirleri, olaylara eklesin. (Mîzânu’l-İ’tidâl: 3/468-471)  İbn-i Hişam ünlü es-Siretu’n Nebeviyye adlı eserini, İbn-i İshak’ın eserinden, bazen aynen alsa da, bazen de onun gerçeklere aykırı rivayetler yazdığını, bu yüzden bazı rivayetleri kendi eserine almadığını söylemiş ve O’nu eleştirmiştir. Evet kısaca İbn-i İshak, eserinden faydalanan kişiler tarafından dahi eleştiri alan, bir çok alimce yalancılıkla suçlanan bir kişidir. Yalancılığı ile ün yapmış böyle bir adamın kitabında bu olayın anlatılmış olması, doğruluğunu mu gösterir yoksa aksine yalan olduğunu mu? Kaldı ki İbn İshak’ın Sîre’sinde, şeytân âyetlerinden söz edilmez. Yazar, olayın bir bölümünün, Buhârî’de de yer almış olduğunu söylüyor. Oysa Buhârî’de yer alan, şeytân âyetleri olayı değil, sadece ilk sûrelerden olan Necm Sûresini dinleyen müşriklerin, sûrenin cazibesine kapılıp Müslümanlarla birlikte secde etmiş olmalarıdır, işte Buhârî’nin rivayeti: “İçerisinde secde (ayeti) olup indirilen ilk sure Necm suresidir.  Rasulullah (a.s) ve arkasında olan herkes secde etti. Ancak secde etmeyen bir kişi vardı o da yerden bir avuç toprak alıp ona secde etti. Daha sonra onu kâfir olduğu halde öldürüldüğünü gördüm.” (Buhârî, Tefsîr, Necm Sûresi: 65/54) İbni İshak daha detaylı bilgi için, “Müslüman alimlerin objektifliği” yazımızı da tavsiye ederiz.

    Hadis olarak ele alındığında olay, Said ibn Cübeyr yoluyla İbn Abbâs’tan, Ebu Ma’şer ve Yezîd ibn Ziyâd yoluyla da Muhammed ibn Ka’b el-Kurazî’den rivayet edilir. Ama Hz. Peygamber’e kadar giden kopuksuz bir senedi yoktur. Bu rivayeti Kelbî de Ebû Salih yoluyla İbn Abbâs’tan rivayet etmiştir. Ama Kelbî itimâda şayan görülmez. Sağlam hadîs mecmuaları bu rivayeti almamışlardır. Kadî İyâd, Râzî ve birçok âlim bunun uydurma olduğu kanısındadırlar.

    Dursun,  olayın, îbn Hacer Askalânî tarafından doğrulandığını söylüyor ki bu, yanlıştır. îbn Hacer, bu konuda Kirmânî’nin şu sözünü naklediyor: “Bu secde olayının, Peygamber’in okuması sırasında, şeytanın attığı sözler sebebiyle vuku bulduğu şeklinde söylenen söz, ne akıl ne de nakil bakımından doğru değildir.” (Fethu’l-Bârî: 8/439-614)

Ebu Hayyan: Bu rivayet, Muhammed Bin ishak’ın siretinde şöyle değerlendirilir. “Bu zındıkların uydurmasından ibarettir.” Beyhaki de bu kıssa, nakil yönünden sabit değildir, ravileri de yalancılıkla itham edilmiştir.” der. (Maşallah Turan, Batılı iki müsteşrik W. Montgomery Watt ve Rudi Paret’in İslam’ı algılama biçimlerinin kritiği, s. 41)  ‘Bu kıssanın sahih bir senetle gelen tek bir rivayeti mevcut değildir. İbni Hacer, Said bin Cübeyr’in rivayeti hariç, bu konudaki rivayetlerin tamamı zayıf ve munkatıdır.” der. Doğru olarak gözüken tek rivayet zincirindeki Said bin Cübeyr’in, İ. Abbas ile görüştüğünden İbni Hacer emin değildir. ‘Fima ahseb’ (zannımca) diyerek, Cübeyr’in İ. Abbas ile görüştüğünden emin olmadığını belirtir. Mekkeli müşrikler putlarının ismi zikredilince, Müslümanlar Allah’a secde ederken onlar da kendi putları için secde etmişlerdir.  Mekke’de Müslümanlar Kabe’de namaz kılmaya başlayınca ve Habeşistan’da Necaşi’ye karşı, Müslümanlara müsamahakar davrandığı için isyanda başlayınca Habeşistan’daki Müslümanlar Mekke’ye geri dönmüşlerdir.” ( Profesör Sait Şimşek, Günümüz tefsir problemleri, s. 498-544)  

Görüldüğü gibi ana kaynaklara okuyucunun ulaşmasının imkansızlığını düşünen Dursun ayetleri, İslami eserlerdeki açıklamaları, uydurma hadisleri bir araya getirip İslam’a saldırma için sebep oluşturmaya çalışmıştır. İbn Hacer, âyetin tefsirinde şeytânın düşünce attığı hakkındaki görüşleri sıralıyor. Bu rivayetlerin hepsinin ya zayıf veya kopuk olduğunu, ancak rivayetlerin çokluğunun, bu olayın bir aslının bulunduğunu kanıtladığını söylüyor. Daha sonra Ebû Bekr ibn el-Arabînin ve Kadî îyad’ın, anlatılan bu olayın düzme olduğu hakkındaki görüşlerini veriyor: lbnu’l-Arabî şöyle diyor: “Taberî, asılsız birçok rivayet aktarmıştır. Bunların aslı yoktur…” Kadî lyâd da: “Sağlam hadîsçilerin hiçbiri, bu olayı sağlam, kopuksuz bir zincirle nakletmemiştir. Bu rivayetin aktarıcıları zayıf, rivayetleri karmakarışık, senedi (rivayet zinciri) kopuktur. Bu rivayetin dayandırıldığı tabiînin ve müfessirlerin hiçbiri, rivayet zincirini vermemişler, bunu herhangi bir sahâbîye dayandırmamışlardır. Bu konuda tabiîlere varan rivayet yollarının çoğu zayıftır, çürüktür. Bezzâr, bunun anlatımı doğru olan hiçbir yolu yoktur. Bir tek Ebû bişr’in, Saîd ibn Cübeyr’den rivayeti anılabilir ama o da sahabelere varmaz. Kelbî ise rivayeti caiz olmayan, çok zayıf (güvensiz) bir kişidir. Şayet bu rivayet doğru olsaydı, Müslüman olanların çoğunun dinden dönmeleri gerekirdi.” Demiştir. Öyle ya yıllarca onların tanrılarını reddet sonra aniden onlarla aynı tanrı’ya secde et. Bir çok Müslüman isyan ederdi buna. Zaten aynı teklifle Mekke müşrikleri peygamberimize teklifte bulunmuş, “ Bir yıl biz senin tanrına, bir yıl siz bizim tanrımıza ibadet edin.” Teklifini efendimiz reddetmiştir.

   Dursun hep aynı şeyi yapıyor, ayetleri bağlamından koparıp istediği gibi birbirlerine ekliyor, eserlerdeki rivayetleri işine geldiği şekilde parça parça alıp birleştiriyor, uydurma rivayetleri sahih- doğru imiş gibi aktarıp okuyucuyu yanıltmaya çalışıyor. İşte bir örnek:
“Nerede bulursanız öldürün!…” Kuran böyle diyor. (Bkz. Bakara, ayet: 191, Nisa: 89, 91 Tevbe: 5.) diyen Dursun, bir önceki ayetin ne olduğunu vermiyor. Yoksa insanları nasıl aldatacaktıki?  “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda siz de savaşın. Ancak aşırı gitmeyin. Çünkü Allah aşırı gidenleri sevmez.” (Bakara, 190)

Konuya, Prof Dr. Abdülaziz Hatip hocamızın, ‘Kuran ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar’ adlı eserindeki alakalı bölümden özet cevapları devam edelim: Alfred Guillaume, Maxime Rodinson gibi bazı oryantalistler, Lat, Uzza ve Menat putlarını yücelten ve kıyamet günü bunları şefaatçi gösteren iki ayet olduğunu iddia ederler. Hikaye şu: Necm suresi nazil olmuştur. Peygamberimiz bunu okumaya başlar. 12. Ayete gelince ‘Bunlar yüksek rütbeli tanrıçalardır ve onların şefaati muhakkak beklenmelidir.’ Denmiş sonra diğer ayetler normal okunmuş ve sure sonunda secde edilmiştir. Güya bunun üzerinde de İsra, 73-75. Ayetler inmiş ve ‘Eğer biz sana sebat vermemiş olsa idik, gerçekten, nerede ise onlara azıcık meyledecektin’ ayeti inmiş! ( s. 71)

Necm Suresi Kureyşi ve düşmanlarını tehdit ediyor. Bu tehditleri işittikten sonra hiç onlar secde ederler miydi? Şayet övseydi, mal ve canlarını bu uğurda feda eden kimseler Müslümanlığı kabul ederek artık Muhammed’in peşinden giderler miydi. (Operatör Doktor Mehmet Ali Derman, Çürütme (reddiye), s. 54) İmam-ı Nevevi, “bu söylentinin sonu Muhammed Bin Ka’bül Kurezi’ye dayanıyor. Bu şahıs, katiyen güvenilir bir kimse değildir. Buna benzer birçok mevzu hadisler uydurmuşlar, bu hadis de mevzudur.” der. (Operatör Doktor Mehmet Ali Derman, Çürütme (reddiye), s. 56) 12 ciltlik bir İslam Tarihi yazmış bulunan Leona Kaytano, kitabın 2. cildinin 281. sayfasında diyor ki: “Sprenger ve Duzi, Kur’an-ı Kerim’e iftira ediyorlar ve yalancı oluyorlar. Bütün bu söylediklerini incelemesiz/araştırmadan kabul etmişlerdir. İslamiyet’i iyice tanıyamamışlardır.” (Operatör Doktor Mehmet Ali Derman, Çürütme (reddiye), s. 55) 

Olay, büyük ihtimal efendimiz Kuran’dan ayetler okunurken araya girip yukarıdaki cümleyi söyleyen Mekke’li müşriklerin sözlerinin, dışarıdan duyanlarca, ayetlerle karıştırılmasından ibarettir. İbni Kesir, Beyhaki, Kadı Uyad, İbni Huzeyme, Kadı Ebu Bekir İbnülarabi, İmam Razi, Kurtubi, Bedruddin Ayni, Şevkani ve Alusi bu hikayenin tamamen uydurma ve asılsız olduğunu belirtirler. İşin ilginci ünlü İslam düşmanı Leone Caetani bile bu rivayeti kabul etmeyip reddetmiştir. ( Jozeph Hubby, Manuel d’Histoire des Religion, s. 785)

Şimdi bu iddianın geçersizliğinin delillerine gelelim:

1-Hz Muhammed putları yüceltmek gibi küfür ve kendisine nazil olmayan şeyi Allah’a isnat etmek gibi yalan ve iftiradan korunmuştur. ( Hakka, 44-47: ‘O Bizim adımıza bazı laflar uydurmaya kalkışsaydı,  Elbette biz onu bundan dolayı kuvvetle yakalardık. Sonra da muhakkak O’nun kalb damarlarını keserdik, (boynunu vururduk).  O vakit sizden hiçbiriniz ona siper de olamazdınız.’ Ayrıca bakınız; Necm, 3-4; İsra, 74-75;Fussilat, 42)

2-İbni Kesir bu hususta şunlara yazmıştır: Bu hikaye hangi senetle rivayet olmuşsa hepsi mürsel ( Sahabe ravi zincirinde yok) ve munkatı ( Senetinde kopuk olan) rivayetlerdir. Ben bu hususta hiçbir muttasıl ( senetti tam) rivayete rastlamadım. Muhammed bin Ishak bin Huzeyme, Bu kıssayı zındıklar uydurmuştur, der. Beyhaki de Nakil yönünden sabit değil ve raviler cerh edilmiş, eleştirilmiştir, der. Kadı Iyad, Bu hikayenin zayıflığı, kütübi sitte müelliflerinin hiç birinden nakledilmemiş olmaları, seneti tam olan bir zincirle aktarılmamış olması ve güvenilir ravilerce nakil olunmamasından dolayı ortadadır, der. ( s. 73) Buhari’nin hadis kitabında Garanik hikayesi yoktur sadece Müslüman, ins ve cinlerin secde ettiği rivayeti vardır. ( İ. F. Ertuğrul, İzale-i Şükuk, s. 36-38)

3-Rivayetlerde ihtilaflar vardır: Leturteca, turteca, turteda şeklinde hikaye farklı kelimelerle nakledilir. ( Ertuğrul, s. 38)

4-Hikayede bu sözleri söylediği iddia edilenler de ihtilaflıdır: Peygamber söyledi, şeytan söyledi, orada bulunan müşriklerden biri söyledi. ( Mevdudi, II/481)

5-Müşriklerin düşmanlığı bu kadarcık bir söze aldanıp içeriğini öğrenmeden hareket etmeyecek kadar büyük bir düşmanlıktı. Onlar nasıl bir kanaat birliğine varıp birlikte secdeye vardılar? ( İ. F. Ertuğrul, İzale-i Şükuk, s. 38)

6-Bu söz nasıl doğru olabilri ki, ifade edilen ayetteki ahenk, sözün düzeni hiç uyum gösteriyor mu eklenen cümle ile? ‘ Onlar yüce kuğulardır ve şefaatleri umulur.’ Sözünden sonra, ‘Demek erkek size, dişi ona öyle mi? O zaman bu, insafsız bir taksim! Putlar sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka bir şey değildir…’ devamı gelen ifadelerle ayet tamamı ile outları yermekte, Allah katında bir değeri olmadığı ifade edilmektedir. O toplantıda bulunan herkes deli mi idi ki birbiri ile çelişen ve Kuran kelimeleri ile de aykırı içeriğe sahip bu cümleleri herkes onaylayıp secde edebildiler?! Necm suresi tamamı ile Mekke’li müşriklerin eleştirileri ile doludur. Kureyş’in peygamberi yalanlamalarına ve onu sapıklık ve nefsine uymakla ithamlarına cevap verir. Melekleri dişilikle nitelendirenler alaylı bir üslupla kınanır. Müşriklerden yüz çevirme emredilir. En sonunda da azar ve tehdit dolu bir emir ile müşriklere seslenilir: Haydi Allah’a secde edip ona kulluk edin!

7-Eğer bu olay doğru olsa idi, müşrikler bunu Müslümanlara karşı kullanırlardı. Razı bu hikayeye uydurma, Beydavi, merdud – reddedilmiş- , Iyaz ise,’ Buna ancak her garip olan şeye aç gözlü olup kitaplarında sahih ve zayıf her şeyi alıntı yapan tarihçi müfessirler düşkünlük gösterdi.’, der. ( İ. F. Ertuğrul, s. 40)

9-İddiaya göre Hz Peygamberi uyarmak üzere İsra suresinin ilgili ayetleri inmiştir. Halbuki isra suresi miraçtan sonra inmiştir. Miraç nübüvvetin 11 veya 12. Gecesi meydana gelmiştir. Yani –Haşa- Allah yalanlamayı 5 veya 6 yıl sonra yapmıştır. Teselli için indiği söylenen ayet, Hacc 52. Ayet ise hicretten bir yıl sonra bütün sure ile birlikte inmiştir. Yani yalanlama-uyarıdan 2 veya 2,5 sene sonra! Bu kabul edilebilir mi? ( Mevdudi, II/483)

10-Bizzat Necm suresinde sözde iki cümlenin olduğu iddia edilen sözlerden sadece 5 ayet sonra meleklerin şefaatinden bahsedilir ama bir şartla, ‘Allah izin verirse!’ (Necm, 36) hem 3 put hem de Allah’tan izinsiz şefaat edebileceği aynı surede 5 ayet önce geçebilmesi mümkün mü? ( İbrahim Avad, Masdarul-Kuran, s.28)

12-Daha önce defalarca bizzat amcası Ebu Talip dahil, putlara karşı tavrını yumuşatmasını istediklerinde peygamberimizin verdiği cevap ( Mal, makam ve kadın tekliflerinin reddetmiştir!) malumdur. ( İbni Hişam, I/266) Üç yıl ambargo ve kuşatmaya katlandıktan sonra mı bu çirkin geri dönüşü yapacak? Hem de Ömer ve Hamza gibi iki güçlü kahraman ve civar kabilelerden İslam girişler başladıktan sonra? Utbe bin Rebi’a adeta altın bir tepsi içinde kendisine servet ve reislik sunmuş, o ise bunu reddetmişti. ( İbni Hişam, I/293-294;İbrahim Avad, s. 28-30)

13-Hz Muhammed hiçbir zaman tevhid konusunda tavizkar davranmamıştır. Sakif kabilesi putlara bir ay olsun müsaade edip ondan sonra dilediğini yapacaklarına ilişkin müracaatlarını bile kabul etmemiştir. ( İbni Hişam, II/540)

14-İbni Saib el-kalbi, el-Asnam adlı eserinde, Kureyşlilerin kabe etrafında tavaf ederlerken, Lat, menat, uzza hakkı için, onlar turnalardır ve şefaatleri umulur, dediklerinde Allah şu ayetleri indirir: ’Gördünüz mü Uzza’yı, Lât’ı. Ve ötekini, üçüncüsü olan Menât’ı. Erkek size, dişi Allah’a mı? İşte bu, insafsız bir bölüştürme. Bunlar, sizin ve atalarınızın taktığı isimlerden başka şeyler değildir. Onlar hakkında Allah bir kanıt indirmemiştir. Onlar, sadece sanıya, bir de nefislerin hoşlandığı şeylere uyuyorlar. Yemin olsun, onlara hidayet Rablerinden gelmiştir.’ Öyle görülüyor ki zındığın biri bu rivayeti alıp tahrif etmiştir. Kureyş’in putları hakkındaki sözlerini Hz Peygamber söylemiş gibi göstermiştir. ( Avad, s. 31)

15-Bu iki söz işitilince Müslümanları secdeye iten sebep ne idi? Bilindiği gibi Kuran’da secde ayetleri vardır ve okunduğunda secde edilmesi gerekir. Halbuki burada secde ayeti de yoktur!

Buhari, Müslim, Ebu davud, Nesai, Müsned’de bu olay gerçek şekliyle anlatılmıştır. Bütün hikaye, hz Peygamberin Necm suresini okuması ve sonunda da secde edince toplantıda hazır bulunanların secde etmesinden ibarettir. Büyükihtimal Kureyşliler bu bir anlık dalgınlıklarısonucu yaptıkları secdeden pişmanlık duydular ve bazısı buna bir gerekçe bulmaya çalışır ve derlerki, biz bunu istemiyorduk ama Muhammed mabudlarımızı övdübizde bunun üzerine secde ettik. Yakut, Mucemul Büldan adlı eserinde ‘Uzza’ kelimesini tarif ederken, Kureyşlilerin kabeyi tavaf ederken ‘Vellat vel uzz ’ dediklerini belirtmiştir. Bununla şu ihtimal ortaya çıkıyor, rasulullah’ın ağzından (Bu putları eleştiren ayetteki, Necm, 19-20) lat ve uzza’nın adını duyan bu kişi bu sözleri yüksek sesle söylemiş ve toplantıda hazır bulunanlar bunların Hz Peygamberin sözleri sanmıştır. ( s. 81) 

                                                                        Sonuç

  Necm suresi 19-28. ayetler şirki reddetmiştir. “Şirke hakaret üstüne hakaret yağdırırken, araya öven bir cümle ne ifade eder ki? “( M. H. Heykel, S, 69, Fi Zılalil Kuran, 27/73 )

  Garanik olayını Beyhaki ( Razi, Mefatihul Ğayb, VI/245), Kadı İyad ( Eşsşifa, II/111), Essuheyli ( er-Ravdul-unuf, I/229), Beydavi, Neysaburi, ebus’suud, Maturidi, İbni Kesir, Nevevi, Bedruiddin aynî, Hazin, Hatip Şirbini, Alusi, Ebu Bekr İbnul Arabi, ebu Hayan ( Tefsiru İbni Kesir, Razi, Hatip Şirbini, Ebus-Suud, Alusi tefsirlerinin Hac 52. ayet tefsirleri )  reddetmişlerdir. Ahmet Hamdi Aksekili, bu rivayetin 15 farklı şekilde rivayet edildiğini ve 11 çeşit anlatım tarzının olduğunu naklederek bu rivayetin uydurma olduğunu belirtir ( Aksekili, Hatemul enbiyaya iftiranın reddiyesi, S, 22 )

  Hikayeye göre Garanik olayından sonra peygamberimizi uyaran İsra 73-75. ayetler inmiştir. Halbuki bu Sure olayın olduğu iddia edilen zamandan 5-6 sene sonra, Miraç hadisesinden sonra inmiştir. Efendimizi bu olayla ilgili teselli etmek üzere indiği bildirilen Hac 52. ayet ise Hicri I. Yılda inmiştir. Olayın üzerinden 9 yıl geçtikten sonra yani. Sadece bu iki sure ile ilgili rivayetler bile garanik olayının ne kadar mantıksız bir iddia olduğunu göstermeye yeterlidir. İbni Âşur, bu iddiayı “İbnuz-Ziba’ra  gibi cahil alaycıların uydurduğunu” ifade eder ( Tefsirur Tahrir, XVII/305 )  L. Caetani adlı oryantalist ise bu hikayenin uydurma olduğunu açıklarlar  ( İslam tarihi, II/264-265 )

 Garanik olayının, Mekkeli müşriklerce üretilen bir haber olduğu konusunda neredeyse ittifak sağlanmıştır. ( Prof A. Demircan, Oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 42) Yusuf Ziya Yörükan, Garanik rivayetinin de bizzat hadis tenkitçileri tarafında reddedildiğine, Müşriklerce peygamberimize teklif edilen birçok vaadleri reddetmiş iken, kendiliğinden peygamberimizin böyle bir sözü ifade etmiş olması imkânsızdır. Zaten bizzat Necm suresinin öncesi ve sonra bu olaya müsait değildir. ( Y. Z. yörükan’ın siyer metodolojisine katkıları, Tebliğ, Darulfünun İlahiyat sempozyumu, s. 435-441)

İslam düşmanı Leone Caetani bile, ‘Garanik ayetleri gerçek olamaz. Olayın daha sonra kurgulandığını anlayabiliyoruz.’ der. ( Caetani, Annali dell’Islam, I/278)   

.

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış.

Yorum Yaz


Yukarı Çık