Atam Osmanlı

1.298 kez görüntülendi

Resim bulunamadı

“Bizim kuşağımız Osmanlı imparatorluğunu öğrenmedi, dolayısıla anlayamadı. Koskoca bir imparatorluğun başarılarını hissedemedik. Sadece çöküşünü bilir olduk. Sadece kötü yanları konuştuk. Hele son Padişah Vadideddin kadar yerden yere vurulanı olmamıştır. Kendi kendime hep sormuşumdur: Neden? Neden resmi politikaya inanıyoruz?” (Mehmet Ali Birand, Milliyet, 5.3.2005) 

 

osmanli-adaleti2

Bildt: Osmanlı Gitti Huzur Bitti

osmanli_gitti_huzur_bitti-1

Bildt: Osmanlı Gitti Huzur Bitti. Eski İsveç Başbakanı Bildt, “Osmanlı’nın kurduğu düzeni bozan her şey bölgenin daha fazla kan gölüne dönmesine yol açtı” dedi. Orta Doğu’daki pek çok çatışmanın köklerinde Osmanlı’nın çözülüşünün bulunduğunu ifade eden eski Başbakan Bildt, “Osmanlı İmparatorluğunun birbirine karışmış kültürler, gelenekler ve dillerle zengin mozaiğini oluşturan Bosna Hersek’teki Bihac’tan Irak’ın Basra şehrine kadar geniş bölge, İstanbul’daki Sultan’ın otoritesiyle başarılı bir şekilde yönetiliyordu” dedi. Osmanlı’nın bölgeyi yüzlerce yıldır barış içinde yönettiğini belirten Bildt, “Osmanlı parçalanmaya başladığında şiddet de başladı. Dış güçler Balkanlar, Mezopotamya, Doğu Akdeniz’de Osmanlı haritasını yeniden çizdi, birçok ülke ortaya çıktı.  (Türkiye, 02 Aralık 2015) 

   

.

                                                                                                Bu da bizden !

osmanlitorunu-1-2

                                                                               Durduğun yere göre değişir…!

 

osmanli-araplar-balkan-1

 

Katolik Macar Kralı Hünyad, Sırbistan’ı işgal edip, Ortodoks kiliseleri yıkacağını ilan eder. Sırplar Fatih Sultan Mehmet’ten yardım ister, ‘Bizi kurtar ama kiliselerimizi yıkma’ diye ricada bulunurlar. Fatih: ‘Asla! Sırbistan fethedilecek ama dini görevlerinizi serbestçe yerine getirmenize izin vereceğiz ve kiliselere dokunmayacağız.’ diye cevap verir. (Evliya Çelebi seyehatnamesi, I/36; Abdurrahman Adil, Hadisat-ı Hukukiyye, 12/185-186)

1854 ve 1877 Osmanlı- Rus savaşları esnasında Ruslar Ermenileri Osmanlı aleyhine kışkırtmak isterler. Ama bir türlü başarılı olamazlar. Çünkü Rus hakimiyeti altında bulunan ermeni halkına mezhepleri konusundaki baskıları görmekte idiler. Çar, Kafkas cephesi komutanlığına bir ermeni olan Boris Milkon’u atar, Tüm çabalarına rağmen ayaklandıramadığı Ermeniler için Boris, ‘Hiç kimseye isteklerimizi anlatmak mümkün değil. Buradaki Hıristiyanlar başka bir soyda, bir inançta kalmışlar.’ demek zorunda kalır. (Prof. Nikerland Krayblis, Rusya’nın Şark siyaseti ve Vilayeti şarkiyye meselesi, s. 173) Benzer durum Gürcü halk için de geçerli idi. Rusya Hakimiyeti altına aldığı gürcülere ruslaştırma politikası uygulamaya başlar. Birçok gürcü karşı çıktığı için cezalandırılır veya Sibirya’ya sürülür. (Fahrettin Erdoğan, Türk ellerinden Hatıralarım, s. 34) Hatta gürcüler tekrar Osmanlı idaresine geçmek için taleplerde bulunurlar. 1821 Tarihli Ahıska Valisi Ali paşa’ya aracı olmaları için talepte bulunurlar: “Halimizi Osmanlılara bildiriniz. Padişahtan niyaz ediyoruz, bizi yalnız başımıza bırakmasın.” (Talepler ve dilekçeler için; Şinasi Altundağ, Osmanlı idaresi ve gürcüler, IV.T.T. Kong., s. 323)

“Osmanlı memleketlerini gezerken, bütün insanların eşit olduğunu ilan eden İslam kanunlarının dürüstçe uygulanması karşısında derin düşüncelere daldım.” ( James Baker, Turkey in Europe)

Rönesans’ın başlamasında Osmanlı’nın katkısı var. Tarihçi Prof. Dr. Halil İnalcık, Osmanlı topraklarından Floransa’ya giden Yunan filozof, alim ve filologlar sayesinde İtalya’da yeşeren serbest düşüncenin, Hıristiyanlığın hurafelerle bozulmuş şeklini ve papanın bütün otoritesini yıktığını söyledi. Papalık ve imparatorluğun, hurafelerle dolu bir Hıristiyanlığın hâkim olduğu, kilisenin serbest düşünceyi ölümle cezalandırdığı Avrupa’nın yerini 15. yüzyılda zihin hürriyetinin hâkim olduğu Rönesans Avrupası’nın aldığını hatırlatan Prof. Dr. İnalcık, “Hiç bilinmeyen bir şey, Osmanlı Türklerinin, Rönesans’ı başlatan fikir hareketine önemli katkı yapmalarıdır” dedi. İstanbul ve Bursa’daki birçok Yunan aliminin Floransa’ya gidip oradakilere Yunanca öğretmesiyle Eski Yunan felsefesinin tekrar canlandığını belirten İnalcık, şunları söyledi: “O zaman Osmanlı’da İbn’ül Arabi’den gelen Eflatun felsefesini takip eden bir fikir muhiti vardı. Gemistos Plethon, tahsilini Yahudi ve Müslümanların bir arada bulunduğu bu felsefe muhitinde aldı. Plethon Edirne’de Murad’ın sarayında da bulunduktan sonra bu felsefeyi temsil eden bir insan olarak Floransa’ya yerleşti ve öğrendiği felsefeyi en geniş bir şekilde temsil etti. Bu felsefe Floransa’dan Almanya’ya, İngiltere’ye intikal etti. Türkiye’den giden Yunanlı filozof, alim, filologlar sayesinde İtalya’da yeşeren serbest düşünce Hıristiyanlığın hurafelerle bozulmuş şeklini, papanın bütün otoritesini yıktı. Erasmus bu felsefeden faydalanarak İncil’i yeniden yazdı. Luther, Almanca’ya tercüme edilen bu İncil’i okudu. Böylelikle Batı’da, yeni tenkitçi dönem yer bulmaya başladı. Fransa’da bu felsefeyi okuyarak bir Descartes yetişti. Bugün bilim adına ne varsa bu fikirlerden kaynaklanır.” (Sabah,11.06.2012)

Osmanlı  barışı

22 Eylül 2003 tarihinde İstanbul Çırağan Sarayı’nda gerçekleştirilen “Osmanlı Vizyonu ile Balkanlar’a Bakış” adlı konferansta konuşan eski Kültür Bakanı Agah Oktay Güner: “Başta Sultan Murad olmak üzere tüm Osmanlı padişahları bölgede bir hoşgörü medeniyeti kurdu. Osmanlı aldığı verginin iki katını harcayarak bölgede yatırım yaptı.” demektedir. Örneğin Osmanlı devletinin hakimiyeti altında bulunan Avusturya’dan aldıgı vergi 3 milyon osmanlı altını iken aynı bölgeye yaptığı yatırımın toplamı ise 11 milyon osmanlı altını değerinde idi.

Osmanlı Hükümeti feth ettiği bölge halkına istimalet adı verilen bir uygulama ile yönetimleri altına almıştır. Bu uygulamanın asıl amacı feth edilen bölge halkının güvenini sağlamak ve ellerinde bulunan mülkleri ve dini inançlarını istedikleri şekilde kendilerine
bırakmakta yatmaktadır. Osmanlı devletinde hiçbir zaman bölge halkına zorlama yapılmamıştır. Böyle olunca da Osmanlılara karşı herhangi bir direniş söz konusu olmamıştır. Osmanlı devleti erken dönemlerde başlatmış olduğu bu fetih metodunu klasik dönemde de sürdürmüş ve büyük başarılar elde etmiştir. Zaten Osmanlıların balkanlarda tutunmasında en büyük etken uygulamış oldukları bu yöntem olmuştur. (Halil İnalcık, “Ottoman Methods of conquest”, Studia Islamica,2, (1954), 103-129)

Balkanlar’da dini ve feodal baskılardan bıkmış olan köylüler Osmanlı Devleti’nin merkeziyetçi sistemini ve uygulamış olduğu siyasi rahatlığı benimsemişlerdir. Balkanlar’da dini baskı Katolik kilisesinden gelmekteydi. Katolik kilisesi Ortodoks balkanlara karşı dini baskı yapıyor ve mezhep değiştirmelerini istiyordu. Böyle bir durumda Osmanlı Devleti Ortodoks kilisesini kendi kontrolü altına almış ve onu baskılardan kurtarmıştır. Bu adaletli sistem fetret dönemlerinde bile balkanların Osmanlı’ya bağlı kalmasında etken olmuştur. Mesela 1402’de Ankara savaşında yenilen Osmanlı orduları Anadolu üzerindeki hâkimiyetlerini geçici olarak kaybetmiş olsalar da Rumeli’deki bütünlüğü ve siyasi iktidar bütünlüğünü sağlamıştır. (Halil İnalcık,  Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğuna, s. 137, 184)

P. Wittek, Osmanlı hoşgörüsü sonucu bazı Rumeli şhirlerinin zorluk çıkarmadan teslim olduğunu yazar. (Halil İnalcık, Stefan Duşan’dan Osmanlı İmparatorluğuna, s. 140) Ortodoks olan yerli ahali Osmanlı akınlarına tepki göstermiyor, onları kurtarıcı gibi görüyordu. Machiel Kiel, Constantin Jiricek’e dayanarak, Osmanlıların kesin fethinden sonra bölgenin huzura kavuştuğunu belirtmektedir.  (Machiel Kiel, “Bulgaristan’da Eski Bir Osmanlı Mimarisinin Bir Yapıtı, Kalugerovo-Nova Zagora’daki Kıdemli Baba Sultan Bektaşi Tekkesi”, Belleten, C. XXXV, S. 137, Ankara, 1971, s. 46, dipnot 4)

“Bulgar Milleti kulları beşyüz seneden beri Osmanlı idaresi altında mesut olarak yaşamaktadırlar. Bu süre zarfında mal, can ve dinleri fesatçıların ve kötülük peşinde olan kişilerin tecavüzünden muhafaza edilmiştir. Halbuki diğer memleketlerde yaşayan güçsüz ve fakirler, zenginlerin saldırılarına ve zulmüne maruz kaldıkları gibi kendilerine her türlü haksız muamele de reva görülmüştür. Zira Osmanlı idaresi altında yaşayan kuvvetliler tarafından güçsüzlere hiçbir şekilde eziyet edilmemiş, güçlüler ve zayıflar devletin bahşettiği adalet ve hakkaniyetten aynı nisbette faydalanmışlardır. Osmanlı idaresindeki Hıristiyanlar arasında din ve mezhep farkı gözetilmeyerek hepsine eşit muamele edilmiştir.” (Prof. İsmet Miroğlu: Türklerde İnsani Değerler ve İnsan Hakları Başbakanlık Arşivi, Bulgaristan İdare Kataloğu, nr. 89)

Eski Dışişleri Bakanlarından Hikmet Çetin: 1992 yılında Bosna-Hersek konusunda bir toplantı yapılıyordu. Türkiye de çağrıldı. Miloseviç, Karadziç hepsi oturuyorlardı. Benim yanımda Amerika Dışişleri Bakanı vardı. Yugoslavya’da yedi yıl büyükelçilik yapmış. Bana dönerek ‘Siz bu felaket yerlerde 500 yıl nasıl kaldınız?’ dedi.” (İsmail Yediler, Osmanlı’nın yani İslam’ın, 22 Eylül 1994)

“Hiçbir Hıristiyan Devleti, kendi topraklarında Türklerin bir camisi bulunmasına müsaade etmez. Oysa Türkler bütün Rumların kiliseleri olmasını hoş görürler.” (Voltaire, Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler, s. 81, 88, 90)

E. Alexander Powell: “Kromvel’in (İngiliz) askerleri İrlandalı Katolikleri katlederken, Fransa’nın emri ile Fransa’da Protestanların kökü kazınır bütün Avrupa ülkelerinde Museviler hesapsız zulüm ve vahşete tabî tutulurken, küçük Asya’da Müslüman, Hıristiyan ve Musevîlerin yan yana, tam bir dostluk içinde yaşadıklarını hatırlamak yerinde olur.” (E. Alexander Powel, The Struggle For Power in Moslem Asia, New 1925, s. 120; Kamuran Gürün. Ermeni Dosyası, s. 36.)

“Pierre Bayle, Osmanlı devletinin her türlü dini düşünceye gösterdiği hoşgörüyü Hıristiyanlara örnek olarak gösterir: Osmanlı, zamanında İspanya Yahudilerini kabul etmiş, daha sonra da Macaristan ve Transilvanya Kalvinistlerini, Silezya Protestanlarını, Rusya’nın eski dinine bağlı kazakları, kısaca Katolik veya Ortodoks baskısından kaçanların sığınağı haline gelmiş bir devlet olmuş idi.” (Yücel Bulut, Oryantalizmin kısa tarihi, s. 74) 

Yunanlı yazar Michel de Grece: “Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından çok üzüntü duyuyorum. Çünkü Osmanlı Devleti dünya dengesini ayakta tutan bir güç olmuştu ve sevilsin ya da sevilmesin. Osmanlı’nın çöküşünden itibaren Balkanlar ve Ortadoğu’daki çalkantılar durmak bilmiyor.” (Türkiye Gazetesi. 11 Ocak 1995; İsmail Yediler, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Şubat 44)

Tunuslu Prof Dr. Abdülcelil Temimi: “Bugün Osmanlı’nın tabiî sınırları içerisinde mevcudiyetini sürdüren otuzu aşkın ülkenin, patlamaya hazır bomba olmaktan bir türlü kurtulamaması rağmen Osmanlı’nın buralarda asırlar süren boyunduruğun altına nasıl imza attığının sırrını; büyük bir hoşgörü harmonisi içerisinde, hâlen tartışması yapılan demokrasi, özgürlük, âdil yönetim gibi modern mefhumları doruk seviyede tatbik etme maharetine bağlamaktadır. Osmanlı’nın dışında, yeryüzünde gelmiş hiçbir imparatorluğun, bu mikyasta büyüklüğe sahip devletleri yönetmeye muvaffak olamadığını söylemektedir.” (Basından, 5 Kasım 1994) Bu sözler ne kadar da Çağdaş tarih felsefecisi Arnold Toynbee’in, ‘Tarih Üzerine Bir Etud’ adlı eserindeki şu ifadeleri hatırlatmaktadır: “Eflatun’un ideal devletine en fazla yaklaşabilmiş sistem Osmanlı sistemidir.”

Orhan Gazi de, Bursa’nın fethinde Rumlara şehri niçin teslim ettiklerini sorduğunda şu cevabı almıştı:“Sizin devletinizin günden güne yükseldiğini ve bizim devrimizin geçtiğini anladık. Babanızın İdaresine geçen köylülerin memnun kalıp bir daha aramadıklarını gördük ve biz de bu rahatlığa heves ettik.” Göynük ve Yenice tarafları fethedilip, Orhan Gazi’nin oğlu Süleyman Paşa yöre Hıristiyanlarına çok adaletli davrandığında ise, Yerli ahali ona şöyle şükranlarını sunmuştu: “Ne olaydı bunlar (Osmanlılar) bize daha önce bey olaydı!” (Aşıkpaşazâde, Tevarih-i Al-i Osman. İst. 1332, s. 30. 43) De la Croix’de bu konuda şunları söylemektedir: “Orhan Gazi’nin İznik fethinde şehir halkına gösterdiği müsamaha ve hepsine yaptığı güzel muamele onları çok memnun ettiğinden göç etmedikleri gibi, Türklerin himayesinde kalarak bahtiyar bir hayat geçirmeye karar vermişlerdi.” (De la Croix, Osmanlı Takvim-i Tevârihi, I/90-92)

Bizans tarihçisi Dukas: “II. Murad düşmanına karşı babasından daha yumuşak davranırdı. Allah bilir ki, Murad halka karşı daima iyilikte bulunurdu. Bu iyiliğini yalnız kendi ırkından ve dininden olanlara değil Hıristiyanlara da gösterir.” (Dukas, Bizans Tarihi, s. 139)

“Gayrimüslimlerden alınan vergiler, hâkimiyet müddetince daima, kamu hizmetlerini ifâ etmek, güvenliklerini sağlamak için kullanılmıştır. Hizmetleri görülmez, güvenlikleri sağlanamazsa toplanan vergiler iade edilirdi.  Nitekim, 1402 Ankara Savaşı’ndan sonra, Selanik elden çıkınca, orada ikamet eden gayri Müslimlere, o yıl için toplanan vergiler geri verilmiştir.” (Mehmed Niyazi, Yedi Yüzüncü Yıl İçin, 9 Ocak 1997)

Amerikalı Tarihçi W. McGowan da yaptığı araştırmalar sonucunda; Osmanlı idaresindeki Sırbistan’da nüfus başına düşen gıda mahsulünün, Avrupalı devletlerin sömürgelerindeki köylülerin elinde kalan gıda mahsulünden çok daha fazla olduğunu ortaya çıkarmıştır. (Bruce W. McGovvan, “Food Supply and Taxation on the Taxation on the Middle Danube 1568-1579”. Archivum Ottomanicum, I/139-196)

Macaristan İlimler Akademisi üyesi olan Tarihçi Kaldy-Nagy tarafından ortaya çıkarılıp yayınlanan bir belgede belirtildiğine göre Osmanlı Devleti, Macaristan’a hâkim olduğu devirlerde, 1558 ile 1560 yılları arasında halktan topladığı 6 milyon akçe vergiye mukabil; aynı dönemde 23 milyon akçe tutarında yatırım yapmıştır. (Kaldy-Nagy, “The Cash Book of the Ottoman Treasury in Buda in the years 1558-1560”, Açta Orientalia Hungarica, XV/173-182)

Kanuni’nin Macaristan’da heykelinin dikilmesi münasebetiyle, Macaristan’ın 1961-1965 yıllarında arasında Ankara Büyükelçisi olan İmren Czekman şu anlamlı değerlendirmeyi yapmıştır: “Osmanlı Devleti’nin, İslâm hoşgörüsü, milletleri kaynaştırmak suretiyle Balkanlarda 500 yıl devam etti. Her topluma kendi kültürünü üretme ve o kültüre göre yaşama serbestisini verdi. Dünya tarihinde ilk defa, Fethedilen bir ülke, Fethi yapan kişinin heykelini dikiyor. Bunun elbette derin bir anlamı vardır.” (Kemal H. Karpat, “Kossuth in Turkey: The Impact of Hungarian refugees in the Ottoman Empire. 1849-1851”. Yay. Haz. Jean-Louis Bacque-Grammont, İlber Ortaylı, Emeri von Donzel, CIEPO Osmanlı Öncesi ve Osmanlı Araştırmaları Uluslararası Komitesi VII. Sempozyumu Bildirileri. Peç: 7-11 Eylül 1986, Ank. 1994. TTK. Yay., s. 109. 113; Süleyman Beyoğlu, “Kahraman Düşmanın Torunları”, Tarih ve Medeniyet Dergisi. Aralık 1997. Sayı: 45, s. 8-12; İsmet Bozdağ, “Zigetvar’da Şanlı Mazimizi Yaşadık”, Tarih ve Medeniyet Dergisi, Ekim 1994. Sayı: 8, s. 15-19; Selim Yıldız. Vilayetlerin Sultanlığından Faziletlerin Sultanlığına Osmanlı, s. 194-195) 

Medeniyet:

 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 4 ülkeyi kapsayan Afrika turundaki ilk durağı olan Cezayir’de Cezayirli bir gazeteci Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Osmanlı’yı kastederek “Türkiye, Cezayir’i sömürge olarak mı görüyordu?” sorusunu yöneltti. Erdoğan, Cezayirli gazetecinin sorduğu soruya tarihi bir yanıt verdi. Erdoğan, “Öyle olsaydı, bu soruyu bana Fransızca değil Türkçe sorardın” (Haberler.com, 1 Mart 2018)

Osmanlı’da kurulan vakıflar: Güzel Yazı Öğretme Vakfı, Sokak Hayvanlarına Ekmek Verme Vakfı, Hastalara Evinde Bakma Vakfı, Kızlara Çeyiz Hazırlama Vakfı, Duvar Yazılarını Silme Vakfı, Kadın Sığınma Evi Vakfı, Sıcak Pide Dağıtma Vakfı, Yaz Günlerinde Soğuk Su Dağıtma Vakfı, Kışın Abdest Alanlara Sıcak Su Temin Etme Vakfı, Sıcakta Sebillere Kar Koyma Vakfı, Yol Güvenliğini Sağlama Vakfı, Helalleşme Vakfı, Hıristiyan Esirleri Kurtarma Vakfı, İlkokul Hocalarına Tütünü Yasaklama Vakfı, Yoksul Mahkumlara Harçlık Verme Vakfı, Güvercin hane Yaptırma Vakfı, Leylekleri Koruma Vakfı, Dara Düşenlerin Vergisini Ödeme Vakfı, İflas Eden Tüccarlara Yardım Vakfı, İlmi Kitapları Bağışlama Vakfı, Şehit ve Sahabe Türbelerini Tamir Etme Vakfı, Şehir Estetiğini Koruma Vakfı, Hayvanlara Mera Açma Vakfı… vd. (İlginç Vakıflar, Vakıflar Genel Müdürlüğü, Ocak, 2012, s. 12-117) 

Bulgaristan, Makedonya, Sırbistan, Yunanistan, Karadağ, Bosna-Hersek, Hırvatistan, Kosova, Romanya, Moldova, Polonya, Ukrayna, Estonya, Slovakya, Macaristan, Arnavutluk BALKANLAR’da. Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan ve Rusya (bir bölümü) KAFKASLAR’da. Irak, Suriye, Ürdün, İsrail, Lübnan, Filistin, Kuveyt, Suudi Arabistan, Katar, Bahreyn, Yemen, Umman ORTADOĞU’da. Mısır, Libya, Fas, Cezayir, Tunus, Sudan, Eritre, Cubuti, Somali, Etyopya, Nijer, Çad, Kenya ve Uganda AFRİKA’da. Etki alanımızda olanları saymaya yerimiz yetmezdi! Bir de HARAÇ aldıklarımız vardı! Mesela AVUSTURYA bunların başında gelirdi. VENEDİK de öyle. Rusya da liste de vardı! Bu kadar mı? Değil elbette! Fransa da hiç aksatmadan HARAÇverirdi! 5 Eylül 1795 Anlaşması’na göre AMERİKA BİRLEŞİK DEVLETLERİ de HARAÇvermek zorundaydı. DONANMANIN gittiği ve avucunun içine aldığı yerleri ise gerçekten sayamayız! Çok. Hem de çok. Bir de HİLAFET’ten dolayı bağlı olanlar vardı! Hindistan, Pakistan, Bangladeş, Sri Lanka, Maldivler, Malezya, Endonezya, Tanzanya, Mozambik ve Güney Afrika gibi. Buralardaki MÜSLÜMANLAR, Topkapı Sarayı’na, Dolmabahçe Sarayı’na bakardı!   (Ergün Diler, Takvim, 21.01.2016)

Osmanlı’yı kimler sevmez?! 

osmanlidusmanlari-1

Neden peki? Arnold Joseph Toynbee:  “Osmanlı yıkılmış bir devlet değildir. Durdurulan bir medeniyettir. Önündeki tarihi engeller kaldırılırsa, durdurulduğu yerden yürüyüşüne devam edecektir.” (E. J. Brill, The Ottoman state and its place in world history, Brill Academic Publishers,  s. 18; Sevil Nuriyeva, Star, 23 Mayıs 2016) 

                                               Osmanlı Toprakları Üzerinde Kurulan Devletler  
Avrupa:
1.Türkiye
2.Bulgaristan (545 yıl)
3.Yunanistan (400 yıl)
4.Sirbistan (539 yıl)
5.Karadag (539 yıl)
6.Bosna-Hersek (539 yıl)
7.Hirvatistan (539 yıl)
8.Makedonya (539 yıl)
9.Slovenya (250 yıl)
10.Romanya (490 yıl)
11.Slovakya (20 yıl) Osmanlı adı:Uyvar
12.Macaristan (160 yıl)
13. Moldova (490 yıl)
14.Ukrayna (308 yıl)
15.Azerbaycan (25 yıl)
16.Gurcistan (400 yıl)
17.Ermenistan (20 yıl)
18.Guney Kıbrıs (293 yıl)
19.Kuzey Kıbrıs (293 yıl)
20.Rusya ‘nin güney toprakları (291 yıl)
21.Polonya (25 yıl)-himaye- Osmanlı adı: Lehistan
22.Italya ‘nin güneydoğu kiyıları (20 yıl)
23.Arnavutluk (435 yıl)
24.Belarus (25 yıl) -himaye-
25.Litvanya (25 yıl)-himaye-
26.Letonya (25 yıl) -himaye-
27.Kosova (539 yıl)
28.Voyvodina (166 yıl) Osmanlı adı: Banat Asya

Asya
29.Irak (402 yıl)
30.Suriye (402 yıl)
31.İsrail (402 yıl)
32.Filistin (402 yıl)
33.Urdun (402 yıl)
34.Suudi Arabistan (399 yıl)
35.Yemen (401 yıl)
36.Umman (400 yıl)
37.Birleşik Arap Emirlikleri (400 yıl)
38.Katar (400 yıl)
39.Bahreyn (400 yıl)
40.Kuveyt (381 yıl)
41.Iranın bati toprakları (30 yıl)
42.Lübnan (402 yıl)

Afrika
43.Mısır (397 yıl)
44.Libya (394 yıl) Osmanlı adı:Trablusgarp
45.Tunus (308 yıl)
46.Cezayir (313 yıl)
47.Sudan (397 yıl) Osmanlı adı: Nubye
48.Eritre (350 yıl) Osmanlı adı: Habes
49.Cibuti (350 yıl)
50.Somali (350 yıl) Osmanlı adı: Zeyla
51.Kenya sahilleri (350 yıl)
52.Tanzanya sahilleri (250 yıl)
53.Cad’in kuzey bölgeleri (313 yıl) Osmanlı adı: Resade
54.Nijer’in bir kısmı (300 yıl) Osmanlı adı: Kavar
55.Mozambik ‘ in kuzey toprakları (150 yıl)
56.Fas (50 yıl) -himaye-
57.Bati Sahra (50 yıl) -himaye-
58.Moritanya (50 yıl) -himaye-
59.Mali (300 yıl) Osmanlı adı: Gat kazası
60.Senegal (300 yıl)
61.Gambiya (300 yıl)
62.Gine Bissau (300 yıl)
63.Gine (300 yıl)
64.Etiyopya’ nın bir kısmı (350 yıl) Osmanlı adı: Habeş

  

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

  1. Nadir Nazım Sontur. dedi ki:

    BİZİ VE İSLAM ALEMİNİ BU DURUMA DÜŞÜRENLERE LANET OLSUN .BİLHASSA İÇİMİZDEKİ HAİNLERİ ALLAH NASIL BİLİRSE ÖYLE YAPSIN.

    CEVABEN
    Allah o hainleri ıslah etsin Nadir kardeşim,
    olmayacaklarsa kahreylesin, bizim de içimizin yağları erisin, inşallah!
    Selametle

Yorum Yaz


Yukarı Çık