Oryantalist hadis anlayışı ve eleştirisi

Konuya ek olarak ” İslam fıkhı ve sünnet” ile “Hadis müdafaası” adlı yazılarımızı tavsiye edebiliriz.
Hadisleri bir uydurma sürecinin ürünü kabul eden Lammens, Becker tarafında eleştirilmiş ve ‘Her ne zaman İslami kaynaklar kendi görüşünü destekleyici bilgi sunsa, Lammens’in şüpheciliği ortada gözükmemektedir.’ diyerek) onun bu yaklaşımının onu tarafsız bir tarihçiden ziyade bir polemikçiye dönüştürdüğünü belirtir. (C. H. Becker, Matters of fundamental importance for research into the life of Muhammad, s. 331, 334)
.
Oryantalist hadis anlayışı ve eleştirisi
Kuran’ı vahiy değil Hz Muhammed’in yazdığını, hadislerin ise müşterek ravi denen özellikle tebeüttabiin döneminde (2. yy) uydurulduğunu, siyer kitaplarının ise uydurma ve masallarla dolu olduğunu ileri süren oryantalistler tüm bu iddialarına rağmen, sonradan uydurulan hadislerde ve siyer eserlerinde hala nasıl eksik, uydurma, zayıf rivayetlerin bulunduğuna açıklık getirememektedirler. Öyle ya madem Müslümanlar kendileri yazdı neden eksik, kendilerine zarar verebilecek içerikle doldurdular ve yüzlerce yıl sonra oryantalistlere malzeme bıraktılar. Hz Muhammed Kuran’ı yazdı ise içeriğindeki ilmi ve geleceğe dair haberler ve zaman geçtikçe içeriği doğrulanan hakikatlerden oluşmaktadır?
Bazı hadis terimleri
Ravi: Hadisi rivayet eden kişi
Senet- İsnad: Ravilerin adı yazılan isim zinciri
Tarik: Yol, hadis isnadının diğer adı.
Muttasıl: Senedi kesintisiz hadise denir.
Sahih: Ravisi adil ve ezberi kuvvetli, senedi kesintisiz,hadisin metninde sorun olmayan hadis
Sıhhat: Hadisin sağlamlığı, sahihliğini ifade eden kelime
Sika/Siga: Güvenilir ravi
Zabt: Ezberlediği hadisi unutma sorunu olmayan ezberi kuvvetli ravi.
Adalet: Haramdan kaçınıp, helalleri yapan adil kişi
Münekkid: Hadis ilminde derin ilmi bulunan hadis alimleri
Cerh: Araştırma sonunda ravide eksik, hata bulunması
Ta’dil: Araştırma sonunda ravinin güvenilirliğinin pekiştirilmesi
İhticac, Huccet : Delil kabul edilme, edilen seçkin alim.
Tabakat: tabakalar demektir. Hadis alimlerinin hayatlarının anlatıldığı kitaplardır.
Rical: Hadis rivayet etmekle meşgul olan insanlar.
Sahabe : peygamberimizin arkadaşları
Tabiin: sahabeyi görenler anlamındadır.
Merfu hadis: Hz Resul’den gelen hadis
Mevkuf hadis: Sahabeden gelen hadis
Maktu hadis: Tabiinden gelen hadis
Mürsel hadis: Tabiinden, sahabe atlanarak hz Muhammed’e izafe edilen hadis
Mudal hadis: Senette en az iki ravisi düşen hadis
Müdelles hadis: Senetteki bir kusuru, eksiği gizlenen hadis
Musannef: Sınıflandırılmış, tasnifi yapılmış hadisleri olduğu eserler
Muvatta: Ahkam hadislerinin içerisinde bulunduğu eserler
Sünen: Sünnetin çoğuludur, sünnetle alakalı eserlerdir.
Önsöz
XIX. ve XX yüzyıllar hadisle ilgili oryantalist çalışmaların yoğun olduğu dönemlerdir. Bu asırda 600 civarında oryantalist 2.000’e yakın çalışma yapmışlardır. İ. Goldziher, J. Schacht ve G. H. A. Juynboll bu konuda önde gelen oryantalistlerdendir. Bu oryantalistler hadislerin peygamberle bir alakasının olmadığını ileri sürerler. Müslümanlar hadislerin sıhhatini, sağlamlığını araştırmaya kendilerini adarlarken bu oryantalistler uydurma olduğunu kabul ettikleri ve hadis adı ile İslami eserlerde geçen sözlerin ne zaman uydurulduğunu bulmaya dönük çalışmalar yapmışlardır. (s. 11) Oryantalist çalışmalarında görülen ‘Hz.’ benzeri saygıu ifadeleri de aslında bulunmayıp yazar tarafından ilave edilmiştir. (s. 14)
Oryantalizm ve hadis ilmine oryantalist yaklaşımın tarihçesi
Hadislerin sıhhatini tespitte ehli rey (akıl ) ve ehli hadis ekolleri aralarındaki bazı görüş farklılıklarına rağmen, 18. yüzyıla kadar daha çok ehli hadis merkezli bir sünnet anlayışı İslam toplumuna hakim idi. Ancak sömürge ülkeleri İslam alemini işgale başladıktan sonra, özellikle Hindistan kökenli olmak üzere Ehli Kuran ( Kuraniyyun) hareketi ortaya çıkmış, Kuran dışındaki bilgi kaynaklarını reddetmişlerdir.(s. 17)
Müslümanların diğer dinler hakkındaki araştırmaları
Halife Mansur, Halife Memun dönemleri başta olmak üzere yaklaşık 3 asır tercüme faaliyetleri İslam aleminde çok yaygın idi. Aristo mantığı, Meşşailik adı altında İslam aleminde yaygınlaşmış, Farabi, İbni isna ve ibni Rüşt bu akımın İslam alemindeki öncü filozofları olmuşlardır. 13. yüzyıl Avrupa’sında İbni Sinacılık ve İbni Rüştçülük adıyla yaygın iki felsefi akım mevcuttu. (Bekir Karlığa, İslam düşüncesinin batı düşüncesine etkileri, s. 36-42, 58) Netice itibari ile Rönesans’ın hazırlanmasında Batının İslam bilim ve felsefesine borçlu olduğu kabul edilmektedir. ( Hüseyin Sarıoğlu, İbni Rüşt Felsefesi, s. 33; Ömer Mahir Alper, İbni Sina, s. 156) Başta Taberi, Cahız, İbni Hazm, 1162 yılında Müslüman olan Samuel b. Yahya el-Mağribi gibi birçok yazarlar Yahudi ve Hıristiyanlığı inceleyip reddiyeler yazmışlardır. (s. 19)
Hıristiyan ve Yahudilerin İslam hakkındaki araştırmaları
Yuhanna ed-Dımeşki ortaçağda İslam hakkındaki bilgilerin temel kaynağıydı. Ona göre İslam Hıristiyanlığın içinden çıkmış sapık bir mezhepti. Hz Muhammed İncil ve tevrat’ı görmüş, Bahira ile karşılaşmış ve sonunda sapık bir mezhep kurmuş sahte bir peygamberdi. Deccalin habercisi idi. Daha sonra rahip el-Venerable’nin öncülüğünde Toledo Külliyatı oluşturulur.12 ve 13. Yüzyıllarda bazı İslami eserler tercüme edilir ve reddiyeler yazılır. Henry Stubbe, Geothe, Thomas Carlyle gibi düşünürler istisna olarak İslam hakkında olumlu eser yazan düşünürlerdir. (s. 20) Yuhanna ed-Dımeşki’nin anlayışı günümüze kadar gelmiştir. Yahudi kroniklerinde (Tarihi sıralamalarda ) Hz peygamber Yahudi kökenli gösterilmekte veya Hıristiyan kökenli bir mecnun, lanetli olarak (Nuh Arslantaş,Yahudilere göre Hz Muhammed, s. 206-214) tanımlanmakta idi. (s. 21) Southern’in ‘Ortaçağda batının İslam’a bakışı’ adlı kitabındaki ifadesine göre bu dönem, bilim ve objektiflikten uzak cehalet asrıydı. ( Hamdi Zakzuk, Oryantalizm, s.12) Edward Said 1800-1910 yılları arasında oryantalistlerin İslam hakkında 60.000 kitap yazdığını söylemektedir. ( Said, Oryantalizm, s. 325) Renan, Muir, Goldziher, Margoliouth, Massignon, Gibb gibi oryantalistler ise son zamanlarda adı öne çıkan insanlardır. (s. 24)
Batı’da hadisle ilgili çalışmaların başlaması
İlk İslam ansiklopesidi kabul edilen Bibliotheque Orientale’i hazırlayan Fransız oryantalist Herbelot’a göre hadisler çoğunlukla Talmut’tan alınmıştır. Daha sonra kendini samimi bir Yahudi olarak niteleyen Ignaz Goldziher bu konuda adını duyurmuştur. Tarihi tenkid metodunu hadislere uygulamıştır. (s. 25)
Oryantalistlerin hadislerle ilgilenme sebepleri
Oryantalistler, İslam araştırmalarında misyonerlik, ilmi, ticari, siyasi ve sömürgecilik gibi farklı amaçları taşımaktaydı. (Mişel Cuha, ad-Dirasatul-arabiyye, s. 19-23; Mehmet Görmez, Oryantalizmi hadis araştırmaya iten temel faktörler, İslamiyat III, s. 11-31; i. H. Göksoy, Snouck-Hurgronje, Christian, DİA, XXXVIII, 340; Yücel Bulut, Oryantalizmin kısa tarihi, s. 90 ) Oryantalistlerin günümüzdeki araştırmalarına, bakınca ortaçağdan itibaren İslam algısının değişmediğini, aksine pekiştiğini görmekteyiz. (s. 27)
Arent Jan Wensinck adlı oryantalistin Hadisin önemi adlı makalesinde, İslam’ın kısa süre içinde evrensel bir dine dönüşmesinin sırrının, hadis araştırmalarında yattığını ifade etmektedir. ( Mehmet Görmez, Oryantalizmi hadis araştırmaya iten temel faktörler, s. 18) Margoliouth, İslam’da hadis üzerine adlı makalesinde, İslam’ın köklü bir gelenek oluşturmasını hadislere borçlu olduğunu belirtir. (David Samuel Margoliouth, On Moslem Tradition, s. 113-121) Johann W. Fück ise, Hadisçiliğin İslami geleneğin oluşmasındaki rolü adlı makalesinde, İslam kültürünün tekparça olmasının en önemli sebebi daha ziyade Hz Peygamberin örnekliğidir. ( Fück, s. 146) John Voll’e göre de hadis külliyatının çizdiği şekliyle sünnet, İslam’ın değişimlere karşı kullanılan en büyük mukavemet gücüydü. ( Voll, İslam süreklilik ve değişim, s. 25,65, 84, 190)
Dünyanın her tarafında Müslümanların günlük hayatı hadisler tarafından yönlendiriliyordu. Farklı coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar arasındaki kültür birliği, ortak hayat tarzını sağlayan yegane şey Hz Peygamberin sünnetiydi. Bu durum oryantalistler için hadis araştırmalarını zorunlu hale getirmişti. ( Görmez, s. 12-30)
Batıda hadis araştırmaları misyonerlik ruhunun egemen olduğu dönemde değil de, siyasi-ticari gayelerin sömürge hareketlerine dönüştüğü zamanlarda çoğalması, araştırmaların akademik merak, misyonerlikten çok siyasi amaçları hedeflediği görüşünü desteklemektedir. (s. 50)
Oryantalistik hadis araştırmalarının tarihi ve kültürel arka planı
Genelde İslam ve özelde hadis hakkında araştırma yapan oryantalistler kendi tarihsel ve kültürel arka planlarından etkilenmişlerdir. ( Harald Motzki, Hadis tarihlendirme metotları, s. 113 ) İlmi çalışmalar Tevrat’ın çeşitli dönemlerde farklı yazarlar tarafından kaleme alındığını, metin üzerinde düzeltme, değiştirme ve ilaveler yapıldığını, metnin tek kişi yani Hz Musa’ya nispet edilemeyeceğini ortaya koymaktadır. Kutsal metinlerden belli şahıslara ait oluşuyla ilgili dini gelenek geçerliliğini yitirmişti. (s. 30) İncil, yazarlar tarafında kaleme alınmış ancak tanrı, yazarların yaptığı işin sorumluluğunu üstüne almıştı. İçerik bakımından birbirini tutmayan yazılı metinler İznik konsili ile elemeye tabi tutulur.18. yüzyıldan itibaren tenkit ilminin İncil ve Tevrat’a uygulanması sonucunda tarihi gerçeklerle bağdaşmayan ifadeler, ilme aykırı bilgiler, dil ve üsluptaki farklılıklar, kitabı mukaddes’in ( İncil-Tevrat ve Zebur’un) tamamının aynı kutsal ruhun ilhamıyla tanrı tarafından yazdırılan bir kitap olduğu inancını sarsmıştır. Kutsal kitap yazarlarının eserlerine kendi damgalarını vurdukları kabul edilmiştir. Dolayısı ile yazarların karakterleri, metinlerin hangi şartlarda ve ortamda, hangi sebeplerle ve kimin için yazıldıkları bilinmediği takdirde onları anlamanın mümkün olamayacağı kabul edilmiştir. ( Ömer Faruk Harman, Ahdi Cedid, DİA I, 507)
Kutsal metinler sadece ilahi değil insani unsurları da barındırmakta idi. Julius Wellhausen kitabı mukaddesteki her kitabın, yazıldığı dönemin tarih kaynağı olarak değerlendirilebileceğini ifade eder. ( Dere, Oryantalistlerin hadise yaklaşımları, s. 18 ) Oryantalistlere göre kutsal metinler gibi Kuran’da vahiy ürünü değildir. Kuran Yahudi ve Hıristiyan kaynaklı olduğu iddiasındadırlar. (s. 31)
Oryantalist hadis anlayışının kurucuları
Ignaz Goldziher: Koyu Yahudi bir çevrede büyür Macar krallığı saray müşaviri olur İngiliz enformasyon bakanlığı adına doğu uzmanı olarak çalışır. Kahire’de 1873 ve 1874 yılları arasında Ezher üniversitesi hocalarının derslerini takip eder. Hadis alanındaki iki ciltlik muhammedanische studien adlı eseri ile meşhur olmuştur. (s. 35)
Joseph Schacht: Küçük yaşlarda Yahudi hahamlarda yeni dersler alır ve İbranice öğrenir. İslam hukuku alanında doktora yapar. (s. 37)
Gautier Herald A. Juynboll: Oryantalizm araştırmalarıyla ünlü bir aileden gelir. 2010 yılında vefat eder.
Temel hadis kavramlarıyla ilgili oryantalist iddialar ve eleştirisi
Oryantalistler hadis, sünnet, isnad gibi kavramalara Müslümanlardan farklı anlamlar yüklemişlerdir.
Hadis ve Sünnet Yerine “ tradition-gelenek” kavramını kullanmaları
Oryantalistler hadis yerine gelenek veya yaşayan gelenek ifadelerini kullanırlar. Onlara göre hadis peygamberle alakalı değildir, Müslümanların zaman içerisinde geliştirdikleri gelenekleri ifade eder. (s. 44) oryantalistler gelenek kavramını kendi dinlerinde geleneğin önemli bir yer kaplaması nedeniyle hadislerin de Hz. Peygamber ile bir ilişkisinin olmadığını ifade etmek için kullanmaktadırlar. Kendi dinlerinde olduğu gibi İslam’da da hadis diye bilinen sözlerin aslında birer gelenek olduğunu ileri sürmüşlerdir. Hıristiyanlara göre gelenek dinin kaynağıdır. Ama bu geleneğin Hz İsa ile bir ilişkisi bulunmamaktadır. (s. 45) Gelenek Hz. İsa’dan sonraki döneme işaret etmektedir. Böylece oryantalistler hadis veya sünnet yerine tradition (gelenek) tabirini kullanmak suretiyle bunların Hz. Peygamber’le bir ilişkisinin bulunmadığını ifade etmek istemektedirler. (s. 46) Goldziher’e göre hadis siyasi çatışmalar ve mezhep ihtilaflarında, tarafların kendi görüşlerini peygamberin sözleriyle destekleme teşebbüslerinin sonucudur.(Goldziher, Muslim studies, II, 19) Oryantalist Margoliougth’a göre Hz. Peygamber kuran dışında hiçbir dini hüküm bırakmamıştır. Sünnet diye bilinen İslam öncesi Arap örfüdür. Bu Arap örfünü dini bir kural haline getirmek isteyen II. Yüzyıl Müslümanları hadislere uydurmuştur. (Fazlurrahman, İslam, s.63)
Hadis kavramı hakkındaki iddiaları
Ignaz Goldziher’e göre hadis, peygamber’e nispet edilen şifahi sözdür. Sünnet ise ilk Müslümanların uygulamalarıdır. (s. 49) Schacht da hadislerin mezheplerin görüşlerinin önce tabiin, sonra sahabe, en sonunda da peygambere nispet edilmesidir. İmamı Şafi’den sonra bu hadisler en üstü mertebeye ulaştırmıştır.( J. Schacht, Origins of Muhammadan Jurisprudence, s.140) Juynboll’a, Goldziher ve Schacht’a göre, hadisler dini bir metin değil, İslam toplumunun siyasi, sosyal ve kültürel durumlarını yansıtan tarihi metinlerdir. (s. 51)
Sünnet ve peygamberin sünneti hakkındaki iddiaları
Goldziher’e göre islami sünnet eski Arap anlayışına yeniden gözden geçirilmiş şeklidir. Ona göre sünnet ilk Müslüman cemaatin uygulamaları, hadis ise bu uygulamaların Hz. peygambere sözle nispet edilmesidir. (Goldziher, Muslim studies,II, 24-28)
Juynboll, sünnetle ilgili görüşüne delil olmak üzere Hz. Ömer’in, ölüm döşeğinde, etrafındakilere karşılaştıkları problemleri çözmek için kurana, muhacirlere, ensara, çöl halkına ve son olarak ehl-i zimmete baş vurmalarını tavsiye ettiğine dair bir bilgi nakleder.
Hz. Ömer’in tavsiyesinin Juynboll tarafından naklettikleri ile herhangi bir ilgisi bulunmamaktadır. Kuran lafzı, metne Juynboll tarafından ilave edilmiştir. baş vurmalarını ise söz edilmemektedir. ‘Yönetime geleceklerin’ hassas davranmaları, onların halkın haklarını korumaları tavsiye edilmektedir. Juynboll önce metnine ‘’ Kuran’’ kelimesini ilave etmiş, sonra da onu bağlamıyla hiç ilgisi bulunmayacak şekilde yorumlamıştır.Onun hatası Daniel Brown tarafından da aynen tekrar edilmiştir. (s. 53)
Hadis ve sünnet kavramlarıyla ilgili iddiaların eleştirisi
Sünnet kelimesi yerine oryantalistler gelenek kavramını kullanmaktadırlar. Bu kavram Hıristiyanlıkta kilisenin din hakkındaki kararlarını ifade etmektedir ve Hz. İsa ile bir ilgisi bulunmamaktadır. Hadis veya sünnetin de Hz. Peygamberle bir ilgisinin bulunmadığı iddiası ile oryantalistler hadis ve sünnet yerine gelenek kavramını kullanmaktadırlar. (s. 56) İslam alimlerine göre ise sünnet genel anlamda peygamberimizin ‘’Örnek alınan uygulamaları’’ anlamında kullanmaktadırlar. Hz. Peygamber, “ sünnetimden yüz çeviren benden değildir.” Ve “ size iki şey bırakıyorum, onlara tutunduğunuz sürece sapıtmazsınız : Allahın kitabı ve peygamberin sünneti .” buyurmuştur. (Buhari,”Nikah”, 1; Müslim, “ nikah”, 5; Malik, “Kader”, 3.) Hicri I. asırdan itibaren sünnet, peygamberimize nispet edilerek peygamber’in sünneti şeklinde kullanılmakta idi. Hz Ebu Bekr, Ömer, Ali, Abdullah b. Mesud, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ömer’den bu konuda bir çok rivayet bulunmaktadır. ( Malik, Feraiz, 4; Tirmizi, Feraiz, 10; Ebu Davud, Feraiz, 5, 40; Müslim, Talak, 44-Mesacid,257; Buhari, hac, 34- Ahkam, 43;Nesai,İftah, 13- İmamet, 50; Abdürrezzak b. Hemmam, Musannef, V, 34) Bu durum oryantalistlerin ilk dönemlerde sünnetin siyasi anlamda kullanıldığı iddiasının isabetli olmadığını göstermektedir. peygamberin sünneti tabiri,sahabe ve tabiin dönemlerinde de kullanılmakta idi. (s. 58) oryantalislerden Bravmann da The Spiritual Background of Early Islam isimli eserinde sünnet kelimesinin başlangıçtan itibaren peygamberin sünneti anlamında kullanıldığın dikkat çeker. ( Bravmann, s. 123 194 ) dolayısı ile oryantalistlerin peygamber sünneti kelimesini hicri ikinci asır sonlarında ortaya çıktığı iddiası gerçeği yansıtmamaktadır.(s. 59)
Hadis kavramı
Goldziher ve Schacht isnadların sonradan ortaya çıktığını iddia ederler ve ehl-i rey ( akıl ekolü ) taraftarlarının sünnete değer vermediğini iddia ederler. Halbuki Ebu Hanife, ‘ insanlara öğrettiğiniz şeylerin en faziletlisi sünnettir.’ der. ‘Tavsiyesinde bulunarak, konuda peygamberimiz şöyle buyurmuştur, gelen rivayet şöyledir, Resulullah’tan bir rivayet gelmiştir.’ türü sözleri de hadise verdiği öneme delalet eder. (Ebu Hanife, el Alim, s. 10, 24 25 ; Ebu Yusuf, İhtilaf, s. 172, 21,16,78) içtihadının gerekçesinin kendisin ulaşan hadis olduğunu ifade etmektedir.(s. 60)
Oryantalistler hicri 2. asırda sahabe ve tabiin’in görüşlerini (mevkuf,maktu) peygambere nispet edildiği ( merfu) görüşü de gerçeği yansıtmamaktadır çünkü hicri 2. asrın sonlarında yazılan birçok musannef , cami’,sünen ve müsnet türü eserlerde birçok mevkuf ve maktu hadis bulunmaktadır. Oryantalistlerin iddiası gerçek olsaydı 3. asır hadis kitaplarında mevkuf ve maktu rivayetlerin bulunmaması gerekirdi. bu iddianın yanlışlığını ortaya koyan diğer bir husus ‘reffa’ kavramıdır. bu kavram mevkuf veya maktu rivayetleri peygambere nispet eden ravi anlamında kullanılmaktadır. rical kitaplarında bunların kim oldukları tespit edilmiştir. (s. 63) eğer oryantalistlerin iddia ettikleri gibi mevkuf hadisler merfu hale getirilseydi 3. asırda hadis kitaplarında mevkuf rivayetler olmamalıydı. (s. 64)
İsnat hakkındaki iddiaları ve eleştirisi
Leone Caetani’ye göre isnadlar sonradan metinlere eklenmiştir. (s. 66) Scahacht’a göre isnadlar keyfi olarak oluşturulmuştur. ( Scahacht,Origins, s. 163) juynboll’a göre de isnadlar uydurulmuştur. (Juynboll, Hadis tarihinin yeniden inşası, s. 101 )
İbn Şirin’in açıklaması ile isnadların uydurulmaya başlandığını Schacht iddia eder. Şirin hicri 110′ da vefat etmiştir. Harald Motzki, James Robson ve Gautier Harald juynboll, Schacht’ın fitnenin başlangıç tarihi ile ilgili iddialarını reddederek hicri 30 civarı olduğunu kabul ederler. Dolayısı ile isnadda bu tarihten itibaren başlamıştır.
Oryantalist iddia, hemen hemen tüm isnadların uydurma olduğu şeklindedir. Bu iddia aynı zamanda tüm İslam toplumunu yalana göz yummakla itham etmek gibi büyük bir iftirayı da ihtiva etmektedir. Halbuki Ali İmran, 78;Tevbe, 90;Mümin, 28;Müslim, Birr, 103-105- İman, 106-108; Buhari, Edep, 69- İman, 24- İlim, 38;Hanbel, IV, 183;Davud, Edep, 71 gibi daha birçok ayet ve hadis ile İslam’da yalan söylemek yasaklanmıştır. Normal hayatta yalan söylenmesi yasaklanan bir dinin mensuplarının topluca üstelik peygamberleri hakkında yalan söylemeleri veya bu yalanlara göz yummaları ne akla uygundur ne de tarihi gerçeklerle örtüşür. Hadis rivayetinde bir kere yalan söylediği tespit edilen Kezzab; yalancı olarak nitelendirilir. Bu durum Müslümanların toptan yalan söylediğini değil, yalan söyleyenleri takip ve tespit ettiklerini göstermektedir. İsnadlarda zayıf veya kezzab ravilerin olması, aslında oryantalist iddiayı da yalanlamaktadır. Oryantalistler haklı olsalardı tüm raviler sıga/güvenilir ravilerden oluşmalı idi. (s. 74)
İsnadla ilgili oryantalist kavramlar ve eleştirisi
Müşterek ravi
Hadisi uyduran, senedi ortaya çıkaran, icad edendir. (Juynboll, Hadis ilmindeki kimi terimlerin yeniden değerlendirilmesi, s. 145) Müşterek ravi hadisi birden çok öğrenciye aktaran ravidir. Yani bir isnad nerede dallanmaya başlarsa, müşterek ravi odur. ( Juynboll, İsnad analiz metotları, s. 67,74) Şa’bî, Zühri, Hişam b. Urve, A’meş, Muhammed b. İshak, Süfyan es-Sevri, Malik b. Enes, Abdullah b. Mübarek, Süfyan b. Uyeyne… oryantalistlere göre müşterek ravi yani hadis metin/sened uydurucularıdır. (s. 77, 87, 102,107)
Juynboll’a göre Müslümanlar müşterek ravi olgusunu biliyorlardı. (s. 78) Aynı oryantaliste göre müşterek ravi ile Medar ve Teferrüd kavramları aynı anlamdadır. (Juynboll, Hadis ilmindeki kimi terimlerin yeniden değerlendirilmesi, s. 141, 145,148,149) Schacht ve Juynboll’a göre müşterek ravi olmanın tek ölçüsü,öğrencilerinin çok olmasıdır. Bu tarih boyunca etrafında talebe toplanmış alimleri sahtekar olarak nitelemek demektir. Halbuki bu o insanların söz sahibi oldukları ilimde otorite olmaları, bilgilerine müracaat edilen biri olmalarından kaynaklanmaktadır. (s. 84) Schacht ve Juynboll tarafından müşterek ravi yani uydurmacıların başı olarak nitelendirilen Şa’bî ve Zühri, aslında hadis uydurmalarını önlemek amacı ile isnad faaliyetlerini başlatan alimlerdir. Diğer adı geçen hadis alimleri ise ravileri rech ve ta’dîl eden ( Araştırma yaparak ravilerin yalanlarını ortaya çıkaran veya sıga/güvenilirliklerini ortaya çıkaran ) tenkit ehli hadis alimleridir. (Emin Aşıkkutlu, Hadiste rical tenkidi, s. 48, 55) Halbuki bu alimler tedlisi ( Hocasında duymadığı hadisi duymuş gibi rivayet eden ravi) bile yalanın kardeşi kabul eden önde gelen hadis alimleridir. ( Hatib el-Bağdadi, el-Kifaye, s. 393) Söz konusu alimlerden hadis uydurmakla nitelendirilen veya güvenilir olmayan yok gibidir. ( İbni Hacer, Tehzib, II/304) Müşterek ravi ile oryantalistler hadis ilmine olan güveni sarsmayı amaçlamaktadırlar ve bu iddia bir kurgudan başka bir şey değildir. (s. 86)
Medar ravi, birçok hadis hocasının hadislerini insadlarıyla bir araya getiren, toplayan ve aktaran kişidir. Bu kişiler oryantalist iddiaların aksine haklarında hadis uydurduğu veya güvenilir olmadıklarına dair herhangi bir bilgi İslami kaynaklarda bulunmamaktadır. ( s. 87) Hatta bu uydurmak değil bu tür faaliyetleri önlemek amacı ile ravi tenkiti ile tanınmış kişilerdir. ( s. 88)
Aile isnadlarının uydurma olduğu iddiası
Schacht, Juynboll aile üyeleri arasındaki isnadı uydurma kabul ederler. ( s. 89) Sistematik rivayetin bulunmadığı dönemlerde sahabe çocuklarının babalarından hadis alma arzusu, aile isnadlarının oluşmasında en önemli etkenlerden biri olmuştur. ( s. 91) Hicri II. asır sonrası, sistematik rivayetlere geçişle birlikte aile isnadları önemli ölçüde kesintiye uğramıştır. ( Bekir Kuzudişli, Hadis rivayetlerinde aile isnadları, s. 203) Aile isnadlarının bir kısmında yalancı ve zayıf raviler tespit edilmiştir. Bu durum oryantalist iddialarını da yalanlamaktadır çünkü aile isnadlarının tamamı uydurulmuş olsa idi, raviler içinde güvenilir olmayan hiçbir ravinin bulunmaması gerekirdi. Bu durum aile isnadlarının hemen kabul edilmediğinin de göstergesidir. ( s. 91) Hdis alimlerinin kendi ailesine mensup rav ileri eleştirmeleri de her aile isnadını güvenilir kabul etmediklerinin delilidir. ( Kuzudişli, s. 336, 343, 383) Oryantalistlerin aksine hadis alimleri, genellemeci bir yaklaşım sergilememişler, her isnadı tek tek araştırarak değerlendirmişlerdir. ( s. 92)
İsnadların gelişmesi iddiası
Oryantalistlere göre isnadlardaki eksiklikler zamanla tamamlanmış, kesinti olan yerler tamamlanmış, raviler keyfi bir tutum içinde davranmışlardır. Schacht, hicri III. asırda, Kütüb-i sitte ile isnadlar mükemmelleştirilmiştir derken Juynboll’a göre isnadlardaki kopuklukları gidermek için uydurma raviler ortaya atılmıştır. ( s. 93) Hicri II. asırda muttasıl isnadlar kadar munkatı- kesintili isnadlarda bulunmaktadır. Hatta bazı mürsel hadisler aslında muttasıldır: İbrahim en-Nehai, ‘Doğrudan İbni Mesud’dan naklettiğim zaman o, birçok tarikten gelmiştir.’ (Tirmizi, Sünen, V, 755) şeklinde açıklamada bulunmuştur. Hicri II. asıdan itibaren özellikle İmamı Şafii’nin hadislerin sıhhatinde isnadın muttasıl olma şartını gerekli görmesinden sonra muttasıl isnadlı hadisler tercih edilmeye başlamıştır. Dolayısı ile III: asırdan itibaren isnadlarda mürsel-muttasıl oranı muttasıl lehine değişmiştir.Bu oryantalistlerin iddia ettiği gibi III: asırdan daha önce munkatı/kesintili senedlere sahip olan hadislerin zamanla muttasıl hale getirildiği anlamına gelmemektedir. Hatta III. asırda bile hadis eserlerinde munkatı/mürsel/mudal isnadlı rivayetler bulunmaktaydı. Oryantalistlerin iddiası doğru olsa idi, III. asırda yazılan eserlerde munkatı isnadların bulunmaması gerekirdi. M. Fuad Abdülbaki’ye göre İbni Mace’nin Sünen’inde yer alan 4341 hadisten 613’ü zayıf isnadlı, 99’u isse uydurma veya aşırı derecede zayıftır. Ebu DAvud’un Sünen’inde de 69 munkatı, 129 mübhem, 1000 civarında muallak ve 2 mudal rivayet bulunmaktadır.İsnadların mükemmelleştirilmesi gibi bir faaliyet için olsa idi İslam alimleri, bu eserler övgü ile karşılanmalı, bu eksiklikleri eleştirmemeli idiler. ( s. 96)
Muammerun iddiası
İslam literatüründe yüz yıldan fazla yaşayan kişilere muammerun denir. ( s. 97) Oryantalistlere göre bu isimler isnada dahil edilmiştir ve bu kişiler hayali kişilerdir. ( s. 98) Mesela Juynboll tarafında muammerun arasında rivayet edilediği halde uzun yıllar yaşamış, Kufe ve basra’da kadılık yapmış Kadı’l-mısreyn diye anılan Kadı Şurayh gibi alimler de bulunmaktadır. Tabiin’in tanınmış alimlerinden Ebu Rafi Nufey b. Rafi es-Saiğ ve hadis münekkidlerinden sika ve adil olarak vasıflanan Şa’bi, Süfyan b. Uyeyne, Süleyman A’meş gibi alimlerde Juynboll tarafından uydurma kişiler olarak adlandırılmışlardır. ( s. 100) Muammerun raviler tenkid dışı bırakılmamışlardır. Bunlardan bazıları için münkerul hadis, hadislerinin çoğu münkerdir, mürsel rivayette bulunur tarzı eleştriri alan muammerundan şahsiyetler bulunmaktadır. ( s. 101) Juynboll tarafından müşterek ravi olmakla itham edilen ravilerden her biri ya bir veya bir kaç muammer raviden hadis rivayet etmiştir. Oryantalistin iddiası doğru olsa idi ve muammerun ihtiyaç gereği uydurulsa idi, sayıları sınırlı değil onlarca hatta yüzlerce olmalı idi. ayrıca muammerun dışındaki rivilerden hadis rivayetibir kaç kişi ile sınırlı kalırdı ki durum tam tersidir.( s. 103)
Ravi-rical kaynaklarıyla ilgili oryantalist iddialar ve eleştirisi
Goldziher, isnadarın önemli ölçüde uydurma olduğunu düşünmektedir. Schact’da isnadın müşterek ravi tarafından uydurulduğunu ileri sürmektedir. Juynboll ise isnadların Müslümanlar tarafından uydurulduğunu iddia eder. ( s. 107) Juynboll, ismi ve baba adı aynı olan ( Hafs b.Ömer gibi ) ravilerden sadece biri gerçektir.
Her toplum da önemli ve meşhur kişilerin adlarının yeni doğan çocuklara verilmesi sosyal bir gerçektir. İngiltere de George, Almanyada Hans, Hollanda’da, Junynboll, İsrail’de Abraham. Günümüzde adı, soyadı hatta birçok nüfus bilgileri aynı fakat şahısları aynı olan birçok kimse bulunmaktadır.Böyle bir durumda bunlardan birinin gerçek, diğerinin uydurma kabul etmenin isabetli olmadığı ortadadır.( s. 113) Hz Muhammed (as)’da oğluna, ‘Dedem İbrahim peygamberin adını veriyorum.’ diyerek İbrahim adını vermiştir. İşin en ilginç yönü ise bu iddiayı ortaya atan Joynboll’un babasının adı Theodorus Willem Joynboll, dedesinin ismi ise Theodorus Willem Johannes Joynboll olmasıdır. Kendi soyunda Joynboll torun,baba ve dede müşterek isimdir ve kendi iddiasına göre ikisinin uydurma olması gerekmektedir. Hadis alimleri el-Müttefik ve’l-müfterik adlı eserler ile aynı adı taşıyan insanları tek tek incelemişlerdir. Mesela Enes b. Malik adında10 kişi tespit edilmiş, bunlardan beşinin hadis ravisi olduğu ve her birinin farklı kişiler olduğu belirlenip haklarında gerekli bilgiler verilmiştir. ( s. 114)
Hadis ilmi isnad, dolayısıyla ravi merkezli bir ilimdir.Hicri birinci asrın sonlarına doğru ravilerin ehliyeti araştırılmaya başlanmıştır.İkinci asırdan itibaren münekkit mühaddislerin sayısı artmıştır.Üçüncü asırdan itibaren ise raviler üzerinde yapılan araştırmalar yazıya geçirilmiştir. Rical kaynakları diye tanınan bu eserlerde ravinin adı, ilmî yolculukları, hocaları, hastalıkları, hafıza durumu, güvenilirliği…gibi konularda bilgilerde bulunmaktadır. ( s. 110) Hatta ravilerin sadece vefat tarihlerine özel ‘vefeyat’ adlı eserler yazılmıştır. Tabakat başlığı taşıyan kitaplarda raviler tarihi ile ilgili eserlerdir. Bu başlığı taşıyan kitaplarda raviler sahabe,tabiin, tabeut-tabiin şeklinde nesillere ayrılarak incelenir. Ravilerin tabakalarını bilmek suretiyle raviler arası irtibat ve hadisin mürsel, munkatı, mudal ve müdelles olup olmadığı tespit edilir. Tabakat başlığını taşıyan eserlerin en tanınmışı, İbni Sa’d’ın et-Tabakatül Kübra isimli eseridir. ( s. 111) Oryantalistlerin iddiaları doğru olsaydı üçüncü asır hadis eserlerinde isnadı kopuk, ravisi mübhem (ismi bilinmeyen) veya meçhul ravi bulunmamalı, uydurulan şahıslarla isnadlar tamamlanmalıydı, halbuki üçüncü asır hadis kitaplarında munkatı, mürsel türlü rivayetler bulunmaktaydı.Meçhul ravileri tespit edip haklarında hüküm veren hadis alimlerinin hadis uydurmasına göz yumduğuna iddia etmek gerçekci değildir.( s. 112)
Goldziher hadis araştırmacılarının raviler hakkında ihtilaf ettiklerini ifade eder. Joynboll ise İbni Hacer’in Tehzib adlı eserinde Nafi’ isminin diğer eserlere göre daha az geçtiğini belirtip bu kişinin hayali biri olduğunu ima eder. Dikkat edilirse bir isim fazla da geçse az da geçse, oryantalistlerce eleştiriye maruz kalmaktadır! Ayrıca Juynboll’da aynı ravi hakkında hem övgü hem yergi içeren değerlendirmeler olduğunu belirtip rical kitaplarının güvenilirliğini sorgular. Buna örnek olarak ta Haccac b. Ertat el-Kufi’yi örnek verir. ( s. 117)
Raviler hakkında bilginin çeşitli olması tüm raviler için değil bir kısım ravi ile alakalıdır. Sosyal bilimlerde aynı kişi hakkında nasıl ihtilaf edilebilmekte ise rical kitaplarında da aynı şey söz konusudur. Her alimin aynı bilgiye sahip olması düşünülemez dolayısı ile verilen hükümlerde farklılık arz edebilmektedir. Hassas olan müteşeddid alim ile daha az hassas olan mütesahl alimlerin kararları aynı olamaz. Joynboll’un yanıldığı yer, hadis alimlerinin ravi incelemelerdeki titizlik farklılıklarını dikkate almamasından kaynaklanmaktadır. Yine ve her daim olduğu gibi bu oryantalist te bu konuda genellemeci bir iddiada bulunmuştur.İddiasına örnek verdiği Haccac b. Ertat el Kufi hadis münekkidlerince adaletli olduğu ama zabt konusunda eleştiriye uğradığı görülmektedir, yani iyi bir insan ama hadis ezberi konusunda zayıf birisidir. ‘Rivayetlerinde hataları var ama yalancı değil’ türü eleştirilerde bu anlama gelmektedir. ( s. 119) Bu ravinin hataları bellidir ve başka rivayetlerle telafi edilebilecek bir düzeydedir. ( İbni Hacer, Tehzib, II/197) Joynboll’un örnek verdiği diğer ravi Yunus b. Habib için ise, Joynboll’un iddiasının tersine Saci dışında tüm münekkidler onu olumsuz olarak açıklamışlardır. ( İbni Hacer, Tehzib, XI/438)
Raviler hakkında verilen farklı kararlar hassasiyet farklılıklarından kaynaklanmaktadır. Bu ihtilaf her ilimde görülebilir. Bu durum iddia edilenin aksine rical kitaplarının güvenilirliğini gösterir. Zira tüm raviler hakkında aynı sonuçlara varılıp farklı görüşler bulunmasaydı o zaman kasıtlı bir yaklaşımdan söz edilebilirdi. (s. 121)
Juynboll, Abdullah b. Ziyad b. Sem’an örneğini vererek bu hadis uydurmacısının bir takım büyük hadis alimlerince övüldüğünü ve hadislerinin kabul edildiğini ima eder. Halbuki Hişam b. Urve, İbrahim b. Sad, Malik, Yahya b. Main, Hanbel, Davud, Ahmed b. Salih, Cüzcani, Darekutni,Ali el-Medini vs gibi bir çok alim onun hadis uydurmacı olduğunu açıklar. Sadece İbni Adi, bir kaç hadisi dikkate alınabilir, der. Ama aynı yerde cidden çok zayıf, biri olduğunun da altını çizer. (s. 122)
Oryantalist iddialardan biri de bir çok rical ve sikat ( Güvenilir ravi) eserlerin çok zayıf ve metruk ravilerle dolu olduğu iddiasıdır. İcli’nin Kitabussika adlı eserinde 2116 ravi bulunur. Bunlardan 33’ü zayır veya metruk, 4’ü zındıktır. Bu kişilerin bu kitapta olmasının sebebi sorulan sorulara verilen cevaplardan ötürü kaynaklanmaktadır.İbni Şahin’in Sıka ravilerin tarihi adlı eserinde ise 1569 ravi bulunur, birkaçı zayıf veya metruktur. İbni Hibban’ın es-Sıkat adlı eserinde birçok zayıf ve meçhul ravi bulunur. Açıklamayı da biizat kendisi yapar, ‘Onu, delil olan biri olarak değil, durumu bilinsin diye buraya aldım.’ der. Kısaca o kişileri tanıtmak amacı ile kitabına almıştır. (s. 124) Yine Juynboll, İbni Hacer’in Tehzib adlı eserinde Nafi ve Şu’be isimli ravilerin Buhari, Ebu Hatim ve İbni Sad’ın eserlerine göre daha az geçtiğini ileri sürüp bu adların hayali olduğunu ima eder. Halbuki üç eserde her türlü zayıf, metruk,sika ravi adı geçer.İbni Hacer’in eseri ise sadece zayıf ravilerle alakalıdır. Dolayısı ile bu isimlerin daha az geçmesi normaldir. Oryantalist ya bu eserlerin özelliklerini bilmiyor veya kafasındaki kurguya göre hareket ediyor. (s. 125) Özetle Juynboll kaynakları dikkatli incelemediği ve genellemelere gittiği için birçok yanlışa düşmüştür.
Von Grunebaum, Müslümanların, herhangi bir dalda ele aldıkları biyografik eserler, sayıca çokluğu, titizlikle ele alınışı ve enteresan bilgileri toplayışı bakımından, insanı hayret ve dehşete düşürmektedir.” ( The Journal of Genaral Education, sayı 4, s. 25) demektedir.
hadis ilminde sahabinin adil olduğu bir ölçü olarak kabul edilir. bundan maksat onların günah işlemediği değil, hadis uydurmayacağıdır. (s. 127) Oryantalistler sahabe ile fazla ilgilenmezler çünkü onların iddiasına göre hadisler sonradan gelenlerce uydurulmuş, sahabe adı sonradan isnada eklenmiştir. Oryantalist Goldziher, sahabinin tamamını hadis uydurmakla itham eder. Halbuki bir sahabinin hadis uydurması başka, sonradan hadis uyduran birinin sahabeye hadis nispet etmesi başka bir şeydir. Nitekim James Robson, Ebu Hureyre hakkında oryantalistlerin iddialarının aslında daha sonra ona haksız yere isnat edilen rivayetlere dayanabileceği ihtimalinden bahseder. ( Robson, Ebu Hureyre, Encylopedia of Islam, I/129) Reşit Rıza’da Ebu Hureyre’nin yalan söylediğinin iddia edilmediğini sadece onun rivayetleri hakkında birkaç sahabinin tereddütleri olduğunu ifade eder. Ama bunlarında onun adaletini geçersiz kılacak cinsten değildir. ( Rıza, Bir misyonerin Ebu Hureyre hakkındaki bazı iddiaları, s. 25)
Juynboll, Ömer b. Abdülaziz döneminde yaşayan Nafi”nin hakkında çok az bilgi olduğunu ileri sürüp onun hayali biri olduğunu iddia eder. Halbuki rical kitaplarında ravilerin geniş hayat hikayeleri yazılmaz. Kimlik, hocaları, talebeleri, hadis rivayetine olan ehliyet durumu vb bilgiler verilir ve bu tüm raviler için söz konusudur. (s. 131) Oryantalistin zikrettiği Nafi’ için İbni Hacer’in Tehzib’inde ikibuçuk sayfa bilgi bulunmaktadır. Ayrıca Juynboll, Kitabul vülat, tabakat ve Safvetussafve adlı eserlerde Nafi”ninadının geçmediğinden bahseder. halbuki Tabakat’ın Leiden baskısı eksiktir ve Medine’li ravilerden bahsetmemektedir. Daha sonra tamamlanan baskısında Medine’li ravi Nafi’ hakkında bilgi yer almaktadır. K. Vülat adlı eserlerde ise ravilerden değil, sadece Mısır’da görev yapan kadılardan bahsetmektedir. S. Safve ise evliya menkıbelerinden bahseden bir kitaptır. Böyle bir kitapta NAfi’den bahsedilmesini beklemek cehalet göstergesidir. (s. 133) Dokuz temel hadis kitabında ( Kütübü Tis’a) güvenilirliği melhur 181 ravininNafi’den rivayette bulundıuğu tespit edilmiştir. Bu 181 güvenilir ravinin yalan söyleyen veya hayali bir kimseden hadis naklettiğini ileri sürmek akla aykırı bir iddiadır. (s. 134)
Goldziher, Zühri’nin emevi yöneticilerinin emriyle hadis uydurduğunu iddia eder. halbuki hadis münekkidleri ittifakla onun sika/güvenilir bir ravi olduğunu bildirirler. Goldziher, Taberi’deki bir nakili yanlış anlam vererek Halife Muaviye’nin Kufe valisinden Ali aleyhine ve Osman lehine hadis uydurmasını istediğini ileri sürer. (s. 135) Halbuki taberide geçen ifade: Ali taraftarlarını dinleme, Osman taraftarlarını dinle anlamındadır. Talat Koçyiğit, bu oryantalistin hadisle ilgili görüşlerini ele almış ve tenkid etmiştir. ( Ankara Ün. İlahiyat Fak. Dergisi, 15, 1967, s. 43-55) Goldziher, Zühri’den nakledilen, Yöneticiler zorlayana dek hadisleri yazmayı doğru bulmazdık, ifadesinden hareketle hadis uydurulduğunu ileri sürer. Oryantalist metnin bir kısmını nakletmiş, arzu ettiği görüşü elde etmeyi amaçlamıştır. Halbuki halife Hişam b. Abdülmelik, Zühri’den çocukları için hadis yazmasını istemiştir. Daha önce hadis yazılmasına karşı olan Zühri’den halife çocukları için hadis yazmasını istemiştir, ” Çocuklar için yazınca, diğer Müslümanlar içinde hadis yazdırmanın uygun olduğunu düşündük”, açıklamasını yapmıştır. ( Fesevi. el-Marife, I/355; Zehebi, Siyer, V/334) Goşdziher, Zühri’nin hadis uydurmasına örnek olarak, üç mescid için seyahat edilir; M. Haram, M. Nebi ve Beytül makdis ( Kudüs) hadisini verir ve bu hadise göre hac üç mescidde de kabul olur, der. ( Goldziher, Muslim Studies, II/44-45) Halbuki Zühri’nin bu hadisi uydurması tarihen imkansızdır. Çünkü Kudüs’teki Kubbetussahra’nın inşasına 685 yılında inşasına başlanmıştır. Zühri o yaşlarda ya 12 – diğer rivayet 22 – yaşlarında olmalıdır ki bu yaşlarda halife makamındaki birinin kendinden bu derece önemli kararlar vermesini istenecek bir yaşlarda değildir Zühri. Ayrıca Emeviler hakkında hadis uydursa idi hemen sonra gelen Abbasiler hanedanlığı döneminde aleyhine fikirlerin olması, hakkında olumsuz kanaatlerin söylenmesi gerekirdi. Ayrıca hadisi tabiin döneminden birçok kişi de rivayet etmiştir. Goldziher kaynak olarak aşırı Emevi düşmanı ve Şii olan Ya’kubi’nin Tarih’ini kaynak göstermektedir ki gerek Ya’kubi zamanında gerek öncesinde veya sonrasında hac ibadeti ile alakalı, ima edilen hiç bir aksaklık veya sorundan bahsedilmez. Kısaca olay tamamıyla oryantalistin kaynaklardan süzerek işine gelen bir rivayeti alıp amacına uygun kurgulamasından ibarettir ki oryantalistlerin her zaman yaptığı da tamamıyla budur! ( s. 137)
Zühri Kimdir? Juynboll hadis tarihinde 120 Zühri tespit ettiğini, bunlardan hangisinin gerçek veya sahte olduğunun ayırt edilemeyeceğini ifade eder. (Juynboll, Hadis tarihinin yeniden inşası, s. 190-197 ) Hadis tarihinde sadece Zühri adı geçerse bu meşhur olan ve tek Zühri kastedilir. Ama Zühri adı yanında diğer adları da geçerse o zaman bahsettiğimiz Zühri dışındaki biri kastedilmiş olur. Zühri denildiğinde meşhur olan kastedildiği için ayrıca ismi zikredilmez eserlerde. Hasan b. Umare’nin Zühri’den hadis rivayet ettiğinde İbni Uyeyne’nin kulaklarını tıkadığı şeklindeki rivayeti Juynboll İbni Hacer’den aktarır. Halbuki bu, Zühri’nin kimiliği ile alakalı değil, Hasan b. Umare’nin güvenilir olmamasıyla alakalı bir bilgidir aktarılan rivayet. ( s. 139) Nitekim Hasan b. Uyeyne hadis alimlerince hadis uyduran biri olduğunda ittifak vardır. ( İbni Hacer, Tehzib, II/307) Juynboll daha sonra başka bilgilerde aktarır ama bu bilgiler Zühri’nin güvenilirliği ile alakalı değil, ondan hadis aldığını söyleyen ravilerin güvenilirliği ile alakalı bilgilerdir. Zühri’nin kimliği ile alakalı hiç bir ilgisi yoktur bu bilgilerin. Yine oryantalist mevcut bilgileri istediği gibi yorumlamaya çalışmış, bu anlayış tüm oryantalistlerde en belirgin özellik haline gelmiştir. ( s. 140) Her toplumda önemli kişilerin adları yeni doğan çocuklara verilir, bu sosyal bir gerçekliktir.
Zaten rical kitapları yanında ‘ensab’ adı ile aynı kimliği taşıyan insanları doğru tespit yapmak için özel eserler telif edilmiştir. (s. 141) Ayrıca Juynboll Zühri hakkında başka iddialarda bulunmakta ise de kaynak belirtmediği için değerlendirmeye gerek te duyulmamaktadır. Kaynak gösterdiklerindeki durum da ortadadır zaten!
Juynboll’ul Salih kavramıyla ilgili iddiası ve eleştirtisi
Ona göre hadis uyduran kişilere Salih sıfatı verilip rivayetlerine meşruluk kazandırılmaktadır. Halbuki Salih kelimesi zühd anlamındadır. Bir insan güvenilir, ibadetine düşkün olabilir ama rivayetlerinde de hata yapabilir. Mesela zabt, ezber konusunda hata yapabilir. ( s. 144) hadis alimleri bu ikisini birbirinden ayırabilmişlerdir. Abid-salih biri bile olsa hadis ilminde insanlar cerh edilmekten, eleştirilmekten kurtulamamışlardır veya hadis ilmindeki hataları onların dini alandaki kimliklerini göz ardı etmemize engel olmamalıdır. Salih olmak ayrı, hadis ilminde ehliyet sahibi olmak ayrıdır. Hadis alimlerinin bu kelimeyi hangi anlamda kullandıkları açıktır, gizli bir anlamı yoktur. Oryantalist Salih kavramına yanlış anlam yüklemiş ve hatalı sonuçlara varmıştır. ( s. 145)
Hadis kaynaklarının güvenilirliği hakkındaki oryantalist iddialar ve eleştirisi
Schacht’a, Joynboll’a, Goldziher’e, Caetani’ye göre hadisler, II. Asırda ortaya çıkmış, III. Asırda metin ve senet olarak mükemmelleştirilmişlerdir. Hadislerin Hz Muhammed ile bir ilgisi bulunmaktadır.( s. 149-151-152) David Samuel Margoliouth, Hz peygamberin Kuran dışında herhangi bir hüküm kaynağı bırakmadığını, sünnetin arap örfü, hadisinde uydurma olduğunu ileri sürer. ( s. 153) Goldziher’e göre hadisler, fırka ihtilaflrında kendi görüşlerini Hz peygamberin otoritesinden destek bulma teşebbüsüdür. ( Goldziher, Muslim Studies, II/119, 73-83) Aynı oryantalist Kütübi sitte, Buhari, Müslim gibi eserlerler hakkında Müslümanların verdikleri bilgilere Batı’da güvenildiğini ancak bunun yanlış olduğunu ileri sürer. ( Goldziher, Die Religion des Islam, s. 101) Tabii sormak gerekir bu bilgiler yanlış ise bunlardan hareketle neden İslam dinini eleştiriyorsunuz hala ey oryantalistler!? Doru ise de saldır, yanlış ise de saldır; mantık bu, amaç bu!
Halbuki Golziher bile sahabe döneminde hadis sayfalarının bulunduğunu zikretmektedir. Başta Abdullah b. Amr, Sa’d b. Ubade, Esma b. Umeys, semüre b. Cündeb, Cabir b. Abdullah gidi sahabilerin hadis sayfaları bulunmakta idi. Bunlar dışında Amr b. Hazm, Abdullah b. Abbas, Abdullah b. Ebu Evfa, Enes b. Malik gibi sahabilerin de hadis yazdığı bilinmektedir. ( s. 155) Emeviler döneminde dini literatür başlamış, Abbasiler döneminde buna tıp, matematik vb ilim türleri de eklenmiştir. Goldziher ilk musannef yani konu esaslı eserin Buhari olduğunu iddia eder. Halbuki II. Asrın başlarında başlayan konu esaslı hadis çalışmaları ortalarına doğru yaygınlaşmış ve bu alanda hadis kitapları yazılmamıştır. ( s. 156)
Şube b. Haccac ve İmamı Malik gibi istisnaları bulunmakla birlikte, hadis alimleri genel olarak hicri II. Asra kadar ayırım yapmadan, zayıf-sahih her türlü rivayeti almaktaydılar. Tirmizi bu durumu, ‘Birçok hadis alimi durumunu açıklayarak, zayıf raviden rivayette bulunmaktaydı, dolayısı ile güvenilir ravilerin zayıflardan rivayeti seni hataya düşürmesin.’ Açıklamasında bulunmaktadır. ( s. 158) Bu dönemde isnadını zikretmek kaydı ile hadis eserlerinde her türlü rivayeti bir arada zikretmek geleneği hakim idi. Kütübi Sitte’de diğer eserlere nispetle daha çok sahih hadis bulunduğu söyleneblir ama bu onda hiç zayıf hadisin olmadığı anlamına gelmez.
Batıda senedli bilgi nakletme geleneği hem yoktur hem de imkansızdır. Bu nedenle onlar metin üzerine yoğunlaşmışlardır. Goldziher, aynı mantığın İslami eserler üzerinde de uygulanması gerektiğini savunur ve metin tenkitinin ihmal edildiğini ileri sürer. (s. 161) Halbuki Fatıma b. Kays ile Ömer arasındaki boşanma ve mesken hakkındaki dialog ( Müslim, Talak, 46); Aişe annemizin, Allah Ömer’e rahmet etsin diye başlayıp mezar başında ağlama ile ilgili hadisi düzeltmesi ( Buhari, Cenaiz, 33; Müslim, Cenaiz, 22) ve ‘Onlar ağlıyor, o ise kabirde azap görüyor.’ demesi ( Buhari aynı yer, Müslim, Cenaiz, 27); Ebu Hureyre’nin Kadın, eşek, köpek ve namaz hakkındaki rivayetini Hz Aişe’nin düzeltip, ‘Ben önünde yatarken, peygamber namaz kılardı.’ demesi. ( Buhari, Salat, 105; Müslim, Salat, 270) gibi rivayetler İslam tarihinde metişn tenkidinin yapıldığının delillerini göstermektedir. Müslümanların bir şeyi kabul etmeden önce ona şüpheyle bakma cesaretini gösteremediğini iddia eden Leona Caetani’nin (Caetani, İslam Tarihi, I/85) aksine İslam tarihi boyunca ortaya çıkan itikadi ve fıkhi ekollerin varlığı İslam’da tenkit zihniyetinin varlığını ispat etmektedir. Bu iddia celahet ve ön yargı ürünüdür. Bu ekollerin ortaya çıkmasının en temel sebeplerinden biri dini kaynakları anlamadaki yöntem farklılığıdır. Nitekim, ‘er-Red’ adı ile başlayan eserler itikad, ‘İhtilaf’ ismini taşıyan eserler ise fıkıhtaki tenkit zihniyetini ortaya çıkaran ürünlerdir. ( s. 162) Hz Muhammed’in, ‘ İctihadda isabet eden iki, hata eden bir sevap alır.’ ( Buhari, İtisam, 13, 21; Müslim, Akziye, 15) şeklindeki yönlendirmesi de tenkit zihniyetini oluşturan en önemli etkenlerin başında yer almaktadır. ( s. 162) Hadis ilminde de, bir hadisin farklı rivayetlerini karşılaştırarak en sağlam metni tespit etme gayreti anlamına gelen, ‘ Muaraza’ yöntemi de hadsi ilminde var olan tenkit yöntemine delil teşkil etmektedir. Eyyüp es-Sahtiyani’nin ‘ Hadis aldığın kişinin hatasını tespit etmek için aynı hadisi diğer kişilerin rivayeti ile karşılaştır’, Abdullah b. Mübarek’in ‘ Hadisin doğrusunu tespit etmek istiyorsan birbiri ile karşılaştır.’ gibi yönlendirmeler ve idrac, ziyadetüs-sika, ihtisar ve takti, el-mezid fi muttasilil esanid gibi kavramlar hadis metinlerini karşılaştırma ile alakalı çalışmalara işaret eder. ( s. 164)
Ehli hadis, ilk 3 asır isnad tenkidini benimsemişlerdir. Dördüncü asırda ise Hakim en_nisburi, marifetul ulumil hadis adlı eserinde bir bölümü isnadı sağlam ve güvenilir ravilerden meydana geldiği halde metni problemli olduğundan sahih kabul edilmeyen hadislere ayırmıştır. ( Nisaburi, Marife, s. 58) Habib el-Bağdadi’de bir haberin sahih kabul edilebilmesi için akla, Kuran’ın ayetlerine, mütevatir sünnete, icmaya, her türlü kesin delile aykırı olmaması gerektiğini ifade etmektedir. ( Bağdadi, s. 472) Hicri altıncı asırdan itibaren mevzu-uydurma hadislerin müstakil kitaplarda bir araya getirilmeye başlanması ile bu tür hadisleri tespit amacıyla metin tenkidi prensipleri yazılı hale getirilmiştir.. Nitekim İbni Kayyim el- cevziyye, el-Menaril münif adlı eserinde sendi incelemeksizin bir hadisin mevzu olduğunun anlaşılabilmesinin prensiplerini tespit etmiştir. ( İbni Kayyim, el-Menar, s. 50) Ehli rey ( akıl )ekolü ise başlangıçtan itibaren içerik tenkidi yapan bir ekoldür. Ebu Yusuf, ‘Kitap ve sünnete uygun olanı al,diğerlerini buna göre değerlendir. Çünkü Kuran’a aykırı olan, Hz Peygamberden rivayet edilmiş dahi olsa ondan değildir.’ demiştir. ( Ebu Yusuf, er-Red, s. 24)
SÜNNET YERİNE İNCİL’DE UYGULANAN METOT İLE GELENEK, İNCİL’İ YAZARLAR YAZDIĞINA GÖRE KURAN’I DA MUHAMMED YAZDI, İNCİL’E UYGULANAN TARİHİ TENKİT METODUNUN İSLAM KAYNAKLARINA DA UYGULANMASI ÇABASI AÇIKÇA GÖRÜLMEKTEDİR. HALBUKİ GEREK İÇERİK GEREK KAYNAK VE BELGELENDİRME HER İKİ DİN İÇİNDE ÇOK FARKLIDIR VE AYNI METODUN UYGULANMASI DOĞAL OLARAK YANLIŞ SONUÇLARA İNSANLARI GÖTÜRMEKTEDİR! BOZULMUŞ VE BOZULDUĞU RAHATLIKLA GÖRÜLEBİLEN BİR KİTAP İLE İLAHİ BİR KİTAP AYNI METOTLA İNCELENMİŞTİR ORYANTALİSTLERCE, ÇÜNKÜ İNCİL-TEVRAT İNSAN YAZMASI İSE KURAN ZATEN DİNLERİNİ REDDEDEN BİR İÇERİĞİ NEDENİ İLE BAŞTAN ELELŞTİRİ VE REDDEDİLMEYİ GEREKTİRMEKTE VE BU BAKIŞ AÇISI İLE KURAN VE HADİSE YAKLAŞILMAKTADIR.
Oryantalist iddia, uzun hadis metinlerinin daha sonra ortaya çıkarıldığı şeklindedir. Bu iddia, Batı’da İncillerin tarihlendirilmesiyle ilgili geliştirilen, ‘ uzun metin daha sonra tarihlidir, metin farkları konusunda kısa olan tercih edilir.’ prensibinin hadislere uygulama anlayışından kaynaklanmaktadır. Halbuki ‘İdrac, ziyadetussika, ihtisar, takti,el mezid fi muttasiliesanid.’ gibi kavramlar, hadis metinlerinin değişime uğramasıyla ilgili terimlerdir ve hadis alimlerinin bu konudaki hassasiyetlerini ve oryantalistlerin iddialarının aksini ortaya koymaktadır. ( s. 168) Oryantalist iddiaların aksine İslam alimleri başlangıçtan itibaren hadis metinlerine ilave yapılmasını kesinlikle doğru bulmamışlardır. Mücahis, hadisin metnine ilave etme, A’meş, hadis ehli hadise vav, elif, dal gibi bir harf ilave etmektense gökten yere düşmeyi tercih ederlerdi, Main, Hadise ilave yapma, demektedirler. ( Tirmizi, Sünen, V/746; Bağdadi, el-Kifaye, s. 212, 223, 224) Hatta bu konularda da özel çalışmalar yapılmıştır. Mesela, el-Hattabi, Islahu galatil-muhaddisin adlı eserinde bazı muhaddislerce yanlış rivayet edilen 140 kadar kelimenin doğrusunu eserinde göstermiştir. ( s. 170)
Goldziher gibi oryantalistler, mesela Buhar’nin 600.000 hadisten seçilmiş 4.000 hadisle Camiussahih adlı eseri yazdığı iddiasını eleştirir. Halbuki sözü edilen rakamlar hadis metinleri değil, isnadları ile ilgilidir. Hadis alimleri hadisin isnadını esas almaları bir metnin her isnadını farklı bir hadis olarak değerlendirmelerini gerektirmiştir. Onlar sahih veya değil derken, öncelikle isnadını kastederler. Dolayısı ile aynı metne sahip iki rivayet için hem sahih hem değil şeklinde iki farklı görüş ileri sürebilmektedirler.Bu, bu isnadla sahih, diğer isnadla sahih değil demektir. ( s. 172)Zaten ibni Salah da’ İki farklı isnadla rivayet edilen tek hadis, iki hadis olarak kabul edilir’ der. ( Salah, Ulumül- hadis, I/261) Dolayısı ile Kütübi Sitte dönemine kadar beş veya altı nesil olduğundan, hadisin her isnadı her nesilde genişleyerek ve artarak sadece bir metin 100 bazen 150 hadis olarak görülmeye başlanacaktır. Mesela Buhari’de 4000 hadis varsa bu isnadları ile 400.000 veya 600.000 hadis olacaktır.Bazı hadisler farklı sahabiler tarafından rivayet edildiği için daha sahabe ne4slinde o tek hadis seksen hadis olabilmektedir. Çünkü temel kıstas isnattır! ( s. 173)
Oryantalist iddia bu kadar gayret, emek ve yazarın çalışmalarını görmezden gelerek hadis tarihini adeta, sahte metin ve isnadlarla, sahtekar ravi ve muhaddislerin ortak yapımı bir senaryo olarak görmektedirler. Bundan da temel neden kendi dinlerini gerçek görüp, İslam tarihi ve eserlerinde metot ve kural tanımadan hatta birbirlerinin görüşlerine aykırı şekilde hata aramaları gayretinden kaynaklanmaktadır.
Oryantalistlerin yöntemleri ve eleştirileri
Tarihi tenkit metodunu kullanan oryantalistler, kendi dini metinleri dahil tüm eserlere tarihi bir metin olarak bakarlar. Hadislerin Muhammed peygamberle zaten ilgisi yoktur onlara göre ve amaçları Müslümanlar gibi hadislerin peygamberce söylenip söylenmediğini araştırmak değil, ne zaman uydurulduğunu tespit etmektir. Çünkü uydurma olduğu zaten baştan kabul edilmiş bir ön kabuldür! ( s. 178)
Abdullah b. Amr, ezberlemek amacı ile hadisleri yazmaktaydı. Bu durum peygamberimize sorulunca, ‘ YAzmaya devam et.’ buyurur. ( Müsned, II/162; Darimi, Mukaddime, 43; Ebu Davud, İlim, 3)
İslam alimleri mevzu-uydurma rivayetleri belirlemek amacı ile isnada yer alan ravileri araştırdıkları gibi metni de esas almışlardır. Mezhepleri öven veya yeren hadislerin uydurma olduğunu da bizzat İslam alimleri ortaya kural olarak koymuşlardır. Her rivayet hocası veya ravisi ile her alanda araştırılmış, sahih olup olmadığı ortaya konmuştur. Oryantalistler ise hadisleri zaten Hz peygamberle ilişkilendirmezler. Onlara göre hadisler tarihi verilerdir. Bu da onların en temel hatasını oluşturmaktadır. Zira onlar teorilerine uymayan haberleri hemen uydurma olarak değerlendirip reddetmişlerdir. Ayrıca birkaç örnekten genellemelere gitmişler ve bazı kaynakları görmezden gelmişlerdir. Bunlar onların en büyük ortak hatalarıdır. ( s. 181)
Schacht’ın kaynakları kullanmada keyfi davranır, haddinden fazla genelleştirme yapar ve tezindeki çelişkileri görmezden gelir. ( Muhammed Mustafa el-A’zami, İslam fıkhı ve sünnet, oryantalist Schacht’a reddiye, s. 97, 119)
Hadislerin yazılımında farklı görüşlerde ileri sürülmüştür. Ehli rey’den olup hadislerin yazılmasına taraftar olanlar olduğu gibi Ehli Hadis’ten olup hadislerin yazılmasına karşı çıkanlarda olmuştur. ( el-Bağdadi, takyidül-ilm, s. 22) Bu Goldziher’in iddiasının yanlışlığını ortaya koymaktadır. ( s. 182) Schacht, kısa metinlerin önceki, detaylı bilgi verenlerin ise daha sonraki bir tarihe ait olduğunu iddia eder. ( Origins, s. 156, 165, 188) Halbuki hadis kitaplarının gelişim süreci bu iddianın tam aksi bir süreci göstermektedir. Hadis ilminde hadisler zaman geçtikçe konularına göre parçalara ayrılmıştır ki buna Taktiul-hadis adı verilir. Buhari bunun en meşhur örneklerindendir. Kısaca oryantalist yazarın aksine uzun hadisler III. Asır kitaplarında kısa haliyle yer alabilmiştir. ( s. 183) hadise yapılan ilavelerde ayrıca takip edilmiş, ‘idrac, el-mezid, ziyade’ gibi tabirlerle hadislere ilave yapılmasına imkan tanınmamıştır. ( s. 184) Oryantalistlere göre isnada müşterek raviden peygambere gelen kısım uydurmadır. Onlara göre müşterek ravinin tespiti ile uydurma hadisin ortaya atılma tarihi de bulunmuş olur. Ayrıca uydurma şahsiyetlerle maktu hadisler merfu hale getirilmiştir, derler. ( Schacht, origins, s. 172; Goldziher, Muslim studies, II/148)
Müşterek ravi iddiası tarihi olarak ta geçersizdir. Azımsanmayacak sayıda hadisi hz peygamber’den birden fazla sahabi, aynı şekilde, ilgili sahabiden birden fazla tabiin, ondan da birden fazla tarafından rivayet ettiği görülmektedir. ( s. 187) Oryantalistler kendi iddialarına delil olacak örnekleri özellikle seçmişlerdir ki bu konu batılı bilim adamlarınca da ifade edilmektedir. ( Harald Motzki, Batıda hadis çalışmaları tarihi seyri, s. 227-229) Hicri birinci asırda genelde sözlü rivayet hakim iken, II. Asrın başlarından itibaren yazılı ve sistematik rivayete geçilmiştir. Schacht’ın müşterek ravi olarak nitelendirdiği İbni Şihab ez-Zühri, İbni Cüreye, İbni Uyeyne gibi birçok alimin, hadis toplayıcısı olduklarının tespit edilmesi, isnadın bu kişilerde kollara ayrılmasının sebebini göstermektedir. (Harald Motzki, s. 63) Bu alimler kendilerinden önceki bilgileri eserlerine toplayıp sonraki nesillere aktarma görevini yerine getirmişlerdir. Bu durum birçok ravinin kendilerinden hadis almalarına sebep olmuştur. İlk dönem hadis alimleri genellikle tek ravi ve yalnız en güvenilir olduğunu düşündükleri hadisi aktarmayı düşündüklerinden çok sayıda ravi ve kaynak zikretmeyi gerekli görmemişlerdir. (Harald Motzki, s. 156) Aynı hadisin, müdevvin ( hadisi toplayan) dışında farklı isnadlarının da bulunması bu durumu desteklemektedir. ( s. 188) Mesela Zehebi, sahabeden başlayarak kendi dönemine dek her tabakadan hadis hafızlarından örnekler verdikten sonra şöyle der: “ Bunlar güvenilir hadis hafızlarıdır. Onlardan – sahabiden- tabiin tabakasından biri tek başına bir hadis rivayet ederse onun hadisi sahihtir. Etbeut-tabiinden biri tek başına hadis naklederse onun hadisi sahih garibtir. Etbeut-tabiinden biri tek başına rivayet ederse o hadis garib ferd hadis olur. Daha sonraki tabakalardan birinde bir ravi tek kalırsa bu hadis münker olur. ” ( Harald Motzki, hadis tarihlendirme metotları, s. 205)
Yaşanan gelenek veya hukuk ekollerinin görüşlerinin zamanla hadis olarak adlandırıldığı iddiası doğru olsa idi, hicri III. Asırda mevkuf veya maktu hadislerin bulunmaması, bunların II. Asırdan itibaren merfu olması gerekirdi. Hadis alimleri maktu veya mevkuf hadisleri hataen merfu olarak nakledenleri “ Reffa’ “ olarak nitelendirip eleştirmişlerdir. ( s. 190) Zamanla isnadların mükemmelleştirildiği iddiası da geçersizdir. Çünkü o zaman şu an elimizde olan hadis kitaplarının hiç birinde meçhul veya müphem ravinin olmaması gerekirdi. Hepsinin güvenilir ravilerden oluşması gerekirdi. Hadis alimleri kusurlu olan isnadları, olduğu gibi, tüm eksik ve kusurları ile nakletmişler, kusurlarını örtmeye çalışmamışlardır. Ayrıca mechul ravilerin daha çok müşterek ravi ile Hz peygamber arasında olduğu tespit edilmiştir. ( Bekir Kuzudişli, hadis araştırmalarından oryantalist gelenek ve Motzki, s. 30-32) Ayrıca Michael Cook’un da ifade ettiği gibi şayet hadis ve idnadlar müşterek ravi tarafından uydurulduysa, hadis alimlerinin güvenilir ravilerden oluşan isnadlar üzerindeki ısrarları anlamsız olurdu. (H. Motzki, Hadis tarihlendirme metotları, s. 104) Netice itibari ile hicri II. Asırda mürsel hadisleri toplayan el-Merasil ve el-ilel adlı eserler yazılmıştır. ( s. 192)
Juynboll neredeyse tüm hadislari uydurma kabul eder. Ama iş Hz Aişe’ye iftira edildiğine dair rivayetlere gelince olayın gerçek ve sahih olduğunu ortaya koymaya çalışmıştır. Bu da onun değerlendirmelerindeki subjektif yaklaşıma delil teşkil etmektedir. Yine kendi çizdiği isnad şemasında Zühri müşterek ravi olarak adlandırılmakta yani hadis uydurucusu olduğu söylenmekte ama olay Hz Aişe’ye iftira olayına gelince rivayeti ondan alabilmektedir. Hâlbuki kendi sistemine göre bu olayı Zühri’nin uydurması olarak adlandırması gerekmekte idi. Amad Mez, hamilton Gibb, Von Grunebaum gibi bazı oryantalistler de rical kitapları hakkındaki hayranlıklarını ifade etmektedirler. ( s. 201)
Johann Fück, ‘hdislerin gerçek bir özü vardır. Hadislerin ilk iki yüzyılın bir icadı olduğunu iddia eden bakış açısı, peygamberin kudretli kişiliğinin, bağlıları üzerinde meydana getirdiği olağanüstü etkiyi tamamen yanlış değerlendirmektedirler.’ ( Fück, The Role of Traditionalism in Islam, s. 15)
Kısaca oryantalistler verdikleri yanlış bilgilerle hadis alimlerine duyulan güveni sarsmayı amaçlamaktadırlar. ( s. 202)
Oryantalist hadis anlayışı ve eleştirisi
Prof Ahmet Yücel
Admin turan dursunun kulleteyn ile ilgili fikri nedir kulleteyn nedir bunu soyleyerek şeriata ilkel diyor kulleteyn in ne olduğunu kisaca söyler misiniz ?ve turan dursun un bu konu hakkında ki fikrine cevabıniz nedir
CEVABEN
“Turan Dursun’a cevaplar, metoduna eleştiriler” adli sayfalarda kısaca kulleteyn’e değinmiştik.
Bilgisayarım bozuk olduğu için bu soruyu hangi başlık adı altında sorduğunuzu göremiyorum. Ama özetle,
Yüzlerce yıl önce, suyun zor bir şekilde elde edildiği bir dönemde, bir alimin vermiş olduğu fetvayı din ile özdeşleştiren, yani mezhep/fetva ile dinin arasındaki farkı bilmeyecek kadar taassup – önyargı sahibi bir insanın yazdığı eser.
Turan Dursun’u daha iyi anlamak için “Turan Dursun’un metodunun eleştirisi” isimli yazımızı tavsiye ederim.