Oryantalizm veya Medeniyetler Hesaplaşması

Sunuş bölümünde Prof. Yıldırım “ Oryantalizmin, sömürgeci batının fikir ve zihniyetini temsil ettiğini, haçlı seferleriyle Müslümanların kuvvet kullanılarak yenilemeyeceğini anlayan batının, oryantalistler vasıtasıyla Müslümanları tanıyarak misyonerlerle Müslümanlara karşı sefere çıkıldığını, belirtir. 9 mayıs 1636 yılında Cambridge üniversitesi Arapça bölümünün açılışında bölüm başkanına hitap eden yazıda şöyle denmektedir:”Biz sadece dil ve edebiyat öğretmek istemiyoruz, ticaretimizi artırmak yanında Kilisenin sınırlarını genişletmek, Hıristiyanlığı yaymak ta istiyoruz.” Yıldırım ayrıca “Oryantalistler zamanla dış işleri bakanlığı ile irtibatlı çalışarak İslam dünyasının yöneticilerini de etkilediklerini de.” belirtir. (s. 8 )
Takdim bölümünde ise Dr. Ömer Ubeyd Hasene, “Oryantalistlerin misyonerlik ve sömürgeciliğin ilmen destekleyen temel bir kaynak fikren besleyen bir kök , sömürgeci güçlere ilmi teçhizat üreten manevi bir maden olduklarını, kültür savaşında Müslüman nesilleri batının hedeflerine yönelik eğitimde oryantalizmin kullanıldığını” (s. 14) belirtir. Hasene, sadece Amerika da 50 civarında İslam dünyası üzerine çalışan merkezler bulunurken onların hücumlarına karşı koymak ancak ”ihtiyacı karşılamayan ferdi gayret ve teşebbüsler” bulunduğun ifade eder. Oryantalizmin kültür emperyalizminin bir aracı olduklarını belirtir.
Önsöz bölümünde prof. Mahmut Hamdi Zakzûk, oryantalizmin batı ve İslam dünyası arsındaki uygarlık mücadelesinin gerisindeki düşünceyi temsil ettiğini ifade eder.Avrupalıların İslam hakkındaki tüm bilgilerini oryantalistlerin yazdıklarından aldıklarını belirten Zakzûk ”Ön yargısız olmak her zaman İslam’ın yararınadır. İslamiyet doğru şekilde anlaşılıp bilinçli olarak kavranıldıktan sonra, ona karşı koyabilecek hiç bir düşünce akımının olmadığı ortaya çıkacaktır. Aksine, meydan okuyacak olan onlar değil, ancak İslamiyet olacaktır.” (s. 19) demektedir.
Oryantalizmin doğuşu ve tarihi gelişimi
İslamiyet doğuda ve batıda yayılmaya başlayınca Hıristiyan din adamları dikkatlerini bu dine çevirmişlerdir. Bu nedenle de 1312 yılında Viyana da Arap dili kürsüsü kurulur. Aslında çok daha önce bile İslamiyet üzerine araştırmalar yapıldığı bilinmektedir. Örneğin Emevi devleti himayesinde yaşayan Yuhanna ad-Dimaşkı’nın (676-749) yani asıl adı ile John of Damasceus’un, İslamiyet üzerine araştırmalar yaptığı bilinmektedir. Bunlardan en ünlüsü Fransız rahip Gerrard de Oraliac, Endülüs İslam devletinde dersler görmüş daha sonra Avrupa’da, Arapça, matematik ve astronomi dersleri vermiş ve sonunda Roma’da papa (999-1003) olmuştur. (s. 25)
İspanyadaki Endülüs Emevi devletindeki Müslüman Hıristiyan arasında yaşanan fikri tartışmalar, haçlı seferleri , misyonerlik ve ticari egemenlik kurma kaygıları oryantalizmin başlamasında rol oynayan etkin faktörlerdir.(s. 26)
Müslümanları putperest * olarak nitelendiren Roland Destanları gibi uydurma hikayelerle yüzlerce yıl İslamiyeti kötü tanıtan oryantalistler ilk Latince Kuran tercümesini 1143 yılında yapmışlardır ve bu tercüme de bile amaçlarını “Müslümanları Hıristiyanlaştırmak ve İslam’a karşı Hıristiyan din adamlarına destek olmak olduğunu” ( Southern, s.56-57, Türasu’l-islam I/38) açıkça yer alır. Oryantalist Rudi Paret’te açıkça belirtmektedir ki, ”Orta çağdaki oryantalistler İslamiyet’te iyilik adına bir şey bulunmadığını düşünüyor, kaynaklarda bu kanaatlerine uygun düşen bilgilerden başkasına doğru gözle bakmıyor, İslam peygamberi ve İslamiyet hakkında kötülük içeren bütün dedikoduları dilden dile dolaştırıyorlardı.”: Rudi Paret, Dirasetü’l-İslamiyye, s.9-10. (s. 29)
İlginç ve istisnai bir şahsiyet olan ve 1215 senesinde Alman imparatoru olan Sicilya kralı II. Frederic, Arapça ile ilgilenir giyim ve davranışlarında Müslüman Araplara benzemeye çalışır. Bunun sonucunu da görmekte gecikmez ve 1239 yılında aforoz edilir. (s. 30)
* Görüldüğü gibi Chanson de Roland adlı bu Ortaçağ Frank destanından beri pek bir şey değişmemiş!
Oryantalizm ve Misyonerlik
Hıristiyanlaştırmak istediği kimselerin dillerini bilmek zorunlu olduğu için oryantalizme yani doğu dil ve kültürlerine yönelik çalışmalara misyonerlikte büyük önemli yer tutar. Müslümanları Hıristiyanlaştırmak amaçlı bu çalışmalar 13.yüzyılda yoğunlaşır. 1312’de Viyana’da Arapçanın 5 Avrupa üniversitesinde öğretilmesine karar verilir. Amaç Hıristiyanlaştırmak yoluyla Müslümanlara boyun eğdirmektir: Johann Fueck, Die Arablaction Studien in Europe, s. 21-22. (s. 8 )
“Tek bir dili (Arapça) öğrenmek suretiyle Hıristiyanlık düşmanlarının yenilebileceğini ileri sürenler.” (Edward Said, Oryantalizim- el- İstişrak-, s.81, Die Arablaction Studien in Europe, s. 39) olduğunu gibi bu amaç yanında Postel gibi oryantalistler, “ Ticari ve Hıristiyanlaştırma “gibi amaçları yan yana açıkça ifade ederek, misyonerlik ile oryantalizm arasındaki ilişkiyi açıkça ortaya koymuşlardır(s. 33) ve bu ilişki günümüz de de devam etmektedir. ( el- Fikrul İslami el- Haids, s. 581)
18. YY. boyunca daha objektif yaklaşımlarla İslam hakkında yorumlar yapılsa da amaç “ Daha etkin metotlarla Hıristiyanlığın İslam’la mücadele etmesini sağlamaktan” ( Prof Hadrian Reland, Diyanetu’l-Muhammediye ) başka bir şey değildir. Reland “ Şeytanın tuzak ve hilelerini derinlemesine ortaya çıkarmak için ve İslamiyet’i daha iyi tanıyarak onunla en güvenilir ve en güçlü bir şekilde savaşmak” için bir eser yazdığı halde, yazdığı bu kitap Katolik Kilisesince, okunması yasaklanan arasına eklenmekten kurtulamaz. Bu dönemin “daha ılımlıları” arasında sayılan Simon Ockley, peygamberimizi “ Kötü ve hilekar” olarak ( Türasu’l-İslam, I/64-67) nitelendirir.
1774 yılında vefat eden J.J. Reiske beklide en insaflı oryantalist olarak nitelendirilebilir ve kendisi zındıklıkla suçlanıp fakir ve kimsesiz olarak vefat etmiştir. (s. 37)
Avrupa’da İslam hakkında o kadar kötü imaj çizilir ki bir insanın düşüncesini kötülemek için “ Muhammedî bir düşünce” diye bir tanımlama yapılırdı ve bu bakış açısı günümüze dek gelmiştir. (s.36 )
19. yüzyılda ise Oryantalist bakış açısı tamamı ile tepeden bakan kibirli** bir şekle dönüşür. (s. 39) Başta Renan gibi oryantalistler din temelli hareket noktası ile ırkları “ Ari, sami ” ileri geri ırklar olarak ayırmaya varmışlardır. 19. YY. sonları ve 20. YY. da ise Oryantalizm daha bağımsız bir ilim dalı haline gelmiş ama bakış açısı ve idealar yine de değişmemiştir.
** ” İşgal, savaş,… Bizden ne istiyorsunuz.” !!
Günümüzde Oryantalistlerin çeşitli dillerde 300’ü aşkın dergi ve süreli yayını bulunmaktadır. (s. 42) İlk uluslararası Oryantalist kongresi 1873’te Paris’te yapılır. 10-15 Eylül 2007 tarihlerinde ise 38’incisi gerçekleştirilir.
Oryantalizm ve emperyalizm
Emperyalizm, Oryantalist bilgiden yararlanmıştır. (s. 43) 19. YY. boyunca İslam ülkeleri baştan sona batılı sömürgecilerin istilasına uğramıştır. Hindistan, Cezayir, Mısır, Tunus, Endonezya, vs. I. Dünya savaşı ile işgal doruk noktasına ulaşır. İşgallerinin devamlı ve hakimiyetlerinin sağlam olması için Oryantalistlerin bilgileri özellikle önem arz etmeye başlar. Bir çok Oryantalist bizzat bu amaçla sömürgeci işgal kuvvetlerinin emrince çalışmaya başlar. Barthold Rusya’ya, Snouck Hurgronje Hollanda’ya, Sacy, Massignon Fransa’ya, Karl Heinrich Becker Almanya’ya vb. Sömürü amaçlı hizmet ederler. (s.45 )
Lord Curzon, doğu araştırmalar okullarının açılımının önemini belirtirken “ İmparatorluğun devamı için “ bunu zaruri gördüğünü, ” Doğudaki mevkilerinin korunmasına yardım edeceğini” açıkça ifade eder. (s. 46)
“Sömürgecilik, görünüşte dini gerçekte ise emperyalist amaçlı savaşlar olan haçlı seferlerinin bir uzantısıdır. Yeniden işgal, haçlı seferlerinin yenilgisinin intikamını almak Avrupa için her zaman bir ideal olmuştur. Bunun için de Müslüman ülkeleri çok iyi tanımak gerekmektedir.” ( Edward Said, Oryantalizm ( el- İstişrak), s. 68-70 )
Oryantalizm Müslüman ülkelere egemen olmak için bir rehber vazifesi gördü. Askeri ve siyasi istiladan sonra Oryantalizm, Müslümanların zihinlerindeki manevi direnci zayıflatmak, onları din ve kültürleri hakkında şüpheye düşürmek için çalışmalara yönelmişlerdir. Bu sayede son kaleleri de düşürmek amaçlanmaktadır. (s. 46)
Yahudilik ve Oryantalizm
Başta Goldziher olmak üzere oryantalizm sıfatı ardına saklanarak, dinlerini hiç ön plana çıkarmadan İslam’a olan düşmanlıklarını kusma fırsatlarını bulmuş Yahudi kökenli oryantalistler bulunmaktadır. Yahudiliğin güya İslam’ın ilk kaynağı olduğu iddiası, Yahudiliğin üstünlüğünü ilan etme gayreti; dini, siyasi, Siyonist gayelerle bu sahada kalem oynatmışlardır. Bu konulardaki cevaplarımıza aşağıda verdiğimiz uzantılardan ulaşılabilir. (s. 48)
Kutsal kitabımıza uyguladıkları kuralları bir kez bile kendi kitaplarına uygulasalar neler olacağına bir delil!
Oryantalizmin geleceği
Ulrich Harmann’ın ifade ettiği gibi oryantalistler özellikle “ İslam hakkında düşmanca bir ruh” taşımaktadırlar.(s.49 ) İstisnai ( Maxime Rodinson, Jacques Berque, Anna Marie Schimmel ) araştırmacılar hariç, batının çıkarları doğrultusunda işlev gören oryantalizm (s.50 ) batı’nın İslam ülkelerindeki menfaatleri devam ettiği müddetçe önemini koruyacak ve bakış açılarını da değiştirmeye niyetleri, ne yazık ki , pek gözükmemektedir. (s.52 )
Müsteşrikler (Oryantalistler) ve İslam’a karşı tutumları
Müslüman’a yakışan Kuran’ın bakış açısı ile olayları değerlendirmektir. Bu konuda ana ekseni de, “Bir topluluğa olan öfkeniz sizi adaletten alıkoymasın.” ( Maide, 7 ) ayeti oluşturmalıdır.
Oryantalistlerin Çalışmaları, hedefleri
1- Akademik çalışmalar
Oryantalistlerin en büyük etkisi yetiştirdikleri öğrenciler ve yazdıklarını okuyan ( Akademisyen, gazeteci, siyaset adamı ) çevrelerdeki insanların onların fikri yapılarından etkilenmelerinden kaynaklanmaktadır.(s.57) Onların hedeflerine ulaşmak için büyük bir sabır gösterdikleri ve çalıştıkları bir gerçektir. Arapça el yazmaları eserler dâhil birçok eserleri toplamış ve fihristlemişlerdir. Tabii bu arada yaptıkları tercümelerin baş tarafına İslam hakkındaki kendi düşüncelerini koymuşlar ve daha baştan İslam hakkında olumsuz düşünceler ile okuyucuyu yönlendirmeye çalışmışlardır. 19.’dan Ve 20. YY ortalarına dek 150 yılda oryantalistlerin İslam hakkında yazdıkları eser sayısı 60.000’dir. ( Edward Said, s.316)
“Birçok İslam ülkelerindeki yazma eserlerin haline ve çoğunun maruz kaldığı telef, çürüme, istifade güçlüğü ve imkânsızlık karşısında çaresizlik ve üzüntü hissetmekteyim.” Prof. M. H. Zakzuk ( s. 59)
2- Dini hedefleri
1- İslam ile mücadele etmek. İslam’ın Yahudilik ve Hıristiyanlıktan alındığını iddia etmek.
2- İslam’ın kusur ve eksikliklerini (!) bulmak.
3- Misyonerlik. (s.67 )
“Çoğunluğu dindar olan İslami araştırmalarla meşgul Hıristiyan oryantalistlerin pek çoğunun, kendi dininin teslis, çarmıha germe ve kendisini feda etme gibi temel inançlarını inkâr edip, onlara karşı çıkıp çürüten bir dini araştırdıklarını unutmaları çok güçtür. Yine İslam dininin birçok doğu ülkelerinde Hıristiyanlığa galip gelip onun yerini aldığını unutmaları kolay değildir.” ( el-Lebban, el-Müsteşrikûn ve’l-İslam, s.34) Montgomery Watt, Bernald Lewis, Norman Daniel gibi oryantalistler de bu durumu açıkça itiraf ederler. (s. 68)
3- Ticari- siyasi hedefler
Sömürgecilik mantığı ile hareket eden batılı ülkelere bilgi en çok oryantalistlerden gelmektedir. Kültürel ve askeri sömürgeleri altındaki ülkeleri nasıl idare edeceklerinin bilgilerini, Müslüman halkı nasıl dejenere edip dinlerinden uzaklaştırıp kendilerine tabi kılıp, taklit ettireceklerinin metodunu, yolunu oryantalistlerden öğrenirler.
Oryantalistlerin metotları
“Bazı oryantalistler Arapça ve İslami ilimleri öğreniyor. Çeşitli görüşler ileri sürüyor. Bu görüş ve iddialara delil ve kaynak bulmaya önem veriyor. Bunları bizzat İslami kaynaklardan çıkarmaya çalışıyorlar. İlk bakışta ilmi ve doğru bir iştir. Ne var ki, ince bir araştırma, bunun çoğunun uydurma olduğunu ispat etmektedir. Çoğu zaman bir çürütme isteği ile yapılmakta, dini inancı ve İslam şeriatını zayıflatma gayesiyle gerçekleştirilmektedir.” ( Dr. İbrahim el-Lebban, el-Müsteşrikûn ve’l-İslam, s. 15 ) Mesela Guston Wictt, İslam’ın şanı ( Grandens de İslam ) adlı bir eser yazmıştır. Bu yazar seçme pasajlar almak suretiyle İslam’a ve İslam tarihine kin ve hakaretlerle dolu yazılarla eseri doldurur. Çünkü yazar önceden tespit ettiği görüşlerine uygun düşen metinleri toplamıştır. ( Detay, el-Behiy, el-Fikrul İslami el-Hadis)
“Oryantalistler zayıf hadislere dayanmakta bir sorun görmezler. Tarih ve siyer kitaplarında doğruluğu ispatlanmamış zayıf haberleri inceden inceye araştırırlar. Bu gizli defineyi (!) ortaya çıkarmada ve zayıf rivayetleri arayıp bulmada tükenmez sabırları vardır. Çoğu zaman iddialarını çürüten nas ve haberleri, delilleri görmezden gelirler.” ( el-Lebban, el-Müsteşrikûn ve’l-İslam, s. 33) Bu satırlara en güzel örnekleri sitemizde, “T. Dursun’a cevaplar ve Oryantalist Ceatani’ye cevaplar” adlı sayfalarımızda görebilirsiniz. İşin ilginci birbirinden alıntılar ile ( 60.000 eserin sayısını hatırlayalım ) bu delilsiz düşmanca iddialar zamanla şöhret bulup hakikatmiş gibi algılanmaktadır. ( H.A. Flacher, Die İslamische Revolution, s. 60)
Bizler müsteşrik efendilerin, kendimiz ve dinimiz hakkında söylediklerini kabul etmemiz gerekmektedir. Peki bu bizim en özel işlerimize gereksiz bir müdahale sayılmıyor mu? Onlar herhangi bir küçük veya büyük işlerine karışmamızı kabul ediyorlar mı? (s. 74)
Oryantalistlerin İslam hakkındaki görüşleri
1- Kuran’ı kerim
Oryantalistlerin Kuran’a yaklaşımı aynen Mekke’li müşriklerin tutumu gibidir. Mesela G. Sale, 1736 da yayınladığı İngilizce Kuran-ı Kerim Tercümesi’nde aynen şunu söylemektedir: “Hz. Muhammed’in Kuran ı Kerim ‘in müellifi- yazıcısı olduğu tartışma götürmez bir gerçektir. Kuran ‘ı yazarken de başkalarından az yardımda görmemiştir.” Hâlbuki G. Sale “Yarı Müslüman “kabul edilecek kadar objektif (!) kabul edilen birisidir. Kasimirski‘de 1841 de yayınladığı Fransız’ca kuran tercümesinin başına aynen Sale’nin sözlerini almıştır. Dolayısıyla bir yanlış alıntılar çoğaldıkça doğru gibi algılanmış ve ilmi bir araştırma sonucuymuş gibi kabul edilir hale gelmiştir.(s. 75)
Oryantalist Loth, Kuran’daki “Yâ sîn, Hâ mîm…” gibi sure başlangıçlarının Yahudilikten alındığını iddia eder. Ona göre bu şekilde başlayan sureler Medine’de inmiş ve oradaki Yahudiler’den etkilenme olmuştur. Hâlbuki biraz araştırma yapsaydı bu şekilde başlayan 29 surenin 27’sinin Mekke’de indiğini, sadece ikisinin Medine’de indiğini görecekti. Richard Bell, ‘Kuran’a Giriş’ isimli eserinde Kuran’ın Tevrat’a dayandığını öne sürer. (s.76 )
Hıristiyanlık ve Yahudiliği ilahi kaynaklı kabul eden oryantalistler, aynı şeyi için Kuran için yasak saymaktadırlar? Acaba neden, kör bir taassup ve İslam’a olan bir nefret midir? (s.78 )Oryantalist Kuran’ın yazılması hakkında da çeşitli ithamlarda bulunurlar. Bu konuda ” Kuran’ın yazılması, Asım Köksal’in Caetani’ye cevabı, Oryantalistlere cevap, Oryantalistlerin yanılgıları, İslam tüm dinlerin özüdür.” adlı yazılarımıza bakılabilir.
Tüm bu iddialara karşı Kuran, bir sure olsun Kuran’a benzer getirmelerini istediğinde, Müseylemet’ül Kezzab ” El fîlü mel fîlü ve mâ edrake mel fîlü lehü zenbün vesîlün ve mişferun tavîlün ve inne zâlike min halgın rabbenel galîlü” diye uydurma çalışmasından günümüze 2004’lü yıllarda Amerikalı papaz Anis Shorrosh’un ortay çıkardığı, İncil, Tevrat ve Kuran’ın karışımından oluşan 77 surelik Gerçek Furkan isimli çalışmasına 1400 senedir Kuran benzeri hatta bir suresini bile olsa benzetme çalışmaları hep hüsranla son bulmuştur.
Müsteşrik W. Montgomery Watt,”Şurası inkar edilemez bir gerçektir ki ne Muhammed’in çağdaşları ve ne de sonraki yazarlar Arapçada Kuran’la mücadele edebilecek bir söz söylemeye muvaffak muvaffak olamamışlardır. “(W. Montgomery Watt, Islamic Surweys, I/109)
Konuya Rudi Paret’in Almanca Kuran tercümesine yaptığı mukaddimeden alıntı ile devam edelim: “Bütün Kuran Hz Muhammed’e inen ayetlerden oluşur, bunun tersini iddia edecek bir delile sahip değiliz.” ( R. Paret, Der Kuran, s.5)
Blachere, el-Kuran adlı eserinde, ( s. 41) “ Biz doğu’nun dini kitapları arasında Kuran kadar, okunuşuyla fikri düzenimizi dağıtan bir kitap görmedik.” Demektedir.
Kuran’ı Kerim’in iyilik ve takvada yardımlaşmadan, dayanışmaya, kötülük ve zulümden sakınmadan, başkalarıyla alay etmeme, gıybetin yasaklanmasına, ayrıca doğruluk, emanet, adalet ve verilen sözde durmadan, ilim öğrenmeye verilen öneme dek…vb bu ve benzeri bir çok konudaki hükümleri bilinse, Müslümanlar da bunları tamamı ile hayatlarına bir uygulayabilseler o zaman vay o eski ve yeni emperyalistlerin haline! İşte tüm bu nedenlerle sömürgeci emperyalistler Kuran’ın gerçek yönü ile bilinmesini istemiyor, kurallarının uygulanmadan uzak tutulmasına çalışıyorlar. ( Dr. Muhammed Ğallab, Nazratu’l-İştişrakiyyetun fi’l-İslam, s. 32-33)
İngiltere sömürge bakanı Gladstone’un Ocak 1938 yılında, İngiltere hükümet başkanına sunduğu raporda şunları demektedir: “ Savaş bize öğretti ki, İslam birliği, İngiltere imparatorluğunun sakınması ve mücadele etmesi gereken en büyük tehlikedir. Sadece imparatorluğun değil, Fransa’nın da aynı şeyi yapması lazımdır. Ne mutlu bize ki, halifelik gitti. Bir daha geri dönmemesini temenni ederim.” (s.88 )
2- Hadisler
Hadis İslam’ın ikinci derecedeki kaynağıdır. Kuran’daki özet konuları detaylandırır, ayetleri açıklar ve uygular. Kuran’da “ İnsanlara sana indirileni açıklasın diye sana bu Kuran’ı indirdik.” ( Nahl, 44) buyrulur. Başta Yahudi oryantalist Goldziher, hadislerin çok büyük bir kısmının İslam’ın birinci ve ikinci asırda uydurulduğunu ileri sürer. (s. 91) Halbuki hadis tarihini azıcık araştıran görecektir ki bu alanda hadis alimleri büyük çalışmalar içine girmiş, yabancı oryantalistler tarafından bile bu çalışmalar açıkça kabul edilmiştir. Münih’te Ocak 1998 tarihinde yapılan kongrede oryantalist John Bertin şu itirafta bulunur: “Bütün olumsuzluklarına rağmen, Müslümanların hadisleri vesikalandırma- Delillendirme – şansı, bizim kutsal kitabımızı vesikalandırma şansımızdan daha fazladır.”
“İncillerin doğruluğunun derecesi, Peygamberimizin hadislerinin seviyesine bile ulaşamaz.” (Abdülaziz Hatip, Kur’an ve Hz Peygamber aleyhindeki iddialara cevaplar, s. 298-299)
İsa için İnciller neyse hadis mecmuaları da Müslümanlar için odur. (Maurice Bucaille, Müsbet ilim yönünden Tevrat İnciller ve Kur’an, s. 205)
Hadislerin uydurma- mevzu olanları ile olmayanları ayrılmakla kalmamış, uydurma olmayanlar da kendi içlerinde defalarca detaylandırılmıştır. Konu hakkında cevaplara ” Hadislerin değeri ve Asım Köksal’in Caetani’ye cevabı ” adlı yazılara bakılabilir.
Müslüman âlimlerin hadislerin uydurma olanlarını seçmedeki gayretlerine bir kaç örnek vermek gerekirse; Yahya b. Said el- Kattan’a sorulmuştur: Uydurma olduğunu iddia ettiğin bazı hadisleri terk ettiğin için kıyamet günü senden davacı olunmasından korkmuyor musun?” O, cevap verir:” Resülullah, ‘Hadislerimden neden yalanı def etmedin’ diyerek benim hasmım olacağına, onların olması benim için daha sevimlidir.”:Dr. Es- Sıbai, es-Sünneh ve Mekanetüha fi teşri’il-İslami. ( s. 92) Ebul Ali, “Biz sahabeden rivayet edildiği söylenen bir hadisi dinlediğimizde, hayvanımıza binip yanlarına giderek bizzat kendilerinden işitmedikçe o hadsi kabul etmezdik.” İbn-i Mübarek’te: Bizimle başkaları arasındaki fark , isnattır ( hadisleri rivayet edenleri tek tek incelememizdir.)” demektedir (Nevevi, Müslim şerhi, I/80-88)
Goldziher ve benzerleri bilmektedirler ki, Müslümanların ikinci kaynak kabul ettikleri hadisleri incelemek için gösterdikleri gayretin yüzde birini Hıristiyan ve Yahudiler, eski ve yeni ahid’i ( Tevrat ve İncil ) belgelemek için harcamamışlardır. (s. 93)
Dünyanın her yerinde Kuran’ı Allah kitabı kabul eden tüm insanlar aynı şekilde ibadet etmekte, aynı ahlaki kuralları benimsemekte, aynı itikadî- iman esaslarını kabul etmektedirler. (s. 94) Aralarında bu kadar uzaklık, kültür farkı olmasına rağmen bu nasıl gerçekleşebilir? Tüm bunlar İslam’ın bozulmadığının, Kuran’ın hak din olduğunun delilidir. ( Sıbai, Sünen, s.196) Kuran’nın şu ayeti de buna açıklık getirir, ” Bugün dininizi tamamladım.” ( Maide, 3)
3- İslam fıkhı, Roma hukuku
Şeldon Amos, Goldziher, Wone Krimer gibi bir çok oryantalist, İslam fıkhının roma hukukundan alındığını iddia ederler. (s. 96) Ümmi olan, okuma yazma bilmeyen ( bu konuda, “Ümmi peygamber” adlı yazımıza bakılabilir) ve Şam’a yaptığı iki seferden birincisinde 9 veya 12 yaşında olan, diğerinde ise yanında sadece Araplardan başka kimse olmayan efendimiz roma hukukunu ne zaman ve nasıl incelemiştir acaba? (s.96 ) Zaten Roma Okulu ise en son 16 Aralık 533 tarihinde yasaklanmıştır. Yani efendimiz doğmadan 40 sene önce. Beyrut okulu ise İslam oraları fethetmeden üç çeyrek asır önce dağılmıştır. Ayrıca roma hukuku insan aklına dayanırken İslam hukukunun temelini vahiy oluşturur. Fransız oryantalist Zeys’in dediği gibi aralarındaki bağ kopuktur.(s. 97) Dr. Es-Senhuri’de ayrılığı şöyle açıklar:” İslam hukukçuları, Roma hukukçularından, hatta dünya hukukçularından, Usulü fıkıh dedikleri ve kuralların kaynaklarından çıkarma esasları ve prensipleri tespit etmekte ayrılırlar.” ( Usulu’l-Kuran, s. 132)
4- İslam felsefesi
Arap Müslümanları sadece Yunan felsefesini nakilcisi olarak kabul eden bazı oryantalistlerden biri olan Renan, “Sami diller tarihi” isimli kitabında Sami ırkını ari ırkın aşağısında olduğunu iddia eder. Ona göre Sami ırktan olan Araplar felsefe üretemez, Arap felsefesi aslında Arap harfleriyle yazılmış Yunan felsefesinin aynısıdır. K.H. Backer, Gautier gibi oryantalistlerde benzer görüşleri ileri sürerler.(s. 98) “İslam’ın aklı kullanmayı emreden ayetleri” bir yana, sadece şu ayet bile İslam’da aklın önemini ifade edecek ve ayrıca oryantalistlere de bir cevap-mesaj verecektir. Kıyamet günü kafirler şunu söyleyeceklerdir: ”Şayet aklımızı kullanmış olsaydık şu alevli cehennemin mahkumları olmazdık.” (Mülk,10-11) Kuran’da “Allah’ın varlığının akılla ispatına” dair örnekler, ibadet için akıllı olmanın şart koşulması, “aklı koruyan esasların” sadece İslam’da olmasından habersiz Hıristiyan oryantalistler, ayrıca İslam tarihinde engizisyon mahkemeleri gibi yüz kızartıcı suçlarla örülü bir geçmişe Müslümanların sahip olmadığından da habersiz görülmektedirler.
Konu ile alakalı, ‘ İslam felsefesi ve Tercüme faaliyetleri ‘ adlı yazımıza bakılabilir.
Oryantalistlerin görüşleri üzerine bazı değerlendirmeler
1-Oryantalistler hala orta çağdaki İslam’a bakış açılarını korumaktadırlar.(s. 102) Bunun birçok delili bulunmaktadır.( Dr. Muhammed el-Behiyel-Fikru’l-İslami el Hadis, s.598) En basitinden UNESCO gibi bir örgüt bile İslami konulardaki uzmanlığına güvenerek insanlığın kültürel gelişimi hakkındaki bir ansiklopediyi yazmayı sadece oryantalistlerden istemiştir.
2- Oryantalistler İslam yerine, 1400 senelik Müslümanlık tarihindeki kültürel erozyona uğramış tek Müslüman toplum olan günümüz Müslümanlarını İslam’la özdeştirerek, Müslümanlara bakarak İslam’ı değerlendirmektedirler. (s.103 )
3- Oryantalistler Sünni ile Şii arasındaki ihtilafı derinleştirmeye çalışmaktadır. Oryantalistler İslam’dan uzaklaşanları aydın olarak nitelendirmekte, görüşlerini zayıf ve şaz rivayetlerle delillendirmeye çalışmaktadırlar. Oryantalist Rodinson bu nedenle ” Oryantalistler doğuda, ancak görmek istediklerini görmüşlerdir. Bu sebeple küçük ve garip şeyleri çok önem vermişlerdir.” demektedir. (el-Ehram, 29.12.1986)
4- Oryantalistler Budizm, Hinduizm vb. gibi insan kaynaklı dinler hakkında her zaman tarafsız-objektif oldukları halde, söz konusu olan din İslam olunca saldırgan ve aşağılayıcı bir din kullanmaya başlamaktadırlar.(s. 104) İnsan sormadan edemiyor, Neden ?
Şurası kesin ki Hıristiyanlık alemi İslam medeniyetini her zaman kendileri için bir tehdit olarak görmüşlerdir. (s.104 ) Muir: “Muhammedin kılıcı ve Kuran, medeniyet, hürriyet ve hakikate karşı bugüne kadar dünyanın tanıdığı en büyük iki düşmandır.“ derken, Von Grunebaum, ” İslam, insani gelişim, bilgi ve objektifliğe kabiliyeti olmayan bir dindir.” (E. Said, el-İstişrak, s.89,168,196) demektedir.
5- Oryantalistler kendilerini hem hakim hem savcı makamında görürler. Karar verme, itham etme ve reddetme hakkını sadece kendilerinde görürler.
6- Oryantalist, meşhur sömürge şairi Kipling’in özetlediği gibi ” Doğu doğudur, batı da batı. Bunlar asla bir araya gelemeyeceklerdir. Batılılar akılcı, barış sever hürriyetçi, mantıklı ve gerçek değerleri kazanmaya muktedir kimselerdir. Doğulular ise bunlardan hiç birine sahip değildir.” (s.105) şeklinde özetlenecek bakış açısına sahiptir.( E. Said, Türas’l-İslam, I/93)
Halbuki şurası bir gerçektir ki batı eğer bir medeniyet olarak kabul edilecekse bunu asıl itibari ile doğulu bir zat olan Hz. İsa’nın prensipleri ve Müslümanlardan aldıkları İslami ilimlerle ( Bu konuda “Avrupa’nın üzerine doğan İslam Güneşi “ adlı yazımızı okuyabilirsiniz ) ve yine Müslümanların elinde gelişme kaydetmiş eski yunan ilmi birikimine borçludurlar. (s.105 )
Malik bin nebinin, ”Müslümanların İslamiyet’e sarıldıkları için değil, ondan uzaklaştıkları için İslamiyet tarafından kendilerine verilen bir cezadır.” ( Müşkiletül Efkar fil Alemi’l-İslami, s. 76) dediği ve Charles Mismer’ın, “ Müslümanlar dinden uzaklaştıkça, Hıristiyanlar ise yaklaştıkça dinlerinden uzaklaşırlar.“ ( Sızıntı dergisi, eylül 1987, sayı:104 ) sözü ile onayladığı gibi gerileme, Müslümanların İslam’dan uzaklaşma ile doğru orantılı olarak gerçekleşmiştir. ” İki günü eşit olanın zararda olduğu” ( Temyizu’t Tayyip min’el Hadis, Shf. 162, Beyhaki ) ilan edilen dinimize yöneldikçe yeniden ilim-ahlak-kültürde ileri gideceğine tarih bizzat şahitlik ( Sitemizdeki ” Doğu, batı” ve İslam barış dinidir, Müslüman bilim öncüleri ” adlı yazılarımızı tavsiye ederiz ) etmektedir.
7- Oryantalistler kendi dinlerini İsa ile temellendirirler. Hıristiyanlık O’na nispet edilir ve ‘Nasranilik’ adı ile bu nedenle anılır. İslam’ı da efendimizin kurduğuna inandıkları için ( Cevabımız için ” Kuran’ı Muhammed mi yazmıştır.” isimli yazımıza bakılabilir ) İslam için, Muhammedizm (s. 105) adını kullanmakta sakınca görmezler. Ayrıca efendimizin evliliklerini dillerine dolarlar. Cevabımız için ” Efendimizin evlilikleri” isimli yazımıza bakılabilir
8- İslam oryantalistlere göre bir din değil, ideolojidir ve ilmi değildir. (s. 106 )
Sonuç
Bu saldırı üslubu iki tarafa da zarar vermektedir. Biz kendimizi anlatmalı, batılılar da önyargılarından uzaklaşmalılardır. Emile Dermenghim bu konuda şöyle demektedir: “ Müslümanlar da Hıristiyanlar da birbirilerini yanlış anlamışlardır. Fakat şunu itiraf etmek gerekir ki yanlış anlama batılıların tarafında, doğuluların tarafından daha fazla olmuştur. Batılı fırsatçı menfaatperest yazar ve şairler, İslamiyet’e asılsız hatta çelişkili ithamlarda bulunmuşlardır.” ( Dr. Ğallab, Nazratul İştişrakiyye, s. 9 )
Oryantalizme bakışımız ve yapmamız gerekenler
Hala Müslümanlarca tercüme edilen bir İncil, Tevrat olmaması ama buna karşı oryantalistlerce hazırlanan birçok Kuran tercümesinin olduğunu hatırlatan Prof. Zakzuk, bu son bölümde (s. 111- 136) Müslüman âleminin acilen geçmişimize bakıp hayal kurmaktan kurtulup, öncelikle “Oryantalistlere cevap ansiklopedisi, milletler arası bir İslami-ilmi müessesenin kurulması, yeni bir İslam ansiklopedisinin yazılması, İslam’a davet için uluslar arası bir teşkilatın kurulması, Kuran’ın batı dillerine çevirilerinin bizzat Müslümanlarca yapılması, İslam kültüründen başta İsrailiyyat olmak üzere bir ayıklamanın yapılması, batıda İslam’ın daima gündemde tutulması için çalışmalar yapılması, tarafsız oryantalistlerle diyalogun yoğunlaştırılması ve en son uluslar arası bir İslami yayınevinin kurulması” gerektiğini belirtir ve bu konuda yapılması gerekenleri sıra ile maddeler kitabında açıklar.
“Müslüman bilginler arasında bir koordinasyon sağlanmalıdır. İslam devletlerinin oryantalistlerin iftiralarına reddiye yazacak, farklı ilim dallarında uzmanlaşmış ilmi heyetler kurmaları gerekmektedirler. Oryantalistlere gereğinde cevap vermek, onların yalan ve uydurmalarını açığa çıkarmak ve incelemekten sorumlu uzman ilmi heyet oluşturmalıyız.” ( Pr. Adnan Muhammed Vezzan, Oryantalizm ve oryantalistler, s. XII, s. 126, s. 161)
R. Garaudy, ”Beni Müslüman olmaya iten şey, insanlığı felakete götüren Batı’nın şaşkınlığına ve aynı zamanda İslam’ın imkânlarına olan inancımdır. İslamiyet, dünyayı yok oluşa götüren egoizmin ve sadece maddi açıdan gelişmenin ezdiği batı toplumumuzda yeniden ümidi canlandırmaya muktedirdir.” (Melik Abdülaziz Üniversitesi’ndeki konferansından, Ocak 1983)
Dr. Mustafa es-Sıbaî: ” Bizim, batılıların kültürünü araştıracağımız, onlardaki din, ilim ve medeniyeti tenkit edeceğimiz bir gün gelecektir. O gün gelecek ve çocuk ve torunlarımız, o Avrupalıların ortaya koydukları değerlendirme ölçülerini, bizzat onlardaki inanç ve ilimleri tenkit etmek için kullanacaklardır. İşte o zaman, bizim ilim ve inançlarımıza isnat ettikleri zaaf ve yanlışlıklardan daha fazlasının, onların ilim ve inançlarında olduğu ortaya çıkacaktır. Eğer Müslümanlar, oryantalistlerin Kuran ve sünneti değerlendirmede kullandıkları ilmi tenkit ölçütlerinin aynısını onların mukaddes kitaplarını ve babadan evlada miras kalan ilimlerini değerlendirmek için kullansalar, o mukaddes kitapların ve tarihi ilimlerin ne gücü, ne değeri kalır.”( el- Istişrak ve’l-Müsteşrikun, s.66-67)
Oryantalistler, gücünü bizim zafiyetimizden almaktadır. (s. 115) Bir an önce yabancı hayranlığından kurtulup, kendi kültürümüzü canlandırıp, kendimize güvenerek, hedefe ulaşacağımız inancına tam manası ile inanmamız gerekmektedir. (s. 117)
“Gevşemeyin, üzülmeyin; eğer (gerçekten) iman etmişseniz en üstün olan sizlersiniz.” ( Ali İmran, 139)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.