İslam’ın etrafındaki şüpheler

“Zekat, devlete ödenen bir vergidir.” (Ziyaüddin Serdar, İslam medeniyetinin geleceği, s. 30 ).
.
Eser 1950’li yıllarda yazılmış ve zamanına göre güncel sorulara cevap vererek önemli bir boşluğu doldurmuştur.
İslamiyet adil ekonomik bir düzen, dengelenmiş toplumsal bir sistem, Medeni ve cezai bir hukuk kurallar bütünü, devletlerarası bir kanun, akılcı bir yönetici, beden ve ruh eğitimcisidir. (s. 11 ) Lord Allenby’nin I. Dünya harbi’nde Kudüs’ü işgali sırasında söylediği söz: Ancak şimdi Haçlı seferleri sona ermiştir. Başbakan Gladstone: Bu kitap Mısırlıların elinde bulunduğu müddetçe, orada bize hiçbir zaman rahat ve huzur olmayacaktır. (s. 13)
İngilizler Mısır’da okullarda, iktisadi ve sosyal adaleti içine alan bir devlet nizamı, öğretim ve eğitim için bir sistem, başlı başına bir hayat ve hayatı içine alan bir nizam olan İslam’dan hiç bir şeyin kasten talebeye okutulması engellendi. (s. 14 ) Mısırlılardan Avrupa’ya köle olma şuurunu taşıyan ve bu şuura dibine kadar da ilan bir nesil yetiştirildi. (s. 15 ) Samerset Maugham: Muhakkak ki, Avrupa bugün yeni bir Allah’a inanmıştır. O da ilimdir. Lakin ilim devamlı değişen bir varlıktır. İlim dün inkar ettiğini bugün ispat eder. Ve bugün ispat ettiğini de yarın inkar eder. İşte o sebepten dolayı ilmin kurallarını, istikrar ve sükûndan mahrum, daimi bir sıkıntı ve Gönül darlığı için de bulursun. (s. 20 ) Araplar birbirine düşman ayrı ayrı kabileler halinde yaşıyorlardı. İslam onları bir millet haline getirdi. İslamiyet onları kötülüklerden men etti. (s. 24 ) İslam bağımsızlıktır. İslam, kendi şahsi menfaatleri için insanları köleleştiren azgınların tahakkümünden kurtulmaktır. (s. 25) İslam’ın gayesi, şehvet silahının tesirinden insanları kurtarmaktır. (s. 26) İnsandaki şehevi arzular, hiçbir vakit üzerine fazla eğilmekle doyan şeyler değildir . (s. 27 )
Halkı Müslüman olan memleketlerde, İslam hükmetmiyor. O memleketlerin ahalisi ancak ismen Müslüman’dır. (s. 33 ) İslamiyet, izzet, şeref ve haysiyet dinidir. (s. 35 ) Beşeriyet İslam’ın zaferine muhtaç durumdadır. İslam’ın zaferi insanlığı, rahata kavuşturacaktır. İlim ilerlemiştir. Lakin beşeriyet ilerlememiştir. (s. 37 ) Eski Roma, eski İran ahlaki bir kargaşalığa dalmıştı. Sonra İslamiyet geldi, bunların hepsini tebdil etti. (s. 40 ) İslam en üstün nizam’ın ancak cesedin, aklın ve ruhun arzu ve ihtiyaçlarına ölçülü ve kapsayıcı bir tarzda cevap veren nizam olduğunu ilan eder. Şüphesiz İslam’ın kendine has sosyal bir görüşü ve iktisadi bir nizamı vardır. Bazen bu nizam, tesadüfi olarak kapitalizm ve komünizmin bir kısım tezahürleri ile buluşabilir. Lakin İslam kati olarak kapitalizm ve komünizmden ayrı bir nizamdır. (s. 43) Amr İbnil As, Mısır valisidir. Oğlu bir yarış neticesinde haksız yere mısırlı genç bir kıptîyi ( Mısırlı Hıristiyan) döver. Hz Ömer Amr ve oğlunu çağırır, kısas olarak kiptinin, Amr’ın oğluna değnekle vurmasını emreder. (s. 46 ) Eğer harp olmasaydı İslam köleliği ilga etmeye hakikaten kâdir ve layıktı. (s. 65) Abraham Lincoln köleliği ortamı hazırlamadan kaldırır. daha sonra aç kalan köleler, köle olarak kabul edilmelerini isteyerek eski efendilerine dönerler. (s. 66 ) Sömürgecilerin, batının hizmetçisi yapmak için doğuluların gönüllerine yerleştirmiş olduğu gizli köleliğin tesirini anlayacakları umulur. (s. 67 ) Köleyi içten değiştirmek lazımdır. İslam, köleye insani itibarını kazandırmada akıllara hayret verecek bir dereceye ulaşmıştır. (s. 68 ) Peygamber, kölelerden bazısı ile efendi Araplardan bazısını birbirine kardeş yapardı. Resulullah kölesi Zeyd’i muhacir ve Ensarlardan İslam büyüklerinin içinde bulunduğu bir orduya kumandan tayin ederek harbe gönderdi. (s. 69 ) Hz Ömer hilafeti bırakırken şöyle demişti: Eğer Ebu Huzeyfe’nin kölesi Salim sağ olsaydı onu namzet gösterirdim. (s. 70 ) İslam eski kölelik bağlarını kuruttu. Kurutulmayan memba harp köleliğidir. (s. 72 ) Resulullah Bedir Savaşı’nda mübadelesiz olarak müşriklerin esirlerini serbest bırakmıştır. (s. 79) Fransız ihtilâli, köleliği Avrupa’da ilga etti. Peki o zaman Müslüman Cezayir’de Fransa’nın yaptıklarının adı nedir? Amerika’nın Afrika’daki siyahlara yaptıklarının adı nedir? İslam insanlara karşı açık sözlüdür, köleliği ilga yolu da mevcuttur, fakat o yolu açmak, alemin harp esirlerinin köleleştirmemeye ittifak etmesine bağlıdır. (s. 82 ) Amerikalılar kulüp, lokanta ve otellerine ‘yalnız beyazlara’ veya ‘köpeklerin ve siyahların girmesi yasaktır’ ibaresi yazıları levhaları asmıştı. (s. 83 ) Harp esiri cariyeler konusunda İslam’ın suçu (!) serbest fuhşu (genel evler veya randevu evi gibi birleşme tarzını) serbest bırakmamış olmasıdır. (s. 85) Sadece unvan değiştiği zaman kölelikte değişen nedir ki? Servet fuhşun çukuruna itildikten sonra, hiçbir istekliyi redde malik olmayan kadının şeref ve hassasiyeti nerededir? Sahte medeniyet, kölelikten beter olan serbest fahişeliğe kölelik demez. Çağdaş Avrupalı erkek, şehevi isteklerini tatmin etmek istiyor. (s. 86 ) Bir kadın bedeni arıyor. İslam’daki cariye nizamı geçici bir nizamdır. Mevcut nizamlardan cariye nizamı çok daha haysiyetli ve çok daha temizdir. (s. 87 )
Avrupa İslam ilimlerini aldı, kendine mal etti, ondan sonra da keşifler ve buluşlar sahasında dev adımlarla yürüdü. (s. 105 ) Kapitalizm, servetlerin sermaye sahiplerinin elinde toplamasına yol açtı. Kapitalistler sermayenin faizini kendisine mal ettiler. Kapitalizm üretim ve ona uygun tüketim için değil, kazanmak için yapar. Bu yüzden senelerin geçmesi ile mallar birikir, kapitalist devletler imalatlarını sarf etmek için yeni pazarlar ararlar, böylece sömürgecilik ve onu takip eden hammadde kaynakları ve pazarları etrafında boğuşmalar ve didişmeler doğar. Nihayet bu durum yıkıcı ve parçalayıcı harplerle sona erer. (s. 107 ) Fıkıh başka bir şey, şeriat başka bir şeydir. Şeriat genel prensipleri ihtiva eden sabit kaynaktır. (s. 110 ) Kapitalizm istismarcılığa, sömürüye ve harplere götürür. (s. 111 ) İslam bir grubun elinde malların toplanması izin vermez. “Servetlerin, içinizden sadece zenginler arasında el değiştiren bir şey olmamasını” (Haşr 9) ister. (s. 115 )
Sosyal adalet, halkın zenginlerin vereceği sadakalara muhtaç olarak yaşaması mıdır? Onların en bariz hataları, zekatı zenginlerin fakirlere ihsan (hayır) olarak verdikleri bir sadaka zannetmeleridir. Zekat aslında, kanunun tespit ettiği bir farzdır. Zekat mâlî bakımından, dünya iktisat tarihinde ilk nizami vergidir. (s. 142 ) Ondan evvel vergi yükünü daima zenginlerden fazla fakirler veya tamamen fakirler taşırdı. İslam vergiyi zenginlere ve orta hallilere yükledi. Fakirleri bundan muaf tuttu. Zekatı fakirlere dağıtan zenginlerin kendisi değil, bizzat devlettir. Zekatı toplayan da onu dağıtan da ancak ve ancak devlettir; Beytülmalden, maliye bakanlığından başka bir şey değildir. (s.143 ) Zekat nakit olarak ancak hastalık, ihtiyarlık veya çocukluk sebebiyle acil durumda olanlara verilir. Bunların dışındaki muhtaçlar zekatı iş ve hizmetler şeklinde alır. (s. 144 ) Ömer İbni Abdülaziz devrinde zekat toplanıyor fakat toplanan zekatı dağıtmak için fakir kimseler bulunamıyordu. (s. 145 )
Batıda teknik ve sanayi hareketi, kadınları ve çocukları çalıştırdı. Hassasiyetinden, ihtiyaçlarından en fazla karşılık ödeyen sadece kadındı. Avrupalı nankördür. (s. 152) Birinci Cihan harbi koptu. 10 milyon insan ölüp gitti. Kadın bütün çirkinliği ile beraber çalışma zorunluluğu ile yüz yüze geldi, milyonlarca kocasız kadını vardı. (s. 153 ) Kadına erkeğin ücretinden daha az ücret veriyordu. (s.155 ) “Sizi bir tek nefisten yarattı.” (Nisa, 1) buyrulur. (s. 157 ) İslam, vazifelerin bir kısmında kadın ve erkek arasında bazı ayrımlar yapar. (s. 162 ) İslam erkeğe, vazifesine uygun nitelikleri bahşetmiştir. (s. 164) Erkek ve kadın her biri, diğerinin tamamlayıcısı ve birbirine karşı denge unsurudur. Erkek dışarıda hayat mücadelesini yapmakla mükelleftir. (s. 165 ) İslam’ın en büyük meziyeti, onun tabii bir nizam olmasıdır.Bu nizam daima insanın fıtratına değer verir, onunla çatışmaz. (s. 168 ) Mirasın taksiminde erkek kadına, aile ve çocuklarına sarf etmek için miras servetinin üçte ikisini alır. (s. 169 ) İhtiyaç ölçüsü, yapmakla mükellef olduğu görev ve sorumluluğunun gerektirdiği harcama ölçüsündedir. (s. 170 ) Kadının bilgili sayıldığı sahalarda, kadınlara ait işlerde bir kadının şahadeti öncelenir. (s. 172) Erkeğin sadece boş ol demesi ile talak vaki olmaz. Boşanma ancak, mahkemede gerçekleşir. Yakınlarından birisini hakem olarak gönderir. Nasihat ve barıştırma denenir… Boşanma erkeğin eliyle değil hakimlerin eliyle gerçekleşir. (s. 190) T. Zevcat, geçici hallere ait bir hükümdür. Adalet ve eşit muamele şarttır. Taaddüdü zevcat kanununa, toplumun ihtiyaç olduğu nice mühim devreler vardır. (s. 193 ) Harpler, taaddüdü zevcatı bir zaruret haline getirir. (s. 194 ) İlk zevce ikinci eşe razı olursa, erkeğin ikinci kadınla evlenmek hakkı ortaya çıkardır. (s. 196 )
İslam, cezaları ölçüsüz olarak takdir etmediği gibi ölçüsüz olarak da infaz etmez. (s. 217 ) Hz Ömer, açlık senesinde hırsızlık yapanlara el kesmeği tatbik etmedi. (s. 219 ) Hayatı ve bu kainatı yaratan kimdir, diye sorum. Tabiat dedi. Tabiat nedir? dedim. Sınırı olmayan gizli bir kuvvettir, diye cevap verdi. Kısaca olay, gizli bir kuvvetin (Allah) yine diğer gizli bir kuvvetle (tabiat) tebdilidir. (s. 256)
Hitler, Stalin, Franco, Malan, Çan Kay Şek, Mao… bunların hepsi dindar mı idi? Fransız ihtilalinde hürriyet adına pek çok iğrenç cinayetler işlenmiştir. O halde, hürriyeti ilga mi edeceğiz? (s. 262 ) Muhakkak ki, zalim sultanın huzurunda hak ve adaleti müdafaa etmek, Allah katında cihadın en yücesidir.” (Ebu Davut ve Tirmizi.) buyrulmuştur. (s. 263 )
Din milletlerin afyonudur mudur? Avrupa’da her sene açlıktan binlerce insan ölüyor. Halkın baş kaldırması ihtimali belirince din adamları şöyle seslenirdi: Her kimsenin sağ yanağına bir tokat atılırsa ona sol yanağını çevir, her kim ceketini elinden alırsa, ona gömleğini de ver. (s. 264 ) Bizzat kilise, arazi sahibi ağlardandı. ‘Din milletlerin afyonudur’ sözü, o zaman için Avrupa’daki Hıristiyanlık hakkında yerinde idi. (s. 265)
Bugün biz Sadr-ı İslam’daki ( İslam’ın doğuş yıllarındaki) Müslümanların karşılaşmış oldukları şeylerin tıpkısı ile karşılaşıyoruz. Onlar iki büyük imparatorluk ile karşı karşıya idiler. (s. 319) Bir avuç Müslüman, Kisra ve Kayseri’nin imparatorluklarını galebe çaldı, kısa bir zaman sonra Atlas okyanusundan Hint okyanusuna uzanan bir ülkeye el koydu. Nasıl oldu bu? Bir tek şeyin onu tefsir etmesi mümkündür, iman… (s. 320 )
Hiç kimse, ‘önümüzde ki yolumuz; çiçeklerle bezenmiş güllük gülistanlık bir yoldur’ diyemez. Hayır, önümüzdeki yol ter, kan ve gözyaşı ile dolu bir yoldur. Her dava için mutlaka bunlar lazımdır. İzzet, şeref ve sosyal adaletten ibaret olan gayemiz, elbette uğrunda kurbanlar vermeye layıktır. (s. 321 ) Bununla beraber, bu uğurda vereceğiniz kurbanlar zillet, fakirlik içinde şimdiye kadar verdiğinizden daha fazla olmayacaktır. Mademki ölümden Kurtuluş yoktur, o halde niçin zillet ve acizlik yolunda ölüyoruz? (s. 322) Bizim harbimiz, iman ve ilim harbi olacaktır. İslam’a saldıran ilk haçlıların beşiği Avrupa’dır. Hala da öyle. O halde değişen nedir? İslami hareket kendi yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. (s. 323)
İslam, maddenin hükmedemeyeceği, iktisat üzerinde koparılan nizamların esir edemeyeceği yeni bir alemin müjdesidir. Öyle bir alem ki, ruh ve maddeden müteşekkil ve her ikisinin birleştiği bir nizamın hükmedeceği bir alem. Maddenin içine dalmış olan, bu yüzden ruhu doymayan, kendisine lazım olan sükun ve istikrarı temin edemeyen, bilakis kendine acı ve devamlı bir boğuşmanın içine atan bir alem değil! İnsanlığın, bir gün madde ve ruhu birleştiren bir nizama, düzene dönmesi şart ve zaruridir. (s. 324)
Prof. Muhammed Kutup, İslam’ın etrafındaki şüpheler
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.