İslam fıkhı ve sünnet, oryantalist Schacht’a reddiye

Konuya ek olarak, ” Oryantalist hadis anlayışı ve eleştirisi“, ” İslam fıkhı” ve “Hadis müdafaası” adlı yazılarımızı tavsiye edebiliriz.
Voltaire, ” Dünyada kimse yoktur ki hayatı Muhammed’inki kadar ayrıntılı şekilde yazılmasın.” ( Voltaire, Türkler, Müslümanlar ve Ötekiler, s. 6)
Golziher’in hadsi konusundaki görüşlerini Schacht geliştirmiş, hukukla ilgili hadislerin uydurma olduğunu ileri sürmüş, Juynboll ise devam ettirmiştir. (Mehmet Emin Özafşar, Oryantalist Yaklaşıma İtirazlar, s. 31) Schacht’ın söylediği gibi fıkıh 3. ve 4. hicri yüzyılda ortaya çıkmamış, çok daha önce ortaya çıkmıştır. Hadislerin de onun iddia ettiği gibi ortaya çıkışları 2. ve 3. asırda olmamıştır. Hadis senetleri peygamberimizde hemen sonra ortaya çıkmıştır. Ayrıca hadis uydurmaya karşı alınan ilmi tedbirler ve hadis alimlerinin hadise verdiği önem yazarın iddialarını geçersiz kılmaktadır. (Özafşar, detay: s. 50-80)
.
Eser üzerine
alman oryantalist Joseph Schacht, İslamiyet’i – tıpkı bozulmuş Hıristiyanlık gibi – daha başlangıçta bozulmuş bir din olarak görmek istemektedir. Ona göre Hz Muhammed’in hedefi, yeni bir hukuk sistemi getirmek değil, insanlara cennete nasıl gideceklerini öğretmekti. Hicretin 2. ve 3. asrında hadis alimlerince yapılan büyük çalışmalar, ona göre, İslam’a farlı bir siyası bir özellik katmak isteyenlerce yapılan hadis uydurma faaliyetleri idi. Ona göre isnad sistemi de sonradan uydurulmuştur. R. Dozy, A. Kremer, W. Muir, I. Goldziher, T. Nöldeke, L. Caetani, gibi Schacht da hadislerin uydurma olduğu söylemine tekrar etmiştir. (s. 9) Schacht, İslam hukukunun din ile bir alakasının olmadığını benimsetmeye çalışmıştır. Fıkıh ile ilgili hadisleri de İslam alimleri de uydurmuştur iddiasındadır. el – A’zami, bu çalışması ile, peygamberimize kanun koyma yetkisinin vahiy ile verildiğini, hadislerinde bağlayıcı olduğunu, I. yüzyıl boyunca İslam hukuk faaliyetlerinin devamlı yürütüldüğünü ispat etmiştir. ( s. 10) Prof. Dr. Yaşar Kandemir
Çevirenin önsözü
İslam hukukunun ikinci temel kaynağı sünnettir. Batıda sünnet konusunda yapılan en temel çalışma, Ignaz Goldziher’in, Muslim Studies adlı eserinin ikinci cildidir. el- A’zami, Schacht’ın, The Origins of Muhammadan Jurisprudence’ına ayrıntılı şekilde cevap vermiştir. (s. 12) Prof. Dr Mustafa Ertürk
Giriş
Schacht’ın eseri Fazlur Rahman gibi çağdaş Müslüman yazarları da etkilemiştir. (s. 15) Bu oryantalist, İslam alimlerini, kendi görüşlerini Hz. Muhammed’in sözleriymiş gibi yansıttıklarını, dini hukuk ile ilgili hadislerin hiçbirinin sahih olmadığını, isnad ( ravi zinciri ) sisteminin uydurulduğunu iddia eder. (s. 16) Bu iddia doğru ise, İslam alimlerinin samimiyetini ve dürüstlüğünü ciddi bir sorun haline getirmektedir. Aslında onun iddiaları, tarihi gerçeklere aykırıdır. Mesela, Ahmed b. Hanbel, Mutezile mezhebini resmi görüş haline getirmeye çalışan halifeden, görüşünü destekleyecek peygamberden tek bir hadis getirmesini istemiş, ancak halife, bütün gücüne ve alimler ordusuna rağmen bu görüşü destekleyecek bir hadis getirememiştir. Schacht, kaynak olarak gösterdiği metinleri çoğu kez yanlış anlamış, delil olarak kullandığı örnekler ise kendi görüşüne ters düşmüş, ilmi olmayan metotlar kullanarak yanlış sonuçlara ulaşmıştır. (s. 17) Günümüz bilim adamlarını hatalı sonuçlara sevk eden faktörlerden birisi de, ilk devir İslam alimlerinin kullandığı bilimsel metotları kavrayamamalarıdır. Hadis kitaplarını ilk yazan yazanlar, hadisleri hocalarının izni ile kitaplarına kaydetmişler, görünüşte sözlü olarak rivayet edilen hadislerin aslında, hocalarının kitaplarından nakledildiğini, Hadith Methodology and Literature (s. 74-79) adlı kitapta ele aldığını yazar belirtir. ( s. 18)
Hukuk ve İslam
Her hukukun esas gayesi toplumsal hayatı yönlendirmektir. İslam’a göre hukuki tayin yetkisi sadece Allah’a aittir. Hz. Peygamberin bile, kendi iradesi ile onu değiştirme yetkisi yoktur. Schacht’ın temel iddiası, İslam hukukunun din dışı olduğu şeklindedir. (s. 21)
İslam’da hukukun yeri
Hz. Muhammed, kendisinden önce Hıristiyan papaz ve keşişlerin karşılaşmadığı ölçüde sürekli alay eziyet ve sıkıntıya maruz kaldı. Araplarda cesaret, konukseverlik, dürüstlük ve özgürlük aşkı gibi güzel özellikler olmasına rağmen, şeytani ve küçük düşürücü özellikler de mevcuttu. (s. 23) Hz peygamberin görevi Kuran’ı açıklamaktı. Peygamberin söyledikleri Allah’ın rızasına uygun olduğu için bağlayıcıdır. Bunun dışında peygamber mükemmel bir modeldir. İslam’ı henüz kabul etmiş toplumları bilgilendirme görevi peygamberin ashabına düşmüştü. Sünnetin teşri ( Kural koyma ) görevi alimlerce tartışılmamıştır. ( s. 25 ) Farklı yorum ve anlayışa sahip olunması bu gerçeği değiştirmemiştir. İslam’da yasama gücü Allah’a aittir. Bu temel prensipten hareketle Kuran ve sünnet genel kurallar ortaya koyar. İlahi hukuk peygamber dahil tüm toplumu bağlar. İlahi kuralları kabul etmeyenler kafirdir. Vahyedilen kanun değiştirilemez. ( s. 26-29 arası sayfalarda bu konudaki ayetler verilir.) “Kendilerine ayetlerimiz açıkça okunup anlatılınca bize geleceklerine inanmayanlar, “Bundan başka bir Kuran getir veya bunu değiştir” dediler. Onlara şöyle de: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.” ( Yunus, 15)
Hiçbir davranış yoktur ki, vahyedilen hukuk tarafından ele alınmış olmasın. Yukarıdaki ayet açıkça göstermektedir ki, İslam hukuku peygamberin hayatı boyunca tesis edilmiş, daha sonraki devrede ortaya çıkmamıştır. ( s. 29 )
İslam hukukunda Hz peygamberin rolü
Kuran Hz peygambere dört görev vermiştir:
1- “Kuran’ın açıklayıcısıdır: Kuran’ın insanlara açıklayasın diye Kuran’ı indirdik” ( Nahl, 44)
2-Şari (Kanun koyucu ): “Peygamber helal, haram kılar.” ( Araf 157)
3-Muhammed itaat edilmesi gerekendir: ” Allah ‘ve’ resulüne itaat edin.” ( Ali imran, 132); ” Kim resule itaat ederse, Allah’a itaat etmiş olur.” ( Nisa, 80)
4-Müslüman’ın davranış modelidir: ” Resulüllah’ta sizin için mükemmel bir örnek vardır.” ( Ahzab, 21) Bazı ayetler özel bir olay için inmiştir, ancak, aynı şartlarda herkes için genel bir emri ifade eder. ( s. 31)
Schacht’a göre İslam’da hukuk ve peygamberin rolü
Schacht, hukukun din alanının dışında olduğunu söyler. ( s. 32) Schacht konu hakkında, “Peygamberin yetkisi şer’î ( Kanun koyan ) değil, bilakis inananlara göre dini;kayıtsız kalanlara göre ise siyasi idi.” ( Schacht, Introduction, s. 11) Oryantalist Schacht, İslam’ın hukuki boyutunu kabul edenleri dine kayıtsızlıkla itham eder! Tyan benzer görüşü ileri sürer: ” Bir kimse Muhammed’in ‘eserine‘ şöyle bir göz gezdirdiğinde, Muhammed’in ne yeni bir hukuk sistemi kurmayı ne de yeni bir anayasa sistemi getirmeyi hedeflediğini kolaylıkla fark eder.” ( Tyan, Histoire de I’oganisation Judiciaire en pays d’Islam, s. 64) Fitzgerald, ‘İslam, hukukun kaynağı olarak tanrıyı esas alır.’ , N.J. Coulson, ‘ Tanrı tek kanun koyucudur.’ derken, Schacht’ın en temel hatası, hukuki emirlerle ilgili Kuran’daki delilleri görmezden gelmesidir. S. D. Goitein şu neticeye varır: ” Hicretin beşinci senesinde, Kuran’da hukuki konular bulunmakta idi. Şeriat bizzat Kuran’dan sonra oluşmamış, bizzat Muhammed tarafından şekillendirilmiştir. Kuran, dünya literatürüne’ kanun’ olarak bilinen hukuk materyalini ihtiva eder.” ( s. 34)
Hicri birinci asırda İslam hukuku
Hz Peygamberin hukuki faaliyetleri
Schacht, An Introduction to Islamic Law adlı eserinde ilk halifelerin kadılar tayin etmediğini, emeviler döneminde kadı-hakim tayinlerinin başladığını iddia eder. Coulson bu fikri reddeder. Peygamber ile emeviler dönemi arasındaki boşluğun kabul edilemez olduğunu söyler. ( Coulson, A History of Islamic Law, s. 64) Hz peygamber Kuran ayetlerini açıklamış ve uygulamasını da göstermiştir. Böylece sünnet İslam hukuk sisteminin doğmasında bir gelişme sürecinin parçası olmuştur. ( s. 37) Ayrıca Schacht’ın iddialarının aksine peygamberimiz farklı kasaba ve bölgelere kadılar göndermiştir. Yazar 27 kadının adını kaynakları ile verir. ( s. 38) Ayrıca kadılara verecekleri kararlarda Kuran ve sünneti esas almaları istenirdi. ( es-San’ânî, Musannef, XI/325; VIII/301; Ebu Davud, Akdiye, davalar, IV/11, hadis, 3592; Tirmizi, Ahkam, , bab 3, hadis 1327; Hanbel, V/230, 236) Tüm bunlar oryantalist iddianın geçersizliğini ispat eder.
Hukuk kitapları ve hukuki hükümler
İbni Ömer bir hukuki karar verirken, ‘ Peygamber sünneti’ kelimesini kullanmıştır. ( Hanbel, Müsned, II/95) Ebu Bekir, peygamber hadisini duyunca miras konusunda yaşlı bir nineye 1/6 hisse verir. Hz Ömer, mecusilerle ilgili bir hadis duyana dek cizye konusunda bir hüküm vermemiştir. Hz Osman boşanma konusunda hadis araştırır ve bulunca kararını ona göre verir. Muaz b. Cebel zekat konusunda hadis araştırır ve ona göre hüküm vereceğini belirtir. Mervan hurma çalan kölenin elini kesmek ister, ‘ Meyve ve hurma almakla el kesilmez.’ hadisini duyunca vazgeçer… vb ( s. 40-41)
Birinci asra ait fıkıh literatürü/eserleri
Birinci asra ait eserlerin çok azı günümüze gelmiştir. Yazar, I. asra ait alim adları ve eserlerinin listesini 41 ve 42. sayfalarda verir ve Schacht’ın, İslam hukuku II. asırda başlamıştır teorisinin çöktüğünü söyler.
Hz. Peygamberin sünneti ve İslam hukuku
Schacht, sünnet kelimesini iki şekilde açıklar: Birincisi, İslam öncesi şirk dönemine ait adet ve gelenekler ve ikincisi, peygamberimizin vefatından 200 sene sonra ortaya çıkan mezheplerin kendi görüşlerini peygamber sözü gibi ifade etmeleri. Kısaca bu oryantalist peygamberin bizzat uygulamalarına verilen sünnet kavramını kabul etmez ve sünneti peygamber öncesi adetler ve peygamber sonrası mezhep ekollerinin peygamberimize izafe ettiği uydurmalar olarak iki kısma ayırır. ( s. 44, 53, 72, 76, 87, 120, 129, 141) Bu her iki görüşte peygamberimizi ve getirdiklerini işlevsiz hale getirmekte, görevini de pasif bir şekilde yaptığı izlenimini uyandırmayı amaçlamaktadır.
Sünnet: Anlamı ve kavramı
Schacht’a göre sünnet ‘ yaşayan gelenek’ demektir. Bu kavramın peygamberin hayat tarzı ile hiç alakası yoktur. (Schacht, Origins, s. 58; Introduction, s. 18 ) Halbuki, çoğulu sünen olan sünnet Kuran’da, tesis edilmiş/ortaya çıkarılmış yön veya kural, hayat düsturu anlamında 16 yerde kullanılır. ( s. 46) Peygamberimizi bizzat, ‘ Size iki şey bırakıyorum, Kuran ve sünnet.’ ( Malik, Muvatta, Kader, 3) buyurmuşlardır. Peygamber sünneti ifadesi, Kuran’da peygamberimizin model alınması ile ilgili ayetle ( Ahzab, 21) beraber kullanım sahasına girmiştir. ( s. 47) Schacht, Margoliouth ve İbnu’l-Mukaffa’ya atıfta bulunur. (s. 54) Halbuki Margoliouth’un örneklerinin hepsi bildiğimiz peygamber sünneti anlamındaki örneklerdir ve referansların hepsi hicri I. yüzyılın ilk yarısına ait örneklerdir. Zaten oryantalist Bravmann, Margoliouth’un iddialarını reddeder ve, ‘Peygamber uygulamaları ifadesinin, toplumun geleneği/adeti değil, bizzat peygamberin şahsi-özel davranış ve uygulamalarıdır.’ der. ( Bravmann, The Spiritual Background of Early Islam, s. 59) Schacht’ın delil gösterdiği ikinci örnek İbni’l-Mukaffa’nın Risale fi’s-Sahabe adlı eseri bir bütün olarak ele alındığında, halifenin Kuran ve sünnete göre hareket etmek zorunda olduğu, halifenin sünnetin öğretilmesine imkan sağlamakla sorumlu olduğu, eserde açıkça görülecektir. ( s. 59)
Medine okulu
Schacht, sünnetin Medine okulunda oluşturulduğunu, sünnetin, okulun uygulaması olduğunu söyler. el-A’zamî, 59-68. sayfalar arasında Schacht’ın iddialarını delilleri ile sıralar ve sonra onlara tek tek cevap verir. Suriye okulu ve Evzai hakkındaki iddialar ve cevapları, 68 ve 69. sayfalarda; Irak okulu ile ilgili iddiaları da 69 ve 72. sayfalarda sıralar ve cevaplar. Schacht, eski fıkıh-hukuk okullarının, Arapların günlüm geleneğini sürdürdüklerini ve buna sünnet ( Gelenek) adını verdiklerini iddia eder. Daha sonra da bu geleneğe uydurma senedlerle, hadis/peygamber sünneti adını verdiklerini ileri sürer. ( s. 72)
Yaşayan sünnet, peygamber’in sünnetinden daha fazla mı yetkilidir?
Schacht, eski fıkıh okullarını Medine okulu, Suriye okulu ve Irak okulu diye isimlendirir. Schacht, Kufe’deki bir okula mensup tek bir alimin yazılarını esas alarak genelleştirme yapar ve bir mezhebin görüşlerinin sadece kendi mezheplerinin fikirlerini yansıttığını, diğer okulların görüşünü yansıtmadığını görmezden gelir. ( s. 74) O, sadece Medine ekolü karşısındaki kaynakları kullanır ve birinci el kesin kaynak bile olsa, kendi fikrini tehlikeye düşürenb delilleri göz ardı eder. ( s. 76) Ebu Yusuf, ‘ Halkın şu an yaptıklarının çoğunun yapılmaması gereken şeyler olduğunu söyler ve bu şartlarda bir kimsenin Hz peygamberin sünnetindeki bilgiyi almasının zorunlu’ olduğunu ifade eder. ( Evzaî, Siyer, s. 76) el-A’zami, Schacht’ın bu bölümü yanlış tercüme ettiğini belirtir.
Medineliler ve yaşayan sünnet
Medine ameli çoğu alimin gözünde özel bir konuma sahiptir. Medine halkı İslam hukuku’na göre anayasayı kabul eden ilk topluluktu.Kuran’ın bütün hukuki kuralları ilk defa Medine’de uygulamaya konulmuştur. Medine’de başlayan tatbikatın elbette bir kıymeti vardır. Ebu Yusuf sağlam kabul ettiği görüşlerinin Medine ameline aykırı olduğunu öğrenince birçok fikrinden vazgeçmiştir. Ama Medine’nin tüm uygulamaları fıkıh okullarınca kabul edilmemiştir. Birinci yüzyılın sonunda ortaya çıkan uygulamalara ‘ sonradan ortaya çıkan amel’ denilirdi ve bu uygulamalar kabul görmezdi. ( s. 75)
Peygamber sünnetlerinden önceki amel
Schacht, Medine amelinin önceden mevcut olduğunu, peygamber sünnetinin daha sonra ortaya çıktığını ileri sürer. Schacht, iddialarında İbni Kasım’ı delil gösterir. Halbuki İbni Kasım hiçbir yerde ne doğrudan ne de dolaylı olarak amelin önceden mevcut olduğunu ve peygamberden gelen hadislerin de sonradan ortaya çıktığını söyler. ( s. 77 )
Sünnetlere zıtlık teşkil eden amel
Schacht’ın delil olarak kullandığı ifade IV. yüzyıla ait bir eserde bulunmaktadır. Yani Schacht’ın kullandığı mantığa göre eserin sahte olması gerekir. Ayrıca delil olarak kullandığı uygulama, bizzat Hz peygamberden gelen bir sünnetin devamı olan uygulamadır. el-A’zami, Schacht’ın zikrettiği delilleri sıralar ve cevaplarını verdikten sonra, örneklerin hiçbirinin görüşünü kanıtlamadığını belirtir. ( s. 78-80 )
Medinelilerin sünnetle aynı olan uygulamaları ve ilk otoritelere atfedilen amel
Medine okulundan olan İmam-ı Malik, Hz peygamberden gelen hadisi öncelemiş, Medine amelini takip etmemiştir. Malik, Schacht’ın iddiasına göre hareket etse, kendisinin uydurduğu (!) fikirlere karşı çıkmaması gerekirdi. Halbuki alimler hatalı olabileceklerini gösteren önemli bir delille karşılaştıklarında kararlarını değiştirmişlerdir. ( s. 83) Ebu Yusuf, Ebu Hanife’nin hüküm verdiği olayların yaklaşık üçte birinde onun görüşlerinden ayrılır. Şafii’de kavlü’l-kadim ve cedid ile yani Irak ve Mısır sonrası fetvaları ile meşhurdur. Bütün bu örnekler alimlerin kendi görüşlerini şekillendirmede tamamen bağımsız olduklarını gösterir. İmam-ı Malik’te önce gösrüşlerini ilk alimlere göre uydurmuşsa, daha sonra neden bundan vazgeçip kendi uydurdukları ile kendi elini zayıflatmıştır? ( s. 83) Hz peygamberin sünnetinden önce yaşayan sünnetin mevcut olduğu ile ilgili iddianın Schacht’ın geniş bir hayal ürünü olduğu ispatlanmıştır. Görüldüğü gibi, Schacht’ın örneklerde verdiği ‘amel/uygulama’ gerçekte peygamberden gelen sünnete dayanmaktadır. ( s. 88 )
Eski fıkıh okullarında peygamber sünnetinin otoritesi
Peygamber sünnetini kullanmak, Medine öğretisinin temel ilkesini oluşturur. Irak ekolünden olan Ebu Yusuf ile Şeybani’nin eserlerine baktığımız zaman ise, eserlerinin peygamber’den gelen sünnet/hadislerle dolu olduğu görülür. ( s. 90) Şeybani, ‘ Hz peygamberin olduğu yerde başka birinin otoritesi yoktur.’ ( Şafii, Umm, VII/292) ifadesi her şeyi açıklamaktadır. Hanefi okulunun öğretisi de peygamberin sünnetinin yüksek otoritesi üzerine bina edilmiştir. ( s. 92)
Schacht’a göre Şafii, hadis karşıtlarını iki grupta toplar: Hadislerin tamamını reddedenler ki bunlar Mutezile’dir veya tek raviden gelen hadisleri ( haberi vahid) reddedip mezhebin yaşayan sünnetini tercih edenler. (Schacht, Origins, s. 41) Halbuki Şafii sadece bir grubun ismini verir. Onlarında Mutezili olmaları şüphelidir. Çünkü birçok Mutezili alim aynı zamanda muhaddistir. Mesela kurucuları Vasıl b. Ata, alimlerin ihtilaf ettikleri yerde, Kuran ve sünnet’ten delil getirmeleri gerektiğini bildirir. ( el- Hayyat, el-İntisar, s. 118) Aslında hadis karşıtı diye adlandırılanlar da sadece hadislerin sıhhatini, sağlamlığını tartışır, yoksa tümden reddetmez. ( s. 95)
Schacht’ın tezinin eksik yönleri
Schacht’ın kaynakları kullanmada keyfi davranır, haddinden fazla genelleştirme yapar ve tezindeki çelişkileri görmezden gelir. ( s. 97, 119) Schacht, eserinde, ‘ Irak ekolünü sık sık yanlış tanıtır, Medine okulunu yanlış göstermektedir.’ diye tanıttığı bir alimi kaynak gösterip, tarafsız olmadığını bizzat kendisinin itiraf ettiği ( Origins, s. 87, 109-112, 321-332) alimden iddiasına örnekler getirmeye çalışır. Schacht, bu alimin iddialarını dilediği zaman kullanmakta, dilediği zaman gözardı etmektedir.Schacht, Şafi ve muhaliflerinin peygamberin sünnetininin otoritesini kabul ettiklerini açıkladıklarında bu görüşleri kabul etmemektedir. Schacht, başka bir alim olan Malik’in açık ifadelerinden kendi teorisine ters düşen cümleleri itibara almamakta, bu defa başka bir alimi kaynak göstermektedir. Sonuçta böyle hayret verici sonuçlara ulaşması hiçte sürpriz olmamaktadır. ( s. 98) Ayrıca kitabındaki birbiriyle tezat çelişkiler bulunmaktadır. ( s. 99)
Schacht’ın Medine okulu hakkındaki görüşleri
Schacht, Malik b. Enes’in “peygamber sünnetlerini sık sık ihmal ettiğini” belirtir. ( Origins, s. 13) Halbuki Malik, Muvatta adlı eserinde peygamberden gelen 822 hadisten 819’unu kabul etmiş, 3’ünü kabul etmemiştir. Yani ‘sık sık’ yapılan bir ihmal yoktur! (s. 102) Schacht, Medine’lilerce kullanılan değişik yöntemleri sıralar: Medineliler sünnetleri reddetmişlerdir: Halbuki reddetmemiş, bunu kurallara bağlamışlardır. Mesela, Rebî’yi örnek verir Schacht, halbuki o hadislerin otoritesini değil, sahih/sağlamlığını sorgulamıştır. Schacht, sahabe görüşünün peygamber’den üstün kabul edildiğini ileri sürmüştür: Halbuki Allah sahabilere bir şeref ve onur vermiştir. ” Allah onlardan, onlarda Allah’tan razı olmuşlardır.” ( Tevbe, 100. Ayrıca, Ali İmran, 110; Enfal, 64; Fetih, 18; Haşr, 9 ) Sahabe İslam devletinin doğuşuna şahitlik etmiştir. Bir kısmı hakim, öğretmen ve vali tayin edilmiştir. Sahabe İslam hukukunun ilk idareci ve yöneticileri konumunda idiler. İslam hukukunu en iyi onlar anlamıştı.Sonuç itibari ile, Hz peygamberin hadislerinin yorumu gerektiği durumlarda onların görüşüne gereken önem verilmiştir. Dolayısıyla sahabelere ait bu özel durum, peygamber hadislerinin karşısında olunduğunun bir delili olarak kullanılamaz. Aksine peygambere olan bağlılığın sonucu bir sonucu olarak sahabelere bir değer atfedilmektedir. Schacht yine, Zühri’nin hadisleri yazdıktan sonra, ‘ Sahabeden gelenleri de yazalım.’ dediğini aktarır ve bunu da iddiasına delil olarak kullanır. Halbuki Zühri önce hadisleri yazmıştır ve daha fazla bilgiye sahip olmak için hadislerden sonra ikinci planda sahabelerden gelenleri de kayıt altına almıştır ki bu sıralama da gayet normaldir. Schacht, hadislerin ikinci yüzyılda uydurulduğunu ileri sürer ama aynı oryantalist kaynak olarak birinci yüzyılın ilk çeyreğine ait bir alimin ifadesini kaynak olarak kullanır ve kendi ile çelişkiye düşer. ( s. 104- 107 )
Schacht’ın Irak okulu hakkındaki görüşleri
Schacht, Iraklıların da Medinelilerin de hadislere önem vermediklerini ileri sürer. ( Origins, s. 21) Halbuki hadislerin saflığını korumanın hadis karşıtlığı gibi damgalanması, Iraklıların bir bütün olarak kabul ettikleri binlerce hadise karşılık sadece çok az sayıdaki hadisi reddettiğinin göz ardı edilmesi ve Iraklıların hadisi savunan açık ifadelerini Schacht’ın sık sık görmezden geldiğini düşünürsek oryantalistin yaklaşımının hiçte bilimsel ve objektif olmadığı sonucuna rahatlıkla varabiliriz. Irak ekolünden Ebu Yusuf der ki:” Bu Hz Peygamber tarafından kararlaştırılmıştı; bundan dolayı da onu değiştirmeye halifenin yetkisi yoktur.” ( Ebu Yusuf, Kitabul Harac, s. 88) Ehli rey ekolünden olan Şeybani’de bu fikre katılır: “Peygamberin yanında hiç kimsenin otoritesi yoktur.” ( Muhammed eş-Şeybani, el-Hucce, I/45, 204)
Schacht’ın Evzai’nin tutumu ile ilgili düşüncesi
Schacht’a göre Evzai, Suriye ekolünün tek temsilcisidir ve onunda sünnete karşı tutumu Irak ve Medine okulu ile aynıdır. Halbuki Evzai, Hz Peygamberden toplam 22 rivayette bulunurken, sahabeden ve mezhep imamlarından toplam 11 rivayette bulunur. Buna, Evzai’nin ‘ peygamber uyulmaya en layık kişidir.’ şeklindeki ifadesini de eklersek Schacht’ın kendi teorisine açık bir şekilde zıt bir kişiyi kendine delil olarak kullanmaya çalıştığını görürüz. ( s. 115)
Sünnet karşıtlarının metotları hakkında ayrıntılı meseleler
Aslında Schacht’in şu ifadesi her şeyi özetler: ” Peygamberden gelen hadislerin ortadan kaldırılmasının başka kolay metodu ise…”( Origins, 48) Schacht, hem teori hem pratikte hatalı davranmaktadır. Örnek verdiği okul lar ve temsilcileri ( Malik, Ebu Hanife, Evzai) hadislere düşmanca tavır almak bir yana, peygamber hadislerine sıkıca sarılmışlardır. Schacht kaynakları keyfine göre kullanmış ve istisnai örneklerde genelleme yapmıştır. ( s. 119)
Peygamber sünnetine geçiş
Schacht, peygamber sünnetini daha sonra ortaya çıktığını, yaşayan Arap geleneğinin, İslam hukukunun temelini oluşturduğunu ileri sürer. ( s. 120) Delil olarak ileri sürdüğü kaynak ise kendisini yalanlar. Schacht’ın temel iddiasının aksine rey-akıl okulundan olan bir alim, hadis okulunun öncülerinden Şafi’yi bazı konularda sünnete uymamakla suçlamıştır. ( Şafii, İhtilaful hadis, s. 278) Aslında Şafii’de muhalifi de hadisleri kabul ettikleri, tartılmanın hadislerin yorumu üzerine olduğunu da Schacht göz ardı eder. Yine bir hadisin zayıf olduğu için onun hedeflediği amacı tasdik edecek bir sahabe uygulaması aranmasını da yine Schacht farklı bir şekilde yorumlar. Hadis zaten delil kabul edilmiştir aslında, mesele, onu kuvvetlendirecek bir başka kaynağın aranmasıdır! ( s. 121- 129)
Eski hukuk okulları yaşayan sünneti ( Arap geleneğini) peygamber sünneti gibi mi aktarmışlardır? Hicri II. yüzyılda Irak ekolü kendi teorilerini kuvvetlendirmek için peygamber ağzından yansıtmışlar mıdır? Kuran, peygamber hayatını uyulması gereken bir model olarak açıklar. Sünnet kelimesi de ( Düstur, hayat ve yaşam tarzı anlamlarında) Kuran’da birkaç yerde geçer ve peygamber sünneti kelimesi de bizzat peygamberimiz zamanında kullanılmıştır. Goldziher’in görüşünü tekrar eden Schacht’ın aslında, sünnet kavramının İslam öncesi Arap adeti anlamına geliyor idiyse, Kuran’da sık sık kullanıldıktan sonra, iki yüzyıl boyunca İslam alimleri ve toplum tarafından nasıl tekrar kullanılmadığını açıklaması gerekmekte idi! ( s. 130)
Peygambere isnad edildiği iddia edilen sahabilerin görüşleri
Schacht, Suriye ve Iraklıların kendi görüşlerini peygambere izafe ettiklerini iddia eder. Ama bizzat kendi verdiği örnekler bu iddiasına ters düşmekte, iddiasını desteklememektedir. Ebu Yusuf, ” Bu konuda peygamberden gelen bir hadis yoktur.” demektedir. Aynı Ebu Yusuf, muhalifi olan Evzai ile 14 hadisin sahihliğinde hem fikirdirler. Ayrıldıkları nokta o hadislerin yorumlanmasıdır. Eğer bu iki muhalif hem hadislerde hem de yorumlanmasında ittifak etmiş olsalardı, o zaman şunu söylemek mümkün olabilirdi: Onlar aynı Arap adetlerini sünnet diye ortak bir noktada savunmaktadırlar. Ama iki muhalif sahih kabul ettiği aynı metnin yorumunda ayrılmaktadırlar. Uydurma faaliyetinde bulunsalardı aynı sonuca ulaşmaları gerekirdi, çünkü uydurdukları (!) hadis ile amaçlarına ulaşmaları gerekirdi. ( s. 130-133)
Hukuki sünnetin gelişmesi
Hadislerin yayılması
Veda haccında peygamberimiz, ‘Burada bulunanlar bulunmayanlara bu bilgileri iletsin.’ ( Buhari, İlim, 9,10,37; Müslim, Hac, s. 446) Başka bir hadiste:’ Benden bir söz işitip iyi ezberleyen ve onu başkalarına aktaran kimselerin Allah yüzünü ağartsın.’ ( Tirmizi, ilim, 7; İbni Hanbel, I/437) buyurmuştur. Medine’ye gelen heyetlere yurtlarına döndüklerinde hemşerilerine hadislerle ilgili bilgileri öğretmelerini emretmişti. ( Buhari, İlim, 25; İbni Sad, VII/29-30) Peygamberşmiz kolay hatırlanması için önemli şeyleri 3 kere tekrar ederdi. ( Buhari, ilim, 30)
Hadis öğrenim metodu
Enes derki:’ Yaklaşık 60 kişi peygamberle otururduk. Peygamber hadis öğretirdi. O çıktığında biz aramızda o hadisi ezberlerdik.’ ( Kadı Iyaz, el-Ilmâ’, s. 142;Hatib, el-Cami’ li ahlaki’r-ravi, 43a, Ms. A. Municipal Library) Peygamberimizin ilim meclisinde bulunmayanlar bulunanlardan ezberlerdi. ( Hakim, Müstedrek, I/95) Hz Ömer, Kuran ve peygamber’in sünnetlerinin öğretilmesi için valilere görev verirdi. ( Hanbel, I/48) HZ Ömer, el-Eşari, İbni Abbas, Zeyd b. Erkam hadis ezberlerdi. ( Hatib, Fakih, 132a) Sahabe hadisleri ya grup halinde ya da tek başlarına ezberlerdi. ( Ebu Heyseme, İlim, 126,127; Darimi, Sünen, I/148,149) Bazı sahabilerin de peygambeden hadis yazdıklarına dair belgeler bulunmaktadır. ( s. 136)
Hata ve uydurmalara karşı alınan tedbirler
Katipler hata yapmış, hafızalar zayıflamış veya bilerek hadis uyduranlar olmuştur. Bu nedenle geçerli kabul edilmeden önce hadisler bazı kriterlere tabi tutulmuşlardır:
Ravinin karakteri: Ravi, güvenilir, doğru, ahlaklı, ibadet ehli olmalıdır.
Metinlerin mukayesesi: Hadisler yazılı nüshalarla mukayese edilmiştir. İbni Mübarek söyle der: ” Bir kimsenin sahih sözü elde etmesi için, farklı alimlerin sözlerini birbiriyle mukayese etmesi gerekir.” ( Hatib, Cami’ li Ahlaki’-r-Ravi, s. 5a) Müslim cemaatle namazda önce imamın solunda mı durmalı yoksa sağında mı, iki rivayetle karşılaşınca şu metodu uygular: Tüm rivayetleri bir araya toplar. Sonra cemaatle namazla ilgili rivayetleri de toplar ve ağır basan rivayet yönünde hükmünü belirtir. ( s. 139)
Akli tenkit: Bazı alimler uydurma hadis kriterlerini sıralamışlardır: Çok iyi bilinen sahih hadise muhalif olan rivayetler, peygamberin sözlerine benzemeyen ifadeler, Kuran’a muhalif olan sözler…gibi. (s. 140)
Schacht öncelikle tüm İslam fıkhını yalan, alimleri yalancı ilan eder. Sonra da bu alimler arasında keyfine göre nakiller yapar. Schacht, ilmi olmayan bir metot takip etmiş, gerçekleri saptırmış, metinleri yanlış yorumlamış, alimlerin iktibas metotlarını yanlış anlamıştır. ( s. 142, 143)
Hem teori hem de kaynak materyalin kullanılmasındaki tezatlar
Schacht’in esas aldığı öncül şudur: Hukuki bir tartışmada bir hadise müracaat edilmeyip daha sonra gelen bir alim fıkhi delillendirmede o hadisten istifade etmişse, o hadis bu iki alim arasında uydurulmuş olmalıdır. Halbuki bir alim o hadisi zayıf olarak vasıflandırıp kullanmamış olabilir. O hadise ulaşmamış olabilir. Mesela Şeybani Malik’ten daha genç olup, Malik’in Muvatta’ını rivayet etmişti. Muvatta’da namazların vakitleri ile ilgili bölüm 30 hadisten oluşur; Şeybani’nin Muvatta’ında ise bunlardan sadece 3’ü zikredilir. Bu örnek bile alimlerin kendilerinin bildikleri bütün hadisleri zikretmediklerini göstermeye kafidir. ( s. 146-148, 159) Şeybani, bildiği 3 hadisi Muvatta’ında zikretmez. Ama başka bir eserinde kendi görüşünü desteklemesi için bu 3 hadisi kullanır. Alimler bildikleri halde çeşitli nedenlerle sahih kabul etmedikleri hadisleri zikretmezken, kendi görüşlerini destekleyen hadisleri eselerine almışlardır. Ebu Yusuf kendi görüşünü kuvvetlendirici birçok hadis bilmekte iken sadece 2 hadisi zikretmekle yetinir: ” Bununla alakalı birçok hadis mevcuttur. Konunun uzayacağından endişe etmeseydim, daha çok şey zikrederdim.” ( Evzai, siyer, s. 38; s. 250) Malik’in Muvatta’ı İslam’ın ilk kaynaklarındandır. Bir hadisi isnadı ile verir. Daha sonraki kaynak olan Ebu Yusuf’un Asâr’ı, no:251, hadisi senetsiz verir. ( s. 160)
Schacht’ın verdiği örneklerin tetkiki ( s. 151-187 )
Schacht’ın iddia ettiği gibi Iraklı alimler hadis uydurma da o kadar vicdansız iseler, mezheplerine ters düşen delili ortadan kaldıramazlar mıydı ve görüşlerini destekleyen hadisler uyduramazlar mıydı? Ayrıca muhaliflerini nasıl kendi yararına hadis uydurmaya ikna etmişlerdir. Birbirine zıt olan hadislerin mevcudiyeti, alimlerin öğrendikleri materyalleri kaydetmedeki samimiyetini ortaya koymaktadır. ( s. 158) Şurası bir gerçektir ki bütün hadislerin her bir alimce bilinmesi mümkün değildir. ( s. 159) Schacht, bir yerde uydurma diye kabul etmediği bir isnadı, başka bir yerde sahih olarak kabul eder. Schacht, bir yerde ilk fakihlerin hadisleri kabul edilmesine şiddetle karşı çıktığını belirtir. ( Origins, s.57) Ama başka bir yerde ilk fakihlerden olan İbni Ebi Leyla’nın bir hadisle neden amel etmediğini sorgular. ( s. 164 ) Aynı şekilde Ebi Leyla’nın bilmediği bir hadisin senedinin daha sonraki alimlerden Malik tarafında kesintisiz senedle verilmesinden hareketle, bu senedin Malik devrinde uydurulduğunu ileri sürer. Halbuki Ebi Leyla’dan 50 yıl önce yaşamış olan Atâ, hadisi senediyle rivayet eder. Aynı hadisi Sevri’de başka bir senetle rivayet etmiştir. ( s. 165) Kısaca her alimin tüm hadislere vakıf olmasını, tamamını bilmesini beklemek mantıklı olmamaktadır. Schacht’ın başka bir hadis için de ilk kez Malik’in eserinde görülmüştür iddiası da gerçeği yansıtmaz. Halbuki ondan daha önce yaşayan İbni İshak ve Evzai aynı hadisi rivayet etmişlerdir. ( s. 166 )
İlk alimler verdikleri kararların kaynaklarını ( Ayet veya hadis) bahsetmeden fetva verirlerdi. (s. 168, 178, 185) Mesela Şafii, iki ay oruç tutulması ile ilgili fetvasında bir hadisten bahsetmez. Ama çok iyi bildiği Muvatta’da bu hadisten bahsedilmektedir. ( s. 168) Yine Ebu Hanife çok iyi bildiği bir hadisten bahsetmeden, hadisle paralel olarak bir görüşünü açıklar. ( s. 177) Şeybani, Muvattai 114’de bir hadisten bahseder. Ama Asar adlı eserinde hadisten bahsetmeden, ondan hareketle bir fetva verir. Aynı durum Ebu Yusuf için de geçerlidir. ( s. 178) Yine Schacht bir hadis için Malik döneminde uyduruldu der. ma Malik’ten önce yaşayan İbni Cüreyc tarafından hadis daha önce kaydedilmiştir. ( s. 180) Yine başka bir hadsi için de Malik hadisi bilmez derken, onlardan önce yaşayan Ebu Yusuf hadisi kaydetmişti. ( s. 181) Malik döneminde uyduruldu dediği diğer hadisi ise Ebu Hanife, İbni Ömer vasıtasıyla peygamberden rivayet etmiştir. Aynı hadis Malik’ten önce yaşayan diğer bir alim, Ebi Yahya tarafından da rivayet etmiştir. (s. 186) Ayrıca hadis alimleri zaten hadisleri mürsel, müdrec, zayıf, uydurma…gibi kısımlara ayırmıştır. Bunları görmezden gelen Schacht tamamen işine geldiği gibi kaynakları kullanmaktadır. Kısaca hadisten bahsetmemeleri bilmedikleri veya onlardan sonra uydurulduğu anlamına gelmez her zaman. Schacht’ın hatası ilk alimlerin usulünü bilmemesi ve eselerinden haberdar olmamasıdır.
İsnad sistemi: Geçerliliği ve güvenilirliği
Hadisler peygamberden raviler zinciriyle bize kadar ulaşmıştır. Süfyan es-Sevri, ” İsnad müslümanın silahıdır.” ( el-Hakim, Introduction, s. 10) İbni Mübarek, ” Eğer isnad olmasaydı herkes dilediğini rivayet edecekti.” (Müslin, Sahih, Mukaddime, s. 15) demektedir.
İsnad sistemi Hz Muhammed ile başlamış ve hicretten sonra I. yüzyılın sonuna doğru da ilmi bir hüviyete bürünmüştür. Sahabilerin bir araya geldiklerinde peygamberin hadislerini birbirlerine rivayet etmeleri bu sistemin başlangıcı idi. Hicri 40 ve 50’li yıllarda bu sistemin önemi arttı. İbni Sîrin, ‘ Fitne ortaya çıkınca isnad sormaya başladık.’ der. I. yüzyılın sonuna doğru bu sistem tam bir ilmi şekil kazanır ve İslam aleiminin bütününde bir eğitim seferberliği başlar.er-Rıhle ( Hadis öğrenmek için yapılan seferler ) başlar. İbni Maîn, ‘ Hadis için seyehat yapmayan kimse, ilmi olgunluğa ulaşamaz.’ der. ( s. 189)
Tabiundan Ebü’l-Aliyye, “Biz Basra’da Resûlullah’ın ashabından nakledilen rivayetler duyardık, ancak Medine’ye gidip onların ağzından dinlemedikçe ikna olmazdık.” der. (Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman Darimi, Sünen, I/114) Allah resulünün hayatı tarihte hiç kimseye nasip olmayacak bir şekilde (M. Hamidullah, İslam peygamberi, I/8) bütün yönleri ile kayıt altına alınmış, hatta bir olay karşısında suskunluğuna varıncaya kadar tespit edilmiştir. (Prof. Dr. Ahmet Önkal, Derleyen, Prof Dr Adnan Demircan, Çağdaş çalışmalar ve oryantalistlerin siyere yaklaşımı, s. 120) Muhammed Gazali: ‘Tarih, Müslümanlar kadar peygamberlerinin eserlerini toplayan, araştıran ve inceleyen ve onlarla hassas ilmi kurallar koyan hiçbir topluluktan söz etmemiştir. Hadis senetleri ve rivayetlere yönelik hayret uyandıracak ölçüyü dinlerin hiç birinde görmem mümkün değildir.’ (Gazali, Difa’u ani’l-Akide ve’ş-Şeriah Zıdde Metaini’l-Müsteşrikin, s. 78)
Bu ilmi seyehatler ravilerin artmasına ve hadisin İslam dünyasının birçok bölgesinde yayılmasına neden olmuştur. İslam alimleri sahabe ve tabiinden hadis öğrenmek için seheyatlere yönelmiş ve sonra memleketlerine geri dönerek ilmi yaymaya başlamışlardır. ( s. 190) Dr. Ömer b. Hasan Fellâtî’nin araştırması, hicri 60 yılına dek, peygamberimizden uydurulmuş bir hadis bulmanın imkansızlığını ortaya koymuştur. ( el-Aaz’ fi’-Hadis, Doktora tezi, Ezher, s. 132)
Müsterek ravilerden bize ulaşan isnad zincirli hadislere bir örnek: ” İmam kendisine uyulan kimsedir…” hadisi en az 10 sahabe tarafından nakledilmiştir. Mesela bunlardan biri olan Ebu Hureyre’den hadis rivayet eden, en az 7 öğrencisi vardı. Bunlardan 4 tanesi Medine’li, 2’si Mısır’lı ve 1 tanesi de Yemen’li idi. Bu öğrenciler 12 kişiye bu hadisi rivayet etmişlerdir. Diğer sahabi rivayetleri de bu şekilde yayılmıştır. ( s. 191)
Schacht, isnad sisteminin uydurma olduğuna inanır. İddiasının ters mantığı ve yanlış anlamaya dayandığını sergilemek için örnekler verilecektir. Schacht’ın iddiaları sırasıyla şunlardır: İsnad II. yüzyıl başında başlamıştır. Senedler keyfi uydurmadır. İlk dönemdeki senedler eksik iken, sonraki dönemlerde senedlerdeki boşluklar doldurulmuştur.İlave raviler Şafii döneminde ortaya çıkmıştır. Ailete ait senedler ( babadan oğula) uydurmadır.Senedlerde müşterek ravinin bulunması uydurmaya işarettir. ( s. 201)
Horovitz, isnad sisteminin hadis literatürüne ilk girişinin I. yüzyılın son çeyreğine rastladığını belirtir. ( İsnadın tarihi ve menşei, Der Islam, 8, 1918, s. 35-47) Schacht’a göre ise, I. yüzyılda peygamberin hiç hadisi mevcut değildi. ( s. 202) Schacht’ın iddiasına göre Afganistan’dan Mısır’a, Rusya’dan Yemen’e dek binlerce alimin geniş çaplı bir uydurma faaliyeti içinde komplo üzerinde bir araya gelip anlaşmaları gerekmektedir. ( s. 203)
Schacht, Malik öncesi nesilde uydurma isnadlara örnekler verir. İthamları ve cevaplar kitapta sıralanır. ( s. 205-214) Nâfi’ ve Salim: Schacht, bu iki kaynaktan hiçbir hadis olmadığını ileri sürer. Halbuki her iki ravi de müşterek ravi olan İbni Ömer’den hadis rivayet etmişlerdir. Nâfi’, yaklaşık 30 yıl İbni Ömer’e hizmet etmiş ve onun azadlı kölesi idi. Salim ise İbni Ömer’in oğludur. 30 ya da 40 yıl aynı şehirde, hatta belki de aynı evde yaşamış iki alimin, elbette İbni Ömer’den hadis öğrenmeleri mümkündür. Nâfi’ ve Abdullah b. Dinar: Abdullan b. Dinar’da İbni Ömer’in azadlı kölesi idi. Nâfi’ ve Abdullah aynı şehirde yaklaşık 60 veya 70 yıl beraber yaşamış ve aynı zamanda azadlı köle olmaları, müşterek raviden ( İnni Ömer) hadis nakletmelerini doğal kılmaktadır. ( s. 205) Schacht ayrıca Nâfi’ Malik’ten hadsi rivayet edemez, yaşı küçüktü, der. Halbuki Nâfi’ vefat ettiğinde Malik en az 20 veya 24 yaşında idi. Ayrıca her ikisi de aynı şehirde yaşamıştır. Nâfi’ ve Zührî: Zührî yaklaşık 30 ya da 40 Nâfi’ ile aynı şehirde yani Medine’de beraber yaşamışlardır. Yahya b. Said ve Abdullah b. Ömer ve et-Teymî: Üçü de Medine’de yaşamış alimlerdir. Yahya b. Sdaid ve Rebîa: Her iki alimde yaklaşık 50 yıl aynı ilim halkasında bir arada bulunmuşlardır. ( s. 212) İslam dünyası boyunca her taraf yayılmış alimlerin, uydurdukları isnadlarda birbirleriyle böylesine anlaşmaya varmış olabilmelerine şaşırmamak elde değildir. ( s. 214)
İsnadların tedrici gelişmesi
Schacht’in temel iddialarından biri de isnadların zamanla ‘geliştirildiği’ ve daha sonra tamamlandığı şeklindedir. Schacht yine tezini destekleyecek örnekler verir. Halbuki ilk dnem fakihleri eserlerinin hacmini büyütmemek için, kendilerinin bildikleri kaynakları ve ravileri zikretmemişlerdir. ( s. 220) Mesela Ebu Yusuf, ‘eserinin hacmini büyütmemek amacıyla, bütün hadis ve senedleri zikretmediğini.’ açıkça ifade eder. ( Evzai, Kitabu Sireti’l-Evzai, s. 38) Şafii’de benzer açıklamada bulunur. (Şafii, El-Umm, VII/311; er-Risale, s. 405) Ayrıca kitabın Ek 1’inde zikredilen detayları ( s. 247-252) yazar özet halinde sıralar ( s. 221): Başka kaynakların onların bildiklerini kanıtladığı yerde isnadın tamamını zikretmemektedirler. İsnadın başında ve en önemli raviyi ya da farklı meselelerde değişik ravileri zikrederek senedin sadece bir kısmını zikretmek, ki diğer kaynaklar onların bu senedin tamamını bildiklerini ispatlar. Kendilerinin bildiği isnadın bir kaç varyantından sadece birinden bahsederler. Bahsi geçen ravi bir başka yerde ismi ile zikredildiği zaman ‘ Bir adamdan’ veya ‘ Güvenilir birisinden’ … gibi açıklama yaparlar. Schacht’in örnek olarak verdiği hadisin uydurma olduğunu bizzat alimler açıklamıştır. Bu Schacht’ın iddiasını desteklemez aksine aleyhine işler. Şafii,”İsnadını kesintisiz işittiğim ama hatırlayamadığım veya ezberlediğim ama kitabın çok uzun olacağı endişesinden özet aldığım yerler var.” ( Haddurî, Risale, s. 265) Yine Şafii, ‘ Alimlerin hepsinin ilmi bir araya getirilse sünnetin tamamı bilinecektir. Ancak her bir alimin bilgisi ayrı ayrı ele alınırsa, her birinin ilminden bir bölümünün eksik olduğu ortaya çıkacaktır.’ ( Hadduri, Risale, s. 89) Schacht’ın iddiasının aksine, Şafii bile hiç kimsenin bütün hadislerin bilgisine sahip olamayacağını bizzat ifade ettiği halde, bir kimse ( Schacht) kalkıp Şafii’nin bu hadisi bilmediğinden dolayı, nasıl olur da hadis hakkında şüpheler ortaya atabilir? Ayrıca Schacht’ın söz konusu yaptığı hadisi, Şafii’den önce yaşamış iki alimden tam isnad ile kaydedilmiştir. Sonuç itibari ile daha Şafii’nin çocukluğunda bu hadis sahih senedi ile çok iyi bilinmekte idi. ( s. 224) Schacht, diğer bir hadis için, ‘ Şafii hadisi munkatı ( Kesintili ) rivayet ederken, Hanbel, Buhari ve Müslim zamanında tamamlanmıştır.’ der. Şafii’deki metin şöyledir: “Eğer birisi bu hadisin munkatı olduğunu söylerse…” Schacht bu metni yeterince dikkatli okumamıştır. Bu hadis, Malik’ten yaklaşık 25 sen önce vefat eden Ma’mer tarafından kaydedilmiştir. Kısaca bu hadis, Şafii’nin doğumundan önce tam isnadla rivayet edilmiştir. Başka bir hadis için Schacht, “Şafii hadisi mürsel, Hanbel ve Mace ise farklı isnadla rivayet eder.” der. Muhaddisler önce hadisin isnadını değerlendirmekte ve isnadda bir kusur varsa, hadisin metnini incelemeden o hadisi reddetmektedirler. ( s. 225) Schacht, isnadların zamanla geliştirildiğine dair toplam 6 hadisi örnek verir. Bunlardan 4’ü, Schachtın zikrettiği eksik varyanttan önce, hadisler tam isnadla kaydedilmiş, birinin mevzu olduğunu İslam alimleri ispatlamış ve ilan etmiş, sonuncusunun ise emin olmadıkları isnadı zikretmekte tereddütlü davrandıkları açıkça ispatlanmıştır. ( s. 226)
Aile isnadı
Schacht, babadan oğula geçen tüm senetleri uydurma kabul eder. İslam alimleri ise tüm alie isnadlarını sahih kabul etmedikleri gibi şüpheli olan hadis ve isnadları reddetmişlerdir. (s. 236) Zaten oryantalist Robson İslam alimlerinin tutumundan taraf olur. ( Robson, The Isnad in Muslim Tradition, X/23)
Müşterek ravi
Schacht, bir seneddeki müşterek ravinin o hadisin uydurma zamanını da ortaya çıkardığını ileri sürer. İslam alimleri şüpheli olan her durumu farkedip, açıklamış ve hükümlerini vermişlerdir. Mesela Zehebi, ” Eğer sika ve mutkin bir ravi, bir hadisi sadece kendisi rivayet ettiyse bu hadis sahih fakat garib olarak değerlendirilir.Saduk derecesinde veya daha aşağı mertebede olan bir ravi, hadis rivayet eder ve şahid başka hadis bulunamazsa, o hadis münker olarak değerlendirilir…” ( Zehebi ,Mizanu’l-İtidal, III/141) Schacht’ın yaklaşımı şuna benzer: Birçok kaynaktan bilgileri toplayan ve daha sonra da bulduklarını gazetede yayınlayan gazeteciye haber konularını uydurmuş gözü ile bakmaktır. Çünkü binlerce okuyucu, kaynak olarak sadece o gazeteciyi referans göstermektedir. ( s. 239)
Schacht’ın bir konudaki delili sadece Sa’d, /309’daki bilgiye dayanır. Sa’d burada kaynakta vermez ama Schacht bu bilgiyi kesin bir delil olarak kabul eder. Aynı Sa’d, Berîre olayı ile ilgili haberin kaynaklarını ayrıntıları ile vererek 8 çeşit kaynak gösterdiği zaman ( Sa’d, Tabakat, VIII/187,188) Schacht bu kaynakların uydurma olduğunu ifade eder. ( Schacht, Origins, s. 174)
Kitap yazarı e-A’zamî haklı olarak Schacht’a sorar: Hişam’dan hadis öğrenmek için binlerce kilometre yol kateden raviler, hocalarının ismini ( Hişam) bilmiyorlar mıyıdı? Adı bilinmeyen bir alimin yıllarca öğrencilerinin yolunu gözetleyip onlara Hişam adına uyduurlmuş bir hadisi nakletmek için beklediğine inanmamız mı gerekir? Yoksa, öğrenciler senette Hişam’ın adını kullanmak için aralarında komplo mu düzenlediler? Schacht, hadis uyduran Hişam’ın Horasan’dan Mısır’a, Suriye’den Yemen’e kadar dağılan alimlere mezkur öğretinin ilk devir alimlerine yansıtmaları gerektiğine dair bilgi vererek irtibat sağlayabileceğine bizden inanmamızı mı istemektedir? Ayrıca Schacht, Nafi’, 30 yıl sonra Hişam’ın peygamber ile Aişe’nin endişe verici bir durumda olduklarını habder vereceğini görerek kadar basiret sahibi olduğunu ve bu nedenle de can alıcı noktayı, meydana gelmeden önce ortadan kaldırdığına inanmazı mı istemektedir? ( s. 244- 245)
Muhammed Mustafa el-A’zami, İslam fıkhı ve sünnet, oryantalist Schacht’a reddiye
Medine/Hicaz ekolü (Hadis ve sahabi görüşlerini önceleyen ekol): Şafii, Hanbel, Malik b. Enes, İ. Ömer, Nafi… gibi alimlerle tanınır.
Irak/Kufe ekolü ( Önce Kuran sonra hadis, rey ve kıyas ekolü ): Hanefi, Ebu Yusuf, Nehai, Hemdani, Şa’bi …gibi alimlerce tanınır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.