Hadis kitaplarının değeri

11 yıl önce
Resim bulunamadı

  Günümüzde hadis kitapları hakkında bir takım insanlar ileri geri konuşmaktadır. Böyle konuşanların ne hadis usulünden ne hadis tarihinden ne hadis ulemasının gayretlerinden, ne metotlarından ne de muazzam hadis literatüründen haberleri vardır. Özellikle oryantalistlerin başlattığı bir söylem bazıları tarafından devam ettirilmektedir. Oryantalistlerin temel amacı hadisler hakkında Müslüman zihinlere şüphe sokmaktır. Şu kadarını söyleyelim ki, bizim ateist oryantalistler (!) Batının Hıristiyan oryantalistlerinin eline su bile dökemez. Neden? Çünkü Batılı oryantalistler Arapça bilmekte, kaynaklarımıza inebilmektedir. Yazdıklarında kitabî konuşabilmektedir. Ama bizim ateist oryantalistler bırakın Arapça bilmeyi, kaynaklarımızı tanımayı, en temel dini bilgileri dahi bilmemektedirler. Ancak ne var ki, Batılı oryantalistler de kaynakları tanımasına rağmen onlardaki bilgileri çarpıtmaktan, işlerine geleni cımbızla çekip almaktan ve işlerine geldiği gibi bir metot uygulamaktan geri kalmamışlardır. Tabii sömürge zihniyetine malzeme taşımanın başkaca da yolu yoktu elbette! Şimdi değişen tonlarda ileri sürdükleri şu iddialara bakalım:

  1. Hadis eserleri güvenilmezdir. Hadislerin hepsi uydurmadır.
  2. Hadisler 150-200 yıl ezberden ezbere nakledilmiş, sonra yazıya geçirilmiştir. Onlara nasıl güvenilsin?!
  3. Sahabe de Hz. Peygamber’e yalan isnat edebilmiştir. Onların naklettiği hadislere nasıl güvenilebilir?!
  4. Kuran’dan sonra en sahih kitap olduğu söylenen Buharî’de bile oldukça fazla uydurma hadis vardır. Geri kalan hadis kitaplarını varın siz düşünün?!

Bu iddiaların her biri tek tek incelenmeyi hak ediyor. Gerçi bunlara çeşitli ilmî çalışmalarla cevap verilmiştir. Biz sadece son iddiadan yola çıkarak hadis kitaplarının değerini ortaya koymaya çalışacağız. Oryantalistlerin belirli maksatlara ulaşmak için ortaya attıkları diğer iddiaları şimdilik bir kenara koyalım. Burada esas tartışacağımız konu Müslümanların hadis kitaplarına objektif yaklaşıp yaklaşmadıklarıdır. Hadis kitaplarını tenkit edip etmedikleridir. Mesela diyelim ki, Buharî’de veya başka muteber bir hadis kitabında uydurma veya hatalı bir hadis var da Müslümanlar onu görmezlikten gelmiş midir? Yahut bir uydurma veya hata var da onu gizlemişler midir? Bu çerçevede ne kadar objektif olabilmişlerdir?

Bu sorulara cevap vermeden önce üç hususun önceden bilinmesi gerekir. Onlar da uzun uzadıya konuşulacak şeyler, ama biz özetleyelim:

  1. Hadis değerlendirmesinin iki boyutu vardır. Sened ve metin tenkidi. Sened ve metin tenkidi tarihte mükemmel bir şekilde uygulanmıştır. Hem de benzeri başka milletlerde görülmeyecek biçimde. Raviler didik didik edilmiş, hepsi tek tek değerlendirilmiştir. Metinler Kuran’la, akıl ve tarih bilgisiyle test edilmiş, hatalar ortaya konulmuştur. Bütün bunlar her şeyin bittiği anlamına gelir mi? Artık bizim yapacağımız bir şey yok mu? Asla! İlim beşikten mezara kadar.. Kıyamete kadar ilim ve tefekkür, tenkid ve tahlil devam edecektir. Sonuçta bütün yapılanlar bir ictihaddır. İctihadda isabet de olur hata da. Önemli olan iyi niyetlerle tüm gayretimizi ortaya koymaktır.
  2. Ravileri değerlendirmek de; hadisler sahih, hasen, zayıf, uydurma demek de bir ictihad işidir. Bu da yadırganacak bir şey değildir. Tam tersi bilimsel özgürlüğü sağlayan bir şeydir. Her varılan sonuç mutlak olsaydı, ilim de dururdu herhalde. Tabii bu, hadislere herkesin gelişi güzel “bu sahihdir, bu uydurmadır” diyebilmesi anlamına gelmez. Zira bu ilim uzmanlık gerektiren bir ilimdir. Netice itibariyle uzmanların hadîslere verdikleri hükümler ictihâdîdir. Bir hadîsçi bir hadîse sahih derken bir başka alim zayıf diyebilmektedir. Elbette bunun çeşitli sebepleri vardır. Bu ayrı bir konudur. Mütevatir bir haber ictihâd dışıdır. Zira burada kesin bilgi oluşur. Onun için mütevatir habere sahih hadîs denmez. Bir anlamda mütevatir sahihin ötesindedir. Ancak sahih hadîs böyle değildir. Sahih olduğu ifade edilen hadîsin yüzde doksan dokuz Hz. Peygamber’e ait olduğu söylenebilir, ancak yüzde yüz olduğu söylenemez. Çünkü hadîse hüküm vermek, ictihâdîdir ve ictihâd da zann-ı galip ifade eder. Bu, aynen fıkıhçının bir mesele hakkında ictihâd etmesine benzer. Fıkıhçı bütün verileri toplar, konu hakkında zann-ı galibi oluşur ve hükmünü verir. Verdiği bu hüküm sonuçta bir ictihâddır, yüzde yüzlük bir kesinliği yansıtmaz. Bununla birlikte hadîsçi olsun veya fıkıhçı olsun yaptıkları ictihâdın bir değeri muhakkak vardır. Kişi ya ictihâd ehlidir, kendisi ictihâd eder, başkasının ictihâdıyla kendini bağlı hissetmez ya da ictihâd ehli değildir, bu durumda bir müctehidin ictihâdını taklid eder. Bunun gibi hadîsçiler bir hadîse sahih hükmü verdiğinde ya aksini söyleyebilecek bilgi ve birikime sahip olunmalıdır ya da bu hükmün gereği yerine getirilmelidir.
  3. Güvenilir ravilerin naklettikleri hadisler sahihdir. Ama bu mutlak değildir. Bu çerçevede bir ilkeye dikkat çekmek istiyorum. Bu ilke hadis değerlendirme işinin hem ne kadar objektif olduğunu hem de ne kadar durağan, olmuş bitmiş bir iş değil, dinamik, her zaman üretilebilen bir süreç olduğunu ortaya koyar. Bu ilke şudur: “Hadis ravilerinin güvenilir olması metnin de sahih olması anlamına gelmez.” Yani güvenilir raviler de hata eder. Güvenilir ravinin Kuran’a aykırı olabilecek veya tarihe muhalif bir hadisini düşünelim. Olur mu? Olur. Bu durumda teknik olarak hadise uydurma denemez. Zira raviler güvenilir. Hadis ravileri güvenilir diye de metin olduğu gibi kabul edilemez. Zira Kur’an’a veya tarihe, akla aykırı. Bu durumda söylenecek şey şudur: Ravileri güvenilir ama metin Kuran’a vs. aykırı olmakla illetlidir, hatalı, kusurludur. Güvenilir ravilerden böyle bir şey sadır olabilir mi? Pratikte oldukça nadir olsa da teorik olarak evet sadır olabilir. Güvenilir ravi demek yüzde yüz isabet eden, hata etmeyen ravi demek değildir. Hatası oldukça az olan ravi demektir. Zaten hataları çok olsa güvenilir ravi olmaktan çıkar, zayıf ravi olur. İşte bu nokta hadis ilminin ne kadar objektif olduğunu gösterir. Güvenilir ravi mi, her şeyini mutlak kabul ederim anlayışı yoktur. Elbette güvenilir ravinin rivayeti konusunda oldukça titiz olmalıyız, ama Kuran’a, akl-ı selime aykırı bir durum varsa güvenilir ravinin hadisi diye mutlak kabul söz konusu değildir. Yine hadis ilminin dinamik bir ilim olduğunu da ortaya koyar. Zira her dönemde ravileri ve onların naklettikleri hadisleri, yeniden ve sürekli değerlendirme imkânı verir.

Şimdi gelelim hadis kitaplarının değerine. Benzer sorular tarihte de alimlere yöneltilmiştir. Oradan başlayalım. Mesela Nevevî’ye “Buhari, Müslim, diğer sünenler ve Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde geçen hadislerin değeri” sorulmuş, buna şöyle cevap vermiştir:  “Buharî ve Müslim’deki hadîsler sahihdir. Geri kalan sünen ve müsnedlerin çoğunda ise hem sahih hem hasen hem zayıf hem de batıl hadîsler vardır. En iyisini Allah bilir.

Ancak Nevevî böyle söyledi diye dedikleri hemen kabul edilmemiş, özellikle Buharî ve Müslim konusunda tenkide tabi tutulmuş ve neyi kastedebileceği üzerinde durulmuştur. Zira şu bir gerçektir ki, Buharî ve Müslim’de de -mevzû veya şiddetli zayıf değil fakat- zayıf hadîs vardır. Yani Buharî ve Müslim’in hadislerini değerlendiren hiçbir alim onlara teknik olarak uydurma hadis olduğunu söylememiştir. Onlarda uydurma hadis tespit edememişlerdir. Ama ravisi cerhe uğramış veya senedi kopuk bazı zayıf hadislerin olduğunu söyleyenler olmuştur. Hatta bazı hadislerin zayıflığında ittifak bile edilmiştir. Aşağıda ifade edeceğiz ama şimdiden söyleyelim; bu da abartılacak bir şey değildir. Tam tersi bir hakkı teslim etmek ve objektiflik adına önemli bir şeydir. Bu duruma göre Nevevî’nin “sahihdir” ifadesini “çoğu” şeklinde anlamak gerekir. Zira – aşağıda bir kaçına işaret edeceğiz – Müslim’in illetlerine/hatalarına dair müstakil hadîs kitaplar yazılmıştır. Buharî ve Müslim’e birlikte yöneltilen tenkitler de vardır. Şerhlere baktığımızda tenkitlerle karşılaşıyoruz. Müstakil tenkitler de bulunmaktadır. Bunların çoğuna cevaplar verilmiştir, ancak yine de -az da olsa- zayıf hadîs vardır. Buharî’yi savunmakla meşhur olan İbn Hacer bile bazı hadîslerde Buharî’nin hata ettiğini, ravileri içinde cerhe uğrayanlar olduğunu belirtmiştir. O zaman “Buharî ve Müslim’deki hadîsler sahihtir.” şeklindeki ifadeyi iki türlü anlamamız gerekir:

a. İhticac etme, delil getirme makamında kaydettikleri hadîsler sahihtir, bununla birlikte istişhad ve takviye etme makamında ya da bablarda kaydettiği hadîsler içinde az da olsa zayıf bulunmaktadır.

b. Sahih olanlara nazaran zayıf hadîsler oldukça azdır. Dolayısıyla genel olarak onlarda bulunan hadîsler sahihdir, demektir. Ayrıca diğer hadîs kitaplarına kıyasla bunlardaki zayıf hadîsler devede kulak gibidir. Dolayısıyla “geneli itibariyle” Buharî ve Müslim’in hadîsleri sahihtir. Tek tek tafsilen bu hadîsler içinde nadir de olsa zayıf hadîs bulunduğu söylenebilir.

Şimdi bir fikir vermesi açısından Buharî ve Müslim hakkında tenkid ve değerlendirme yapan bazı kaynakları kaydedelim. Burada sıralanacak eserler hem tenkit çalışmalarını hem de tenkitlere verilen cevapları içermektedir:

 

  • Ebu’l-Fadl el-Herevî (ö. 327), İlelu’l-ehâdîs fî Kitâbi’s-Sahih li-Müslim
  • Dârekutnî (ö. 385), el-İlzâmât ve’t-tetebbu’: Kitap iki kısımdan oluşur. Tetebbu’ kısmında Buhârî ve Müslim’in hadîslerinden 218 tanesini illetli olduğu için tenkit eder. Bu tenkitler önemlidir; ancak hepsi isabetlidir, anlamına gelmez. İsabet ettiklerinin yanında çoğu tenkitlerine de itiraz edilmiştir. Bunlar bir yana, hepsi isabetli olsa bile tekrarlarıyla birlikte on altı bine yakın hadîsi içeren Sahihayn için çok da büyütülecek bir durum değildir. Zira bu, kitabın hadîslerine oranla yüzde bir demektir.
  • Ebû Mes’ûd ed-Dımeşkî (ö. 401), Kitâbu’l-ecvibe amma eşkele eş-Şeyh ed-Darekutnî alâ Sahîhi Müslim, Riyad, 1998.
  • Ebû Ali el-Ğassânî (ö. 498), Takyîdu’l-mühmel
  • Ebu’l-Velîd el-Bacî (ö. 474), Kitâbu ‘l-cerh ve’t-ta’dil fî esmâi’l-mezkûre fî Sahîhi’l-Buhârî ve Müslim
  • Zeynuddîn el-Irâkî (ö. 806), el-Ehâdîsu’l-muharrece fi’s-Sahîhayn elletî tuküllime fîhâ bihi da’fin ve’nkıtain
  • Cemâluddin b. Mâlik el-Endulusî (ö. 672), Şevâhidu’t-tavzîh ve’t-tashih li-müşkilâti’l-Câmii’s-Sahîh: Buhârî’deki gramerle alakalı müşkilâta dairdir.
  • İbnu’l-Cevzî (ö. 597), Keşfu’l-müşkil min hadîsi’s-Sahîhayn, (thk. Ali Hüseyin el-Bevvâb), ts.
  • İbn Hacer(ö. 852), Hedyu’s-sârî: Burada İbn Hacer, Dârekutnî’nin tenkit ettiği 110 Buhârî hadîsine tek tek cevap vermiştir.

Günümüzde de bu tenkid ve değerlendirmeler devam etmektedir.

Dediğimiz gibi Buharî’de tenkid konusu olup senedi kopuk olan bazı zayıf hadisler veya râvîsi cerhe uğrayan bazı hadîsler söz konusudur. Özetle Buhârî söz konusu olduğunda, onu zayıf hadîsler açısından şöyle değerlendirmek mümkündür:

1. Buhârî’de tenkid konusu yapılan hadîslere bakıp hemen zayıf hükmü verilmemelidir. Muhakkak bu tenkidler araştırılmalı, ardından bir hükme varılmalıdır. Zira pek çok tenkid yapılmış, ancak bu tenkitlerin isabetli olmadığı ortaya çıkmıştır.

2. Buhârî’de zayıf hadîs bulunmadığı sanılmamalıdır. Zira Buhârî’de alimlerin ittifakla kabul ettiği zayıf hadîsler bulunduğu gibi, çoğunluğun zayıf kabul ettiği hadîsler de vardır.

3. Buhârî’de zayıf hadîsin varlığı abartılarak Buhârî konusunda yanlış bir kanâate yol açılmamalıdır. Buhârî’de zayıf hadîsler söz konusu olduğunda şu hususlar göz önünde bulundurulmalıdır:

a. Müellif o konuda sahîh bir hadîs bulamamıştır.

b. Bu hadîslerin râvîlerindeki zaaf,  rivayetlerini terki gerektirecek kadar şiddetli değildir.

c. Bu hadîsler ahkâm konusunda değil, amellerin faziletleriyle ilgilidir ki, bir kısım hadîsçilerin bu konuda müsamahakâr davrandıkları bilinmektedir.

d. Bu hadîslerin önemli bir kısmı hüccet olarak değil, başka hadîslere “makrûnen/bitişik”, istişhâd/destek kabilinden nakledilmiştir.

  Müsnedlere gelince onlarda zayıf ve mevzû hadîs vardır. Mesela İbnu’l-Cevzî, -Hanbelî olmasına rağmen- Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde 15 tane uydurma hadîs olduğunu belirtmiştir. Burada da altını çizerek belirtelim ki, mezhepte imamı olmasına rağmen İbnu’l-Cevzî, ilim adına objektifliği elden bırakmamış ve kendi imamını tenkid edebilmiştir. Tabii bununla birlikte İbn Hacer bu iddiayı el-Kavlu’l-müsedded fi’z-zebbi ani’l-Müsned adlı eserinde çürütmüştür. (Bkz. İ. L. Çakan, Hadîs Edebiyatı, s. 36) Tekrarlarıyla birlikte kırk bin hadîsin bulunduğu bir eserde tartışmalı on beş mevzû hadîsin bulunması da abartılacak bir sayı değildir. Tam aksine müellifin ne kadar titiz ve başarılı olduğunu ortaya koyması açısından dikkat çekicidir.

  Kütub-i sitte içindeki sünenlere gelince onlarda zayıf ve mevzû hadîsler vardır. Zaten kütub-i sitenin bazı müellifleri naklettikleri zayıf hadîslere işaret etmiştir. Bununla birlikte günümüz araştırıcılarından Muhammed Şevman er-Rumlî, Elbanî’nin bu sünenlerde geçen ve mevzû hükmünü verdiği hadîsleri bir araya getirmiştir. Buna göre Ebu Davud’da mevzû olarak bir hadîs bir eser; Tirmizî’de on sekiz hadîs; İbn Mace’de kırk beş hadîs bulunmaktadır. Nesaî’de ise -az zayıf hadîs olsa da- mevzû hadîs yoktur. (Bkz. Ahâdîsu’s-süneni’l-erbati’l-mevzûa bi-hükmi’l-allame Muhammed Nasıruddin el-Elbanî, Kahire, 2001) Elbette Elbanî’nin verdiği bu hükümlerin de ictihadî olduğu belirtilmelidir. Burada zikredilenler sadece mevzu hadislerdir. Zayıf hadis ise bu sünenlerde mevzulardan çok fazladır.

  Kütub-i sitte dışındaki hadis kitaplarına gelince onlarda mevzu ve zayıf hadis bunlara göre daha da fazladır. Hatta bazı hadis kitapları vardır ki, mesela Deylemî’nin Müsned’i gibi, mevzu hadisler oldukça fazladır. Bu anlamda hadis kitapları da tabakalara ayrılmıştır. İlk sırada malum olduğu üzre Buharî vardır. Müslim bile ondan sonra gelmektedir. Gerçi Müslim’i Buharî’ye üstün tutan bazı alimler varsa da çoğunluğun görüşü tersidir. Zira Müslim’in tenkide uğrayan ravisi daha fazladır. Bundan sonra diğer hadis kitapları sıralanır.

Kısaca belirtmek gerekirse hadis kitapları büyük gayretlerin sonucu olarak bize kadar gelmiştir. Belki onları gözümüz gibi korumalı, kıymetlerini bilmeliyiz.  Gerçekten çok sıkı tenkit ve elekten geçirilerek bu kitaplar oluşturulmuştur. Bununla birlikte bu durum hiçbir zaman onların kutsal ve dokunulmaz oldukları anlamına gelmez. Onları terkip edenler de birer insandır. Hata ettikleri de olmuştur. Bize düşen onlara saygıyı muhafaza etmekle birlikte ilmin gereği olarak tenkitlerini de yapabilmektir. Zaten tarihte bu tenkitler yapılmış, bize büyük bir miras bırakılmıştır. Ancak dikkat edilmesi gereken bir husus vardır ki, o da aceleyle hemen aklımızla “falan hadis akla aykırıdır vs.” şeklinde peşin hüküm vermemektir. Böyle peşin hükümlerin verildiği birçok hadis biraz araştırılınca görülecektir ki, uygun bir yorumu vardır. Dolayısıyla hadis âlimlerinin hadis hakkında ne dediklerini görmeden hadisleri reddetmeye kalkışmak ve bu noktada sırf aklımıza dayanmak bizi yanlışlara sürükleyebilecektir.

 

                                                                                  Prof. Dr. Yavuz KÖKTAŞ
                                                                        Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi
                                                                                         İlahiyat Fakültesi

 

 

 

Hadis kitaplarının değeri Konusuna Ait Etiketler

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

  1. Cihan dedi ki:

    Aslında sağlam denilen hadis kitaplarında da birkaç sorun var yani uydurmalar mesela kıyamet alametleri arasında minarelerle ilgili hadisler de zikredilir halbuki o dönemde minare yoktur ve bu hadisin uydurma olduğunu göstermez mi ve yalansa buna göre erken islam tarihi külliyen yalan olmaz mı? Hz.Muhammedin mucizeleri,sineğin kanadındaki şifa da otomatikman yalan olmuş olur

    CEVABEN
    Cihan kardeşim,
    Hadis alimleri uydurma hadisleri tek tek tespit etmiştir. Yani bunlar bellidir, toplumun haberi yoktur, o hadisçilerin değil, toplumun cahillik sorunudur! Sitemizin Dini kitaplar bölümünde mevzu hadislerle ilgili kitap ta var, indirebilirsiniz!
    Hz Muhammed mucize göstermiştir ama Müslümanlara, konu uzun burada kesiyorum!
    Sineğin kanadı, deve idrarı ve tükürük hadisleri sahihdir, delilleri: http://islamicevaplar.com/ilhan-arsele-cevaplar.html , http://islamicevaplar.com/turan-dursuna-cevaplar-2.html ve http://islamicevaplar.com/ateistlere-cevaplar-2.html
    selam ile

Yorum Yaz


Yukarı Çık