Doğu Batı

Doğu Batı
İngiliz araştırmacı Sir Thomas Arnold, ‘The Preaching of Islam’ adlı kitabından: “II. Haçlı seferine VII. Louis’in özel katibi olarak katılan St. Denis Manastırı mensubu Rahip Odo de Diogilo’un anılarından alıntılayarak aktarır: “Eğer Müslüman Türklerin kalplerine, o sefaleti ve felaketi görerek, bir acıma duygusu gelmemiş olsaydı, geri kalan Haçlı kafilesinin durumu çok feci olurdu. Türkler, bu biçarelerin yaralılarına baktılar, fakirlerini cömertlikle beslediler ve sıkıntıdan kurtardılar. Hatta bazı Müslümanlar, Rumların tehdit ve hile ile hacılardan koparmış olduğu Fransız paralarını satın alarak ihtiyacı olan hacılara verdiler. Aynı dinden olmayanların bu koruyucu muameleleri ile dindaşları olan ve kendilerini ağır işlerde kullanan, döven, dolandıran Rumların hareketleri, Hıristiyan hacıları arasında, öyle bir karşılaştırma vesilesi oldu ki, bunlardan pek çoğu kendi istekleri ile kendilerini kurtaran Müslümanların dinini kabul ettiler.”
Lord Davenport’un 20. yüz yılın başlarında, İngilizce olarak yayınladığı “Hz. Muhamed ve Kur’an-ı Kerim” adlı kitaptan: “İslam’ın bu kadar çabuk yayılması ahlak üzerindeki titizliğinden kaynaklandığı kadar özellikle Osmanlı’ların, savaş sonrası ele geçirdikleri din adamlarının kılına dokunmamaları ve kimsenin inancına müdahale etmemeleri yatar.”
“Barbar Türklerin atlıları Mukaddes Roma -Cermen İmparatorluğunun merkezine kadar dayanacaklar, her tarafı kan ve ateş içinde bırakacak, kiliselerin üzerindeki Hiristiyanlığın ebedi işareti salibi parçalayacak, yerine Muhammed’in işareti Hilal-i takacaktı.Bu Türkler, Hıristiyanlık aleminin teslisten ayrılan asi ruhlarını tedib için gazab-ı ilahi olarak gönderilmiş barbarlardı. Ruh-ül Kudüs, Hıristiyanlık vahdet ve selabet-i diniyesini kaybettikçe,bu kavmin kahredici,zalim ve haşin eliyle onları tedip etmeye kararlı idi” bu satırlar orta cağdan zamanımıza kalmadı. Ünlü Fransız tarifçisi Güstav Şlomberje’nin “Bizans’ın sükutu”adlı eserinden alınmıştır.
“Muhammed’in dinini daima en yüksek saygı ile karşılamaktayım. Biricik din odur. Ben Müslümanlığın yarınki Avrupa için kabule değer olacağını söylemiştim ve bunu görmeye başladık. Ortaçağın papazları, cehalet yahut taassup sevkiyle, Müslümanlığı en karanlık renklerle tasfir etmişlerdir. Bu nefret sebebiyledir ki onlara göre deccaldir. Ben Muhammed’in hayatını inceledim ve bu takdire şayanın insanlığın kurtarıcısı olarak tanımak lazımdır. Dünyayı sulh ve saadete kavuşturacak diktatörlüğün sonunu getirecek tek şahsiyettir. Gelecek asırda Avrupa, bu dinin, meseleleri halletmekteki faydasını belki daha fazla takdir eder. Bu dini seçenlerin sayısının artması sebebiyle Avrupa’nın İslamlaşmaya başlamış olduğunu söyleyebilirim.” (Bernard Shaw, Tarih Konuşuyor, Nisan 1964, sayı: 3, 176)
1572 Yılında Fransa tahtında, II. Harı’nın oğlu IX. Şarl oturuyordu, fakat gerçek iktidar sahibi İtalyan asıllı Papa XI Lego’nun kız kardeşi olan (IX Şarl’ın annesi) Kraliçe Katerin’di. 1589’da ölen bu kadın insanlığın en büyük katliamlarından birini: Protestanlardan 40.000 kişiyi katlederek yapmıştır. Bu katliamın hazırlayıcılarının başında İsa’nın vekili saydıkları ” mukaddes babaları “Yani Katoliklerin papası vardı. Protestanlara ait evler tespit edildi. Listeler hazırlandı dört yüze yakın asilzade ise Lutr sarayında Fransa kralı IX Şarıl‘in Şeref misafirleri idi. Roma dan bu gaye ile gelen Cizvit’lerin alacakları vazifeler vaizlerin metinleri patlayıcı maddeler. Hepsi Papa’nın hazırlığı idi: merhamet ve hoşgörü telkin eden İsa’nın vekilinin! Tam gece yarısı büyük çanları on iki vururken Lutr sarayında Protestan asilzadeleri cinnet kahkahaları arasında akli dengesini kaybeden ve on dört gün sonra ölen kral IX Şarıl göz yaşları önünde öldürülmüşlerdi. Paris’in beste biri katledilmişti. 1582de bir İngiliz kadırgasın malta kıyılarında karaya vurdu. Katolik malta şövalyeleri‚ dinden sapmış saydıkları Protestan İngiliz gemilerini Roma’ya gönderdiler; gemiciler Roma’da törenle yakıldı. (A.Telneti, Venezia ei Corsari, 1961, Sh.51) Ortodoks Rusya’da kanlı taassup: XVIII. Yüzyılda “Raskolnike„ tarik atine mensup yüzlerce Rus yakıldı. (Lav isse-Ram baud, VII.411 )
Osmanlı Sultanları hiçbir zaman gayr-i Müslim cemaatleri İslam’a girmek için zorlamamışlardır. Hepsi dini ve kültürel özerkliğe sahiptirler. Evlenme, boşanma, miras gibi şahsi hukuka ait meselelerde kendi ruhani reislerinin idaresinde idiler. Yavuz Sultan Selim’in Hicri 923 senesinde Tur-i Sina-da ki ST: Kabrin kilisesindeki ruhbanlar için gönderdiği ferman: Kendilerine asla müdahale edilmemesi, kiliseye ait vakıfların gelirlerinin kiliseye ulaşmasının sağlanması vergilerden muaf, gümrük vergisi alınmaması.
13.yüzyıl başlarında Papa 3. Honerius rahipler sınıfının cerrahlık yapmasını yasak etmiştir. Avrupa’nın ilk kaynak eserlerinde bulunan birçok atıflar, İslam tesirinin yunan tesirinden çok daha fazla olduğunu artık kati olarak ortaya koymuştur. Avrupa tıbbı, hala İslam tıbbının biraz genişletilmiş şeklinden başka bir şey değildi. (Montgomary watt, İslam Avrupa’da, Terc. Doç. Dr. Hulusi yavuz.) Sarılık ve kolera hastalıklarına tarihte ilk defa Müslümanlar ilaç tertip ettiler. Deliler için afyon kullananlar yine Müslümanlar oldu. Göz hastalıklarında aksu ibaresini tavsif ve tarif ettiler. Mesaneden taşı parçalayarak düşürme usulünü Müslümanlar buldu. Cüz zam hastalığı için ilk kitap yazarlarda Müslümanlardı. Bulaşıcı hastalıkların tabiatı ve varlığı ilk defa Müslüman doktorlar tarafından tanındı. (Cerci meydan Medeniyet-i İslamiyet tarihi c.3-sh.366) 12.yüzyılda Sicilya Kralı 2.Ruggero, coğrafya bilgini El-idris’i ’yi sarayına çağırıp dünya tarihi yaptırdı. Yeryüzü çember şeklinde gösterilmişti. (Thema Larousse cilt 3.sh.116) Amerika kıtasının ve japonya’nın varlığından Amerika’nın keşfinden 500 sene önce bulan Biruni idi. Piri Reis yeni dünyaya- Amerika- Antilya denildiğini ve 870 hicri yılındaki keşfini söylemektedir. Halife el-hakem bir kütüphanede kurulmuş kütüphanesinin sadece kitap adlarına göre yapılmış katalogu 44 cilt tutmaktaydı (Prof.Dr. Philp K. Hitti, siyasi ve kültürel İslam tarihi, Salih tuğ.111/840) Kâğıdın Avrupa’ya geçişi de Endülüs Müslümanları tarafından olmuştur. Müslümanlar kâğıdın yapımını Sicilya ve ispanya’ya götürmüş, buradan da Fransa ve İtalya’ya geçmiştir. Suni Kuluçka makinesi, kumdan cam elde eden, çinko asidi elde eden, panzehir üretenler Müslümanlardır (karakaş, Mahmut, müspet ilimde Müslüman Alimler.sh.48-50.) Abbasi halifesi Harun Reşit(786-809)’in Alman Kralı Şarlken’e hediye olarak gönderdiği çalar saat meşhurdur.1219 tarihinde Merv’de on umumi kütüphane vardı.Battani’nin trigonometri ile ilgili çalışmaları, … sinus, tanjatlar,…terimlerini ifade ettiği bilinir (Asar-ı Bakiye-c.1 sh. 140-154) İbn-i heysem tarafından 5. yüzyıl evvel bulunduğu(İslam müt.ile garbı müft. Arasında mukayese. Sh.17)Akciğer kan dolaşımının Mıchel Servatur ve Harvey tarafından 1628’de asırlarca önce , İbn-i Nefis ve İbn-i Sina gibi Müslüman alimler kan dolaşımını bulmuştur. Cabir Bir hayvan, Kimyanın babası sayılır. Sülfürik asidi, nitrik asidi, altın suyunu bulmuştur. İbni Musa el-harezmi: Matematiği Avrupa’ya ve tanıtan kişi Avrupa Matematikçilerini öğretmenidir. Fergani: Arz Güneş yörüngesinin eğilim açısını(Eliptik meyilini)tespit şerefi ona aittir.Süleyman Zehravi :Atom nazariyesini ilk ortaya atan kişidir. Bugün Müslümanlar açısından ortaçağ karanlığından bahsetmek yersizdir. Bunun karşısında Müslüman İspanya’nın o harikulade medeniyetini koymak lazımdır. Bu kültürün,felsefe ,bilgi,edebiyat,hülasa, Hıristiyan , Avrupa kültürünün bütün kollarının gelişmesinde büyük bir tesiri olduğunu gösteriyorlar. Rönesans hareketinin doğmasından asırlarca evvel, Kurtuba’da coşup,akacak büyük bir medeniyet nehrinin ilk menbaları kendini gösteriyor. (C1. Sanchez Albarnoz,espagne et 1’islam) Endülüs fizoloflarından İbn-i Tufeyl, 1136’da İbn-i Sina’dan ilham alarak Hay İbn-iyakazan adıyla bi roman yazdı.1671’de latinceye tercüme oldu.Daniel de foe(1661-1731)şöhreti dünyayı tutan “Robenson Crouse“yı işte İbn-i tufeyl’in bu romanından alarak yazmıştır. (Carra de vaux,les penseur de L’islam,c.4,sh.57) Carra de vaux,bu konuda Dante de Hay İbn-i yakzan hikayesinden ilham alarak meşhur eseri “İlahi Komedya“sını yazmıştır.(Ülken, Hilmi Ziya, Türk teşekkür tarihi,c1,sh.254.)Filozof olarak Saint Thomas her şeyini İbni Rüşd’den almıştır.(Ernest,Renan.Averroes et L’Avarroisme,paris1886.)
1995 yılında Fransa’nın Klermon şehrinde yapılan bir toplantıya 30.000’ni aşkın din adamı iştirak etmiş. Türklere karşı haçlı seferi yapılmasını tanrı böyle istiyor: “Bunu Ruh-ül Kudüs emretti” derler (Şemsettin Sami,Kamus-ul Alam sh1915.)“Kudüs’te bulunan Müslümanları katlettik.Malumunuz olsun ki,Süleyman mabedi içinde atlarımız,diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yürüyor.“ Renne G.Rousset isimli tarihçede şunlar kaydeder;“Haçlılar Kudüs’te o kadar çok Müslüman öldürdüler ki,atların ayakları kan deryasına battıkça ,insan etleri duvarlara sıçrıyordu…“(S.F.Mahmud,İslam tarihi,sh.198.)Rahip Bernar: Müslümanları mağlup etmek suretiyle günahlarımızı affettiniz.“Papalık makamı sadece uhrevi değil,aynı zamanda dünyevi bir makamdır.Tanrı bütün Hristiyanları koruyacak ve muzaffer kılacaktır.“ Papa 3. İnsan ilk işi Sicilya’ya bir ordu gönderip oradaki Müslümanları tamamen katlettirmek oldu.Kılıç tarikatını Kur’an Papa Hıristiyanlığın Albujua mezhebinden 20.000 kişi’yi,Papanın emriyle boğazlanmıştır.Binlerce Ortodoks katliama tabi tutulmuştur.İstanbul’u talan edenler ise haçlılardır (Charles Diehl, Bizans imparatorluğu tarihi,sh.157)
Endülüs İslam devleti haçlılarca işgal edilince ;”Din kitaplarımızı alay ve hareketli ateşe attılar. Oruç tutuğu bilinen ateşe atılıyordu. Peygamberimize küfretmeyi, iyi ve kötü günleremizde adını anmamamızı bize emrettiler. Adlarımız değiştirildi (Azmi Yüksel, « Endülisten II. Bayezid’e Yazılan Anonim Bir şiir. Belleten, LI.,205(Aralık 1988), Sh1575-1583).Kralın fermanı ile müslümanlar bulundukları bölgelerden ancak idarecilerin izni ile ayrılabilecekler, etlerin islami usullere göre kesilmesine mani olmak için, kasaplık yapamayacaklar, mescidler kapatılacak, arap isim ve ünvanları kullanılmayacak, cocuklar sünnet ettirilmeyecek, kilise çanları çalarken veya rahipler sokaklardan geçerlerken saygı ifadesi olarak sarıklar çıkarılıp diz üstü çökülecek, kadınlar islami kıyafetleri terkedecek, hamamlar kaybedilecek…uymayanlar işkence ile idam edildiler.( doç dr. Mehmet Özdemir, Endülüs Müslümanları, 1-207,209) Amerika’nın keşfinden sonra tüm medeniyetler, altınlar… talan edilir. Küba’nın nüfüsu 20 yılda 50.000’den 14.000’e, Haiti’nin nüfüsü 100.000’den, 15.000’e düşmüştü. (Hayat tarih mecmuası, yıl: 1, 1-78, 1965) XVI. asırda Afrikadan avlanıp , ABD sömürgelerinde çalıştırılmak üzere götürülen zencilerin sayısının 900.000 olduğu tahmin edilmektedir.Köle ticareti neticesinde afrikadan en aşağı 60.000.000 zenci çıkarıldığı tahmin edilmektedir. Meksika’Lı yerlilerin sayısı 1519’da 25.000.000 iken , 1650 yılında 2,5.000.000’a inmişti.Karayip halkının nüfüsu , 1492’de 1,5.000.000 iken XVI. yy sonunda 20.000’e inmişti..(Thema larousse, 1-131) Amerikada şekerkamışı tarlalarında köle olarak çalıştırılan Kızılderililer tükenince yerine Afrika’dan zenci köleler getirildi…Kilise ne yapmıştır bu arada …Bu gelirden payını almıştır sadece…! Kolomb dünyanın yuvarlaklığı esası ile yolculuğa başlayınca kafir ilan edildi( Max Kemmerich, Tarihte garip olaylar) Luther, Kopernikus ‘un teorisini ” bir delilik ” diye reddetmişti. Bruno Kainatta bir çok dünyalar bulunduğunu öne sürdüğü için 16 şubat 1600’de Roma’da yakılarak öldürüldü.Galilei fikrinden döndüğünü ifade ettiği halde roma engizisyonunca 3 yıl zindan cezası yemiştir.Daha sonra zorunlu ikamete tabi tutulmuş ve en sonunda ölünce hristiyan mezarlığına bile gömülmemişti…Ünlü tarihçi Michelet’ten : Sanayi inkilabı sırasında İngiltere başbakanı Pitt: ” çocukları çalıştırın !” der…Sonuç günlük 2 şiline , 12-19 saat çalıştırılan ve sonunda ölen binlerce çocuk!Dünyanın en büyük saraylarından olan Versailles ve Fontainebleau , inşa edildiğince tuvaletleri yoktu. Avrupada tuvalette en büyük keşif lazımlık’ı keşfi idi..Ona oturur ihtiyaçlarını görürü ve sonra pencereden dışarı dökerlerdi…daha önce ihtiyaçlar merdiven altı, kapı arkası , salon duvarlarına yapılırdı ( Dr. Cabanes-2-7, 1967) Osmanlıyı inceleyen bir avrupalının tespitleri :Türkler yıkanmakta aşırıya kaçarlar.Bu kadar sık yıkanmadıkları takdirde daha az hasta olacakları muhakkaktır! mesela ayda bir defa yıkansalar dünyada daha ala şey olmaz! fakat hemen her gün yıkandıkları için beyinleri sulanmaktadır…” (Grelot:1680, 233-276)
Hz Ömer Kudüs’ü fethedince berat yayılar:Kiliselerin mallarına ellenmeyecek, İbadetlerde özgürlük tanınacak,isteyen canı-malı ile gidebilir.
Hamper’in ” İslam’ı nasl yok edelim ? ” adlı eserinden: İslam ülklerinde içki, kumar ve fuhuşu yaygınlaştırmak, Kadınların İslam ülkelerinde birer köle gibi oldugunu yaymak, İbadetten uzaklaştırmak, Müslüman kadınları tesettürden vazgeçirtmek ( Sh: 81 )
Nördlingen şehrinde 1472 ylında belediye meclisi papazların geneleve gitmelerini yasak etmeye cesaret edemedikleri için, sadece bütüngece orada kalmalarını men etmekle yetinmişlerdir. Zürich papazlarının ahlakı o kadar bozulmuştu ki, belediye meclisi 1487 yılında kızları baştan çıkarma davalarının ruhani mahkemelerce görülmesini men ederek , bu işi kendi üzerlerine almışlardı.Strassburg’da birgece , bir kadın manastırına yıldırım düşüp yangın çıkınca , halk kapıları kırıp içeri girdiğinde içerideki rezalet gün yüzüne çıkmıştı.Bir çok rahibe genc erkeklerle beraberdi.Azizelerden Elisabeth kirden kokmaya başlamış, onu zorla banyoya sokmuşlardı.Fakat kadın suyla temas eder etmez banyodan dışarı fırlar ve işlediği günahtar ötürü tevbeye başlar.( Max kemmerich, Sh:119) Paris’te ancak 1531 tarihinde evlere birer hela yapılması mecburiyeti getirilebildi.Dr. A. Brayer , bir batılı olarak, batılıların pis olduklarını itiraf eder.Onların pisliği ile Müslüman türklerin temizliği arasında karşılaştırmalar yapar…(Nef Annees a Constantinople , paris, 1836, Sh:364) O dönemlerde kraliyet ailelerindeki evliliklerdeki ilk geceyi konuklarda izlerdi.( Max Kemmerich, Sh 99-100) Hattingen şehrine ait bir tüzükten: Bir erkek karısının kadınlığını tatmin edemiyorsa, onu yavaşça sırıtına almalı kendisine yardım edecek komşu erkeklerden çağırmalıdır. Benzer hüküm Bochum şehri kanunlarında da vardır.( Max K. Sh :77 )
Yahudilikte erkekler her sabah : ” Ezeli ilahımız kainatın kralı, beni kadın yatarmadıgın için sana hamdolsun” diye dua ederek güne başlarlardı ( Okiç, Pr. M.T. İslamiyette kadın öğretimi, Sh:7 ), Aziz pavlus’tan Korintuslulara yazılan bir mektuptan :” Kadın erkek için yaratılmış bir mahluktur.” (K. Mukaddes, Sh:177)
1818’de Fransa’da akıl hastaları, hayvanlardan ve canilerden daha kötü muamele görürdü. İçine şeytan girmiş kabul edilirdi…( Esguirol , Rapport , Paris, 1874, Sh:2 )O dönemde ise Osmanlılarda akıl hastaları usiki ile tedavi görüyordu ( Miratul emzice, hekim Şuuri )
XVI. yy için F. Downey şöyle der : ” Bir çok Hıristiyan adaleti ağır ve kararsız olan hristiyan ülkelerindeki yurtlarını bırakarak Osmanlı imparatorluğuna gelip yerleşiyordu .( Sh :84) XV. yy için F. babinger ( Sh: 502 ) :”Padişahın imparatorluğunda herkes kendi halinde , bahtiyar olabilirdi.Dini özgürlüğe sahipti.
M. Baudier :” Müslümanlar merhamet, şefkat ve insanlara yardımda bütün milletlere ve hatta Hristiyanlara da üstündürler.”
D’ohsson: ” Esirlerin Osmanlılardan daha iyi bir muamele gördüğü bir millet belkide mevcut değildir.” O zamanın Osmanlı hapishanelerinden Yedikule’de Küçük bir kilise bile vardı. Yedikule’nin bizim Bastill’imizden daha insani olduğu anlaşılır .” ( Grelot, Relation, paris 1680.78) Türk hapishanelerinde katolik ,ortodoks ve gregoryen kiliseleri dahi mevcuttu (de la montraye, travels,1.167 )
Lorga ( Geschichte d. Osmanischen Reiches ):” Bir Avrupa ordusunun bir ülkeden geçmesi, o ülke halkı için bir felaket, bir Osmanlı ordusunun geçmesi ise saadetti…Ordu alışveriş yapardı…Balkanlarda genc Hıristiyan kızları , tek başlarına mal satmak için endişesizce Türk ordugahına girerdi.Bu durum Avrupa orduları için imkansızdı…”
II. Friedrich 1775 yılında 1200 Hesen’liyi sömürgelerde kullanmak üzere İngilizlere satar. Büyük friedrich , Minden ‘de gemiler kendi arazisinden geçerken sattığı adalarının her biri için mutad sığır tarifi üzerinden gümrük alır.
Papa VIII. Innocenz ‘in vekili kardinal Albert Cremona , Vollouise vadisinde , Pelvoux dağında bir mağaraya sığınmış olan , içinde çocukların bulunduğu 1500 kişilik Waldenserciler grubu, İsa’nın müşfik temsilcisi olarak mağaranın ağzında ateş yaktırmak suretiyle dumanla boğarak öldürttü.Kimdi Waldenserci’ler ? Kafirler mi ..hayır ..Sadece papazların günah afetme salahiyetine inanmıyorlardı. 1184 yılında dinsizlerle münazara yapılır.Bir netice alınamaz.80 kişi yakılarak öldürülür. Basel kardinali piskoposu Heinrich (1213-1238 ) öldüğünde ardında 20 çocuk bırakmıştı. Lüttich piskoposu Heinrich azline müteakip6 eylül 1281’de yerine tayin edilen rahip öldüğü zaman 61 çocuk babasıydı.
Osmanlı hükümdarı, 20 ayrı dine mensup halkı sulh ve sukun içinde idare ediyor. İsrail’e İran’a, Türkistan’a gidin oralarda aynı sukunete ve musamahaya rastlayacaksınız.( Voltaire, Traite sur la Tolaranc ) XVI. yy ‘da Hıristiyanlar , din adına birbirlerini boğazlar ce İspanya’da engizisyon zülümleri icra edilirken Müslümanlar fethettikleri memleketlerdeki Hristiyan halkı dinlerinde serbest bırakıyordu” (A. Cahmet , La Questiond d’Orient) İstanbul’da her din ve mezhebin kendi mabedi vardı.Müslümanlar diğer dinlere karşı kin duymazlar.” ( Dozy , Les Dusulmans D’espagne) Türkler “dinleri icabı” kendi dinlerine düşman olanlara bile müsamahakar ve misafirpeverdirler. (J. J. Rousseau, Emile I-IV) Osmanlılarda 1526’da 200.000 kişi ekilmiş tarlalara ayak basmadan ve tek bir ot koparmadan yaya olarak imparatorlugu bir baştan öbür başa katetmiştir. (J. Michelet , historie de France)Hz Ömer’in İslam ordusuna talimatından: Kimseye zülmetmeyin, zira hak tealal zalimleri sevmez.Düşmanlarınızdan ziyade günahtan sakının.” (Turnagil, Pr.Dr. Reşit, İslamiyet ve milletler hukuku, Sh. 153 ) 1313 yılı Fransa’da Kral güzel Philippe’nin cüzzamlılarla ilgili emri : ” Cüzzamlılar oplanıp diri diri yakıla.”
1527’de Almanya İmpartoru ve İspanya Kralı Charles-Quint’in Romaya girmişti. (Deutsche Geshicte im Ziltalter der Reformation, C. köprülü tercümesi,360-1) Kutsal şehir Roma’da, istisna edilmeksizin bütün evler ve bütün kiliseler yağma edildi. Büyük San Lorenzo ve San Paola Kiliseler istisna edilmedi. Papa 2.Julius’un iskeleti lahdinden çıkarılıp parmağındaki altın yüzük alındı. Gene de en mutedilleri Alman birlikleriydi, cana kıymıyor, yalnız ırza tecavüz ediyorlardı. Yağma bitince eğlence başladı.
Hırıstiyan halk, kendisine Türkler tarafından bahsedilen ve o çağ Avrupa’sında mechül olan din hürriyetinden memnundu… Macaristan’da Türkler idaresi zamanın da bir defa Macar köylüleri isyan ettiler; ama Türk idaresine karşı degil, Macar derebeylerine karşı. Hırısyanlar’dan aldıkları cizye de dahil, Bizans İmparatorlugu zamanındakinden daha hafifti.Derebeyi malikanelerini dagıtıp parcalayan Türler mütevazi köylünün toprağına dokunmadılar.Şehirlerdeki Hırıstıyanın dükkanına ve tezgahına el atmadılar.Viyana bozgunundan sonra Venedik,gecici olarak sakız’ı ve Morayı işgal etti.O kadar zulüm yaptılar ki,Sakız ve Moraya Türkler dönünce yerli Rumlar,onları en büyük sevinçle karşıladılar (Grandeur de 1’Asie,126-) Şüphesiz Türkler fet hettikleri ülkelerdeki halkın medeniyetini ortadan kaldırmak için hiç bir şey yapmadılar.(Pirenme, 11,312)
Papa kendinden yardım isteyenlere cevap verir : Papa’dan gelen cevapta yadımlar bir şartta bağlanıyordu;Katolik mezhebinin seçilmesi…(Tarih konuşuyor,Haziran 1964.sayı 5.Sh.434)Domikan Rahibi Wilhelm Pelisso,“Chronikon“ adında el yazması hatıra defterinde:Dinsiz bir papaz ölmüş kilise avlusuna gömülmüstü. Üstadımız Rollandus bunu duyunca Dominikan kardeşlerimizle birlikte oraya gitti,ölüyü topraktan çıkardılar sokaklarda sürdüler ve yaktılar.Bir münkir ölmüştü mezarında çıkarak cesedini şehr dışında yaktılar….Engizitör Arnoldus Catalanus, Puechperdut’lu Peter ile Peter Bomassipio adlarında iki dinsizi diri diri yakılmaya mahküm etti.Yine Engizitör Ferrarius, bir çok dinsizi yakalattırıp hapse attırdı ve bunun üzerine duvarlar örtürttü.Bazılarını da Tanrı adında (!) yaktırdı…Peter Cellani ve Wilmelm Arnaldi isimli Engizitörler, Johannes da Garda ve diğer 210 münkir yakılarak öldürüldüler.Wilhelm Arnaldi’ye Hrıstiyanlığa ettiği bu hizmetlerine mükafat,1 Eylül 1866 da Papa Pius IX. Tarafından aziz rütbesi verildi(!) Pontius de S.Egidio, Arnold Sancerius adlı isçiyi huzuruna çağırtıp kendisini dinsizlikle itham etti.”Roma kilisesine imanım tamdır!“diye bağıdıysa da kendisini dinlemediler ve yakarak öldürdüler.Bir kaç dinsiz erkeğin hasta bir kadını ziyaret etttiğini ihbar etmesi üzerine,Kadını yatağıyla beraber dışarıya taşıyıp, odun yığınlarının üzerine koyup derhal yaktılar.Katharer tarikati mensuplara içlerinde on tane de kadedral başpapazı olduğu halde-1022 de Orleans şehirinde yakıldılar..1180 tarihinde Papa III.Innocenz(1198-1216) tarafından Albano Piskoposu Kardinal Henri ve III.Innocenz’in Harçlı Ordusu,1209 Temmuz ve Ağustos aylarında beziers ve Carcasonne Şehirlerini ele geçirdi.Beziers Papanın vekili,tam bir Hrıstiyan şefkati göstererek,şu sözlerle bütün Şehir halkını öldürttü.“hepsini öldürdünüz ,Allah mümin kullarını kendisi ayırır.“ Maria Magdelena kilisesine sığınmış yedibin kişi oracıkta katledildi.Carcasonne’da aynı tarihte dörtyüz dinsiz yakıldı. Elli tanesi asıldı. İspanya Kralı II.Filip’de Katolik olmayanlar aleyhine 30 sene süren bir savaş açmıştı.Bu savaşta tövbe etmeyenleri yaktırdı.Tövbe edenler, başka mezhebi seçtikleri halde günah kirine bulaştıkları için yine öldürülür, yalnız bu ölüm ,ateşte yakılmak yerine ,kafaları kesilerek uygulandı.İspanya’da XVI.asırda bu yakmaların sayısı,18.000 olarak hesap edilmiştir. Şarlken zamanında Hollanda’da öldürülenlerin sayısı yüz bin kadar tahmin ediliyor. Alba Dukası beş altı sene içinde imanı zayıflardan 18.000 kişi kadar öldürttüğünü iftiharla söyledi ve “harp meydanında daha çoğunu geberttim“ derdi. Böylece en aşağı 40.000 adamın celladı olmuş demektir.(Resimli Tarih Mechubası Sayı 55 Temmuz1954) 22 Mayıs 1393 tarihinde Embrun şehri süslenir, herkes bayramlıklarını giyer , freyssinieres ve Argentiere vadilerinde 80, Vallouise’de ise 150 Walderseci yakılarak törenle öldürülür( Max Kemmerich, Tarihte garip olaylar, sh:47 ) Müslümanlar İspanyayı fethedince yerli halkı din hürriyeti konusunda özgürlük tanımıştı. (J. Pirenne, Büyük dünya tarihi, 1-270 ) Kral 5. henri zamanından XVI. yya kadar kadın İncile el süremeyecek kadar murdar kabul edilirdi.(Akın-F. İlhan,Kamu hukuku, 280-287 )
Sultan Alparslan İslam aleminin duasını alarak çıktığı cihad yolunda,26 Ağustos1071de Malazgirt ovasında ordularına şu hitabeti yapar: Biz ne kadar az olursak olalım, onlar ne kadar çok olurlarsa olsunlar,bütün Müslümanların minberlerde dua ettikleri şu saatte kendimi düşman üzerine atmak istiyorum. Ya muzaffer olur, gayeme ulaşırım, ya şehid olarak cennete giderim. Sizlerden beni takip etmeyi tercih edenler etsin. Burada emreden sultan ve emredilen asker yoktur. Zira, bugün ancak bende sizlerden biriyim. Sizlerle birlikte savaşan gazilerden biriyim.Beni takip edenler ve nefislerini ulu Allaha adayanlardan şehid olanlar cennete, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır.Ayrılanları ahirette ateş, dünyada alçaklık beklemektedir. (Köymen, Prof.Mehmet Altay,Alparslan ve Zamanı.C. sh,56-59)
Haçlılar ve katliamlar
Hıristiyan olan Alman Tarihçi L. Heeren: “Katliamlar, Moğollar veya dinsiz kavimlerin taşkınlıklarıyla meydana gelmiyor, onlardan daha da barbar olan Hıristiyanlarca yapılıyordu!” demektedir. (L. Heeren,Essai sur I’influence des Croisades-Haçlı Seferlerinin Tesiri Üzerine Deneme, s. 414)
Gustave le Bon: Endülüs devletini işgal eden Haçlılar Müslümanları, “Kutsal Engizisyon mahkemelerine teslim ederek kabil olduğu kadar diri diri yakılmalarını sağladılar. Tuleytule başrahibi Hıristiyanlığı kabul etmeyen bütün Arapların kılıçtan geçirilmelerini emretti. Dominiken tarikatı papazı daha da kestirme hareket etti. Kadın ve çocuklar dâhil, ne kadar Müslüman varsa kafalarının uçurulması emrini verdi. İspanya’nın yüksek tabakasını, aydınlarını ve sanayicilerini teşkil eden üç milyon Arap ya öldürüldü, ya da yarımadadan dışarı atıldı. Sekiz asırdan beri Avrupa’nın üzerine ışık saçan parlak medeniyetleri ebediyyen söndü. Bu korkunç katliamlar yanında, ‘Saint Barteleni Gecesi’ (Protestanların Katolikler tarafından katledilme gecesi) basit bir arbede gibi kalır. Şunu da itiraf etmek gerekir ki, en vahşî istilâcılar arasında bile, bu derece korkunç katliamlarda bulunan tek bir kimse gösterilemez!” (Gustave le Bon, Civilasition des Arabes, s. 129, 160)
Fransa Kralı VII. Louis: “Tanrım bana bir Türk’ün okuyla ölmeyi nasip etsin. Ya da ben bütün Türkleri keserek öldürüp büyük sevap işleyeyim. Türklerin kanını akıtın, akan her kan bize cennetten yerimizi garantileyecektir.” (Niketas Khoniates, Hıstoria, s. 45-48)
“Antakya önlerinde açlıktan şikâyet eden haçlılara, Hıristiyan din adamı Pierre I’Ermit şu tavsiyede bulunur: ‘Açlığınızın sebebi korkaklığınızdır. Türk cesetlerini toplayın! Tuzlayarak pişirilirse daha lezzetli olur!” Bunun üzerine haçlılar onun dediğini yaptılar.” ( Richarde Le Pélerin, La Chanson D’ Antioche, (Yay. Graindor de Douai-Poulin), II/3-4; Funck Brentano, Les Croisades, s. 24) Fransız tarihçi Rudolf of Caen: “Askerlerimiz Maarra’da dinsizlerin (Müslümanların) yetişkinlerini yemek kazanlarında kaynar suyla haşladılar; çocukları şişlere geçirerek öldürdüler ve sonra da ızgarada pişirip yediler.” (Amin Maalouf, Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, s. 58)
Haçlı seferleri sırasında işgal edilen Antakya ve Mâratü’n-Nu’man şehirlerinde yaklaşık iki yüzbin Müslüman katledilir. (Funck Brentano, Les Croisades, s. 57; The Crusades Through Arab Eyes, s. 38-39.)
Godefroy de Bouillon, Papa II. Urban’a yazdığı mektupta şöyle diyor: Kudüs’te bulunan bütün Müslümanları katlettik, malûmunuz olsun ki, Süleyman mabedinde atlarımızın diz kapaklarına kadar Müslüman kanına batmış olarak yüzüyoruz!.”(Necati Kotan, Tarih Fıkraları, s. 80) “Böyle bir katliamı o güne kadar hiç kimse ne duymuş, ne de görmüştü! Ölüler piramitler şeklinde yığınlar hâline getirilerek yakıldı. Sayılarının ne olduğunu Tanrı bilir.” (T. G. Djuvara, Türkiye’yi Parçalamak İçin 100 Plân, s. 37; Louis Brehier, “Histoire Anonyme De La Premiére Croisade”, H. Champion Journal, Paris, 1924. s. 188)
Üçüncü Haçlı Seferi’ni başlatan İngiliz kralı Aslan Yürekli (!) Richard, bağışlayacağına söz verdiği üç bin Müslüman esiri hunharca katletmişti. (Ch. Mills, Histoire des Croisades–Haçlı Seferleri Tarihi, s. 183)
Size neleri hatırlatayım ki? Amerikan Kızılderililerinin imha edilmesini mi? Esir ticaretini mi? Hiroşima’yı mı? Auschwitz’i mi? Hristiyan batı uygarlığı budur… Biliyor musunuz ki; dünyadaki zenginliklerin yüzde sekseni, nüfusun yüzde yirmisi tarafından kontrol edilmekte ve tüketilmektedir. Yılda kırk milyon kişi ölmektedir ki, bu da gün başına bir Hiroşima demektir. Önce ateşi alevlendiriyorlar, sonra da itfaiyecilik oyunu oynuyorlar. Hala haçlı seferleri devrini yaşamaktayız…” (Roger Graudy, İsmail Çolak, Yeni Dünya Düzeninde Osmanlıyı Aramak, s. 37)
Türklerin derileri yüzüldü, bağırsakları çıkarıldı, Etlerinden haşlama ve kebap yapıldı. Doyasıya yediler, ama ekmeksiz olarak. Bu olayları gören zincire vurulmuş Türkler ise çok korktular, Et kokusundan hep duvarlara dayandılar. Çayırlarda artık Türk ölüsü bulunmayınca: Mezarlıklara vardılar, ölüleri çıkardılar. Ağlamadık Türk kalmadı!” (Fransızların milli destanı olarak kabul ettikleri Chanson d’Antioche’nin (Antakya Destanı) 5. Bölümünden)
Anna Komnena: “Haçlılardan bir grup olan Normanlar, Anadolu’ya geldikleri zaman sadece burada yaşayan Türkleri değil, aynı zamanda birçok Ermeni ve Rum Hıristiyanları da hiç acımasızca büyük bir kıyımdan geçirdiler. Öyle ki bunların içerisinde Hıristiyanlığa büyük hizmetleri olan ve af dileyen Papazlar da bulunmaktaydı. Onlar bu vahşete Kızılırmak’tan başlayarak Amasya’ya gidene dek devam etmiştir. Hatta ana kucağındaki bebekleri öldürüp şişe geçirerek ateşte kızartıp yediler” (Anna Komnena, Alex iad, s. 306, 346)
Batılı gözüyle İslam medeniyeti
Bugünkü batı medeniyeti sadece kendi kültür birikiminin neticesi olmayıp, bilhassa ilim ve teknoloji sahasındaki gelişmelere temel teşkil eden düşünce itibariyle İslâm medeniyetinin büyük nisbette tesiri altında kalmıştır. Bu duruma bazı İnsaflı batılı bilim adamları da işaret etmektedirler.
R. V. Bodley şöyle der: “Rönesansı İslâmiyete borçluyuz.”Charles Seignebos ise “Şarklılarla temas ile garplılar medenileştiler. Bu medenileşmenin suret-i vukuu, tamamen malum değilse de, bizim (garplıların) Müslümanlara borçlu olduğumuz şeylerin hesabı çok uzundur” demektedir. John Davenport “Hz. Muhammed ve Kur’ân-ı Kerim” isimli eserinde şöyle der: “Müslümanlar arasında, fen ve sanat 600 senelik bir müddet yükseliş hayatı geçirmiş olduğu devrede, bizim Hristiyanlarımız arasında en kaba barbarlık olduktan başka edebiyat dahi sönük yaşıyordu”.Gustave Le Bon diyor ki: “Avrupa’nın bütünüyle karanlık bir vahşet devri yaşadığı sıralarda İslâmın hâkim olduğu iki büyük şehirde, Bağdat ve Kurtuba’da yeryüzünü parlak ışıklarıyla aydınlatan iki medeniyet sürüyordu.”Maurice Bucaille de “Kitab-ı Mukaddes, Kur’an” (Bucaille, 175) isimli eserinde şu satırlara yer verir: “Müslümanların yükseliş çağı olan Miladî 8. ve 12. asırlar arasında, bizim hristiyan ülkelerde bilimsel gelişmeye kısıtlamalar uygulanırken, İslâm üniversitelerinde dikkati çekecek kadar bilimsel araştırmalar ve buluşlar gerçekleştiriliyordu. O dönemde kültürün görülmemiş ve yeni imkânlarının bulunduğu yer, İslâm dünyasıdır. Kurtuba’da Halife’nin kütüphanesi 400.000 cilt kitap ihtiva ediyordu.”G. Rivoire ise bu hususta “Kuzey Afrika ve Endülüs medeniyeti zirveye tırmanırken bencil ve karamsar bir kısım kilise, hastalığı İlâhî bir ceza olarak kabul ettiklerinden fizikî rahatsızlığı ortadan kaldırmayı hedef alan tıp ilmine karşı takındıkları tavır gibi” demektedir. H. G. Vells (Keskioğlu, 63-64) “Kısa Dünya Tarihi” eserinin 162. sayfasında: “Müslümanların her fethettikleri ülkede bilim gelişti. Sekizinci yüzyılda, müslüman olmuş bütün ülkelerde öğretim ve eğitim teşkilatı mevcuttu. Dokuzuncu yüzyıl İspanya’daki Kurtuba mektebindeki bilginler, Kahire, Bağdat, Buhara ve Semerkand’daki bilginlerle muhabere ediyorlardı. Aristo’nun ve İskenderiye medresesinin saçtığı, fakat pek uzun bir zaman kısır kalmış olan tohumlar şimdi filizleniyor, meyvelerini vermeye başlıyordu. Matematik, tıp ve fizik bilimleri alanlarında büyük ilerlemeler oldu. Biçimsiz Roma rakamlarının yerini bugün hâlâ kullandığımız Arap rakamları aldı. Sıfır işareti ilk defa icad edilip kullanılmağa başlandı. İslâm düşüncesi, Fransa’nın İtalya’nın ve bütün Hristiyan âleminin ortaçağ felsefesine yeni bir hayat kazandırmıştır.”
Fransız Rosenthal İslamiyet’in İlime nasıl iyi bir zemin oluşturduğunu şöyle açıklıyor: “İslâm’da olduğu ölçüde hiçbir inanç sisteminde din—ilim kaynaşması ayrılmaz bir şekilde gerçekleşmemiştir.”Aldo Micli “La Science arabe” isimli eserde “Endülüste birçok Hıristiyan öğrenci okumakta idi. Doğudan mühim kitaplar getirtiliyordu. İslâm ilim ve felsefesi 9-11. yüzyıllar arasında olgunlaştı ve 12. yüzyıldan başlayarak Sicilya ve Endülüs yolundan batıya geçmeye başladı. Böylece batıda büyük bir tercüme devri açıldı.”Philip K. Hitti ise “İslâm Tarihi” (Hitti, 3/919) isimli eserinde batının İslâm medeniyetinden etkilenişini şu şekilde açıklıyordu: “Gerçekten de bu bilgi akımı, on ikinci asırda o kadar kuvvetli ve canlı bir hale dönüşmüştü ki, Endülüs üzerinden Avrupa’ya taşmaya başlamıştır.”
Corci Zeydan “İslâm Medeniyeti” İsimli eserinde görüşlerini şu şekilde açıklar: “Eski medeniyet, İslâm Tarihi ile biter, hali hazır medeniyet ondan meydana gelir.” Yine aynı yazar İslâmiyetin medeniyet teşkili için ne kadar müsait bir zemin oluşturduğunu şu cümlelerle açıklar: “Yunanlılar, İranlılar devlet teşkilinden hayli asırlar sonra âlem-i medeniyete isbat-ı vücud edebilmişlerdi. Halbuki Müslümanlar devlet teşkil ettikten yalnız bir asır sonra medeniyetlerini, faaliyet-i akliyelerini âleme göstermişlerdir. İkinci ve üçüncü asırlarda ise, İslâm Düşüncesi bütün cihanı istilâ etmiş idi.” Sigrid Hunke de (Hunke, 18) “İslâm Güneşi” unvanlı kitabında takdirlerini şu şekilde sergiliyor: “İşte bu çağda Müslümanların Batı ile 750 yıl kadar devam eden yakın komşulukları esnasında, dünyanın kültür nakleden bir camiası olduğunu, Yunanlılara nazaran beşer kültürünü en az iki misli geliştirip Batı’ya birçok mevzularda doğrudan doğruya tesir ettiklerini kim söyleyebilmekte, bundan kim bahsedebilmektedir?” Yine aynı yazar (Hunke, 125) “Rönesansımızın üstadları, onun için Yunanlılar değil, bilakis Müslümanlar oldular” Sigrid Hunke batının doğudan etkilenişini şu cümlelerle belirtiyor: “Yasaklara ve resmi husumete rağmen Batı, teknik, sağlık, hijyen ve devlet organizasyonu bakımından İslâm medeniyetinin umumi kültür varlıklarına yakınlık peyda etti. Yavaş yavaş onun zihnî mirasını eline geçirdi. Bu sayede asırlarca süren bir uyuklama ve uyuşukluk devresinden kurtularak, nihayet kendi kanaatleriyle emsalsiz bir yükselişe doğru harekete başladı. Tabiatiyle Batı, İslâm medeniyetinden yalnız ilim sahalarında değil, bu arada hayatın bütün sahalarında ve san’atta da yaşayışını daha zengin, daha güzel, daha sıhhî daha mes’ut yapan sayısız küçük fakat mühim ilhamlar aldı.” (Hunke, 461)
Sanchez Albornoz “Espagne et L’İslâm” isimli eserinde şunları söylemektedir: “Tabiatiyle artık bugün ortaçağın karanlığından bahsetmek yersizdir. Fakat gittikçe düşmüş, bahtsız Avrupa’dan bahsetmek yerinde olur. Bunun karşısında Müslüman İspanya’nın o harikulade medeniyetini koymak lazımdır. Arapların İspanya’daki faaliyetleri hakkında incelemeler yapan büyük üstadlar Mağrib — İspanyol kültürünün genişliği, derinliği, parlaklığı konularında bize yeni ufuklar açıyorlar. Bu kültürün felsefe, bilgi, edebiyat, hülasa Hristiyan Avrupa kültürünün bütün kollarının gelişmesinde büyük bir tesiri olduğunu gösteriyorlar. Onlar bu tesirlerden ortaçağ düşüncesinin şâhikaları sayılan Saint Thomas ve Dante’nin bile kurtulamadığını ifade ediyorlar. Hiç şüphe yok, Pirenelerin iki tarafında veya Akdeniz sahillerinde pek çok kimseler, bu önemli tesiri kabul etmekten bir çeşit tiksinti ile çekiniyorlar. Bugün elde bulunan deliller, bu iddiaları kabule bizi mecbur bırakıyor ve hemen hergün bunlara yeni vasika ve delillerin eklenmesi mümkün oluyor. Rönesans hareketinin doğmasından asırlarca evvel, Kurtuba’da coşup akacak büyük bir medeniyet nehrinin ilk menbaları kendini gösteriyor. Bu medeniyet yeni dünyaya antik düşüncenin temellerini aktaracaktır.”
R. Sediltot ile aynı ismi taşıyan Sedillot: “Histoiregenerale des Ara bes” isimli kitabında batının nankörlüğünü şöyle anlatır: “Müslümanları ve onların bütün Ortaçağ boyunca yeni medeniyet üzerine icra ettikleri tesiri unutulmaya mahkum etmekte herhalde hususi bir kasd olsa gerektir.”Batının nankörlüğü Prof. E.F. Gautier’in “Moeurs et coutumes des Musulmans” isimli eserinde şu şekilde anlatılıyor: “Rönesansın ilk kekeleme anları öyle bir devre tesadüf etti ki, barbarlıktan uyanmakta olan Avrupa, İslâm medeniyetine bitkin bir hürmetle bakmaktaydı: Taklidine imkân olmayan bu örnek karşısında cesaretini kaybeden Garb’ın kolları sarkıyor. Herhalde biz bugün de tamamı ile aksine bir ifrata düşüyoruz. Irkî dalaletlere dayanan bu sersemce nankörlüğümüzden dolayı kendi kendimizi ne kadar ayıplasak yeridir.” Yine aynı eserin 282. sahifesinde: “Bizim rönesansımız İslâm medeniyetinin hatırasını çabuk unuttu; halbuki ona karşı çok büyük minnetleri vardır.”Humbolt “Cosmos” isimli eserde: “Müslümanlara bugünkü anlamında telakki etmeğe alışık olduğumuz ilimlerin gerçek kurucuları gözüyle bakılmalıdır. Onlar, eskilerin hemen hiç bilmedikleri fennî ve İlmî tecrübelerde bulunarak çalışmak seviyesine ulaşmışlardır” demektedir. (A. Rıza, 141-42) Auguste Comte (A Rıza 142) da bunu teyid eder: “Müsbet ilimleri Avrupa’ya sokan müslümanlardır” der ve ilave eder: “Fethettikleri ülkelerde, ilmî araştırma eğitimi yapacak mektepler kurar kurmaz, umumi bir şevk, üstün seviyedeki seçkin aydınları, bu yeni ışığa doğru sevketti. Müsbet ilimlerin ehemmiyeti daha başlangıçta papalık tarafından dahi hissedildi ki, ruhbanın birçok kıymetli ileri gelenleri ve bu arada iki papa bile eğitimlerini tamamlamak için Kurtuba’ya gidip İslâm müderrislerinden ilmî müşâhede ve araştırma usulleri eğitimi gördüler.”Diğer taraftan Draper şunları yazar: “Müslümanlar ilmi geliştirip yazarken, hatta yeni ilimler geliştirirken, Avrupa bugünkü Güney Afrika zencilerinin olduğu kadar medeniydi.Müslümanların felsefede, matematik ve astronomide, kimya ve tıbda elde ettikleri, askerî başarıları ile sağladıklarından daha büyük ve daha devamlıydı.” (A. Rıza, 142)
Dr. Gustave Le Bon da eserinde şu satırlara yer verir:”Müslümanların ilmî çalışmaları ve buluşları incelendiğinde, hiçbir milletin, bu derece kısa bir zamanda bu kadar fazla sayıda keşifte bulunmadığı ve verimli olmadığı görülür.” İslâmın müsbet ilim metodu, tecrübe ve müşâhede etmektir. Kitaplarda okumak ve üstadların nazariyelerini tekrarlamak ise Ortaçağ Avrupa’sının metodu olmuştur. Aradaki fark fevkalâde esaslıdır.” (A. Rıza, 142)Meşhur Fransız matematikçisi Montucla “Histoire des Mathematiques” isimli kitabında hayranlığını şu şekilde anlatır:”Müslümanlar uzun zaman ilmin yegâne sahipleriydi, 11. Yüzyılın karanlıklarını dağıtmaya gelen ilk ışıkları onlara borçluyuz. Bu dönem içinde matematikde şöhret kazanabilmiş herkes ilimlerini Müslümanlardan elde etmişlerdir.” (A, Rıza, 170)Viardod da “La Civillisation des Arabes” ünvanlı kitabında Müslümanların medeniyete temel teşkil ettiğini şu cümlelerle anlatır: “Dante, Petrarque ve Boccace, Rönesans’ın bu babaları, Provence aydınlarını üstadları sayıyorlardı. Provence aydınları da Arapların müridleri olduklarına göre, edebiyatın olduğu kadar ilmin de yolunu Avrupa’ya açan Araplar olmuştur.” (A. Rıza, 179)Lecky “Rasyonalist Felsefe Tarihi” adlı kitabında: “Avrupa’nın entellektüel anlamda uyanışı ve canlanışı ancak eğitimin manastırlardan üniversitelere, Muhammedi bilimin ve sanayideki bağımsızlığın kilise saltanatını parçalamasından sonra başlayabilmiştir” demektedir. John Davenport ise “Kur’ân ve Mesajı” isimli eserinde şöyle der: “Bilim ve kültür dâvasına Müslümanların gösterdiği saygıdan daha derin bir saygı gösteren millet gelmemiştir. Bir İslâm şairi: “Bir bilgin gördüğüm zaman onu karşılar ve ona değer veririm” der. Hz. Peygamberin birçok hadisi bilim ve kültüre en içten saygı ile doludur. “Bilginlerin mürekkebi şehidlerin kanı gibidir.” “Kalem ve mürekkeb -yani eser- bırakanlara cennet kapıları açıktır.” “Dünya dört şeye dayanır: Bilginlerin bilgisi, büyüklerin adaleti, iyi insanların ibadeti, yiğitlerin cesareti.” Fakat daha önemlisi, Müslümanların dünya zenginliğini önemsiz bir şey tanımaları, buna karşılık bilimi en değerli şey saymalarıdır.” “Müslümanlar arasında bilim ve sanatlar 600 yıl boyunca parlak bir hayat sürerken bizim aramızda en kaba bir barbarlık egemendi. Edebiyat da en sönük günlerini yaşıyordu.”Mosheim ise şöyle demektedir: “X. yüzyıldan başlayarak Avrupa’ya yayılan, hikmet, astronomi, felsefe ve matematik gibi bilimlerin Arap okullarından alındığı, özellikle Endülüs Müslümanlarının Avrupa felsefesinin üstadı oldukları muhakkaktır.”
KAYNAKLAR
1) Abdülaziz bin Abdullah: İslâmın Getirdikleri. Bir yay.lst.983,s.88. 2) Ahmed Rıza: Batının Doğu Politikasının Ahlâken İflası. Üçdal yay. İst. 1982, S:141,’ 142, 170, 172, 179. 3) Ateşmen, M: İslâm. Yaylacık matb. İst. 1973, S:35, 112, 131, 136. 4) Aydın, M: Bilgi, Bilim ve İslâm, İsav yay. İst. 1987, s:65. 5) Bammat H: İslâmın Çehresi. Fatih matb. İst. 1975 s: 103.6) Bammat, H:Garp Medeniyetinin Kuruluşunda Müslümanların Rolü, Bahar yay. İst. 1966 s: 20. 7) Bucaile, M: Kitab-ı Mukaddes, Kur’ân ve Bilim, Silm Matb. İzmir, 1981 s:175. 8 ) Danişmend, İ. H: İslâm Medeniyeti, Yağmur yay. İst. 1983 s: 18 – 20. 9) Durant, W: İslâm Medeniyeti, Tercüman 1001 temel eser. İst. s: 84 . 10)Gürkan, A: İslâm Kültürünün Garbı Medenlleştirmesi. Akçağ yay. İst. 1969 s:252, 256. 11)Hltti, P.K: Ulâm Tarihi. Boğaziçi yay. İst. 1980. 3/919 . 12)Hunke, S: İslâm Güneşi. Bedir Yay. İst. 1975 s: 18, 124, 461. 13)Keskioğlu, O: Müslümanların İlim ve Medeniyete Hizmetleri. Diyanet yay. Ank. s.63.14)ülken, H.Z: İslâm Felsefesi, Selçuk yay. s: 304. 15)Zeydan, C: İslâm Medeniyeti Tarihi. Fatih yay. İst. 1976 1/3, 21. 16)Seyyid Ali Eşref, Hasan Bilgrami: İslâmi Üniversite Kavramı. Risale yay. İstanbul 1988 s: 43. 17) Davenport, J: Kur’ân ve Mesajı. Kültür Basım yay. birliği, İstanbul, 1988 S: 34-36.
Bizim kültürümüz batı kültüründen farklı!
Özyeğin ABD’deki öğrencilik günlerinden örnek verdi: Benim bir dönem yanında kaldığım ailenin kuralı, “18 yaşına gelen çocuk, aile bütçesine yardım eder”di. Çocuklarından ev kirası payı bile istiyorlardı. Ben üniversite yıllarımda çalışmaya başladığımda babam, “Gerekirse ceketimi satar seni okuturum” demişti. Bizim kültürümüzde bu var. (Hüsnü Özyeğin: Hürriyet, 26 Temmuz 2010)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.