Bir başka açıdan ‘Oryantalizm’

11 yıl önce
Resim bulunamadı

  Oryantalizm kelimesinin sözlük anlamı Doğu bilimi’dir. Kökeni ise güneşin doğuşunu ifade eden Latince oriens kelimesine dayanır. Oryantalizm; Özellikle Müslüman doğu medeniyetinin ( Din, edebiyat, dil ve kültürü dahil) bütün unsurlarını inceleyerek İslam dünyası hakkında batılıların sistematik bir bilgiye sahip olmalarını sağlayan, İslam ve Batı medeniyeti arasındaki mücadelede Batı uygarlığı lehine veriler elde etmeye çalışan bir akımdır ( Günümüz Din ve Fikir Hareketleri Ansiklopedisi, Yayınlayan: Milletlerarası İslam Gençlik Konseyi, s.135, Risale Yayınları, İstanbul–1990, ayrıca bakınız ; Meydan Larousse Büyük Lügat ve Ansiklopedi, “Oryantal”, cilt 9, Meydan Yayınevi, İstanbul s.625 ; ayrıca bkz. S.,Germaner; Z. İnankur, Oryantalizm ve Türkiye, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı yayınları , s 9 , Selahattin Sönmezsoy, Kurân ve Oryantalistler, Fecr Yayınları, Ankara, 1998, s. 25 ) Oryantalizm ile uğraşanlara oryantalist denir, Arapçası müsteşrik’tir.

  Oryantalizm; Doğu kültür ve halklarının önyargı dolu ve bu kültürlere yönelik dışarıdan yorumları içine alan bir çalışma alanıdır. Oryantalizmin bu olumsuz anlamına dikkat çekenlerin başında ise Orientalism (1978)  kitabının ( Nezih Uzel, İrfan Yayınları, 3. Baskı, İstanbul 1995 ) yazarı Edward Said gelir. Oryantalistler doğuyu anlamak ve tanımak- tanıtmak için inceleme yapmazlar asıl amaçları Edward Said’in cümlesi ile; “Oryantalizm gerçek Doğuyu değil Şarkiyatçıların görmek istedikleri bir “Şark”ı aksettirir.” Edward Said oryantalizmi “Doğu’ya hâkim olmak, onu yeniden kurmak ve onun amiri olmak için’ Batı’nın bulduğu bir yol” olarak tanımlar. (Edward Said, Oryantalizm, çev: Selahaddin Ayaz,s.15-16, Pınar Yay., ist-1991 ) Bu aynı zamanda oryantalizmi “ Bir sömürge doktrini.” Haline de getirmektedir. Batı’da Doğu toplumlarını açıklamak için sunulan teoriler, Batının üstünlüğünü daha belirgin bir şekilde göstermektedir. (Yücel Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, s 13)

   Oryantalizmde, doğu batılı için vardır ve doğu batı’ya yabancı olan diğeri ve onun altı olanı yansıtan bir aynadır. Batı, imtiyazlı ve hâkim olan, ilerici tarafı temsil eder. Doğu ise gericidir. (Mahmut Mutman, “Oryantalizmin Gölgesi Altında: Batı’ya Karşı İslâm”, Oryantalizm, Hegemonya ve Kültürel Fark, Derleyen: F. Keyman ve arkadaşları, İletişim Yayınları, İstanbul 1996, s. 28-31,  Recep Şentürk, “Oryantalizm ve Sosyal Teori”, Oryantalizmi Yeniden Okumak-Batı’da İslâm Çalışmaları Sempozyumu, 11-12 Mayıs 2002Adapazarı, D.İ.B. Yayınları, Ankara 2003, s. 45-47, İsmail Süphandağı, Batı ve İslam Arasındaki Oryantalizm, Gelenek, 2004, s. 49.) Her durumda odak noktası Batıdır. ( Âlim Arlı, Oryantalizm, Oksidentalizm ve Şerif Mardin, Küre, 2004, s 22) Oryantalizm hem Batı için hem de Doğunun kendisi için Doğu’yu temsil görevini gönüllü olarak yapar. Doğu kendini tanımlayamaz, savunamaz onun bir baş kası tarafından temsil edilmesi gerekir; bu işlevi yapacak olan ise Batıdır. (Hilmi Yavuz, Modernleşme Oryantalizm ve İslam, Boyut, İstanbul, 1999, s. 41)  Kendi dışındakileri “gelişmemiş ”, “gelişmekte olan”, “üçüncü dünya” gibi kategorilere ayıran Avrupa’nın asıl amacı, dünyanın geri kalanının aşağılanması ve aşağılanmış haliyle farklılaştırılmasıdır. Böylece kendi üstünlüğünü daha rahat bir şekilde kabul ettirecek bir alan yaratmış oldu. Batının kurguladığı doğu kavramı coğrafi olmaktan öte ideolojiktir. (Yüksel Kanar, Batı’nın Doğu’su (Avrupa Barbarlığının Küreselleşmesi), Kitabevi, İstanbul, 2006, s. 1-2,72) Batı, Batılı olmayanlara “çağdaş ”, kendisiyle “eş zamanlı” olma hakkı tanımaz.  ( Nilüfer Göle, “Batı Dışı Modernlik: Kavram Üzerine”, Modern Türkiye’de Siyasi Düşünce, cilt III, Iletişim, İstanbul, 2004, s. 60.) Doğu âlemi de batının oryantalizmine karşı Oksidentalizm kavramını ortaya atmıştır ama baskın unsur batı olduğu için oryantalizm kadar kendini gün yüzüne çıkamamıştır. Oksidentalizm, medeniyetler tarihi yazımlında bir denge sağlamayı amaçlamaktadır, onda bir emperyalist hâkimiyet düşüncesi gözükmez. ( Hasan Hanefi, “Oryantalizmden Oksidentalizme”, (Çev. Hakan Çopur), Uluslararası Oryantalizm Sempozyumu, İstanbul Büyük şehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü Yayınları,  2007, s. 80-82, Âlim Arlı, Oryantalizm, Oksidentalizm ve Şerif Mardin, s 60)  

 Kendi kültürüne yabancılaşan, oryantalist fikirlerden etkilenen bir çok yerli aydın (!) kendi kültür ve dinine yabancılaşmış, kendilerini onlardan farklı- uzak ve batının yanında görmeye ve göstermeye çalışmışlardır. ( Mehmed Said Hatiboğlu, “İrtica Nerede?”, İslâmiyât, C. X, Sayı: 2, nisan-haziran 2007, s. 9-23, Mehmet Doğan, “Batılılaşma: Mağlubiyet İdeolojisi”, Eski Yeni, Sayı:8, Kış 2008, s. 58 ) Ama az sayıda olsa da Said’in bu bakış açısını eleştiren oryantalistlerde vardır.  John M. MacKenzie: “ Oryantalist incelemeler, batının entelektüel, teknolojik, siyasi, askeri ve iktisadi üstünlüğünün ifadesinin bir yolu oldu. Oryantalizm iktidarın bir aracı ve hâkimiyetin sembolü bir yapıyı temsil eder, hakikati değil.” (Yücel Bulut, Oryantalizmin Kısa Tarihi, Küre, İstanbul, 2004, s. 4-5 ) Tabii bu objektif bakış açısına sahip oryantalist sayısı çok azdır.

  Oryantalistler Müslümanlara kendi dinlerini öğretmeye girişecek kadar İslam ülkelerine nüfuz eylemişlerdir. Müslüman bir ülkede yaşayan bazen kendini Müslüman bazen Ateist olarak tanımlasa da aslında oryantalistlerin tanımladığı İslam tarifine göre dinlerini değerlendiren, peygamberlerine bakış açıları batılı Hıristiyan oryantalistlerden hiçte farklı olmayan birçok insan vardır. Aslında bu durum onların hedeflerine ulaştığını da göstermektedir:

   Oryantalist Samuel Zwemer: “Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım. Başka yollar, başka çareler deneyelim. İslam memleketlerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, hristiyan adetlerini, hristiyan bayramlarını, hristiyan kültürünü, hristiyan ahlakını aşılayalım.”(Rahip Samuel Zwemer tarafından misyonerlere yönelik bir konferans da söylenmiştir. İlkadım Dergisi, Mayıs 2004) Diğer bir oryantalist Louis Massignon: “Müslümanların her şeyini tahrif ve mahvettik. Dinleri, inançları, ahlakları, dine bakışları ve insani duyguları mahvoldu. Onların manevi değerlerini, batı medeniyeti potasında eriterek kendimize benzettik. İslamiyet’ten uzaklaştırdık. İslamiyet’i öğrenmeyi, yaşamayı, namaz kılmayı ve Kur’an-ı Kerim öğrenmeyi, suç ve gericilik olarak göstermeyi başardık. Artık çoğu, tam olarak, hiçbir şeye inanmıyorlar.”(Rahip Louis Massignon tarafından söylenmiştir. İlkadım Dergisi Mayıs 2004)

  Öyle ki İslam alanındaki birçok eser artık İslam âlemi tarafında değil, oryantalistler tarafında incelenir sonra Müslümanların bu eserlerden haberi olur hale gelinmiştir. İlk olarak Hollandalı müsteşrik Juynboll tarafından neşredilen ve İslam vergi hukukunun en kadim kaynaklarından birisi olan Yahya b. Âdem’in Kitâbu’l-Harac’ını 30 küsur yıl sonra neşreden Ahmed Muhammed Şâkir, bu esere yazdığı mukaddimede şunları söylemektedir:”Selef-i salihin’imizin eserlerine keşke biz sahip çıksaydık. Zira bu eserlerden istifade etmenin yolunu bize açan ve o defineleri önümüze seren onlardır. Hiçbir kıymetli kitap yoktur ki, daha önce Avrupalı Şarkiyat âlimleri tarafından neşredilmiş olmasın. Bizler ise uyuyoruz ve elimizin altındaki hazinelerden habersiziz.”( Ebubekir SİFİL, İslâm ve Modern Çağ, s.143,Kayıhan Yay.,İst-2004 )

  Oryantalizm; Doğu kültür ve medeniyetlerinin mühendisliğine soyunmak, “Toplumu ne kadar tanırsan, bu bilgiler ile onları kontrol etmekte mümkün olur.” Mantığı ile hareket eden, aslında hiçte iyi niyetli olmayan bir çalışmanın ön çalışa metodudur.

  Büyük İskender’den Roma imparatorluğuna, haçlı seferlerinden dünya savaşlarına dek İslam ülkelerine yapılan seferlerin yanı sıra başta İbn-i Sina olmak üzere bir çok İslam âliminin eserlerinin batı dillerine çevrilmesi, misyonerlik faaliyetleri için yapılan ön keşif çalışmaları hep batının ilgisinin İslam âlemi üzerine toplamasına neden olmuştur. Ama oryantalist birçok araştırmacı araştırmalarını önyargılı bir açı ile yaparken, az sayıdaki objektif oryantalistler de son tahlilde dinlerinin ve kendi medeniyetlerinin tarafına yontmadan araştırmalarını sonuçlandırmamışlardır. Oryantalizm Dinî, ticari, siyasi Sebepler başta olmak üzere İslam âlemi üzerinde çalışmalar yürütmüşler ama çoğu kere İslam’ı karalamak, sömürüye önayak olmak, emperyalizme zemin hazırlamak için faaliyetlerde bulunmuşlardır. Meşhur oryantalistlerden bazılar: İ.Goldziher, ErnestRenan, L. Massignon, Christian Snauch Hurgrange, G. Von Grunebaum, P. Hitti, S. Wensink, P. Casanova,R.A. Nichkolson, H.Lammans sayılabilir.

  Sömürgeciler, müsteşriklik kültüründen istifade etmişlerdir. Oryantalistlerin yazıları, emperyalizmin dokümanlarına dönüşmüştür. Mısır’ın 1798 yılında Fransa tarafından işgal edilmesi oryantalizm açısından bir dönüm noktasını oluşturmuştur. Ardından 1830 yılında başlayan Cezayir’i işgal faaliyeti, Afrika kıtasının birçok noktasında genişleyen sömürgeler doğu bilimine olan ilgiyi gittikçe artırmıştır. Fas, Tunus gibi yerlerde de benzer durumlar ortaya çıkmış, böylece sömürgecilik Fransız oryantalizmine yeni bir boyut kazandırmıştır (Ahmet Kavas, “Geçmişten Günümüze Fransız Şarkiyatçılığı ve Kurumları, s. 112-113)

 19. asırda batılı sömürgeciler, İslam dünyasını parça parça koparıp kendi hâkimiyetleri altına almaya başladılar. Birinci Dünya Harbi’nden sonra, hemen hemen İslam dünyasının tamamı, batı sömürgesinin nüfuzuna boyun eğmiş oldu. Sömürgecilik, kendi maksadına hizmet ettirmek, hedeflerini gerçekleştirip, Müslüman ülkelerde hâkimiyetini sağlamlaştırmak için bir grup müsteşriki kullanmayı başardı. Böylece müsteşriklikle sömürgecilik arasında resmî ve sağlam bir bağ oluştu. İlimlerini, Müslümanların zelil kılınmasına adayan birçok müsteşrik, bu cereyana kendisini kaptırdı. Bu durum, insaflı müsteşriklerin karşısında utanç duydukları bir husus oldu. Bu konuda çağdaş Alman müsteşrik Stephan Wild, şunları söylüyor:” Kendilerine müsteşrik adını veren bir grup, İslamiyet ve İslam tarihi hakkındaki bilgilerini, İslam’ın ve Müslümanların zayıflatılması yolunda kullandılar. Bu, misyonlarına samimiyetle bağlı müsteşriklerin bütün açıklığıyla itiraf etmeleri gereken acı bir gerçektir”.

  OryantalistKarl Heinrich Becker Almanya, oryantalistSnouck Hurgronje Hollanda,  oryantalist Barthold isev Rus, oryantalist Sacy, Louis Massignon ve Hanotaux Fransız emperyalizmine hizmet ederler.

 Kısacaoryantalizmin, emperyalizmin ihtiyacı olan bilgi desteğini sağlayan bir geri hizmet birimi, bir toplum ve kültür mühendisliği çalışmasının ilk adımıdır.

   Oryantalistler Kuran-ı Kerim’i Hz Muhammed’in yazdığını iddia ederler ( İ. Goldziher, Muhammedanische Studien, c.1, s.10-11, TDV İslam Ansiklopedisi, c.14, s.108-11, İstanbul- 1996, H. R. GİBB , Muhammedanism, s.27-38’den nakiller için bak: Muhammed El-Behiy, İslami Düşüncede Oryantalist Etki, Çev:İbrahim Sarmış, s.34-40, Ekin Yay.,İst-1996 )   ( Ubeydullah Toprak: Emperyalizm’in keşif kolu: Oryantalizm ) Ayrıca Oryantalistler Hz. Muhammed’in peygamberliğini reddetmek yanında Kuran’ın orijinalliğinden şüphe düşürerek onun vahiy olduğu konusundaki inancı çürütmek, Kuran’dan sonra İslâm’ın ikinci ana kaynağını oluşturan sünnet ve hadisleri, bin yılın üzerinde oluşan İslâmî bilim ve disiplinleri değersiz bir konuma indirgemek gibi gayeleri de bulunmaktadır.  Ne ilginç tesadüftür ki ülkemizin yerli (!) ateistleri de aynen bu görüşleri ileri sürmekte ve bu görüşleri kendi fikirleri imiş gibi kitaplarında aktarmaktadırlar.

 

 

 

 

Bir başka açıdan ‘Oryantalizm’ Konusuna Ait Etiketler

Bu Konuyu Sosyal Medyada Paylaş

Yorumlar

  1. Furkan dedi ki:

    hocam ben hanefiyim de kulleteyn hadisi ne demek? hadisi bana yazar mısınız? ne anlatıyor? turan dursunda hanefı ımıs ve dınden cıkmıs bu hadıs den dolayı. açıklar mısınız

    CEVABEN
    Çölün ortasında, suyun az bulunduğu bir ortamda söylenen bir söz, günümüzde nasıl uygulanmalıdır?
    “Bir köpek, bir kabı yalayınca 7 kere yıkanmasını” emreden ( Müslim, 279), “Temizliği imandan” sayan ( Müsned, 5-342; Müslim, taharet,1) bir din ve peygamberin bu hadisini de ancak zamanın ve çevrenin şartlarına göre değerlendirmesi gerektiği ortadadır. Hadise gelince, İbn Abdilber, et-Temhid’de şöyle der: Kulleteyn hadisi hakkında Imam Safiî’nin görüsü usul açısından zayıf, rivayet açısından ise sahih degildir. Zira âlimlerden bir grup hadisi elestirmis, kulleteynin mahiyeti ve miktarı hususunda rivayet veya icmâ yoluyla herhangi bir bilgi bulunamamıstır. el-Istizkar’da ise: “Hadis illetlidir, Ismail el-Kâdî onu elestirmis ve reddetmis” demistir.
    Tahâvî de ‘kulleteynin mikdarı belirli
    olmadıgı için ona göre amel edemeyiz’ açıklamasını yapmıstır.
    et-Telhîsü’l-habir’de (I, 5) zikredildigi üzere bu hadisin isnadında bulunan Mugire b. Saklâb, münkerü’l-hadîs (rivayetlerinin çogu münker/reddedilmiş) olarak nitelenmistir. Onun hakkında Nüfeylî, “Rivayetine güvenilmez”, Ibn
    Adi ise, “genelde rivayetleri desteklenecek durumda degildir” demislerdir.
    Hadislerde geçen ‘küp’ kelimesi de alimler arasında da tartışmaya neden olmuştur.
    Bir konuda tüm hadisler ve ayetler bir araya getirilip sonuca ulaşılmalıdır. İslam, temizlik dinidir! İmkanların kısıtlı olduğu ortamda söylenen bu hadisi doğru anlayamayan yorumlayamayan insanların varacağı sonuç, kişilerin bakış açılarının kısıtlılığı ve zekalarını seviyelerini de gösterir.
    Amaç, temizliktir! şartlar, imkanlar ölçüsünde bu hedefe ulaşmak, İslam’ın ana gayesidir, gerisi araçtır.
    Mesela, Dünya Savaşı’nda askerler, zehirli gazlara karşı, idrara bağladıkları bezleri yüzlerine kapatırlardı. Bu, zaman-imkan ile alakalı bir çözümdür ve geçicidir. tekrar başa dönersek, Batı dünyasına yıkanmayı öğreten Müslümanlara hiç kimse, temizlik üzerinden saldırmasın! Bu, sadece önyargı ve cehaletin göstergesi olur.

  2. Furkan dedi ki:

    Hocam hadis ne ki

    CEVABEN
    Hadisten önce sıhhati yani sağlamlığı ve gelen versiyonlardaki farklılık önemli.
    Önemli olan kural! O da:
    Aynı konudaki tüm nas ( ayet, hadisler ) bir arada değerlendirme yapılmalı. Tek hadis, eksik bilgi demektir.

Yorum Yaz


Yukarı Çık