Ateist, deist, agnostiklere cevaplar

Ateist, deist, misyoner ve oryantalistlere cevaplar, ilgili ‘kategori başlıkları altında‘ ayrıntıları ile verilmiştir.
.
.
Başka sorulara verilen cevaplara kaynaklık edecek alıntılar o konu başlıklarının altına eklenmiş olup, tekrara düşmemek için çoğunlukla kitap özetlerine bu alıntılar eklenmemiştir.
Ateist ve deistlere cevap, Ateist ve deistlere güvenmemenin 100 nedeni
Çalışmaya küçük çaplı bir ateizm, deizm eleştirisi demek bile mümkün. Çalışma bizden, Hidayet yüce Allah’tan. ( s. 11) Ateistler, dinin esaslarının tersini yapmayı özgürlük gibi sunuyorlar. Oysa ki, yaptıkları yeni bir inanç oluşturmaktan öteye gitmiyor, her olaya negatif ve ön yargılı yaklaşıyorlar, doğruyu aramak yerine sürekli yanlış bulma peşinde koşuyorlar, bir takıntı içinde görünüyorlar. ( s. 14) Ateistlerin Müslümanlara sordukları sorularla, Hıristiyan misyonerlerinin soruları arasındaki çarpıcı benzerlik, bu kimselerin nereden beslendikleri konusunda ciddi kuşkulara neden oluyor. ( s. 15) Dogma haline getirdikleri birtakım bilimsel sonuçların her şeyi açıklayabileceğine inanıyorlar. ( s. 16) Müminler güneş ve ay tutulmasında İki rekat namaz kılarlar, bu namaz, tutulmanın giderilmesi için değil sadece Allah’ın rızasını kazanmak için kılınır. ( s. 17) Din ile bilimi birbirlerini tamamlar. ( s. 18)
Büyük patlamanın öncesine dair hiçbir açıklama yapamıyorlar. Bilim adına her şeyi sebep sonuç ilişkisi içerisinde açıklamaya çalışırken,diğer taraftan evrenin yoktan sebepsiz yere var olduğuna inanmamızı istiyorlar, fizik kurallarının nasıl oluştuğunu ve nasıl işlerlik kazandığını açıklayamıyorlar. ( s. 20)
Big Bang teorisinin ve entropi yasasının evrenin ezeli olduğu düşüncesini çürüttüğünü göremiyorlar. ( s. 21) Hz Adem ve Havva’nın yaratılışını açıklanamaz buluyorlar. Canlı varlıkların cansız varlıklardan nasıl oluştuğunu açıklayamıyorlar, henüz DNA molekülünün nasıl oluştuğunu da bilmiyorlar.( s. 22) Evrim teorisini dogmalaştırıyorlar. ( s. 23) Her tercümenin Kur’an’ın yorumu olduğunu bilmiyorlar, Tercüme eserler, akademik çalışmalarda ikinci el kaynak olarak görülür. ( s. 24) Bilim var olan bir gerçeği açıklar, din ise var olan şeylerin yaratıcısını haber verir. ( s. 25) Bilim rutin gerçekleşen yani süreklilik arz eden olaylarla ilgilenir. ( s. 29) Evrendeki hakikatleri kavraması için Yüce Allah insanlara akıl ve düşünme melekesi vermiştir. Onlar geçmiş olanın demode olduğunu iddia ediyorlar fakat eski putperestlerin adetlerini ve alışkanlıklarını sahipleniyorlar. ( s. 30)
“Kur’an kutuplarda namazdan bahsetmiyor” diyorlar, farklı kıtalardaki ve bölgelerdeki namazlardan da bahsetmez Kur’an, bahsetmesi de gerekmez. Yüce Allah insanı akıl vermiş kutuplarda yemek öğünlerini ve uyku saatlerini ayarlayan insan, namaz vakitlerini de en yakın bölgeye göre ayarlayabilirler. ( s. 31) Kur’an’ın evrendeki her şeyi ayet saydığını, insanları evreni araştırmaya çağırdığını görmezden geliyorlar. ( s. 33)
Dünyada kurallara uymayanlar nasıl karşılık buluyorsa öte dünyada da, ilahi kurallara uymayanlar bunun karşılığını göreceklerdir. Toplumun kutsallarını, değerlerini aşağılamayı marifet sayıyorlar, halka tepeden bakıyorlar. ( s. 34)
“1400 yıl öncesinin kanunları” diye akılları sıra İslam’ı küçümsüyorlar. Ama kendileri Sodom ve Gomora fuhuşunu, ‘cinsel ‘özgürlük’ adı altında savunuyorlar. ( s. 35) Ahlakı sadece taciz ve tecavüze indirgiyorlar. Halbuki, zina ve homoseksüellik en uç ahlaksızlık olması dolayısıyla İslam’da yasaklanmıştır. Onlar, ahlaksızlığa götüren diğer fiilleri sakıncalı görmedikleri için taciz ve tecavüzün arttığını göremiyorlar. Nisa, 23. ayetinde yasaklanan evlilikler çerçevesinde sadece halalar ve teyzelerden bahsedildiğini, Ahzap, 50’de ise, evlenilmesi helal olan hala kızı ve teyze kızından bahsedildiği ve arada bir çelişki olmadığını göremiyorlar. (s. 36) Bu tür evliliklerin çağdaş hukukta da meşru olduğunu bilmiyorlar. Kur’an’ın kadına tarlaya benzetmesini anlayamıyorlar, benzetmede, kadının doğurganlık ve annelik yönüne dikkat çekilmektedir, kadın insanlığın devamının, toprak ise hayatın sürmesini sağlar. ‘Toprak ana’ deyiminin birçok kültürde olduğunu bilmiyorlar. (s. 37)
Tarafsız ve önyargısız inceleyenler, İslam’ın getirdiği hukuk düzeninin kendi içinde adil ve hakkaniyetli olduğunu görürler. Bir hukuk sistemi kendi bütünlüğü içinde değerlendirildiğinde ancak doğru ve hakkaniyetli bir yaklaşım sergilenmiş olunur. (s. 38) Kur’an’da hükümlerin sistem bütünlüğü içinde tutarlı ve adaleti sağlayıcı olduğunu kavrayamadıklarından, sistem içinde tek tek parçaları alıp, oradan eşitsizlik ve adaletsizlik çıkartmaya çalışıyorlar. (s. 44)
Örtüyü özgürlük karşıtı bir giyim tarzı olarak lanse ediyorlar. Halbuki belki de asıl örtünmek özgürlüktür Nitekim pencerelere perde takılması, evde özgürce hareket etmek içindir. Modernite tek tipçi dayatmayla kültürü yozlaştırdı. (s. 39)
Kur’an’da hitap genel itibarıyla Eril (maskulin) kalıpla kullanılır. Onların mantığıyla, inkarcı zalim kadınların cehenneme girmeyeceği bile söylenebilir. (s. 40)
“Ahzab, 56. ayette, Allah Muhammed’e salat ediyor.” diyorlar. Salat kelimesinin her yerde namaz olduğunu zannediyorlar. Kur’an’da salat kavramının Allah’a nispetle kullanıldığında ‘rahmet ve bağışlama’; meleklerin nispetle kullanıldığında ‘dua’; Hz Peygamberin nispetle kullanıldığında da ‘dua ve bağışlama talebi’; müminlerin nispetle kullanıldığında da ‘dua ve namaz kılmak’ anlamında olduğunu bilmiyorlar. Alak suresinde, Ebu Cehil kafirliğinden vazgeçmezse cehennemde nasıl bir cezaya çarptırılacağının anlatıldığını kavrayamıyorlar. (s. 42)
“Salat, yardım, destek anlamındadır. Allah sadece peygambere değil, kullarına da salat eder. Ahzab, 43. ayet: ” Allah ve melekleri karanlıklardan aydınlığa çıkmanız için size salat eder.” Yani, Allah bizimle mesajlaşır, varlığını hissettirir. Salat tek taraflı bir eylem olmadığı gibi, peygambere özel bir durum da değildir.” ( Ahmet Bayraktar, Ateizmus 1, s. 147)
Kur’an bütün peygamberlerin peygamberlikte eşit olduğunu ama kendilerine verilen bazı özellikler bakımından aralarında farklılıkların bulunduğunu bildirir. (s. 43)
Peygamberin görevi Kur’an’da yer almayan ayrıntıları bildirmek ve uygulamaktır. Yani yüce Allah kitabı bir öğretmenle birlikte gönderir. Lat, Menat ve Uzza putlarının gerçek tanrı olmadığını ifade eden ayetleri, Necm 19-20, ‘Kur’an putları övüyor’ şeklinde çarpıtmaya uğraşıyorlar. (s. 44)
“Kur’an savaşa teşvik ediyor.” diyorlar. Hz Peygamberin “Savaş istemeyin ama, şayet kaçınılmaz olduysa sakın savaştan kaçmayın.” sözünü bilmiyorlar. İslam’da barış asıldır. Savaş geçici bir çözümdür. Bu bir insanın hastalığında tedavi olması veya ameliyat olması gibidir. (s. 45) Dünya vatandaşlığı adı altında, emperyalizmin, kapitalizmin iktidarına teslimiyeti özendiriyorlar. İslami savaşçı bir din gibi göstermeye çalışanlar, terör eylemlerini özgürlük savaşı gibi lanse ediyorlar. (s. 46)
Evrende iyi veya kötü ne varsa her şeyi Allah’ın yarattığını; ama insanın bakımından kötü olan işlerin insanın iradesiyle kazanıldığını bilmiyorlar. Allah insanı yaratmış ve ona özgür bir alan tanımıştır, ona yol göstermiş, belli ilkeler koymuştur. (s. 47) ‘Allah’ın hidayeti’ kulun istemesine bağlıdır. ‘Biz gidilecek yolu gösterdik, artık dileyen inanır dileyen inkar eder.” (İnsan, 3)
Hayatın sadece bu dünyayla sınırlı olmasını arzu ediyorlar. (s. 48) Ahiret, mağdur ve mazlumların uğradıkları haksızlıkların gidereceği yerdir. Ahireti inkarcıların, dünyadaki kötülükleri teşvik edici olduğunu göremiyorlar. (s. 49) Cinsel özgürlük ve feminizm adı altında toplumun bozulduğunun ve fuhşun, cinsel sapıklıklar bulaşıcı hastalıkların artmasına neden olduğunu göremiyorlar. (s. 50)
“Erkek olsun kadın olsun, kim bir mümin olarak güzel, faydalı ve dürüstçe işler yaparsa kesinlikle ona çok hoş bir hayat yaşatacağız.” (Nahl suresi, 97) Firavun’un eşine cennette köşk verilecektir. Hz Nuh’un, Hz Lut’un eşleri gibi olanların cehenneme atılacakları belirtilmektedir. Kur’an’da kişinin değeri, cinsiyetine göre değil, inancına ve yaptığı güzel işlere göredir.(s. 51)
Çağdaş dünyadaki kadınları ve hatta çocukları bir ticaret ve eğlence malzemesi olarak kullanan kölelik düzeni konusunda çözüm getirici bir fikir üretemiyorlar. Çağdaş dünyada hala renge ve etnik kökene göre ayrımcılık ve yabancı düşmanlığı son hızıyla devam etmektedir. (s. 52)
Modern ruhçuların kuvvet bulması biraz da ateistlerin, insanların manevi ve ruhi taraflarını hırpalamaları yüzündendir. (s. 53) İnsandaki ebediyet duygusunu görmezden geliyorlar. (s. 54)
Hep kötülükten şikayet ediyorlar ama kötülüğün nasıl ortadan kaldırılacağına dair uygulanabilir bir çözüm sunamıyorlar.(s. 55)
Din ile dindar arasındaki farkı kavrayamıyorlar, kötülük yapanlara yönelik sesleri cılız ama dindarların en küçük hatalarında vaveyla’ya başlıyorlar. Dine girmekle bütün hata ve kusurlardan sıyrılmış olunsa, dinlerin haram ve yasaklarının olmaması gerekir. Haramlar ve yasaklar işte bu hataları ve günahları önlemeye ve düzeltmeye yöneliktir, kişiler akıllarıyla ve iradeleriyle dinin emir ve yasaklarına uydukları takdirde, dürüst ve iyi kişiler olabilirler. Din yol gösterir, yolda gitmek kişilerin kendi ellerindedir. (s. 56)
Stalin ve Mussolin, Hitler gibi din düşmanı kişiler yüzünden 70 milyondan fazla insanın katledilmesini ve doğanın tahrip edilmesini hiç konuşmuyorlar. Ateistler, komünist ülkelerin neredeyse tamamının neden baskıcı birer diktatörlüğe dönüştüğünü izah edemiyorlar. (s. 57) İlk 4 halife, seçimle iş başına gelmişlerdir. Bir ateist tecrübe olan Sovyetler Birliği’nin geride büyük bir insanlık sefaleti bırakarak çöküp gitmiştir. Bir köpek öldüğünde dünyayı ayağa kaldırıyorlar, öte yandan ‘bir köpeğe su vererek yaşatan kişinin cennete gireceğini’ müjdeleyen İslam peygamberine dil uzatmaktan da çekinmiyorlar. (s. 58)
Dünyanın en kanlı savaşı olan II. Dünya Savaşı’nın aktörleri ya ateist ya da dindar olmayan kişilerdi. Demek ki dinler devre dışı bırakıldığında insanlık daha iyiye gitmiyor, kurdukları bütün ideolojiler başarısız oldukça hırçınlaşıyorlar. (s. 59)
Doğadaki dengenin bozulmasının en büyük sebebinin, tanrıyı hayatından çıkaran insanın haz tutkusunun ve doyumsuzluğunun olduğunu göremiyorlar. Göremedikleri için Tanrı’ya inanmıyorlar ama dinlerin bir gün sonu gelecek türü asla göremeyecekleri ütopyaya inanıyorlar. (s. 60)
Tabiata hükmedeceklerini zannediyorlar. Basit virüslerle baş etmekten aciz kaldıklarını gerçeğini görmeye bir türlü yanaşmıyorlar. (s. 61) Dinlerin son bulacağı kehanetinin hiç gerçekleşemeyeceğinden korkuyorlar, hak ile görev ve özgürlük ile sorumluluk dengesini bir türlü tutturamıyorlar, her aykırılığı özgünlük ve özgürlük sanıyorlar. Bütün hakların kendilerine, sorumluluklarınsa başkalarına ait olduğunu zannediyorlar. (s. 62) Çıplaklığı ilericilik, giyinmeyi gericilik sayıyorlar, kendi kıyafetlerine saygı beklerken başkalarının kıyafetlerine saygısızlık ediyorlar. Dindeki ibadetleri anlamsız görüyorlar ama çağdaşlık adı altında bir sürü ritüel ( ruhçuluk vb.) uyduruyorlar. (s. 63) Evrendeki kanunları işleyişlerini keşfetmek ile o kanunları ve işleyişleri yaratıp ortaya koymanın farkını bir türlü kavrayamıyorlar. Saplantılı dogmatikliğe doğru evirildiklerini bir türlü fark edemiyorlar. (s. 64)
Prof. Dr. Cağfer Karadaş, Ateist ve Deistlere Cevap
.
Yeni ateistlerin yanılgıları
Yeni Ateistler İslam algısına zarar veren söylemlerini bilimsel renge boyayarak sunarlar. (s. 7) Günümüzde İslami gerçek yüzü ile tanıtmaya her zamankinden çok daha fazla ihtiyaç vardır. (s. 8)
İslam farklı kültürlerde çeşitli renklerde hayat bulmuştur. Geleneksel din anlayışını esas kabul eden, mezhebî taassubu öne çıkarılan, batini yorumların esas alındığı din anlayışları ile dini birbirinden karıştırmamak gerekir. (s. 12) Batı kaynaklarında İslam aleyhinde gerçekte bağdaşmayan tahfif edici ifadelerin varlığı dikkat çekmektedir. (s. 14) Yunanca ‘theos’, Latince ‘deus’ sözcüklerinden türetilen ve ‘tanrıcılık’ anlamındaki teizm önüne olumsuzluk ‘a’ eki getirilerek ‘ateizm’ sözcüğü türetilmiştir. Ateizm Tanrı inancına karşı açık bir savaş olarak kendini gösterir. (s. 15) Richard Dawkins, Daniel Dennett, Sam Harris, Christopher Hitchens bilim adına dinlere büyük bir saldırı başlatmışlardır. (s. 17) Yeni ateistler Teistlere kaba ve saldırgan davranış göstermekte, dine alternatif yaşam biçimi inşa etmede bilimi bir başvuru rehberi olarak takdim etmektedirler. (s. 18) Armstrong, ateistlerin teist olan muhataplarını aşağılayarak sohbete başladığını söyler. (s. 19) Dawkins, Einstein’ı ateist olarak lanse eder. Sam Harris ‘ister ılımlı ister fanatik olsun bütün dindarlara karşı hoşgörüsüz olmalıyız’ der. (s. 21)
Fern Elsdon-Baker Yeni ateizme eleştiri getirdiği için, kendisi de bir ateist olmasına rağmen yeni ateistler tarafından ‘yobazlıkla’ suçlanır. (s. 22) Ateistler felsefi olan bir iddiayı öne sürmüş, bilim kisvesi altında kendi ideolojik fikirlerini savunmuşlardır. Bilim tarihini çarpıtırlar. (s. 23) Onların dünyasında şüpheye yer yoktur, her şey siyah beyazdır. Bu yazarlardan hiçbirisi hayatı destekleyen bir dünya görüşü sunmamıştır. (s. 24) Eski ateist Antony Flew, “Argümanlar beni, var olan; her yerde hazır olan ve Kadir olan bir varlığın olduğunu kabul etmeye götürdü.” der. (s. 25) Davkins’i, Prospect Dergisi ‘dogmatik’; akademisyen Terry Eagleton ‘donanımsız, yanlışlarla dolu kitapların sahibi, çarpıtmacı’ olarak nitelemiştir. (s. 26)
Harris, Yahudi ve Hristiyanlığı İslam’dan daha mantıklı bir din olarak görür. O, “Biz İslam ile savaş halindeyiz. İslam’ın temelleri bizim için bir tehdittir. İslam’ın barışçıl bir din olduğu fikri tehlikeli bir fantazidir.” görüşündedir. Irak Savaşı’nı, “Medeni Batı toplumu tarafından İslam barbarlığını yenmek için başlayan asil bir haçlı seferi” olarak değerlendirir; “işkencenin ahlaki olduğunu” öne sürer. Yeni ateistlerden C. Hitchens ise, ‘dinlerin insanları ırkçılığa teşvik ettiğini’ savunur. (s. 28) İslam o fobinin yayılmasında Ateistler öncü rol oynamışlardır. (s. 29)
Cihad, ‘Can, mal, namus, akıl ve dinin korunması için’ yapılan mücadeleye verilen isimdir. (s. 30) Din kaynaklı bilinen savaşlar dine değil başka çıkar ve menfaatlere dayalı olarak ortaya çıkmıştır. (s. 31) Savaşlar daha ziyade çıkar güç devşirme gibi niyetlere niyetlerle ortaya çıkar. (s. 116) Yuhanna ed-Dımeşki ve Bizans kaynaklı söylenti ve hikâyeler Avrupa’nın İslam algısını belirlemiştir. Batıda Müslümanlar toplumlar dışlanmakta ve hor görülmektedir. Ateist öğretiler sahipleri ödüllerle desteklenmektedir. (s. 34) Harris Amerikalıların Afganistan’da yaptıklarının meşru olduğunu ifade eder. (s. 36) Halbuki Amerika’nın Irak, Afganistan müdahaleleri sonunda 1.24 milyon insan ölmüş ve 10.1 milyon insan evsiz yurtsuz kalmıştır. (s. 113) Gustave le Bone, ‘İslam medeniyetinin şanlı ve şerefli bir birikime sahip olduğunu’ ifade etmiştir. (s. 37) İslamfobi batının tek düze ve homojenize bir İslam algısının sonucudur. (s. 38) Darwin agnostisizmi benimsemeyi tercih etmiştir. (s. 41) Hristiyan mezhepleri birer din haline gelmiştir. (s. 44) Hristiyanlar Hz peygamberi şiddet yanlısı olarak nitelerken, İslam hazreti İsa’yı bir peygamber olarak kabul eder. (s. 45) Ebubekir er-Razi tanrıya verdiği yer verdiği için ateist olarak nitelendirilmesi uygun değildir. (s. 48) Yeni ateistlere göre bilim dinin zıttı olduğu için bu ikisi bir arada olamaz. (s. 49) Dennett, ateistleri ‘parlak zekalı’ olarak tanımlarken dindarları ‘kalın kafalılar’ olarak etiketlemiştir. (s. 50) Tanrı inancına sahip olmak tabiattaki oluş ve durumların nasıllığını açıklamaya engel bir durum değildir. (s. 53) Henry Stubbe, ‘İslam dininin insan aklı ve tabiatına uygun olduğunu’ söylemiştir. (s. 54)
Yeni Ateistler, dinin insanları uyuşturup sürü haline getirdiğini söyler. (s. 61) Halbuki Kur’an-ı Kerim ‘düşünsünler diye bu kitabı sana indirdik’ buyurmaktadır. (Sad, 29) Yine Kur’an isra 36. ayette ‘bilmediğin şeyin ardına düşme’ der. Bakara 44. ayette ‘aklınızı kullanmıyor musunuz?’ diye sorar. Devamı için, ‘Kur’an ve bilim’ adlı yazımıza bakılabilir.
İslam, düşünme yetilerini kaybettiren içki ve uyuşturucuyu kökten yasaklamıştır. (s. 63) Sürü psikolojisi de dinimiz tarafından eleştirilmiştir. Kur’an, “Ataların fikirlerinin eleştirilmeden kabul edilmesi reddetmiştir. (Bakara, 170)
Engels, ‘Doğanın diyalektiği’ adlı çalışmasında dinin bilim karşısında güç kaybedeceğini söyler. (s. 64) “Tanrının yok olduğunu konusunda mutlak bir bilgiye sahip olunamayacağını” kabul eden ve “fizik kanunlarının olduğundan çok az bile farklı olması halinde yeryüzünde yaşamını imkansız hale geleceğini” itiraf eden Dawkins, genlerin yüzlerce başka genlerle işbirliğini ‘rastgele bir sürüklenme’ ve ‘doğal seçilim sonucu’ olarak açıklamaktadır. (Dawkins, Tanrı yanılgısı, 81, 189, 254) İslam dinine göre evren tanrının yaratması sonucu meydana gelmiştir ve kâinatta geçerli kanunlar (Sünnetullah, Âdetullah) vardır. Bilim, düzen ve yasalardan hareketle sonuçlara ulaşmaktadır. Bilimsel sonuçlarının dine muhalif olması söz konusu olamaz. (s. 79) Ateist düşüncenin aydınlatamadığı pek çok konu vardır. Mesela varoluşun nasıl meydana geldiği, tabiatın kendi kendine şekilsiz maddeden nasıl oluştuğu, insan inançları, düşünce gücü ve ahlaki değerlerin nasıl şekillendiği gibi. Ateist Harris bile bilimsel kuramların hatalı olabileceğini itiraf etmek zorunda kalmıştır. (s. 81) Tanrı, tecrübe ettiğimiz fenomenler dünyasının sınırları ile kısıtlanamaz. (s. 84) Kur’an “Onlar Allah’ın yarattığı şeyler üzerine düşünmediler mi?” (Araf, 185) buyurur. Franz Rosenthal, “Şimdiki Batı uygarlığı da dâhil, bilgi kavramının toplum hayatında klasik dönem İslam’daki kadar büyük bir önem taşıdığı başka bir uygarlık mevcut olmamıştır.” demektedir. (s. 87) Müslümanlar kendilerine özgü farklı yöntem ve sistemler geliştirmişlerdir. (s. 88) Kopernik ve Galileo gibi fizikçilerden daha önce Müslümanların güneş merkezli sistemi keşfettiklerini ve dünyanın yuvarlak olduğunu ortaya koyan çeşitli çalışmalar yaptıklarını bilmekteyiz. (s. 90) Dinin etkinliğinin olmadığı durumda insani olmak yerine ırkî, milli, sınıfsal, siyasi yaklaşımlar ön plana çıkar. (s.9) Amerikalı felsefeci William Lane Craig, Harris’in “insanın mutluluğuna sebep olan fiillerin neden ahlaki olması gerektiği” görüşünü temellendiremediğini söylemektedir. Ateist olduğunu iddia eden topluluklarda daha güzel bir ahlaki hayat mevcut değildir. Zencilere yönelik ayrımcılığın nedeni bir din olabilir mi? Güçlü devletler tarafından sömürülen ülkelerde yaşayan insanların açlığa mahkûm edilmelerini hangi dini öğreti emretmiştir? (s. 95) Dawkins’in ateist olan Stalin ve Hitler’in bu kötülükleri ateist oldukları için gerçekleştirmediklerini söyler. Ancak ateistler, Müslümanların çoğunlukta olduğu ülkelerde gerçekleşen her türlü eylemden İslam’ı sorumlu tutmaktadırlar. Ahlak kuralları tamamen insanların inisiyatifine bırakıldığında ahlaki öğretilerde birlik sağlamak zorlaşacak, hatta imkânsız hale gelecektir. (s. 96) Mesela Dawkins kürtaj, eşcinsellik ve hayvanlarla ilişkide bulunmak gibi ahlak açısından sakıncalı görülen bazı uygulamaların meşruiyetinden bahsetmektedir. (Dawkins, Tanrı yanılgısı, 262-265)
Tolstoy ve Dostoyevski gibi birçok düşünür tanrısız ahlakın mümkün olmadığını dile getirmek ihtiyacı hissetmiştir. (s. 97) Din açık olarak kötülükleri reddeder. İyilikte bulunma, yardımlaşma, dayanışma ve paylaşma tutumları hakkında yapılan araştırmalar dindar insanların ateistlere kıyasla önde olduğunu göstermektedir. (s. 99) Dinin dogmatik olduğu söyleyen yeni ateistlerin öfkeli, hoşgörüsüz, fanatik, radikal söylemlere sahip oldukları ve bu nedenle dogmatik olma vasfının aslında en çok onlara yakıştığı ifade edilmiştir. (s. 106) Antony Flew, ömrünü ateizme adamış ve onu müdafaa etmek için pek çok kitap yazmış olmasına rağmen sonradan fikrini değiştirmiş ve ‘Yanılmışım Tanrı varmış’ adıyla yeni bir kitap yazmıştır. Kanada’nın matematikçiye Gary Miller Müslüman olmuştur. Francis Collins ve Alister Megrath gibi ateist düşünürler de tek ilah düşüncesine ulaşmışlardır. (s. 107) Yeni ateistler şiddetin en büyük kaynağının din olduğunu söyleyebilmişlerdir. (s. 111) Sosyal adaletin yok sayıldığı dünyada şiddetin öfkenin olması değil olmaması sürpriz olur. (s. 117) İçinde bulunduğumuz düzen, İslam öncesi Arap coğrafyasında cahiliye olarak tanımlanan toplum yapısı ile bazı yönlerden paralellik arz etmektedir. (s. 118) Dünyanın süper güçleri, Orta Doğu petrolünü ele geçirmek için bu ülkeler üzerinde türlü oyunlara başvurmaları, sebep oldukları yıkım ve sömürülerden kaynaklanan çatışmaların sorumluluğunu, sömürdükleri ülke insanlarının omuzlarına yüklemektedir. Terörist nitelemesi, gücü elinde bulunduran devletlerin kendi ideolojik amaçlarına karşı çıkan muhaliflerine yaptıkları bir yakıştırma olarak kabul edilmiştir. (s. 119)
Kur’an öfkenin kontrol altında tutulmasını ve affetmeyi tavsiye etmekte, şefkat ve merhameti insanlara tavsiye etmektedir. (s. 124) “Sizin en hayırlınız ahlaken en üstün olanınızdır.” (Buhari, Menakıb, 23) buyrulur. İslam’a göre insanlar arasında tek üstünlük vesilesi takva sahibi olmaktır. Takva sahiplerinin özellikleri; iman eden, namazlarını kılan, zekat veren, yoksullara ve yetimlere yardım eden, öfkelerine sahip çıkan, bağışlayan, hanımlarına karşı hoşgörülü davranan, günahlardan af dileyen, sözlerini tutan, sabreden kimseler olarak Kur’an’da vasıflandırılmıştır. (s. 129) Dawkins, inançların insanlara zarar verdiğini iddia eder. (s. 135) Eğer din ateistlerin iddia ettiği gibi bir virüs ise, insanların bunu fark edip ondan kurtulmaya çalışması gerekir. Oysa tarih boyunca insanların çoğunun bir ilah ve din fikrine sahip olduğu görülmektedir. İslam dini tutuculuğu emretmez. (s. 136) Duyguları, enerjiyi görmek mümkün değildir. (s. 137) Evrende sadece bir düzenin varlığı değil, bu düzenin matematik verilere dayalı olarak kesin ispatları söz konusudur. Doğanın bu şekilde sistematik işleyen bir düzene kendi kendine kavuşması mümkün değildir. (s. 144) Bir resmin kendinizi ressam olarak görmesi komik olur. Resim yapıcısından izler taşıyabilir, becerisi hakkında tanımaya yardımcı ipuçları verebilir. Ama bu eserin müessir olduğu anlamına gelmez. (s. 148) Russell, Freud, Hume, Demea, din duygusunun kaynağında insanlardaki çaresizlik ve sıkıntı işleri vardır görüşünderler. (s. 149) Aslında tam aksine korkunun imdadına yetişen şey Allah’a inancıdır. “Allah’tan ancak alim olanlar korkar.” (Fâtır, 28) ayeti bize korkunun Allah’a inanmanın sebebi değil sonucu olduğunu gösterir. İnsan neden gerçekte mevcut olmayan bir üstün güce yönelme duygusuyla mevcudiyet kazanmıştır? İnsanın korkularının onu inkâra götürmediğinden nasıl emin olunacaktır? (s. 151) Allah’ın Esmaü’l-Hüsna’sının içerisinde çok azının gazap yahut azap ifade ettiğini görürüz. (s. 152) Allah’a inanç insanın huzurlu ve erdemli bir hayat sürmesine vesile olur. (s. 153) Teistler, yeryüzüne kötülük getiren bir tanrıya mı inanırlar? Böyle olsaydı o zaman herkesin ondan uzaklaşması beklenirdi. (s. 154) Dinin emir, yasak ve tavsiyelerini kendi şahsi menfaatleri ile çatıştığı durumda göz ardı edip geri plana itenler olabilmektedir. (s. 122) Din gibi, bilim sanat gibi unsurlar da kötüye kullanılabilmektedir. (s. 155) Tanrı kavramına inanmayan bir kişinin reddedecek bir şeyinin de olmaması gerekir, olmayan şey reddedilemez. (s. 156) Kötü olarak nitelenen bir şey başka kimseler için iyi olarak ifade edilebilmektedir. (s. 164) Zararlı, çirkin ve kötü olarak değerlendirilen bazı varlıklar tabiatta çok önemli işlevleri yerine getirebilmektedir. (s. 165) Zararlı şeylerin ibret vesilesi olma, iyiliğe vesile olma gibi önemli faydaları da bulunmaktadır. (s. 171) İslam düşüncesinde alem, Allah’ın dışındaki varlıklar şeklinde tanımlanır alem yaratılmıştır ve Allah’ın varlığına alametler teşkil etmektedir. (s. 172) Allah, insanı iyi ve kötü arasında ayrım yapabilecek donanıma sahip kılmıştır. Kötülük olmadan iyinin, çirkinlik olmadan da güzelin kıymetini bilmek mümkün değildir. (s. 180) Filozof Henri-louis Bergson, “ilimsiz, sanatsız, felsefesiz toplumlar bulmak mümkün olacaktır ancak dinsiz bir toplum asla” (s. 189); Mestrius Plutarchus, “dünyayı dolaşınız. Edebiyatsız, kanunsuz, servetsiz şehirler bulacaksınız fakat mabetsiz ve mabutsuz bir şehir bulamayacaksınız.” demektedir. (s. 190) İnsanı inanan bir varlık yapan yaratılış kodlarıdır. (s. 191) İnsanın korkularına, endişe ve kendini güvende hissetme ihtiyacına en güzel karşılığı din vermektedir. (s. 194) Din varoluşsal sorulara ve kimlik inşasına katkı sağlar. (s. 198) Dinin önerdiği ahlak akla ve vicdanı hapsedilen ve bu nedenle de herkeste farklı olan teorik ahlak değil tutarlı ve ihlaslı olmayı gerektiren pratik ahlaktır. (s. 202) İnanç, ahlaki yaşayış için bir motivasyon sebebidir. (s. 203) Mesela hırsızlık yapmak ahlaki açıdan kötü bir davranıştır. Ancak bu dini açıdan kötü olmanın da ötesinde günah bir fiildir ve bu ayrı bir motivasyon kaynağıdır. (s. 204) Din özellikle belli sanat dallarının inkişafına başat bir role sahiptir. (s. 206) Din toplumu aynı düşünce ve davranışları benimseyerek ortak değerler etrafında toplanmasını sağlar. (s. 207) İslam dini insanları kabile, ırk, cinsiyet şeklinde bir takım ayrımlara tabi tutmaksızın üst bir ilke etrafında birleştirerek Hz peygamberin önderliğinde bir araya getirmeyi amaç edinmiştir. (s. 209) Dindeki ahiret inancı ölüm korkusunu önler, sorumluluk bilinci ile hareket eden insanın ahlaki gelişimine katkıda bulunur. (s. 213) Ahiret inancı insandaki adalet duygusunu tatmin eden en güçlü inançtır. (s. 214) Ateizm insanları amaçsızlığa, yokluğa ve hiçliğe mahkum etmektedir. Sadece yok olmak üzere hayat bulmuş olmak, cevapsız kalan pek çok soru yumağıyla birlikte yok olup gitmek büyük bir yıkım anlamına gelmektedir. (s. 215) Ahiret inancı acı ve zorluklarla başa çıkmada önemli bir teselli kaynağı olarak işler görmektedir. (s. 216) İslam çevrenin bir emanet olduğu, gelecek nesillere en güzel şekilde aktarılması gerektiği düşüncesini hakim kılmakta, aşırı tüketim, israf, sömürü anlayışlarına karşı durmaktadır. (s. 219) Yeni ateistler tarafından ileri sürülen iddiaların muhatabı büyük oranda Hristiyan dininin öğretileridir. (s. 222) Yeni ateizm bir ideoloji olarak değerlendirilmeye daha müsaittir. Ateistler alternatif görüşlere hakaret edip, kendi ideolojilerini hakikat diye insanlara zorla kabul ettirmeye çalışırlar. Ateist düşünce sadece inançlara değil aynı zamanda akla ve ahlaka da zarar vermektedir. Dolayısıyla ateizmi ahlaki ve insanı bir problem olarak da değerlendirmek gerekir. Din, bilim, felsefe birbirlerini tamamlayan alanlardır. (s. 223) İnsan ve kâinat yaratıcıya işaret eden ayetlerle doludur. Kur’an’da dikkat çekilen özellikler aslında günümüz insanlarının en fazla ihtiyaç duyduğu niteliklerdir. (s. 225)
Emine Öğük, Yeni ateistlerin yanılgıları
.
.
Aklın cinneti Deizm
Arif gönüller her saniye değişen muazzam tablolara hayranlığını hiç kaybetmeden nazar ederler. Bir hak dostu der ki, “Cenabı Allah, zuhurunun şiddetinden gaibdir.” (s. 9)
Ateizm nedir? İnsanın tefekkür dünyasını nefsin heva ve heveslerine ipotek etmesidir, dümeni bozuk bir gemi gibi yaşamaktır, nefsinin uzaktan kumandalı bir robotu olmaktır, ömrünü markaların ve gelgeç sevdaların peşinde tüketmektir. (s. 14) Hayvanlar bile bir gaye ile yaratıldığına göre, insan başıboş gayesiz ve gayretsiz bir yaşayış için mi halk edilmiştir? (s. 17) Sanattan sanatkâra varamamak aklın cinneti değil de nedir? İnsanlar sömürmediği takdirde yeryüzünde açlık diye bir şey söz konusu olmaz, hele israf ve lüks kalksa yeter de artar bile. (s. 18) Bu kâinat kitabının hikmet yüklü satırlarını hakkıyla okuyanlara ne mutlu. (s. 19) Papa Francisco: “Bizim Mukaddes metinlere yaptığımız gibi Müslümanların da Kur’an üzerinde eleştirili bir şekilde çalışmaları onlar hakkında iyi olur, tarihi ve tenkiti yorum yöntemi onların gelişmelerine yardımcı olacaktır.” diyerek kendi düştükleri duruma bizim de düşmemizi istemektedir. (s. 22) Komünizm ve sosyalizm partili bir azınlığa hizmet etti; kapitalizm ve liberalizm ise tröstler ve kartellere. (s. 25) Deistlerin dinlere karşı ithamlarında ateistlerinkinden hiçbir fark yoktur. (s. 28)
İslam akıl dışı değil, akıl üstüdür. (s. 35) İmansızlık hayat sermayesini fani arzular karşılığında tüketen ebedi bir iflastır. (s. 36) “Hayat felsefem bu”, “istediğim şekilde inanırım” gibi kelimeler, “Bu da bizim dinimiz” anlamına gelmektedir. (s. 37) Batıda birçok ilim adamı Hristiyanlığın akıl dışlılığı karşısında dinden soğudu ve bu da deizme neden oldu. (s. 38) Hz. Adem’in de Musa’nın da İsa’nın da tebliğ ettiği din İslam’dır. (s. 39) Trilyonlarca varlığın rızkını kim tedarik ediyor? (s. 40) Tarih incelendiğinde bilim ve icatlar sahasında Müslümanların büyük hizmetleri görülecektir. Maalesef batıya karşı aşağılık kompleksiyle kaleme alınan ilme dair eserlerde bunlardan hiçbir şekilde bahsedilmez. Bu inkar batının nankörlüğünün tezahürüdür. Doğu için ise aşağılık kompleksinin neticesidir. (s. 44) Batı ulaştığı ilerlemeyi Müslümanlara borçludur. (Fuat Sezgin, İslam’da bilim ve teknik I/163-166)
Oryantalizm gibi deizmin de izlerini cahiliye Müşrik Araplarında görmek mümkündür. Cahiliye Arapları, “Allah var fakat o peygamber göndermemiştir.” diyorlardı. (s. 46)
Deizm yaratıcıyı kabul ediyormuş gibi yapıyor fakat hiç mevcut değilmiş gibi yaşamaktır. Bu adeta ölü bir put ve hayali bir tanrı tasavvurudur. (s. 48) Hak ve hukuk anlayışı olmayan bir put. (s. 49) Ateizm, deizm ve sekülerizm de acımasızlık, vahşet vardır. Endülüs’te, kafkasya’da, Bosna’da, Irak’ta, Suriye’de, Yemen’de, Myanmar’da bunları gördük ve hala görüyoruz. (s. 51)
Siz, “Yarın ya oksijen azalırsa, oksijensiz kalırsam!” diye yanında oksijen tüpü ile gezen birini gördünüz mü? Bu güven ilahi kudrete itimat değil midir? (s. 52) Deizm çeşitleri olmakla birlikte hepsinin özeti, ‘benim hiçbir arzuma din karışmasın’ şeklinde özetlenebilir. Ahiret olmasaydı, dünyaya gelişinde bir mantığı olmazdı. (s. 54) Kapitalist dünyada merhamet kazınmış, hodgam bir vahşet devreye girmiştir. (s. 55)
Din akla göre olsaydı her akla göre bir din zuhur ederdi, bütün filozofların birbirini tekzip etmesi bunun göstergesidir. (s. 57) Bugün bir kültür istilası vardır, nefisler şehevi arzuların kölesi haline geliyor, ruhlardaki tatminsizlik insanlığı buhranlara sürüklüyor, insanlara ahiretsiz bir dünya anlayışı telkin ediliyor. Hayvanların bile bir yaratılış gayesi vardır. (s. 58) “İnsan kendisinin başı boş bırakılacağını mı sanır?” (Kıyamet, 36) Roger Garaudy, “Maalesef İslam dünyasına Ebu Hanife’nin hukuk mantalitesini ben öğretiyorum, halbuki ben yeni Müslümanım, siz hasta olan batıyı taklit ediyorsunuz. Hiç sağlam insan hastayı taklit eder mi?” demektedir. (s. 60) Pavlos, “siz teslise inanın gerisini bırakın. Ahkam/kanun çıkarma işi Sezar’a aittir.” Dedi. (s. 61) 431’de yapılan Efes konsilinde hazreti Meryem’e ‘Tanrı doğuran’ sıfatı verildi. 787’de yapılan ikinci İznik konsilinde ikonlara tapmanın günah olmadığı kararı verildi. (s. 62) Ortodoks Hristiyanlar ilk 7 konsili, Katolik Hristiyanlar toplam 21 konsili kabul ederler. (s. 63) Hadisi şeriflere güvenmeyeceksek, Kur’an’ın bugünü bağladığını kabul edeceksek geriye ne kalır? Tabii ki deizm! (s. 65) İnandığı gibi yaşamayanlar yaşadığı gibi inanmaya başlarlar. (s. 66) İmam-ı Gazali, “Fasıklarla beraberlik zamanla zihni beraberliğe, bir müddet sonra kalbi beraberliğe götürür.” der. (s. 67) “Rabbimiz zahirdir, bu zuhur sıfatları itibariyle aşikârdır.” (s. 79)
Kainat bir iman laboratuvarıdır, inanmamak için kör olmak lazımdır. (s. 579) Descartes, “İnsanın zihnindeki en mükemmel varlık fikrinin yokluğu düşünülemez. Bu da başka bir delil olmasa dahi Allah’ın varlığını ispat eder.” der. (s. 81) Cenabı Hak, nice isyanlarına rağmen inkarcıların bile rızkını kesmez. (s. 106) “Allah insanlara hiçbir şekilde zulmetmez fakat insanlar kendilerine zulmederler.” (Yunus, 44; Ali İmran, 117; Nahl, 33) “İnsan olmak benim tercihim değil” diyen bir kişiye sormalı, “varlığını, o aklını, haysiyetini” bir solucanla, bir fareyle değişir misin? Tercihin miymiş değil miymiş? (s. 111) İnsan ‘sıfır sermaye’ ile yoktan var edilip dünyaya gönderiliyor, sahip olduğu her şeyi tamamen bir lütf-i ilahi. (s. 112) Cenabı Hak, “sen bir hiçtin, seni ben yarattım” buyuruyor. Bir hiç, sonsuz kudret karşısında ne ifade eder? (s. 114) Unutma, Allah’ın sana ihtiyacı yok, seni faziletli bir kul haline getirerek cennetlerinde ağırlamak istiyor. (s. 116) Ey insan! Yokluğu mu cenneti mi tercih edersin? (s. 117) Kul mühürlemedikçe yüce Allah kulunun kalbini mühürler mi? Nankörlük, zulüm, günah, yalancılık gibi kötü özelliklere ısrarla devam edenlerin kalpleri mühürlenmektedir. (s. 118) Ey ölümden korkup kaçan. İşin aslı sen kendi günahlarından korkuyorsun. (s. 120) Ölüm aynasında görüp ürktüğün kendi çirkin yüzündür. Yaşlanmak, kuvvetin azalmaya başlaması, ölmek. Esas hayatın ahiret olduğunu anlatan birer ipucudur. (s. 121) Eşitlik her zaman adalet değildir. Cenab-ı Hakk’ın muhakemesi ve hesabı her bir ferde özeldir. “Allah her şahsı ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” (Bakara, 286) Herkes kendi bulunduğu şartlara göre imtihan olmaktadır. (s. 123) Kabe bir istikamet noktasıdır. (s. 131) Hz Adem’e secde, Allah’a ifa edilecek secdenin bir işareti, bir merkezî noktası olması durumudur. Kâbe içinde vaziyet aynıdır, Allah’a gerçekleştirilen secdenin istikamet noktasıdır. Kâbe birliği sembolize eder. (s. 132) Zekât, infak, sadaka, filtre, vakıf, kefaret ve benzeri ibadetlerle zenginden fakire doğru maddi akış sağlayan ve bunu ibadet niyeti ile gerçekleştiren İslam’dan başka bir nizam var mıdır? (s. 134) Bazı âlimler mucizelerin insan için ilim ve teknik bahsinde bir ufuk çizdiğini söylemişlerdir. (s. 136) İslamiyet’te erkek ve kadın eşit değil, adalet dengesi içindedir. (s. 139) Kadın ve erkek yaratılışta ve fıtratta eşit değildir. Birbirlerini tamamlar vaziyettedir. (s. 140) İslam yaratılışta var olan farklılığı kadın ve erkeğin hak ve vazifelerine yansıtmıştır. (s. 141) Hz Ayşe validemizin 300 kadar talebesi olmuştur. Osmanlı’da kadınlar tarafından kurulan binlerce vakıf vardır. (s. 142) Endülüs Müslümanlarına ağır zulüm ve işkenceleriyle bilinen Kastilya kraliçesi İsabella, tarihe ‘Kirli İzabella’ diye geçmiştir. Çünkü yıkanmak ve temizlenmek dünyaya değer vermektir onun nazarında. Ömrü boyunca sadece iki kez yıkanmıştır. (s. 149) Hollanda gibi bazı ülkelerde kilise iki erkeğin nikahını kıyıyor. (s. 150) Kaparot ayininde Yahudi kişi bir tavuğu başının üzerinde üç kere döndürür, böylece günahları o hayvana geçer, sonra o hayvanı keserek günahlarını yok etmiş olur. (s. 151) Hristiyanlıkta da, ruhban sınıfı günahları çıkartmaktadır. (s. 152) İslam’da günahları affeden sadece Allahu Teâlâ’dır. Son nefese kadar Allah’a istiğfar ve ilticaya devam edilir. (s. 153) Din yaratılış gayesini idrak etmemizi sağlar, kundak ile kefen arasını tanzim eder. (s. 157) İslam, barışı esası almıştır. Ancak fitne ve zulümlere mani olmak için savaşı da onaylamıştır. Fakat ona da hak ve hukuk kuralları getirmiştir. (s. 164) İnsaf ile tarihi gözden geçirenler, Müslümanların savaş hukukuna uyduğunu, fethedilen bölgelerdeki halkın sevincini, din ve vicdan hürriyetini, yaşanan huzur ve saadeti inkar edemez. (s. 165) Kapitalist, sosyalist, faşist ve Siyonistler dünyayı kan gölüne dönüştürmüşlerdir. Dünya Savaşının en ufak bir dini sebebi var mıdır? Hitler’in, Missolini’nin herhangi bir dini gayesi var mıydı? Stalin’in bir dini var mıydı? Atom bombasını dindarlar değil, demokrasi, insan hakları gibi mefhumları dava eden ülkeler kullanmışlardır. (s. 168) Kişilerin şahsiyetlerini aşağılamak doğru değildir, nefisleri tahrik ile hakikatin nuru gönle doğmaz. (s. 179) Peygamberimiz panayırlarda, Hac zamanlarında, Taif’in çileli yollarında daima müşriklerle muhatap oldu ve onlara İslam’a anlattı. Haliyle, söylemleri ve her şeyiyle daima tebliğde bulundu. (s. 181)
Cevap bekleyen sorular: Senin diğer canlılardan farklılığını hissedebiliyor musun, her şey öylesine de rastgele mi, sayısız varlığın birbirinden farklı katrilyonlarca rızkını kim tedarik ediyor? Bir sahnede iki farklı piyes oynasa birbirine karışıyor; bak bu alem sahnesine milyarlarca piyes aynı yerde oynanıyor. (s. 182) Yazın sulu karpuz, kışın C vitaminli portakalı kim yaratıyor? Kar kalktığında cesetler manzarasıyla karşılaşmıyoruz, bunu ayarlayan kimdir? ‘Antropik prensip’ kimin eseridir? (s. 183) Varlığın mana ve gayesini bildirmeyen bir eğitimden tatmin olabiliyor musun? (s. 184) Deizm ölüm için, ölümden sonrası için ne söyleyebilir? Adaletin yerini bulmadığı haksızlıklar öylece kalmalı mı, yoksa bir gün hak yerini bulmalı mı? (s. 185) Hak din olmadan ahlak olur mu? Akla dayalı ahlakta insanlığın ittifak etmesi mümkün müdür? Hani kapitalistlerin vaad ettiği bolluk, huzur? Kapitalizm ve komünizmden insanların en ufak bir umudu kaldı mı? (s. 186) Kürtaj kimilerine göre hak ve hürriyettir. Cinayeti haklı olarak gören bir ahlak kabul edilebilir mi? Cinsi sapkınlıklara hürriyet namına yol veren hatta teşvik eden akıl savunulabilir mi? Birleşmiş Milletler’de 5 vetocu ülke, kayırmak istediği ülkelerin zulmüne koruyucu oluyor. Bu idarecilerin hepsi materyalist, hümanist, kapitalist veya sosyalist zihniyet sahibidir. Çevre tahribatı, nesli tükenen canlılar, kitle imha silahları, sömürgeler; Bütün bunlar akıl ve bilim temelli dünyanın eseri değil midir? (s. 187) İnsanın taklidinden de aciz olduğu nice ilahi sanatlar var değil midir? Üç günlük dünya keyfi, ebedi bir ahireti yakmaya değer mi? (s. 188) Karalayıcı ifadeler gerçek bir bilgi sağlar mı? Allah’ın bizden istediği ibadet ve kaidelerin tamamının bizim lehimize, bizim faydamıza olduğunu biliyor musun? Ebedi hayat ile alakalı karar ve tercihlerinde yeterince düşündüğüne emin misin? Yoksa kalabalığa mı uyuyorsun? (s. 189) Hiçbir varlığın başıboş olmadığı bu alemde insanın başı boş bırakılacağını aklın ihtimal veriyor mu? Fizik kanunlarını kim koydu? (s. 190) Bir gün Rabbinin huzuruna getirildiğinde, onu inkar etmiş olmanın bir mazeretini bulabilecek misin? (s. 191) Freud hayatın bütününden sadece bir yanına alıp tamamı ondan ibaretmiş gibi yorum yapmıştır. İslam düşüncesi asla meseleleri tek taraftan ele almamıştır. İslam hayatın her safhasını kuşatmıştır. (s. 197) Ateist ve deistler sanatı sanatkârız kabul ederler. Niçin yaratıldık, nereden geldik, nereye gidiyoruz, niçin? (s. 201)
Osman Nuri Topbaş, Aklın cinneti Deizm
.
Sorun kalmasın
Kitabımız teknik bir kitap değil, gençler uzun uzun izahları, teknik dili sevmedikleri için cevapları tutabildiğimiz kadar kısa tutmaya ve sade bir dille ele almaya çalıştık. (s. 13) Evrenin oluşum aşaması yanında mevcut düzen yüzyıllardır nasıl sağlanıyor? (s. 15) Bir kitap yazarları, tasarımcıları, matbaacıları olmaksızın kendiliğinden var olabiliyor mu? Yaratıcının var olduğu inancı insanın fıtratına yerleştirilmiş bir duygudur. (s. 16) Çünkü burada insanların anlaşarak bir şeye inanmaya dair aldıkları bir karar yok. Uzay boşluğunda bulunup, devasa bir kütleye ve enerji çekirdeğine dönüşen şey nereden geldi? Bilim, yokluktan varlık elde edemeyeceğini kabul etmektedir. (s. 17) Hayatta tüm patlamalar yıkımlara, kaoslara sebep olurken bu nasıl bir patlamaymış ki, muhteşem evrenin oluşumuna sebep olmuş, bin yıllardır hassas dengeleri kurgulayabilmiş? Patlama denen şey, belli bir zekaya sahip midir ki. (s. 18)
Kelami deliller
Hudûs delili: Evren sürekli değişiklik gösteriyor, her değişiklik gösteren şey de sonradan var edilmiştir. O halde, alemde sonradan var edilmiştir. Alemin sürekli değişikliğe maruz kalır, çocukluk, gençlik ve yaşlılık gibi. (s. 21) İmkan delili: Yaşadığımız alemin var olması zorunlu olan bir şey değildir. Bu alemin varlığını yokluğuna tercih edecek bir zat gereklidir. Gaye ve nizam delili: Bunca muhteşem dengelerle ve düzenlerle donatılmış evrenin bir gayesi yok mudur? Niçin bu hayattayız, evrendeki maddelerin doğası entropiye meyilli iken, bu nizamı takip eden bir varlık olmalıdır ki evren mükemmel işlesin, O da Allah’tır. (s. 24) İlk muharrik delili: Bir nesne durağan ise bir etki olmadığı sürece harekete geçmez. (s. 25) Hareketi ilk olarak kim vermiştir. Antropolojik deliller: insanların çeşitli yönlerini inceleyen bilim dalıdır. Atomik ve çeşitli hücrelerin sayısı sayılamayacağı kadar çok ve hareketleri kavramayacak kadar fazladır. (s. 26) Kozmolojik deliller: Evren bilimini ifade eder. Galaksiler müthiş bir ahenk içinde, hassas dengede devam ediyor. (s. 29) Zoolojik deliller: Hayvanları inceleyen bilim dalıdır. (s. 30) Sitemizde, ‘Allah’ın varlığının ispatı’ adlı yazıda bu konuda bol örnekler bulunmaktadır. Bal arıları, yarasalar, kangurular, yaratmadaki kudret ve nizam’ı gösterirler. İnsanın hayatını zor anlarında ortaya çıkıveren sığınma içgüdüsü de, bir ispattır. (s. 32)
Dinsiz toplum yoktur, dinin düsturları insanın vicdanı hislerini de olgunlaştıran düsturlardır. (s. 38) İntihar vakalarının en fazla olduğu ülkeler, bilim ve teknik açısından en gelişmiş ülkeler olabilmektedir. (s. 41) Ateizm taraftarlarına, bireyler arasında koca bir ‘hiç’i vaat etmektedir. İslam Müslümanlara bu hayatta bulunmasının amacını öğretir. Bilimsel noktada hayli mesafe kat eden ülkeler, fakir ülkeleri sömürmek ve fiilen işgal etmek teşebbüsünden geri durmuşlar mıdır? (s. 42) ABD ve Avrupa ülkelerinde mevcut düzen sömürü sistemi ile ayakta durmaktadır. Akıl dediğimiz şey de Göreceli bir kavramdır. Herkesin aklı, kendine göre doğruyu göstermektedir. (s. 44)
Akıl sağlam bir zemine oturtulduktan sonra insanı selamete çıkarabilir. Dinsizlik bedenin ihtiyaçlarının normal çizgide neler olduğunu bilmediği için sağlığına da zarar verir hem de ruhu inkar ettiği için insanı yaşarken ölü hale getirir. (s. 45) Seküler kesimin ruh açlığına örnek olarak yoga yönelimi misal verebiliriz. (s. 46) A. Comte, insanlığın tarihini üç devire ayırır: Fetişizm, çok tanrıcılık ve tek tanrıcılık. Kendisi de bir din kurgular ve formüle ettiği din, ilahsız, seküler hümanist bilim dini, kısaca, ‘insanlık dini’ de başarısız olmuştur. (s. 52) Dinin insanlar tarafından icat edilmiş bir şey olduğu iddiası tamamen bir varsayımdır. Öncesinde hocası Tylor’un monoteizm görüşünü benimseyen Andrew Lang, sonrasında ilkel halklarda atalar kültürüne de doğa kültürüne de rastlamadığını söylemiştir. (s. 53) Dinin kaynağının korku, tabiatta karşılaştıkları bazı olayları anlamlandırabilmek için dini icat ettikleri iddiasına cevaplar: Bu tezin belgelendirilmesi kesinlikle mümkün değildir, ümit ve korku dinin kaynağı değil, fıtratta var olan din duygusunun gelişme sebebidir, din olmasaydı insanoğlu ibadet etme yolunu aramazdı, toplumu ayakta tutan dinin ta kendisidir. (s. 54) Dinin kaynağı korku olsa idi, ilerleyen zamanla olayların mahiyeti anlaşıldıkça insanların dinsiz kalmaları gerekirdi. (s. 55) “Kendilerine kitap verilenler aralarındaki kıskançlıktan ötürü anlaşmazlığa düştüler.” (Bakara Suresi, 213)
Din afyon mudur? Marks’ın düşüncesinde din bir sebep değil sonuçtur. (s. 64) Kastımız Mars’ın bu sözünü dinin tüm kötülüklerin kaynağı olduğu şeklinde anlayan yeni ateist kesimin anlayış sığlığını ortaya koymaktır. (s. 65) İslam, mazlumun hep ezildiği bir ortamda, zalimin elinden gücü teslim almayı hedeflemiş ve bunu başarmıştır. Müslümanların o günün burjuvazisine boyun eğmemişlerdir. (s. 67)
İslam, insanların malını haksız yolla ele geçirmeyi yasaklar. (Bakara suresi, 188); ‘Adaletli olun’ der. (Maide Suresi 8); Tabiata karşı bizleri duyarlı olmaya çağırır. (Ahmet bin Hanbel, Müsned, XX/251, no:12902); ‘Hayvanlara güzel davranmayı şiddetle emreder.’ (Buhari, Kitab-ül Musakat, No: 22 36, Müslim kitabı Selam No 22 42)
Adına ‘gönüllü kölelik’ dediğimiz bu sistemde, her biri birer afyon olan futbol, alışveriş, eğlence ve kadının modernlik, özgürlük, meşhurluk, cinsel objeye indirgendiği bu ortamda gidişata dur diyebilecek tek unsur olan dine ‘afyon yakıştırması’ yapılması ancak, ‘akıl tutulması’ ile ifade edilebilir. (s. 69) Din komünizm ve Kapitalizm ile mücadeleyi esas edinmiş kendine özgü ekonomik sistemi olan bir müessesedir. (s. 70) Günümüz dünyasında bir afyondan bahsedilecekse o da bu sömürü düzenini süsleyen insanları modern köleler haline getiren medya kuruluşlarıdır. (s. 71)
Savaşların sebebi faşizm, sömürü, petrol gibi nedenlerdir. Dinin demode olduğunu savunan ülkelerin birbirlerine savaş açtıklarını görmüyor muyuz? (s. 74) İslam astronomiye, paleontolojiye, jeomorfolojiye, zoolojiye, arkeolojiye teşvik eden bir dindir. (s. 78) Müslümanlar tarihte nice icatlara imza atmışlardır: Kaf Suresi 6. ayet; Ankebut Suresi 20. ayet; Ğaşiye Suresi 20. ayet; Nahl suresi 66. ayet; Rum Suresi 9. ayet.
Hiç bir inanç sistemi, mensuplarının zaafları üzerinden sorgulanamaz. Bilim adına yalan söylenen bilim adamlarının sahtekarlığını bilime mal edebilir miyiz? (s. 80) Mekke müşriklerinin ileri gelenleri İslam’a karşı takındıkları olumsuz tavrın benzerini bugün hayli fazlasıyla görmekteyiz. Zira o günde İslam menfaatleri için ciddi anlamda bir tehdit idi bugün de. (s. 84) İslamofobinin önündeki en büyük engel dün de bugün de ‘güzel temsil’ olmuştur ve olacaktır. (s. 85) Avrupa, Osmanlı’nın Avrupa’da Hıristiyanlara yapmadığı zulüm ve asimilasyonları Müslümanlara reva görmeyi vazife saymaktadır. (s. 86) Batı, Hıristiyanlığı benimsediğimden dolayı İslam’a sonsuz bir kin beslemektedir. (s. 88) Korkular önyargılarla doğrudan ilişkilidir. (s. 89) İslamofobi, Müslümanların siyasi alanda düşmüş oldukları zayıflıktan kaynaklanmaktadır. Dağılmışlık kendimizi ifade edememe, başkalarının karalamalarının önünü açmıştır. (s. 90) Islamofobi, Batı’nın İslam’ı kendi istediği şekilde insanlığa tanımlama çabasıdır. (s. 91)
Allah’ı kim yarattı? Güneş ışığını kimden, nereden almaktadır? Peki su ıslaklığını neyden/kimden almaktadır? (s. 94) Yazılım ile onu üreten kişiler arasında neredeyse hiçbir benzerlik yoktur. (s. 95) İhlas Suresi, 1-4: “O Allah doğurmamış ve doğurulmamıştır, O’nun hiçbir dengi yoktur.”
Allah varsa neden onu göremiyoruz? İnsan gözü, ışınların sadece % 2.5 kadarını görebildiği belirtilmektedir. Allah’ın görülmemesi, var oluş amacımıza da uygundur. İmtihan edilmek için gönderilmişiz, görülen bir şeye imtihanda olmaz. (s. 99)
Allah kaldıramayacağı bir taş yaratabilir mi? Kaldıramayacağı bir taş olan zatın Allah olması mümkün olabilir mi ? (s. 101)
Bizle alakalı işler iki kısma ayrılıyor. Kendi elimizle olmayarak gerçekleşen işler. Tırnaklarımızın büyümesi gibi. İkincisi ise, bizzat kendi tercihimizde yaptığımız işler. (s. 104) Bize bir irade vermiş olduğuna göre Allah’ın bizi bu irade üzerinden imtihan etmesinde şaşılacak ne var? İmtihana tabi tutmak için gerekli olan şey bu irade değil midir? (s. 105)
Allah bana sormadan beni niçin yarattı, bu zülüm değil midir? Her türlü güzelliğinden istifade ettiğiniz, asla ölmek istemediğiniz bu hayatta sıra bazı sorumluluklara gelince mi ‘Ben dünyaya kendi tercihimde gönderilmedim’ diyorsunuz? Neydik? Bir hiç…Varlığımız bir nimettir, asıl bu hayata ne için gönderildiğimizi, burada bulunma gayemizin ne olduğunu araştırmalıyız. (s. 110) Ben isteğimle gelmedim… Bir şeyin sorulabilmesi için önce var edilmesi gerekir. Ben var olmak istemiyor olsaydım bile ‘var’ olmam gerekirdi. Var olmadan tercih etmem söz konusu olamaz ki? Soru tutarsızdır. (s. 111) Şunu sormalı insan kendine, ben bu varlığı hak edecek ne yaptım ki, Allah bana bu nimeti verdi? İnsanoğlu ‘Ben’ diyebilmesini borçlu olduğu varlığını sorgulamaktadır. Varlığını sorgulamak yerine varlığını anlamlandıracak şeylerin peşinde koşmalı insan. (s. 112) İnsan neden hayatını zayi ettirecek taraflara yönelir, niçin sadece bu hayatta cehenneme atılmak için göndermişiz ve iradelerimiz elimizden alınmış gibi bir tablo çizmeye gayret eder? İnsan hayatını ebedi mutluluğa çevirmeye çalışmalıdır. Zulüm, başkasına ait olan bir şey de tasarruf yapmaktır. (s. 113) Cenabı Hak, insanın varlığını yokluğuna tercih ederek onu yaratmıştır. Allah için başkasına ait bir şey olmayacağı için, insanı var etmesi asla zulüm olmayacaktır. Ateist var olmadığına inandığı bir yaratıcının onu var etmeden önce kendisine sormasını beklemesi mantıksızdır. (s. 114)
Allah neden günah işlememize engel olmuyor? Cenab-ı Hak iyiyi de kötüyü de yaratmıştır ve bizleri her ikisini de tercih edebilme iradesi vermiştir. İmtihan edilen insanın kaybetmiş olmasının sebebi kötünün varlığı değil, kötüyü ‘tercih etmiş’ olmasıdır. (s. 118)
Allah’ın ibadet etmemize ihtiyacı var mı? Bir hoca talebesinden iyi ders çalışmasını isterken, kendisi ihtiyaç duyduğu için değil talebesi muhtaç olduğu için bunu ondan ister. (s. 121) İbadet etmemiz, menfaati yine bize dönen bir iyiliktir. Bugün insanların dünyevi imkanlara sahip olsalar bile, ruhi bunalım yaşadıkları bizzat gördüğümüz bir durum değil midir? Esasen bunun sebebi bedenin ve ruhun kullanım kılavuzuna göre kullanılmamasından kaynaklanmaktadır. (s. 123) “Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez. Sizi tertemiz kılmak, size nimetini tamamlamak ister. Umulur ki şükredersiniz.” (Maide Suresi, 6. ayet) Bir şeyi üreten kişi, onun nasıl kullanılması gerektiğini en iyi bilen kişidir. (s. 124)
Yaratıcı kötülüklere neden müsaade ediyor? Bu problem yeni bir problem değildir. (s. 126) “…Tanrı hem güçlü hem iyi ise neden kötülük var?” der. (David Hume, Din Üstüne,(Trc. Mete Tuncay) İmge Yayınları, Ankara, s.209) Naturalist ve modernistler, kötü olan bir olaya sadece atomların yer değiştirmesi açısından bakabilirler. (s. 127) Hani siz fizikten öte bir gerçek tanımıyordunuz? Size göre bir depremin, fay hatlarının kırılmasından başka ne gibi bir izahı olabilir? Kötülük göreceli bir şeydir. Zira size göre kötü olan bir şey başkasına göre pekala iyi, hatta bir fırsat bile olabilir. Hasta olan bir kişi için bu durum kötü, doktor için bir iş fırsatıdır. Hastalık ahirette inanan bir kişi için günahların affedilmesi için bir fırsattır. (s. 128) Bir şeyin kusurlu olması amacına uygun kullanılmasıyla anlaşılabilecek bir şeydir. (s. 129) Ateistler, bugün kusurlu olarak niteledikleri şeylerin ne kadar var oluş amaçlarına vakıf olduklarını test ettiler mi? Ateistlerin kusur olarak gördüğü şey, tam da onun var edilmiş amacı olabilir. Aynanın arkasının karanlık olması misali. Karanlık, aynanın varlık amacıdır. Siyahlık kusur değil, lüzumludur. (s. 131) Bakara, 155: “Andolsun ki sizi biraz korku ve açlık, mallardan, canlardan ve ürünlerden biraz azaltma, fakirlik ile deneriz. Ey peygamber sabredenleri müjdele.” Bu dünyada imtihan olunmak için varız, imtihanlardaki yanlış şıklar doğruyu bulabilmemiz için bir fırsattır. (s. 132) Bir şey eğer amacına hizmet etmiyorsa, kusurlu ve kötü sayılabilir. Nimetlere ulaşabilmek için belli bedellerin ödenmesi gerekiyor. (s. 133) ‘Eşya zıttı ile bilinir’ diye bir kural vardır, kusur olmasa kusursuzluğum bilemeyiz, hastalık olmasa sıhhatin, ölüm olmasa hayatın kıymeti bilemeyiz. Tekdüze devam eden halin insan tarafından kıymeti bilinmez. Hastalık insana, bedenlerinin kendilerine ait olmadığını, Allah’a muhtaç olduklarını öğretir. Ölüm ise, lezzetin fani olduğunu öğretir. Hiçbir şey boş, anlamsız değildir. (s. 134) Sıkıntı olmasa, cennetin rahatlığını cehennemin çetinliğini anlayabilmemiz mümkün olmaz. (s. 135) Allah, imtihan gereği verdiği nimete göre de insana külfet yüklemiştir. (s. 138) Dünyada her kulun farklı imkanları vardır. Dünyada sadece keyif yapmaya gelmişiz gibi bir havaya bürünmek, kendimizi kandırmak olur. Dünya bu maksatla yaratılmış olsaydı hastalık, fakirlik bu dünyada olmazdı. (s. 139) Allah vermediği mal üzerinden fakiri zekatla mükellef kılsaydı, adaletsizlikten bahsetmek mümkün olabilirdi. (s. 140)
Ahiretin sonsuz olmasını aklım almıyor. İnsanın hiç alışkın olmadığı ‘sonsuzluk’ kavramını yüzde yüz anlayabilmesi mümkün olmayabilir. (s. 141) İnsan bu alemdeki her şeyi anlamış mıdır? Bilimin yaptığı şey, merhalelerin nasıl oluştuğunu izah etmektir. Peki bu düzenekleri kim ayarlamış ve böyle işlemesini sağlamıştır? (s. 143) Anne karnındaki bir bebeği düşünelim. Onunla konuşup şöyle diyebilsek, ‘Burası senin asıl hayatın değil, öyle bir aleme gideceksin ki o alemin ömrü burası gibi kısa değil, gideceğin alemde görkemli bir gök kubbe, çeşitli yiyecekler içecekler var. Bebeğin yaşadığı alemin şartlarına göre, bu dünya hayatının anlayabilmesi mümkün olur mu? Elbette ki olmaz ve bu doğal bir şeydir. Şu an içerisinde bulunduğumuz hayata nispetle, Ahiret hayatı ile ilgili anlatılan şeyler de bizim için böyledir. (s. 144)
Kafirlere sonsuz cehennem cezası adalet mi? Ceza’nın büyüklüğü, nimetin büyüklüğüne göredir. Bakara suresi, 29. ayet: ” O, yerde ne varsa hepsini sizin için yarattı.”; Nahl suresi, 12. ayet: “Güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi.” (s. 148) Güneş nimetine karşılık gelebilecek bir para henüz hayal hazinemizde bile yoktur. (s. 150) Bugün toplu katliam yapılması belki birkaç saniye olacak kadar kısa süreli bir eylemdir. Bugün bir insanı öldürmenin cezası birçok hukuk sisteminde ömür boyu hapistir. Müebbedin manası, ‘ebedi kılınmış’ demektir. Yani varsayalım ki bu cinayet işleyen kişinin ebedi yaşam durumu olsa, bir daha hapisten çıkması mümkün değildir. Birkaç saniyelik bir fiile ebedi ceza vermek neden? Nedeni açık: Suçun büyüklüğünden… Allah ebedi yaşayacak olsalar bile kafirlerin iradelerini imandan yana kullanmayacaklarını bildiği için onlara ebedi cezayı müstahak görmüştür. (s. 151)
Diriliş olacaksa neden ölüyoruz? Haramlara, kötülüklere karşı elimizde mühim bir siperdir ölüm. Burada yaptıklarımızın karşılığını göreceğimiz, uhrevi hayatta geçiş için önemli bir merhaledir. Yaptıklarımızın hesabını vereceğimiz ölüm dışında başka bir sebep olsaydı, bu durumda da insanın aynı soruyu o sebebe dair de sormayacak mıydı? (s. 154) Mesela, 60 yaşına geldiğinde kesin öleceğini bilen 10 yaşındaki bir çocuk bile rahat olamaz 50 yıllık bir ömrünün olması bile onu teskin edemez, en güzel düzen Allah’ın kurduğu düzendir, ölüm bitiş değildir. Bir siper, bir vaizdir. Hakiki diri olmak, bu hayatı imanla yaşamaktır. Bu yüzden Kur’an-ı Kerim (Enam Suresi, 122. ayet) kafirleri diri olarak saymaz. (s. 155)
Allah Kur’an’da niçin ‘Biz’ diyor? Türkçede ‘siz’ ifadesi bir saygı manası içeriyorsa, Allah’ın ‘Biz’ ifadesinde de azametine vurgu vardır. Bu iki ifade arasında çelişki bulunduğunu iddia etmek, edebi zevkten mahrum kalmaktır. (s. 158) Cenabı Hak, melek gibi vazifelileri de dahil ederek ‘Biz’ buyurmaktadır. Bunun dışında, zatından bahsettiği ayetlerde ise ‘ben’ buyurmaktadır. (s. 159)
Allah niçin mahlukatı 6 günde yaratmıştır? ‘Gün’ diye tercüme ettiğimiz kelimenin aslı ‘yevm’ Arapça’da ‘güneşin doğuşundan batışına kadar olan zaman dilimi’ manasına geldiği gibi, ‘ne kadar zaman olursa olsun herhangi bir vakit dilimi’ anlamında da kullanılmaktadır.(Rağib el- Isfehani, el-Mufredat fi Garibil Kuran, Darul Kalem, Dımeşk, Beyrut, 1412, Baskı: I, s. 894) Allah’ü Teala insan neslinin çoğalmasını da doğal olarak bir sebebe bağlamıştır. Adem ve İsa Aleyhisselam dışında. (s. 166)
Hz. Adem’in çocukları konusu Adem, bir batındaki kızla diğer batındaki erkeği evlendirirdi. Kabil kız kardeşiyle evlenmek istedi. (s. 174) Allah insanlığın çoğalmasını -onları yoktan var ettiği gibi- topraktan yaratmakla da devam ettirebilirdi. Sadece akıl zaviyesinden olaya bakacak olursak, nikah yoluyla meydana gelen ilişki ile zina yolu ile yapılan cinsel ilişkinin farkını ne ile ortaya koyabiliriz? (s. 177)
Allah önceki kitapların tahrif edilmesine niçin müsaade etti? Önceki kitaplar sadece belli kavimlere özel olarak indirilmiştir. Evrensel tarafları yoktu. Çünkü bir peygamberden sonra başka bir peygamber gönderilerek insanlar ardı sıra uyarılıyorlardı. Kur’an ise tüm insanlara gönderilmiştir. (s. 183) Dünya dışında hayatın imkanından bahseden ayetler (Şura suresi, 29. ayet İsra suresi, 44. ayet) mevcuttur. (s. 186)
İslam’a göre dünya düz müdür? “O Rab ki, yeri sizin için bir döşek yaptım.” (Bakara suresi, 22. ayet) Bizzat bu ayetin kendisi Fahruddin Razi (Razi, Mefatihul Gayb III, IV/164) ve Beyzavi (Beyzayi, Envarul Tenzil, I/55) gibi müfessirler tarafından dünyanın yuvarlak olduğuna delil getirilmiştir. “Ve ardından yeryüzünü düzenleyip yaymıştır.” (Naziat, 30) ayeti kelimesindeki ‘dehâhâ’ kelimesi Fahruddin Razı tarafından şöyle izah edilmiştir: Bu kelime köken olarak dünyanın yuvarlak olduğunu göstermektedir. (Razi, Mefatihul Gayb, XXXI/46) Zümer, 5.ayette, “Gökleri ve yeri hak ile (yerli yerinde) yaratmıştır. Geceyi gündüzün üzerine sarar; gündüzü de gecenin üzerine sarar.” ayetinde geçen ‘yükevviru’ kelimesi ile türkçede kullanılan küre kelimesi aynı kökten gelmektedir. Bu kelime Arap dilinde, “yuvarlak bir şeyin etrafına bir şey sarmak” anlamına gelmektedir. (s. 196)
Dünyanın ömrü 7000 sene midir? Kaynaklarda yer alan her rivayet, sıhhat durumu incelemeksizin İslam’a mal edilemez. İbni Kesir, Hz Peygamberin kıyametin vaktini belirttiği hiçbir rivayetin sabit olmadığını, sadece alametlerinden bahsettiğini söylemektedir. ( İbni Kesir, en-Nihayet,1/26) Sehavi’de, ahiretin vaktinin beyan edildiği her rivayetin ya aslının olmadığı ya da sabit olmadığını (kesin olmadığını) beyan etmektedir. (Sehavi, el Makasidül Hasene, I/693) Şevkânî, “Nebi’nin vefatından sonra kıyamet gününe kadar bin sene geçmeyeceği” hadisi hakkında İmam Nevevî’nin, “Bâtıldır, aslı yoktur.” dediğini zikreder. (Şevkânî, Fevâidu’l-Mecmû‘a, s. 509) Reşid Rıza da “Bu ummetin ömrü de 1500 senedir” haberlerinin İsrailiyat olduğunu söyler. (Rızâ, Muslih ve Mukallid, s. 58) Cibril Hadisi’nde de Hz. Peygamber, kıyametten bahisle: “bu meselede kendisine sorulan, sorandan daha fazla bir bilgiye sahib değildir” (Buhârî, İman 1; Muslim, İman 1) buyurur. Hadisçiler, dünyanın ömrünün 7000 sene olup Hz. Peygamber döneminin son bin seneyi içine aldığı şeklindeki rivayetleri asılsız kabul etmişlerdir ( Ali el-Kārî, el-Esrârü’l-merfûʿa fi’l-aḫbâri’l-mevżûʿa, s. 452-454) Bu hadis doğru olsa idi, kıyametin saati de bilinmiş olacaktı. Ama bu Kur’an’a aykırıdır! Kur’an-ı Kerim, birçok ayeti size Kıyamet saatinin Allah’tan başka kimse tarafından bilinmeyeceğini beyan etmektedir. Araf 187: “Sana kıyameti, ne zaman gelip çatacağını soruyorlar. De ki: Onun ilmi ancak Rabbimin katındadır.”
Evren tesadüfen mi oluştu? Proton’un kütlesinin elektronik kütlesine oranı 1836/1 oranında olmamış olsaydı, bu evrende canlılığı mümkün kılan uzun moleküllerin oluşması mümkün olmazdı. Karbon oksijen hayatın devamı için en önemli atomlardır. Karbonun oksijen atomunun rezonansına oranı yüksek olsaydı oksijen olamayacaktı, düşük olsaydı karbon yetersiz olacaktı. Böyle hassas bir ayar tesadüfen oluşacak öyle mi? (s. 200) Jüpiter’in dünya’ya olan uzaklığı, atmosferdeki ozon düzeyi, yer kabuğunun kalınlığı, toprak kükürtünün miktarı, galaksiler arasındaki uzaklık vesaire hepsine baktığınızda, en hassas şekilde tam kıvamında olan bir denge göreceksiniz. (s. 201) “Allah’ın yaratışında hiçbir uygunsuzluk göremezsiniz.” (Mülk suresi, 3-4) Madde entropiye meyillidir. Yani sonu kaosa, düzensizliğe gider. Her şey bir yöneticinin kendisini düzene sokmasına muhtaç bu alemde. Bu dengeler tesadüfen devam etmiyor Bilakis bu dengeleri devam ettiren yasalar var, yasalar bir düzenin devam etmesinde ancak sebep olabilir, düzeni oluşturamazlar. Bir tasarımcıya ihtiyaç vardır, cümlelerin oluşabilmesi için belli kurallar var. Birisi sorsa cümleleri kim yazdı, dil kuralları diyebilir misiniz? (s. 202)
Evrende Kaos mu var düzen mi? Ateistler evrenin belli bir düzeninin olmadığını, olayların karmakarışık olduğunu, böyle bir evrenin yaratılmış olamayacağını ispatlamak istemektedirler. Yırtıcı hayvanların avlanmasının, güçlünün zayıfı ezmesinin var olmasını, yıldızların patlamasını örnek göstermektedirler. (s. 205) Biz farkında olmasak bile, hemen her şeyi evrendeki düzen sayesinde yapabiliyoruz. (s. 206) Kaos düzenin tersidir, kaosta bir adım ötesini tahmin edebilmeniz mümkün değildir. Yıkım, yeni yapımlar için bir ilk adımdır. Yıkım düzenin bir parçasıdır. Her şeyi defalarca denememiz neticesinde aynı sonucu alıyorsak, burada bir kaosta nasıl bahsedebiliriz. (s. 207) Matematiksel formüllerin var olduğu, bilim yapabildiğimiz bu evrende nasıl kaostan söz edebiliriz? Şunu unutmayalım kaosta kanun olmaz, kaosta olaylar formüle edilemez. (s. 208) Astronomların güneşin yıllar sonra ayın hangi günde tutulacağını hesaplayabilmeleri, evrendeki düzen sayesinde mümkün olmaktadır. Biyoloji baştan sona bir düzendir. Üç milyar baz içeren DNA’nın kendini kopyalayabilmesi ve düzenli şekilde protein üretmesi, kaosla yan yana getirilebilir mi? (s. 209) Dünyanın dönme yörüngesinden endişe duyuyor muyuz? Bilim, maddenin belli bir düzen içinde hareket ettiği ön kabulüne dayanmaktadır. Bir yandan bilime sürekli atıfta bulunup diğer yandan evrende düzenin olmadığını iddia etmek komiktir, teknolojiye hakarettir. (s. 210) Psikoloji, matematik, tıpta… tüm ilimlerde bir düzen mevcuttur. En büyük çelişkilerden biri de evrimi savunanların evrende düzenin olmadığını savunanlarla aynı kişiler olmalarıdır. (s. 211) Kaos teorisi bilimsel bir verinin ölçülmesinin önünde engel olan farklı faktörlerin bulunması ve bizim bunları tespit etmeye gücümüzün olmamasıdır. Bir misal, depremi oluşturan fay hatlarındaki harekettir. Bu hareketi sağlayan farklı faktörler olduğu için bugünkü bilim bunları birleştirip çözümleyebilecek bir mekanizma oluşturamamıştır. Burada ölçümü engelleyen farklı faktörleri bizim ölçebilme imkanına sahip olmamamızdan kaynaklanan bir kaos vardır. Deprem, evrende mevcut olan düzen sayesinde olmaktadır. Ortada bize nispetle bir kaos vardır sayfa 212. (s. 212)
Hz Muhammed’in peygamberliğine niçin inanmalıyım? On beş asır öncesine gidelim, putlara tapılıyor, içki su gibi içiliyor, kadınlar satılıyor, zina son derece yaygın, güçlü zayıfı eziyor ve insanlar ölçüsüz, azgınca bir hayat yaşıyorlar. Böyle bir toplum içinde bir kişi çıkıyor ve insanları tek olan Allah’a ibadet etmeye çağırarak, yukarıda saydığımız tüm kötü alışkanlıkları bırakmaya davet ediyor. Bunu yaparken nasıl karşılık göreceğini de gayet iyi biliyor.(s. 215) Öldürülme tehlikesi ile karşı karşıya geleceğinin de farkında. Fakat o, Rabb’inden aldığı emir ile tüm bunlara bakmaksızın vazifesini yapıyor. İşin dikkat çeken yanı, bu zatın davet etmiş olduğu şeyler insan nefsinin arzuladığı şeyler de değil. Aksine nefsin zorlanacağı şeylere davet ediyor çevresini. Oruç var, zina yasak…İnsanların hem nefislerinin hoşuna gitmeyen hem de canlarını kaybetmesiyle sonuçlanabilecek olan bu olumlu tepkiye onları iten şey neydi? (s. 216) Öyle bir cazibe gücüydü ki, mali imkanları ile, askeri gücüyle elde edilemezdi. Bu bambaşka bir şeydi, o kadar başka bir şeydi ki, savaşlarda onun ashabı ona bir zarar gelmesin diye başlarını ona yönelen okların önüne atıyorlardı. Bu o kadar başka bir cazibeydi ki, asırlardır ve bugün milyarlarca Müslüman, hep aynı aşkla bağlanmıştı ona. Müslümanlar sırf o yapmış diye, binlerce sünneti bir askeri disiplin edasıyla yerine getiriyorlar. (s. 217) On beş asırdır tüm Müslümanlar ağızlarını içkiyi sürmüyorlar. İçki bulunan sofraya oturmuyorlar bile. Milyarlarca insan üzerinde oluşturulmuş olan bu etkinin Nübüvvet gücünden başka bir izahı olabilir mi? Bugün sigara kutularının üzerinde bile sigara içmek sizi öldürür yazıyorken pek de etkili olmuyor. (s. 218) Dünyada hiç kimse onun kadar sevilmediği ve sevilmeyecek. Hiç kimse onun kadar takip ve taklit edilmedi, edilmiyor. Bir insan eğer bu durumu kendi gayreti, kabiliyeti, imkanı ile elde edebiliyorsa neden bunlara sahip ve talip olan birçok insan için böyle bir şey söz konusu olmadı. (s. 219)
Niçin tüm peygamberler Ortadoğu’dan gönderilmiş? 124.000 peygamber gönderildiğini biliyoruz. (Hakim, el Müstedrek, No: 2/288, No: 3039) “Her millet için mutlaka bir uyarıcı peygamber bulunmuştur.” (Fatır suresi, 24. ayet) “Senden önce de peygamberler gönderdik, durumlarını sana bildirmediğimiz kimseler de var.”( Mümin, 78) Araplar yazın Şam’a ve kışın da Yemen tarafına yolculuk yapmaktaydılar, Yahudi ve Hıristiyanlardan bu peygamberlerin haberlerini dinlemekteydiler. Kur’an onlarla ilgili doğru haberleri iletmiştir. (s. 223)
Eşitlikte her zaman adalet yoktur. Bilakis adalette eşitlik vardır. İslam kadın ve erkeği fıtratlarına, yaratılış biçimlerine uygun vazifeler yüklemiştir. (s. 225) Peygamberlik vazifesi belli tehlikeleri de peşi sıra getiren bir vazifedir. Peygamberler taşlanmakla, sürgüne gönderilmekle, öldürülmekle tehdit edilmişlerdir. Tarihte birçok peygamber dövülmüş bazen de öldürülerek şehit edilmiştir. Kadınların duygusal tarafı daha ağırdır. Bugün bizler taş ocaklarında, ağır işlerde çalıştırılmakta olan erkeklere nispet yaparak ‘kadınlar niçin bu işlerde çalıştırılmıyor, bu erkeklere haksızlıktır’ diyebilir miyiz. (s. 226) Ağır bir yük olan ve zahiri açıdan tehditler barındıran peygamberliğin kadınlara verilmesini nasıl talep edebiliriz? (s. 227)
İslam’da çok eşlilik “Kimin iki hanımı olursa aralarında adaleti sağlamazsa kıyamet gününde bir tarafı felçli olarak huzura getirilecektir.”( Tirmizi, Kitab-ı Nikah, No: 1141; Hakim, El Müstedrek, No: 27 59) Bir yerde kadınla evlenme söz konusu ise, orada o kadının hakkı vardır. Mihri verilecek. Allah’ın bir emaneti olarak bilinecek, nafakası temin edilecektir. Ömürlerinde onlarca, yüzlerce kadınla gayrimeşru beraber olabilmeyi normal sayıp savunanlar, aile hayatının bir modeli olan çok eşli nikahlılığı eleştirmektedirler. Onlar birlikte oldukları kadını bir şehvet objesi gibi kullanmakta ve bunun karşılığında kadın için hiçbir hak söz konusu olmamaktadır. Bu normal, her şeyi ile sorumluluklarını üstlendiği birden fazla nikahlı eşinin olması anormal öyle mi? (s. 231) Öteden beri Müslüman toplumunda tek eşlilik hep yaygın olan nikah türü olarak gelmiştir. (s. 232) Savaşta nedeniyle erkek nüfusu kimi zaman azalmakta ve kadınlar fazla olabilmektedirler. (s. 233)
Hz Peygamber niçin çok kadınla evlilik yapmıştır? Toplum nezdindeki itibarını hepimiz biliyoruz, bu konumdaki biri şayet zevkini düşünecek olsa en genç kızlarla bile evlenme imkanına zaten sahiptir. Allah resulünü yaptığı evliliklere baktığımızda, Hz Aişe Radıyallahu dışında evlendiği hanımların tamamının dul olduklarını görüyoruz.( Muhammed Ali es-Sabuni, Şubuhât, s. 10) Tek evde olarak geçirip 50 yaşına geldikten sonra bir insan zevk için çok evlilik yapar mı? (s. 239) Hz Cüveyriye, Efendimiz onu serbest bırakınca o Efendimiz ile evlendi. Bunu duyan herkes “bunlar artık Resulullah’ın hısımlarıdır” diyerek esir alınmış herkesi serbest bıraktılar. (Taberi, es-Simtu’s-Semîn, s.198) Hz. Sevde yaşlı birisidir. Zevk için evlenen biri, ilk hanımından sonra yaptığı evlilikte bu denli yaşlı birini tercih eder mi. (s. 240)
Hazreti Aişe ile evliliği On sekiz yaş yaş altı evliliğe kıyameti koparanlar, bunu pedofili suçlu sayanlar hangi hak ve hadle ninelerimizi ve dedelerimizi böyle çirkefçe karalayabilmektedirler. Toplumda sağlıklı aile yapısını tehdit eden tüm unsurları oluşturup desteklemelerine rağmen, 18 yaş altı evliliğin psikolojik sonuçlarından bahsetmektedirler. Bugün 18 yaş üstü evlenip de 2-3 ayda boşuna binlerce çifte de mi yaş problemine takılmaktadır. (s. 246) Nikahlanmak ayrı bir şey, evlenmek ayrı bir şeydir. (s. 247) Hz Ayşe, Hz peygamberden önce Cübeyr b.Mut’im ile nişanlıydı. ( İbni Hacer, el İsabe, VIII/232 ) Sıcak bölgelerinde insanların fiziksel açıdan daha çabuk geliştikleri de unutulmamalıdır. (s. 248) En büyük hikmetlerinden biri, Hz Aişe’nin Allah resulü ile geçirdiği birebir hayatı çok daha iyi nakletmiş olmasıdır. (s. 250) Amerika’daki Rutgers Üniversitesi Sosyoloji profesörlerinden David Popenoe; Bizim çocuklarımızın bugünkü kuşağı şiddet, intihar, uyuşturucu madde kullanımı, evlilik dışı doğumlar, psikolojik baskılar depresyon ve anksiyete alarm düzeyine ulaşmıştır.” (s. 251) demektedir.
Zeynep bintü Cahş ile evlilik meselesi Zeyd, Allah’ın resulünün evlatlığı idi. Sonraları gelen bir ayet, evlatlık uygulamasını kaldırarak herkesin nesep bakımından babası kimse ona nispet edilmesini emretti. Böylece Zeyd’in peygambere nispet edilmesine son verildi. (s. 254) Zeyd, Zeynep’ten boşanmak istediğinde Hz Muhammed, “eşini yanında tut Allah’tan kork” demiştir. Cenabı Hak Hazreti Peygambere kendisinin onunla evleneceğini vahiy yoluyla haber vermiştir. (s. 255) “Allah’ım açığa vuracağı şeyi insanlardan çekinerek içinde gizliyordun” (Ahzap suresi, 37) Bazı İslam düşmanları Hz Peygamberin içinde gizlediği şeyin Zeynep’e aşık olması olduğunu iddia etmektedirler. Bunu aktaran Abdurrahman bin Zeyd bin Eslem yalancılıkla nitelenen bir kişidir. ( Ebu Şehbe, el- israiliyat, IV/323) Ayet bize şunu bildirir: Allah’ın açığa vuracağı şeyi, Allah açığa vurmuştur. Allah’ın bu aşkı açığa vuran bir beyanı var mı? Yok. Zeynep, efendimizin halasının kızıdır. Azatlı köle ile hür ve Kureyşli olan bir hanımın evliliğini ile efendimiz sınıf ayırımını ortadan kaldırmıştır. Evlenme niyeti olsaydı onu niçin ısrarla Zeyd ile evlendirmeye çalışsın ki? Evlenme niyeti olsaydı, ‘eşini yanında tut’ der miydi? (s. 258) Hz Aişe, “Eğer peygamber kendisine vahyedilen şeylerden birisini gizleseydi, bu ayeti gizlerdi” demiştir.(İbni Kesir, II, 3/ 150)
Batı, kadını getirdiği konuma hiç bakmaksızın, İslam’ın kadını aşağıladığı ezberini bugün dahi dillendirmektedir. (s. 261) “Kadını modernleştirmek rahat ettirecek” diye vaat etmiştiniz, feminist zihniyetin kadına verdiği zararı ve kapitalist sistemin kadını nasıl objeleştirdiğine bakalım. (s. 262) Modern dünya toplumlara bütün kötülükleri algı yöntemi ile kabul ettirmektedir . İslam, kadını, küçükken diri diri gömülen, alınıp satılan, köle muamelesi gören, zorla varis olunan, sapkınlıklarda aracı olarak kullanılan ( İbni el Hatim, Tefsiru’l Kur’an’ül Azim, III/902; İbni Kesir, Tefsir, II/239 ) bir ortamdan çekip almış ve ona yaratılış amacına uygun bir misyon yüklemiştir. (s. 263) Kadın serkeşlerin sataşmalarına maruz kalmaması için cilbap giymeliydi. Medyanın özgürlükten anladığı şey kendi havuzuna para akıtma projesine hizmet edecek her şeydi. İslam’ın getirdiği kadına ulaşılmazlık hükümlerini kaldırmak istediler. (s. 264) Anneliği kölelik olarak niteleyenler, kendi çocuklarını ihmal ederek, kreşte başkalarının çocuklarına ders vermesini yere göğe sığdıramadılar. Kocasına hizmet esirlik, patronunun bin türlü nazına katlanmak hürriyet idi. (s. 265) Kadınlara özgürlük dendikçe aileler tarumar oldu. Mahkemeler boşanma davalarına yetişemez oldu. Zina yaygınlık kazandı. Medya organları toplum fertlerine yatak sahnelerini izletip buna teşvik ettiler. (s. 268) İslamî hükümlerin tamamı insanın dünya ve ahiretini düzenlemeye yöneliktir. Günümüz modern kadını, giysisinden yaşam tarzına, bütünüyle İslam dışı mihrakların yönlendirmesi altındadır. Fakat o, bu yönlendirmeyi medyanın süslü göstermesiyle çağa ayak uydurmak olarak benimsemiştir. (s. 269) Kapitalist anlayışın hedeflerinin temelinde para kazanmak vardır. Bu zihniyet, bütün kainatı paraya ulaşabilme aracı olarak görür. Basın kadını tüketime teşvik etmek ve erkekleri de onlara meylettirmek amaçlarını güder. (s. 272) Kapitalist zihniyet, kadını sürekli olarak kendini beğendirme hissiyatına yönlendirmektedir. Moda aracılığı ile gönüllü ve zorunlu bir köle haline getirilen kadını, kendine rol model olarak gösterilen güzellik seviyesini yakalayabilmek için ihtiyacı olmayan şeyleri tüketmeye de adeta zorlanmaktadır. Kapitalist anlayışın dişilikle ilgili söylemi, moda, kozmetik, giyim ve beden endüstrisinin üzerine yoğunlaştı görülmektedir. (s. 273) İlgili ilgisiz her şeyin reklamında kadın figürünü görmek mümkündür, buna erkek ürünleri de dahildir. Cinsellik üzerine kurulmuş reklamların sonucu taciz vakaları artmaktadır. Reklamlarda aşırı kadın sömürüsüne dönüşen cinsellik katkılı gösteriler, kadını bir cinsel objeye indirgemektedir. (s. 274) Günümüz dünyasında kadın teşhir aracı olarak görülmektedir, bunu gizleyebilmek adına içinde ‘özgürlüğüne’ sıkça vurgu yapılmaktadır. Kadını İslam’ın istediği çizgiye getirdiğimizde, ortada ne kadın ticareti, ne reklam sektörü, ne bar-kafe kazancı, ne de medya kanallarının reyting çıkarcılığı kalmaktadır.(s. 275)
Kadın erkek eşit midir? Fiziksel yapısından ses tonuna, Duygu dünyasından düşünce alemine, sahip olduğu fiziksel gücünden suret ve şekline kadar birçok noktada erkeklerden farklı olan kadının, sosyal hayatta kendisine yüklenen misyon açısından erkeklerle eşit olması hangi mantığa sığar? Allah’ın her birine ayrı meziyet ve sorumluluk vermiştir. Allah onlar için fıtratlarına uygun olan şeylerle onları mesul tutmuştur. (s. 276) Kadın ve erkeğin birbirlerinin tamamlayıcılarıdır. Eşitlikte adalet yoktur fakat, adalet de eşitlik vardır. (s. 277)
Kur’an kadınlar için tarla diyerek onlara hakaret mi ediyor? Ayette kadınların tarla olması değil, kocalara hitaben ‘kadınlarınızın tarla olması’ mevzusu bahsedilmektedir. Bu iki durum arasında fark vardır. Ayet, Yahudilerin kadınlar hakkındaki (sapıkça cinsel ilişki ile alakalı) yanlış bir inancını düzeltmek maksadıyla inmiştir. Kocaların hanımlarının ön yoldan olmak şartı ile yapılan cinsi münasebetin her türlü serbest olduğunu ortaya koymuştur. Kur’an bu noktada bir teşbih benzetme yapmıştır. Kur’an, hangi nedenle amaçla teşbihi kullanmıştır, Kur’an hangi maksatla kocaların eşleri olan hanımları tarlaya benzetmektedir? (s. 280) Cinsi münasebet gibi mahrem bir hükmü açık ifadelerle değil de, teşbih içeren üstü kapalı anlatımlarla açıklamaktadır. Burada kadının tarlaya değil “kadının çocuğu dünyaya getirmeye vesile olma durumu tarlaya benzetilmektedir.” Başka bir teşbihte de Kur’an, karı kocanın birbirlerine elbise olduğunu (Bakara, 187) ifade etmektedir. (s. 281) Kur’an-ı Kerim eşlerin cinsel anlamdaki birlikteliklerini ‘dokunmak’ olarak ifade etmesi de bu üslubun bir diğer misalidir. (s. 282)
Kur’an hak kitap mıdır? Müşrikler, Kur’an’ın bir şair sözü olduğunu, Hz Peygamber uydurduğunu, onu bir beşerden öğrendiği iddia etmişlerdir. (s. 284) Sahabe, Kur’an ın cem edilme sürecinde sadece hafızalarına ve kendi Mushaflarına İtimat etmemiş, bilakis toplu bir çalışma ile bunu gerçekleştirmişlerdir. (s. 286) Ayetler Peygamber Efendimiz tarafından namazlarda okunuyordu. Kuran’ın gelecekten haber vermesi Bizans’ın galip geleceğini, Bedir’de müşriklerinin yenileceğini, Mekke’nin fethedileceğini haber vermesi, Allah’ın katından geldiğini göstermektedir. (s. 288) Yasin suresi, 38. ayet: “Güneş kendi içini belirlenen yerde akar döner. İşte bu aziz ve Alim ona Allah’ın takdiridir.” Güneşin sabit durmadığı, bilakis hareket halinde olduğu açıkça söylenmektedir. (s. 290) Hicr suresi, 22. ayet: “Biz Rüzgarı aşılayıcı olarak gönderdik.” Rüzgarlar bitki tozlarını taşımaktadır, bulutların oluşması rüzgarların aşılamasına bağlıdır. (s. 292) Kur’an-ı Kerim 49 yerde akıldan bahsetmekte ve bunların sadece biri müstesna tamamında muzari sıgasıyla kullanılmaktadır; aklı işlevleştirmeye çağırmaktadır. (s. 296)
Salt akıl hakikati bulmada yetersizdir ve asla tek merci olamaz. (s. 297) Akıl ile kalp beraber hareket ettiğinde hakikate ulaşmak mümkün olacaktır. Kur’an’ın kastettiği şey akıl nakil dengesinin gerektiği şekilde kurulmasıdır. (s. 298) Kur’an ‘lüb’ akıldan bahseder, tertemiz akıl. Akıl, hak ile batılın arasını ayırma aracıdır. (s. 299) Mesela Bir ordu ile birlikte kafirlerle Cihad ediyorsunuz, namaz diye de bir ibadet var, beşerin aklına soracak olsak namaz sorumluluğunun düşeceğini, zaten ibadet yapıldığını, İslam’da canı tehlikeye atmanın yasak olduğunu söyleyecektir. Ancak vahye baktığımızda, ordu ikiye bölünecek ve namaz hem de cemaatle ifa edilecektir. Deizm adı altında çalışmalar, faaliyetleri yürütenler bizi herkesin kendi aklına göre hareket ettiği bir din anlayışına davet ediyorlar. Bugün kim tuttuğu yolun ve yaptığı işlerin yanlış olduğu kanaatini taşıyor ki? (s. 301) Hatta insanlar yaptıkları çirkin işleri kendi akıllarınca makul bir zemine de oturtmuş olabilmektedirler. Makuliyetin ölçüsünü kim belirleyecek? Aklın sahih ve salim bir akıl olabilmesi vahyin çizdiği çerçeve içinde kalması ve ona gösterdiği istikamet çizgisini aşmamasına bağlıdır. Vahiy destekli olmayan akıl Şeytan, nefis ve hevanın kontrolüne girip bütün ölçüleri birbirine karıştıracaktır. (s. 302)
Kur’an’da bilim var mı? Kur’an bir bilim kitabı değildir. Kur’an-ı Kerim insanlara, dünya ve ahiretini kurtaracak hakikatleri, yaşama gayelerini öğretmek için nazil olmuş bir kitaptır.(s. 303) Batı bugün teknoloji noktasında ilerlemesini, aeizm propagandasına çevirmiştir. Bilimsel tefsir, vahyi bilimin kriterlerine uyarlama çabası olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilim sürekli kendini yalanlayıp yenileyen bir alandır. (s. 306)
Güneş balçıkta mı batmaktadır? İslam alimleri, ayette geçen ifadenin gerçek anlamda kullanılmadığını zaten ifade etmişlerdir. Ayette, ‘Güneşin yanında bir kavim buldu’ denilmektedir. Güneşin yanında bir topluluk olmadığı zaten bilinen bir husustur. Bu durum tıpkı, denizde yolculuk eden kişinin güneşi, sanki denize batıyormuş gibi görmesine benzer. ( Fahrettin Razi, Mefatih’ül-Gayb, XXI/495) Alimler Kur’an’da yer alan bazı ifadelerin mecazi mana taşıdığını, gerçek anlamanın kastedilmediğini beyan etmişlerdir. Ayette de, “Güneş Kara balçıkta batıyordu denmemiş, bilakis “Zülkarneyn güneşi kara balçık’ta batarken gördü” denmiştir. ( Ebu Said Abdullah Kadı el- Beyzavi, Envaru’t-Tenzil, III/291)
Kur’an’daki tekrarların sebebi nedir? Kur’an-ı Kerim’de bazı kıssaların cümle veya kelimelerin tekrar edildiği hepimizin bildiği bir husustur. İnsanın bilmediği şeye düşman olduğu inkar edilemez bir gerçektir. (s. 311) Tekrar, edebi açıdan pekiştirme amacıyla getirilen bir sanattır. (s. 312)
Müşrikleri bulduğunuz yerde öldürün ayeti ne anlama gelmektedir? Ayetin niçin indiğini, kimlerden bahsettiğini anlam çerçevesinin ne olduğunu bilmeyen bir kişinin bu ayetten müşrik avına çıkılması gerektiğini anlamaması için hiçbir sebep yoktur. Ayet Resulullah ile anlaşma yapıp da bu anlaşmaya uymayan Müşrikler hakkında inmiştir. (İbnül Cevzi, Zâdü’l-Mesir, II/230) Ayette kastedilen Müşrikler, sözlerini bozan ve anlaşmaya rivayet etmemiş olan müşriklerdir. ( Ebu Suud, İrşadü’l-Akli’s-Selim, IV/43 ) İslam tarihi boyunca hiçbir halifenin böyle bir uygulamasının olmaması bir yana şayet ayet böyle anlaşılsaydı tarihte İslam ile yönetilmiş devletlerde sokaklarda müşrik aranmış olması lazım gelirdi. (s. 317)
Gayrimüslim ülkelerde doğanların suçu ne, haksızlık değil mi? Soran kişi, insanı Allah katında mesul tutan şeyin “kafir beldesinin doğmak” olduğunu düşünmektedirler.(s. 319) “Ümmette uyanıncaya kadar uyuyan, akıllanıncaya kadar deli ve buluğa erinceye kadar çocuk mesul tutulmamaktadır.” (Hakim, el Müstedrek, No: 8170) “Biz, bir peygamber göndermedikçe kimseye azap edecek değiliz” (İsra Suresi, 15. ayet) İnsan hidayetini de sapkınlığını da kendisi tercih etmiş oluyor. (s. 322) Allah her iki kulunu da hakkı kabul edebilecek fıtratta yaratmış, her iki kuluna akıl vermiş ve her iki kuluna da peygamber göndermiştir. Her iki coğrafyada doğmuş olan kul da bu hususlarda eşittirler. (s. 323) “Allah her şahsi, ancak gücünün yettiği ölçüde mükellef kılar.” (Bakara suresi, 286.ayet)
Ya Ateistler doğruysa? Ne kaybetmiş olacağız? İnancı sayesinde sağlığını elinden alacak azgın istekleri ile mücadele ediyor, mazluma el uzatıp zalimin karşısında yer alıyor. Kader itikadı sayesinde manevi dünyası daha sağlam oluyor. Daha sağlam bir psikoloji ile bu hayatın zorlukları ile mücadele edebiliyor. Yani bu esaslara inanmayan bir insana nispetle çok daha iç huzuru olan bir şekilde hayat sürüyor. Ateist teori açısından bakınca, yok olup gideceğimiz bir hayat niçin alabildiğince pervasızca yaşamayacaksınız ki? (s. 328)
Dirileceğine inanarak hayatını nezih şekilde yaşamayan hiçbir Müslüman öldükten sonra diriltilmemiş olsa ne kaybedecek? Ancak, ya Müslümanların dillendirdikleri gerçek doğruysa? Dehşet bir azap? Hem de ebedi… Yni sonu yok. Tek başınasınız ve yapa yal mısınız. (s. 329).
Ömer Faruk Korkmaz, Sorun Kalmasın
.
Ateizm ve Deizm Eleştirisi
Ateizm ve deizm eleştirisi birçok disiplini birlikte ele almayı gerektirmektedir. (s. 12) İnsanlar farklı delillerden farklı derecede etkilenebilir. (s. 13) Ateizm, teizm önüne, olmayan veya değil anlamındaki a ekiyle ile oluşturulur. (s. 24) Ateizm, panteizm ve deizmi reddetmektedir. Farklı türleri vardır. Materyalist ve sosyalist politikada kullanılmaktadır. Ateizm 5 gruba ayrılabilir: Mutlak, teorik, pratik, ilgisizler ve ideolojik ateizm. (s. 25) Deizm Latince’deki deus kelimesinden türetilmektedir. Evrene müdahale eden tanrıyı kabul etmezler. Dünya kendi yasalarıyla işlemek üzere bırakılmıştır. Deizm; mono, poli, pan, ruhsal, Hristiyan, bilimsel, hümanistik gibi kategorilere ayrılabilir. (s. 27)
Deizmin ana vatanı İngiltere’dir. Amerika’nın temelleri deizm merkezine atılmıştır. Klasik deistler kilise karşıtıdır ama kendisini Hristiyanlığın bir parçası görürler. Modern deizmde inanılan Tanrı, doğanın tanrısıdır. Modern deistler tek bir yapı halinde bulunmamaktadır. (s. 28) Vahyi, mucizeyi, dini inkâr ederler. (s. 29)
Kötülük problemi: Allah’ın bilmesi insanın iradesini ortadan kaldırmaz. İnsana kötü yol ve iyi yol seçme iradesi verilmiştir. (s. 47) Allah insanları akıl, vicdan, irade gibi kabiliyetlerle donatmıştır. Kitaplar, peygamberler göndermiştir. (s. 48) Evren insanın imtihanına uygun şekilde takdir edilmiştir. (s. 49) Kötülük probleminin çözümünde temel ilke ahirete imandır. (s. 50) İnsanın özgür bırakılması, iyiyi de kötüyü de seçmesine imkân tanınması söz konusudur. (s. 51) Allah’ın insanların iman etmesine ihtiyacı yoktur, mahlûkat Allah’a muhtaçtır. İnsanlar iman etmekle yahut salih ameller işlemekle kendileri fayda görmektedir. Fayda da zarar gören kullardır. (s. 56) Bu konu ‘Kader’ adlı yazımızda detaylı olarak ele alınmıştır.
Natüralizm: Bu kavrama hem yaratıcı hem de yaratılmışlık atfedilmektedir. Fiille fail karıştırılmasının sonucunda böyle bir çelişkili durum ortaya çıkmaktadır. Bütün varlıkların mikro ve makro planda her hallerinden haberdar bir tabiat profili çizilmektedir. Tabiata ilim, kudret, irade verilmektedir. (s. 58) Materyalizm evrendeki düzeni reddetmekte ve evreni tesadüflerle açıklamaya çalışmaktadır. (s. 59) Ateist, tablonun gerisindeki ressamı fark etmelidir. Görülene hapsolunmayıp ötesine geçmelidir. Kehanetteki uyum ve ritmi, düzeni, sistemi görmelidir. (s. 60)
Materyalizm ve pozitivizm temel noktalarda örtüşen tezlerdir. (s. 67) Günümüz dünyasında zanni bilgilerin bile bilimsellik adı altında kesin bilgiler olarak kabul edilmesi dayatmasıyla karşı karşıyayız. “Duyularla algılamayan yoktur” mantığı tutarsız bir yaklaşımdır. Bu mantık sahipleri kendi hayatlarında birçok şeyin varlığını kabul ettikleri halde duyularıyla algılamamaktadırlar. (s. 68) Yerçekiminden akla kadar birçok varlığın bizzat kendisi duyularıyla algılanamadıkları halde bunların eserlerine ve sonuçlarına bakarak varlıkların kabul etmektedirler. (s. 69) Kur’an üzerinde biraz düşünen kimse, akla, ilme ve fikre ne derece önem verdiğini hemen fark eder. İslam Müslümana tefekkürü ve eğitimi farz kılmaktadır. Kainatı yaratan da İslam’ı gönderen de Allah olduğu için bunlara dair bilgilerin çelişmesi düşünülemez. (s. 73) Batıdaki bilimsel gelişmelerde İslam medeniyetindeki çalışmaların etkisi bulunmaktadır. (s. 74)
Zulüm kavramı, alimlerin çoğuna göre ‘bir şeyi kendi yerine koymamaktır.’ (s. 82) Sait Havva evrim teorisini reddeder; ara canlıların bulunamaması, türler arası değişimin hiç gözlenememesini delil olarak getirir. Hayatın başka gezegenlerde oluştuğu iddiası da oldukça kaçamak bir cevaptır. İnsan farkında olmasa da vücudunda birçok fizyolojik organizasyonlar anbean devam etmektedir. (s. 97) Hikmet, bir şeyi ‘yerli yerine koymaktır.’ (s. 107) Her nimetin arkasında o nimeti veren vardır, insana verilen ikramlar ve nimetler sayılamayacak kadar çoktur. (s. 109)
Deizmde yaratıcı evreni kendisinin müdahale etmeyeceği tarzda yani saat saatçi ilişkisi şeklinde kurgulamıştır. (s. 115) Hz peygamberin Allah’ın elçisi olduğunu ispatta O’nun mucizeleri ile insani özellikleri birlikte kullanılmalıdır. Hz peygamber de bulunan güvenilirlik, akli yetkinlik, davetinin sonuçları ve inen Kur’an-ı Kerim’deki insanı aşan bilgiler bulunması gibi konular üzerinde tefekkür edilmesi gerekmektedir. (s. 123)
Hz Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğunun delilleri
Hz peygamberin özellikleri ve örnekliği üzerinden delillendirme: Hz Muhammed insanların güvenini kazanması, onu inkar edenlerin sonradan ona iman etmesi, büyük bir samimiyetle İslam’a girmeleri peygamberin doğruluğuna delildir. Müşrikler iman etmedikleri halde kendi kıymetli mallarını, eşyalarını peygambere emanet etmekteydiler. (s. 128) Peygamber sahabelerle iç içe bir yaşam yaşamaktaydı, yemesinden içmesine, yolculuklarına kadar sahabe ile birlikteydi. Hayatı gizlilikler üzerine değil, açıklık üzerine kuruluydu. Peygamber olmadan önce de toplum içinde açık bir yaşantı sahibiydi. Müslümanlar İslam’ı, mal, evlat, eş ve vatandan öte görüp çok fazla sevmişlerdir. Bütün bunlar, imandaki kuvvet ve yüksek güvenilen ileri gelmektedir. (s. 129) Peygamberimiz mizahlarında dahi yalan söylememiş, doğruluğa sadık kalmıştır. (s. 131)
Gerek teori ile gerek pratiği ile kamil manada uyum sergileyenler peygamberlerdir. (s. 138) Hz peygamber dünyalıklara ulaşabilecek imkana sahip olduğu halde zühtü ve infakı tercih etmiştir. (s. 141) Mekke fethinde yaptığı birçok insanı affetme politikası ve Bedir’deki esirlere yapılan muamelesi de onun şefkat ve merhametini yansıtan olaylardır. (s. 143) Hayatındaki bütün yoğunluğa rağmen, amel ve ahlakıyla tebliğ ettiği din arasında uyum gerçekten çok etkileyicidir. Bu derece ibadete, duaya vakit ayırması ise ayrıca üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur. (s. 144) Peygamberler için tebliğleri öncelikli davalarıdır. (s. 145)
Resulullah’ın davet yolunda uğradığı eziyet ve işkenceler çok fazladır. Yüzüne tükürenler, toprak atanlar, küfür edenler, üstüne pislik savuranlar, onunla alay edenler, taşa tutanlar, öldürmek isteyenler. Bütün bunların yanında eziyetlerin sadece kendisine değil sevdiklerine, dostlarına da yapılması ayrıca zor bir durumdur. Bütün bu eziyetlere davasına inanmayan ve samimi olmayan birisinin katlanamayacağı açıktır. (s. 147) Toplumda yerleşmiş adet ve örflerin değiştirilmesi ve bunlara karşı gelinmesi gerçekten davanın yayılmasını zorlaştıran unsurlardandır. (s. 148) İslam davetine karşı uygulanan çeşitli baskı metotları bulunmaktadır. Alay etmek, yalan propagandalar yaymak, pazarlık teklifinde bulunmak gibi. (s. 149) Müşrikler boykot uygulamış ve boykota 3 sene devam etmişlerdir. Tüm bunlara rağmen Resulullah dininden taviz vermemiş, tebliğ vazifesini açıkça yapmaya devam etmiştir. (s. 150) Resulullah ne savaşta ne de barışta tebliğ görevini gerçekleştirmekten vazgeçmemiştir. (s. 152) Batıda peygamberin imajı negatif yansıtılmaktadır. (s. 157) Peygamberimiz Uhud Savaşı’nda mağlubiyet esnasında sebat etmiş, Hendek Savaşı’ndaki ablukaya karşı ümitsizliğe kapılmamıştır. (s. 158) Ganimetlerden mal biriktirmeye kalksa Hz peygamber çok zengin olurdu. (s. 162) Hz. safiye deveye binerken hazreti peygamberin dizlerine basarak binmekteydi. (s. 168) Nimetler içinde yaşayabileceği halde eşleri ve kendisi kanaatkar bir şekilde yaşamıştır. (s. 171) Hz peygamber okuma yazma bilmemektedir. (s. 177)
Mucizeler üzerinden delillendirme: Fussilat 53. ayette göğe çıkılmasının kalbi daraltacağı ifade edilmektedir: Feza yolculuğu yapan kimsede nefes almakta sıkıntı darlık hissedilmektedir. (s. 201) Müminun suresi 14. ayette ceninin aşamaları anlatılmakta, hicr 22. ayette rüzgarın aşılayıcı özelliği dikkat çekilmekte, Nebe 6-7. ayetlerde dağların yer altında bulunan köklerine işaret edilmekte, Yasin 38. ayette güneşin yörüngesinin haber verilmektedir. (s. 203) Devamına ‘Kur’an ve bilim’ adlı yazımızdan ulaşabilirsiniz.
Me’rib seti üzerinde Ebrehe’nin ismi ve sıfatları yazılı olarak bulunmuştur. (s. 205) Maide 67. ayeti kerimede Allah’ın peygamberi koruyacağı ifade edilmektedir ve bu hayatının sonuna kadar bu koruma devam etmiştir. Rum suresinin ilk 6 ayeti Bizans İranlılar savaşı hakkında gelecekle ilgili bilgi vermekte, Müddessir suresi ve Tebbet surelerinde bildirilen 3 kişinin inkarcı olarak ölecekleri ifade edilmektedir. Bu üç kişi de (Velid b. Muğire, Ebu Leheb ve eşi) İslam’a girmeden dünya yaşamlarını sonlandırmışlardır. (s. 207) Hristiyanlar peygamber olmayan bazı kimselere İsmet sıfatını vermişlerdir. (s. 209) Nisa 39-40İ ayetler denizaltı dalgaları hakkında bilgiler vermektedir. (s. 212) Karl Marx komünist ihtilali’nin sanayi gelişiminden dolayı İngiltere veya Almanya’da olacağını düşünmüştü. Lakin bu ihtilal Rusya’da meydana gelmiştir. (s. 221) İslam daveti tevhid inancı, ahiret merkezli yaşam anlayışı, insan tasavvurundaki ıslah, ferdi sorumluluk, adalet, hakperest şahsiyetler yetiştirmesi ile toplumda insanlığın önünü açmıştır. (s. 222 242) Günümüzde Ehl-i sünnetin temel sabitelerini tartışmaya açanlar doğrudan yahut dolaylı şekilde ateizm ve deizmin önünü açmaktadırlar. Modernistler sistemli bütüncül din anlayışından uzak algılarıyla, denetimsiz birçok mezhepler kurmaktadırlar. Dindeki en temel konuları bile ilmi düzlemden çıkararak tartışmak, kişilere ilim ve kapasitelerinin üzerinde bir yol göstererek dini amelî düzlemden çıkarmaya sebep olmakta değil midir? (s. 258)
İbrahim Çoban, Ateizm ve Deizm Eleştirisi
Muhtelif-1
-Bu kitaptaki soruların tamamı aynı başlıklar ile sitemizde cevaplanmıştır-
Burada okuyacaklarınız beni tatmin eden ve bana yeterli gelen cevaplardır. (s. 13) Yazı yazan şahsın bazen anlam dünyasına saldırıldığını hissettiğinde seni tahrik etmek değil anlam dünyasının saygınlığını korumaktır. (s. 14) Bu kitabın yazarı kendi ulaştığı şeyin güzel olduğunu düşünmekte ve size güzel olanı iletmeye çalışmaktadır. (s. 17)
İslam ülkeleri neden geri? Mağlup bir medeniyet ekonomisi ve sosyal koşulları ile kınanamaz. Mağlubun halinin çok kötü olması galibin ahlaksızlığını gösterir. Bunun için Endülüs’ün Müslümanlar fethedildikten sonraki haliyle Hıristiyanlardan sonraki haline bakmak yeterlidir. Yahut Kudüs’ün Müslümanlar fethettikten sonraki haliyle Hıristiyanlardan sonraki haline bakabiliriz. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 43)
Kur’an’da gramer hataları iddiası: Arapların Kur’an’dan önce herhangi bir gramer kitabı yoktu. Arapçada kullanılan gramer zaten Kur’an’dan sonra bizatihi Kur’an metinlerinden çıkarılmıştır. Yani Kur’an, gramerin kendisinden türetilen kitaptır. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 45) Gramerin kaynağı Kur’an, o gramer kurallarını yazanlar Müslüman ama o yazılan gramerden Kur’an’da hata bulan 21. yüzyıl insanı! Ne denilebilir ki? (Meriç, s. 48) Cahiliye şiirleri Kur’an kadar eskiye nispet edilmiş değildir. Şiirler Kur’an gibi kelime kelime korunmuş, tamamı derlenebilmiş değildir. (Meriç s. 51)
Evlatlıkla evlenme: Ahzab, 37. ayetin anlattığı şey farklıdır ateist ve misyonerlerin iddia edip ortaya attığı şey farklıdır. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 54) “Muhammed bir gün Zeynep’i görmüş, ondan etkilenmiş” Bu tümüyle uydurma bir rivayettir. (Meriç, s. 57) Biz bazı mucize iddialarına, Kuran’ı öven bazı rivayetlere de uydurma diyoruz. (s. 59) Evlatlığın öz oğul olması algısını kıran şey bu evliliktir. (Meriç, s. 65) Katade, İbni Abbas ve Mücahit’ten nakledildiğine göre, Zeynep’in ailesi ilk başta Hz Muhammed’in Zeynep’e talip olduğunu zannetmişlerdir. Hz Muhammed isteseydi o zaman Zeynep’le kendisi rahatça evlenebilirdi. Hz Muhammed’in böyle bir isteği yoktu. O’nun istediği şey, soy üstünlüğü kavramını yok etmekti. (Meriç, s. 70) William Montgomery Watt, “Bu suçlama haksız bir çıkarımdır” der. (Watt, Muhammed Medine’de, s. 336) Hz Muhammed böyle bir evliliği istememiştir. Bu durumdan dolayı kendisi ayetlerle ikaz edilmiştir. (Meriç, s. 81)
Hz Ömer halifeliği döneminde Zeyd’in oğlu Usame’ye kendi oğlundan daha fazla maaş bağlar. Oğlu “neden böyle yaptığını” sorunca, Hz Ömer oğluna: “Üsame Resulullah’a senden ve babası Zeyd’de senin babandan daha sevgilidir.” Diye cevap verir. Hamd, böyle insanlar yaratan yüce Allah’a, salat ve selam bu insanlara hidayet öğreten Hz. Muhammed’dedir. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 68)
Kur’an’ın kendine has üslubu vardır. Eskiden ateist iken İslam’a dönen Altay Cem Meriç Kur’an incelemeleri sonucu vardığı sonucu şöyle özetler: “Kur’an üslubundan anladığım o ki, Kur’an’da bir sure içerisinde bir konuyu anlatırken özellikle farklı tekil örnekler verilir ve ardından bir kritik cümle ile çok geniş bir şekilde bütün olguları toplayıp eline alır. Eğer tekil örnekler arasındaki bağlantılara dikkat etmezseniz burayı ıskalamanız muhtemeldir.” (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 80)
İslam deyince coğrafyasının başlangıcından bugüne “en zayıf olduğu dönemde” ama yine de en hızlı yayılan din İslam’dır. Bu da “İslam’ın kılıç zoruyla yayıldığı” söylemini çürütmeye yetecek bir delildir. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 86) Doğum oranı denklemden çıksa dahi İslam hızla büyümeye devam ediyor. (Meriç, s. 98) 2010-2050 arasında yüzde olarak en hızlı Müslüman nüfus artışının Kuzey Amerika’da gerçekleşeceği tahmin ediliyor. Bu, bölgenin genel nüfusunda beklenen artışın 7 katından fazladır! (Meriç, s. 103)
Evren kaotik midir, düzenli midir? Ateistler evrenin düzensiz, kaotik olduğunu iddia etmektedir. Ortaya koydukları deliller; hastalıklar, açlıkların neden olduğu ölümler, hayvanların birbirini yemesi gibi olgulardır. Aç kalan insanlar anlayamadığımız bir şekilde kaotik olarak ölmüyorlar. Pek çok faktörü mantıklı bilebiliyor ve mantıklı tahminler yürütebiliyoruz. Kaotik bir evrende bilim yapılamaz. Kaos, sistemlerin kendisinde değil biz insanların algısındaki sınırlılıklardan dolayı vardır. İnsanoğlu çok sayıdaki değişkenleri kapsayacak kadar bir analiz metoduna sahip olmadığı için sistemler hakkında öngörüde bulunamaz ve hatalı sonuca ulaşarak kaos iddiasını bu noktada ortaya atar. İnsan vücudundaki ayrı ayrı pek çok sistemin çok kompleks yapı içerisindeki harikuladeliği, baş döndürücü bir mahiyet arz eder. Sistemlerin hepsi ayrı ayrı, çok büyük ve inanılmaz düzen örüntüleridir. Hastalıklar bir düzen içerisinde olmaktadır. Bilgisizlik, düzensiz zannetme sebebidir. Zira konunun cahili olan için örüntüler bilinmemektedir. Tümüne vakıf olamayan cahil, her şeyi rastgele zannetmeye meyillidir. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 110-120)
Peygamberler Ortadoğu mı? Nisa 164. ve Mümin 78. ayetlerde “Bir kısım peygamberleri sana anlatmadık; Sana kıssalarını, durumlarını bildirmediğimiz peygamberler de vardır” buyrulur. Ayetlerde görüldüğü gibi, Kur’an adı geçen dışında peygamberler olduğunu anlatılmaktadır. Nahl 36. ve Fatır 24. ayetlerde “Allah her topluluğa mutlaka bir peygamber gönderdiğini” bildirmektedir. (Altay Cem Meriç, Muhtelif-1, s. 125, 126) Kıssaların amacı peygamber listesi vermek değildir. Ana hedef, eğitimin unsuru olan mesajlardır. Amaç eğitimse muhatapların tanıdığı ve bildiği coğrafyalardan örnekler getirmek daha doğal değil midir? (Meriç, s. 129) Nuh tufanı benzeri anlatılar ABD’de, Norveç ve Türk efsanelerinde bulunmaktadır. Bu da Hz Adem’den itibaren İslam’ın gönderildiğinin delilidir. (Meriç, s. 133-135)
Garanik olayı: İbn-i ishak’ın israiliyattan rivayetleri naklettiği olmuştur. (s. 140) İbni Atiyy tefsirinde bu rivayet için, “lafızları karışıktır” demiş, sahih dememiştir. Taberi ise, “denildi ki” diyerek olayı aktarmıştır ki onun bu üslubunun rivayeti sahih görmesi anlamına gelmediği ortadadır. (s. 141) Garanik hadisesini oryantalistlerden Karen Armstrong, Leone Caetani, Maurice Gaudefroy-Demombynes, Louis Massignon “asılsız” olarak nitelendirirler. Bu rivayet Buhari, Müslim, Muvatta, Tirmizi, Ebu Davud, Nesai, İbni Mace, Darimi, Ahmet Bin Hanbel gibi hadis alimlerinin eserlerinin hiçbirisine girmemiştir. (s. 145) Olayın naklinin kendisine nispet edildiği Tek Sahibi olayın yaşandığı zamanda henüz doğmamıştır. (s. 146) Razi, Ebu Bekir İbni Arabi, Kadi İyaz, Kurtubi, Kırmani, Ayni, Şevkanî, Alûsî, İbni Kesir, Ebu Suud, Hatib Şirbini, Zeccac, Tahir bin Aşûr gibi alimler de bu rivayete uydurma demişlerdir. (s. 153)
İrtidat cezası: İslam’da dinden dönen değil, dinden döndükten sonra İslam devletine karşı ‘Siyasi, sosyal ve ekonomik’ faaliyetler içinde bulunup terör eylemleri gerçekleştirenlere ceza uygulanır. Bunun birçok delili vardır: Bernard Lewis, “Din alimlerinden kafirlik suçlaması yüzünden yargılanıp suçlanan ve hüküm giymiş yok gibi görünmektedir.” (s. 154) demektedir. Riddet; toplumsal, siyasal başkaldırı ve terör anlamına haiz bir kavramdır. (s. 157) Bernard Lewis, “Mürtetler, siyasal bir anlamlılık kazanmış olmaktadır.” (s. 164); Montogomery Watt, “Ridde hareketlerinde dini ve siyasi faktörler birbirinden ayrılmayacak şekilde iç içe girmişlerdi. İslam’ın dini, siyasi ve sosyal, ekonomik sisteminden uzaklaşma hareketiydi ve bu yüzden de İslam karşıtı bir hareketti.” (s. 166) demektedir.
Ureyne kabilesine yönelik uygulanan cezanın kısas olduğu ve onların çobanlara yaptıkları eziyetin aynı ile cezalandırıldıkları görülmektedir. Bu kişiler hasta idiler, efendimize gelirler, efendimiz onların yanlarına bir deve çobanı vererek iyileşene dek onları Zü’l-Hader denen bölgede misafir eder. Bu kişiler iyileşince çobana işkence ederek öldürür ve kaçarlar. Bu kişilerin bir terör faaliyeti, eşkıyalık uygulamasında bulundukları açıktır. (s. 167) O nedenle dinden döndükleri için değil, kısas gereği işledikleri suça ceza uygulanmıştır.
Buhari’de geçen “dinini değiştireni öldürün” (Buhârî, Cihâd, 149) hadisine gelince. Rivayet haberi vahittir ve ravi İkrime rivayetlerinde cehr edilmiş; reddedilmiştir. (s. 172) Biz, “Böyle bir hadis yoktur, hadis delil değildir” diyerek kolayca işin içinden çıkabiliriz. Ama biz ehli sünnet olarak hadisleri delil kabul etmekteyiz. O halde bu hadisi nasıl anlamalıyız? Bir kere “Hz Muhammed’in siyasi terör faaliyetine bulaşmamış bir mürtedi öldürdüğüne dair örnek yoktur. Bu rivayetin en çok gündeme geldiği konu, Hz Ebubekir döneminde yaşanan kitlesel irtibat savaşları dönemidir. Burada durumun silahlı bir isyan, siyasi bir başkaldırı olduğu açıktır. Hz Ebubekir ortaya çıkan isyanı bastırma çabasıyla kılıç çekmiştir. Terör faaliyetini bırakıp tekrar eski haline döndüklerinde ise onlar affedilmiştir.” (s. 168- 169) Efendimiz diğer bir hadisinde, “Müslümanı öldürmek, şu üç sebep hariç helal değildir… İslam’dan çıkarak ‘Allah ve Resulü ile harbe tutuşan’ kişi ya öldürülür ya asılır ya da sürgün edilir.” (Ebu Davud, Hudut, 1; Nesai, Kasame, 14) Hadisin mesajı açıktır: Dinden dönen savaş açarsa öldürülür! Ayrıca kadınlara mürted cezasının uygulanmaması meselesi de önemlidir! Kadınların “savaş gücü oluşturmadıkları için” onların dinden dönmesinde ceza uygulanmayacağı söylenmiştir İbn Abbas’ın irtidat eden kadının öldürülmeyeceği yönündeki ifadesini, Ömer Bin Abdülaziz’in irtidat eden bir kadına ölüm cezası vermediği rivayeti destekler. Piri fani (hayli yaşlı) irtidat etse de öldürülmez. (Haskefi, ed-Dürrü’l-Muhtar, III, 224) fetvası da bu görüşü destekler! . (s. 172)
Özetle, mürtetle ilgili ceza bireysel bir inanç değişikliğinden ziyade kılıçla bir başkaldırı anlamı taşıyan ve modern hukukta terör suçlarına denk gelen suçlar için öngörülmüş bir cezadır. Bu yüzden irtidat konusu, Serahsi’nin Mebsut’u gibi önemli bir eserde “devlet hukukuna dair” Kitabüs- Siyer bölümü içinde ele alınır. (s. 174) Yani riddet kelimesi ile “siyasi içerikli silahlı bir terör faaliyeti” kastedildiği açıktır. (s.176)
Altay Cem Meriç, Muhtelif-1
.
Gençlerin inanç sorunları
Kur’an’da 1000’den fazla ayet bilimden bahseder (s. 12) Allah, tanıma itibarıyla yaratılmamıştır. Allah’ın tanımı yaratılmamış olmasıdır. Her yaratılanın yaratıcısı vardır. (s. 14)
O’na ibadet etmesem dahi bir problem olmamalı, beni cehenneme koymamalı. (s. 15) Allah’ın bizden kendisini övmemizi isteme sebebi, onun faydasına değil, bizim faydamızadır. Allah insanları farklı şekillerde ikna eder. Zeki insanlara mantıklarını kullanırlar. Bazı insanlar uyarılmak ister, bazıları ceza ister, bazıları da mükafat ister. (s. 19) Öğretmen her halükarda seni geçirseydi çalışacak mıydın dersine?
Allah’ın bizden kendisini övmemizi isteme sebebi, onun faydasına değil, bizim faydamızadır. (s. 19) Allah biliyor ki; eğer başka bir şeye ibadet edersen ve onu takip edersen, sana zarar verecektir. Allah yarattıklarının zarar görmesini istemiyor. (s. 22) Eğer Allah’a teslim olmazsanız, asla huzuru yakalayamayacaksınız. (s. 167) Ego – Haşa- Allah’ta değildir, ego insandadır, inancındadır. (s. 24) Emirleri yaratıcının ihtiyacı olduğu için yapmıyoruz. Müslümanlar olarak biz kendi ihtiyacımız için ibadet ederiz. (s. 26) Sınavlardaki amaç, seni sınıfta bırakmak değil, yeterli donanıma sahip olup olmadığını ortaya konulmasıdır. (s. 31) Allah bizim yaratıcımız olarak insan psikolojisini en iyi bilendir. Bazen mantık, bazen uyarı, bazen ödül, bazen de ceza metotlarını kullanır. (s. 20)
Bilim insan vücudundaki tüm elementlerin aynı zamanda toprakta da olduğunu belirtir. Kur’an’da insanoğlunun spermden, topraktan, sudan yaratıldığı ifade edilir. (s. 28)
O’na ibadet etmekle, ona uymuş oluruz. (s. 32)
Birisini soyup bin rupisini alırsam onun emeğini çalmış olurum. Onun için kötü bir durum, Benim için değil. Benim için neden kötü olduğunu mantık çerçevesinde açıklayın. (s. 34) Başkalarının haksızlığa uğramaları umurlarında değildir. Herkes kendisine adil davranmasını ister. (s. 37)
Allah niçin yarattı? Çünkü meleklerden üstün bir yaratılış olduğundan dolayı. (s. 47) Allah çok farklı ve mükemmel olan bir durumda yaratabilirdi. Böylece hata yapmazdık. Allah bunu melekleri yaratarak yaptı zaten. İnsanlar meleklerden daha üstün bir yaratılışa sahipler. (s. 43) Allah Özgür iradeleri olan varlıklar olarak insanları yarattı. Hatalar insanlara aittir. Allah’a değil. (s. 44) Allah bize ne olmak istersin diye seçenek sundu, biz insan olmayı tercih ettik; Bu yüzden biz sorumluyuz, Allah değil. (s. 50) Yüce Allah Kur’an’da insanlara sorulduğunu bize haber verir ve bizler imtihanı seçtik, insan olmak için. (s. 47) Sınav devam ediyor öğretmene, ‘Hocam ben kitaba bakmak istiyorum, çünkü hatırlamıyorum’ diyebilir misin, Hayır! (s. 48) irade Sınavdan kalan öğrenci, kalması sebebiyle öğretmeni suçlayabilir mi? (s. 82)
Kıyamet gününde Hiç kimse Allah’ın adaletini sorgulamayacaktır. Onlar sadece Allah’tan bir fırsat, şans daha talep edecekler. Allahu Teala bize bu dünyada bir fırsat vermiştir; tövbe fırsatı veriyor. (s. 47)
Franciz Bacon’un bir sözü vardır: “Derinlemesine bilim yapmak Allah’a inanmanı sağlar.”
Ölen insanların sınav süresinin bitmiş olması herkesin sınavda başarısız olduğu anlamına gelmez. (s. 58)
Neden bir dine ihtiyacımız var? İnsanın makinenin açıklamalı kullanma kılavuzuna ihtiyacı yok mu? (s. 65)
Allah elçilerini tek bir dini tebliğ etmeleri için göndermiştir. O’na İslam diyoruz. (s. 70)
Doktor sana, “kesinlikle şeker yok” diyor. Eğer doktora inanıyorsan onu dinlersin, yoksa dinlemezsin. (s. 78) İslam, iyi şeylere ulaşmak için izlenilmesi gereken yolu da gösterir. Zekat, tesettür gibi (s. 100)
Kader Mesela, önümüzde dörtyol olduğunu düşünün. Allah önceden biliyor ki, siz o 4 yola geldiğinizde C yolunu seçeceksiniz. Allah, o yolu seçmen için değil, sen o yolu seçeceğin için yazıyor. (s. 82, 83)
Bugün bazı bilim adamları eşcinselliğin genetik olduğunu söylüyor. Bu iddiayı ortaya atan kişinin kendisi homoseksüeldi. (s. 86) Pornografik filmler, anne babaların çocuklarını yetiştirme şekli sonunda çocuklar filmlere ve yetişme tarzlarına göre kişilik kazanıyor. Kopma noktası burada. (s. 87)
Dini anlamak istiyorsan onu takip edenlere bakma, metinlere bak. (s. 92)
Bakara suresinin 106; Nahl suresinin 101.ayetler Tevrat ve İncil gibi, Kur’an’dan önce indirilen kitaplardan bahsetmektedir. (s. 95) Nasih ve mensuhta olan şudur: Allah bazı yasakları aşamalar halinde indirmiştir. (s. 96)
Fars Kitabeleri, Hindu kutsal metinleri. Bu dinlerin kitapların hepsi insanlara tek tanrı inancını; Tevhid inancını vaaz eder (s. 99)
Kur’an’da örtünmeyi önce erkeklere, sonra kadınlara emretmiştir. (s. 102) Kur’an hicabı ilk önce erkekler için belirtir. Daha sonra da kadınlar için. (s. 134) Kur’an’da bir kadına baktığımda ki o kadın benim eşim, annem veya kızım olmadığı sürece bakışlarımı indirmemi söylüyor. (s. 126)
Kur’an’daki hükme, şeriate göre, bir kadına kıza tecavüz eden erkeğe ölüm cezası verilir. (s. 104)
Tevbe suresinin 5. ayetinde, ilk satırda Müslümanlar ile Mekke müşriklerin arasındaki barıştan söz eder. Bu barış Mekkeli müşrikler tarafından bozulmuştur. 5. ayetle müşriklere barışı sağlamalar için 4 ay müddet verilir. Aksi takdirde bir savaş olacağı bildirilir. (s. 106) Yani Tevbe 5. ayet, savaş ortamında inmiş bir ayettir. 6. ayet diyor ki; “Barış isterse öldürmeyin. Onları güvenli bir yere götürün.” Rabbimizin bırakın gitsinler demiyor, güvenli bir yere kadar eşlik edilmesini istiyor. (s. 107)
Bir Hristiyan’a İncil’den, bir Hindu’ya da kendi kaynaklarından örneklerle cevap verilmelidir. İslam şeriatının mükemmel olduğunun farkına varmalıyız. (s. 108)
Peygamber Efendimiz, karınca yuvası yakınında ateş yakmaya çalışan bir sahabeyi uyararak bir başka yerde yakmasını istemiştir. (s. 108)
Vejetaryen olmayan otçul hayvanların dişleri düz olur. Etçil olan hayvanların dişleri sivri olur. İnsanların dişleri incelerseniz, hem düz hem de kesici dişleri vardır. İnek eti sindiremez Aslan sebzeleri sindiremez. İnsanoğlunun sindirim sistemi ikisinin de sindirebiliyor. (s. 111) Bugün biliyoruz ki bitkiler de can sahibidirler. (s. 113)
Kıble, Arapçada ‘yön’ anlamına gelir. (s. 115)
Dindar biriysen hayatın tadını çıkarabilirsin. Ama yaratıcının izin verdiği sınırlar dahilinde. İnsanlar, “hayatın tadını çıkarmak istiyorsan içki, kadın ve paraya sahip olmalısın” diye düşünüyorlar. Başkalarına gülmek ve onlarla alay etmek haramdır, yasaklanmıştır. (s. 130)
Hindistan’da doğan her 10 dişi bebeğin 4’ü ölüme terk edilmektedir. (s. 141)
ABD’de erkeklere oranla 7.8 milyon kadın nüfusu fazladır. Bu sayı İngiltere’de 4 milyondur. Almanya’da ise fark 5 milyondur. Rusya’da erkeklere oranla 9 milyon kadın vardır. (s. 141)
Evlenmeden önce 8 cinsel partnere sorun yok diyenler, birden fazla eşe gelince ‘sorunlu’ diyebiliyorlar. Metres hayatı yaşayan bir kadın aşağılanır, hiçbir hakkı yoktur. (s. 142)
Hz Peygamberin bütün evlilikleri ya bir sosyal düzenleme ya da siyasi bir sebepten dolayı olmuştur. (s. 147)
Tövbe ettikçe Allah bütün günahlarını bağışlamaya hazırdır. (s. 163)Tövbe ederse bir gün inşallah Allah onun bu günahını affedecektir. (s. 164) Kur’an, aşırı dürüst, aşırı adil olmanı ister. Doğru yönde aşırı olmalıyız, yanlış yönde değil. Medya İslam’a saldırıyor; Biz ise kendimizi savunuyoruz? En mükemmel dine sahibiz; Peki neden çekiniyoruz, neden korkuyoruz? Durumu tersine çevirmemizin zamanıdır. (s. 172)
Arapça ezan İslam dünyasının milletlerarası simgesidir. (s. 175)
.
Zakir Naik, Gençlerin inanç sorunları
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış.